‘’Kartal 1 puana sevinmeli‘’
Bir sürü tuhaflık vardı dün gece... Örneğin Ramazan. Üç kalecinin en formdaki ismi Ramazan ise ve Cordoba ilk 18’de bile yoksa, çok ilginç. Del Bosque de kulübe içinde bir garipti. Emre ikinci yarı oynamaya çıktı, maç başlamadan kulübeye çekildi. Devre arasındaki saygı duruşu belki de tarihte bir ilkti. Yürüyen Fran sahada kaldı, koşan Okan kenara alındı. Tümer, Ahmed Hassan, İbrahim Akın’ın katılımları ile ikinci yarı Beşiktaş meydanı tümüyle hücumculara kaldı. Ortam tam da Rize’nin istediği biçim doğrultusunda şekillenirken İbrahim Akın, Beşiktaş’ın içine düşeceği olası beter bir durumdan kurtardı. Beşiktaş bu beraberliği bir lütuf olarak almalı. Maçın 90 dakikasında Rizespor’un baskısı ve ofansif gücü hakimdi. Attığı gollerin iki katı pozisyonları da ciddiyetsizliklerinden dolayı değerlendiremediler.Ahmed Hassan, kendi klasiği ile Serdar Tatlı’yı da kandırdı. Beşiktaş’ta vasata yaklaşan bir tek oyuncu vardı. Onu da Fatih Sonkaya olarak gördük.Rizespor’da Okan attığı şık gollerle gecenin en iyi ismiydi. Zafer, Koray, Cem Baki konuk ekibin diğer başarılı oyuncuları olarak öne çıktılar. İlk başta da belirttiğimiz gibi galibiyeti kaçıran Rizespor, 1 puana sevinen Beşiktaş oldu. Serdar Tatlı, eski formundan hayli uzak gözüktü.
‘’Sakarya taştı!‘’
Bu yönüyle adeta görücüye çıkmış gibiydi ev sahibi. Oyuna da fırtına gibi başladılar. Daha 20. dakika dolmadan Samsun kalesinde 2 gol ve yüzde yüz kaçan net bir pozisyon vardı. Fatih Şen sakatlanıp çıkana kadar Sakaryaspor’u soldan başarıyla taşıyan isimdi. Kısa sürede farkın açılmasında Sakaryaspor’un hırslı ve ofansif kimliğinin gücü kadar, Samsunspor’un disiplinsizliği de etkendi. Motivasyonu eksik Samsun’dan 25. dakikada gereksiz yere rakibine dirsek atan Cenk takımını eksik bıraktı. Ardından da Shorunmu’nun olağanüstü laubalilikleri gündeme geldi. Kalesindeki ciddiyetsizliği ve amatörce hataları Ertuğrul Sağlam’ı çıldırttı. Bir de 3. gol yedi ki, evlere şenlik. Bunlar farkın açılmasında etkendi ancak Sakaryaspor’un derli toplu oyunu fiziki anlamda rakibini ezmesi galibiyetindeki en büyük faktördü. Ragıp ve Emre’nin savaşan kimliği, Aydın’ın ofansif desteği ve hücumda Burak’ın savunmayı çok zorlayan oyunu Sakaryaspor’un farklı galibiyetindeki faktörlerdi. Oyun 4-0 olduktan sonra tempoyu düşürdü ev sahibi. Ancak bıraktıkları bir anlık boşlukta basitçe 2 penaltıya neden oldular. Sonrasında da orta halli bir panik yaşadılar. Sayısal eksiklikteki Samsun’un daha fazlasına yetecek gücü yoktu. Kaldı ki Sakaryaspor da uğradığı şoku erken atlattı. Murat Bölükbaş girdiği pozisyonları değerlendirebilse fark daha da açılabilirdi. Orhan Erdemir ise dikkatli yönetimiyle başarılı bir maç çıkardı.
‘’Hayaller ve gerçekler‘’
En kısa yoldan yapılacak doğru analiz bu galiba...‘İnsan hayal kurduğu sürece yaşar’ sözü; doğru, doğru olmasına da, hayalleri olan insanlarla, hayal içinde yaşayanları birbirinden ayırmak gerek. Hayalleri olan insanlar, akıllarıyla doğrulardan yola çıkarak, çalışarak ve inanarak isteklerine kavuşur. Güçtür bu iş. Çünkü karşına çıkan bütün zorluklar, gerçeğin ta kendisidir. İşte o gerçek zorlukları aşarsan sana uzak olan yerlere de ulaşabilirsin. Kendi kendini kandırmayı yaşam biçimi haline getirmişsen o farklı bir şey. Hatta söylediğin yalana kendin dahi inanacak duruma düşmüşsen, senin için yapılacak pek bir şey yoktur.Tekrar dönüyorum milli maç yorumlarına. İçinde teknik direktörlerin de olduğu yorumcuların ortak paydada buluştuğu tek konu; Emre’nin mükemmel oynadığı fikri...Bir kişi hariç. Bizden değil, ama bize yabancı da değil. Bakın onun hem yalanla gerçeğin boyutlarını nasıl kesiştirdiğine, hem de Emre’ye bakış açısına. Mircea Lucescu’nun görüşleri bunlar. Vatan Gazetesi’nde okuyan okumuştur. Bu yazının size son bölümünü aktarmak isterim. Bakın neler demiş:“Şimdi siz Emre’nin takımın en iyi futbolcusu olduğunu düşünüyorsunuz, ama öyle değil. İyi oynayan bir futbolcu takımın lideri ise, ritmi düşürür, yükseltir, oyunun yönünü değiştirir, takımını hızlandırır veya yavaşlatır. Emre dün bunları hiç yapmadı. Sürekli rakiplerine çalım atıp, hızlı oynamaya çalıştı. Oyun şeklini hiç değiştirmedi. Rakibini hiç şaşırtmadı. Futbol ‘yalanlar’ oyunudur. Rakibinizi sürekli yanıltmaya çalışırsınız. Oyun içinde sürekli yalan söylersiniz. Rakibe yanlış mesajlar verirsiniz. Aynı yöntemi ısrarla uygularsanız; çözülmeniz, rakibin kontrolüne girmeniz beklenenden kolay olur. Türkiye dün rakibine yalan söyleyemedi. Aynı şeyleri yaptı, durdu. Sürekli saldırdı, risk aldı ve kaybetti. Rakibin karakterini doğru analiz edememenin kurbanı oldu.” Futboldaki gerçeğin rakibe yalan söylemeyi becerebilmek olduğu ince bir yorum. Yaşamdaki gerçek ise, farklı. En başta kendi kendini kandırmayı reddeder. Biz galiba yaşamda birbirimizi ve kendimizi kandırmaktan pek vakit bulamadığımız için, futbolda rakipler karşısında saftorik duruma düşüyoruz.
‘’Ara transfere doğru...‘’
Beşiktaşlı yöneticiler, transfer konusundaki eleştirilere sadece takıma yeni aldıkları oyuncuların bir-iki performans refleksi doğrultusunda tepki veriyorlar. Oysa ki, bu konu bir bütünün içinde değerlendirilmelidir. Avrupa Kupaları dahil 15 maçın bilançosunda yeni gelen yerli oyunculardan Okan Buruk, Ali Güneş ve sonlara doğru Fatih Sonkaya’nın dışında 5 maçı üst üste oynamış oyuncu yok. Bu kesintili seyirden elbette istikrarlı bir grafik de yakalanamıyor. 11 yerli transferde 15 maçın sonunda 3 banko ile sınırlı kalınmışsa bunun adı isabet olamaz. Hiçbir oyuncu da 2 maçlık performansı ile doğru tercihmiş diye adlandırılamaz.Transfere bakışımız sadece yeni katılan oyunculara odaklanmamız değil demiştik. Aslında Beşiktaş’ın elinde geçen dönemden kalma yabancıların konumu çok daha dramatik. Barındırılan kadroya göre alınmayan verimde önemli pay sahibi bu oyuncular.Oscar Cordoba, Guiaro Ronaldo ve Daniel Pancu gibi ligde şampiyon olmuş ve UEFA’da çeyrek final oynamış bir ekibin 3 direkt oyuncusunun bu sezon adeta topa ayağının değmemesi, Beşiktaş’taki transfer politikasının bir başka kamburu... Bu gruba Ahmed Hassan’ı da dahil etmekte bir sakınca yok.4 oyuncunun da daha sezon başında Beşiktaş’tan ayrılmaya sıcak baktığı açıktı. Yeni işbaşı yapan yönetim bu oyuncuların sözleşmelerindeki şartların ağırlığından dolayı gerçekte haziranda çözmeleri gereken konuyu sürüncemede bıraktı. Şimdi hiç olmazsa ocak ayında bu işi telafi edeyim istiyor.Sezon ortasında transferin ‘ahengi bozar’ endişesiyle çok sağlıklı olamayacağı kanısı yaygındır. Ama Beşiktaş’ın şu anki konumu farklı. Oturmuş, istim üstünde bir ekip ve de şampiyonluğun güçlü bir adayı değil. Yani bozulacak, eğrilecek bir taraf yok. O yüzden en azından takımı fuzuli işgalden arındıracak çalışmalar yapılabilir.Eldeki kadro çok yönlü takas alternatifleri ile daha rafine bir çoğunluğa indirgenebilir.En azından aslı önümüzdeki sezon şekillenecek takımın hiç olmazsa yarı omurgası ligin ikinci yarısı ile beraber kendini sergileme şansı bulur.
‘’Kamçılı süvariler‘’
Peki, gerçekte İbrahim ile Okan, müthiş top becerileriyle takımın teknik kapasitesini yükselten oyuncular mı?Yoksa gol yollarındaki üretimleriyle, Beşiktaş’ın olmazsa, olmazları mı?Bu da değilse, vazgeçilmez olmaları niye o zaman?Çünkü onlar kamçı... Hani bu rehavet dedikleri var ya... Onların genetiğinde yok. Halı sahada gazozuna maça koyun, o bildiğiniz çılgın vücut dilleri ile yine karşılaşırsınız. Kimi zaman hata yüzdeleri fazlalaşabilir. Kimi zaman da formsuz olabilirler. Ancak savaşan kimlik kültürlerinden asla ödün vermezler.Geride kalan kariyerlerine rağmen her maçta onları forma kapma yarışında sanırsınız.Onların olduğu yerde miskinlik üreyemez. Bu tarz oyuncular, oynayan arkadaşının da, tribündeki seyircinin de fitilini ateşler. Isıtır sizi... Nabzı yükseltir, adrenalini pompalar. Sahaya çıktığınızda, amacınızla konumunuzun örtüşmediğini hissetseniz dahi, bu oyuncular farkı ile kısa sürede kendinize gelebilirsiniz.Rakibin kalitesi ve konumu ne olursa olsun, artık maçlar onların taşıdığı motivasyon usulü gücün yaygınlaşması ile kazanılıyor. Kamçılı Süvariler’in yoksa, tekniğinin de, forma ağırlığının da pek bir değeri yok.Kibarcık Akın!İbrahim Akın, transparan kumaş gibi... Uzaktan örttüğünü sanıyorsunuz, yaklaşınca bir de bakıyorsunuz ki, içinizi gösteriyor. Bir tutam solaklık ve ona bağlı biraz da estetik bir stil... Sadece o kadar! Tam olarak sanırım 12 maç oynadı. Bir futbolcu, ki yüzdesi en yüksek olanının artık bir maçta topla oynama süresi 4-5 dakika arasında. İbrahim Akın’a en iyimserliğimizle 2 dakika verelim. 25 dakika topla oynamışsa, en az 30 dakikada bu topla oynama pozisyonlarında yerden kalkamamış.O, kafayı değiştirene kadar, bıkıp usanmadan yazacağım. Çünkü potansiyeli var. Ya futbolcu olacak ya da başlamadan bitecek. Kağıt helva gibi... Bu yaşta bu yumuşaklık ve bu güçsüzlükle Türk futbolunda şimdiden ona vaat edilen dorukları ancak rüyasında görür...İkisinden biriBilbao maçından sonra Konya’daki Beşiktaş sizi şaşırttı ise, o zaman Ankaragücü karşısındaki oyundan sonra Fenerbahçe önünde gördüğünüz Beşiktaş’a da şaşmanız gerekirdi. Eğer Fener karşısında bulduğunuz Beşiktaş’a şaşırmadıysanız, Konya maçındaki görüntüyü de normal karşılamanız gerekir.
‘’Yazık oldu Konya'ya‘’
Ne erken gelen golle sağlanan skor üstünlüğü ne de Konyaspor’un 10 kişi kalması, geride kalan uzun maç süresi için Beşiktaş adına bir avantaj teşkil edebildi. Ernani atıldıktan sonra, aksine Konyaspor bir ateş parçasına dönüşürken Beşiktaş süt dökmüş kediye döndü. Aslında İbrahim Akın, Fran ve attığı golün dışında sahada gözükmeyen Tayfun’la, Beşiktaş da baştan beri bizce eksikti. Sergen’in girip-girmediği de ne yazık ki belli olmadı. Bu noktada Beşiktaş’ın oyuna hükmedememesi de sürpriz değildi. Fiziki gevşemeye savunmada yapılan hatalar da eklenince, 10 kişilik ev sahibinin sürpriz sayılması gereken skor üstünlüğüne ulaşması normal bir zeminde gelişti. Konyaspor tek yönlü ve en eski atak kavramıyla hücuma yöneldi. Zafer ve Tayfun’a sahanın her alanından şişirilen yüksek toplarda Beşiktaş’ın en formda ikilisi Emre ve Mustafa Doğan anormal zorlandı. Belki de Saffet Susiç, çok eskiden tanışık olduğu bu iki oyuncunun zaaflarını ve direnç kapasitesini ezberinde doğru tutmuştu. Tayfun’la Zafer, yüklene, yüklene hocalarını haklı çıkardı. Herşey bir kenara Konyaspor’u öne alıp, onları yürekten kutlamalıyız. Camara, Hasan, Zafer, Tayfun başta olmak üzere Yeşil-Beyazlı oyuncuların can-ı gönülden mücadelelerine şapka çıkarmalı ve kaçırdığı galibiyet nedeniyle onları şanssız saymalıyız. 3 penaltılı maçta Cem Deda gördüğünü çalmaya çalıştı. Ernani’ye gösterdiği sarı kartlarda kantarın topuzu ağır kaçtı.
‘’Carew kanatlandı‘’
Valverde, Carew, Sergen forvetinin ağır kalacağını hesap ederek savunmayı önde kurmuştu. Carew onun tahmin etmediği driplingleri sıralamaya başlayınca İspanyol ekibinin savunma yerleşimi bozuldu. Sahanın yıldızıydı Carew. Hem ilk yarı hem ikinci yarı da takımı adına atakların yönlendiricisi oldu. Sadece gol yollarında değil kenardan taşıdığı ataklar, savunmaya yaptığı pres ve tüm hava toplarındaki üstünlüğü ile Bilbao’nun yerleşimini sahanın her noktasında bozan isim olarak öne çıktı. Attığı golle de Beşiktaş’ın aldığı çok önemli galibiyetin mimarıydı.Ali Güneş’in orta alanın sağına yerleştirilmesi Del Bosque’nin en doğru kararıydı. Son dakika sürprizleriyle Fatih Sonkaya ve Mustafa Doğan’ın ilk 11’de başlayamaması Beşiktaş defansında yer yer yerleşim kayıplarını da beraberinde getirmişti. Ancak Emre’nin hem Urzaiz’in markajındaki başarısı hem de savunma açıklarını kapatan kademesi Beşiktaş defansının daha fazla açık vermesini önledi. Teknik kapasitesi yüksek Bilbao’ya karşı Siyah Beyazlı ekibin ortaya koyduğu pres bu çok önemli üç puanda en akılcı taktik seçimdi. Sadece ikinci yarının ilk 15 dakikasında duraksama geçiren Kartal, İbrahim Akın da girdikten sonra yakaladığı ofansif gücü yerinde kullanarak haklı bir galibiyet elde etti. Beşiktaş aldı bir rüzgar arkasına gidiyor. Ligdeki tırmanışını Avrupa Kupaları’nı da taşıması takımın bundan sonraki moral motivasyonu ve kendine güveni için önemli bir gelişmi. Del Bosque’nin izleri her geçen gün daha çok belirginleşmeye başlıyor. Ufak tefek aksamalar olsa da kenarda bekleyen oyuncuların görev verildiğinde hem fizik hem de taktik açıdan hazır görünmesi Beşiktaş takımının en büyük kazancı.Umarım Türkiye’deki tüm hakemler dün akşamki maçı izlemişlerdir. Alman hakem Meyer dün tam hakemlik dersi niteliğinde bir maç yönetti.
‘’Bardağın dolu tarafından...‘’
“Ankaragücü karşısındaki 11’i bozmam” türünden yaklaşımları olsa da son kararlarından doğrular çıktı.İlk onbirdeki seçimlerinden öte, kenarda bıraktığı oyunculardaki tasarrufu çok daha reel doğruları işaret ediyordu. Bir başka deyişle Ahmed Hassan, Tayfun Korkut ve İbrahim Akın’la başlamaması, Kaan Dobra ile başlamasından daha isabetli seçimlerdi. Ali Güneş’i Kaan’la değiştirdikten sonra doğrularına bir ekleme daha yaptı. Juanfran ve Carew fiziki performans olarak ilk kez vasatı aşmış gözüktü. Bu noktada Del Bosque’nin ilk yarının sonuna dek elindeki kadrodan çıkarabileceği en akla yatkın kurgu da yavaş yavaş şekillendi gibi. Savunma göbeği Emre Aşık - Mustafa Doğan uyumu ile sürer. Alternatifleri de var. Sağ kenarda arkada Fatih Sonkaya - önde Ali Güneş eşleşmesi ile solda İbrahim Üzülmez - Juanfran birlikteliği en geçerli olanı. Ön liberoda da Ahmet Yıldırım (Tayfun) - Okan ikilileri ile idare edilir. Beşiktaş’ın pres, çabukluk, agresif kimlik ve oyunu forse etmek isteyen sistemi, bu isimlerle amaca en uygun yapılanmayı getirir gibi.Bu izlenimleri Fenerbahçe gibi gol yollarında etkili bir ekibin pasifize edilmesinden yola çıkarak edindik. Ancak Beşiktaş kanadında herşeyi oldu bittiye getirmek de değil niyetimiz...Zira Fenerbahçe çok temposuz ve mücadele gücünden yoksun seyretti Beşiktaş karşısında.Aynı düzen ve onbir, sıcağı sıcağına bir kez de Athletic Bilbao karşısında testten geçerse, sanırım en başta Del Bosque daha sağlıklı verileri yakalayabilir.İspanyol teknik adam müthiş sabrı ve tecrübesi ile bir kısım zorlukları aştı. Takımda sağladığı saygınlık henüz kendisine kalite olarak dönmese de sıradışı bir özveri niteliğinde karşılık buluyor. Eline eksikliği ile fazlalığı aynı oranda kafa karıştıracak bir kadro verilmişti. Tarif etmeye çalıştığımız yönleri ile rafine çalışmalarında geldiği nokta küçümsenecek gibi değil.