Arama

Popüler aramalar

‘’Fenerbahçe ve Galatasaray‘’

Sene 2005... Çocukluğumun, ergenliğimin, gençliğimin efsane takımlarından biri daha iflasın eşiğine gelmişti. Öyle ya... Bizlerin küçüklüğünde Nottingham Forest’ler, Feyenoord’lar, Borussia Dortmund’lar vardı.

Başkan Reinhard Rauball, yönetimini topladı. Bir karar almaları şarttı. Ya beyaz bayrağı tesislerine çekip, kulübün anahtarını teslim edeceklerdi... Ya da alt yapıya yönelecekler, kadrolarındaki büyük yıldızları satacak ya da çok yüksek ücretlerinde indirim talep edecekler, küçülmeye gideceklerdi. Tüm bunları yapsalar bile bütçeleri, inanılmaz bir borç batağı altındaydı.
Rauball ve kurmayları, küçülme kararı aldılar. Ewerthon, Niclas Jensen, Ahmed Madouni, Andre Bergdölmo, Juan Fern·ndez, Sunday Oliseh, Malte Metzelder, Evanilson, Otto Addo, Guillaume Warmuz, Guy Demel gibi isimleri takımdan gönderdiler. Çok yüksek bordroları olan bu yıldızların hepsine ‘alacaklarına karşılık bonservislerini bedelsiz’ verdiler.
Artık yollarına altyapıdan gelen genç yetenekler ve düşük maaşla oynamayı kabul eden isimlerle devam edeceklerdi. Bir yandan Bundesliga’ya sıkı sıkı tutunacak, diğer yandan milyon Eurolar’ı bulan borçları temizleyeceklerdi.
İşte tam da bu sırada Bayern Münih devreye girdi. Başkan Franz Beckenbauer ve kurmayları bir karar almışlardı, borç batağında yüzen ezeli rakiplerine yardım edeceklerdi. Bayern, hatırı sayılır bir miktarda para yardımı önerdi, Dortmund da ezeli rakibinden gelen bu desteği memnuniyetle kabul etti.
Ekonomik anlamda işler biraz olsun yoluna girmişti. Fakat sportif anlamda toparlanmak, o kadar da kolay olmadı.

2005-06’da ligi 7. sırada bitirdiler. İnter Toto Kupası’nda 3. turda elendiler.
2006-07 sezonunda ligi 9. sırada bitirdiler. Avrupa Kupaları’nda yoktular.
2007-08’de bu kez 13. sırada tamamladılar ligi... Avrupa Kupaları’nda yine yoktu isimleri...
2008-09 sezonunda 6. oldular, UEFA Kupası’na katılıp 1. turda veda ettiler.
2009-10’da 5. sıraydı yerleri, Avrupa’da yoktular.
2010-11 sezonunu şampiyon tamamladılar. Avrupa Ligi’nde gruptan çıkamadılar.
2011-12 yine şampiyon oldular. Fakat Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkamadılar.
2012-2013 sezonunda şampiyonluğu Bayern Münih’e kaptırdılar. Ancak bir önceki sezon gelen şampiyonluk nedeniyle mücadele ettikleri Şampiyonlar Ligi’nde Bayern Münih ile birlikte yarı finale çıktılar.
Dün gece Bayern Münih, Barcelona ile karşılaştı. Bu gece Borussia Dortmund, Real Madrid ile karşı karşıya gelecek.
İhtimal bu ya... 25 Mayıs’ta Wembley’de Bayern Münih-Borussia Dortmund finali bile olabilir.

Bu sezonu FEDA ilan eden Beşiktaş’ın öyküsüne ne kadar da benzer bir öykü değil mi bu... Hatta birebir örtüşüyor. Fakat benim bu öyküden çıkartmak istediğim sonuç başka...

“Açıkça itiraf etmeliyim ki, futbolu bıraktıktan ve yönetici pozisyonuna geçtikten sonra merdivenleri çıkarken, dirseklerimi açardım, rakiplerimizi ezerek ve üzerlerinden geçerek zirveye çıkmaya çalışırdım. Diğer takımları ve yöneticileri hep hor görürdüm. Hata yapmışım. Şimdi anlıyorum ki, rakip olmazsa, yarışma olmaz, heyecan olmaz ve başarı da zaten gelmez. Başarı için iyi bir rakip lazım. Biz bu nedenle Borussia Dortmund mali kriz yaşarken elimizi uzattık ve ezeli rakibimize maddi yardım yaptık. Şimdi rekabet sürüyor ve bu rekabetten biz, Bayern olarak çok hoşlanıyoruz...”
Bayern Münih’in şu anki başkanı Uli Hoeness’in, değerli mesai arkadaşım Mehmet Demircan’a söylediği sözler bunlar...

Sayın Ünal Aysal ve yönetimi...
Sayın Aziz Yıldırım ve yönetimi...
Sayın Fatih Terim, kurmayları ve futbolcuları...
Sayın Aykut Kocaman, kurmayları ve futbolcuları...

“Üzerimize oyunlar oynanıyor...”, “Saha içi ve saha dışında bırakmazlar...” gibi yaklaşımlardan kaçının artık...
Bilin ki; Türkiye’de Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti ne ise Almanya’da da bu rekabetin karşılığı Bayern Münih-Borussia Dortmund’dur. O nedenle Fenerbahçe yoksa Galatasaray, Galatasaray yoksa Fenerbahçe’nin bir yanı boş kalacaktır.
Beckenbauer’i, Bayern’i, Dortmund’u, Rauball’ı ve Uli Hoeness’i örnek alın.
Birbirinizi alkışlamanız falan da şart değil hani, sadece saygı duyun, yeter...

24 Nisan 2013, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’NBA cücesi Spud!‘’

Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören, “Bir sene öncesinde Türkiye’de milli takım dahil bütün takımlarımızın Avrupa kupalarına gitmeyeceğinin kesin olduğu düşünülüyor, kaç sene katılmayacakları konusunda ise toto oynanıyordu. Bugün iki büyük takımımız finale koşuyor. Burada federasyonumuzun çizdiği rota takdir topluyor ve teşekkür bekliyor” demişti.

Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’ne çeyrek finalde veda etti. Hem de Real’i yenerek, eze eze... İlk maçtaki penaltılar çalınsa, belki de bugün final hesabı yapacaklardı.

Fenerbahçe, Lazio’yu eledi. İlk maçında yenerek, ikincisinde berabere kalarak... Şimdi Benfica ile eşleştiler, camiada herkes Amsterdam’a bilet bulmaya uğraşıyor.

Türkiye Milli Takımı, 2014 Brezilya Dünya Kupası Eleme maçlarına devam ediyor. Evet, artık şansımız yok denecek kadar az, fakat bunun nedeni saha içindeki sonuçlar...

Sportif açıdan bakarsanız, TFF Yönetimi’nin iyi iş çıkardığını düşünebilirsiniz. Fakat, bugün Türkiye’nin hemen her stadında “Yeter, Yıldırım Demirören” tezahüratları yapılıyor. Neden?
*********************
Milli Takımlar Teknik Direktörü Abdullah Avcı, bir panelde konuştu: “Beşiktaş, ligde Mersin ile birlikte en çok gol yiyen takım. İbrahim Toraman, ne Hiddink ne Terim döneminde de milli takıma çağrılmadı. Macar forvetlerin beline bile gelemezdi. Çünkü boyu kısa...”

Avcı’nın ilk onbirde oynattığı isim Galatasaraylı Semih Kaya... Boyu; 1.82... ‘Boyu kısa’ dediği Toraman’ın kaç? 1.79... Maradona 1.67’ydi, Messi 1.69... Onların mevkisi farklı diyorsanız eğer... Cannavaro 1.76’ydı, Puyol 1.78... Bir de Spud Webb var, 1.70... Nate Robinson var, 1.75... Bunlar da kim mi? NBA’nin smaç şampiyonları!
*********************Toraman cevapladı: “Verdiği cevap komik ve mantıksız. Benim en büyük özelliğim hava toplarındaki hakimiyetimdir. Ben Milli Takım’da oynarken Abdullah Avcı, belki daha antrenör değildi. Bu açıklama Milli Takım hocasının kapasitesini gösteriyor.”
*********************Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, sezon öncesi görüşüp ikna edemediği Mustafa Denizli için şu yorumu yaptı: “Rize’ye gitmeye cesaret edenler, Fatih Terim’in karşısına çıkmaya cesaret edemedi...”
Çaykur Rizespor Teknik Direktörü Mustafa Denizli cevap verdi: “Yürek Beşiktaş’ta o durumda başlamak mıdır, yoksa 5., 6. sıradaki Rize’de devam etmek midir? Hangisi cesaret, hangisi korku işidir!”
*********************Beşiktaş Asbaşkanı Levent Erdoğan, “Sosyal sorumluluk projesi yapıyoruz, 20 bin Lira ceza yiyoruz. Arena’da taraftar hakeme saldırmak istiyor ve sahaya atlıyor, 25 bin Lira ceza alıyor. Bizim taraftarımız sahaya girse stadımız en az 3 maç kapanırdı” dedi.
*********************Galatasaray yöneticisi Sedat Doğan, “Galatasaray’ın üzerine stratejik bir oyun oynanıyor. Başkanımız da daha önceki konuşmalarında belirtti bunu. Mersin maçında hocamız topu yere vurdu. Peki aynı maçta rakip takım oyuncusu topu yere vurdu, kırmızıyı geçtim sarı kart bile yok. Demek ki çifte standart var. Fenerbahçe-Beşiktaş maçında golü iptal eden hakemi amatör maça tayin ediyorsunuz ve o maç yarıda kalıyor hakeme saldırıdan dolayı. Bu bir gösterge değil midir? ‘Bak eğer bizim istemediğimiz bir şey yaparsan seni indiririz’ demek değil midir? Süleyman Abay bizim maçımızda çok ciddi gerginliklere sebep olmuştur. Ondan sonra Sivas-Gençlerbirliği maçında kural hatası yapıyor. Yanlış kişiye sarı kart gösteriyor. Aykut Kocaman’ı atmıyorsan, Fatih Terim’i de atmayacaksın.”
*********************Önce bir düzeltme: Beşiktaş-Fenerbahçe derbisindeki yönetimi çok tartışılan Mete Kalkavan, bir sonraki hafta kendi isteğiyle amatör maça atandı. Bu, rutin uygulama. Sonra bir eleştiri: MHK, sezon başında Mete Kalkavan’ı FIFA listesine aldı. Yani ‘sen artık ülkemiz adına Avrupa’da maç yöneteceksin’ dedi. O ise önceki gün Beşiktaş-Antalyaspor maçına kartlarını soyunma odasında unutarak çıktı. Ya o, Dünya’nın izleyeceği bir Şampiyonlar Ligi maçı olsaydı... Cepheye giden asker, silahını unutur mu?
*********************Ve Süleyman Abay... Galatasaray-Mersin maçında Terim ve ekibini tribüne yollayan hakem... Sivas-Gençler maçında Tosic’i ikinci sarıdan atması gerekirken, kartı Zec’e gösterdi. Bu, bir hata diyelim, diyelim de... Aynı Süleyman Abay’ın Galatasaray-Hacettepe maçında yaptıklarına ne diyelim!
*********************Türkiye’de futbolu masada ve sahada yönetenler, futbol oynayanlar böyle konuşuyor, böyle şeyler yapıyor işte. Sonra yanyana geldiklerinde öpüşüp koklaşıyorlar, birlik beraberlik mesajları veriyorlar. Sizler de faturayı bize çıkartıyorsunuz: Ulan i..e basın, bunu da yazın...
Yazdık işte...

17 Nisan 2013, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sayın Terim...‘’

Ey Oğul!
Beysin...
Bundan gayrı öfke bize; gönül almak sana... Suçlamak bize; katlanmak sana...
Acizlik bize; hoş görmek sana...
Kem göz, şom ağız bize; bağışlamak sana... Üşengeçlik bize; gayretlendirmek sana... Bölmek bize; bütünlemek sana...
Çatışma, geçimsizlik, anlaşmazlık bize; adalet sana düşer...
Ey Oğul!
Beysin... Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın...
Ancak, bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen;
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener...
Sabretmesini bil; vaktinden önce çiçek açmaz...
Açık sözlü ol; her sözü de üstüne alma...
Sevildiğin yere sık gidip gelme...
Ananı, atanı say: Bilesin ki; bereket büyüklerle beraberdir...
Oğul! Üç kişiye acı;
Cahiller içindeki alime,
Zengin iken fakir düşene,
Hatırlı iken itibarını kaybedene...
Şunu da unutma! İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın...
Ey Oğul!
Yaşça, bilgice senden büyük olabiliriz...
Ama Sen Bey’sin: Biz senin yanında, senin emrindeyiz...
Bunu bilesin... Lakin unutma!
Yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir...
Haklı olduğuna inanıyorsan mücadeleden korkma: Yılgınlık gösterme...
Bilesin ki! Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler!
Yolun uzun, işin çetin, yükün ağırdır...
Allah yardımcın olsun.

Sene 1299... Üç kıtaya nam salacak, 600 yıl Dünya’yı yönetecek büyük imparatorluk kurulmak üzere... 600 yıllık serüvene adını veren Osman Bey’e, onu çocukluğundan itibaren büyüten Şeyh Edebali’nin nasihatidir bu satırlar...
Daha önce de yazmıştık gerçi, ama ihtiyaç üzerine bir kez daha yazmak zorunda kaldık.

Adresimiz Sayın Fatih Terim...
40 yıldır bu işin içindesiniz, doğru...
Türk Futbolu’na yaptığımız hizmetler saya saya bitmez, doğru...
Son çeyrek yüzyılda futbol alanında yapılan devrimlerin bir çoğunda imzanız var, doğru...
Türk Milli Takımı’nı da Galatasaray’ı da sayısız zaferlere taşıdınız, doğru...
Ellerimiz patlayıncaya kadar sizi alkışladık, sesimiz kısılıncaya kadar ‘İmparator’ diye bağırdık, doğru...

Ama...

Son yaşananlar, size yakışmadı... Halâ haklı olduğunuzu düşünebilir, halâ öfkeli olabilirsiniz. Fakat unutmayın ki... Kendinizin de söylediği gibi, siz bir ‘idol’sunuz... Sizin gibi giyinen, sizin gibi konuşan, sizin gibi olmayı hayal eden binlerce insan var bu ülkede...
İyi örnek olamadınız.

“Kavgayla bir yere varılmayacağını biliyoruz. Ama gerektiği zaman dünyayla da kavga ederiz” diyen bilge de sizsiniz.

“Böyle bir şey var mı! Önüne gelen bizi dışarı atsın! Ben bunun önemli bir düşünce birliği olduğunu düşünüyorum. Tuhaf işler olmaya başladı. Herkes başımızda polis gibi duruyor” diyen komplo teorisyeni de...

“Galatasaray yedek kulübesinde öfke kontrolüne gerek yok. Biz bunu kendi aramızda hallederiz” diyen de sizsiniz...

“Hasan Şaş aşırı hırsı nedeniyle aşırı tepki veriyor” diye ekleyen de...
..Ve en önemlisi, “Sevip sevmemeyi geçtik, nefret tohumları ekiliyor” diyorsunuz hocam...
O tohumları ekenleri bulup hep birlikte yok etmeliyiz. Hatta bu yolda, en önde yürümesi gerekenlerden biri de sizsiniz.

Sadece Galatasaraylılar değil, bu ülkenin insanları size ‘İmparator’ lakabını taktı. Fatih Terim denilince, aklına ‘İmparator’ geliyor yani insanların... “Bir itibarsızlaştırma seziyorum” diyorsunuz ya... Bir maçla, bir hakem kararıyla, bir disiplin cezasıyla sizin itibarınız sarsılır mı hocam?

Üstelik bir ‘İmparator’ en zor durumlarda dahi en sakin kalabilen olmalı... En doğru düşünen, en hızlı uygulayabilen, en düzgün tepki verebilen olmalı... Kimse bir şampiyonlukla ‘İmparator’ ilan edilmedi ki bu ülkede... Öyle olsa, Süper Lig ‘İmparator’dan geçilmezdi! İşte bu nedenle size inanan, sizi örnek alan, sizin gibi olmaya çalışan o hayranlarınızı da... Yıllardır bu işi yapıp, gazetelerde sizin isminizin geçtiği yerlere saygıyla ‘İmparator’ yazan bizleri de...

Hayal kırıklığına uğrattınız.
Oysa ki, bu sadece sizin karar verebileceğiniz bir şey değil aslında... Çünkü siz artık, sadece sıradan bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olan Fatih Terim değilsiniz. Size inanan, sizi örnek alan yüz binlerin ve bizlerin ‘Fatih Terimi’siniz.

İşte bu nedenle, bizi bir kez daha hayal kırıklığına uğratmaya hakkınız yok...

11 Nisan 2013, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kızma, alkışla!‘’

Umut Bulut, 42... Selçuk İnan 40... Burak Yılmaz 38... Hamit Altıntop 37... Noureddine Amrabat 36... Fernando Muslera ve Semih Kaya 35... Emre Çolak ve Emmanuel Eboue 30... Dany Nounkeu 29... Albert Riera 27...

Mehmet Topal ve Cristian Baroni 46... Dirk Kuyt 45... Moussa Sow, Caner Erkin ve Hasan Ali Kaldırım 44... Gökhan Gönül 43... Bekir İrtegün 41... Volkan Demirel 39... Egemen Korkmaz 34... Selçuk Şahin ve Mehmet Topuz ise 31...

Futbolcuları hepiniz ezbere biliyorsunuz. Peki, ama yanlarındaki rakamlar ne? O rakamlar, o futbolcuların bu sezon oynadıkları maç sayısı... Süper Lig’de bir sezonun 34 hafta olduğunu düşünürseniz... Mehmet Topal’ın ikinci sezonun ilk yarısını da bitirmek üzere olduğunu göreceksiniz!

Fenerbahçe 50... Galatasaray 38... Beşiktaş 31... Kasımpaşa 31... (Puan cetvelinde 5. sırada bulunan Bursaspor’a ayrı bir parantez açmak lazım. Onlar da 39 maç oynamışlar bu sezon, Galatasaray’dan bir fazla.. Ve elbette Pablo Batalla’ya... Tam 35 maç oynamış, harikalar yaratmış.)

Galatasaray, Süper Lig’de 53 puanla lider... Fenerbahçe, 49 puanla ikinci...

Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde Çeyrek Final’de... Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi’nde Çeyrek Final’de...

Galatasaray, bugün Real Madrid ile yarı final mücadelesi verecek.
Fenerbahçe, yarın Lazio ile yarı final mücadelesi verecek.
(Bu arada Fenerbahçe, Ziraat Türkiye Kupası’nda da yarı finalde)

Miroslav Stoch... Aykut Kocaman’ın ‘defterden sildiği’ söylenen adam...İbrahim Toraman... Samet Aybaba’nın sahadaki 1 numarası, kaptanı...İkisi de 27 maçta görev almışlar... (Birisi az dakika almış, diğeri çok, ama maç sayısı aynı!)

Bu tablo da ligimizde en çok forma giyen futbolcuların ilk onbiri... 9 tanesi Fenerbahçeli, 2’si Galatasaraylı... (Hakkını yemeyelim, Milli Takımlar bazında Kuyt’ın 2 maçta 121 dakika oynadığını, Sow’un da 1 maçta 46 dakika görev alıp 1 gol attığını bilgi olarak verelim...)

Olcay Şahan (Beşiktaş), Serdar Aziz (Bursaspor), Alper Potuk (Eskişehirspor), Bekir İrtegün (Fenerbahçe), Caner Erkin (Fenerbahçe), Gökhan Gönül (Fenerbahçe), Egemen Korkmaz (Fenerbahçe), Hasan Ali Kaldırım (Fenerbahçe), Volkan Demirel (Fenerbahçe), Emre Belözoğlu (Fenerbahçe), Burak Yılmaz (Galatasaray), Hamit Altıntop (Galatasaray), Selçuk İnan (Galatasaray), Semih Kaya (Galatasaray), Umut Bulut (Galatasaray), Serdar Kurtuluş (Gaziantepspor), Onur Recep Kıvrak (Trabzonspor), Tolga Zengin (Trabzonspor), Ömer Toprak (Bayer Leverkusen), Arda Turan (Atletico Madrid), Nuri Şahin (Borussia Dortmund), Sercan Sararer (Greuther Fürth), Mevlüt Erdinç (Rennes), Kerim Frei (Fulham), Mehmet Ekici (Werder Bremen)

Bu liste de A Milli Takımımız’ın Andorra ve Macaristan maçlarının aday kadroları...
25 kişilik kadroda 7 Fenerbahçeli, 5 Galatasaraylı var... Kalanların 7’si de gurbetçi... Bu durumda Türkiye’de forma giyen diğer 16 kulüpten sadece 6 isim var. 2’si Trabzonsporlu olmak üzere Beşiktaş, Bursaspor, Eskişehirspor ve Gaziantepspor’dan birer adam...

Rakamlara boğulduğunuzun farkındayım. O nedenle şu andan itibaren açık, kısa ve net yazacağım... Özellikle de Arena’da Hamit Altıntop’u, Kadıköy’de Caner Erkin’i ıslıklayanlar okusunlar bundan sonrasını...

Bugün Galatasaray... Yarın Fenerbahçe... Real Madrid ve Lazio’yu elerlerse zaten olay... Fakat elenirlerse de normal... İki kulüp de, yönetim kurulları da, teknik adamları da, futbolcuları da, doktorları da, masörleri de, fizyoterapistleri de, tüm çalışanları da...
Bu saatten sonra sadece alkışlanır. Çünkü bu saatten sonra skorborda yazılan rakamlar benim açımdan sadece teferruattır.

03 Nisan 2013, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bir ceza masalı!‘’

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a 21 gün hak mahrumiyeti cezası verildi. Bu yasak, sadece Şeref Tribünü’ne (neden bu isim kullanılır, diğer tribünlerde oturanlar şerefsiz dermiş gibi) girmesini engelleyecek. Aziz Yıldırım yine gidecek stada, girecek locasına, izleyecek maçını...
***********
Fatih Terim’e 3 maç men cezası verildi. Sonra 1 maçta cezasını çekti, diğer 2 maç ertelendi. Yine Terim’e 3 maç men cezası verildi. Terim şimdi çıkıyor locaya, elinde telefon... İzliyor maçı, açıyor telefonu Şükrü Hanedar’a... Hanedar, Hasan Şaş ya da Ümit Davala’ya aktarıyor; iki antrenör aracı yoluyla gelen talimatları uyguluyor...
***********
Lualua, kafa attı Veli Kavlak’a... 2 maç ceza verdiler... “Pişmanım” dedi, ertelediler!
***********
Nurullah Sağlam atılmıştı sahadan... Hakem tribüne göndermişti. Sonra “Pişmanım” dedi o da, ertelediler...
***********
Gökhan Zan yumruk savurdu. Hakem kırmızı gösterdi. 2 maç ceza verdiler. Sonra “Pişmanım” dedi, 1 maçı iptal ettiler, 1 maçı da ertelediler. Direkt kırmızı gören Gökhan, bir sonraki maçta oynadı.
(Gökhan’ın cezasının tamamı da iptal edilebilirdi. Burada sorun yok... Fakat Tahkim Kurulu, Petroviç’in maç sonrası yaptığı, “Bana hiç bir temas yoktu” sözünden hareketle böyle bir karar almışsa eğer... O halde “Sen neden kendini yere attın, yerde kıvrandın” diyerek, Petroviç’e aldatmaya yönelik hareketten ceza verilmesi gerekmez mi?)
***********
Meireles rakibine tekme attı. Hakem kırmızı gösterdi. Sonrasında hakeme parmak-el-kol hareketleri yaptı. PFDK 12 maç ceza verdi. Tahkim Kurulu ‘tükürük yok’ dedi, cezayı 4 maça indirdi.
***********
Vesaire, vesaire...
***********
Hakem kararını veriyor. Sonra raporunu yazıyor. Gözlemci ve temsilciler de yazıyor raporlarını... O raporları okuyan PFDK, kural dışı bu hareketleri yorumluyor, ardından ilgili maddeler gereğince cezalar veriliyor. Sonra Federasyon’a ait diğer bir kurum, Tahkim toplanıyor. PFDK’nın aldığı cezaları değerlendirip değiştiriyor. Çoğu zaman değiştirmekle kalmayıp, iptal ediyor ya da erteliyor. İkisi de hukukçulardan kurulu... Yani kanun üzerine onlara ahkâm kesmek, kimsenin haddi değil... Fakat uygulamada sıkıntılar olduğu da ortada...
***********
Bakın...
Fenerbahçe-Bursaspor maçına gittim, Şükrü Saracoğlu’ndaydım. Hakem başlama düdüğünü çaldı, savaş çıktı zannettim. Bir yanda maytaplar patlıyor, diğer tarafta meşaleler yanıyor. Yanması, patlaması bir tarafa... Bursaspor taraftarı, Fenerliler’in üzerine atıyor... Fenerbahçeliler, geleni aynı yolla geri iade ediyor.
Peki; 6222 nolu yasa ne diyor?
‘Spor alanlarına sokulması yasak maddeler’ başlığı altında, madde 12...
b bendi: Esasen bulundurulması yasak olmamakla beraber kesici, ezici, bereleyici veya delici aletler ile patlayıcı, parlayıcı, yanıcı veya yakıcı maddelerin, stat-salonlara sokulması yasaktır.
***********
Fenerbahçe-Bate Borisov maçında, stat dışından içine paraşütle işaret fişekleri atarak; Fenerbahçe’nin Plzen rövanşını seyircisiz oynamak zorunda bırakanlar, tek tek tespit edildi. Hatta bu grubun, bu eylemden sadece birkaç saat önce, Ülker Arena’daki Fenerbahçe-Barcelona basket maçında kavga ettiği, aşağıdaki taraftarların üzerine 2 metrekarelik camları attığı, bir tanesinin de elindeki bıçağı karşısındakine savurduğu kamera görüntülerinde var.
Peki; 6222 nolu yasa ne diyor?
Madde 12... a bendi: Ruhsatlı dahi olsa ateşli silahlar ile esasen bulundurulması yasak olan diğer silahların, stat-salonlara sokulması yasaktır.
***********
Yasak tamam da, bu yasağa uymayanlara verilecek cezalar ne?
6222 nolu yasada, bu cezalara da yer veriliyor: 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası...
***********
O halde yetkililere soralım:
* Fenerbahçe-Bursa maçı sonrasında, kaç kişi hakkında yasal işlem yapıldı?
* Fenerbahçe-Bate maçı öncesi o camları taraftarın üzerine atan, bıçağı savuranlardan kaçı gözlem altında? Tek tek tespit edilen bu şahıslara hangi cezalar verilmiştir?
***********
Muhtemelen iki soruya da aynı cevap gelecek: Hiç...
O halde; Mesele, yasa değil... Mesele, yasaları uygulayabilmek...
Uygulayamayacaksanız, neden yasa çıkartıyorsunuz ki!

19 Mart 2013, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonluğun bedeli!‘’

En sonda söylemem gerekeni en başta söyleyeyim ki, yazının sonuna kadar hatrımı sormayın!
*****************
Soru: Bir kulüp başkanı, soyunma odasına inmeli midir?
Cevabım: Kesinlikle hayır...
Orası teknik adamın, antrenörün, futbolcunun, doktorun, fizyoterapistin, masörün, malzemecinin alanı... Öyle de kalmalı...
Eskiler derdi ya; Vicks, Lasonil, Bengay’ın kokusunu ayırabilenler girmeli oraya...
*****************
Soru: Bir kulüp başkanı, hakemlerle birebir temas kurmalı mıdır?
Cevabım: Kesinlikle hayır...
*****************
İsterseniz şimdi sahanın içine dönelim...
Bakın, onlarca kamera, onlarca emekçiyle Fenerbahçe-Bursaspor maçını takip eden analiz ekibinin raporuna...
*****************
Fenerbahçe yüzde 54, Bursaspor yüzle 46 ile topla oynamış.
Fenerbahçe 31 dakika 38 saniye, Bursaspor 26 dakika 15 saniye topu ayağında tutmuş.
Fenerbahçe 569 pas yapmış, Bursaspor 473...
Fenerbahçe’nin isabetli pası 461, Bursaspor’un 378...
Fenerbahçe 3 korner kullanmış, Bursaspor 1...
Fenerbahçe 7 gol pozisyonu yakalamış, Bursaspor 2...
Fenerbahçe’nin kaleyi bulan şut sayısı 9, Bursaspor’un 3...
İki takımın kalecileri de sadece 1’er kurtarış yapmış.
Bursaspor, Fenerbahçe’yi sadece bir alanda geçmiş;
O da, ofsayt...
Fenerbahçe 1 kez düşmüş ofsayta, Bursaspor ise 3...
İsabetli şutlarda ilk üç şöyle: Sow 3, Kuyt 2, Meireles 2...
Pas sıralaması: Kuyt 69, Batalla 64, Mehmet Topuz 60...
İsabetli pas: Kuyt 51, Batalla 48, Meireles 48...
Gol pozisyonu: Sow 3, Kuyt 2, Emre ve Sestak 1...
Topla buluşma: Kuyt 75, Batalla 70, Mehmet Topuz 63...
Top çalma: Mehmet Topal 6, Bekir İrtegün 5, Kuyt 4...
*****************
Hâl böyleyken...
“Aziz Yıldırım kızdı, Tolga Özkalfa maçı Fenerbahçe’ye verdi” demek, biraz basit kaçmıyor mu?
Bu kadar basit olsa bu iş; Fenerbahçeli futbolcular neden 114 kilometre koşup, sezon rekorunu bu maçta kırıyorlar ki?
Dirk Kuyt, neden 12.5 kilometre yol kat ediyor ki, 90 dakikada sadece 1 gol atmak için!
*****************
Bugünlerde Bursaspor isyan ediyor, diğerleri suskun... Dün Fenerbahçe isyan ediyordu... Ondan önceki gün Galatasaray... Yarın sıra Beşiktaş’a gelecek, Trabzonspor’a, Antep’e, Akhisar’a...
*****************
Çözüm basit aslında...
Empati...
En basit anlatımla; kendinizi, karşınızdakinin yerine koymak...
Empatinin tam olarak gerçekleşmesinin üç kuralı varmış;
1- Bir insanın kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısıyla bakmak.
2- Karşıdakinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamak ve hissetmek.
3- O kişiyi anladığını ona ifade etmek.
*****************
Peki bizde durum ne?
İsim fark etmez; bizim bütün kulüplerimizin bildiği tek doğru var: Kazandığın sürece sus, ilk kaybettiğinde ortalığı birbirine kat....
Galatasaray da böyle, Fenerbahçe de, Trabzonspor da, Bursaspor da.. Ve aklınıza gelen hangi kulüp varsa, o da... Hiç biri, bir diğerinin hakkını savunmaz.
Biraraya gelebildikleri sadece iki konu vardır:
1- Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı seçimleri...
2- Naklen yayın ihaleleri...
*****************
Empati yapmak bir tarafa yani... Tepeden tırnağa, her yanımız antipati!
Bu yüzden gerçekler çok da gün ışığına çıkmaz...
Çünkü kazandığın sürece etrafında şakşakçılar...
Kaybettiğin sürece ortalığı birbirine katacak çığırtkanlar...
*****************
Mesele bu kadar basit aslında... Tıpkı futbol gibi! Ya gol atar, kazanırsın; ya da atamaz kaybedersin... Normali bu, böyle de olur aslında... Şu şakşakçılar ile çığırtkanlar olmasa...
*****************
Bu arada...
Bursaspor Yönetimi; “Bizler biliyoruz ki, 16 Mayıs 2010’un bir bedeli olacaktı ve o bedel zaman içinde camiamıza ödetilecekti” diyor son resmi mesajında...
O şampiyonluğa kim, hangi bedeli biçebilir ki?

13 Mart 2013, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Niang ruhu!‘’

Fenerbahçe Stadı’ydı o zamanlar adı... Todor Veselinoviç’ti teknik direktörü... Tam 103 gol atarak rekor kırmış, şampiyon olmuştu Fenerbahçe...

Son maçta rakip Sarıyer’di. Sarıyer’in yıldızı Selçuk Yula’ydı. Hakem Özcan Oal, 22. dakikada penaltı çaldı, Selçuk topun başına geçti, vurdu ve Tony Schumacher’i mat etti. Zaten Selçuk’un kullandığı penaltıları kim kurtarabilmiş ki!

Yıllar sonra Galatasaray’a gittiğinde bile “Ben Fenerbahçeliyim” diyen Selçuk, o gün Sarıyer adına Fenerbahçe ağlarına bırakmıştı o golü... Penaltı noktasından santra noktasına kadar olan yaklaşık 40 metre, belki de 40 kilometre gibi gelmişti. Belki de hayatının en uzun yolunu yürüdü o gün!

Ancak...

Tribündeki 25 bin kişi ayağa kalkmış, Sarıyer’in golünü atan Selçuk Yula’yı alkışlıyordu. Gözyaşlarına boğuldu Selçuk... Ekmeğini veren Sarıyer’e hizmet etmenin onuru, canı kadar sevdiği Fenerbahçesi’ne attığı golün hüznüne karışmıştı.

************

Geçtiğimiz pazar gecesi, Türkiye macerasına Fenerbahçe ile başlayan Mamadou Niang’ın, Beşiktaş formasıyla Fenerbahçe ağlarına attığı golü ve sonrasını görünce aklıma geldi.

Niang’ın yüz ifadesinde; yıllar önce Selçuk Yula’nın yaşadığı o tarifsiz ‘hüzün-mutluluk’ ikilemini gördüğümü düşündüm.

Muhtemelen ruh hali de aynıydı.

Bir yanda; maaşını ödeyen kulübe karşı sorumluluklarını yerine getirmek...

Diğer tarafta; daha birkaç ay önce attığı gollerle coşturduğu camiayı, şimdi iki dakikada yerle bir etmek...

************

Beşiktaşlılar da Fenerbahçeliler de gurur duymalı Niang’la...

Fenerbahçeliler de Sarıyerliler de gurur duymalı Selçuk Yula’yla...

Bursasporlular, Sercan Yıldırım’a kızmamalı asla...

Ya da Galatasaraylılar, Stancu’ya...

Çünkü doğrusunu yapan adamlar bunlar...

************

Mevzuya başka bir açıdan devam edeceğim. Yine geçtiğimiz günlerde birebir gözümün önünde gerçekleşen bir olayı anlatarak...

Umut Tufan... Bizim WEB TV’nin çalışanlarından... Yanında küçük bir çocuk soruyor: “Hangi takımlısın?” “Göztepe” diyor Umut, çocuk ısrarla sormaya devam ediyor: “Başka hangi takımlısın? Gerçek takımın ne yani?”

************

‘Endüstriyel futbol’ deniyor ya şimdi... Sosyetenin taktığı isim bu bence!

Aslına bakarsanız ‘Futbol Pazarı’dır bu...

Yani, büyüyen sermayenin, futbola hakim olduğu; futbolun saha içinde dökülen terden daha çok, başparmağınızla saydığınız para ile kıyaslandığı bir pazar...

Parası olanın güçlü, parası olmayanın güçsüz olduğu sistem...

Futbolcunun ‘bir oyun oynamak’, ‘eğlenmek’, ‘eğlendirmek’ten daha çok; ‘para karşılığı hizmet vermek’ anlayışını taşıdığı sistem...

Tribünlerde bile sevginin değil, rantın konuşulduğu; amigoların ultra lüks otomobillerle gezdiği sistem...
‘Forma aşkı’nın değil; ‘sonuç aşkı’nın tavan yaptığı sistem...

************

Evinizdeki büyüğünüze sorsanız; “Biz eskiden yanyana izlerdik Fenerbahçe-Galatasaray maçlarını” diye başlarlar söze...

Öyleydi gerçekten...

Fakat bir şeyler değişti işte... ‘Kapitalizm’ bir virüs gibi girip çökertti o sistemi!

************

Statlarımız daha yeni, daha modern ama o eski ruh yok artık içlerinde... (Baksanıza... Bırakın rakip olmayı; aynı takımı tutan adamlar bile birbirlerine düşmanlık besliyor.)

Futbolcularımız daha güçlü ve malzemeleri daha kaliteli, ama o eski ruh yok artık içlerinde... (Kaçı tekmeye kafa uzatıyor, kaçı kırık parmakla oynuyor şimdi?)

Hakemlerimiz daha bilgili ve teknoloji hep yanlarında, ama o eski ruh yok artık içlerinde... (Hangisi hatasız bir maç yönetebiliyor?)

Yöneticilerimiz daha zengin, daha bilgili... En azından tahsil durumları bu yorumu yaptırıyor. Ama o eski ruh yok artık içlerinde... (Hoşgörü falan bitmiş artık... Hepsinin ağzından nefret kokan sözcükler dökülüyor.)

************

Bu nedenle önemsedim Mamadou Niang’ın ruh halini; bu yüzden Selçuk Yula’yı hatırladım belki de.

Bu sistemde Göztepeli kalabilmek bu yüzden çok önemli, ya da Gençlerbirliği taraftarı olabilmek...

Benim özlemlerim bunlar, kahramanlarım da Selçuklar, Niang’lar...

Bu yüzden benden uzak dursun, bu sistemin kahramanı olan Kazım Kazım’lar!

06 Mart 2013, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Arena cehennemi!‘’

Didier Drogba’yı aldı... Daha önceleri de Selçuk İnan’ı, Burak Yılmaz’ı, Nordin Amrabat’ı almıştı. Eboue’yi, Dany’yi, Hamit’i, Melo’yu. Umut’u var bir de bu takımın... Hatta Muslera’sı var, Semih’i var, Engin’i, Emre’si var... Hepsini yazın bir tarafa, diğer tarafta tek başına Fatih Terim’i var... ‘Ne’si yok peki? Stadı yok! Onca yıldızı al, onca kombine sat, sonra da bataklıkta oynat!

Devlet üzerine düşeni yapmış, bir zamanlar üzerinde hiçbir canlının dahi gezmediği bu alana, şu an Türkiye’nin en modern stadını oturtmuş. Taraftar üzerine düşeni yapmış, Ali Sami Yen’de 10 bin kişiye oynarken, şu an 40 küsur bin kombine almış. Bırakın kombineleri, satışa sunulan az sayıdaki bileti bile kapışıyorlar. Her maç 40 bin, 45 bin, 50 bin taraftara oynanıyor. Futbolcu elinden geleni yapmaya çalışıyor. Yatıyor, kalkıyor, hem rakiple hem sahayla mücadele ediyor.

Peki ya yönetim? 1 yıldır zemini düzeltemediler halâ... ‘Doğa olayı’ diyen var... ‘Güneş almıyor’ diyen var... ‘İklim yüzünden’ diyen var... Tam da bizim anladığımız dilden konuşuyorlar! Yani kendileri dışındaki herkesi suçluyorlar. İngiltere’de bir yılın kaç gününde yağmur yağmaz acaba? Bulutların arkasında Güneş’in ışığını gördüğünde parklara hücum etmez mi İngilizler... Onların ‘iklim’i bize göre daha mı ılıman? Bu soruların hepsinin yanıtı aynı... O halde birileri çıkıp artık itiraf etmeli; “Biz suçluyuz” demeli... “Devlet bize bu stadı yaptı, ama biz, bu stadın zeminini yapamadık, hata bizde”
demeli... Hangi şirkete ne kadar ücret ödenmişse açıklanmalı.. Ve hatta kusurları varsa -ki şu anki görüntüye bakılırsa yüzde 100 var- dava açılmalı. Yönetim içinde kim ilgileniyorsa statla, stadın zeminiyle, gereğini yapmalı... Bir yöneticinin bütün görevi, Drogba’nın yanında fotoğraf çektirme yarışının içinde yer almak olmamalı, öyle değil mi? Ya da atılan bir gol sonrası, teknik direktörünü dahi çileden çıkarmakla sınırlı olmamalı bir idarecinin ödevi... Yapın şu stadı Sayın Galatasaray Yönetimi... Yoksa Drogba’yı, Sneijder’i almanıza rağmen tarihin en başarısız yönetimi olmak tehdidiyle karşı karşıyasınız.

Cluj ve Braga maçlarının sonuçları ortada... Arena’da kaç kaç, Romanya ve Portekiz’de kaç kaç? Not edin lütfen... Bakın Schalke maçına... Ne oldu Arena’da? Kazanamadın! Şundan eminim ki, Almanya’da kazanıp tur atlayacak Galatasaray... Fakat Galatasaray Arena’da, yani bu statta hiçbir rakibini kolay kolay yenemeyecek. Asıl tehlike de işte burada... Çünkü bu zemin, önceliği ‘oynamak’ isteyenin değil, ‘oynatmamak’ isteyenin yanında.. Ve Türkiye’de kaç takım Arena’ya oynamak için gelir ki? Belki biraz iddialı olacak, ama yazacağım... Galatasaray kalan maçlarını Olimpiyat Stadı’nda oynarsa banko şampiyon olur. Arena’da devam edeceği için, bu konuda çok ciddi şüpheler vardır.

Bu hafta yüksek hoşgörülerinize sığınarak iki özel not ekleyeceğim yazıya... Bir teşekkür; Dün sabah Okan Üniversitesi’ndeki ödül törenine katıldım. Üniversite öğrencilerinin oylarıyla yapılan seçimde ‘Yılın Gazetesi’ Fanatik, ‘Yılın Spor Yazarı’ ise Mehmet Demirkol seçilmişti. Teşekkürler... Bir veda; Aramıza katıldığında 17 yaşındaydı. Küçücüktü! Şimdi 28 yaşında... Özel durumu nedeniyle aramızdan ayrılıyor Alican Esenci... 11 yıldır birlikte geçirdiğimiz tüm zamanlar için, bana kattığı değerler için, her daim kardeşliği-dostluğu için ve her şeyden önce ‘adam gibi adam’ olduğu için kendisine sonsuz teşekkürler. Yolun açık olsun kardeşim...

27 Şubat 2013, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI