‘’Keyeta!‘’
Antalyasporlu Yalçın’a ‘kasap’ diyen Sayın Adnan Polat, Avni Aker’de ‘sulu şaka’ yapan Keita’ya da mutlaka ‘yalancı çoban’ masalını anlatmalı.
Arda’nın elini sımsıkı tutmuş ilerliyor. Evinden yüzlerce kilometre uzakta... Çok değil, daha iki hafta önce kaybettiği annesi ve kardeşinin de acılarını almış yanına, önce İstanbul, sonra Trabzon... Ardından yine Elazığ’a dönecek, acılarıyla yüzleşeceği yarınlarına doğru yürüyecek. Çiçek gibi bir adam, Keko...
Keytamız da var... Mardinli... Galatasaray’ın maçlarını izleyebiliyor mu bilmem, ama anasının diktiği Sarı-Kırmızı tişörtün üzerine çakmış imzasını, ha bir harf eksik, ha bir harf fazla, o Türk Keyta...
***
Bir de Keitamız var... Yetenekse yetenek, karizmaysa karizma... Ancak yeterli bulmuyor bunları! Kadıköy’de su şişesini gözlemciye götürüp şikayet etmişti. Hak vermiştik, çünkü bizim için öncelik, o su şişesini sahaya atarak kulübüne ceza aldıran ve hâlâ kendisine ‘taraftar’ diyebilen gerizekalıların cezalandırılmasını sağlamaktı.
Aylar sonra... Bu kez adresimiz Avni Aker... Tribünde yine birkaç gerizekalı var, ama başrolde yine o, Keita... 1 metre uzağına su şişesi (plastik) atıldı. Hakemin gözü önünde yere yığıldı. Yüzünde gerçek(!) acı.
Antalyalı Yalçın’a ‘kasap’ diyen Sayın Adnan Polat, Keita’ya da ‘sulu’ şakaları bırakmasını söylemeli. Olmazsa ‘yalancı çoban’ masalını anlatmalı. Yine olmazsa, Keko’yu, Keyta’yı; onların ‘su’ katılmamış sevgisini hatırlatmalı... Bunlar olur mu bilmem, ama ben üzerime düşeni yaparak Mardinli Keyta’ya sesleneceğim: Gel kardeşim, seni ‘Kevıl’ yapalım...
‘’Suçlu kim!‘’
Diyarbakır’da konser, sinema, tiyatro, futbol gibi sosyal aktivitelerin olmasını kim istemez! Bu sorunun yanıtını verenler, suçluyu biliyorlar!
Konu hassas... Dikkatli konuşmak, dikkatli yazmak, dikkatli oturup kalkmak şart. Sadece bizim için değil bu kurallar, Bursaspor Başkanı için de Diyarbakırspor Başkanı için de geçerli. Biz, bu çerçevede üzerimize düşen özeni göstermek hedefiyle başlıyoruz yazıya...
***
Bursa Atatürk Stadı’nda yaşanan slogan krizine ‘ırkçılık’ gözüyle bakmıştı Diyarbakırlılar...
Diyarbakır Atatürk Stadı’ndaki rövanşta slogan yerine, taş atarak karşılık verdiler.
Ne kadar acı ki, bu olayların sahnelendiği iki stadın ismi de Atatürk... Dünyanın ‘büyük bir askeri ve siyasi deha’ olarak bahsettiği Ulu Önder ise ne demişti: “Yurtta sulh, cihanda sulh...”
***
O gün, o stada gelenlerin büyük çoğunun ne futbolla ilgisi vardı ne de Diyarbakırspor’la. Çünkü ilgileri olsa, taa Kamerun’dan gelen Tazemeta “Sivasspor zero (sıfır), Belediye one (bir)” diye çırpınırken, onlar hakemin kafasına giden taşı büyük keyifle izlemezlerdi.
O gün, o stada gelenlerin büyük çoğunun ne geçmişle ilgisi vardı ne de gelecekle... Çünkü Türkler’le Kürtler’in omuz omuza bu ülkeyi savunduğunu, tarihe ‘Kurtuluş Destanı’ olarak geçen büyük savaşı elele zaferle noktaladıklarını bilseler, 10 kıtasında bir kez bile ‘Türk’ kelimesi geçmeyen İstiklal Marşı’nı yuhalamazlardı.
***
Diyarbakırspor, Diyarbakırlılar için de bizim için de önemli. Peki kim, Diyarbakır’da konser, sinema, tiyatro, futbol gibi sosyal aktivitelerin olmasını istemez! Bu sorunun yanıtı, açılım-saçılım değil ‘çözüm’ için çok ama çok önemli!
‘’Daum'a hayır!‘’
Koskoca Rijkaard 22’lik Caner’i kazanmaya çalışıyor. Koskoca Daum Güiza’yı, Deniz’i, Selçuk’u kendisine kalkan yapıyor; taraftar da bu tuzağa düşüyor.
Rijkaard; ilk Atletico maçında 30. dakikada oyundan aldı. Caner, Hollandalı’ya el-kol hareketleri yaptı. Madrid’den döndüler, 3 gün sonra İnönü’deki 11’de yine Caner vardı. Caner 3 gün sonra, Atletico rövanşında banko oynadı, 81’de atıldı, Cim Bom elendi. Rijkaard, bir sonraki resmi maçta, Kasımpaşa önünde yine 11’de oynattı Caner’i.
BİR ‘ADAM’ BÖYLE KAZANILIR.
***
Aynı tarihler... Daum; Bursa’daki kupa rövanşında kellesini ipten alan Güiza’yı, 3 gün sonraki lig maçında 71’de oyundan aldı, İspanyol’u Kadıköy’e ıslıklattı. Güiza oynarken 2-1 öndeydi Fener, çıktı 3-2 kaybetti. 3 gün sonra Lille rövanşında taraftarla barışan ve iyi oynayan Güiza’yı 74’te aldı bu kez. Güiza oynarken öndeydiler, çıkınca Avrupa’dan elendiler. 3 gün sonra Güiza’dan sıkılmış olacak ki, bu kez Deniz ile Selçuk’u taraftarın önüne attı. Bursa maçında stoper, Lille rövanşında sol bek, Belediye maçında sağ açık oynattığı Deniz’i...
BİR ADAM BÖYLE KAYBEDİLİR!
***
Son sözümüz; Güzia’yı, Deniz’i, Selçuk’u yuhalayan... Maç bittiğinde (hatalı bile olsa) hakemin göğsüne çakmak, rakip oyuncunun gözüne bozuk para atan ve halen Fenerbahçeli olduğunu iddia edenlere...
“Bir fırtınada yürüdüğünde / Başını dik tut / Ve karanlıktan korkma / Fırtınanın sonunda / Altın bir gökyüzü var / Ve bir tarlakuşunun hoş gümüş ötüşü... / Rüzgara karşı yürü / Yağmura karşı yürü / Rüyaların alt üst olup kaybolduğunda / Yürümeye devam et / Kalbindeki umudun ile / Ve sen hiç yalnız yürümeyeceksin / Sen asla yalnız yürümeyeceksin...”
Bu marş, Liverpool ile dünyayı gezen ve dünyanın en iyi taraftar grubu olarak gösterilen KOP’a ait.
BİR TAKIM BÖYLE TUTULUR...
‘’5 yıldızlı yumruk‘’
Aslına bakarsanız Bursaspor’un Fenerbahçe karşısındaki tarihi zaferi yazılmalı bu satırlarda, ancak Süper Lig’de öyle şeyler yaşanıyor ki, inanın şampiyonluk yarışından çok daha önemli bunlar. Mesela; Sivasspor-Manisaspor maçı... Bir önceki hafta Denizlispor kalecisi Özden’e saha içinde yumrukla dalan Mehmet Yıldız, sadece bir maçlık cezanını ardından tekrar sahada... Oysa ki, henüz bu sezon içinde Bilica’ya televizyondan 3 maç ceza veren de Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, bu cezayı indirmeyen de Tahkim Kurulu... Üstelik Bilica’nın Arda’ya tekme attığı yazılmıştı. Tüm Türkiye, Bilica’nın tokat attığını görmüşken... Mehmet Yıldız’ın oynaması Sivasspor açısından elbette çok önemli. Ancak Sivasspor’un karşısındaki rakibi küme düşme hattındaki bir diğer takım Manisaspor olduğunda durum biraz daha karışıyor. Federasyon ve kurullarının ne düşündüğü bilinmez, ancak yaşanan son olayların ardından Manisaspor’un işi artık kolay değil. Çünkü Sivasspor’un kaptanı rakibe yumruk atsa dahi sadece bir maç oynatılmıyor. Geçelim bir başka skandala... Herhalde Türk futbol tarihi daha renkli bir 90 dakikaya daha şahit olmamıştır. Kasımpaşa-Gaziantep maçından bahsediyoruz... Sahada belki de lisansına el konulması gereken bir hakem, ancak çizginin hemen dışında belki de en üst kademeye getirilmesi gereken bir 4. hakem vardı. Hakan Özkan ne kadar hata yaptıysa, 4. hakem Hüseyin Sabancı o kadar doğrulara imza attı.
Derbilerde üst düzey hakemlere düdüğü verip, adı sanı duyulmamış hakemlere 4. hakemlik görevi veren MHK, Kasımpaşa maçında yaşanan bu olaylardan gereken dersi çıkartmalı.
Çıkartır mı dersiniz, Sivasspor’a bakın...
‘’Lider yok!‘’
Baros yok, Kewell yok, Jo yok, Sabri yok... Giovani, Keita, Leo Franco sahada yok... Aslında rakip de yok ve Lider Galatasaray! Gerçekten...
21. maçında ilk kez oynayarak kazandı Denizlispor... Bir de Ankaraspor bonusu vardı, o kadar... Çıkart hükmen galibiyeti, topladığı puan 7... Son Kayserispor maçını da saymazsak, 19 haftada 4 puanları var. Yazık... Türk Futbol Tarihi’nin belki de görüp göreceği en mucizevi şampiyonluğa ev sahipliği yapmış bu kent, bağıra bağıra küme düşüyor. Türk spor kamuoyu ise Denizli kentine hiç hak etmediği bu sonu yaşatacak olan Başkan Ali İpek’ten 3 yıldır açıklama bekliyor. “Konuşursam...” demişti üstü kapalı tehdit ederek...
Zamanıdır, konuş Ali Başkan!
***
Baros yok, Kewell yok, Jo yok, Sabri yok... Giovani, Keita, Leo Franco da sahada yok. Yorumcuların tamamı diyor ki; Galatasaray’da futbol da yok! Aslına bakarsanız, bu hafta için rakipleri de yoktu! Yok Allah yok, tamam ama...
Lider bu takım!
Kim çözecek bu formülü?
***
Fenerbahçe belki de sezonun en iyi performansını sergiliyor son haftalarda. (Bursa’daki rövanşı saymazsak elbette) Fakat kazanamıyor. Sezonun ilk yarısında, “Futbol neden kötü” denildiğinde; “Tribünlerde 8’de 8 gören var mı?” yanıtını vermişti Daum. Peki ne değişti? Daum mu iyi futbol oynatmak istiyor, yoksa takım artık sadece kazanmanın değil, futbol oynamanın da keyfine varmak mı istiyor?
Bir soru da biz soralım Daum’a:
Çok iyi oynayan mı şampiyon olur, çok maç kazanan mı!
‘’Laz çocuk!‘’
Hayatında bir kez bile şampiyonluk yarışını iliklerinde hissetmemiş ‘o küçük laz uşağı’ özetidir geçmişin... Trabzonspor’un büyüklüğü de başka bir büyüklüktür, adı konamaz.
Şenol Güneş, Turgay Semercioğlu, Necati, Bahattin Güneş, Şenol Ustaömer, Lemi Çelik, Osman Denizci, Hasan Vezir, Hasan Şengün, Kemal Serdar, K.Osman, Güngör, İsmail Hakkı, Sinan, İsmail, Mustafa, Mehmet, Gökhan, Levent...
Yalan söylemeyeceğim, yukarıdaki kadroyu aklımdan değil, Trabzonspor’un resmi sitesine bakarak yazdım! Bu adamlar, 1983-1984 sezonunda Bordo-Mavi renkleri şampiyonluğa taşıdılar. O günden bugüne tam 26 yıl geçti.. Ve 26 yıldır bir kez bile şampiyon olamadı Trabzonspor...
Bu isimleri 40’lı yaşlara yaklaşmış ben bilemezken, Olimpiyat Stadı’ndaki maçın bitiminde sahaya inen ‘o küçük laz uşağı’ da bilemez elbette. Bilemez, ama Trabzonsporlu o 9-10 yaşlarındaki çocuk. Bir kez bile şampiyonluk görmemiş ve hatta şampiyonluk yarışını iliklerinde hiç hissetmemiştir. Ama Trabzonsporlu işte...
***
Süper Lig’de 52. sezon oynanıyor.
Fenerbahçe 17 kez şampiyon oldu, 34 kez olamadı.
Galatasaray 17 kez şampiyon oldu, 34 kez olamadı.
Beşiktaş 11 kez şampiyon oldu, 40 kez olamadı.
Trabzonspor 6 kez şampiyon oldu, 20 kez olamadı.
Olamadıkları yıllar, olduklarının kat be kat üstünde. Buna rağmen büyük onlar. Geçtiğimiz günlerde andığımız rahmetli İslam Çupi ne demişti?
“Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz...”
Rahmetlinin ruhuna saygıyla, çıkartın Fenerbahçeler’i oradan, koyun Galatasaray’ı, Beşiktaş’ı ve Trabzonspor’u... Ne fark eder?
Büyüklük böyle bir şey işte...
‘’Arda kaleye!‘’
Gio’yu, Jo’yu, Neill’ı alsan da Leo Franco’yla yürümez bu kervan! Kariyerine diyecek lafımız yok, ama şu da ortada: Aslan’ın bu kaleciyle çok canı yanar.
Servet, Gökhan ve Emreler vardı stoperde... Hakan Balta’yı, Mehmet Topal’ı ve hatta Kewell’ı da gördük orada... Üstüne Neill’ı aldılar, iyi ki de almışlar. Çünkü tepeden tırnağa futbolcu bu adam! Zaten olmasa, İngiltere’de 10 küsur yıl barındırmazlar.
Kewell, Keita, Baros (şimdilik sakat), Nonda (takır takır gol atarken gönderildi), Arda ve Elano vardı hücum hattında. Üzerine Gio ile Jo’yu aldılar. İyi ki de aldılar, çünkü futbola zevk katıyor bu adamlar.
‘Hokus pokus’ yapıyor, gelmez deneni getiriyor Haldun Üstünel. Fakat planlamada bir eksik var. Denizli’de herkes gördü, yazdı. Bizim üzerine katacaklarımız başka...
Mesela, Leo Franco’yla yürümez bu kervan! Fenerbahçe ve Beşiktaş ile birlikte milli takımın omurgasını oluşturan Galatasaray, artık vazgeçmeli ‘1 nolu yabancı sevda’dan. Sanctis, Mondragon, Taffarel, Friedel vs. Yıllardır yabancı var kalede. Ve Simoviç hariç, hangisi ne kattı Hayrettin’den bir fazla bu takıma? Denizli’de o golü yer miydi Aykut? Atılmak için alkışlar mıydı hakemi Ufuk? Leo’nun Aykut ve Ufuk’tan ne fazlası var?
Mesela, ortası eksik Galatasaray’ın. 8 stoperi, 8 hücumcusu var ama ortası yok! Ayhan, Barış, Topal, Sarp ve Emre! Yeterli mi sizce? Bir Braga’yla başa çıkamadılar. Angelov maçın en kötüsü olmasa, Jo’nun golü yetmezdi Cim Bom’a... Ya yediğinden fazlasını atarak kazanmaya devam edecek Rijkaard; ya da Arda’yı 3’e bölecek: 1’ini kaleye, 1’ini ortaya, 1’ini de hücuma geçirecek!
‘’Kar başkenti!‘’
Kültür Başkenti de olsa İstanbul, değişmiyor kimi şeyler. Cuma ve Pazar oynanıyor maçlar, cumartesi tatil! Ruslar çığı bile terbiye ederken, bir avuç karla başa çıkamıyor bizimkiler!
Bir damla yağmur düşse, kilit olur trafik... Bir avuç kar düşünce de felç olur hayat... Bakmayın siz hemen her köşe başında yanar dönerli ışıklarıyla hepimize çocukluğumuzun panayırlarını hatırlatan o kocaman araçlara! Olmuyor işte... Bir damla yağmur düşse, kilit oluyor trafik... Bir avuç kar düşünce de felç oluyor hayat... Kültür Başkenti de olsa İstanbul, değişmiyor kimi gerçekler! 10 santim kar yağınca, İstanbul’un göbeğinde bir futbol maçını bile oynatamıyorlar. Göğsümüzü gere gere dünyanın en güzel stadı dediğimiz İnönü’de 10 santim karı temizleyemiyorlar. İnönü’de oynanmıyor maç, ama daha kötü hava şartlarının yaşandığı bir gün sonrasında, Ali Sami Yen’de oynanıyor... Şampiyonluk yarışı veren Beşiktaş oynamıyor, rakipleri Fenerbahçe ile Galatasaray oynuyor. İşin ilginci, üç maç da İstanbul’da, birer gün arayla... Halen küme düşme kâbusu gören Kasımpaşa’nın maçı erteleniyor İstanbul’da... Fakat küme düşmeye aday Denizlispor’u, Türkiye’nin en güneyinden en kuzeyine, İstanbul’a getirtip oynatıyorlar. Bir başka küme düşme adayı Sivasspor’u, Türkiye’nin en soğuk ilinden Trabzon’a götürüp oynatıyorlar. Tüm bunlar, sadece hava şartlarıyla açıklanamaz. Eğer hâlâ bu bahaneye sığınacaksanız, kafanızı biraz yukarı kaldırıp bakın! Gökyüzüne değil, Rusya’ya! Sahi nasıl oynanıyor maçlar orada!