Arama

Popüler aramalar

‘’Fener mi Cim Bom mu?‘’

Betül Erdem... Fatih İlköğretim Okulu’na giden minicik bir kız çocuğu. İkişer ikişer saymak için tahtaya kalktı... 2, 4, 6, 8...

..Ve kalp krizi geçirdi. 8 yaşındaydı, 8 diyecekken 8 yaşında göçüp gitti.
*****
Beşiktaş, son 3 maçından 9 puanla ayrıldı. İşler yoluna giriyor mu derseniz, yanıtımız kocaman bir hayır... Başkanları Yıldırım Demirören, İnönü Stadı’na gidemedi. Revna hanım da yoktu. 2-0 öndeki Beşiktaş’ta önce Ernst sonra Ferrari yok yere atıldı. Saçmasapan bir maçtı, Beşiktaş kazandı. Bu şartlarda kazansa ne yazar Beşiktaş, kazanmasa ne yazar.
*****
Eski bir TBMM çalışanı dilekçe verdi: “Bazı yöneticiler ve onların yakınları, temizlik işçileriyle lojmanlarda grup seks yapıyor!” Acilen soruşturma başlatılmış. Sonuçta ne mi çıkacak? Kocaman bir hiiiiiiiiç...
*****
Denizlispor Başkanı Ali İpek, 93. dakikada yenilen golle 3-2 yenik kapattıkları Bursaspor maçı sonrası soyunma odasına inmiş ve demiş ki:
- Sizin oynadığınız topu ....... Hepiniz artistsiniz. Hocanız da dahil...

Giray Bulak (2 kez), Kenan Atay, Nurullah Sağlam (2 kez), Faruk Hacıbegiç, Güvenç Kurtar (2 kez), Mehmet Kulaksızoğlu, Tuncay Özbek, Ali Yalçın, Mesut Bakkal, Özhan Çetin, Erhan Altın, Ümit Kayıhan...

2005’ten bu yana Denizlispor’dan gelip geçen artistler onlar! Sonu hep ayrılıkla biten bu filmin başrol oyuncusu kim mi? Evet, bildiniz; Ali İpek...
*****
34 PKK’lı dün Silopi’den Türkiye’ye girdi. Sınırda halaylar çekildi, ortalık düğün yeri gibiydi. 34 PKK’lı halaylarla karşılanırken dün Silopi’de, bir gün önce, Ali Sami Yen Stadı’na zor girdi Galatasaray futbolcusu Serkan Çalık... Kapıdaki güvenlik görevlisi; “ Burası futbolculara ait, giremezsin” diyerek dışarı çıkartmak istedi Serkan’ı... Diğer futbolcular araya girip skandalı önledi.
*****
Yıllardır bir türlü bulunamayan Cem Uzan hâlâ firarda... Pardon, Fransa’da!

Terim gitti, ortalık yanıyor: Yerli mi yabancı mı? Muhsin Ertuğral mı yerli, Christoph Daum mu yabancı peki!

Türkiye’deki tüm suçları işleyen adam yaka paça içeri alındı. Zanlının adı Timuçin Esen... Mesleği: Oyuncu!

Geçen sene şampiyon olabilir denilen Sivasspor küme düşme hattında şimdi. Fatura sadece hocaya kesildi.
Domuz gribi kapıyı çaldı, Ankara’da onlarca hasta var. Aşı yolda, ama kobay mı olacağız, sağlıklı mı, bilmiyoruz.
*****
Siyasetten magazine, futboldan sosyal hayata... Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık derler ya; İşte o hesap... Şimdi futbola dönüp, hesabı keselim. 25 Ekim’de Şükrü Saracoğlu’na gidecek Fenerbahçeli, Galatasaraylı futbolcu ve taraftarlardan; bu büyük şöleni evinde televizyon başında, meyhanede dostlarıyla, kahvede arkadaşlarıyla izleyecek tüm futbolseverlerden bir ricamız var. Yukarıdaki olayları gözünüzün önüne getirin, yaşadığınız ortamı bilin, kendinizi o olayların içindeki biri gibi görün, işte bu ruh haliyle derbiyi izleyin. Bırakın Fenerbahçe 137. galibiyetini alsın. Bırakın Galatasaray 114. galibiyetini alsın. Bırakın iki dev 112. kez berabere kalsın. Dört bir yanımızda sorun var; Bırakın derbi, bayram gibi yaşansın.

Bırakın; İyi olan kazansın...

Zafer BÜYÜKAVCI

20 Ekim 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’"Lincoooln Lincoooln"‘’

Bu ülkede Frank Rijkaard olmayacaksın... Olursan, böyle olur işte...

3-5 atarken kahraman yaparlar seni, ilk bozgununda yerlebir etmek için karşı safına geçerler. Her şey bir yana, belki şimdi değil ama, üç gün sonra duyarsan Ali Sami Yen Stadı’nda ‘Lincoooln, Lincoooln’ tezahüratlarını sakın şaşırma. O, profesyonel futbol dünyasına bir şekilde girmiş, şu an nerede ve ne yaptığı belli olmayan bir adam. Hatta futbolcuydu, senden önce Galatasaray’da...
*****
Bu ülkede Yıldırım Demirören olmayacaksın... Olursan, böyle olur işte...

Çifte kupayı aldığında ‘büyük başkan’ sesleri inletir Türkiye’nin dört bir yanını, 2-3 maç kaybettiğinde takımın, ‘yeter’ derler. Üç kuruşluk bilet parasını bile hile-hurdayla vermeyen adamlar yaparlar sana bunu. Sen cebinden milyon dolarlar harcarken kulübüne hem de. Gidersen şimdi, üç-beş ay sonra gelir yeni biri o koltuğa... Yeniden başlar her şey, ‘beyaz’ bir sayfa açarlar sözüm ona. Ama, iki-üç yenilgi sonra yeniden yıkılır stat; ‘siyah’ olur renkleri, ‘yeter’ derler, yeni bir kurban gelene kadar...
*****
Bu ülkede Bülent Uygun olmayacaksın... Olursan, böyle olur işte...

Şampiyonluk yarışına soktuğun, Şampiyonlar Ligi maçları oynattığın bir şehir 7 hafta dayanabilir sana... Sen futbolun çok ötesinde işler yapmak için geceni gündüz edersin, şehirdeki bir dikimevi için Generkurmay Başkanı’na bile gidersin. Ama geçmişin de geleceğin de 7 haftada çiziliverir. Sivaslılar’ı gündemde tutmak adına İstanbullular’ı karşına alır, ‘çirkin adam’ sıfatını alırsın, ama ‘yeter’ derler ve unutmaları üç gün sürer en fazla...
*****
Bu ülkede Rıza Çalımbay da olmayacaksın, Mesut Bakkal da... Ezersin rakiplerini, sadece 1 gol atamazsın ve yuhlanırsın. Kimse bakmaz oynattığın futbola, karakterini kattığın o sahadaki futbolcuların verdiği emeğe ‘helal olsun’ demez. Kazanırsan alkışlarlar, ama bir gün kaybedersin ve acilen silip atarlar...
*****
Bu yazıyı okuyup ‘hadi canım sen de’ diyecek bir sürü insan çıkacak yine. Sadece bu yazıyı bir kez daha okusunlar ve kendileri olmasa bile, en az bir yakınlarının ‘yukarıdaki o adamlardan biri’ olduğunu görsünler. Böyleyiz biz, huyumuz kurusun.

Üstelik Rijkaard, Yıldırım Demirören, Bülent Uygun, Rıza Çalımbay ve Mesut Bakkal da kim ki? Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü bile tartışmıyor mu bu ülkede hâlâ bazı yobazlar...

06 Ekim 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Alex futbolcu değil!‘’

Atılan gol 2... Direkten dönen top 3... Güiza’nın kaçırdığı yüzde 100’lük pozisyon 2... Bilica’nın boş kaleye atamadığı top 1... Kalecinin iki çok net kurtarışı (Alex ve Cristian) 2... Verilmeyen penaltı (Uğur Boral) 1... Kaleye atılan şut 19... Kaleyi bulan şut 12... Girilen net gol pozisyonu 10...
Ve sonuç:
Fenerbahçe taraftarına saç baş yolduruyor...
Fenerbahçe bu futbolla nereye kadar...

********

Yukarıdaki istatistiklere bakıldığında, bu sonuçları çıkartmak biraz zor. Üstelik televizyonlardaki 3 dakikalık özet görüntülerde de sadece yukarıdakileri izleme şansınız var.
Bizim takıldığımız Fenerbahçe hakkında yapılan iyi ya da kötü yorumlar değil. Türk Futbolu’nda otorite kabul edilen bir çok yorumcunun Antalyaspor’a methiyeler düzmesi...
Rakibine, yukarıda sıraladığımız kadar pozisyon veren... Maçtaki ilk organize atağını 88’de geliştirip, Veysel’le Volkan’ı geçemeyen Antalyaspor’a...

Kahvedeki futbolsever yapsa bu yorumu ‘taraftar’ deyip geçersiniz. Ancak bir meslektaşınız bunları yazabiliyorsa, en azından ‘neden’ diye sorma hakkını kendimizde görürüz.

********

“Günümüz futbolunda onun yeri yok...”
“Artık 10 numara kalmadı...”
“Koşmuyor, bu nedenle takıma destek olmuyor...”
“Onu oynatmak için bütün orta saha dizilişini değiştirmek zorunda kalıyorsunuz...” Vesaire, vesaire...
Yukarıdaki yorumlar, Alex de Souza için yapılıyor. Üstelik yıllardır.
Peki bu Alex denen adam ne yapmış Fenerbahçe’de?
154 maçta 82 gol, 73 asist... Süper Lig karnesi bu...
154 maçta 155 golü atmış ya da attırmış.
23 maçta 9 gol, 5 asist... Türkiye Kupası karnesi bu...
23 maçta 14 golü atmış ya da attırmış...
2 maçta 2 gol, 1 asist... Süper kupa karnesi bu...
2 maçta 3 golü atmış ya da attırmış...
48 maçta 12 gol, 16 asist... Avrupa karnesi bu...
48 maçta 28 golü atmış ya da attırmış...
Toplamda 227 maç, 105 gol, 95 asist...
Alex futbolcu olmak için daha ne yapmalı?

********

Son sözlerimiz Futbol Federasyonu ve devlet büyüklerimize... Milyonlarca dolar harcayıp yaptırdığınız Kayseri Kadir Has Stadı’nda, pazar günü Kayserispor-Kasımpaşa maçı oynandı. Pırıl pırıl tribünlerde parmakla sayılacak kadar az seyirci vardı. İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı ölü bir yatırımdı, Kayseri’dekiyle ‘ölü statları’ ikiye çıkardınız. Bu kadar parayı oraya harcamak yerine, Galatasaray’ın stadını bitirseydiniz de binlerce Galatasaray taraftarı şu çileden kurtulsaydı fena mı olurdu?

29 Eylül 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Deli İbrahim!‘’

Ali Sami Yen’de yedek, Manchester’a karşı onbirde... Kayseri karşısında kulübede, gelecek hafta ne olur bilinmez... Beşiktaş neden istikrarsız diye soruyorlar hâlâ... İbrahim de delirir, Çarşı da bu durumda!

İbrahim Üzülmez’i herkes bilir. İyi oynar, kötü oynar, sağ ayağıyla gol atar, sol ayağıyla gol attırır. Bunlar, her futbolcuda olabilecek özellikler aslında. Anlatmak istediğimiz bu değil. Sonuçta Fenerlisi de Galatasaraylısı da bilir ki, ‘Deli İbrahim’dir o, iyi niyetinden asla şüphe duyulmayan.

Galatasaray-Beşiktaş derbisi vardı 12 Eylül’de... O günkü Beşiktaş kadrosunda Üzülmez’in adı yoktu..

Beşiktaş-Manchester United maçı oynandı 15 Eylül’de. 3 gün önce Sami Yen’de ayağını çime süremeyen Üzülmez, bu kez 11’deydi. Karşısındaki adam da öyle sıradan biri değildi. Adı Valencia, tek başına bir takımdı sanki. Çok çalıştı, çok savaştı Üzülmez. Bazen durdurdu, bazen geçildi. Ancak benim aklımda o gece o kapışmaya ait tek not kaldı; İyi ki Üzülmez sahadaydı. Ya İsmail Köybaşı oynasaydı! Gencecik bir adam, lime lime doğranacaktı ertesi gün, mükemmel bir kariyer, başlarken büyük yara alacaktı. Oysa ki Üzülmez’e yüklensen bile ne olur ki! Alışkın o, yerden yere vurulmaya da, omuzdan omuza atılmaya da. Neyse...

Tarihler 19 Eylül 2009’u gösteriyordu. Yer yine İnönü ve rakip, ‘yata yata puan nasıl alınır’ dersi veren Kayserispor... Beşiktaş ilk onbirinde sol bek, Ekrem Dağ...

12 Eylül’de İsmail, 15 Eylül’de İbrahim, 19 Eylül’de Ekrem... Sadece sol için geçerli değil bu, takımın her bölgesinde benzeri bir rotasyon(!) söz konusu... Mesela Tabata da ön libero gibi oynadı Kayseri maçında... Bobo soldaydı, Tello içte.

‘Büyük Mustafa’nın aklı karışık, bir çözüm yolu aradığı kesin. Ancak bir takım 3 gün arayla bu kadar değişik isimler ve o değişik isimler değişik mevkilerde oynarsa, başarılı olamaz.

Diyeceksiniz ki, Rijkaard yapıyor bunu. Hayır, yapmıyor. Galatasaray’da yapılan, aynı mevkide forma giyen oyuncuların sırayla dinlendirilmesi. Mesela siz, Servet’i hiç 10 numarada gördünüz mü? Ya da Baros’u stoperde. Göremezsiniz. Arda dinlenir, Elano oynar; Servet çıkar Emreler girer, Baros’un yerinde Nonda, Sarp’ın yerinde Barış oynar.

Tüm bunların ışığında Beşiktaş neden istikrarsız diye soranlar var hâlâ...

******************

Fenerbahçe kazanıyor, ama ıslıklanıyor. Buna “Taraftarı futboldan anlıyor, futbol istiyor” da diyebilirsiniz, “Bu takım rakibini öpmüyor” da. Ancak Daum’un sözü, tokat gibi çarpar suratınıza; “Islıklayanlardan hangisi 6’da 6’yı görmüş!” Bir Alman böyle bakar bu duruma... Alman demişken anlatalım; “İdam cezasına çarptırılan Alman’a son isteği sorulur. Yanıt vermez. Gardiyanlardan biri, ‘tiryakisin, bir sigara yak bari’ der. Birkaç dakika sonra asılacak Alman, duvarı gösterir. Duvarda bir tabela asılıdır ve üzerinde şu yazar: Sigara içmek yasaktır...”

Fenerbahçeliler bir karar vermek zorunda; Ya şampiyon olacaklar ya keyif alacaklar. İkisini birden isterseniz, ya kadronuzda 8 Brezilyalı olmayacak ya da 8 Brezilyalı’nın başına bir Alman’ı dikmeyeceksiniz. Karar sizin!

22 Eylül 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Birkaç iyi adam!‘’

İstanbul’da sel, Zonguldak’ta göçük, Hakkari’de terör... Kâbus gibi bir haftayı geride bıraktık, onlarca ‘anlamsız ve zamansız’ ölüme ağladık. Televizyonlara bakıyorsunuz; feryat eden insanlar, kızının balçıktaki cansız bedenine ulaşabildiği için sevinen ana-babaları görüyorsunuz. Gazeteleri açıyorsunuz; bir hiç uğruna ölen o insanların acılarla yazılmış hayat öykülerini okuyorsunuz. ‘Ecelle ölüm’ mucize artık bu ülkede sanki.
Ancak hayat devam ediyor. Hem de nerede bırakmışsanız, tam oradan... Acıların kolay kolay dinmeyeceği gerçek, ama hayatımızın bir bölümünde de olsa ‘iyiler’den konuşmaya başlamamız da şart.
İşte bu duygular içinde bugün bu satırları Süper Lig’in 5. haftasındaki ‘iyilere’ ayırıyoruz.
***
Öncelikle derbideyiz. 90 dakika içinde neler yaşandığını hepiniz biliyorsunuz; Galatasaray, Beşiktaş’ı 3-0’la geçti, yarıştaki fark henüz 5. haftada 9 puana yükseldi. Ancak bizim değineceğimiz, bu mücadelenin finali... Hakem son düdüğü çaldı ve birkaç dakika önce birbirleriyle korakor mücadele veren iki takım futbolcuları yanyana geldi. Serdar Özkan ile Caner forma değişti; Mehmet Topal, Serdar’dan telefonunu istedi; Nonda ile Ferrari bir İstanbul gecesinde buluşmak üzere sözleşti.
Kimse bir futbol maçına ‘ölüm-kalım’ anlamı yüklemesin artık. Gördünüz işte; Altı üstü bir maçtı, oynandı ve bitti.
***
Onlar için yeni sezon hiç de iyi başlamamıştı. Olimpiyat Stadı’nda ters asılan pankartlar da, taraftarın takımına gönderdiği ‘ince ve düzeyli’ bir protestoydu. Ancak müthiş oynadılar, bu 90 dakikaya bir futbol maçından daha çok ‘bir kimlik savaşı’ olarak baktılar. Oynadıkları takımın büyüklüğü tartışılmaz, ancak kaybetseler ‘büyük takımın küçük futbolcuları’ ilan edileceklerdi. Belediye’ye 6 gol atarak ‘küçük’ olmadıklarını kanıtladılar. Onlar rahatladı, İstanbul devlerinin aklı karıştı! Egemen’e ayrı bir parantez açılmalı; küllerinden doğdu, bir kaptana yakışanı yaptı, yeniden varoldu.
***
Puan cetvelinde Galatasaray ile Fenerbahçe aldı başını gidiyor. Peşlerinde Eskişehir var, Manisa var, Diyarbakır var. Rıza Çalımbay, Mesut Bakkal ve Ziya Doğan’a önce tebrik, sonra alkışlar...
***
NOT: Mustafa Sarp da bu yazıdaki ‘iyiler’ arasında yer alacaktı. Ancak Orhan Yıldırım’ın köşesinde okuduklarımız nedeniyle maalesef auta çıktı.

15 Eylül 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Emre'den sonrası...‘’

Diyarbakır’da fişlenmişti, Kadıköy’de ipi çekildi. Emre, Nizamettin’le arasında geçen dialog sonrasında, hakem Tolga Özkalfa tarafından oyundan atıldı. Buraya kadar her şeyi biliyorsunuz zaten, ama sadece sizin değil, Türk spor basınının da ‘es geçtiği’ ve aslında çok önemli bir ayrıntıyı FANATİK ayrıcalığıyla öğrendiniz. Emre Belözoğlu, Türkiye’deki futbol kariyerinde ilk kez kırmızı kart görmüştü. Emre agresif bir adam ve herkesin aklında şöyle bir önyargı var: “Bu adam zaten her maç atılmaya aday...” Evet, düşünce olarak doğru, ama pratikte yanlış. Tamer Bağlan-Aslıhan Çil ikilisi ortaya çıkardı; Emre, Türkiye’de ilk kez, Fenerbahçe formasıyla ve geçtiğimiz pazar akşamı kızardı.

***
Peki, gelecek günler nelere gebe? Şimdi bazı sorular soracak, kimi rakamlar verecek ve akıllarınızı karıştıracağız. Çünkü yazacaklarımızın bazıları garip gelecek, bazıları ‘yok canım’ dedirtecek sizlere...

***
* Galatasaray ve Fenerbahçe, lige 4’te 4 yaparak girdi. Süperler. Ancak rekora daha çok var! (1964-65 sezonu, Fenerbahçe 7’de 7...)
* Emre kızardı, tamam da kırmızıdaki rekor kimin? (Faal futbolcular arasında rekor İbrahim Toraman’ın... 8 sezonda 9 kırmızı)
* Bir de sarılar var, hemen her maç havada uçuşuyor. Süper Lig’deki sarı raporu da tanıdık bir isme ait. (Ayman Abdelaziz, 10 sezonda 65 sarı)
* Ümit Karan... Türkiye’nin en iyi santrforlarından birisi. Galatasaray’dan Eskişehir’e geçti, keyfi gayet iyi. Ancak bir eksiği var Ümit’in, sizce ne? (Faal futbolcular arasında en golcü o... 127 golü var. Ancak son golü, 2007-08 sezonu 26. hafta Ankaraspor’a... 15 Mart 2008’de; tam 534 gün önce yani)
* Alex de Souza... Fenerbahçe’nin yarısı... 151 lig maçında 81 gol atmış, 72 asist yapmış. Ligde 5 sezonda 28 farklı takıma karşı oynamış. Sadece 5’ine gol atamamış, ancak Malatya, Sakarya, Manisa ve Kocaeli’ye yine de yapacağını yapmış, asistleriyle gol kapısını aralamış. Peki hangi takıma ne golü ne de asisti var? (İstanbul Büyükşehir Belediyesi)
* Beşiktaş sezona kötü başladı, 4 haftada 1 galibiyet, 3 beraberlik aldı. Milli aradan sonra Galatasaray ile karşılaşacak. Kazanmaktan başka çareleri yok. Kaybederlerse ne mi olacak? (Hem yarışta geri düşecekler, hem de 52. sezonlarında 300. yenilgilerini alacaklar.)
* Puan cetvelinin ilk 4 sırası sanki zimmetli! Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor genelde peşpeşe dizilirler. Sezon sonunda ilk 2’ye sadece 7 takım girebilmiş. 4 Büyükler’i biliyorsunuz, peki diğer 3 takım kim? (Sivasspor, Eskişehirspor, Adanaspor)
* Liderlik rekoru Fenerbahçe’de... Sarı-Lacivertliler, 478 kez lider olmuş, ama sadece 17 kez şampiyon! 4 Büyükler dışında Anadolu’dan en çok kimler lider oldu? (Bursaspor ile Eskişehirspor 19’ar kez...)
* Futbolun meyvesi gol. Peki hangi sezonlarda rekor kırılmış, hangi sezonlarda golcüler suskun kalmış. (1995-1996 sezonu 8. hafta ve 1997-98 sezonu 30. hafta: 43’er gol... 1981-82 sezonu 29 hafta sadece 4 gol)

(NOT: Soru da çok, yanıtı da... Bekleyin, devamı sonraki haftalarda...)

EMRE’NİN TÜRKİYE KARİYERİ

Süper Lig
SezonTakımMaçGolAsistSarıKırmızı
1996-1997GS1----
1997-1998GS242-1-
1998-1999GS272-3-
1999-2000GS245-8-
2000-2001GS27447-
2008-2009FB25106-
2009-2010FB41211
Toplam 132156261
MaçGolAsistSarıKırmızı
Türkiye Kupası 265-8-
Resmi Kupalar 2----
Toplam 285-8-

02 Eylül 2009, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Lincoln kalsaydı‘’

“Galatasaray için en iyi transfer, Lincoln’ü göndermektir” dediğimde günyüzü görmemiş küfürleri savuranlar, bugün Arda Turan’ı izlerken biraz olsun utanıyor mu acaba? Çünkü Lincoln kalsa, Arda’yı kaybedeceklerdi... Lincoln gitti, Arda’yı kazandılar.

“Galatasaray için en iyi transfer, Lincoln’ü göndermektir” dediğimde annemin, sülalemin ve hatta dostlarımın halini hatrını soranlar, bugün herhalde içlerinden bile olsa benden özür diliyorlar.
Çünkü Lincoln kalsa, Arda’yı kaybedeceklerdi... Lincoln gitti, Arda’yı kazandılar. Kolay mı zannediyorsunuz siz; 90 dakika ter döküp ‘bir tarafınızdan’ nefes almaya başlayıncaya kadar efor sarf edeceksiniz, ama tribünler sadece ‘sağa bakıp sola pas attı’ diye o sevimsiz Brezilyalı’yı alkışlayacak. Hak değildi bu, doğru değildi.. Ve şükürler olsun ki, bitti.
2 gol attı, 10 asist yaptı Arda Turan... Bir sezonda değil, sadece 8 resmi maçta başardı tüm bunları. Hatta daha da önemlisi; kaptan oldu, 1 ayda büyüdü! Ya Lincoln gitmeseydi...
***
Şimdi çanlar Beşiktaş için çalıyor. Batuhan Karadeniz’i kaybediyor Kara Kartallar. Belki de gelecek 15-20 yıla damgasını vuracak bir santrforun kaderi düğümleniyor bugünlerde. Batuhan için çok şey yazılıp söyleniyor, ama bir şey unutuluyor; o daha 19 yaşında...
Koskoca Beşiktaş ailesinde bu çocuğun geleceğine yön verecek bir ağabey, bir dost ya da yaptığı her şey yanlışsa bile eğer, bu çocuğa doğruları gösterecek bir profesyonel yok mudur?
Kesip atmak kolay... Çağırırsın, ‘git’ dersin, gider.
Çünkü o ne bir Delgado ne de bir Lincoln... Yok kapı gibi sözleşmesi. Hani mukavele dönemlerinde hep söylediğiniz gibi ‘sizin çocuğunuz’ yani...
Ama kazanmaya çalışmak zorundasınız. Çünkü bu kulüp, hiç kimsenin tapulu malı değil. Batuhan bu kulübün gelecek vaat eden futbolcularından biri ve hâlâ Beşiktaş’ta bonservisi...
***
Delgado sakat, Lincoln tatilde, Maldonado ile Josico’nun nerede olduğunu ise inanın bilmiyorum!Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray’ı yönetenler, işte bu ve onlara benzer isimlere verdikleri paraların muhasebesini hiç yaptılar mı?
Taraftar için önemli olan sahada oynayandır. Gönderirsin Lincoln’ü; getirirsin Keita’yı ya da Elano’yu, onun gönlünü alırsın. Çünkü onlar haklı olarak, kendilerine keyif verecek oyuncular ve takım izlemek istiyorlar.
Ancak bizim gibi basın mensupları, kulüplerin kongre üyeleri ve hatta maliyeciler dahi işin diğer boyutuyla da ilgili olmak zorunda...
***
Bu olay sadece Üç Büyükler’le de sınırlı değil. Bakın Kayserispor’a... Ali Sami Yen’de koskoca 90 dakikayı 1 pozisyon-1 golle tamamlamış olmaları değil bahsedeceğim. Hatta bu umurumda da değil... Bakın son yıllarda yaptıkları transferlere... Aldıkları ne kadar oynamış, ne vermişler takıma? Bir de ‘bizim çocuklar’ın performansına bakın...
Mehmet Topuz ve Gökhan Ünal... İkisi de bu takıma büyük değer kattılar, bilboardlara verilen o malum ilanlara karşın sonunda büyüklere ‘satıldılar’! Kayserispor Yönetimi onları gönderdi, yerine kimseyi koyamadı. Türkiye’nin en modern stadına sahip olan, 1 yıl içinde Mehmet Topuz’dan 9, Gökhan Ünal’dan 6 milyon Euro kazanan Kayserispor, önceki gece Galatasaray karşısında izlediğimiz kadroyla mı mücadele etmeli? Türkiye’nin kalburüstü kulüplerinden biri, bu profesyonel anlayışla mı yönetilmeli?

25 Ağustos 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rijkaard mı, Daum mu?‘’

İki teknik adam da dün neyse bugün de o... Rijkaard, Barcelona’da ne yapmak istemişse Galatasaray’da da aynısını deniyor. Daum nerede bıraktıysa oradan devam ediyor. Peki yarışı kim önde bitirir? Yanıtı Arda ve Alex ile arkadaşları verir!

Süper Lig’de henüz 2 hafta geride kaldı, ama puan cetveline bakarsanız göreceksiniz: Kayıp vermeden yoluna devam eden sadece iki takım var. Bu nedenle bu yazımızı Fenerbahçe ve Galatasaray’a ayırdık. (Beşiktaş ve Trabzonspor başta olmak üzere diğer tüm takımlarımızın izniyle...)
İkisi de yoluna yeni teknik adamlar, yepyeni futbolcularla girdi. Uyum sorunu gibi ucuz bahaneleri yok, çünkü çıktıkları her resmi maçta ne yapmaları gerektiğini biliyor ve yapıyorlar.

Şimdilik kadroları bir kenara bırakıp, teknik adamlara bakalım. Aşağıda iki liste var; birinde Rijkaard’ın Barcelona serüveni, diğerinde Fenerbahçe’nin (2003-04, 2004-05, 2005-06 Daum, 2006-07, 2007-08 Zico, 2008-09 Aragones) son 6 sezonunu göreceksiniz.

***

Rijkaard’ın Barcelona’sı... Katalan ekibinin bu süreçteki en büyük özelliği şu: Maç başına ortalama 2 gol atmış, 1 gol de yemiş.
Rijkaard’ın Galatasaray’ı... Ligde maç başına 3.5 gol attı, 1.5 gol yedi...
Yani; Rijkaard Barcelona’da ne yapmışsa, Galatasaray’da da onu yapmaya çalışıyor. Ve ilk 2 haftanın bize gösterdiği şu: Galatasaray taraftarı bu sezon çok gol atan, ama hemen her maç gol yiyen bir takım izleyecek...

***


Ve Daum’un Fenerbahçe’si... Hem ligde şu an Galatasaray’dan (7) sonra en çok gol atan takım (5) hem de şu ana kadar gol yemeyen tek takım...
Daum, “Artık Dünya’da kontratak futbol oynanıyor, başka bir deyişle, önce savunma yapılıyor” dediğinde; çoğunluğun kafasında aynı soru oluşmuştu: “Fenerbahçe sıradan bir kulüpmüş gibi savunma yaparak kontrataktan gol mü arayacak?” Bu soru; 2 haftada yanıtını buldu: Hayır...
Benim iddia şu; Fenerbahçe, hem Zico hem de Aragones dönemlerinden çok daha pozitif futbol oynuyor. Zico döneminde daha heyecanlı maçlar izlenmiş olabilir, ama o süreçteki Fenerbahçe’nin kazanması ile kaybetmesi, an meselesiydi. Her maç, her sonuca açıktı yani. Aragones dönemi konusunda sanırım kimsenin aklında soru işareti yok. Çünkü tekniğini, adamlığıyla birleştirememişti.

Daum’un takımı sürekli pas yapıyor, hücumu düşünüyor ve rakibi, ceza alanına sokmamak için savunmayı önde kurmaya dikkat ediyor. İki haftada rakiplerine sadece iki pozisyon (Sivasspor aynı dakika içinde) verdiler. Hepsi bu... Üstelik bu takımın kalbi (Lugano-Edu, Bilica-Önder) tamamen değişmişken...

Son 6 yıl içinde Fenerbahçe’nin en az gol yediği 2 sezonda görev yapan Daum, geçmişte ne yapmışsa yine onu yapıyor. Fenerbahçe taraftarı bu sezon her maçta gol atan ve çok az gol yiyen bir takım izleyecek.
Ne Frank Rijkaard ne de Christoph Daum değişmiş... Değişen tek şey; takım kadroları... Hangi kadro, hocasına ayak uyduracak? Sezon sonunda sıralamayı, işte bu sorunu yanıtı oluşturacak.


RİJKAARD’IN BARCELONA PERFORMANSI

SEZONSIRAOGBMAYP
2003-042382198633972
2004-051382594732984
2005-061382576803582
2006-0723822106783376
2007-0833819109764367


FENERBAHÇE’NİN SON 6 SEZON PERFORMANSI

SEZONSIRAOGBMAYP
2003-041342374824176
2004-051342626772480
2005-062342563903481
2006-0713420104653170
2007-082342275723773
2008-094341879603661

18 Ağustos 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI