‘’Ailton olmayınca‘’
Belki deplasmana gelmiş sayılmazdı. Eski Malmö’nün futbolundan çok şey yitirmişti, seyircisini stattan çekmiş. Buna karşılık çok kötü günler geçiren Siyah - Beyazlılar, tribündeki desteği görünce iki kat motive oldular. Tur için kendine gol ve gollerin lazım olduğu gerçeğine rağmen Beşiktaş, öncelikle yine savunmasını bildiği dilde sağlama almıştı. Afonso Alves, Gökhan ve Koray’ın yakın takibindeydi ve tek forvetti Beşiktaş. Elindeki kadro gerçeğine paralel en akılcı seçim Youla ile tek forvetti. Daha doğru bir deyişle Çalımbay’ın belki de en radikal ve takıma katkı sağlayan kararı Ailton’un kenara alınması idi. Biraz da takımdaki bütünlüğün, yardımlaşma bağlarının güçlenmesinde Ailton’un kenara alınmasında bizce payı vardı.Youla’nın gezegenliğinde bozulacak defans dengesini Ahmed Hassan ve Sergen’le bir geriden değerlendirmeyi düşünmüştü Siyah - Beyazlılar. İlk yarıda bu sızma girişimleri isabetsiz paslar yüzünden amaca ulaşamadı. Ahmed Hassan’la Sergen’in yapamadığını Malmö’nün çizgi savunmasını çözmede ustalık gösteren Ali Güneş başardı. İkinci yarıda Ahmed Hassan, Youla’ya attırdığı golde ancak görevini yerine getirebilmiş oldu. Yediği frikik golünün ardından savunmayı güçlendirmek için oyuna alınan Tayfur’la Beşiktaş biraz geriye kesildi. Yediği frikik golünün de bunda etkisi vardı. Ama zaten Malmö ile Beşiktaş arasındaki stres farkı çok açıktı ve Beşiktaş İstanbul’da yapamadığını Malmö’de başararak olması gereken normal sonucu aldı. Youla’nın Beşiktaş forvetinde öyle ya da böyle en etkili isim olduğu belli oldu. Artık Youla’ya aranacak bir partner gerekiyor. Kendine iyi bakan bir Youla her zaman iş yapar. Attığı goller de, onun belki stresini alıp önündeki dönem için bir rahatlama getirecek.
‘’Üçlü sacayağı!‘’
Düşüncede, inançta hatta korkuda bütünlüğü olmayan bir topluluğa, nasıl takım denebilir ki! Koşmaya ve arkadaşına yardım etmeye niyeti olmayan sözde bir takımı, 3’lü ya da 4’lü oynatsanız ne olur, oynatmasanız ne olur?Beşiktaş, Rıza Çalımbay hocanın futbolu yorumlama biçiminin mağduru olduğundan çok, başka aile için daha kabarık sorunların esaretindedir aslında... Asıl sorun; nasıl oluyor da, geçen sezon toplama takımın başına geçen Vicente del Bosque’li facia dönemde dahi rastlanılmayan bölünmüşlük ve parçalanmışlığın, ocaktan yetişen Rıza Çalımbay’ın patronluğunda tavan yapmış olmasıdır...Üzerinde durulması gereken dramatik durum ise; Beşiktaş’ın ‘kolej takımı’ dönemi oyuncu liderinin, teknik patron olarak döndüğü yuvasında hiç kimseye sözü geçmeyen tek adam konumuna düşmesidir. Oysa geldiği zaman, tüm Beşiktaş camiasının, onun arkasında bütünleşen duruş nedeni; Beşiktaş’ı, kendi oynadığı dönemdeki kolej havasına dönüştürme beklentisiydi...Rıza Çalımbay hoca, teknik direktörlüğünü satmayı ön plana alınca, esas misyonunu unuttu ve futbolcuya dayalı düzene yenik düştü... Belki de, diplomasiyi beceremedi. Niyetini çok erken belli etti. Beşiktaş’ta yapması gereken reform düzeyindeki temizliği, erken dillendirdi. Bu noktada, yönetiminin vaatettiği destek unutuldu, gitti.Ankara dönüşü Beşiktaş kafilesinin havalimanındaki görüntüleri, çok şeyi izah ediyordu aslında... Yönetim kanadı, başkanı aracılığı ile kötü gidişten birinci derecede sorumlu tuttuğu basın mensuplarıyla, üst salonda sıkı - fıkı bir muhabbette iken, tüm futbolcu kadrosu alt salonda, adeta karantinaya alınmış pozisyondaydı... Rıza hoca ise çok önceden ‘jeep’e atlamış, İstanbul otoyolunda pencereden karanlığı seyrediyordu... Öyle ya, ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabilmişti!..
‘’Tümer olmadı, Sergen verelim‘’
Tümer’i vardı Siyah - Beyazlı ekibin, sözde hücumu yönlendirecek, orta alanı organize edecek diye umut bağladığı... Ne ilginçtir ki, ‘milli kahraman’, Siyah - Beyazlı akınlara köstek, rakibin arkasına saklanmakta ise ‘perfect’ bir görüntü çiziyordu.Oysa, Ankara kanadından Beşiktaş’a anlamlı bir mesaj vardı Ahmet Yıldırım tarafından: “İşte ‘yıldız’ diye sarıldıklarınız, işte ‘işe yaramaz’ diye bıraktıklarınız”. Doğrusu bu ya, Beşiktaş’ın dün gece Ahmet Yıldırım’ın üçte bir performansına ulaşan hiç bir oyuncusu yoktu.Kaldı ki, Ankaraspor, Ahmet Yıldırım ile sınırlı değildi. En çok güvendiği Brezilyalı kozlarını ikinci yarıda efektif oynamaya yöneltti Samet Aybaba ve onların peşine Wederson’u da katmıştı. Bir kere doğru pasla buluşamayan Kleberson - Ailton ikilisine göre, Wederson, Tita ve Jaba üçlüsü Samba farkını açık ara ortaya koyuyordu. Ve kariyerli vatandaşlarına adeta ders veriyordu.Buna karşılık Rıza Çalımbay’ın kurtuluş kozu ise Veysel’in yerine Sergen’i almaktı. İki takımın arasındaki bu koz farkı, verimlilikte Ankara temsilcisi lehine gelişti. Skor da bu aktif oyuna göre belirlendi. Ankaraspor düşüncede ve oyunda büyüdükçe, Siyah-Beyazlı ekip küçüldü.Bu, 1.65’lik Jaba’nın kornerde direkler arasında vurmayı başardığı kafadan bile açıkça belliydi.Rıza hoca çaresizdi, ama bu çaresizliğin sorumluluğu acaba kime aitti?
‘’Parçala beni şöhret‘’
Futboldaki çöküşün, halterdeki rezaletin dibini eşelediğimizde bu işin yine bireysel ya da takımsal yetenek yetersizliğinden olmadığı açığa çıkacaktır. Futbolcusu, basketbolcusu, haltercisi ya da güreşçisi, hiç farketmez. Karşınıza alıp baktığınızda hepsinin de aslan gibi çevik çocuklar olduğunu göreceksiniz. Konuştuğunuzda zeka kapasitelerinin yerinde olduğunu da farkedeceksiniz. Peki nedir eksik olan? ‘Ahlak’ desek, kaba kaçacak. Galiba sporculuk... Herşeyi hallediyoruz da, sporcu yetiştiremiyoruz biz. Ya da futbolcu veya basketbolcu ortaya çıkardıklarımızın sporculuğunu elinden çalıyoruz. Sanatında da, sporunda da aynı. Türk gencini ilgi azdırıyor, para kudurtuyor, şöhret paramparça ediyor.Şöhreti ve parayı buluşturmaya gör bir kez üstünde. Ondan sonrası tufan. Artık ne çalışmaya gerek vardır, ne de hoca ve arkadaş kıymetine. Hatta çevre saygısına... Sen alıp yürümüşsündür zaten. Bundan sonra 10 gram bal almak için, seni 100 kez okşamaları gerekir. ‘Bunu yapmazlarsa kendileri bilirler’ dedirten bir güce de sahipsin ya, değme keyfine. Kim bilir ne büyük bir hazdır bu yarabbi! Onları yücelten, bizi ise yerin dibine sokan!Zaten oldum olası Atatürk’ün söylediği, “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanının severim” lafına takılır dururum. Ata, o çok masum bildiğimiz devirde bile sporcuyu tarif ederken ahlak olgusuna niye bu kadar ihtiyaç duymuş ki!Rıza hocanın paçasıGeçen haftaki serzenişlerinde ‘paçamızdan aşağı çekmeye çalışıyorlar’ diyordu Rıza hoca. Ve bu ülkeye mahsus en büyük gerçeklerden birinin de yabancı hayranlığına karşı kendi insanına yöneltilen acımasızlıktan bahsediliyordu.Doğru, bu ülke kendi değerlerine sahip çıkma konusunda eksik kalmıştır. Ama hasbel kader Rıza hoca gibi artık denemeye ve güvenmeye değer aşamasına gelmiş olanların da bu durumu tersine çevirecek özel çabaları da gerekli değil mi? Çalımbay yanlış anlamasın, ondan futbola ait yerli bir devrim falan bekleyen yok. Ancak geriye dönük, çağın terkettiği metodlara kurtuluş olarak sarılırsa, onun için verilen gözardı edilmeyecek desteği de kendi ayakları ile çiğnemiş olmaz mı? Geçen yıl Galatasaray maçında oynattığın 3 kişilik adam adama markajla Beşiktaş ezeli rakibi karşısında sürklase olmuştu. Hadi kendi tasarrufunda kurulmamış bir kadroya geldi. ‘Yeni sezon başlasın, kurduğu takıma bakarız’ diye geçiştirdik. Son Fenerbahçe maçında seni bu uygulamaya kim zorladı peki? Öyle veya böyle gidiyordu. Birden yine adam markajını hortlattın. Sonra da ne dizilişinin ne de düzeninin varlığı kaldı sahada. Belirli bir kesimin de ağzına bu yüzden sakız oldun. Anelka’ya adam markajı yaptırdın da ne oldu? 1 gol, 1 penaltı ile maçın yıldızı oldu. (Benim anlayışıma göre penaltı goldü ve maç da 2-0 bitmişti.)‘Paçamı aşağı çekiyorlar’ diye yakınıyorsan, 70’li yılların İsponyol paça pantolununu giymeyeceksin. Çünkü o paça çok kolay yakalanır ve aşağı çekilir.
‘’Kumdan kaleler!‘’
Kadroda forvet arkası oynayabilecek Tümer, Ahmed Hassan, Pancu ve Sergen var. Kaldı ki, takım savunmanızı her zaman güçlü tutmak için mantıklı olan sezonun çoğu oyununda sadece birinin oynaması. Sizde bu bölgeye aday 4 oyuncu var ve ikisi yabancı kontenjanını işgal ediyor. Buna karşılık iddialı bir takım kurmaya soyunurken, savunmanızda son derece gerekli, kaliteli stoperi gözardı ediyorsunuz. Yerli savunmalarla son yıllarda şampiyon olan kim var, incelediniz mi! Üstelik siz bu yerli savunmayı kurarken, ilk geldiğinde Beşiktaş’ın orta alanına ön libero olarak ‘cuk’ oturan, hatta Ulusal Takım’a yükselen Koray’ı en geriye çekiyorsunuz. Bu sayede de günün futbolunda tüm belirleyiciliği bölgesinde barındıran orta alanınızdan da cayrıcı bir silahınızı kaybediyorsunuz.Görüldüğü gibi, Okan’lı savunma da yeterince açık verebiliyor. Acaba Okan, Koray, Kleberson ve bir serbest oyuncu ile daha güçlü bir orta alana imza atılamaz mıydı! Savunmanızda Tomas tipi, devamlılığı müthiş ve kesiciliği yüksek kalitede seyreden yabancı bir defans oyuncusu ile dörtlü tandemi hatta yeri geldiğinde üçlü defans düzenini dönüşümlü oynayamaz mıydınız?O zaman da, sizi omurganızda ciddi önemi olan oyuncuların eksikliği bu denli zorlar mıydı?Tabii ki, buraya kadar anlatmaya çalıştığım planlama eksiğini telafi etme şansı artık yok, Beşiktaş teknik heyetinin... Aksine Rıza hoca, takımının kurulum aşamasında en güvendiği oyuncuların kendisini zor döneminde yalnız bırakma şanssızlığına uğramış.Daha ‘bismillah’ demeden, Ali Tandoğan’ın üç maçlık cezası ve sonrasında bilinen futbolundaki hayal kırıklığı... Takım iskeletinde fazlasıyla önem kazanmış, profesyonellik abidesi gözüken Okan’ın, ligde ve Avrupa’da takımını yalnız bırakmasına neden olan cezaları... Youla’nın kısa sürede İstanbul gecelerine balıklama dalışı... Plajdan sahaya çıkan Ailton’un erken nefes kesişi ve de Ulusal Takım’ın son iki maçından iki yıl geri ödemesiz kredi ile dönen Tümer...Görüldüğü gibi, kısa aralıklarla üstünüze yığılan olumsuzluklarda, ‘Bari hangisi en azından günü kurtarır’ diyen çözüm arayışlarına yöneliyorsuz. Ama hiç bir hamlenizden sizi biraz soluklandıracak bir sonuç dahi çıkmıyor. Ancak şartlar ne olursa olsun, ağırlaşan koşullar altından sıyrılmayı bilecek bir teknik direktör, Beşiktaş’ın gerçek anlamda direktörü olacaktır.Rıza hoca da bu gerçeği asla atlamasın...
‘’Kleberson'a yazık oluyor‘’
Ligin altıncı maçı ve kritik dönemde bir de Fenerbahçe derbisi ile karşı karşıyasınız. Ne yazık ki hâlâ yeni denemelere mecbursunuz. Rıza hoca biraz geç kaldı. Oyuncularının da ona çok yardımcı olduğunu söylemek zor. Bu kadar yanlış pasla oynarsanız Fenerbahçe gibi kurgusu oturmuş bir rakip karşısında nasıl bir oyun hakimiyeti ya da hücum zenginliği bekleyebilirsiniz ki...Fenerbahçe sakin. Eski açıktaki sızma Fenerliler’in provokasyonu Beşiktaş’ı geriyor. Bir de Koray’ın, Anelka’nın kopup gitmesini önleyecek tek adam olma konumunda iken, şanssız bir şekilde bileği dönüyor ki, Beşiktaş, Türkiye Liglerine pek ait olmayan bir Anelka vuruşu ile geriye düşüyor. Gece gezmeleriyle gündeme oturan Youla, adeta burnunu futboldan başka bir şeye sokmaması ile uyarılıyor ve kenara alınıyor.Sonra ikinci yarının başında Ahmed Hassan’la Kartal gole daha yakın olmak istiyor. Nafile... Beşiktaş yine organize olamıyor. Ali Güneş, bu nasıl kenar oyunculuğu? Görmüyor musun karşıda Serkan ders veriyor. Zaten iki kulübün hedefe yürüme aşamasında bu iki tercihi, kimin sarıldığı, kimin boşladığı da bir kıstas değil mi? Bir tek Kleberson didinip uğraşıyor ve uzaktan çakıyor, yazık oluyor bu kalburüstü Brezilyalı’ya. Toraman da var gücüyle savaşıyor. Geri kalan çoğunlukta top istopu yapana bile zor rastlanıyor. Şimdi İnönü’nün zemini diyecekler belki. Ya yerden kalkamamalarına ne buyuracaklar? Tuhaf şey. Bu Beşiktaş karşısında Fener ikinci sayı için Nobre girene kadar pek istekli görünmüyor. Ya bir kaza golü yerlerse. Ve yiyorlar ama kaza değil, yumuşak atın üçüncü sert tekmesi bu kez can alıcı yerden vuruyor. Ligimizde sezonun modası. Sonuç yine uzatmalarda belirleniyor ve hakkı olan kazanıyor.
‘’Buruk bir Kartal‘’
1- Size göre derbinin kilit adamları kimler olur?Bilindiği gibi atmosferi çok farklı seyreder derbilerin. İşin içinde 3 puanın ötesinde öne çıkan bir ezeli rekabet duygusu da vardır ki bu durum o güne özel koşullar gereği bazı oyuncuları doğaçlama olarak da flaş hale getirebilir. Örneğin geçen yıl, Pancu’nun masal kahramanlığına dönüşen 90 dakikalık serüveni gibi...Teknik direktörler takımlarını tehdit edecek rakip oyunculara karşı tabii ki önlemlerini sıkı şekliyle alacaklardır. Yine de Anelka ve Ailton namlunun ucundaki ilk kurşunlar olarak öne çıkıyor. Bir de her iki takımın savunma zaafları ışığında Volkan ve Cordoba’nın belirleyiciliği de önem kazanabilir.2- Bu derbinin sonucu Beşiktaş’ta ne gibi değişimler yaratabilir?Malmö mağlubiyetinin üstüne Rıza Hoca derbiden de eli boş çıkarsa iki maçın bileşke kaybından doğacak katmerli bir baskıyı da bütün ağırlığıyla hisseder.3- Çalımbay izlemesi gereken taktik nedir?Beşiktaş’ın düşüşünde Okan’ın takımdan ayrı kalmasının da önemli payı var. Zira, Okan’ın orta sahadaki agresif oyun kimliğini ve pres gücünün dışında arkadaşlarını da olumlu etkileyen savaşan bir ruhu ortaya çıkarma durumu var. Çalımbay, Okan’ın yokluğunda Ahmed Hassan ile Tümer’i birlikte oynattı. Hatta Malmö maçında çok güvendiği bu ikili uğruna tek forvetle çıktı. İkisi de topla oynamayı seven ve rakip savunma arkasına sarkmayı düşünmeyen oyuncular olduğu için, ofansif anlamda Beşiktaş yeterli hücum gücü sağlayamadı. Üstelik savunma katkılarının yetersiz oluşu Beşiktaş defansını da çok zorladı. Fenerbahçe’nin en güçlü bölgesinin orta alanı olduğu da düşünülürse Rıza Hoca öncelikle kendi orta alanını nasıl iki yönlü oynatabileceğinin hesaplarını yapmalı.4- Geçen sezonki Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinde de İnönü’de Fırat Aydınus düdük çalmıştı? MHK’nın seçimi isabetli mi?Ufuk Özertem’in patronajındaki MHK genel olarak son yılların en iyi başlangıcına imza attı. Hakemlerin özgüveni artık daha güçlü. Fırat Aydınus geçen yılki derbide iyi bir 90 dakika yönetmesine karşın Emre’nin parmağını görmedi diye eleştirildi. Biraz insaf... Dijital kameralar ile maç yönetmiyor hakemler. Her futbolcuyu potansiyel muzır diye takip etmeye kalkarsanız maçı nasıl yöneteceksiniz. Bizce yerinde bir seçimdir.5- İlk kez bir derbide konuk takım taraftarı olmayacak. Alınan bu karar doğru mu?Azınlık seyirinin sabahın köründe başlayan seyahat sıkıntısından tutun da maç esnasında uğradığı tacize kadar her derbide kameralara yansıyanlar çağdışı görüntülerle doluydu. Bu bir azaptı ve şimdilik durduruldu. Medenice maç izleme alışkanlığını ne zaman kazanırız bilemem ama aslında gönül bu İstanbul derbilerinde stadı yarı yarıya paylaşmayı istiyor... Mesela tüm derbiler Olimpiyat Stadı’nda olamaz mı?
‘’Vahim bi' durum!‘’
Eski dost Asper, Beşiktaş’ta forma giyerken, İnönü Stadı’nda, Türkiye Ligi’nin herhangi bir takımına karşı bile, dün gecekinden daha fazla zorlanmıştır herhalde. Kleberson’un iki-üç uzak şutu dışında kendisini pek rahatsız eden olmadı nedense. Rıza hocanın yardımcılarından kim seyretti acaba Malmö’yü? Böylesine ağırkanlı ve hücum gücü düşük bir ekibe karşı, Beşiktaş tek forvetle oynamayı düşünerek başlamıştı maça. Çalımbay, hem ‘Ahmed Hassan-Tümer ikilisinden vazgeçmeyeyim’, hem de ‘takım savunmasını zayıflatmayayım’ diye düşününce, çareyi tek forvetli bir düzende bulmuştu. Tek forvetteki kozu da ne yazık ki Ahmet Dursun’du. İlk 45 dakikada kaleye bile gidemedi Beşiktaşlılar desek yeridir. 30 dakikanın sonunda Malmö’nün Beşiktaş kalesine gelmeyi dahi düşünmediği anlaşılınca, Youla ile forvetini çoğaltmaya yöneldi Siyah-Beyazlılar. Balans bozulmuştu bir kere. Ondan sonrasında, 90 dakikaya ait ne kadar hamle varsa, boş çıktı Beşiktaş kanadında. Hatta Pancu, bir 15 dakika Alves’i markaja soyundu, bir 15 dakika libero oynadı. Velhasıl, Siyah-Beyazlı kanatta, futbolun mantığına ters gelen ne varsa, tümü sergilendi adeta. Sanki yedekler Ümraniye’de bir 3. lig takımı ile antrenman maçı yapıyordu. Böylesi ciddiyetsizlik, böylesine plansızlık olacak iş değildi. Karşı kaleye gitmeye niyeti dahi olmayan Malmö, bir kornerden bulduğu golle, büyük ihtimalle tur atlayacak. Rıza hoca ve talebeleri ise, 3 gün sonraki derbi öncesi büyük bir karamsarlıkla, içe kapanacaklar ne yazık ki.NOT: Diyarbakır karşısında başlayan durağanlığı yoğun maç trafiğine bağlayıp, dinlenmenin iyi geleceğini sanmıştık. Lige verilen aradan sonra, fizik olarak müthiş bir çöküş görünüyor takımda. İşte bu durum, dün gece alınan skordan da daha vahim bizce.