‘’Şampiyon Beşiktaş!‘’
Rahmetli İslam Çupi, sadece gönül verdiği takımı için yazmış şu dizeleri: “Fenerbahçe’nin büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka büyüklüktür işte, adı konamaz...”
Aslına bakılırsa, Fenerbahçe kadar Beşiktaş’ı, Galatasaray’ı, Trabzonspor’u da anlatıyor bu satırlar. Sadece şampiyonluklar büyük yapmaz kulüpleri. Çünkü sadece futbol oynatan, müzesini kupalarla dolduran örgütler değil onlar. Hem şu soruya yanıt verin bir kere; Bir sezon şampiyon olamadığı için tuttuğu takımı bırakan ya da değiştiren kaç taraftar duydunuz?
İşte bu nedenle bu kulüpleri yönetenlerin vizyonları, kazanılan şampiyonluklardan çok daha önemli.
Bu açıdan bakıldığında, sezonun ilk haftasında Belediye ile berabere kalıp puan kaybetmesine karşın, bizim gönlümüzdeki ilk şampiyonluğu Beşiktaş kazandı. Başkan Yıldırım Demirören ve ekibi; Beşiktaş formasının sırtına ‘Türk Kızılayı’ yazmaya karar verdi, hem de hiç bir bedel talep etmeden. Ayrıca Beşiktaşlı bayanların da büyük bir sosyal projeye imza atacakları açıklandı.
Beşiktaş geçen sezon iki kupa kazandı, taraftarı büyük sevinç yaşadı. Beşiktaş taraftarı değiliz, ama yukarıda bahsettiklerimiz, bize göre, Beşiktaş’a kazandığı o iki kupadan çok daha fazlasını kattı.
Düşünen, kabul eden, oy veren ve uygulayan her kim varsa; başta Başkan Yıldırım Demirören olmak üzere tüm Beşiktaşlılar’ı tebrik etmeyiz, teşekkür ederiz.
***
Futbolcuların kolundaki siyah bant, Fenerbahçe’deki büyük değişimin göstergesi... Geçtiğimiz sezonu; tekniği değil ama adamlığı konusunda yetersiz kalan Luis Aragones yüzünden mutsuz bireyler olarak geçiren Sarı-Lacivertliler’in, bu kez bir aile olmaya karar verdiklerinin işareti...
Her gün, binlerce insan hayatını kaybediyor, belki de yan apartmanımızda büyük üzüntüler yaşanıyor, ama hiçbirimiz farkında değiliz. Çünkü hayatın bizlere dayattığı acımasız şartlar duygularımızın bir bir körelmesine yol açıyor. Fakat Daum gibi, Koch gibi rüzgâra karşı işeyenlerin yönettiği Fenerbahçe’de hayatın acımasız şartları işlemiyor, aksine değişiyor.
Hayatını kaybeden, İspanya’dan, Espanyol takımından... Adı Jarque...
Belki de bir çok Fenerbahçeli futbolcunun adını bile duymadığı bir isim... Ancak Daniel Güiza’nın arkadaşı.. Ve sırf bu yüzden, koluna siyah bant taktı bütün takım; sadece Güiza’nın acısını paylaşmak için...
***
Trilyonların havada uçuştuğu ve artık tamamıyla profesyonelleşen bir sektörde, insanın içini ısıtabilecek iki olayı yazdık yukarıda... Futbolu unuttuk zannetmeyin, ama nasıl başlarsa öyle gider denir ya... Bu nedenle sezonun ilk haftasına pembe gözlükle baktık. Kaptan Arda’nın büyüyen-büyüleyen futbolunu, Fırat Aydınus’un muhteşem yönetimini görmedik zannetmeyin. Gördük... Haftaya görüşmek üzere...
‘’Büyük Mustafa‘’
Herkes ağlarken güler o...
Herkes bitmişken başlar...
Dünyasında ‘eksi kutuplar’ yoktur, ‘olmaz’ denilenin peşinde koşar.
Herkes pes ederken, savaşır.
O konuşursa herkes susar, o susarsa da ağzı olan konuşur!
Kolayı sevmez, kimbilir belki de bu nedenle kornerden atardı gollerini...
Disiplinden anladığı ‘esas duruş’ değildir; tebessümle kendine getirir yoldan çıkanı...
***
O şampiyon olunca ‘şanslı’ diyorlar. Bir başkası şampiyon olduğunda ‘başarılı’... Oysa... Bugün Ali Sami Yen’e gitse... Bugün Kadıköy’e gitse... Bugün İnönü’ye gitse... Alkışlar herkes onu...
O, işte sadece bu nedenle bile çoktan şampiyon olmuştur.
***
12 Mayıs 2009’da yazmıştık yukarıdaki satırları... Bugün 2 Haziran 2009... Topu topu 21 gün geçmiş aradan ve şimdi bile değil, Beşiktaş 2 gün önce şampiyon oldu. İnönü Stadı’ndaki şampiyonluk balosunu görmeliydiniz. Büyük özlem sona ermişti.
Herkes herkesi çok alkışladı, ama herkesin en çok alkışladığı isim oydu: Mustafa Denizli...
***
Canı kadar sevdiği ağabeyinin ölüm yıldönümünü bile karıştırmıştı, çünkü aklının her köşesine, Beşiktaş’ı şampiyon yapacak kriterleri koymuştu.
Kaptanlarının tekme tokat kavga ettiği Beşiktaş’ı devraldı. O kaptanlardan biri, Denizli’de sakat sakat oynayıp 50 metre top sürerek gol attı. O kaptanlardan diğeri, yıllarını verdiği Beşiktaş’ın şampiyonluğa ulaştığı o son maçı, kaptan tamamladı.
Bazıları birinci olur, bazıları ise şampiyon... Mustafa Denizli, hayatının her döneminde şampiyon oldu.
***
Sivas tarih yazdı, Şampiyonlar Ligi’ne gidiyor.
Trabzonspor tarih yazdı, 20 küsur transfer yaptığı sezonu, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın önünde 3. kapattı.
Fenerbahçe tarih yazdı, tarihinin en kötü sezonlarından birini, şampiyonun sadece 10 puan gerisinde 4. tamamladı.
Galatasaray tarih yazdı, ‘kesin şampiyon’ denildiği bir sezonda, UEFA vizesini son anda kaptı.
Hacettepe, Kocaelispor ve Konyaspor büyük bir direniş gösterdi, onurlarıyla gitti. Manisa, Diyarbakır, Kasımpaşa ise geri geldi.
Müthiş bir sezondu, bitti. Şampiyona da küme düşene de helal olsun.
‘’Bir Avrupa masalı!‘’
20 Mayıs 2009 Çarşamba günü... Werder Bremen, Şükrü Saracoğlu Stadı’nda Shakhtar Donetks ile UEFA Kupası Finali oynadı. 120 dakikalık finalin sonu Lucescular için şölen, Almanlar için dramdı.
Werder Bremen 21 Mayıs 2009 Perşembe günü Almanya’ya döndü. 22 Mayıs 2009 Cuma günü istirahat ettiler. 23 Mayıs 2009 Cumartesi günü, Almanya Birinci Ligi Lideri Wolfsburg’a konuk oldular. Wolfsburg, son haftaya Bayern Münih ve Stuttgart’ın 2’şer puan önünde girdi. Şampiyon olabilmek için kazanmaları gerekiyordu.
Bremenliler UEFA Kupası’nı kazansa kutlamalardan dolayı ‘kafaları kıyak’ çıkacaktı maça! Kaybettiler, sıfır moralle oynadılar. Wolfsburg, Bremen’e tam 5 gol attı ve Bundesliga Şampiyonu oldu.
Bize ne Almanlar’dan demeyin.
Bremen’in yerine Fenerbahçe’yi, Wolfsburg’un yerine Galatasaray’ı, Bayern Münih’in yerine Beşiktaş’ı, Stuttgart’ın yerine Trabzonspor’u koyun ve şu soruyu yanıtlayın:
Biz bunu yapabilir miyiz?
***
24 Mayıs 2009 Pazar günü... Burnundan kıl aldırmayan İngilizler, bir Türk için ‘masal’ yazdı. O gün stattaki herkesin yüzünde Tugay maskesi, herkesin üzerinde Tugay tişörtleri vardı.
Tugay, Blackburn’ü bir kez bile şampiyon yapmadı. Tugay, Blackburn’le Avrupa’da bir kez bile zafer yaşamadı. Ancak Adalılar, 8 yıllık emeğin karşılığını vererek gururumuzu okşadı.
Bize ne İngilizler’den demeyin...
Blackburn’ün yerine Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş veya Trabzonspor’u koyun. Tugay’ın yerine de Van Hooijdonk’u, De Boer’i, Kleberson’u, Szymkoviak’ı ya da Kratochvil’i yerleştirin ve şu soruyu yanıtlayın:
Biz bunu yapabilir miyiz?
***
Şampiyonluktan gerisi yalandır bu ülkede... Ya birinci olur omuzlara alınırsın, ya ikinci olur yerden yere vurulursun.
Her hakem hatasında bir art niyet vardır! Penaltıyı göz göre göre çalmamıştır, kırmızı kartı bile bile çıkartmamıştır.
Her yemekte başkanlar maç bağlar; Kupa senin olsun, lig benim olsun!
Her santrfor maç satar! Kalenin dibinden o golü bile bile atmamıştır, çünkü rakibi şampiyon olamayacaktır.
Her taraftar haklı, her polis suçludur!
Her federasyon i... her hakem o... ç.....dur.
***
İki olay yazdık yukarıda. Biri İngiltere’de, diğeri Almanya’da. Türkiye’de de benzer olayları yaşadığımız gün değişecek her şey.
‘’Unutulan bayram‘’
Galatasaray, Gençlerbirliği ile tam 75 maç oynamış, pazar gecesi oynanandan önce... 41 galibiyet almış, 16 defa berabere kalmış, 18 kez de yenilmiş. 132 gol atmış rakip ağlara, 76 gol görmüş kendi kalesinde...
Galatasaray, Gençlerbirliği ile 3 maç oynamış Türkiye Kupası’nda... İki kez berabere kalmış, bir kez kaybetmiş. 28 Kasım 1996’daki maçları 16-17 bitmiş. Penaltılarla tabii ki!
17 Mayıs 2009 gecesi; Galatasaray, Gençlerbirliği ile ligdeki 76, toplamdaki 79. maçına çıktı. Oynadı ve 2-1 kazandı. Ligdeki 42. galibiyeti... Ne kıymeti harbiyesi var diyorsanız eğer; Bursaspor, Trabzonspor’a kaybettiği için UEFA Kupası yolunda büyük avantaj elde etti. Şampiyonlar Ligi iddiasını da son 2 haftaya taşıdı. Hepsi bu işte... Hepsi bu...
***
Oysa, bundan tam 9 yıl önceydi. Yani tarih 17 Mayıs 2000’di.
Kopenhag’daydık. Parken Stadı’ndaydık.
Galatasaray’ın rakibi Arsenal’di. UEFA Kupası’nda final oynuyorduk.
Bilecik’ten Hakan Fidan Taffarel’di. İstanbul’dan Kenan Kaygun Hasan Şaş...
Türkiye’nin bir çok farklı ilinde Hagiler vardı, Arifler vardı, Suatlar, Hakan Şükürler vardı.
Oynadık, kazandık ve UEFA Kupası’nı Türkiye’ye getirmeyi başardık...
***
Her bayram önce babaannem, sonra anneannemi ararım. Bayram, onları aradığım an anlam kazanır benim için... Her anneler gününde, gücüm elverdiğince, eşime bir hediye alırım. O, benim eşim, kızımın annesi çünkü.
Özel günlerinle meşgul etme bizi diyorsunuz şimdi, haklısınız. Ancak geleceğim yer farklı...
***
Önceki gün, 17 Mayıs 2009’du... Kanımca, halen hayatta olan tüm Galatasaraylılar için belki de hayatlarındaki en özel günlerden biri, hatta bayramlarıydı. Önceki gün, Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı alışının 9. yıldönümüydü.
Sadece bir grup taraftar hatırladı, Ali Sami Yen’de duvara bir pankart asıldı.
Galatasaray Yönetimi ya unuttu ya ‘es geçti’. Unuttuysa skandal, ‘es geçti’yse vahim...
***
Çünkü Galatasaray önceki gece Gençlerbirliği ile ligdeki 76, toplamdaki 79. maçına çıktı. 2-1 kazandı ve ligdeki 42. galibiyetini aldı. Bursaspor, Trabzonspor’a kaybettiği için UEFA Kupası yolunda büyük avantaj elde etti. Şampiyonlar Ligi iddiasını da sürdürdü. Hepsi bu işte... Hepsi bu...
***
Bundan tam 9 yıl 2 gün önce... Yani 17 Mayıs 2000’de... Galatasaray, UEFA Kupası’nı kazanmıştı.
‘’Mustafa Denizli‘’
Herkes ağlarken güler o...
Herkes bitmişken başlar...
Dünyasında ‘eksi kutuplar’ yoktur, ‘olmaz’ denilenin peşinde koşar.
Herkes pes ederken, savaşır.
O konuşursa herkes susar, o susarsa da ağzı olan konuşur!
Kolayı sevmez, kimbilir belki de bu nedenle kornerden atardı gollerini...
Disiplinden anladığı ‘esas duruş’ değildir; tebessümle kendine getirir yoldan çıkanı...
***
İzmirlidir, İzmirliler’in birçoğu gibi sever denize karşı birkaç kadeh kaldırmayı...
Ancak suyun sadece çeşmelerden akabildiği, sokaklarında gezmenin dahi ‘ahlâk polisleri’nin gözetiminde olduğu bir coğrafyaya gider. Bombaların yerini yeni yeni futbol topu almıştır İran’da, bir ‘Pas’ verir, şampiyon olur...
***
Küçücük bir çocuktur, babasından habersiz gider İzmir’in bir diğer ucuna, gönlünü verdiği takımın, Beşiktaş’ın maçını izler...
Büyür, futbolcu olur, İstanbul’a gittiğinde kendini Galatasaray’da bulur. Herkes bilir Beşiktaşlı olduğunu, ama o büyük bir profesyonel futbolcudur. Kalbiyle ayakları arasındaki bağı koparmıştır, rakip kim olursa olsun, vurur, gol olur.
Sonra teknik adam olur, Galatasaray şampiyon olur.
Sonra transfer olur, Fenerbahçe şampiyon olur.
***
Sonra Beşiktaş’a gelir. O gelinceye kadar herkesin konuştuğu Beşiktaş’ta herkes susar, sadece o konuşur.
Onunla birlikte gittiği her yere bir de slogan transfer olur; “Mustafa Denizli, şampiyon yap bizi...”
Ali Sami Yen’de söylendi bu marş, şampiyon oldular... Şükrü Saracoğlu Stadı’nda söylendi bu marş, şampiyon oldular... İnönü Stadı’nda söylenmeye başladı şimdi ve büyük olasılıkla şampiyon olacaklar...
***
O şampiyon olunca ‘şanslı’ diyorlar. Bir başkası şampiyon olduğunda ‘başarılı’... Oysa...
Bugün Ali Sami Yen’e gitse... Bugün Kadıköy’e gitse... Bugün İnönü’ye gitse... Alkışlar herkes onu...
O, işte sadece bu nedenle bile çoktan şampiyon olmuştur.
‘’Beşiktaş kazandı!‘’
‘El Clasico’ oynandı cumartesi gecesi... Son 18 maçın 17’sini kazanan Real Madrid, bir mucizeye imza atmak için çıktığı uzun soluklu bu yolun son metrelerinde, önündeki en büyük engeli, Barcelona’yı konuk etti. Bernabeu’da müthiş bir geceydi. Maça golle başlayarak belki de ‘tarihi bir hata’ya imza attı Real! Maç, 2-6 bitti. Barcelona kazandı yani! 90 bin kişilik Bernabeu cehenneminde tek bir abartı görülmedi. İki takım futbolcuları, Dünya’nın 1 numaralı derbisini sanki ikisi de kazanmış gibi saha ortasında kucaklaştı. 8 gol izlemek güzeldi, ama Bernabeu’da tarihte ilk kez 6 gollü bir yenilgi tadan Madridli futbolseverleri ve futbolcuların o halini görmek enfesti. Şimdi sorsanız ‘El Clasico’yu kim kazandı’ diye; cevabım tartışmasız şu olur: Real Madrid...
***
Türkiye’nin en önemli derbilerinden biri oynandı pazar gecesi... 2009’da ligde tek bir yenilgisi bulunmayan, şampiyonluk yolunda çekiştiği Sivasspor’un Antep’e yenilmesiyle ‘Lider’lik rotasına giren Beşiktaş, ligi çoktan unutan Fenerbahçe’yi konuk etti. İnönü’de müthiş bir geceydi. Çoğu Fenerbahçeli’nin bile vermediği ihtimal gerçekleşti; Fenerbahçe, Beşiktaş’ı yendi. 32 bin kişilik İnönü cehenneminde tek bir abartı görülmedi.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım skor 2-0’a geldiğinde, Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören’den izin alarak içeri geçti. Nedeni, tribünlerden herhangi bir küfürlü tezahürat gelmesi halinde; Beşiktaş’ın sıradaki Galatasaray maçını seyircisiz oynamak zorunda kalacak olmasıydı.
Yıldırım Demirören, maç bittikten sonra, Aziz Yıldırım’ı stadın dışına kadar çıkarak uğurladı. Şimdi sorsanız ‘Bu büyük derbiyi kim kazandı’ diye; cevabım tartışmasız şu olur: Beşiktaş...
***
Madrid-İstanbul hattında mükemmel bir hafta sonuydu. Bernabeu’dan kopyalanmıştı sanki İnönü’deki görüntüler.
Kimi zaman kazanırken kaybeder insanlar... Ancak Madridliler ve Beşiktaşlılar kaybederken kazandılar. Ellerimiz patlayıncaya kadar alkışlamalıyız onları... Aziz Yıldırım’ı, Yıldırım Demirören’i alkışlamalıyız. Sahada 90 dakika boyunca iyi niyetle mücadele eden futbolcuları alkışlamalıyız...
Türk Futbolu’nun üzerine bir kâbus gibi çökmüşken ‘Papermoon buluşması’ ilaç gibi geldi açıkçası.
***
NOT: Manisaspor-Diyarkabırspor maçı 1-1 bitti, bu beraberlik iki takımı da Süper Lig’e getirdi. Başkanından çaycısına, taraftarından futbolcusuna herkesi tebrik ederiz. Ancak asıl tebrikler Manisalı futbolseverlere... Maç bitmeden stadı terk ettiler. Bu beraberlik içlerine sinmedi belli ki!
‘’Kim bunlar?‘’
1 numara, Trabzonspor’dan kovuldu...
61 numara, Ankaragücü’nden transfer oldu...
99 numara, küme düşen Kasımpaşa’dan alındı...
25 numara, Belçika’da vasat bir futbolcuydu.
3 numara, İstanbul devlerinin burun kıvırdığı Romanya Ligi’nden getirildi...
5 numara, halen Lig A’da mücadele eden Altay’dan takasla kadroya katıldı...
8 numara, Komşu’dan, Yunanistan’dan geldi...
77 numara, Fenerbahçe alt yapısından...
7 numara, Lig A’da bile güçlükle tutunmaya çalışan Sakaryaspor’dan...
24 numara, Bursaspor’da yüzüne bakılmıyordu...
26 numara, Süper Lig’e çıkabilmek için yıllardır çabalayan Karşıyaka’dan...
54 numara, daha iyileri (!) alındığı için Bursa’dan yollandı...
17 numara, Kayseri’den kovuldu...
9 numara, Türk Telekom’dan geldi. (Şu an 2. Lig’de!)
27 numara, Ankaragücü’nden...
10 numara, Türkler’in aklına futbol hariç her şeyi çağrıştıran Ukrayna’dan...
58 numara, altyapıdan...
20 numara, Süper Lig’e dönmeye hazırlanan Diyarbakırspor’dan...
35 numara, Aydınspor’dan...
14 numara, savaşların ülkesi İsrail’den...
11 numara, 33 numara Ankaragücü’nden...
***
Kim bunlar? Bulmaca çözmeyin, söyleyeceğim; hem de sırasıyla...
Michael Petkovic, Abdurrahman Dereli, Faruk Bayar, Mamadou Dialllo, Fabio Alves Bilica, Murat Sözgelmez, Kanfory Sylla, Onur Tuncer, Musa Aydın, İbrahim Dağaşan, Sezer Badur, Herve Tum, Pini Balili, Mehmet Yıldız, Sedat Bayrak, Sergio Pacheco, Hayrettin Yerlikaya, Mohamed Ali Kurtuluş, Akın Vardar, Yannick Kamanan, Tevfik Altındağ, Murat Erdoğan...
***
Eski parayla bütçeleri 20 trilyon, yeni parayla 20 milyon...
Topu topu 1 Güiza... 1 Lincoln... 1 Delgado...
Devrim için 5 hafta sayıyorlar. Beşiktaş’tan 1, Trabzonspor’dan 7, Galatasaray’dan 8 puan öndeler... Kağıt üzerinde tek zor maçları kaldı, o da son hafta Galatasaray’la... Takipçisi Beşiktaş’ın hem Fenerbahçe hem de Galatasaray’la maçları var.
***
Bu saatten sonra kimse ‘hakem hataları’ndan bahsetmesin. Bahsedecek olan da yukarıdaki listeyi bir kez daha kontrol etsin.
Ayıp olur çünkü, yazık olur... Daha doğrusu OLMAZ.
‘’Tezgah kurulmuş‘’
‘Utanç derbisi’nin üzerinden 8 gün geçti. Hâlâ verilen cezalar konuşuluyor, Tahkim Kurulu, PFDK’nın kestiği cezaları mecburen masaya yatırıyor. Galatasaray Başkanı Adnan Polat’a 45 günlük hak mahrumiyeti cezası verilmesine neden olan o sözlerin ömrü 1 hafta sürebildi. “Tezgâh kurulmuş. Galatasaray ve Fenerbahçe’yi bu yarışın dışına ittiler” demişti Adnan Başkan. Bu sözlerin adresi, dönüp dolaşıp Sivasspor ve Beşiktaş’a ulaşacaktı. Çünkü biri Lider, diğeri 2. sıradaydı.
28. hafta oynandı, ikisi de kazanamadı. Onlar altın değerinde 2’şer puan kaybettiler, Trabzonspor ile Galatasaray ise zirveye 2’şer puan daha yaklaştılar.
***
Tezgâh var mı, yok mu, bilemiyorum. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; bu sezon ‘en iyi olan’ değil, ‘kötüler içindeki en iyi’ olacak şampiyon.
Baksanıza tabloya;
Lider Sivasspor, 27 puan...
İkinci Beşiktaş, 28...
Üçüncü Trabzonspor, 31...
Dördüncü Galatasaray, 33...
Beşinci Fenerbahçe, 36...
Süper Lig’in zirvesindeki 5 takımın kazandığı değil, kaybettiği puanlar bunlar... Ve bu ligin 10. sırasında yer alan Antalyaspor’un topladığı puan 35...
***
Sayın Mecnun Odyakmaz konuşuyor... Sayın Yıldırım Demirören konuşuyor... Sayın Sadri Şener konuşuyor... Sayın Adnan Polat konuşuyor... Ortak görüş şu: “Bizi şampiyon yapmayacaklar...”
Kim olacak peki şampiyon?
Hangisi, “Benim takımım çok başarılı” diyebilir... Hangisi, “Takır takır futbol oynuyoruz, ama kazanmamız engelleniyor” diyebilir.
Konya’daki Sivasspor mu? Bursaspor karşısındaki Beşiktaş mı? Gençlerbirliği’ni yenmesine karşın Trabzonspor mu? Ya da Belediye engelini ‘1 pozisyon-1 gol-3 puan’la bitiren Galatasaray mı?
***
Hepsi haklı yine de... Çünkü bu kulüpleri başarıdan başarıya koşturmak için seçildiler. O koltuklarda kalıcı değil, gidiciler. Başarı gelmediği an, gidecekler. Bunu biliyorlar ve şu an ‘başarı yolunda yapılacak her şey mübahtır’ felsefesiyle hareket ediyorlar. Haklılar. Çünkü ‘sinir harbi’ni kazanan, krizi fırsata çeviren şampiyon olacak bu sezon. En çok ‘özlü sözü eden’ kazanacak yani! O nedenle bırakın sahadaki futbolu bir kenara... Şimdi yatırın nadide futbolumuzu yeniden ‘masa’ya...