‘’Hayır Rijkaard!‘’
Yenilgiyi milli maça bağlıyorsan, geçen sene zar zor kümede kalan Sivasspor karşısına santrforsuz çıkıp, iki santrfor aldığında Arda’yı çıkartıyorsan... Bizim de sana bir sorumuz olacak Sayın Frank Rijkaard: “Sen Galatasaray ile dalga mı geçiyorsun!”
Evlenirsin, istediğini çağırırsın törene, istediğini çağırmazsın; bu bizi hiç ilgilendirmez.
İstersen ‘alemci Jo’yu aldırırsın Galatasaray’a, istersen ‘golün tanımını unutan forvet Dos Santos’u; hadi bu da ilgilendirmesin bizi!
Hollanda’nın efsanesi ve yardımcın Neeskens, “Bu takım 4-3-3 oynamaz” derken; sen halen bu formatta devam edersin; ‘bir bildiği vardır’ der, saygı duyarız.
Süper Lig’deki 17 takım sezona hazırlanırken, sımsıcak güneşin altında yanmaya devam edersin, ‘onun da kendine göre bir programı var demek ki’ diye düşünür, eleştirmeden bekleriz.
Fakaaat...
Sezonun ilk maçında takımın 46. dakikada tel tel dökülmeye başlarsa..
Koskoca Galatasaray’ı geçen sezon küme düşmekten son anda kurtulan Sivasspor karşısına santrforsuz çıkartırsan... (Kewell vardı ya diyorsan, futbolu bilip bilmediğini de tartışırız!)
İki santrforun Milan Baros ve Mehmet Batdal’ı oyuna alırken, elindeki en yaratıcı oyuncu Arda Turan’ı kulübeye çekersen.. (Mesut Bakkal’a sorsalar “Galatasaray’dan kimi çıkartsalar” diye, emin ol o da “Arda” yanıtını verirdi!)
Sivas’ta maçı kaybettikten sonra, “Ama bizim çocukları milli maçta 90 dakika oynattılar, diğerlerini ise 45” diyecek kadar basitleşirsen..
O zaman biz de sana şunu sorarız: “Sen Galatasaray ile dalga mı geçiyorsun Sayın Frank Rijkaard?” (Hayati Soydaş ile aranda var olduğunu düşündüğün ‘kan davası’nın basitliğine girmiyoruz bile!)
“Rakip bizden hazırdı” diyorsun! Neden? Galatasaray’ı Sivasspor kadar hazır duruma, Mesut Bakkal mı getirecekti!
Guus Hiddink, senin isteğin üzerine milli takımın oyuncu listesini ve maç programını mı hazırlayacak? (Bu arada bir zahmet bakıver; Türkiye-Romanya maçının esame listesine... “Bulamıyorum” dersen, bizde var; böylece hangi takımdan hangi futbolcu kaç dakika oynamış, görebilirsin!)
Senin için elbette Galatasaray’ın alacağı sonuçlar çok önemli, fakat şunu asla unutma; Türkiye’de yaşıyorsun ve bu ülkedeki Galatasaraylılar’ın Fenerbahçeliler’in Beşiktaşlılar’ın Trabzonsporlular’ın Bursasporlular’ın ve diğer tüm kulüp taraftarlarının ortak tek bir takımı var: Türk Milli Futbol Takımı...
Senin başarın Galatasaray’ın başarısı demek... Galatasaray’ın başarısı ise Türkiye’nin başarısı demek... Biz böyle düşünüyoruz. Fakat sen de, ekmeğini yediğin kulübe, bu kulübün varolduğu ülkeye ve bu ülkeminin milli mücadelesine saygı göster.
‘’Alex futbolcu değil -3-‘’
Fenerbahçe’de temizlik şart. Ancak işe yaramayan birçok isim varken, Alex’ten başlamak normal mi? Hiç hak etmediği bir şekilde Fenerbahçe’den gönderilen Sayın Aykut Kocaman, şimdi aynı yolu Brezilyalı için açmış olmuyor mu?
29 Eylül 2009’da ‘Alex futbolcu değil’ başlığı altında yazmıştık şu satırları:
154 maçta 82 gol, 73 asist; Süper Lig karnesi bu...
23 maçta 9 gol, 5 asist; Türkiye Kupası karnesi bu...
2 maçta 2 gol, 1 asist; Resmi kupa karnesi bu...
48 maçta 12 gol, 16 asist; Avrupa karnesi bu...
Toplamda 227 maç, 105 gol, 95 asist...
Alex futbolcu olmak için daha ne yapmalı?
*****
27 Ekim 2009’da ‘Alex futbolcu değil II’ başlığı altında yazmıştık şu satırları:
29 Eylül’den bu yana 29 gün geçti. Fenerbahçe bu süreçte 3 Süper Lig, 2 Avrupa Ligi maçı oynadı. Sheriff’i 1-0’la geçerken tek gol Alex’ten geldi. Gençlerbirliği’ni 3-0 yenerken, Alex 2 gol attı. 3-1’lik Galatasaray derbisinde 2 gol 1 asist yapan yine Alex’ti. Sezonun ilk yenilgisinin alındığı 2-1’lik Antep deplasmanında ise Alex yoktu.
*****
Bugün 8 Ağustos 2010 Pazar... Başlığımız ‘Alex futbolcu değil III’... Nedenini anlatalım!
Şampiyonlar Ligi’ne veda edildiği gece, “Alex hakkında net düşünceniz nedir” sorusuna Aykut Kocaman’ın verdiği yanıt şuydu: “Fenerbahçe son 5 yılda 1 kez şampiyon oldu. Ben bunu çözmek istiyorum. Bazı şeyler değişecek...”
İsim vermese de Alex’i istemediğini beyan ediyordu Kocaman... Bu, kendi doğrusu olabilir ve saygı duyarız.
Fakat doğru bulduğunu, doğru biçimde hayata geçirmeli Sayın Kocaman... Şu ana kadar gördüğümüz o ki, yanlış yolda...
*****
Sayın Aziz Yıldırım ‘kurumsallaşma’dan bahsediyor sürekli... Böylesine büyük paraların döndüğü, böylesine büyük bir kulübün kurumsallaşması elbette şart. Fakat kurum da olsanız şirket de olsanız, sizi var eden, bu kulübü, bu kurumu, bu şirketi var eden başrol oyuncusu insan! Kurumsallaşırken, insani değerlerden uzaklaşamazsınız. Roberto Carlos’u, Pierre van Hooijdonk’u, Ortega’yı, Edu’yu, Washington’u, Anelka’yı getiren Sayın Aziz Yıldırım’ı herkes ayakta alkışladı. Fakat adını yazdığımız bu büyük futbolcuların nasıl uğurlandığını da bir düşünün lütfen... Hepsi kırgın, hepsi yılgın, hepsi üzgün ve hepsi hak etmedikleri şekilde yollandılar. Kısacası kovuldular.
‘Bu yol doğru’ diyorsanız, siz bilirsiniz. Fakat benim doğrum; Alex’in ‘büyük bir kurum’ tarafından ‘büyük bir törenle’ uğurlanması gerektiğidir.
Sayın Aykut Kocaman, ‘5 yılda 1 şampiyonluk’ diyor. Alex’in geldiği yılı yok sayıyor!
Aykut Kocaman bir efsaneydi, Alex de bir efsane... Öyle değil mi?
*****
1996’da dönemin başkanı Ali Şen, Oğuz Çetin ile Aykut Kocaman’ı Fenerbahçe’den uzaklaştırdığında, spor kamuoyu ayağa kalkmıştı..
Hiç de hak etmediği bir şekilde Fenerbahçe’den gönderilen Kocaman, şimdi Alex’e hiç de hak etmediği bir şekilde yolu açıyor.
Sayın Aykut Kocaman; Ali Şen’i hatırlayın...
Sayın Aziz Yıldırım: OFK-Galatasaray maçında Cevad Prekazi’nin yorumlarına bakın ve düşünün; Neden hiçbir Fenerbahçeli eski futbolcu, bir Fenerbahçe maçında böyle yorumlar yapmıyor?
Fenerbahçe’de bir temizlik şart... Evet, ama kadronuzda Bilica ve Kazım gibi el bombaları, Önder gibi geldiği günden bu yana takımına katkıda bulunmayan bir oyuncu, Güiza gibi attığından 10 kat fazlasını kaçıran bir santrfor, Deivid gibi son 2 yılda ayağına doğru dürüst top sürmeyen bir futbolcu varken; temizliğin Alex’le başlaması normal mi?
Krizi, avantaja çevirmek mümkün...
Alex, her açıdan milat olabilir!
Zafer Büyükavcı
Bakalım Alex’in Fenerbahçe kariyerine
Sezon | Şampiyon | Sıralama |
2004-2005 | Fenerbahçe | Şampiyon |
2005-2006 | Galatasaray | Fenerbahçe 2. son hafta |
2006-2007 | Fenerbahçe | Şampiyon |
2007-2008 | Galatasaray | Fenerbahçe 2. |
2008-2009 | Beşiktaş | Fenerbahçe 4. |
2009-2010 | Bursaspor | Fenerbahçe 2. son hafta |
Maç | Dakika | Gol | Asist | ||
262 | 22349 | 122 | 105 |
Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe kariyeri
Sezon | Şampiyon | Sıralama |
1988-1989 | Fenerbahçe | Şampiyon |
1989-1990 | Beşiktaş | Fenerbahçe 2. |
1990-1991 | Beşiktaş | Fenerbahçe 5. |
1991-1992 | Beşiktaş | Fenerbahçe 2. |
1992-1993 | Galatasaray | Fenerbahçe 5. |
1993-1994 | Galatasaray | Fenerbahçe 2. |
1994-1995 | Beşiktaş | Fenerbahçe 4. |
1995-1996 | Fenerbahçe | Şampiyon |
Maç | Dakika | Gol | |
260 | 20718 | 164 |
‘’Kader!‘’
Adam yetenekli, buna itirazımız yok. Fakat adamın aynı zamanda ‘futbolcu karakteri’ çok zayıf, buna da kimsenin itirazı olmamalı.
Hatırlayın; Fenerbahçe derbisi, Trabzonspor maçı ve Kasımpaşa sınavlarını... Tribünden saha içine yabancı madde atan holiganları savunmuyoruz elbette. Fakat 2 metre ilerisine düşen su şişesiyle ciddi yaralanmalar yaşayan(!) Abdul Kader Keita da hakemler tarafından ‘kara kaplı deftere’ not edilmişti. Dünya Kupası’nda yaptığı ise şimdi olmasa bile önümüzdeki sezon Türkiye macerasını bitirecek hamleydi. Çünkü Dünya’nın en centilmen futbolcusu olarak gösterilen Kaka’yı attırdığı o pozisyonu izleyen Türk hakemleri, belki de bu sezon yumruk bile yese, Keita’ya “Neden o yumruğun önüne geçtin” diyerek faul bile çalmayacaklardı.
Bu işin bir boyutu, bir de diğer boyutu var.
Yetenekli adam diyoruz, tamam da, ne yapmış geçen sezon? 4 gol atmış, 7 asist yapmış. İvankov kadar gol atmış yani, Bursaspor kalecisi kadar.
Hangi maçı almış Galatasaray’a, hangi Anadolu deplasmanında top oynamış?
Bütün iyi oyunlarının derbilere ya da Avrupa maçlarına denk gelmesi bir tesadüf mü?
Taksit taksit ödemek üzere 7.5 Milyon Euro’ya mal etmiş yönetim, peşin 8.150’ye satmış. Bir de 200 bin Euro alacağını silmişler.
Bana sorarsanız, Adnan Polat ve yönetimini tebrik etmeli. Ama tek bir şartla...
4 oyuncu aldılar, 2’si Bank Asya’dan geldi, biri Kayseri’de diğeri Beşiktaş’ta ‘tukaka’ ilan edildi. Keita’yı gönderin, ama taraftarınıza kulak verin; Onlar transfer bekliyor.
‘’Quaresma ve pul biber!‘’
İbrahim Tatlıses pul bibere veda etmiş. Ne kadar acı değil mi? Acı ama maalesef bu ülkenin magazin anlayışı da bu... Akşam evine gittiğinde ana haber bültenlerinin yayınlandığı saatte angarya işlerle uğraşıp, ‘kim, kiminle, nerede, ne yapmış’ programlarını saniye saniye bekleyen insanlar çok bu ülkede...
Böyle insanlar çok ama; terör denen illetin bu coğrafyaya musallat olmaya başladığı günlerde doğan çocuklar da ölüyor bugünlerde... Evet, acı çekiyor ülkenin büyük çoğunluğu; fakat bir de diğer kısmı var bu ülkenin. O kısım, yaşadığı ülkede yaşanan acıların bile farkında değil. Emin olun, şu an Akdeniz kıyılarında tatil yaparken, ülkenin dört bir yanında yaşanan büyük dramdan bihaber insan da çok.
Hâl böyleyken bir başka değer kazanıyor kimi yaşananlar. Kaç gündür yazmak istiyordum, biraz bekledim, fakat büyük usta Ercan Güven yine herkesten önce girmiş konuya...
Yazmak istediğim ‘ADAM’ın adı Quaresma... Beşiktaş’ın büyük transferi... İnönü Stadı’nda tarihi bir törenle imzayı atan yıldız futbolcu...
Adam Portekizli... Bugüne kadar yediği-içtiği, giydiği, söylediği, sevgilisi ya da saç kesimi hep yazılmış-çizilmiş. Biz de bu kadarını biliyorduk maalesef. İstanbul’a gelince ‘şımarık milenyum çocukları’ndan biri olmadığını da öğrendik.
Sıcak bir yaz günü, sadece senin için stada gelmiş 21 bin 340 futbol taraftarı önünde, sadece senin için hazırlanmış çok özel besteler söylenirken... “Türkiye’nin şehitleri için çok üzgünüm” sözleriyle başladı Beşiktaş’taki ilk resmi açıklamasına... Ve üstelik ne bir yönetici ne de bir akıl hocası söyletmiş ona bunları. Televizyonda görmüş acılı anaları-babaları, sormuş, öğrenmiş ve içinden geçenleri söylemiş.
Beşiktaş Yönetimi de konserleri iptal etmiş ve gün boyunca İnönü’de sadece bir şarkı çalınmasını sağlamış: “Bir başkadır benim memleketim...”
İyi ki gelmiş Quaresma... İyi ki pes etmemiş Beşiktaş Yönetimi... Çünkü büyüklük ayrıntılarda gizlidir. Ve Quaresma bu saatten sonra benim için ne 3-5 süper çalım, ne bir kaç gol ne de bir büyük futbolcu tanımlamalarıyla sınırlandırılabilir.
İsteyen ‘acı biberli haberleri’ okumaya devam eder, isteyen ‘acılarımızı paylaşan insanların’ karşısında esas duruşa geçer.
Ben esas duruşa geçtim: Hoşgeldin, iyi ki geldin Quaresma...
‘’Çanlar kimin için çalıyor!‘’
Çok eski yıllarda krallıkla yönetilen bir ülke varmış; ama, bu ülkede hukuk ve hakimler de varmış. Krallığın törelerine göre, bir ‘vatandaş’ öldüğünde şehir merkezindeki dev çan 1 kez çalınırmış. Uzuuun uzun da yankılanırmış.
‘Eşraf’tan biri ölürse çan 2 kez, ‘büyük bir devlet adamı’ ölürse 3 kez, ‘kral’ öldüğünde ise 4 kez çalınırmış.
Gel zaman git zaman...
Şehirde bir olay yaşanır ve konu mahkemeye taşınır. Davanın sanığı olarak mahkeme huzuruna çıkartılan adamın masumiyetini, tüm ülke halkı bilmektedir. Bir formalite olarak görülmesi ve beraat beklenen davadan sürpriz bir karar çıkar.
Suçsuz olduğu bilinen sanık, ‘para cezası’na mahkum olmuştur.
Hakim sorar: “Bir diyeceğin var mı?”
Sanık cevaplar: “Hayır...”
Mahkeme biter, dinleyiciler dağılır. Kafalarda büyük bir kaygı vardır.
Çünkü adam suçsuzdur, ama para cezası verildiğine göre suçlu bulunmuştur.
Kısa süre sonra dev çan bir kez çalar.
Herkes meraktadır: “Acaba kim öldü!”
Çan 2. kez çalar:
“Acaba eşraftan kim öldü!”
Çan 3. kez çalar:
“Acaba ölen büyük devlet adamı kim?”
Çan 4. kez çalar; herkes feryat eder:
“Eyvah, kralımız öldü...”
Ve çan 5. kez çalar...
Krallıkta görülüp işitilmiş bir durum değildir bu. Herkes çan görevlisine koşar. Bir de bakarlar ki; çanı, haksız yere suçlu bulunan adam çalmaktadır.
Halk sorar: “Ne demek 5 kez çan çalmak. Kraldan büyük kim ölebilir ki?”
Suçsuz adam yanıtlar: “Adalet öldü!”
HHH
Hikaye bu ya...
Kim kral, kim hakim, kim suçlu, kim suçsuz siz karar verin. Fakat sizden ricam, bir kaç dakikalığına ‘hakim’ olun.
Aşağıdaki 5 soru, 5 çan vuruşunu temsil etsin ve dikkatle yanıt verin.
1- Fenerbahçe kalecisi Volkan Demirel, Fenerbahçe şampiyonluk yarışında yokken, Beşiktaş’ın rakiplerindeki oyuncuları arıyor ve ‘Aman kazanın’ diyorsa, bu doğru mudur?
2- Rüştü Reçber, “Bu durum ispatlansın, futbolu bırakırım” diyor. Beşiktaş Yönetimi, “Rüştü, ‘yenilin’ dememiştir, tehdit etmemiştir, para teklifinde bulunmamıştır. Meslektaşlarıyla onların maçlarında korkmadan ve cesurca oynamalarıyla ilgili telefon görüşmesi ya da şahsi görüşme yapması gayet doğaldır” diyor.
Sizce hangi taraf doğru söylüyor?
3- Mete Düren, “Rüştü hedef gösterilmiştir. Rüştü’nün başına bir şey gelirse, sorumlusu Fenerbahçe Yönetimi’dir” diyor.
“Alex’in arkadaşı Bobo, penaltıyı bilerek atmadı” diyenler, Bobo’yu hedef göstermemiş midir? İveşa, Murat Şahin, Serkan Kırıntılı ve Leo Franco’nun başına bir şey gelse, kimse suçlu olmayacak mıdır?
4- Ahmet Akpınar, “Rüştü, Fenerbahçe’deyken Pendik maçından sonra saldırıya uğradı. Bunu kimin yaptığı belli” diyor. Sayın Akpınar, Rüştü Reçber’i kim dövdürmüştür?
5- Bakanımız Faruk Çelik, Galatasaray Başkanımız Adnan Polat, ünlü yorumcularımız Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar, bir çok kaleci ve bir futbolcunun maç satmış olabileceğini televizyonda ifade ederken; Futbol Federasyonu, PFDK, hakimler-savcılar ne yapmıştır? Maç satmak suç değil midir?
(6. soruyu, ilk 5’te verdiğiniz yanıtlara göre cevaplayın.)
6- Çan kaç kez çalmıştır?
(7. soruyu, 6. soruda bulduğunuz yanıta göre cevaplayın.)
7- Kim ölmüştür?
‘’5. büyük‘’
Beşiktaş’tan 6, Galatasaray’dan 4, Fenerbahçe’den 3, Trabzonspor’dan ise 2 puan aldılar. 4 Büyükler içinde sadece Fenerbahçe’ye kaybettiler, şampiyonluğu sonuna kadar hak ettiler. Tebrikler Bursaspor...
Fenerbahçe’ye Bursa’da kaybettiler, ama Kadıköy’de rövanşı almayı bildiler.
Beşiktaş’ı hem Bursa’da hem de İnönü’de devirdiler.
Galatasaray’ı Bursa’da yıktılar, Ali Sami Yen’de beraberliği kaptılar.
Trabzonspor’la Avni Aker’de de Bursa’da da berabere kaldılar.
‘4 Büyükler’ içinde yenildikleri tek takım olan Fenerbahçe ile ligin son haftasına kadar mücadele ettiler. Sonuçta şampiyon oldular, tarih yazdılar. Türkiye’de artık ‘4 Büyük’ dönemi kapandı, 5. Büyük olarak Bursaspor da tarihe adını yazdırdı.
Tebrikler Ertuğrul Sağlam, tebrikler Ömer Erdoğan ve arkadaşları, tebrikler Timsahlar... Sonuna kadar hak edilmiş bu şampiyonluğu günlerce kutlama zamanıdır şimdi. Kutlayın, ama aklınızın bir ucuna da şunu yazın: “Bundan sonrası çok daha zor, çok daha önemli.” Çünkü artık, şampiyonluk apoletini takmış bir kulübün mensuplarısınız...
Geçelim Fenerbahçe’ye...
Bakmayın 9 hafta gol yemediklerine... Zaten rakip penaltı kazandığında topun başına Alex’in arkadaşı geçiyor ve kaçırıyordu...
Üst üste 7 maç kazanmalarına gelince... Murat Şahin bilerek yedi o golü, Serkan zaten satın alınmıştı, İvesa, Leo Franco da öyle. Hatta Shawky ile Toraman da!
Hakemler mi? Aziz Yıldırım istediği maça istediği hakemi atamıyor muydu zaten? Yunus Yıldırım da Fenerbahçe’nin kadrolu hakemi değil miydi!
Şaibeli, kirli ve temiz olmayan bir ligin lideriydi Fenerbahçe... Vallahi, bir Bakan bile böyle söyledi. Peki ya şimdi? Bursaspor hangi ligin şampiyonu oldu?
Biz, lafolsun torba dolsun diye konuşmaz ya da yazmayız. Bursasporlu dostlar da alınteri döktü, Fenerbahçeliler de... Hepsine saygımız sonsuz. Sonuçta ipi, Bursaspor göğüsledi. Ellerimiz patlayıncaya kadar onları alkışlıyoruz...
‘’Maç satıcılar!‘’
İşte satıcı listesi: Drobny, Karhan, Palop, Higginbotham, Konko, İrairoz, Amorebieta, Sorrentino, Pollitt, Mantovani, Marchetti, Begovic, Galdwell... Avrupa bitmiş, şükürler olsun Türkiye’deyiz!
Bu hafta ‘maç satan futbolcu listesi’ni açıklıyorum: Drobny (H.Berlin), Karhan (Mainz), Palop, Konko (Sevilla), İrairoz, Amorebieta (A.Bilbao), Sorrentino, Mantovani (Chievo), Marchetti (Cagliari), Begovic, Higginbotham (Stoke), Pollitt, Galdwell (Wigan)... Neden mi? Anlatalım!
İngiltere’deyiz... Chelsea 8-0 kazandı Wigan maçını, şampiyon oldu. Wigan’da Caldwell 6. dakikada kırmızı gördü, Pollitt de 11 dakikada 1 gol yedi. Manchester da boş durmadı tabii! 4-0 kazandılar, Stoke adına maçı kopartan golü 54’te Higginbotham kendi kalesine attı. Begovic de geleni içeri aldı!
İtalya’dayız... İnter, Chievo’yu 4-3 yenerek son haftaya Roma’nın 2 puan önünde lider girdi. 12’de Motta’nın ters vuruşuyla geri düşen İnter’i şoktan 13’te Mantovani çıkardı! Mantovani kendi kalesine atarkan golü, kalecisi Sorrentino da bir garipti! Roma, Cagliari karşısında az kalsın puan kaybedecekti, ama Mourinho’nun 15 gün önce adını eski hakem Collina’ya verdiği ve “Korkuyoruz” dediği orta hakem ‘Mauro Bergonzi’ üfürükten bir penaltı çalarak Roma’yı galip getirdi!
İspanya’dayız... Barcelona, deplasmanda Sevilla’yı 3-2’yle geçerken, tribünler Madridli doluydu! Fakat Real’in planlarını Konko bozdu! Maçtan önce “20 dakika içinde kırmızı gör, 100 bin Lira verelim” teklifi yapılan Konko, 54’te atıldığı için ikramiyeyi de kaçırdı! Bu arada Real’in rakibi Bilbao’da Amorebieta 20’de atıldı, hakem uydurma bir penaltı çaldı, kaleci İraizoz da gösterdiği köşe yerine diğer tarafa uçtu!
Almanya’dayız... Hertha’yı 3-1 yenerek şampiyon olan Bayern; Schalke’nin 20 küsur gol atma ihtimalini gözönüne alarak Mainz’a ‘teşvik primi’ yollamıştı. Parayı reddeden Mainz’lı Karhan ise penaltıda topu auta attı!
Türkiye’deyiz... Şükürler olsun ki; Avrupa’yı esir alan bu çirkin, seviyesiz senaryoların hiçbiri yoktu. Güllik gülistanlık ligimizde kaybedenler kazananları tebrik etti, yine müthiş bir ‘futbol karnavalı’ yaşandı!
‘’Şanlıurfa izlenimleri‘’
“Kazandığımız için gerçekten çok mutluyum. Ancak kaybeden Trabzonsporlular için de aynı derecede üzgünüm. Doğrusunu söylemek gerekirse onların yerinde olmak istemezdim, çünkü hiç de hak etmedikleri şekilde eleştirilecekler ve hatta başarısız ilan edilecekler” demişti yıllar önce... Şampiyon olduğunda söylemişti bunları... Sonra ne oldu, biliyor musunuz? Kovuldu... Aradan yıllar geçti ve dün onurlandırıldı o adam... Fenerbahçe’nin Sportif Direktörü olarak çıktı sahaya ve sonuç ne olursa olsun kazandı. Şimdi Trabzonlu bir meslektaşı aynı sözleri söyler mi bilmem, ama dünün ilk şampiyonu Aykut Kocaman’dı.
Her yerde dostluk vardı...
Sabahın erken saatinde geldik Urfa’ya... Otele kadar yaklaşık 30 km’lik yolu geçerken, Urfa’nın TV’den izlediğimiz Güneydoğu ile uzaktan yakından alâkası olmadığını gördük. İstanbul’dan daha şehir gibiydi birçok yeri. Otele eşyalarımızı bırakır bırakmaz Balıklı Göl’ün yolunu tuttuk. Valisinden Belediye Başkanı’na, tüm kurumlar, hatta muhtarlar ve sadece ‘Giriciler’ kısmını görüp bir anlam veremediğimiz bir dernek ‘Hoş Geldiniz:’ diyordu. Şehir olarak hazırlanmıştı Urfa, hem de tüm övgüleri hak edecek kadar. Dünün ikinci şampiyonu Urfa’ydı.
Şehirin her bölgesinde dostluk vardı, Bordo-Mavi ile Sarı-Lacivert birbirine karışmıştı, birbirine laf bile atıyorlardı şakayla karışık ve hır-gür yoktu. :Olabiliyormuş demek ki bu da!
Yeni bir travma olur mu?
Stada geldik, Urfa’nın yarısını ‘Özel Güvenlik Görevlisi’ yapmışlardı, ama hiçbiri basın tribününün yerini bilmiyordu. Yaklaşık 10 kişiye sorduk ve sonrasında Yalçın abiyle (Türk) birlikte ‘Kutup Yıldızı’nı takip ederek bulduk! Şunu da söylemeden geçmeyeceğim, hemen her polis memurundan da şık olmayan tepkiler aldık. Stat yarı yarıya dolmuştu ve Trabzonsporlular tribünde de saha içinde de daha organizeydi. Fakat Bulut vardı da, Umut yoktu sanki! Alex’in insan üstü golüne tam zamanında yanıt verdi Umut, kara ‘Bulut’ları da dağıtıverdi. ‘Karizması yok’ diyenlerin gözüne sokarcasına jilet gibi giyinen Şenol Güneş’in takımı kazandı kupayı. Fenerbahçeliler, tek tek tebrik etti rakiplerini. Dünün 3. Şampiyonu Trabzonspor oldu ve akıllarda şu soru kaldı: Dün sabah gözlerini ‘2 kupa’ aşkıyla açan Fenerbahçeliler, yeni bir ‘Denizli travması’ yaşar mı?