‘’Harry Kewell‘’
Roberto Carlos’u elbirliğiyle kovduk bu ülkeden... Elimizde kalan son fenomen Harry Kewell... Ona sahip çıkalım, en azından giderken adam gibi uğurlayalım.
Gökhan Gönül 50 metreye taç atabiliyorsa... Servet Çetin, riske girmeyip topu taça bırakabiliyorsa... Volkan Demirel 80 metrelik degajların yerine yanındaki adamla oyuna başlayabiliyorsa... Çoğunuz ‘ne alâkası var’ deseniz bile çok alâkası var: Hepsinin nedenlerinden biri Roberto Carlos!
Sabri Sarıoğlu artık ‘Sarbi’ gibi davranmıyorsa... Futbolculuğu tartışmaya açılan Elano, son günlerde Brezilyalı olduğunu hatırlamışsa... Keita, futbolun bir takım oyunu olduğu gerçeğiyle tanışmışsa... Hepsinin nedenlerinden biri de Harry Kewell...
Binlerce kişi karşılamıştı Roberto Carlos’u, 4 kişi uğurladı. Fenerbahçe Yönetimi de hata yaptı, taraftarı da... Bırakın futbolunu, sadece formasını giydiği için bile Fenerbahçe markasına hizmet eden bu adam, geldiği gibi yollanmalıydı. Şimdi elimizde kalan son fenomen, Harry Kewell... Umarım Galatasaray Yönetimi ve taraftarı, Carlos’tan ders alır, Avustralyalı’yı hak ettiği değeri göstererek uğurlar.
***
Geçelim Beşiktaş’a... Başkan Yıldırım Demirören, “Tribünü temizleyeceğim” dedi, birçok amigoya ağır cezalar verildi. Kendisini eleştirecek değiliz. Ama Bursa maçı sonrası Sanlı Sarıalioğlu, “Penaltı değil” dediğinde canlı yayın odasının camına yüklenen yöneticiyi de görmeli Başkan! Evet, temizlik şart!
***
Tolunay Kafkas, 10. dakikada 4. hakemin üzerine yürüdü, Antalya kalecisi ‘zaman çalıyor’ dedi. Ömer Çatkıç’ın kaşından çenesine uzanan kan silinirken. Maç bitti, Kayserili yöneticiler hakeme saldırdı. Senin de dediğin gibi Tolunay hocam: Atomu parçalamıyoruz ki, altı üstü bir maç değil mi!
‘’Yırtık forma!‘’
Belediye golünden sonra yırttı formasını... Sadece o üzüldü gole! Arda’nın, Kewell’ın Ayhan’ın umurunda bile değildi beraberlik! Böyle mi düşünmeliyiz Mustafa Sarp?
İyi ki yoktu İbrahim Akın, Cangele ve Ümit Karan! Çünkü Hasan Ali’nin, Ömer Şişmanoğlu’nun, Adem Sarı’nın farkına vardık! 3 gençten özür dilerken, 1 başka gence sesleneceğiz bu hafta. Mustafa Sarp... Çalışkan, hırslı ve iyi bir futbolcu. Fakat, henüz Galatasaray’da oynadığının farkında değil! Neden mi? Anlatalım...
Beşiktaş derbisi bitmiş, basın odasına gelmişsin. Gazetecilerle konuşurken, maçta tartıştığın Tabata’nın tüm kutsal değerlerine küfretmiş; iş resmiyete dökülünce, yani mikrofonlar önüne gelince de Tabata’dan özür dilemişsin. Efsane olmak istiyorsan, Neeskens’i örnek al. Bursa’da adamın üzerine yürüyor, yanlış yapsa bile geri vites yapmıyor! “Ben buyum” diyor, iki yüzlü olmuyor.
Belediye maçı bitiminde gördüm formanı. Kanal kanal gezdim, hangi pozisyonda faul yaptılar diye baktım. Çok değil, 6 ay önce rüyalarına giren Galatasaray formasını kendin yırtmışsın. “Hakeme laf etmemek için yırttım”; “İngiltere ligini izlerken ben utanıyorum, hakemler de utansın” diyorsun. Evet, utanmalısın, ama önce kendinden.
Efsane olmak istiyorsan, Bülent Korkmaz’ı örnek alacaksın. Sakatlanacaksın, kolunu askıya alıp maçı tamamlayacaksın. 428 lig maçında 35 bin 44 dakika oynayacaksın, gerektiğinde kırmızı da göreceksin, ama her şeyi takımın için yapacaksın, formanı yırtmayacak tribüne oynamayacaksın.
Böyle devam edersen, Galatasaray’da fazla kalamazsın. Dün gibi hatırlarız, bayrak dikme nöbeti tutanları. Ama unutma; hâlâ Metin Oktay’dır Galatasaray’ın en büyük kahramanı...
‘’Onlar da insan!‘’
Beşiktaş tarih yazıyor... Bursaspor, Yeşil Bursa’ya sığmıyor... Kayserispor, bu büyük şehrin ilgisizliğine karşın emin adımlarla yoluna devam ediyor... Fenerbahçe kötü, Galatasaray kötü, Sivasspor kötü... Bir tarafta iyiler, diğer yanda kötüler var. Evet, ama kötüleri sayarken onları da görmek gerek. Bugüne kadar yer vermemeye özen gösterdiğimiz, ‘onlar da insan, hata yapabilir’ dediğimiz hakemler, artık uyanmak zorunda. Uyarmak görevimiz. Bu nedenle MHK Başkanı Oğuz Sarvan’a sorular yönelteceğiz:
1-) Bursa’da Sabri Sarıoğlu neden sarı kart gördü?
2-) Bursa’da Neeskens neden kırmızı kart görmedi?
3-) Hakem, direkt atması gereken Bursasporlu Ozan İpek’in üzerine neden sarı kartla gitti?
4-) Böyle bir pozisyonda önce tekmeye maruz kalan futbolcuya mı (Sabri) yoksa tekmeyi atan futbolcuya mı (Ozan) kart gösterilir?
5-) Antalyasporlu Djiehoua ısrarla kart isteyip neden sarı görmedi?
6-) Beşiktaşlı Bobo’nun sonrasında kaleye giren topunda, neden ofsayt bayrağı kaldırıldı?
7-) Ernst gole giderken o ofsayt nasıl çalınır?
8-) Beşiktaş’ın kullanması gereken pozisyonda taç, neden Sivasspor’a verilir?
9-) Kasımpaşa’nın 3. golündeki ofsayt nasıl görülmez?
8 maç oynandı, aklımıza bir çırpıda 9 pozisyon geldi. Yani öyle araştırma falan yapmadık, baktık 3 dakikalık özet görüntülere, gördük.
Kazım Kazım ‘fuck off’ dediği için 4 hafta ceza aldı, doğru... Doğa Kaya, topa küfrettiği için 3 maç ceza aldı, hadi bu da doğru... Futbolculara cezaları çatır çatır kesen Futbol Federasyonu, hemen her maçta hayati hatalar yapan hakemlere ne ceza verecek?
Evet, hakemler de insan, ama Kazım’ın Doğa’nın Bobo’nun ya da Sabri’nin insan haklarını kim teslim edecek?
‘’Kasım kasım!‘’
Kasım ayına kadar her şey güzeldi! Fenerbahçe ve Galatasaray ligin zirvesinde at koşturuyor, Trabzonspor’da gizliden gizliye şampiyonluk hesapları yapılıyordu. Beşiktaş’ta ise bir yandan Denizli idam sehpasına oturtuluyor, diğer yandan Demirören’e ‘YETER’ deniyordu.
Kasım’da her şey değişti... Galatasaray, tarihinin en karanlık günlerini yaşadı. Bir hiç uğruna yapılan saçmalıklar zinciri, Başkan Adnan Polat’ı ateşe attı. Türk Sporu’nun en önemli figürlerinden biri, salonlardan silinmek üzere. Hem de bir hiç uğruna. Şimdi diyorlar ya, coacha, oyuncuya, teknik kadroya verilen cezalar abartılı diye... Bunu diyenler farkında değiller ama ‘söz konusu Galatasaray ise coach da teferruattır, oyuncu da, teknik kadro da...’
Samandıra’da hava, iklim normallerinin altında! İnönü’deki maç, her şeyi ters yüz etti. “Beraberlik iyidir” zihniyetinin sonucu bu. Çünkü kazanmayı düşünmeyenler, kaybetmeyi kolay öğrenirler.
Trabzonspor’da beklenen son yaşandı. Yönetime kafa tutan futbolcuyu oynatırsan, futbolundan çok skandallarıyla konuşulan adama ‘61’i emanet edersen, ekmeğini yediği Bursaspor’u yendiklerinde sahanın ortasına çıkıp tribüne üçlü çektirecek kadar kendinden geçen bir oyuncuya pazubant takarsan, bunları yaşamayı da göze alacaksın. Çözüm nerede diye soracaksan, son şampiyon kadroyu tarayacak ve oyuncuların kütüğüne bakacaksın!
Beşiktaş eze eze yendi Fenerbahçe’yi. Peki bahar mı geldi, yoksa bu pastırma yazı mı? Yaşayıp göreceğiz...
‘’Sarbi değil Sabri!‘’
İngiltere’de 81’de alır oyuna seni teknik direktörün, 87’de çıkartır, sesini bile çıkartamaz, sessiz sessiz soyunma odasına gidersin. Türkiye’de kaptan yapar adam seni. Fakat gününde değilsindir, 68 dakika sabreder ve daha formda bir arkadaşını oyuna alınca çöp tenekesini tekmeler, küfredersin. İngiltere’de o alkışlanır, Türkiye’de bu.
Rakibin Beşiktaş gibi bir devdir. Partnerin kaçak güreşirken; sen, 2 dev stoper, 2 Alman ön libero arasında tekmeye kafanı uzatır, 5 net pozisyon yakalarsın. Fakat karşındaki 1 numara efsaneleşir, bir türlü geçemezsin. Tribünler herkesi alkışlar; seni ıslıklar. Bu ülkedeki mantalite bu: Ter akıtmayacaksın, gol atacaksın!
Pazar günkü haline bakarsanız, Ekvador’da futbolculuk harici her işte çalışmış olmasını normal karşılayabileceğiniz bir adamın, Türkiye Süper Ligi’nde futbolcu olarak görev yaptığını düşünürsünüz. Takımına gol yedirmek için elinden geleni ardına koymayan bu adam, hakeme de ‘delisin’ der, resmen maçla dalga geçer. Sadece Diyarbakırspor kalecisi Espinoza değil örnek; bakın diğer kulüplere de. 80 küsuruncu dakikalarda oyuna girenlerin yarısından çoğu yerli mi yabancı mı?
Her şey kötü değil elbette; Sabri var mesela... ‘Sarbi’lik günlerini geride bıraktı. Herkes Arda’dan, Kewell’dan ve hatta Elano’dan bahsederken hâlâ; Galatasaray’a ‘2000 ruhu’nu geri getiren adam bizce o.. Ve artık sadece maç sonlarında üçlü çektirmek için sahaya çağrılmamalı, maç öncesinde de en büyük alkışı o almalı.
‘’Hücum dahisi!‘’
Gün gergin başladı. Sabiha Gökçen’de 2 Beşiktaş atkılı taraftar yüzünden 45 dakikalık rötarla yola çıktık. Yerde Beşiktaşlılar’la tartışan grup, uçakta da saatler sabah 07.45’i gösterirken kahve yerine birayı tercih edince kasıldık. Az kalsın, Türk tarihinde 12 bin metre yükseklikte ilk ‘kara savaşı’na tanık olacaktık. Görevliler araya girdi, Trabzon’a hasarsız ulaştık. Otelde biraz istirahat, Sürmene’de balık keyfi derken ‘Haftanın maçı’ başladı.
İlk yarıda kelimenin tam anlamıyla bir skandala tanık olduk. Beşiktaş’ın futbol adına hiçbir şey üretmediği bu süreçte, Trabzonspor daha etkiliydi. Ev sahibi savunmasını orta alanda kurarken, konuk takımın defansı, neredeyse kaleci Hakan Arıkan’ın da arkasına sarkacaktı. Ancak Bordo-Mavililer bir türlü çerçeveyi bulamadı. İkinci yarıya iki değişiklikle girdi Mustafa Denizli. Beşiktaş, rakip kaleye ilk şutunda golü buldu. Golü Ernst atarken ‘hücum dahisi’ denilen Denizli’nin sahadaki kadrosu şaka gibiydi: Hakan-İbrahim Kaş, Sivok, Ferrari, Köybaşı-Ernst, Fink, Toraman, Ekrem-Yusuf-Nobre... Yani 1 kaleci, 2 stoper, 1 sağ 1 sol bek, 3 ön libero, 1 10 numara,1 forvet ve ne oynadığını tam kestiremediğim 1 Ekrem...
Buna karşın çoğunluğu hücum oyuncularından kurulu Trabzonspor yeteri kadar pozisyon üretti, ama ne beraberliği bulabildi, ne de 2. golü önleyebildi.
Belki sahadaki futbolun hakkı bu değildi, ancak futbol böyle bir oyun işte. 2 pozisyon 2 gol ve kazanan Beşiktaş...
Günün tartışmasız yıldızı Hakan Arıkan’dı. Trabzonspor Yönetimi’nin çare bulması gereken en önemli sorun ise maç öncesi gittiğim berberin “Neden hem Fenerbahçe hem de Trabzonsporlusun” soruma verdiği yanıtta gizli: “Abi, Trabzonspor şampiyon olduğunda misket oynuyordum...” Acı ama doğru.
‘’Aziz Bey'e mektup!‘’
Ne kadar bilinmeyen varsa, arkasına Aziz Yıldırım’ı iliştirmek moda şu günlerde. Naçizane, bir basın mensubu olarak ben de merak ettiklerimi soracağım Aziz Bey’e...
Ercan Saatçi ile Metin Özülkü’nün, Fenerbahçe Yönetimi’nin açıklamasına göre 8 Aralık 2006’da yaşanan küfürlü diyalogları, 25 Ekim 2009’daki Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin ardından piyasaya sürüldü! Herkes bir şey söylüyor; ama bir iddia çok dikkat çekici: Aziz Yıldırım, Ercan Saatçi’ye gıcıkmış, o yayınlatmış!
Hukuk Kurulu, görevlerini yapmaları gereken resmi binada, bira içerken cep telefonuna çekildi.
O an o ortamda bulunan bir bayan, aylar sonra o görüntüleri bir televizyon kanalına verdi. Neresinden baksanız, kabul edilemez. Herkes bir şey söylüyor; ama bir iddia çok dikkat çekici: Bir gazeteci, o görüntüleri aylar önce Aziz Yıldırım’a göndermişti.
Ne kadar bilinmeyen varsa, arkasına Aziz Yıldırım’ı iliştirmek moda şu günlerde... Naçizane, bir basın mensubu olarak ben de merak ettiklerimi soracağım Aziz Bey’e...
1-) Domuz gribi virüsünü siz mi çıkarttınız?
2-) Ankaraspor’un ligden atılması için düğmeye siz mi bastınız?
3-) Oyuncu Timuçin Esen’i siz mi içeri aldırdınız?
4-) Rüştü Reçber’i siz mi dövdürdünüz?
5-) Albayın imzası ıslak mı, kuru mu?
6-) Hakemin kafasına o parayı siz mi attınız?
Bilse de cevaplamaz. Çünkü biliyormuş, ama konuşmuyormuş yıllardır. Rüştü’nüzü ispatlamakla ilgili bir sıkıntınız mı yok Sayın Başkan!
‘’Alex futbolcu değil II!‘’
“Günümüz futbolunda onun yeri yok...” “Artık 10 numara kalmadı...” “Koşmuyor, takıma destek olmuyor...” “Onu oynatmak için bütün orta saha dizilişini değiştirmek zorunda kalıyorsunuz...” Vesaire, vesaire...
Yukarıdaki yorumlar, Alex de Souza için yapılıyor. Üstelik yıllardır. Peki bu Alex denen adam ne yapmış Fenerbahçe’de?
154 maçta 82 gol, 73 asist; Lig karnesi bu...
23 maçta 9 gol, 5 asist... Türkiye Kupası karnesi bu...
2 maçta 2 gol, 1 asist... Kupa karnesi bu...
48 maçta 12 gol, 16 asist... Avrupa karnesi bu...
Toplamda 227 maç, 105 gol, 95 asist...
Alex futbolcu olmak için daha ne yapmalı?
*****
Demiştik, 29 Eylül 2009 tarihli yazımızda... O günden bu yana 29 gün geçti. Fenerbahçe bu süre içinde 3 Süper Lig, 2 Avrupa Ligi maçı oynadı.
Sheriff’i 1-0’la geçerken tek gol Alex’ten geldi. Gençlerbirliği’ni 3-0 yenerken, Alex 2 gol attı. 3-1’lik Galatasaray derbisinde 2 gol 1 asist yapan yine Alex de Souza’ydı. Sezonun ilk yenilgisinin alındığı 2-1’lik Antep deplasmanında ise Alex yoktu.
*****
Hemen her gol ve asistte var bu adam.. Ve bazılarına göre Alex hâlâ futbolcu değil!