‘’Çağdaş, Jaba ve çaba...‘’
Zaman zaman aciz durumlara düştü Beşiktaşlı oyuncular. Sertliğe soyundular. Hanım evlatları ile kazmalar karışımında topa sahip olmak ne denli dayanılmaz bir zorluktu kimbilir... İmdada devre arası yetişti. Aslında Okan’ın Beşiktaş’a katılımı ile Jaba’nın Büyükşehir Ankara’dan eksilmesinin farkı, ikinci 45 dakikadaki seyirin Siyah ile Beyaz kadar değişiminin de ana sebebiydi. İlk yarıdaki Jaba-Tita işbirliği, Jaba’nın çıkması, İbrahim Toraman’ın da Tita’ya yanaşması ile sona erdirildi. Beşiktaş savunması rahatlarken, Okan - Ahmed Hassan çabukluğu Siyah - Beyazlı ekibin ofansif zenginliğini sağladı. Ankaraspor’un Ahmet Dursun’un golünden sonra oyun disiplininden uzaklaşıp, Şenol’u da ileriye göndererek sadece golü düşünmesi geride boş alanlar bıraktı. İkili sıkıştırmalarda mücadele gücü düşük oyunculardan İbrahim Akın ile Ahmet Dursun bile bundan sonraki bölümde demarke pozisyonlarda aldıkları topları hücuma rahat taşıdılar. Bu arada Ahmed Hassan’ın istekli oyununa fırsatçılığını da etkilemesi Beşiktaş’ın galibiyetinde etkili rol oynadı. Ancak sonuçta maça bir özet çıkarırsak Çağdaş’ın çıkması Beşiktaş’ı kurtardı, Jaba’nın oyun dışı kalması ise Ankaraspor’u batırdı. Her ne kadar iki farklı skor avantajını yakaladıktan sonra geri kalan sürede 4 gol yemiş bir takımın tecrübe noksanlığını en başa koymamız gerekse de, Beşiktaşlı oyuncuların da Rıza Hoca’dan yedikleri zılgıt sonrasında ikinci yarıdaki agresif mücadelesinin payının bu sonuçta etkili olduğunu söylemek gerek. Oyun kalitesi vasatı aşmasa da kavga dövüş bir mücadele ve güzel goller izledik. Agresif oyuna rağmen sonuçta kötü niyeti olmayan oyuncuların sayesinde Bülent Demirlek de bu hızlı aksiyonda fazla hata yapmadı.
‘’Seyircisiz futbolsuz ve golsüz‘’
Defalarca ‘keşke ertelenmeseydi’ dedirtecek kadar futbolsuzdu dünkü maç. Sertan girene kadar pozisyonsuz sürdü. Beşiktaş ilk kornerini ancak 60. dakikada atabilmişti. Sol kanatta Ahmet Yıldırım ve Tümer’in, forvette de Ahmet Dursun’un silik kalışı, Rıza Çalımbay’ın değişime gittiği kadroda, dün gece denemeye aldığı oyun düzenine farklı bir anlam katamadı. Sadece savunma göbeğinde denenen Koray-Ronaldo ikilisi devam ederlerse ‘yararlı olur’ izlenimi verdi. Neyse ki kötü alışkanlığından vazgeçmişti Beşiktaş, adam markajını bırakmıştı. Nispeten Ahmed Hassan ile hareketlenmeye ve çabuklaşmaya uğraşıyordu. Diğer yanda Carew’in indirdiği sayısız kafa topunun hiçbirinde Ahmet Dursun kanal tutturamıyordu. Sonrasında Sergen ve Rıza hocadan ilk siftahını yapan İbrahim Akın, son kozlar olarak sahne aldı. Bu da çare olmadı üretime ve pozisyona. Kısaca, İnönü Stadı son yılların en sıradan ve en kısır bir futbol gecesini geride bıraktı. 2 takımın en büyük kârı, ertelendiğinde olduğu gibi, heybelerine kattığı birer puan oldu.
‘’1970 model...‘’
Toraman ile Çağdaş’ın birebirde Hakan ile Necati’yi yakın markajına İbrahim Üzülmez’in de Ribery’i adım adım izlemesi ekleniyordu. Beşiktaş savunmasının bu anlayışı da bir çare olmadı. Aksine, oyunun ofansif etkinliği ve orta alan üstünlüğü sürekli Galatasaray’ın lehinde değişti. Siyah - Beyazlılar’ın karşı kaleye yöneliş planları da Pancu ve Tümer’in bireyselliğine terkedilmiş sığlıkta sınırlı kaldı.Galatasaray’ı üzmemek için de sanırım yapacak başka birşey yoktu. Kendine ait hiçbir şeyi yoktu Beşiktaş’ın. Orta alanda bu vizyonda tek bilinçli bir organizasyonu getiremedi sahaya. Sadece sürekli rakibini bozma düşüncesini saklı tuttu. Veysel ve Pancu gibi takımın fizik gücü en üst düzeyde seyreden oyuncuları kenara alınıp yerlerine Ahmet Dursun ve Sergen gibi dermansızlara umut bağlanması da garipti Kartal kanadında... Galatasaray 10 kişi kaldıktan sonra karşı kaleye yüklenme gücü bu iki oyuncunun insiyatifine kaldığında, bu değişimlerin ne denli boş olduğunun altı daha da iyi çizilmiş oldu. Hoş Hagi’nin oyuncu değişimlerindeki tutarlılığı da tartışmaya açıktı ancak en azından Galatasaray’ın kökü yıllara dayalı bir futbol görgüsü vardı ve son haftalardaki ofansif silikliğe her geçen gün vites arttıran Ribery ile bir hareketlilik eklenmişti. Geçen hafta M’Bayo’dan sonra bu kez de Ribery silkeledi İbrahim Üzülmez’i. Yediği goldeki hatasına rağmen Cordoba’dan başka ayakta kalan Beşiktaş’lı yoktu. Galatasaray da kendini fazla üzmeden bir galibiyet aldı.
‘’Tamam mı devam mı?‘’
Samsun’daki hesapsız puan kaybı, Galatasaray’ı nispeten stresli getirecek Ali Sami Yen’e. Bu maçı da kaybederlerse şampiyonluk için matematiksel şanslarından başka avantajları kalmayacağını iyi biliyorlar.Carew’in olmaması bir dezavantaj değil. Zaten Çalımbay, 5 maçın hangisinde çift forvetle oynadıysa, Beşiktaş’tan tatmin edici bir saha kurgusu yansımadı. Tek forvetin arkasına Pancu ve Tümer yerleşimi ile Siyah-Beyazlılar’ın ofansif ve defansif olarak daha dengeli ve güçlü olacağı kesin.Hakan Şükür varlığı her koşulda bir tehdit gibi gözükse de Galatasaray forveti Necati’nin düşüşte olmasından dolayı çok etkili değil. Bütünde de Sarı-Kırmızılılar son haftalarda fizik olarak yeterli gözükmüyor. Bu noktada hem Hakan hem de Necati’ye birebir adam markajı yanlış olur.Her şeye rağmen Galatasaray çok tecrübeli bir ekip. İbrahim ve Çağdaş, Hakan ve Necati ile sağa sola taşınırsa Hasan Şaş, Sabri, Ribery ile Beşiktaş’ın kendi kendine gole davetiye çıkarması da kaçınılmaz olur.Sonuçta orta alandaki üstünlüğü ele geçirecek ekip 3 puana da yakın taraf olacak. Beşiktaş’ın rakibine oranla bir artısı olan mücadele gücü ile birlikte en önemli avantajı da bizce bu.Ekran tribünleriHer İstanbul’a gelişinden önce ‘spor programlarına nasıl listebaşı olurum’ diye kampa giren kaleci Şenol, bu hafta ummadığı bir sürprizle karşılaştı. Tribünlerden çok, ekranda tacize uğradı.Gördün mü Şenol... Senin masumiyetini bu kez nasıl savundular. Sen yine de moralini bozma. Oyunun bir parçası da bu. Reyting sevdası adamı vezir de eder rezil de. Sen, yine mazlumu süper oynadığını sandığın ekranlara meze oldun bu kez. Çıtır çıtır keyifle yediler seni. Kılçıksız yuttular.Tribün teröründe spor programlarının ne kadar payı var tartışması açılır mı medyamızda, önce bu soruyu sormak lazım. Herkes samimiyetle şapkasını önüne koyup, tahrip gücü yüksek yorumcularını da işin içine katarak çuvaldızı kendilerine batırır mı acaba? Ne dersiniz? İşe ekran tribünlerinden başlamak, çok istediğini söylediğimiz çözüme hiç mi katkı sağlamaz?Bir deneyelim, ne kaybederiz ki...
‘’Son ikazdı!‘’
Kadıköy’den MasallarNeymiş, Fenerbahçe tecrübesizliğin kurbanı olmuş! Böylesine ağzı süt kokan bir takımın, Avrupa arenası için daha fırınlarca ekmek yemesi gerekiyormuş! Neymiş, ligimiz bu muhteşem ekibimizi kandırıyormuş! Kağıt helvadan ibaret Türkiye Ligi yüzünden Fenerbahçe Cumhuriyeti vatandaşlarına, Avrupa vize vermiyormuş! Neymiş, Galatasaray UEFA Kupası’nı almak için 10 sene uğraşmış! Bu işler öyle kolay olmuyormuş! Bunlar Lafonten’den masallar. Yemek isteyen yer, biz de ‘afiyet olsun’ deriz.Galatasaray, UEFA Kupası’nı alana kadar 4-5 yıl uğraştı, doğru. Ama 1987-88 sezonunda, o zamanki Şampiyonlar Ligi sayılan Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ilk seferde yarı final oynadı. Öncesinde Avrupa’da bir yatırımı yoktu. Kaldı ki, Şampiyonlar Ligi ilk başlarken iki ön eleme ile girilip, Avrupa’daki yegane 8’in içinde bulunma şartı vardı. Galatasaray ilk yılında birisi M.United olmak üzere, iki rakip eleyip son 8 takımlı turnuvada ilk kez boy gösterdi.Türkiye Ligi layt, kabul. Dirençsiz, disiplinsiz ve birbiri arasında uçurumlar olan takımlardan oluşuyor. Peki, Yunanistan Ligi’nden daha mı zayıf? Komşumuzun, şampiyon olmadan önce üç veya dört oyuncusunun Avrupa’da oynamasından başka birikimi yoktu. O Yunanistan, o ligi ile Avrupa şampiyonu oldu. Aynı şekilde Türkiye de 2002 Dünya üçüncülüğünü kendi liginin tasarruflarından elde etti.Şu tecrübe olayına da değinelim. Çoğu kesim de aynı konuyu mazeret gösterdi ama ben sadece Fenerbahçeli Serkan’ın ifadelerinden yola çıkayım. Serkan, “Bizler gibi deneyimsiz bir ekip için normaldi” dedi. Demek ki, Serkan da bu tecrübe işi zaman ilerledikçe geriye sayıyor. Geçen yıl sen değil miydin, Gençlerbirliği gibi son derece toy ve uluslararası arenada, deneyimsiz bir teknik direktör eşliğinde ilk kez çıktığın turnuvada çeyrek final oynayan. Şampiyon olan Valencia’yı da kılpayı elinden kaçırdın. Atma Serkan... Denizlispor da üç tur geçip, araya Lyon’u da katarken, hangi uluslararası deneyime sahipti. Anlaşılıyor ki, Kadıköy’ün havası yaramamış. Oralarda ‘yediği önünde, yemediği arkasında’ , harvurup harman savurmaya alışmış bir zihniyet yaşar. Burunlarından kıl aldırmazlar, memlekette de kimseye pabuç bırakmazlar. Ama bir türlü gerçek hayatın, pencerenin dışında olduğunu da kavrayamazlar.Bıçakcı’nın DoğradıklarıAli Kırca dehşete kapılmış olacak ki, Yanal’a, “Bir an önce istifa et” diyor. Uyarısının nedeni, ulusal takımımızın aldığı kötü sonuçlarla ilgili değil. Ersun Yanal’ın sırtını kara yaslamış olduğunu farkettiği için. Kırca, Bıçakcı ile sohbetinden sonra, başkanın Yanal hakkında kamuoyunun yansıtması gereken düşünceleri ile, asıl kendinde saklı olanların arasındaki uçurumu görünce, selameti bu ikazda buluyor. Düşündüğü bu ülke. Bu ülke futbolunun en kritik döneminde (2006 Almanya öncesi) en kritik koltukları paylaşan iki bireyin konumu... Aradaki bu güvensizlik ve birbirini hiçe saymanın zararını bütün ülke olarak göreceğimizden tedirgin. Son derece de haklı. Peki, Bıçakcı, eylemde ve söylemde ne kadar samimi. Hukuk açısından ne kadar güvenilir? Teşvik olayını, söylediği gibi beş günde kendi hukuksal yöntemlerine göre çözdü. Yanal’ın yüzüne söylemesi gerekenleri, arkasından hem de her önüne gelene, teferruatları ile anlattı. Korkarım ki, TFF’nin başkanı şu an bir dakika bile oturmaması gereken koltuğundan indiğinde de, kendini kurtaramayacak. Çünkü hukuk adamlığı kimliğini de fazlası ile yıprattı. Ben, ona bundan sonra bir kira kontratı düzenlemesi için bile gitmem.
‘’Carew erdi muradına...‘’
Rıza Çalımbay’ın Carew’in dileklerinden önce Beşiktaş’ın gereklerini düşünmesi lazım değil mi? Carew’in forma ısrarı ve Çalımbay’ın buna rıza göstermesi Beşiktaş’ın önce saha içi kurgusunu aksattı, sonra da asayişini bozdu. Maçın penaltılar bölümündeki tantanasına kadar aralarında uyum olması gereken en önemli ikili Veysel - Carew, zıt kardeşleri oynadı. Carew adeta namus davası haline getirmişti olayı. Kaçırdığı penaltıdan sonra yediği tahriklerle daha da kızıştı. Sonunda da amacına ulaştı. Ancak Beşiktaş bu tür duygusallıklara meydan verecek yönetimsel bir zaaf gösteremez. İnönü Stadı iki ucu keskin bıçak. Maç da alır, maç da verir. Tüm önlemlere karşın, yine gördük ki, bir anda İstiklal Caddesi’ne dönüşebiliyor.Beşiktaş ikinci yarıda oyundan düştü. Çalımbay’ın değişiklikleri işe yaramamıştı. İlk yarıda da Beşiktaş stoperlerini zırt pırt ileri gönderdiği için bir gol yedi. Kanatları son derece etkisizdi. Sergen ile Ahmed Hassan’ın oyuna dahil oluşu takıma olumsuz yansıdı. Orta alanda oyundaki üstünlüğü de Sakaryaspor ele geçirdi.Vedat Yüksel tantanalı penaltılar bölümüne kadar başarılı idi. Yorumcu ağabeylerinin gazına gelmiş olacak ki, çok küçük bir ihlali değerlendirerek cesaret abidesi olmaya çalıştı. İlk penaltı kararı doğruydu. İkinci penaltıda Carew’e olan müdahele içeride ise avantaja bırakmasının ardından gol olmadığı için penaltı yorumu da son derece doğruydu.
‘’Del Bosque Çalımbay farkı‘’
Payı reddedilmese de, tabii ki, Çalımbay işbaşı yaptıktan sonra art arda gelen üç puanların tek nedeni, Rıza hocanın özel - güçlü konsantrasyonu değil.Del Bosque, Beşiktaş’ı ismine uygun oynatmaya çalışıyordu, Çalımbay ise konumuna ve koşullarına göre oynatıyor, aradaki temel fark bu.Hangisi doğruyu yapıyor derseniz, tabii ki Çalımbay... Çünkü Del Bosque, geleceği de kapsayacak, ileriye dönük bir kurgu ve sistem peşinde, konuyu uzun vadeli düşünüyordu. Kısaca amacı ‘New’ (yeni) bir Beşiktaş’tı. Ama elindeki kadroyla Beşiktaş adına bir gelecek kazanılması olanaksızdı.Rıza Çalımbay önceliği, rakibi oynatmamaya ayırıyor. Öyle veya böyle bu sezonu bu şekilde götürecek. Ancak kalıcı hiç bir oluşuma meydan vermeden... Zira kafasındaki ileriye dönük Beşiktaş’ın inşasına önümüzdeki sezonun başında başlayacak. Peki mevcut birikimden hiç mi yararlanmayacak? Bu da söz konusu değil. Beşiktaşlı oyuncuların kafasına kazınan şu: Hepiniz sezon sonu transfer yapacakmış gibi tüm hünerinizle disiplininizi ortaya koyun ve Haziran’da yeniden kendinizi Beşiktaş’a transfer yapacak gibi düşünün. İşte ‘rakibi oynatmamaya yönelik takım felsefesi’ ile ‘sezon sonu transferim var’ bireysel düşüncesinin buluşmasında, bu, seyrettiğimiz Beşiktaş ortaya çıkıyor. Kalite tatmin etmese de mücadele açığı kapatıyor. Beceriden yoksun diye değerlendirsek bile, kazanma azmi bu ekibi yaşatıyor.Carew şu an lüksBeşiktaş içeride ya da dışarıda, hücumda Carew - Veysel ikilisi ile oynadığında zorlanıyor. Rıza hocanın sadece Denizlispor maçında deneme şansı bulduğu, ama eksilmeden dolayı sonuç alamadığı 3-4-2-1, Beşiktaş için belki de en elverişli düzen. Ancak bunu kalıcı tutmak kaydı ile Veysel ve Carew’i, Gaziantep’te olduğu gibi aynı 11’de sahaya sürmek zorlayıcılık oluyor.Beşiktaş kanatlarından servis yapamadığına ve tek forvetin arkasında ofansif ve gole dönük rolde oynayabilecek dört oyuncusu (Tümer, Pancu, Sergen, Ahmed Hassan) bulunduğuna göre, formda Veysel forvette tek kalmalı. Ancak Veysel olmadığı zaman Carew en ileri uçta düşünülmelidir.
‘’Murat Erdoğan farkı‘’
Malatyaspor, skor avantajı yakalamasına karşın ilk yarının geri kalan bölümlerinde rakibine oyunda üstünlük sağlayamadı. Diyarbakır ise Yunus’la geliştirdiği bir atakta Sinan Demircioğlu’nun çok şık golü ile beraberliği yakaladı. Arkasından da oyuna ortak oldu. İki teknik direktörün de oyun planlarını orta alanlarındaki etkisizlik sonuca ulaştırmazken, ikinci yarıda Aykut Kocaman’ın müdahalesi ev sahibini bir adım öne geçirdi.Mkalele ve Bilal’in oyuna dahil oluşu ile ofansif gücü zenginleşen Malatyaspor’un pozisyonları da bu yarıda daha bir yoğunluk kazandı. Boliç çalışkandı, araştırıcıydı. Yalnız ilk yarının son dakikalarında ve ikinci yarının başlarında çok önemli 2 pozisyonu harcadı. Ne var ki, Kocaman’ın Boliç’teki ısrarı maç sonunda her ikisini de mutlu sona ulaştıran faktör oldu. Boliç kaçırdı kaçırdı, tribünleri ve takımını sevince boğan golü de sonunda attı. Maçın asıl kahramanı ise Murat Erdoğan’dı. Hem takımının ilk golündeki imzası hem de ikinci yarıdaki çok başarılı performansı ile Malatyaspor etkinliğinde başrolü oynadı.Diyarbakırspor’dan Serdar, Malatyaspor’dan Mkhalele oynadıkları oyunla neden ilk tercih sebebi olmadıklarını da adeta sorguladılar. Sonuçta Malatyaspor ikinci yarıdaki oyunu ile kötü gidişatına son verdi ve haklı bir 3 puan aldı.