Arama

Popüler aramalar

‘’Almanya Kaf Dağı'nın ardında!‘’

Takım olma vasfı ve kollektiflik onlarda, yetenek bolluğu ve beceriyse, sözde bizde. Hepimiz seyrettik. Yetenek miymiş, sistem miymiş önemli olan? Onlar yeteneksizdi, bizim kalemizden çıkmadılar. Biz çok becerili oyunculara sahiptik, tek bir organize atağımız ve ciddi pozisyonumuz yoktu maalesef. Terim, Play-Off’a gelene kadar çıktığı 3 maçta, ikinci 45 dakikalarda oyunu çevirmeyi başarmıştı. Bu kez olmadı. Çünkü, Ukrayna ve Arnavutluk’a çok daha kalifiye ve enerjik bir ekip bulmuştuk karşımızda.İkinci ayağı çok daha önemli ve kendi evimizde olduğu halde Play-Off’un ilk maçı için fazla ofansiftik. Terim’in tercihleri ilk raund stratejisine göre açıkça bir blöftü. Ama yemedi İsviçre ekibi. Daha da ötesinde, ‘Türkler ekmeğimize yağ sürdü’ rahatlığına büründüler. Nihat-Tuncay ikilisiyle hedeflediğimiz kanat etkinliğimiz kağıt üstüne kaldı. Hatta ters tepti diyebiliriz.Oysa, İsviçre ekibinin oyunun iki yönünü de mükemmel oynayabilen kenar aktörleri ve son derece hareketli bir orta alanı vardı. Kanatlarımız koridor oldu. Aynı anda bu hareketli orta alan karşısında Selçuk ve Hüseyin çok pasif kaldı. Çünkü dar alanda basacak özellikleri yoktu. Volkan da ancak bu kadar dayanabildi. Okan’ın girişiyle oyunu biraz tuttuk gibi gözükse de bu kez solumuzda açılan deliği bir türlü kapatamadık. Tek farklı mağlubiyeti bile bu vasıfsız oyunumuzda teselli diye sayacakken, son bölümde gelen golle umutlarımızı çok küçülttük.İstanbul’da bir mucize olmazsa, dün geceki ilk ayaktan sonra, Almanya bize artık çok uzak görünüyor.

13 Kasım 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hababam Sınıfı'na hoca dayandırmak!‘’

Tigana bu saptamayı yaparken, “Rıza Çalımbay’a saygısızlık yaparım” diye düşünmüş müdür bilemem, ama bildiğim, Avrupalılar’daki radikal yaklaşımların bize hep sevimsiz geldiğidir. Ve korkarım ki, Tigana’nın bu çıkışı, Beşiktaş’ın başlamadan biten son iki sezonunda, odak noktasında sürekli teknik direktörlerin ‘yeterliliği’ ile ‘yetersizliğini’ tartışmaya açık tutacaktır.Keşke Tigana’nın tespiti, kolay telafi edilebilecek boyutsuz tek bir handikap olsaydı! O daha çok yeni ve biraz zaman geçtikten sonra verip de alamadıkları ile karşılaşınca, Beşiktaş’taki sorunun sadece teknik direktör sorunu olmadığını anlayacak.Gerçekte de bize göre Beşiktaş’ın, hoca değil, okul sorunu vardır. Bir yönü ile ‘denize nazır, para hazır’ türünden pahalı bir kolejin hababam sınıfını andırmaktadır Beşiktaş takımı... Dersi vereni iplemeyen ve okul dışında kitabın kapağını açmayanların takımı... Çalışmaya ve öğretmeye gelenleri, huzuru bozdukları gerekçesiyle, birlik olup dışlayanların ekibi...Kendi rahatlarını bozacak sözde bir dış tehdit karşısında, tek yumruk olabilen, istedikleri doğrultudaki düzenin işleyişinde ise birbirlerini yiyenlerin takımı...Rıza hocanın yeterliliği ya da yetersizliği tartışmaya açıktır. Ancak tartışılmayacak tek gerçek; onun daha önce görev yaptığı Denizli ve Rize’de en öne çıkardığı takım özelliğinin, yüksek fizik gücüne sahip ekip halidir...Bosque’nin de geldiği günden gidene kadar, “Sergen niye oynamıyor?” tartışmalarının içinde boğdurulması, esas Beşiktaş gerçeğidir...Carew’in, Lyon işi çıktığında zil takıp oynayarak kaçması ile Ailton’un gelir gelmez, Kleberson’un da bir müddet sonra Beşiktaş’taki sünepe hayata dahil olması, sorunun aslında salt teknik direktörlere ait bir yamukluk olmadığının altını çok iyi çizmektedir.Tigana’nın tespiti doğrudur... Beşiktaş yarım saatlik bir takımdır... Ve iki ekstra beden hareketinde lifleri, sigorta teli gibi atan oyuncularla doludur...Bu durumu çok masum karşılayıp, soluk almadan oyuncularını dağ-bayır askeri eğitime sokmadan önce, bizce oturup şunu düşünmelidir Tigana... Real Madrid’den gelen Del Bosque ile Rize’den gelen Rıza Çalımbay’ı benzer sonda buluşturan, ‘sahada yürüyecek hali olmayan bir takım portresi’ tesadüften mi ibarettir!

08 Kasım 2005, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol mu, eziyet mi?‘’

Tümer, Kleberson, Ailton ve İbrahim Akınlı bir takımın agresif bir mücadele sergileme şansı mı vardı? Üstelik bu oyuncular üç gün önceki Sevilla maçında yorgunluktan sedyelik hale gelmemiş miydi maç sonunda! Bu takım atmosferinde aynı 11’de dayattı Tigana. Bizce pas hatasına şans tanımayacak kadar yavaş bir oyunu seçmesine rağmen olağanüstü top kayıpları içinde kaldı Siyah Beyazlı oyuncular. O zaman zaten berbat olan fizik gücünü nasıl ekonomik kulanacaktı ki bu takım. Neyse ki Malatyaspor’da henüz organize zorluğu içinde çırpındığı için aynı pas yanlışlarıyla oynayınca Beşiktaş için tek şans bu oldu. Tümer ve Kleberson gibi teknik kapasitesi en yüksek iki oyun kurucusunun en çok pas hatası içine dalması da ilginçti Siyah Beyazlılar’da. Bu durumda diğerlerinin yönlendiriciliğe hemen hemen hiç yanaşmamasıyla kopuk takım görüntüleri geçmişteki gibi aynen sürdü. Effa yalnızken Beşiktaş savunması Cordoba’nın öne çıkan katkılarıyla zar zor idare ediyordu. Okan da forvete dahil olunca Beşiktaş savunması yerleşimde zorlandı bu kez ve o golün geldiği pozisyonda adam paylaşımını başaramadıklarından geriye düşmeyi de engelleyemediler. Malatyaspor’un telaşı, Tigana’nın tüm kozlarını forvetten yana kullanması karman çorman bir ceza alanı kargaşası yarattı. O kargaşadan Beşiktaş bir gol bularak bir puanı kendine kar saydı. 90 dakikanın bütününde futbol adına konuşulacak çok az şey vardı. İki takımın da sergilemeye çalıştığı bu oyun ne yazık ki tedavülden kalkmış bir oyundu. Keyif vermesi bir yana eziyete neden oldu.

07 Kasım 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kolay gelsin Tigana!‘’

Yorulan orta alan, anormal top kayıplarına başlayınca ilk yarıda istediği tempoyu ve boş alanları yakalayaman Sevilla bu yarıda amacına ulaşıyor. Kleberson ve Tümer’in yürüme moduna geçmesinden sonra Beşiktaş’ın karşı kaleyi düşünen hücum denemeleri de artık tamamen devre dışı kalıyor. İbrahim Akın ve Ailton’lu Beşiktaş forveti takımın geri kalanıyla çok ayrı düşüyor. Rakip baskısının iyiden iyiye yoğunlaştığı bölümde de Sevilla Teknik Direktörü Ramos, sarı kartlı santrforu Fabiano’yu oyundan alıp uzun boylu Kanoute’yi yerleştiriyor forvetine... Malili santrforun oyuna girmesinden sonra da Beşiktaş’ın ipi çekiliyor. Önce Saviola’nın önüne kafasıyla topu indiriyor Kanoute ilk golde. Sonra da ikincisinde kendi yükselip vuruyor ve ilk yarıda oyunu tuttuğunu sanan Beşiktaş’ın iki dakikada sırtı yere geliyor. Kanoute son dakikada yine sahneye çıkıp takımı adına üçüncü golü de atarak gecenin yıldızı oluyor. Tigana için ilk maçında şanssız bir test. Hayır düzeltelim, belki de henüz işbaşı yaptığı takımının güncel futbolun gerçekleri içinde yerinin nerede olduğunu göstermesi açısından analizi en doğru olan bir sınav. Yani, yola nerden çıkılmasını anlatacak en doğru gözlem. Kolay gelsin Tigana.

04 Kasım 2005, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kolleksiyon tanıtımı‘’

Hücuma dönük aktörlerin bolluğunda Pancu’nun orta alandaki üstdüzeye ulaşan savunma katkısı Beşiktaş’ın dün geceki oyunda fazla sıkıntı çekmesini önleyen faktörlerden biriydi. Aynı anda gördük ki, ligde en çok gol attığı maçta, en çok pozisyonu da kalesinde gören taraf yine Beşiktaş’tı ve Ankaragücülü oyuncuların son vuruşlardaki yetersizliği de Kartal’ı skor açısından rahatlatan ikinci nedendi. Beşiktaş seyircisinin belki de bir ilk olarak kendisine gol atan eski futbolcusunu çılgınca alkışlayarak içlerindeki bitmez tükenmez İlhan Mansız aşkını gösterisi de ilginçti. Ahmet Dursun’la Okan yer değiştirdikten sonra Beşiktaş forvetinde üçüncü adamlıktan, ikinciliğe terfi eden İbrahim Akın üretime dönük daha pozitif işler yapmaya başlayınca farklı skorun gelmesi gecikmedi. Sonuçta Beşiktaşlı oyuncular kendilerini tanıtım amaçlı eylemlerinde, top ayaklarındayken gösterebildikleri yeteneklerini yeterince sergilediler ama top karşı takımdayken Beşiktaş takımının durumunu da Tigana gördü. Bu işin bir ortası bulunur herhalde.

31 Ekim 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Skor da oyun da eşit‘’

İki ekibin de forvetine monte ettiği ‘yüklenen ve savaşan’ santrfor tipleri, ofansif düşünceye daha çok cesaret getiren unsurlardı. En azından Beşiktaş’ın Veysel takviyesi ile koşan ve ön toplara set olan bir hücum anlayışı oluşmuştu. Konyaspor’da ise Ceyhun’un takıma katılması beklenen katkının uzağında idi.İlk yarıda organize sayılabilecek atakların ömrü, ancak ceza alanı sınırına yaklaşabilirken, maçın heyecan katsayısı ikinci yarının hemen başı ile birlikte ortaya çıktı. Bir başka deyişle; seyircilerin istediği maç, Ahmet Dursun’un oyuna girer girmez attığı golle başladı. Golden sonraki 15 dakikada skor avantajını arkasına alan Beşiktaş’ın derli toplu futbolu vardı.Aykut Kocaman, oyuna ortak olmak için forvetinin çabuk, orta alanının da hızlı olması gerektiğini anladı. Bebbe-Belal, Erman-Volkan değişiklikleri ile istediğini elde etti.Mehmet Ekşi, Kleberson’u sakatlandığı için mecburen kenara çekti. Bundan sonra da oyunu kendi alanında kabul etmeye zorlanan bir Beşiktaş ve tüm hatlarıyla organize atakları geliştiren ev sahibi çıktı ortaya.Küçük üçgenler ve kanatlara aktardıkları atak çeşitleri ile Beşiktaş savunmasını ikinci yarının ortalarından itibaren oldukça zorladılar. Bu bölümde Cordoba başta olmak üzere savunma bütün iyi niyetini sergilemesine karşın, beraberlik golüne engel olamadı.Aslında hakem Yılnur Önen, Adem’in cezaalanı içinde eline çarpan topu dışarı çekmeseydi, beraberliği daha erken yakalayabilecek bir Konyaspor’un, savunma direnci oldukça zayıflamış Beşiktaş karşısında galibiyet şansı daha yüksek olabilirdi. Sonuçta maçın hakkı beraberlikti ve öyle de bitti.

27 Ekim 2005, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Teknik adam değil, sihirbaz olsa!..‘’

Çünkü şu meşhur, “Kariyeri belli” tanımlaması içinde de binbir çeşidi var, bu teknik direktörlerin...Yönetim koşullarını kayıtsız, şartsız kabul eden, nabza göre şerbet dağıtımında usta olanlar... Bir başka deyişle; takımın değil, anlaştıkları yönetimin ömrünü uzatmayı hedefleyerek, görevi kabul edenler...Biliniyor ki, Yıldırım Demirören büyük sıkıntıda. Başkanlık koltuğundaki ikinci sezonunda da, takımı lige başlamadan havlu attı ve 1.5 yılda üçüncü teknik direktörünü ağırlamaya hazırlanıyor.Ancak gerçekten Beşiktaş’ı çok seviyorsa, bu kez kendisi ve yönetimine bir siper değil, Beşiktaş’ın futbol geleceği adına bir teknik adam üstünde yoğunlaşmalı. Sadece bu da yetmez. Yıldırım Demirören’in, yeni teknik direktörünün işbaşı yapması ile beraber, yeni bir düzeni de devreye sokması gerekiyor.Kendi yönetiminin hiyerarşik yapısındaki çarpıklığa kayıtsız kalmamalı bundan sonra.Futbol Şubesi mi kaldı artık çağdaş kulüp yapılarında...Ne demek, kulübün başına bir sportif direktör gelecek de, görevlerinden birisi de Futbol Şube Sorumlusu’nu asiste etmek olacak.Dinlemeli Demirören... Görüştüğü bazı teknik direktörler kendisine bir takım koşullar sunuyor. Sanılmasın ki, bunları kendi egoları için şart koşuyorlar. Bu bir düzen doğruluğuna ait isteklerdir. Siz kendi düzeninizi dokunulmaz sayarsanız ve bu düzene uygun bir isim arayışında olursanız, değil kariyerli teknik direktör, sihirbaz bile gelse, nafile...Görmüyor musunuz sahadaki takımı... Kendini kaybedercesine, kendine oynayanların takımı olmuş. Yalnız bir takım... Arkadaş saygısının sıfırlandığı, “Kimseye hesap verecek halim yok” diyenlerin takımı...Bu durum, bir teknik direktör eli ya da oyuncu inisiyatifi ile olmaz. Olsa olsa, çarpık düzenin vıcık vıcık ilişkilerinin ürünüdür...

25 Ekim 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İbrahim Akın tek başına takım!‘’

İki takımın da önemli oyuncu eksikleri vardı, herkesçe bilinen. Bize göre de ikinci bir top eksikti galiba sahada. 21 kişiye 1, İbrahim Akın’a da ayrı bir top lazımdı ki, oyun birşeye benzesin. Mehmet Hoca, Beşiktaş’ın tüm hücumlarını ekşiten İbrahim’e nasıl 90 dakika katlandı anlayamadık. Ailton, ona maçın çok başlarında bozulmuştu zaten, 10 gramlık iştahını kestiği için. Hoş, Brezilyalı bozulsa da ne olacak ki? Ona gelen topların ezilme biçimi de pek farklı değildi. Dolayısıyla, forvetsiz oynadı Beşiktaş maç boyunca. Hatta buna 9 kişi mücadele etti bile denilebilir. Forvetin eksik bıraktığı takımda bu açık, savunma oyuncularının mücadele fazlalığı ile bir nebze kapandı. Sağ kenar hariç Beşiktaş defansı, Adem Dursun’un bir adım öne çıkmasıyla da ayakta kalmayı başardı. Beşiktaş savunmasının direnci kadar, Konya’nın bilinen ofansif etkinliğinden uzak oluşunun payını da koymalıyız, ev sahibinin kısırlığına. Daha iki hafta önce Fenerbahçe’ye sahayı dar eden takımın yerinde yeller esmesinin tek sebebi, önemli oyuncularının eksikliğliğiyle sınırlı olamazdı. Pinekleyen maçta tek kare güzel fotoğraf, Ahmed Hassan’ın mükemmel gol vuruşu olarak yer buldu. Veysel oyuna girdikten sonraki performansı ile “Bu takımda oynamak için illa torpil mi lazım?” sorularını sordurtmadı değil.Neyse işin bu tarafında, biz fazla derine inmeyelim. Beşiktaş’ın maç sonundaki sevincine bakıp, sadece çıtanın nereye düştüğünün hafiften altını çizelim.

24 Ekim 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI