‘’Cesur karar‘’
Bir çırpıda cuk oturucak değildi elbette bu kurgu. Üstelik bazı yeni tercihlerin uyum sorunu da daha ilk yarının ortalarında çok açık sırıtmıştı. Oysa, dar alanda başlayan hızlı oyunda Beşiktaş seri hücum denemelerine geçmişti. Bu oyunun semeresinde çalınan topu Tümer, Ailton’a nefis aktardı. Onun da çok şık gol vuruşu Beşiktaş’ın kazanacağı en önemli avantajı ortaya çıkardı. Golden sonraki 15 dakika maçın belki de kırılma noktasıydı. Bu bölümde Kartal’ın hücum kulvarlarına çok elverişli atak şansları düşmüştü ama İbrahim Akın, Ahmed Hassan ve Tümer’in anlaşılmaz biçimde ezdiği toplarla heba edildi bu hücumlar.Sayısız basit top kaybı, Bolton’u toparlayıp, orta alanı ele geçermesine yol açtı. Diouf ile başa çıkamıyordu savunma. Bir sağ, bir sol kenarda rakip hücumların lokomotifi olmuştu Bolton’un Senegallisi. Borgetti’nin golünde de servisi mükemmeldi. Ve Beşiktaş, ilk 15 dakikanın sonunda kendi bozduğu oyununu, bir daha toparlayamadı. Maç öncesi koşulları belliydi Beşiktaş’ın. Bir de maç içindeki hesapsız sakatlıklar sekte vurdu oyuna. Tümer’den sonra ikinci yarı oyuna giren Gökhan’ın da kısa süre sonra sakatlanışı, Beşiktaş’a son bölümdeki oyuncu değişiklikleri şansını tanımadı. Fizik olarak zaten belirgin bir düşüş içindeydi Kartal. Değişiklik şansı kalmayınca da Ailton ve İbrahim Akın gibi yorgun ayakları ile doksan dakikayı tamamlamak zorunda kaldılar. İçinde bulunan koşullara göre bu sonuç normal. Ama dün gece oynanan düzende ısrar edilmeli. Zararın neresinden dönülürse kardır.
‘’Gidilecek zaman...‘’
Çünkü zaman, bu zamandı ve bir dakika daha kaybetmemeliydi Çalımbay. Görevi bırakması Beşiktaş’tan çok Rıza hocanın hayrınadır. Zira Çalımbay’ın gitmesiyle Beşiktaş’ın sorunları bir çırpıda bitmeyecek. Ancak Beşiktaş formasıyla sembol olmuş bir oyuncusu ile o efsane değeri daha fazla yıpratıp ezmeden yollarını ayırması gerekiyordu. Bu hem kaptanın, hem de yönetimin aynı değeri duyması gereken Beşiktaş’a saygı adına yapılmış ortak bir girişim olarak doğru olanıdır.“Acaba Beşiktaş’ın bir teknik direktörü var mı?” sorusu keşke adrese varmayan, ‘laf olsun torba dolsun’ cinsinden yakıştırma dış sesler olsaydı. Ama biz, farklı gözledik. Teknik direktörlerinin varlığını bizzat kendi talebeleleri reddediyordu sahadaki vücut dilleri ile. İnanmıyorlardı ona ve daha da kötüsü umursamıyorlardı bile. Hocalarını umursamamanın bir sonraki etapta, formasını ve işverenini de umursamamayı getireceği kaçınılmazdı. İşte, bıçağın kemiğe dayandığı nokta da burası oldu. Kayseri maçında tribünler hakemi bıraktı, önce oyunculara sonra da ilk kez yönetime çekti kılıçları.Malmö ve Samsun maçlarının kazanılmasından sonra önüne yeni bir başlangıç koyacak diye düşündüğümüz Beşiktaşlı oyuncuların meğer hiç de o taraklarda bezinin olmadığını gördük. Kepenkleri çoktan indirmişler, dükkanı kapatmışlardı bile. Bırakın hocaları ve formaları için, şahsiyetleri adına oynamaya bile niyetli değillerdi. İşte oyuncularıyla arası kutuplar kadar uzak ara açılmıştı Rıza hocanın. Sergen’i Star TV’deki röportajında dinlerken bu durumu bir kez daha anlamıştım. Türkiye’deki en kolay mesleğin teknik direktörlük olduğunu söylüyordu Sergen. “Niye” diye sorulduğunda ise “Her önüne gelen oluyor da, o yüzden” cevabını veriyordu. Bunu söyleyen, Gordon ile Daum ile Terim ve Lucescu’yla çalışmış olan Sergen’di ve kimi kastediyordu acaba...Ciddiye alınmadığına dair kendisini daha çok incitecek olaylarla karşılaşmadan doğrusunu yaptı Rıza hoca... Başta da söylediğim gibi, ilk olarak kendi selameti için. Biliyoruz ki, sorunlar onun gitmesiyle tam olarak ortadan kalkmayacak. Çünkü Beşiktaş, son yıllara damgasını vuran yönetim politikaları ile hızla ciddiye alınır bir kurum olmaktan uzaklaşıyor. Bu da bir sonraki etapta yönetimin düşünmesi gereken gidilecek zaman meselesidir.
‘’Hazin tablo‘’
Beşiktaşlı oyuncular, faule maruz kalmıyor, faul dileniyorlar. Rakip tek forvetli bir düzene yakın diye, Beşiktaş’ın stoperlerinden İbrahim Toraman, sağ kenar gibi oynuyor. Sağ kanat etkinliğine güvenilen Ali Tandoğan’ın ise ne oynadığını bilen, ne de gören var. Gole nasıl gideceğinin, orta alanı nasıl paylaşacağının bir planı olmaz mı bir takımın! Sadece ileriye gitsin diye gelişi güzel topa vurmakla oynanmıyor bu basit denilen oyun. Kayseri, çok basitçe kalabalık tuttuğu orta alanıyla, rakibi yakın takip ederek kolay kilitleyiverdi Kartal’ı. Kenarları çalışmıyor diyeceğiz Beşiktaş’ın. Ki gerçekten de çalışmıyor. Ama çalışsa ne olacak ki! Kim kafa vuracak, kim ön direk-arka direk yapacak? Vazgeçtik kurgusu oturmuş bir takımdan, pozisyon icabı oynamanın bile bir ruhu, bir becerisi olur azıcık... O da yok. Sadece Ailton’un önüne tesadüfi düşen 2-3 top ve onun da şanına yakışmayan vuruşlar. Kayseri ikinci yarıda daha çok golü düşünen atakları ile devrede... Beşiktaş savunmasını göstere göstere sağa sola çekiştiriyorlar. Ceza alanının içine girmelerine ramak kala ise sert faullerle ancak durdurulabiliyorlar. Faul yapan Beşiktaşlılar’ın hepsi de kart görüyor. Biraz Beşiktaş’ın nasıl bir futbol aczi içinde olduğunun ölçüsü bu galiba.Bir diğer portreye gelince... Bir yandan Beşiktaş’ın milli kahramanı Tümer’i yetersiz bularak oyundan alacak kadar birikimli saymak, diğer yandan cumartesi menacer, pazar futbolcu olarak karşımıza çıkan kaptan Tayfur’u ise Kartal’ın en iyi oyuncusu olarak görmek... Hazin değil mi? Ve son nokta... Beş senedir ilk defa tribünlerden çıkan feryat: Yönetim istifa.
‘’Fatih Terim ve yerli Hagi'si‘’
Bizim savunmaların pek hoşuna gitmeyen fizik ve hava gücü yüksek iki Arnavut santrafor ceza alanımız civarında topu saklamayı beceriyor, bunun sonunda da üstün olan taraf evsahibi oluyordu. Hatta Bogdani doksan dakika boyunca bizim için tehdit gücü en yüksek oyuncu olarak hep tehlikeyi işaret etti. Çok planlı sayılabilecek bir orta alan ve kanat desteğini de arkalarına alınca ilk yarıda istediğimiz futbolu sergileyemedik ve bu 45 dakikada evsahibinin bu hücumlarına formülsüz kaldık.Almanya karşısında denemeye aldığımız tek forvetli 4-2-3-1 düzeni sağ kanat sorununa maruz kaldı. Tümer ve Yıldıray patentli bireysel girişimler ise iyi çalışan Arnavutluk orta alanının ikili sıkıştırmalarıyla etkisiz hale geliyordu. Fatih hoca ikinci yarıda yanlışı gördü. Karşı alana oyunu yıkması gereken biz olmalıydık. Okan ile Yıldıray’ın yerine Emre ve Nihat oyuna girince bu düşünce gerçeğe dönüştü. Tümer de forvete yakın oynamaya başladı. Daha ikinci yarı başlar başlamaz ilk pozisyonu da yakaladık ama Halil çok kötü vurdu. Sonra Nihat ile yokladık. O da olmadı. Ama bu girişimlerden de anlaşılıyordu ki, golü isteyen taraf artık bizdik. Yine de top seçici davranıyordu sanki. Gol adeta bu tür bir vuruş ve sahibinin sesini mi bekliyordu ne? Öyle oldu. Play Off’un arifesindeki finalde de yine son sözü Tümer söyledi. Fatih Terim komutayı ele aldıktan sonra beklenildiği gibi 1. raundu aşmasını bildi. Gelir gelmez cesur bir kararla forma verdiği Tümer ise onun yerli Hagi’si oldu çıktı adeta.
‘’Tümer ve Toraman'ın Ay-Yıldız profili‘’
Peki, Alpay sıfır hata ile oynayan ve diğer savunmacılarımızın da açıklarını tümüyle kapatan biri olarak mı döndü, ulusal takıma. Hayır, elbette bu kadar büyükmüyoruz işi. Basit gerçek şu; Alpay, tandem oynama tecrübesi en yüksek olan, elde kalmış tek Türk oyuncu. Ve ne yazık ki en büyük sıkıntımız da yeni nesil stoperlerin güncel savunma olan tandeme uygun yetişmemiş olmaları.Buna rağmen İbrahim Toraman’ın artık bilinen hatalarından hızla arınması, bir bilenle yan yana oynamasının bir sonucudur. Şimdi bu konuyu alıp, Beşiktaş’a taşıyalım. İşte Rıza Çalımbay’ın, Beşiktaş’ın inşaasına başladığında anlatmaktan dilimizde tüy bitiren hadise de buydu... İbrahim Toraman ve Gökhan Zan gibi, fundamentali eksik ancak herşeye rağmen üzerlerinde çalışılırsa, ileriye dönük değerler olarak yetişecek stoperleri, oynarken eğitecek yabancı bir savunma oyuncusunun Beşiktaş’a gerekliliği üzerinde durmuştuk. Bunu gözardı eden Rıza hoca, şimdi düştüğü sıkıntıların tohumlarını, aslında sezon başında atmıştı. Bu sonuçla da 3-5-2 gibi dünyanın rafa kaldırdığı bir sisteme zorunlu kaldı.Alan savunmasında başarılı olacaklarından kuşkulu olduğu için, Gökhan ile İbrahim Toraman’ı bir sürekli adam markajına yönlendirdi. Onlardan dağılanı süpürmek adına da Koray’ı sarkık düşündü. Beşiktaş’ın halen sürmekte olan bu düzeninde Gökhan ile İbrahim’in gelişme şansı yok. Koray’ın da onları düzenleme ve eğitmesi sözkonusu olamaz. Ayrıca daha büyük bir kurgu yanlışı ise; bu şekli ile (Koray’ın sarkık oynaması) Beşiktaş’ın 60-70 metrede oynamaya mecbur kalması...Ne oluyor? Eldeki kadro yapısı geniş ebatlarda oyuna hakim olmak adına sahayı parsellemekte zorlanıyor. Son maçlarda fizik olarak da iki ölçek geriye düşünce, sıkıntılı bir takım görüntüsü kaçınılmaz oldu.Oysa Beşiktaş, önce tandemi oynayacak bir savunma kursa ve Koray’ı da ikinci bölgede değerlendirse; Koray’ın ilk hamlesi üstün yetenekleri ile, Okan’ın pres gücünden bir ön savunma ortaklığı kuracak, Kleberson’un yönlendirme uzmanlığı da daha rahat görünür olacaktı... Üstelik en geri ile en uç arasındaki mesafeyi maksimum 50 metrede sabitleyecek bir takım yapısında, elde bolcu bulunan (Sergen, Tümer, Ahmed Hassan ve İbramim Akın gibi...) yaratıcı oyuncuların, ofansif etkinliği de enaz iki kat artacaktı.Tekrar başa dönelim ve Rıza hocaya bir daha düşünmesi için uyarımızı yapalım. Bu savunma formatı, güncel değil ve Beşiktaş’ın genel kadro yapısına ters. Bu tarz oynadıklarında, Gökhan da Toraman da bir adım ileri gitmez. Üstelik Koray da orada sıradanlaşır. İki somut örnek gelişme size: Koray ilk geldiğinde önliberodaki performansı ile ulusal formayı sırtlamıştı. Savunmaya geçtikten sonra geri planda kaldı. Demek ki, her oyuncu aktif olabileceği en iyi alanda değerlendirilmeli. İkinci örnek de Tümer... En çok konuşulan konulardan biri. Neden Beşiktaş ve milli takım performansları arasında aşırı uçurum var. Bu noktada Beşiktaş’taki statü savaşının (liderlik çekişmesi payı olduğunu kabul ediyoruz ama teknik olarak da şunu söylemeliyiz; savunmasını önde kurmuş ve orta alanda arkasına iki sağlam önlibero konuşlandırmış olan Fatih Terim, üçüncü bölgede Tümer’den çok daha fazla verim alıyor...
‘’Herkes bize çalışıyor‘’
Zor bir geceydi bizim için. Sahaya baktığmız kadarıyla önce oyuncuları kutlamak gerekir derim ben. Çünkü onların yürekleri sahada, konsantrasyonları yerindeydi. ‘Önce önümüzdeki işe bakmak zorundayız’ diyen bir tavırları vardı. Kendi gelecekleri bile bir anlamda Kopenhag’da belirlenecekken onlar, Almanlar’ın savunmasını çözecek formüllerin peşinde koşuyorlardı.Milli forma altında yine bir başka profildi Tümer. Hem de Rıza hocayı çatlatırcasına. Çalışıyor, yardımlaşıyor ve uzaktan vuruyordu Alman kalesini. Milli santrafor adayı olarak aileye katılan Altıntoplar’ın küçüğü Halil de adeta, ‘Ben başka bir renkte santrafor adayıyım’ diyordu. Tümer’in kale direklerini tokatlayan şutlarının üçüncüsünde golü buldu. Milli kişiliğini de.Alpay’ın katılımından sonra savunmaya gelen ‘dengeli duruşu’ atlamamak lazım. Durun bir dakika o da ne! Savunmasıyla Avrupa Şampiyonu olan Komşu’nun bütün defansı boşa çıktı ve Danimarka öne geçti. Artık içimiz içimize zor sığıyor. Şimdi sahaya daha fazla bakıyoruz. Fatih hocanın oyuncu değişikleri ikinci yarıda arka arkaya sıralanıyor. ‘Hadi Fatih hoca diyoruz’ içimizden.. ‘Nuri’yi ne zaman süreceksin sahaya.’ Duymamazlıktan gelmiyor bizi. Altıntop’lar ve Baştürk’ten sonra Alman eğitimli en genç oyuncumuz da sahaya. Ne talihli bir delikanlısın be Nuri! 17 yaşında A Milli formayı sırtladığın ilk dakikalarda golü de buldun.Almanlar’a teşekkür ediyoruz, eğittikleri gençlerimiz için. Oyuncularımızı kutluyoruz, görev aşkı kutsaldır mantığıyla hareket ettikleri için. Ancak en büyük şükranlarımızı da Kopenhag’a gönderiyoruz. Bundan sonra artık top bizde.
‘’Dağ 'Sergen' doğurdu!‘’
* Beşiktaş, UEFA’da grubu aşmak için hangi stratejiyi izlemeli?Beşiktaş, UEFA’da kurayı çektikten sonra ‘dişli bir gruba düştü’ yorumları yapıldı. Bu değerlendirme, diğer gruplara bakıp incelemeden yapılmış bir öngörü... Dikkat edilirse, Beşiktaş’ın rakipleri, Avrupa deneyimi asgari düzeyde olanlar. Rumen ve İsviçre takımlarının gözle görülür çıkışını, diğer ekiplerin form durumlarını dikkate alırsak, Beşiktaş için aslında ‘şanslı bir grupta’ diyebiliriz.Fikstüre gelince... Bolton yerine Guimares ile içeride oynansa elbette daha iyi olurdu. UEFA’nın geçen yıl başlayan grup uygulamasına göre, iç saha avantajını kullanmak önemli. Bu noktada da 6 puanın çok önemi var. Yine de ‘oyun disiplinine tam sadık’ bir Beşiktaş, İstanbul’da Bolton’u geçebilecek güçte. Üstelik 6 puan da, iyi bir averajla gruptan çıkılabilecek bir puandır.Ailton part-time oynamalı* Kartal, çok kritik iki maçını da kazanırken, Çalımbay’ın Ailton’u kesmesi dikkat çekiciydi. Sizce Rıza hoca yola nasıl devam etmeli?Ahmed Hassan, Tümer ve Sergen gibi ofansif karakterli oyuncuların çoğunluğunda, bunların en az ikisini oynatıp bir de Ailton gibi ‘hazır olmadığı için sadece topu ayağına bekleyen bir oyuncu’ ile çift forvet oluşturuyorsanız, takım savunmanızın gedikler vermesini önleyemezsiniz. En akılcı olanı, ofansif orta saha oyuncularınız da dahil, Ailton’u doğru zamanlamalarla part - time oynatmaktır. Tek forvet düzeninde Beşiktaş için en ideal uç oyuncusu ise Youla’dır.Vecibeler ve görevler...* Aralar, genelde takımları olumsuz etkiler. Üstelik bu ara bir de Ramazan’a denk geldi. Bu durum, nasıl aşılmalı?Lige verilen aralar, bizde ‘tatil’ diye algılanıyor. Sonra ilk lig maçında genelde bütün takımların olumsuz etkilendiğine şahit oluyoruz. Şimdi bir de araya Ramazan girdi ki, durum daha da belirsizleşti. Trilyonları alıp büyük kitlelere hitap etme sorumluluğu taşıyan oyuncuların dini vecibeleri ile toplumsal görevleri arasında vicdani ve mantık muhasebesi yapması gerekir. Hemen şunu da ilave edelim; bütün hafta oruç tutup da maç günü bırakmanın kesinlikle hiç bir faydası yoktur.Hangi taraf galip geldi?* Beşiktaş uçurumun kenarına nasıl geldi? Ve sonrasında düzlüğe nasıl çıktı?Malmö ve Fenerbahçe mağlubiyetlerinin üzerine bir de Ankaraspor karşısında kaybedilen üç puan eklenince karışan bir Beşiktaş... Sonra Malmö ve onu takip eden Samsun galibiyetiyle suların durulduğu bir Beşiktaş... Zamanı biraz daha daraltarak olayı açalım. Ankara’daki mağlubiyet sonrası Rıza hocanın jeepine binip gitmesinden Malmö’ye gelene kadar geçen sürede ‘operasyon’ niteliğinde sonuçlanması muhtemel onca iddia ve pazar gecesindeki galibiyetin ardından pazartesi sabahı sütliman bir hava...Somut tek sonuç, Gökhan Keskin’in istifası... Ve yola devam...Ne yani? Ankara - Malmö hattı arasında kopan bunca gürültünün ardından Gökhan’ın gitmesiyle mi asayiş berkemal oldu!Rıza hoca istifa etmiş saydık, etmedi...Eskiler uzaklaştırılacaktı, uzaklaştırılmadı...Sinan Engin menacerdi, geri tepti...Hangi kararlar alınmıştı? Kim, neyi dayatmıştı? Hangi formül kimlere takılmıştı? Kimler güç gösterisine soyunmuştu? Ve sonunda hangi taraf, galip gelmişti?Beşiktaş’ın aile içi o denli karmaşık ki, niye karıştığı ve niye durulduğu bile belli değil. Belli olan bir tek şey var: Ankara’da oyuna girdikten sonra kılını kıpırdatmayan Sergen’in Malmö ve Samsun maçlarında varolan gücünün tümünü sahaya aktarması. Galiba bir tek Sergen’in düzen içi patronluğunda uzlaşıldı. Hatta onun patronluğunda tüm futbolcuların performansı da ilginç bir şekilde ikiye katlandı!Çok iyi bir savunmacı şart* Ara transferde politika ne olmalı?Beşiktaş 10 senedir her seferinde ‘yeniden yapılanma’ diyor ve bunu her dediğinde işe, elinde, geleceğe ait beklentileri sona ermiş oyuncuların çoğunluğunda başlıyor. Çalımbaylı dönemde de durum değişmedi. Zaten sıkıntıların en büyük kaynağı da bu. Devre arasında reform niteliğinde bir temizlik elbette olamaz. Ancak bu sezon da işine yaraması için Beşiktaş’ın çok iyi bir yabancı savunmacıyı takımına katması gerek. Ocak’ta en azından bu konu gözardı edilmemeli.
‘’Savunmasız Kartal!‘’
Rıza Hoca, Malmö’de turu getiren 11’ini bozmamıştı ama, o 11’in 4 günde iki 90 dakika oynayamayacağı Samsun maçının ilk 45 dakikası sonunda belli oldu. Sergen’in çok şık frikiği, Youla’yı kendi seyircisiyle kaynaştıran gol, yorgun takıma avantajlı bir başlangıçtı aslında... Ve Beşiktaş’ın görünmeyen fiziki yıpranmışlığı bu iki golle kamufle olmuştu adeta. Ne zaman ki, nadir bir Samsun atağında serbest vuruştan Adnan’ın golü gelince, Beşiktaş’ın içindeki saklı endişe oyununa yansımakta gecikmedi. Kleberson’daki aşırı bitkinlik birinci derecede etkendi olaya. Sergen ve Ahmed Hassan’ın da ofansif hizmete yakın duruşu, Beşiktaş orta alanının boşalmasına neden oldu. Rıza Hoca’nın oyuna müdahaleleri bekleniyordu. Geldi bu müdahale ama, amaca uygun olup olmadığı tartışmalıydı. Ailton ve Tümer sahadaydı... Rıza Hoca hücumdan dönenin kaşığı kırılsın diyordu adeta. Koşup da yorulan iki oyuncu yerini koşmaya niyeti olmayan iki oyuncuya terketmişti üstelik. Üçüncü değişikliği de gole dönük oyuncudan yana kullanıldı. Bütün takımın savunma gücünü de sadece Okan ve Ali Güneş’in sırtına yükledi. Ama takımı en çok hareketlendiren, en son oyuna dahil olan İbrahim Akın’dı... Ailton bile bu pasa kayıtsız kalamadı. Zor günler geçiren Rıza Hoca şanslıydı. Samsun bilinen futbol gücünden oldukça yoksundu ve Kartal adeta savunması olmadan oynadığı bir maçta 3 puan elde etti.









































