Arama

Popüler aramalar

‘’1607.25 Bursasporlu‘’

1-) Kanun, tüzük, yönetmelik ve hükümet kararlarının ilanını ve uygulanmasını sağlamak...
2-) İlin genel idare ve gidişini düzenlemek ve denetlemek...
3-) İl sınırları içinde bulunan genel-özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiri olarak; Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri almak...

Yukarıda yazılanların sporla alâkası yok; demeyin! Çünkü var... Bu maddeler, Türkiye Cumhuriyeti Valileri’nin yetki ve ödevlerinden bir kaçı...
***
Bursaspor-Beşiktaş maçı oynandı. Vali Sayın Şahabettin Harput’un imzasıyla, Beşiktaşlı taraftarlar ‘güvenlik’ gerekçesiyle Atatürk Stadı’na alınmadı. Stadın kapasitesi 18 bin 587... “Misafir takım taraftarlarına, kapasitenin yüzde 5’i kadar yer ayrılır” kuralına göre, 929.35 Beşiktaşlı’nın hakkı elinden alındı.
***
Bursa’nın nüfusu 2 milyon 439 bin 876... Bursa şehir merkezinde 5 bin 500 polis görev yapıyor, kent genelinde ise 7 bin polis var. Jandarma sayısına ulaşamadık, ancak minimum, polis sayısının 2 misli olduğu düşünülebilir. 2 milyon 439 bin 876 kişiyi yöneten; emrinde 7 bin polis ve bunun birkaç katı civarında askerimiz bulunan Valimiz Şahabettin Harput; 929.35 Beşiktaşlı’ya maç izletemedi.
Bursa nüfusunun 2 bin 625’te 1’inin güvenliği sağlanamadı.
***
Şaka mı bu, derseniz; değil... Ankara’ya 3, İstanbul’a 1.5 saat ötedeki bir şehirde yaşandı bunlar...
***
Osmanlı dönemi Maarif Nazırları’ndan Emrullah Bey ya da Zühtü Paşa demiş ki; “Şu mektepleri kapasak maarifi nasıl da güzel yönetirdim...”
Sene 2008, ne değişmiş peki?
***
Yukarıdaki satırlar, 18 Kasım 2008 Salı günü bu gazetede yer aldı... Bugün 16 Nisan 2009, Perşembe...
11 milyon 8 bin 790 kişiyi yöneten; emrinde 30 bin polis memuru bulunan Valimiz Muammer Güler ile Emniyet Amirimiz Celalettin Cerrah; 1607.25 Bursasporlu’ya maç izletemedi. İstanbul nüfusunun 6 bin 880’de 1’inin güvenliği sağlanamadı.
***
Yukarıdaki satırlar...
***
Masal gibi... Bu düzen sürer; bu yazı böyle devam eder, gider...

16 Nisan 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ezeli rezalet...‘’

Biri 104, diğeri 102 yaşında... Yaklaşık 100 yıldır dostlar... Bir elmanın iki yarısı, ikisinin de ortak bir rengi bile var:

Sarı...
Tam 50 yıldır resmen yarışıyorlar. Şampiyonluk sayıları bile aynı: 17.
Birinin Metin Oktay’ı vardı, diğerinin Can Bartu’su... Formalarını değişirlerdi maç bitiminde, üstelik ellerinde bir paçavra gibi taşımazlardı rakiplerinin kutsalını... Alır, üzerlerine giyerlerdi.
Biri Neuchatel’i elerdi, diğeri arkadaşlarını yalnız bırakmazdı Taksim’de turda...
Ezeli rakip ama ebedi dosttular!


Maalesef; şu an sadece ezeli rakipler. Ali Sami Yen’deki son ‘ezeli rezalet’in ardından dost kalamazlar...
Alp Yalman suçlu, Faruk Süren, Mehmet Cansun, Adnan Polat ve hatta Özhan Canaydın... Ali Şen suçlu, Aziz Yıldırım da...
Listeyi uzatmaya gerek yok. Emeği geçenler, pazar gecesi kına yaktılar. Bir asırlık dostluğu bitirdiler. Şimdi düğün bekleniyor artık.. Ve bu gerçeği söyleyen, henüz 27 yaşındaki gencecik bir adam...
Koca koca adamların, koca koca adamların içine soktuğu kin tohumlarını 2 kelimeyle özetledi: Dostluk yalanmış...
14 Nisan 1982 doğumlu Uğur Boral... Bugün doğumgünü... Hediyesini 2 gün önceden Mecidiyeköy’de aldı!

****

Şimdi ne olacak?Gazetemizin 1. sayfasında, hangi futbolcuya kaç maç ceza verileceğini okuyacaksınız. Ancak bana göre; bu ayıbın cezası, bu olmamalı... PFDK bu tarihi fırsatı kaçırmamalı. Dik durmalılar.
Lugano’ya 4 değil, 7 maç vermeliler. Sezonu kapatsın...
Arda ile Semih’e 3 maç yetmez... Verin 5-6 maç ki, ibret olsun. Kurtlar Vadisi’ni çok izliyor belli ki bu genç adamlar. Baksanıza, birbirlerinden özür dilemek yerine, maç sonrasında bile (affınıza sığınarak yazıyorum) racon kesiyorlar.
Emre Aşık’a 2 maç verecekler. Ama Sabri’nin yanına kâr mı kalacak, ya da Emre Belözoğlu ceza almadan mı yırtacak?
“Televizyon görüntülerinden ceza verilmiyor” demeyin, yalan söylersiniz. Emre Belözoğlu’na Cangele’ye yaptığı hareket sonrası ceza verdiniz.
Sabri de ceza almalı, Emre Belözoğlu da, hatta ve hatta De Sanctis ile Colin Kazım da...

****
Tarihi bir fırsat bu... Kaçırılmamalı... Sayın Aziz Yıldırım ile Sayın Adnan Polat hiç vakit kaybetmeden gelinen durumun değerlendirmesini yapmalı.

Çünkü çıkmadık candan ümit kesilmez derler ya; küçücük de olsa, bir umut var hâlâ...
Tabii ki yeniden DOST olmak istiyorlarsa...

SÜPER LİG 27. HAFTA PANORAMA

14 Nisan 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çarşı Obama'ya karşı!‘’

Obama için İstanbul’daki patikaları bile trafiğe kapatırız biz. Misafirperveriz. Ahmedi necad için program değiştiririz. Ulu Önder’in karşısında saygı duruşuna geçmesin diye, İstanbul’da toplarız Yüce Meclis’i... Kapatırız halkın geçeceği yolları trafiğe; olur, biter...
Sonra bu halka ‘Bahar Bayramı’nı zehir ederiz. Sonra Fenerbahçeliler’i Manisa’da döveriz. Beşiktaşlılar’a 1 saatlik yürüyüşü zindan ederiz.
Sadece polis mi suçlu? Değil elbette... Beşiktaş taraftarı içinde de var suçlu, poliste de. Ama asıl suçlu, sistem...
Bu gece bardaki kimlik kontrolüne gönderiyoruz polisi, yarın gece hücre evine... Sonra 50 metre arayla diziyoruz sıraya, 2 gün 2 gece esir ediyoruz yollarda. Aynı polisi bir başka gün ‘GBT’ yaparken görüyoruz, bir sonraki gün sabahtan akşama kadar bir stadın önünde... Ellerine verdiğiniz kumanyanın içinde ne var biliyor musunuz? Bir dilim ekmek, biraz peynir, bir domates ve bir meyve suyu...
Barda... Hücre evinde... Yol güvenliğinde... GBT’de... Stat önünde...
***
Hani vapura binersiniz, Kadıköy-Sirkeci yolunun ortasına geldiğinizde kalkar yanınızda oturan adam ve başlar anlatmaya; Şu elimde gördüğünüz aletle sakallarınızı kesebilir, salata hazırlayabilir, kalem yerine kullanabilir, kendinizi koruyabilirsiniz...
Yerinde oturan küçük çocuk için ‘mucize’ bir aletti bu... Oysa altı-üstü bir traş bıçağıydı işte. Polis de böyle bu ülkede...
Mucize bekliyor bu ülkenin ileri gelenleri onlardan. Ancak olmuyor, olmaz.
***
Çözüm Taksim’i 1 Mayıs’a kapatmak değil... Bunu benim gibi sıradan bir vatandaş bile yapabilir İstanbul İl Emniyet Müdürü olsa! Çözüm, 1 Mayıs’ı Taksim’de olaysız, bayram havasında geçirtebilmek...
Çözüm, Beşiktaş’ta biber gazı sıkmak ya da 3 görevlinin tuttuğu bir futbolsevere uçan tekme atmak değil... Çözüm, bu ülkenin 4’te birinin gönül verdiği Beşiktaş camiasının mensuplarını, o yolda polisle elele, bir bayram havasında stada ulaştırabilmek... İlkini benim gibi sıradan bir vatandaş da becerebilir çünkü yetkisi varsa.
***
Bu arada... Cangele diye bir futbolcu var. Yetenekli olduğu kesin, ama sportmen olmadığı da... Kendisini yere atması, hakemleri kandırmaya çalışması falan filan önemli değil. Çünkü ben bu maçın gözlemcisi olsam, Toraman’ı, Rüştü’yü çağırır sorardım; Neden üzerine yürüdünüz? En azından bu konuya parmak (!) basardım. Hatta Runje’yi arardım; Neden ona saldırdın? Emre Belözoğlu’na sorardım; Neden kafasını kesmeye kalktın?
Runje 2 maç ceza aldı, Emre 1... Cangele mi? O haftaya yine sahada...

07 Nisan 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kılıçlar çekilsin!‘’

Kâhin değilim; ancak Fenerbahçe’nin Bursa’dan, Trabzonspor’un Antep’ten galibiyet çıkartamayacağını biliyordum. Hatta Hamburg maçını birlikte izlediğim Kenan ve Ahmet Kaygun biraderler gibi, Eskişehirspor’un Sami Yen’de Galatasaray’ı perişan edeceğini de...
Neden mi? Anlatalım...
***
Aragones’le başlayalım... Teknik direktörlük kariyerine dil uzatacak kadar saf değilim. Ancak şunu iddia edebilirim; Milli takım teknik direktörlüğü ile kulüp takımı teknik direktörlüğü, amelelik ile mimarlık kadar farklı iki meslek dalı. Aragones bugün yeniden İspanya’nın başına geçse, Dünya Kupası’nda Matadorlar’ı yine şampiyonluğa ulaştırabilir. Ancak kulüp için yeterli heyecana sahip değil. 34 haftalık maratonda her gün yapması gereken hesap kitaba uzak.
Kazım’la arasında uçurumlar olabilir. Güiza’yı kendisinin aldırtmadığını söyleyip, Josico’ya Fenerbahçe forması giydirdiğini söyleyebilir. Uğur’dan sağ bek, Semih’ten sağ açık yaratmaya çalışabilir. Bunlara ‘Bir bildiği vardır’ diyerek saygı gösterebiliriz. Ancak aylardır yüzüne bakmadığı Gürhan’ı Bursa’da ateşe atmasına karşı çıkarız. Çünkü kendisi hâlâ farkında olmayabilir, ama Fenerbahçe 102 yıldır her sahaya çıktığında tek bir hedef peşinde koşan, forması dahi şampiyonluğa oynayan büyük bir değerdir.
Yanlışta ısrar doğru değildir. Sayın Aziz Yıldırım ya şimdi kılıcı çekecektir ya da kısa bir süre sonra boynunu o kılıca teslim edecektir. Doğru tektir.
***
Bülent Korkmaz’la devam edelim... Futbolculuk kariyerine dil uzatacak kadar saf değilim. Ancak şunu iddia edebilirim; futbolculuk ile teknik direktörlük, amelelik ile mimarlık kadar farklı iki meslek dalı. Futbolcunun hırslı olanı makbuldür, teknik direktörün ise kurnazı. Teknik direktör, elindeki değeri en iyi şekilde kullanmalıdır. Korkmaz, bunu başaracak tecrübeye maalesef şu an sahip değil. Oysa ki, bir kaç sene önceye gidip Lucescu-Sergen; bir kaç ay önceye gidip Skibbe-Lincoln ikilisini inceleyebilirdi. Başkalarını örnek almam diyorsa, futbol kariyerinin en önemli sayfalarını bir kez daha okuyabilir, Bülent Korkmaz-Hagi birlikteliğini hatırlayabilirdi. Almanya’daki Hamburg maçının faturasını Trabzon’da, Sami Yen’deki rövanşın faturasını Eskişehir maçında Galatasaray’a kesmiştir Korkmaz, Lincoln’e değil. Yanlışta ısrar doğru değildir. Sayın Adnan Polat ya şimdi kılıcı çekecektir ya da kısa bir süre sonra boynunu o kılıca teslim edecektir. Doğru tektir.
***
Liderle 5. arasındaki puan farkı 6 ve inanılması zor ama hâlâ Fenerbahçe ve Galatasaray’ın şampiyonluk şansı var. Bunu da Bülent Uygun, Mustafa Denizli ve Ersun Yanal düşünsün! Bu arada Denizli demişken aklımıza geldi; sevgili hocam, 26. hafta geldi!

24 Mart 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Suç ortakları!‘’

Ligin bitmesine 10 hafta kaldı ve Lider Sivasspor’un puanı sadece 49... 72 puanın sadece 49’unu alabildiler. 23 puan kaybettiler yani. Beşiktaş’ın kaybı 24, Trabzonspor’un 26, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın 28... Muhtemelen 30 puan kaybeden bir takım şampiyon olacak. Yani 10 maç yenilmiş ya da 15 beraberlik almış bir takım. Şaka mı bu!
***
Artık 5 takım şampiyonluk potasında... Ama ikisi var ki, inceleme konusu bizce.
İlki Fenerbahçe... Galatasaray’ı 4-1, Beşiktaş’ı 2-1 yendi. Trabzonspor’la berabere kalırken, ilk maçta 2-1 kaybettiği Sivasspor’dan rövanşı 4-2’lik galibiyetle aldı. Zirveye kök söktüren Fenerbahçe; kalan 13 rakibiyle oynadığı 19 maçta 10 galibiyet, 5 mağlubiyet, 4 beraberlik almış. Şampiyonluk yarışı verdiği rakipleriyle oynadığı maçlarda 5 puan kaybetmiş, diğer takımlarla oynadığı maçlarda 23...
İkincisi Trabzonspor... Beşiktaş’la iki maçı da berabere tamamladı. İlk maçta 3-0 mağlup olduğu Galatasaray’dan önceki gece rövanşı alamadı. Fenerbahçe’den Kadıköy’de 1 puan çıkardı, ama Avni Aker’de Sivas’a takıldı. Şampiyonluk yarışı verdiği rakipleriyle oynadığı maçlarda 13 puan kaybetti, 1 galibiyeti bile yok. Diğer 13 takımla oynadığı 18 maçın 13’ünü kazandı, 2 beraberlik aldı, 3 kez yenildi. Bu maçlardaki puan kaybı 13...
Derbilerdeki Fenerbahçe ve diğer maçlardaki Trabzonspor... İkisi birarada büyüleyici olabilirdi! Zaten ligin bu hale gelmesinin nedeni de bu iki takım değil mi?
***
Bugünkü gündemimizde üç de futbolcu var...
İlki Milan Baros... Müthiş bir yetenek, harika bir son vuruş ustası. Attığı gollerle Aslan’a hayat verdiği gerçek. Ancak 22 lig maçında 8 sarı kart görmesi ve 2. kez cezalı duruma düşmesi düşündürücü. Üstelik 8 kartı da ya hakemi aldatma ya da topa elle müdahaleden almış. Diyelim ki, Türk hakemleri ona karşı ön yargılı... Avrupa’ya bakalım. 8 maçta 3 sarı gördü, hem de benzer sebeplerle. Sportif performansıyla büyülüyor, ama kart performansıyla da ateşle oynuyor.
İkincisi Alanzinho... Bir soru işaretiydi. ‘Yalanzinho’ bile dendi. Ancak Yanal’ın ‘transfer becerisi’ bir kez daha ortaya çıktı. Türkiye’de onun kadar kolay adam geçen bir başkası var mı?
Üçüncüsü Emre Toraman... Bursa maçında öyle 2 gol attı ki kendi kalesine, inanılır gibi değil. Ama hem Rıza Çalımbay hem Ertuğrul Sağlam destek çıktı. Bir futbolcu için bundan daha anlamlı ne olabilir ki!

17 Mart 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Atom bombası!‘’

Ligde artık hangi takımın hangi hedefe koşacağı belirlendi. Sivas, Beşiktaş, Trabzon, Fenerbahçe ve Galatasaray şampiyonluk yarışında...
Gençlerbirliği, Eskişehir, Denizli, Konya, Belediye, Ankaragücü, Antalya ve Kocaeli küme düşmeme mücadelesi veriyor.
Hacettepe onurlu bir veda için elinden geleni yapıyor.
Ankaraspor, Kayseri, Bursa ve Gaziantep ise ‘gazozuna maçlar’ oynuyor!
Son yaklaştıkça sinirler de geriliyor. İşte 23. hafta ve ‘yüksek gerilim’in ispatı...
***
“Atomu parçalamıyoruz, insanlık adına bir buluş da yapmıyoruz. İnsanlar daha mütevazı olmalı” dedi Tolunay Kafkas, Roberto Carlos ile yaşadığı polemiği izah ederken... “Gol ya da goller bulup, puan ya da puanlar alabilirdik” de diyebilirdi bir çok meslektaşı gibi! Demedi... Bu, onun farklı, içi dolu olduğunu gösterdi. Ama bunları söyleyebilecek potansiyele sahip bir futbol adamı, maç içindeki agresif hallerini de dizginleyebilmeliydi.
***
Carlos’tan açılmışken devam edelim. Hakem Bünyamin Gezer, Volkan Demirel’i atarken elini şakağına götürdü. “Bu adam çılgın” mealinde bir hareket yaptı. Maç bitiminde soyunma odasına giden yolda ise yanyana yürüyüp sürekli gülen iki adam vardı: Gezer-Carlos... Hakemliği ‘kabadayılık’ gibi gösteren, her hakemden ‘racon kesen bir maganda’ yaratmaya çalışan yorumcular ne zaman mutlu olacak biliyor musunuz: Delgado gibi bir beyefendi, Hakan Balta gibi bir centilmen, Yattara gibi bir şovmen ya da Carlos gibi mütevazı bir hiperaktife kırmızı gösterildiğinde. O yorumcuların gözüne girmek istiyorsa eğer hakemler, yapmaları gereken şu: Sorgusuz sualsiz atacaklar bu adamları!
***
Emre Belözoğlu için ne ilkti gördüğümüz bu manzara ne de son olacak sanki... Böyle gelmiş böyle gidecek bu adam! Önemli olan; ona Milli Takım’da farklı, Fenerbahçe ya da Galatasaray’da farklı bakıyor olunması. Çünkü o hiç değişmedi, değişen sadece formaları...
***
Bülent Uygun için aynı fikirde değilim. Onu tanımasam, konuşup görüşmesem ve nasıl bir insan olduğunu bilmesem ‘Normal’ diyebilirdim yaptıklarına. Ama diyemem. Çünkü dost acı söyler. Hocam; ya dostlarını dinleyip ‘gönüllerin fatihi’, ya da daha çoook kulübe yıkıp ‘düşmanlarını güldüren adam’ olacaksın. Tercih senin...
***
Son sözümüz Eren Güngör’e: Türk Futbolu bir ADAM daha kazanmıştır.

10 Mart 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rezil Skibbe!‘’

Penaltı, yüzde 90 goldür... Ama atamadı Baros... Atsa 3-3 olacak ve Galatasaray muhtemelen birkaç gol daha bulup kazanacaktı Kocaelispor maçını... Futbolcular kahraman gibi alkışlanacak, ‘Çıkart üzerinden o formayı’ denilmeyecekti Sabri’ye... Hatta, geldiği günden beri gönderilmeye çalışılan Skibbe bile kalacaktı belki de...
***
Ceza sahası çevresinde tam 23 futbolcu vardı. Dakika 90’dı. Bordeaux’lu futbolcu, taça çıkacak topu 18 üzerine pasladı, Sabri vurdu, bir Fransız’a çarpan top kaleciyi yanılttı ve Galatasaray ‘veda’ edeceği UEFA Kupası’na döndü. Kadıköy’de final hayal değildi artık, hedefti. Bülent Korkmaz kahramandı, Sabri doğuştan Aslan!
***
Birkaç gün arayla yaşanan iki farklı olay... Giriş ya da gelişme tamamen birbirine benzer, ama sonucu ortaya çıkartan o birkaç saniye farklı sadece. Kahramanlar yaratmaya da, yarattığımız o kahramanları sudan sebeplerle yok etmeye de bayılıyoruz.
***
Yönetim, Skibbe’yi gönderdi, Korkmaz’ı getirdi göreve... Bordeaux maçından Konyaspor maçına kadar olan bitene bakın... Futbolcular dün Skibbe’ye koşuyordu gollerden sonra, bugün Korkmaz’a. ‘Asi ruh geri döndü’ diyorlar Korkmaz’la birlikte... Arda için, Sabri için, Mehmet Güven ya da Topal için çocukluklarının kahramanıdır Bülent Korkmaz; ama ya Lincoln, Kewell, Baros, Nonda, Meira ya da Sanctis için ne ifade eder ‘Cesur Yürek’ kaptan?
***
Aynaya baktığımızda kendimizi görebildiğimiz; bakmakla görmenin ayrı anlamlar ifade ettiğini anladığımız; küçüğü büyük, büyüğü küçük yapmadığımız an, çok şeyi çözeceğiz. Ne Skibbe rezildi, ne Korkmaz efsane. İkisi de birer teknik direktör en nihayetinde. Verebilecekleri kadarını verebilirler.
Aksi olsa, Avrupa Şampiyonu İspanya’nın hocası Aragones’in çalıştırdığı Fenerbahçe, bu halde mi olurdu?
***
“Tek korkum hakem” dedi Rıza Çalımbay, Kayseri maçından önce. Yeni ‘Serdar Tatlı’ya, Yunus Yıldırım’a hakarettir bu. Çünkü kötü yönettiği maçlardan sonra bile, ‘hakem de hata yapar’ dedirtebilen bir hakemdir o. Eskişehirspor kazandı, helal olsun, ama Çalımbay bu sözlerini aynaya bakarak bir kez daha söylemeli ve kendiyle yüzleşmeli...
***
Veysel Cihan’ı tanıyanlardan dinledik. Namazı niyazında, inancı itikatı tam bir insan... Galatasaray maçını bir kez daha izlesin. Mehmet Güven’in göğsüne çarpan topta penaltı, rakibine faul yapıp kendini yere bıraktığında hakemden faul istedi. Saha dışındaki Veysel ile saha içindeki Veysel’in farklı olmasına gerek yok.
Çünkü inanç hep kazanan taraftır.

03 Mart 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kalli hep güler!‘’

Tarih 21 Şubat 2008... Stat; Bay Arena... UEFA Kupası 3. tur maçları oynanıyor. Ali Sami Yen’deki karşılaşmanın sonucu 0-0... Rövanşta Bayer Leverkusen, Galatasaray’ı 5-1’le geçiyor. Aslına bakılırsa o gün fitil ateşleniyor, ama uygulamaya 8 maç sonra geçiliyor. Ligin bitimine 6 hafta kala Kalli gönderiliyor, Cevat Güler ve ekibiyle Cim Bom şampiyon oluyor.
Aradan aylar geçiyor ve dönemin Başkanı Özhan Canaydın, FANATİK’e konuşuyor: “Leverkusen’den 5 gol yemiştik, ama Kalli, eşiyle birlikte kahkaha atıyordu...”
***
Tarih 22 Şubat 2009... Stat; Ali Sami Yen... Süper Lig’de 21. hafta maçları oynanıyor. Trabzonspor ve Fenerbahçe kaybetmiş; üstelik rakip, maçın başladığı anda 18. sırada yer alan Kocaelispor... İşte o Kocaelispor, Galatasaray’ı hezimete uğratıyor, 2-5’lik utanç tablosu skorborda yazılıyor...
Galatasaray Yönetimi, daha önce Türk Futbol Tarihi’nde eşi benzeri görülmemiş bir karara imza atarak(!) Michael Skibbe ile yollarını ayırıyor.
***
Geldiği günden beri tartıştılar, teknik adamlığını masaya yatırdılar. Bu konuda yorum yapmayacağız. Ancak Galatasaray Yönetimi’nin bir kez bile arkasında durmadığı aşikâr...
Yardımcıları Ümit Davala ile Edwin Boekamp’ı gönderip, kendi seçtikleri bir ismi antrenör olarak göreve atadılar. Burak Dilmen’in, Kalli’nin yardımcısı olması da tamamen bir tesadüften ibaretti!
Sonra, aylar önce görevine son verdikleri Kalli’ye yeniden kucak açtılar. Uzun arayışlar sonrasında kendisine verilen rütbede ‘teknik danışman’ yazıyordu.
***
Galatasaray-Kocaelispor maçı oynanırken, yayıncı kuruluşun kameraları en az saha içi kadar tribünleri de gösteriyordu.
Skibbe takımının başında puan mücadelesi verirken, tribünde Fatih Terim, Karl Heinz Feldkamp, Gheorghe Hagi maçı izliyordu.
Kimi zaman düşünceli, ama çoğu zaman da neşeliydiler, gülüyorlardı.
***
Trabzonspor, Fenerbahçe puan kaybetmiş; Galatasaray kazansa zirveye sıkı sıkı tutunacak. Sami Yen’in yarısı bomboş, taraftar kadar teknik direktör var tribünde! 5-2 yenildiler, Skibbe’yi gönderdiler.
Yine ‘hocasız’ şampiyon olacaklarını düşünenler çoktur elbette...
Cevat Güler ve ekibini yok sayarak... Adnan Sezgin’e övgü yağdırarak...
Dün kulübün internet sitesi şöyle açılıyordu: Mutlu yıllar Ayhan Akman...
Bunlar, ülkenin gelmiş geçmiş en büyük sportif başarılarına imza atan Galatasaray’da yaşanıyor.
Allahım sen bize akıl ver!

24 Şubat 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI