Arama

Popüler aramalar

‘’Tünelin ucundaki ışık...‘’

Süper Lig’de henüz 4 yıllık bir mazileri var. 2005-2006 sezonuyla birlikte Türkiye’nin en üst düzey liginde mücadele eden 18 takım arasına katıldılar. İlk sezonu 43 puanla sekizinci, ikinci sezonu 48 puanla yedinci sırada tamamladılar. İkisi bile Süper Lig’e yeni gelmiş bir takım adına etkileyici birer performanstı. Ancak onlar yeterli bulmadılar.
Mecnun Odyakmaz’ın Bülent Uygun’u koltuğa oturtmasıyla birlikte çağ atladılar. Geçen sezonu, Fenerbahçe ve Beşiktaş ile aynı puanı (73) toplayıp üçlü averaj nedeniyle 4. sırada tamamladılar. Oysa 33. haftada 5-3 kaybettikleri Galatasaray maçını kazanabilseler, Türkiye’deki 5. şampiyon olacaklardı.
Bu sezon, tıpkı geçen sezon olduğu gibi, yine ilk yarıyı zirvede kapattılar. 20. haftalar geride kaldığında 42 puandalar, hâlâ zirvedeler ve inmeye de niyetleri yok.
Sezon sezon attıkları gol sayıları şöyle: 34, 41, 57, 33...
Sezon sezon yedikleri gol sayıları şöyle: 44, 44, 29, 13...
Sezon sezon başarı yüzdeleri şöyle: 48.5, 50, 73.5, 75...
Bu kadar çok rakam koyup, kafanızı karıştırdığımı biliyorum. Ancak önemli. Çünkü birçok futbol ulemasının halen burun kıvırarak baktığı Sivasspor, her yıl üstüne koya koya gidiyor. Tesadüfen burada değiller, birkaç yıl rüzgâr gibi esip sönmeyi de düşünmüyorlar.
Yıllardır kafamıza kazınan ‘4 Büyük’ kavramı artık değişmek üzere... Çünkü Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor kadar iyiler. Hatta kanımca hepsinden daha da iyiler.
Kadrolarında Lincoln, Baros, Kewell, Carlos, Alex, Lugano, Bobo, Delgado, Zapo ya da Yattara, Gökhan, Alanzinho gibi isimler yok. Birçoğunu ikinci ligleri tarayıp getirdiler. Hiçbirini tanımadığımız o çocuklar bir takım olup tarih yazıyor şimdi.
Bu sezon 3 kez Galatasaray (2 beraberlik, 1 galibiyet), 1 kez Fenerbahçe (galibiyet), 1 kez Beşiktaş (İnönü’de beraberlik), 1 kez Trabzonspor (Avni Aker’de beraberlik) ile oynadılar ve hiç yenilmediler.
Sezonun kalan kısmında Fenerbahçe ile 3; Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor ile birer maç daha oynayacaklar. Fenerbahçe’yi kupada elemeleri halinde, yüzde 50 ihtimalle Beşiktaş ile bir kez daha kapışacaklar. ‘4 Büyükler’e karşı, geride kalan süreçteki performanslarını gösterirlerse iki kulvarda birden kupaya uzanabilirler.
Olmaz öyle şey demeyin!
Çünkü bu takımı bu sezon sadece iki takım devirebildi: Ankaraspor, Antalyaspor...
Çünkü bu takım devre arasındaki en iyi transferleri yaptı: Kamanan, Murat Erdoğan...
Çünkü onlar bir takım... Çoğu Büyükler’in olamadığı kadar hem de...
Zafere uzanan tünelin ucundaki ışığı gördüler. Koşuyorlar, nefesleri yeterse...

19 Şubat 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Baros'tan tekzip‘’

Galatasaray Yönetimi ‘adalet’ isterken hafta boyunca, Milan Baros yine penaltı istedi Antalya’da. Hakem inansa Aslan öne geçecek ama kaybedecekti.

Galatasaray-Kayserispor maçından sonraki hemen her gün Galatasaray-Futbol Federasyonu çatışması izledik naklen. Önce ‘Galatasaray Yönetimi’ açıklama yaptı, sonra Başkan Adnan Polat konuştu, ardından Murat Yalçındağ-Haldun Üstünel-Adnan Sezgin üçlüsü ekrana çıktı.. Ve en nihayetinde Skibbe de bu konuyu yorumladı. Bu süreçte federasyon da kontrataklarla gol aradı!

Polat ve kurmayları, Galatasaray’ın haklarını korumak üzere o göreve getirildi. Bu açıdan bakıldığında, yaptıklarına saygı göstermek şart. Ancak yönetim hafta içi her gün “Biz hak yemek istemiyoruz, ama hakkımızı da yedirmeyiz. Sadece adalet istiyoruz” fikrini savunurken; Antalyaspor maçında kendi futbolcuları kendilerini tekzip etti. Milan Baros bir maçta daha kendini yere bıraktı, hakemi kandırmayı denedi. Hakem yemedi, sarı kartı gösterdi. Peki, ya yeseydi?
Hakem o pozisyonu yese, penaltıyı verse ve Galatasaray öne geçseydi... O dakikadan sonra Galatasaray muhteşem oynasa, Antalyaspor’u perişan etse bile, herkesin aklında o penaltı kalacaktı ve Galatasaray’ın hafta içi sürekli tepki gösterdiği için hakemin etkilendiği konuşulacaktı.

Bazen bir musibet, bin nasihâtten iyidir derler ya... Tam da bu duruma yakıştı bence...
Galatasaray sadece 1 maç kaybetti ama (haklı ya da haksız, çünkü bu isyanları yoruma açıktı) kanımca Baros’un o hareketini hakem yemediği için haftadan kârlı çıktı.
Şimdi Galatasaray Yönetimi ne yapmalı? Bence Bordeaux maçı biter bitmez Baros’a para cezası vermeli. Attığı gollerle Galatasaray’a kazandırdıkları ortada Baros’un... Fakat bir futbolcu 7 sarı kartın tamamını hakeme itiraz veya hakemi aldatmadan (penaltı isteme ya da topu elle çelme) almışsa da ciddi bir uyarıyı hak etmiştir herhalde...

İnönü’de 90 dakika sonunda tabelada 1-1 yazıyordu. Fakat bana sorarsanız, o maçı Trabzonspor kazandı! Çünkü yarıştaki en ciddi rakiplerinden biriyle aradaki puan farkını korumayı başardı.
Sahanın yıldızı tartışmasız Yunus Yıldırım’dı. Bir futbolsever olarak kendisine teşekkür ederim. Çünkü hâlâ aklımda bir soru var ve yanıtını düşünmekten dahi endişeliyim...
Size de sorayım: Bu maçı Cüneyt Çakır yönetseydi, maç kaç kaç ve kaça kaç biterdi!

17 Şubat 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’12. dalga!‘’

Galatasaray, Futbol Federasyonu’nu tehdit etti: “Bu federasyon ve kurullarının Türk Futbolu’nu yönetecek kapasitede olmadığına kanaat getirmiş bulunuyoruz. Böyle giderse desteğimizi çekeceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın...” Özeti buydu o çok uzun metnin, ama bana göre en tehlikeli cümle, satır aralarında gizliydi: “Galatasaray’ın desteği olmadan, federasyonun futbol barışı, sportif başarıyı ve sektörel gelişimini nasıl sağlayacağını biz de merak ediyoruz...”
Tek kelimeyle ‘tehlikeli’.
***
Türk Futbolu’nu yönetmekle yükümlü federasyon anında yanıt verdi: “Söz konusu maçın başlama düdüğüne kadar açıkça Futbol Federasyonu’nu destekleyen, icraatlarını övenlerin sadece 90 dakika sonra desteğini tümden çektiğini belirtmesi, sabrının taştığını dile getirmesi ne yaman bir çelişkidir?”
Tek kelimeyle ‘yakışıksız’.
***
Türk Futbolu’nu yönetenlerle, Türk Futbolu’nun güzide bir kulübü arasında internet ortamında düello yaşanırken bir hakem yüzünden... Türk Futbolu’nun bir diğer güzide kulübü, ‘mimari bir başyapıt’ olan Olimpiyat Stadı’nda ‘sıfır futbol’ oynuyor ve bir diğer hakemin facia yönetimine, 2 ofsayt golüne teslim oluyordu.
Tek kelimeyle ‘kader’.
***
Selçuk Dereli ve Cüneyt Çakır, MHK’nın gözbebekleri... Avrupa’da bile görev alan ‘üst klasman’ hakemlerimiz ikisi de. Galatasaraylılar Lincoln’ün kırmızısına, Fenerbahçeliler ofsayta takılmışlar. Benim takıldığım mevzuu ise başka...
Lincoln’ü atan Dereli, üniformasına kanını süren Baros’u nasıl sahada tutar?
Mahmut’u, Gönül’ü, Tjikuzu’yu atan Çakır, Tjikuzu’yu önce tehdit sonra darp eden Emre’yi nasıl sahada tutar?
Pozisyonları görmeme şansları yok, o halde geriye iki şık kalıyor. Hakem duruşları ya da disiplin anlayışları buysa eğer ‘eyvah’; Fenerbahçe ya da Galatasaray’dan çekiniyorlarsa ‘facia’.
***
Türk Futbolu’nda ciddi bir devrime ihtiyaç var. Bu federasyon bu gidişatı değiştiremeyecekse eğer, çözüm basit... Selçuk Dereli ve Cüneyt Çakır’ı da dahil edin Ergenekon’a, gömün evlerinin bahçesine 3 tane düdük, olsun bitsin!

10 Şubat 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Cadı kazanı‘’

Altta düğüm yavaş yavaş çözülüyor, üstteki yangın ise büyüyor. 2. yarının ortasında düşenleri uğurlarız, ama şampiyonu herhalde son hafta alkışlarız.

Süper Lig’in 2. yarısı ‘süper goller’le başladı. Gökhan Ünal’ın golünde hem akıl hem ustalık; Tello’nun golünde ince ayar vardı. Erman’ın golünde Tabata, Alex’in golünde kötü gidişe isyan vardı.
Eskişehirspor, Belediye ağlarına yarım düzine gol bırakırken, Beşiktaşlılar’ın kulakları çınladı! Çünkü, Beşiktaş, Antalyaspor önünde tarihi farkı kaçırırken; Eskişehir’de atılan 6 golün 5’inde iki eski Beşiktaşlı’nın imzası vardı.
Baş döndüren bir pas trafiği, bir takım olmanın getirdiği dayanışma ve sıfır bencillik. Tüm bunların altında, bir çok ulemanın halen ‘teknik direktör’ olarak görmek istemediği Skibbe’nin imzası vardı. Skibbe’nin sayesinde o golü aslında Baros değil ‘Galatasaray’ attı.

Konyaspor, 8 hafta sonra 3 puanı bir arada görürken; rakibi Ankaragücü’nü ateşe attı. Kocaelispor, Gençlerbirliği’ne kaybederek intihar etti.
Bu köprünün altından daha çok sular akar diyebilirsiniz. Ancak şahsım adına şimdiden şunu söyleyebilirim ki; Hacettepe ve Kocaelispor için 1. Lig yolculuğu başladı. İşin ilginç olanı, üçüncü bilet için de çok sayıda takımın rezervasyon peşinde koşması!

Alt taraf yavaş yavaş şekilleniyor; üstteki yangın ise büyüyor. Lider Sivasspor ile 6. Ankaraspor arasında sadece 5 puan var. Zirveyi hedefleyen 6 takımın da hemen her maçta puan kaybetme ihtimali bulunuyor. Çünkü kazansalar bile her maçın içinde kaybetmeyi hak ettikleri ciddi periyotlar var. Galiba Skibbe’nin söylediği çıkacak, bu sezon yarış fotofinish’te son bulacak.

Ne garip bir adamsın!
Haftanın en ilginç olayları ise şunlardı... İlki Kadıköy’de yaşandı. Alex golü attı, kameralar tribüne odaklandı. Alex’in eşi birçok futbolcudan daha fazla sahadaydı. Sanki o golü kendisi atmış, Fenerbahçe’ye o maçı kazandırmıştı. Alex’in eşi bunları yaşarken locada, Josico 4 dakika içinde takımını 10 kişi bırakmış ve soyunma odasına gitmişti. Sakatlığı ciddi olabilir belki, ama kanımca en büyük sakatlık onun alınmış olmasıydı.
İkincisi İnönü’den... Ben hayatımda bu kadar faul yapan bir santrfor görmedim. Ben hayatımda bu kadar centilmen bir santrfor da görmedim. Üstelik ikisi de aynı adamdı. Sen garip bir adamsın Djiehoua!

03 Şubat 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Devrim kokusu!‘’

Ve Süper Lig’in ilk yarısı sona erdi. Zirvede değişen bir şey yok! Sivasspor tıpkı geçen sezon olduğu gibi yine 37 puan topladılar ve liderler. Ancak bu sezon alınan 37 puan çok daha değerli. İkisi de ‘37’ deyip geçebilirsiniz aslında, ama kazın ayağı öyle değil.
Geçen sezona dönelim... Sivasspor; Kadıköy’de Fenerbahçe’ye, Sami Yen’de Galatasaray’a kaybetmiş, İnönü’de Beşiktaş’ı yenmiş, Avni Aker’de son saniyelere 1-0 yenik girmesine karşın çıkan saha olayları nedeniyle hükmen galip ilan edilmişti.
Bu sezona bakalım... Sivas’ta Galatasaray’ı ve Fenerbahçe’yi yendiler, İnönü’de Beşiktaş, Avni Aker’de Trabzonspor’a kaybetmediler. Kaybettikleri iki maç var, onlar da, Antalyaspor ve Ankaraspor’a...
Yukarıdaki değerlendirmeden benim çıkartabildiğim sonuç şu: Sivasspor, ‘Büyükler’le oynamanın stresini üzerinden atmaya başlamış, tecrübe kazanmış, özgüveni artmış ve artık ‘şampiyon olabiliriz’ havasına ciddi ciddi girmiş. Özetle; büyümeye başlamışlar, büyüdüklerine inanmışlar.
1 Ocak’a kadar bütün futbolcularına ‘transfer özgürlüğü’ verdi Bülent Uygun... Amiyane bir tabirle, hepsinin gazını aldı! Hiçbir oyuncusu transfer olmadı ve tarihler 24 Ocak 2009’u gösterirken aynı futbolculardan kurulu Sivasspor, Galatasaray’ı yıktı. Bu kez daha güçlü geliyorlar. Bu kez ikili-üçlü averajları da hesaplıyorlar. Futbol kamuoyu hâlâ ‘4 Büyükler’i konuşuyor ve bu da onların işine geliyor. Çünkü hedef değiller.. Ve Türkiye uykudayken, büyük bir devrime imza atıp mutlu sona ulaşabilirler.
***
Trabzonspor’u unutmadık elbette. Kadıköy’de bu kadar yürekli oynamak kolay iş değil. Fenerbahçe’den 2 kat fazla koştular, 2 kat fazla mücadele ettiler. Gökhan Ünal, Umut Bulut, Cale biraz becerikli olsa, Saracoğlu kâbusları bitecekti. Ancak her şey bir tarafa... Stattaydım ve Rigobert Song’a neden ‘Şef’ denildiğine bir kez canlı canlı şahit oldum. Evet, Hüseyin bu takımın kaptanı ve gerçekten de süper oynadı. Ancak Song’un bu takıma kattığı övgüven ve değer ayakta alkışlanmalı.
***
Galatasaray’ın mağlup olduğu, Fenerbahçe ve Trabzonspor’un berabere kaldığı haftada Beşiktaş tam 10 puan kazandı. Ancak garipliğe bakın ki, golü kendi kalesine Roman attı, Zapotocny kırmızı kartla oyundan atıldı. Beşiktaş’ın 11 kişi tamamladığı maçları hatırlamak gün geçtikçe zorlaşıyor.
***
Hakemler mi?
Onlar hâlâ sudan çıkmış balık gibi!

27 Ocak 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Uyuta uyuta geliyorlar‘’

Buzla kaplı bir zemin, kandırıcı bir güneş, dondurucu bir soğuk ve ayakta duramayan futbolcular... Bir futbol maçı oynanması için olmaması gereken ne varsa, işte o vardı dün 4 Eylül Stadı’nda...
Galatasaray adına tablo daha da vahimdi. Çünkü Lincoln yoktu, hani o son haftalarda tek başına bir takım gibi duran karşımızda... Servet yoktu, vücudunun hangi kemiği kırılsa, taş gibi duran savunmada...
Eksikleri çoktu ama, bir de karşısında gerçek bir futbol takımı vardı elbette; Sivasspor...
Mecnun Odyakmaz başkanlığında, Bülent Uygun önderliğinde yürüyorlar zirveye... Sessiz, derinden, adım adım ve İstanbul’u uyutarak resmen...
***
Maçın kırılma anı 44. dakika, kahramanı Ümit Karan’dı. Skibbe, sahaya kaptan çıkartmıştı onu. Golcülüğü kadar tecrübesine güvenmişti. Ama o, Baros gibi bir gol ustasının yanında bulduğu son şansı da geri çevirdi. TV görüntülerine göre küfür etmiyor, yardımcıya göre ediyor. Ne dedi, bilemeyiz... Bildiğimiz şu; Galatasaray kaptanı böyle bir durumu yaratacak her hareketten sakınmalıdır.
Ümit atılırken oyundan, Mehmet Yıldız batağın içinde savaşmaya devam ediyordu mesela. Hem de kısa süre önce kendisini transfer edebilmek için büyük çaba sarfeden Galatasaray’a karşı. Etkili bir gününde değildi belki, ama sahada bir kaptan gibi durabildi.
***
Hâlâ içine sindiremeyenler var Bülent Uygun’u... Sahadaki başarısını beğenmiyorlar mesela, son iki sezonun ilk yarısını ‘Lider’ kapatmasına karşın... Futbol hakkında yorum yapamayanlar; montuna, kabanına takıyor. Bu ülkede herkes teknik adamdı ya, şimdi aynı zamanda modacı da oldular!
İlk 16 haftada Fenerbahçe’yi yenmişlerdi, dün Galatasaray’ı devirdiler. İnönü’de Beşiktaş’tan, Avni Aker’de Trabzonspor’dan bir puan kopardılar. İster inanın, ister inanmayın, ama onlar bir devrime imza atmaya artık çok yakınlar.
***
Abdurrahman vardı dün sahada, buzu delip geçti. Petkoviç vardı, kaleciyim diyenlerin alayına ‘yan top’ dersi verdi. Bilica vardı, 250 bin Euro’ya alınan... Oynasaydı Meira, mukayese edebilirdiniz hangisi daha iyi. İbrahim’i Onur’u kaçınız tanırdınız Galatasaray’a karşı oynamasalar. Bir de şu ‘çılgın çocuk’ vardı, hiç hak etmediği bir çok çirkin eleştiriye maruz kalan. Dün yine girdi ve Sivas kazandı. Yiğidolar’ın onunla ilgili sloganıyla bitirelim yazımızı:
Kahrolsun İsrail, yaşasın Balili...

25 Ocak 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yemekteyiz!‘’

Çorba Ulusoy’dan, buğulama Demirören ve Şener’den... Salata Sarvan’dan, kızartma Çakır’dan, gazozlar Türkalp’ten... Yemek hazır ama biz yemeyiz.

Haluk Ulusoy, cuma akşamı düğmeye bastı! Geri dönüş bileti, zaten hep açıktı. Çünkü hiç bir zaman Futbol Federasyonu’ndan ayrılmadı!
Eski yol arkadaşlarıyla buluşması normal; ancak Hilmi Ok, Bülent Yavuz, Mustafa Çulcu, Sabri Çelik, Muhittin Boşat ve Ali Aydın’ın o yemekte yer alması enteresan. Öyle ya; Çelik ve Boşat, Özgener’in gözlemcilik için kurslara gönderdiği isimler... Yani Özgener’in de yol arkadaşları...
Sözün özü; Ulusoy çorbayı kaynatmaya başladı!

Beşiktaş Yönetimi isyanda... Tıpkı Trabzonspor Yönetimi gibi... Bu ülkenin en büyük sorunu da bu zaten; Herkes kendi canı yandığında ‘adalet’ten bahsediyor.
Ali Sami Yen’de saha içine çıkarma yapıyor Beşiktaş yöneticileri... Başkan Yıldırım Demirören, “Bundan sonra olacaklara hakim olamam” diyor.
Trabzonsporlular da federasyon binasına çıkarma yapmıştı. ‘Hayal’lerden, ‘O gün’lerden bahsedip, ‘adalet’ istemişti. Başkan Sadri Şener, “Bundan sonra olacaklara hakim olamam” demişti.
Yani; Demirören ve Şener, kısık ateşte buğulama yaptı!

Aynı Şener, Eskişehirspor maçı sonrasında çıksaydı meydana ve “Bugün hakem lehimize hatalar yaptı. Biz böyle kazanmak istemiyoruz” deseydi...
Aynı Demirören, Trabzonspor’un 1.5 metre ofsayttan gol yiyerek yenildiği Bursaspor maçı sonrası çıksaydı meydana ve “Oğuz Sarvan istifa etsin” deseydi...
Belki de her şey değişirdi.
Demediler...
Çünkü kendi camiaları için ‘adalet’ istediler, istedikleri ‘eşitlik’ değildi. Adalete değil, eşitliğe inansalar, her şey farklı olabilirdi.
Şimdi olan şu: Oğuz Sarvan salatayı karıştırdı!

Delgado derdini anlatırken ‘Tarzanca’, Cüneyt Çakır onu dinlemedi.
Ama Antep’te Özgüç Türkalp santra için, tribüne çıkıp eşini öpen Tabata’yı bekledi.
Hangisi doğru, hangisi yanlış, bunu kurallar söyler.
Ancak elini kaldırıp her kart işareti yapana kart göstermek, kural gereği bile olsa aptalca...
Hakemlerin uygulamaları değil konuşulması gereken, kuralın ta kendisi...
Böyle bir kural ne futbola güzellik katar ne de hakeme otorite...
Kızartmalar Çakır’dan, gazozlar Türkalp’ten...

Herkes yemekte...
Ama biz yememekteyiz.

23 Aralık 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş nasıl kazanır?‘’

100.yılıydı Beşiktaş’ın... Yıldırım Demirören, Futbol Şube Sorumlusu’ydu. İbrahim Üzülmez yine sol bekti. Yer, yine Ali Sami Yen’di.. Ve Galatasaray, evinde yine harika sonuçlar alıyordu. Yine Galatasaray bir tarafta, Beşiktaş diğer taraftaydı.
Yıldırım Demirören yine heyecandan yerinde duramıyor, İbrahim Üzülmez yine sol ayağıyla orta yapamıyordu!
Ama ne oldu, hatırlıyor musunuz?
İşte o İbrahim, soluyla çekti topu sağına, sağıyla vurdu kaleye ve golünü attı. İşte o golle Beşiktaş kazandı, Yıldırım Demirören rakipler için cehennemi andıran Sami Yen’e mutluluk gözyaşlarını akıttı. İşte o İbrahim Üzülmez golüyle şampiyon oldu Beşiktaş ve bu kez sadece Yıldırım Demirören değil bütün Beşiktaşlılar ağladı mutluluktan...
Futbol böyle bir şey işte... Hiç ummadığın anda hiç umulmadık bir şey olur ve kazanan da değişir, kaybeden de...
Bir çok yorumcu, bir çok internet sitesi, bir çok ‘çok bilmiş’, çok önemli bu derbi öncesi Galatasaray’ı galip ilan etti.
Bundan yaklaşık 1 ay önce de aynı yorumcular, aynı internet siteleri, aynı ‘çok bilmişler’, çok önemli Fenerbahçe derbisinde de Galatasaray ‘galip’ demişti. Ama ne oldu, hatırlıyor musunuz?
Fenerbahçe 4-1 kazandı.
Ben ne Beşiktaş favori diyeceğim ne de Galatasaray... İki takımın son düzlükteki performanslarına bakılırsa, Galatasaray bir adım önde belki, ama bu, Beşiktaş kazanamaz anlamına gelir mi?
Elbette hayır.
Peki Beşiktaş nasıl kazanır? İşte reçetem!
Rüştü, Fenerbahçe formasıyla oynadığı Avrupa maçlarını unutacak!
Gökhan Zan, üzerindeki milli formaymış gibi oynayacak.
Toraman, tribünlerin gazına gelip takımını 10 kişi bırakmayacak.
Zapotocny, Sivok’un yokluğunu aklının bir köşesine yazacak. Ekrem yine çok çalışacak, Cisse ciddi olacak, Seriç Ocak’taki yolculuğu unutacak. Holosko ve Tello savunma yapacak.
Delgado, onca numara arasında neden ‘10’ olduğunu ve pazubandın neden kendi kolunda olduğunu kavrayacak.
Cüneyt Çakır, Türkiye Kupası’ndaki Galatasaray-Fenerbahçe maçında çaldığı düdükleri çalmayacak.
Unuttuğum biri var zannediyorsanız, yanılıyorsunuz!
Yukarıdaki 11 kişi işini yaparsa Beşiktaş kazanır. Çünkü Nobre’nin gol atmadığı kaç Galatasaray maçı var!

19 Aralık 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI