Arama

Popüler aramalar

‘’Hepimiz delirdik!‘’

Harçlıklarını biriktirmiş formasını almış... Başka takım taraftarlarının saldırılarını aklına bile takmadan mağazanın yolunu tutmuş... Hıncahınç kalabalığın içinden sıyrılmış, hedefe ulaşmış... Hayranlıkla izlediği futbolcuya önce formasını, sonra kalemini uzatmış...
**********
Buraya kadar her şey normal değil mi?
Fakat ya sonra...
**********
Taraftar formasının sarı kısmını ütüler gibi açmış, koymuş futbolcunun önüne... Aldığı siyah kalemi uzatmış, imzalasın diye... Futbolcu, “Sarı üzerine lacivert gibi gözükür, ayıp olur” demiş, o kalemle formanın kırmızı kısmına imza atmış.
**********
Daha dün, Kasımpaşa’nın oyuncusuydu Yekta Kurtuluş... Dünden sonra da Galatasaray’da işte... Hasta Galatasaraylı Tanju Çolak’ın Fenerbahçe, hasta Fenerbahçeli Selçuk Yula’nın Galatasaray, hasta Beşiktaşlı Sergen Yalçın’ın bütün takımların formasını giydiği Türkiye’de...
Yarın nerede olacak, kim bilebilir ki?
**********
“Bu saatten sonra şampiyonluğu Galatasaray kaybeder, başkası kazanmaz. Galatasaray’ın şampiyon olması Fenerbahçe’den daha yüksek bir ihtimal...”
Dedi ünlü yorumcu... Ne var bunda diyorsunuz değil mi? Sonrasına bakın bir de;
“Eğer yine aynısı olur ve Galatasaray, Kadıköy’e şampiyon gelirse, ceza alırım, gider başka yerde oynarım bu maçı... “
**********
Rıdvan Dilmen bu... Tüm zamanların en iyi futbol yorumcularından biri... “Tabii bu bir şaka, aman ha!” diyerek kurtarmaya çalışıyor durumu ama... Bu duruma atalarımızın yorumu şu: Kulağına kar suyu kaçırmak! Ve maalesef böyle olur bu ülkede bazı şeyler!
**********
Rakip takımın bir futbolcusu orta yaptı... Ev sahibi takımın bir futbolcusu tehlikeyi uzaklaştırmak için topa vurdu. Ev sahibi takımın kalecisi topu tam eline alacakken..
Gol oldu...
Olabilir, bugüne kadar binlerce de olmuştur böyle şeyler diyorsunuz, değil mi?
Peki ya sonrası?
**********
Ev sahibi takımın kalecisi, büyük bir mahcubiyet içinde durumu izah etmeye ve kendisini teselli etmeye çalışarak elini uzatan takım arkadaşına arkasını döndü. Muhatap olmadı, özrünü kabul etmedi, güya onu affetmedi.
Belki bunları düşündü, Sol Bamba’ya arkasını dönerken Onur Kıvrak...
Fakat düşünemediği bir şey daha vardı; Tıpkı kendisi gibi ekmeğini futboldan çıkartan bir meslektaşının kariyerini bitirdi, onu taraftarın önüne attı, teknik heyet ve yönetime ‘yollayın bunu’ mesajı gönderdi.
**********
Yıllarca tırnaklarıyla kazıyarak elde ettiğin kariyerin bir gecede bitebilir bu ülkede... Maalesef böyle!
**********
“Galatasaray tarihi boyunca şike yapmadı diyemem” dedi, bir eski Galatasaray Başkanı...
“Galatasaray şike yapmamıştır, ben kefilim” dedi, bir eski Fenerbahçe Başkanı...
Galatasaraylılar Adnan Polat’ı bir kez daha yerin dibine sokup, onun Galatasaray ile bağlarını kopartmak için bir fırsat daha beklemeye başlarken... “Evet, onu bataklığa gömün” demeye getirdi Ali Şen...
Üstüne vazife değildi elbette, fakat durumdan vazife çıkardı yine...
**********
Meireles tekme attı, hakem de Meireles’i... Avrupa’da öyle...
Culio tekme attı, hakem sarı gösterdi... Riera adamı ezdi geçti, hakem miyoptu, gözünün dibindeki vahşi hareketi görmedi bile! Türkiye’de böyle...
**********
Baroni’nin sırtında para... Volkan Demirel’in ensesinde çakmak... Taraftar suçlu diyorlar! Evet, suçlu olan taraftar var...
Fakat bu maçtan birkaç gün önce, “Fenerbahçeliler gelmesin” diyen kim?
Farozlular mı? Çılgınlar mı?
Yoksa Başkan mı?
**********
Sanki bir salgın var Türkiye’yi kasıp kavuran... Delirdik hepimiz, çıldırdık! Psikoloğa gitsek, kaçımız sağlam çıkarız? Manyaklaştık artık bu düzenden,
bu kargaşadan, bu ‘ne olursa olsun kazan’ mantığından...
Yasalarla düzelmez ruh halimiz...
Bu kavgalar, sahte dostluklarla bitmez...
Sorun, o hep söylediğimiz gibi tribündeki 3-5 çapulcu da değil artık!
Önce dürüst olmak gerekiyor... Ama gerçekten...
Sonra elini uzatması gerekiyor insanların... Ama samimi, kalpten...
Çürük elmalar temizlenmeli. Bu senden bu benden, dokunmayalım demeden...
**********
Sinekleri öldürüyoruz her dakika, her saat, her gün, her ay, her yıl...
Fakat bataklık halâ duruyor aynı yerinde...
Hem de yıllardır, asırlardır...

20 Şubat 2013, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fener'in bitişi‘’

Seneler önceydi. Uludağ Üniversitesi’nde öğrenciydik. Kampüsten 2 otobüs hareket etti. Otobüsler 40 kişilik, ama her birinde, muhtemelen 100’er kişi var! Omuz omuza diyorlar ya şimdi, o gün kol kola, boyun boyuna, kucak kucağa bindiler o otobüse... Yoksa nasıl sığsınlar ki!
Nasıl oturdular, nasıl nefes aldılar, nasıl İstanbul’a vardılar, inanın ki halâ merak ederim.
Ama geri döndüklerine göre; yaşıyorlardı! Yani gitmişler ve dönmüşlerdi o şartlarda...
******
Zannetmeyin ki, büyük bir facia yaşandı Bursa’da ve insanlar kaçıp gitti. Deprem değildi, sel değildi, büyük bir salgın yoktu, hatta uzaylılar da istila etmemişti Yeşil Bursa’yı! O insanlar, o şartlarda, o otobüse binerek, Fenerbahçe-Samsunspor maçına gitmişti.
‘İzlemeye gitmişti’ demiyorum, çünkü gittiler, stada girdiler ama izlemeden döndüler!
Protesto günleriydi çünkü...
Fenerbahçe’ye ‘acıların takımı’ deniyordu.
Gelen 3 giden 4 attığı için, minibüse bindiğinizde slogan şuydu: ‘Arkayı Fenerliyelim...’
O üniversiteli çocuklar, Bursa’dan İstanbul’a gittiler o şartlarda; Fenerbahçe Stadı’na girdiler, sahaya sırtlarını döndüler, 1 dakika bile maçı izlemeden Bursa’ya döndüler.
*******
O sezonu 8. bitirdi Fenerbahçe... Daha önceki iki sezonu da 5. bitirmişti zaten... BaşkanTahsin Kaya vurdu kılıcı...
Lukovcan, Abdülkerim Durmaz, Dusan Pesic, Kayhan Kaynak, Cihan Işık, Can Barhan, Hasan Özdemir, Birol Altun, Murat Aydın, Osman Denizci ile yollar ayrıldı.
Schumacher, Taygun Erdem, Şenol Ustaömer, Serdar Şenkaya, Ergin Parlar, Turhan Sofuoğlu, Oğuz Çetin, Orhan Kapucu, Hakan Tecimer, Hasan Vezir ve Aykut Kocaman alındı.
Bir sezon önce ‘acıların takımı’ denilen Fenerbahçe, bir sezon sonra rekor üstüne rekor kırarak, tam 103 gol atarak şampiyon oldu. Aykut Kocaman, 29 golle Gol Kralı oldu.
*******
Tahsin Kaya, Kadıköy’deki şampiyonluk kutlamalarında sevinç gözyaşlarına boğuldu ve ardından görevi bıraktı. Yerine Metin Aşık seçildi. Yepyeni bir yönetim kurdu. Çünkü bu yönetim, Fenerbahçe tarihinin belki de en karanlık dönemini sonra erdirecekti. Aziz Yıldırım da işte bu yönetimle Fenerbahçe Kulübü’nden içeri girdi.
*******
15 sezondur Başkan...
5 şampiyonluğu, 6 ikinciliği, 1 üçüncülük, 2 dördüncülük, bir altıncılığı var Fenerbahçe futbol takımının... Basketbolda hep zirveye oynuyorlar, erkeklerde ve kadınlarda... Voleybolda Dünya Şampiyonu oldular. Masa Tenisi’nde Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu var... Kürekte, boksta, yüzmede hep en öndeler.. Ve Olimpiyatlar’a en çok sporcu gönderen kulüp, Fenerbahçe...
*******
Hâl böyleyken...
1988’de henüz doğmamış çocuklar, “Diktatör istifa” diyor şimdi... Aziz Yıldırım ne yaptı bilmeden...
“Aykut istifa” diyorlar şimdi.... Aykut Kocaman ne yaptı bilmeden...
“Bizi ‘Şike Operasyonu’nun göbeğine bıraktı” diye Yıldırım’a isyan ediyorlarsa; 3 Temmuz’dan beri neden sokaktalar?
“Onunla bir gün yüzümüz gülmedi” diye Kocaman’a isyan ediyorlarsa; Kocaman döneminde elde edilen şampiyonluğu, yıllar sonra alınan Türkiye Kupası’nı nasıl açıklayacaklar?
Belki haklılar...
Belki gerçekten de Aziz Yıldırım ‘tek adam’, Aykut Kocaman da ‘yeteneksiz...’ Yaptıkları iyi olan ne varsa, bir konuşmayla berbat ediyorlar. Bu koltuklara yakışmıyorlar. Bu nedenle protesto edilmeyi de hak ediyorlar.
Fakat...
Fenerbahçe Futbol Takımı, Mersin deplasmanında kazanırken...
Fenerbahçe Masa Tenisi Takımı, Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale giderken...
Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı, Galatasaray’ı yenerek Türkiye Kupası’na uzanırken...
Sarı-Lacivertli bir grup taraftar sevinmek yerine; Aziz Yıldırım’la Aykut Kocaman’la uğraşıyorsa...
Sıradan bir protesto değildir bu...
En hafif deyimiyle haksızlıktır.
Yarın 14 Şubat 2013... Başkanlık koltuğunda 16. yılına girecek olan Aziz Yıldırım’a vefasızlıktır.
*******
O kadar karanlık günlerden alnının akıyla çıkan Fenerbahçe, bugün bu görüntüsüyle ve son süratle karanlığa gömülmektedir.
Avrupa Ligi’ni de kazansa, Süper Lig’de de şampiyon olsa, bu durum değişmeyecek.
Çünkü;
1988’de Bursa’dan İstanbul’a sadece takımlarını protesto etmek için gelen o üniversiteli taraftarlarla...
Bugün takımları kupalar kazanırken Başkan ve hocalarını protesto eden taraftarlar arasında...
Dağlar kadar fark vardır.

13 Şubat 2013, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kim başarılı?‘’

Her haliyle ilginç bir lig yaşıyoruz şüphesiz...
Baksanıza...
Sezon başında ‘Rüya Takım’ dediğimiz...
Selçuklu Buraklı Amrabatlı Hamitli Musleralı Melolu Elmanderli Rieralı Eboueli Semihli kadrosuna, Sneijder ve Drogba gibi iki Dünya starını katan...
Başında Türk Futbol Tarihi’nin en iyisi ve şu anda Dünya’nın sayılı teknik direktörlerinden biri olan Fatih Terim bulunan...
Stadı, Türkiye’nin en yenisi ve en iyisi olan...
40 bin civarında kombine satan, yani tribünleri sürekli full çeken...
Yönetimi adeta para akıtan, hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan Galatasaray’a...
20 haftada 37 puan toplayabilmişler sadece... Bardağın dolu kısmı bu... Peki ya boş kısmında ne var? 60 puanın 23’ünü kaybetmişler... Neredeyse yarısı!
10 galibiyet almışlar, 7 beraberlik, 3 yenilgi... Yani kazandıkları kadar kazanamamışlar!
Ve bu kadar iyi şartlara rağmen, çok tartışılması gereken bir performans sergilemelerine karşın, ‘Lider’ler...
Bu ligin en tepesindeler yani...
HHH
Peki ya öbür yaka?
Savunması komple, hatta yedekleriyle bile Türkiye Milli Takımı’nda oynayan...
Orta sahasında kariyerinde Devler yazılı olan Meireles gibi yıldızı bulunan... İspanyollar’ın ‘örümcek’ lakabını taktığı Mehmet Topal’ı yedek soyunduran ve hatta kimi zaman tribüne yollama lüksüne sahip olan!
Hücum hattında rahatlıkla İspanya, İngiltere ve Almanya gibi Dünya’nın en iyi üç liginde forma giyebilecek yeteneklere sahip Sow’u bulunduran...
Liverpool’da adı tarihe altın harflerle yazılı Kuyt’ın formasını giydiği...
Semih Şentürk’ün yeniden futbola döndüğü...
Kadınıyla, çoluk çocuğuyla ve en nihayetinde kadınlı-erkekli müthiş taraftar grubuyla Kadıköy’de hep bir fazla oynayan Fenerbahçe’ye bakın bir de...
20 haftada 31 puan toplamışlar... Başka bir bakış açısıyla 29 puan kaybetmişler... Neredeyse tam yarısı...
20 maçın 8’ini kazanmışlar sadece... Yarısı bile değil! Karabük kadar...
Bırakın Galatasaray’ı Beşiktaş’ı bir tarafa... Gençlerbirliği’nden bile az gol atmışlar.
Buna karşın Lider’in sadece 6 puan gerisinde 4. sıradalar...
HHH
Galatasaray mı başarılı, Fenerbahçe mi başarısız?
Elbette saha içinden bahsediyoruz sadece...
Bu soruya kim doğru ya da mantıklı bir cevap verebilir ki!
Mesela...
Komple takımının bir sezonluk maliyeti, sadece Sneijder transferi için gözden çıkartılan para kadar olan Antalyaspor ölçü alınırsa; Galatasaray başarısız... Çünkü aralarında sadece 4 puan var!
Mesela...
28 puanı olan Bursaspor’da Ertuğrul Sağlam, 27 puanı olan Trabzonspor’da Şenol Güneş ‘başarısız olduklarını düşündükleri için’ görevlerini bırakıyorsa; Fenerbahçe de başarısız mutlaka...
HHH
Bir değişiklik yapın ve bugün bu sayfadaki puan cetveline yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru bakın! Küme düşme korkusu yaşayan Orduspor (24 puan) ile şampiyonluk yarışı veren Fenerbahçe arasında sadece 7 puanlık fark var.
Fenerbahçe bir yenilgi daha alırsa, averajla 7. sıraya gerileyebilir... Ya da Galatasaray bir yenilgi bir beraberlik daha alırsa koltuğunu Antalyaspor’a kaptırabilir...
Bunların hepsi bir olasılık ve aslında sizin olaylara hangi açıdan baktığınıza göre değişebilir her şey...
HHH
Bardağın dolu kısmına bakalım biraz daha... Bizim açımızdan mutlaka yazılması gereken iki olay var bu hafta...
İlki, Giray Kaçar’ın yeniden sahalara dönmesi... Hoş geldin Giray...
Diğeri, Kadıköy’de açılan pankart... “Geçmiş olsun Bektaş Çalımbay... Baban babamızdır Rıza hoca...” Geç de olsa müthiş bir jesttir bu... Kim akıl etti, kim yazdı ve kim o tribüne astıysa, ellerine yüreklerine sağlık...

05 Şubat 2013, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Drogba yaşlıymış‘’

Haftanın olayı: Didier Drogba

Şüphesiz müthiş bir transfer... İnanılmaz bir oyuncu, harika bir golcü ve bence hepsinden daha önemlisi... İyi bir insan... Tıpkı Kuyt gibi, bir yardım kuruluşu var mesela... Ülkesinde milli kahraman... Times’a kapak olmuş bir fenomen ve onlara göre ‘Dünyanın en etkili 100 ismi’nden biri... Fildişi’nde iç savaşı bitiren en önemli figür... Aldığı 3 milyon Euro’luk sponsorluk geliriyle Maldivler’de Ada almadı, ülkesinde hastane yaptırdı.

Peki ya sahanın içi!

1998’den bu yana (Le Mans, Guingamp, Marsilya, Chelsea ve Shenhua) 381 maçta 159 gol atmış. Fildişi Sahili’nde 93 resmi maça çıkıp 59 kez ağları havalandırmış. Chelsea forması giydiği dönemde 3 kez İngiltere Premier Ligi, 4 kez FA Cup, 2 kez Lig Kupası ve 2 kez Community Shield Kupası havaya kaldırmış.
Chelsea geçen sezon tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu’na uzanırken; başroldeydi.. Barcelona’yı eledikleri yarı final serisindeki performansı bir tarafa... Bayern ile oynadıkları finalde ‘maçın adamı’ seçildi. Önce maçı uzatmaya götürdü, ardından en son penaltıyı gole çevirip Chelsea’ye tarih yazdırdı.

Şimdi 10 milyon Euro’luk maliyeti için dudak bükenler var. Diyorlar ki, “Rakam uçuk, yaşı da 34...” İyi güzel ama Drogba, yukarıda saydıklarımı da geçen yıl bu zamanlarda yaptı!

*************

Sözü: “Yeniden gelmek için şimdi gidiyoruz...”

Ertuğrul Sağlam, Bursa macerasını noktalarken söyledi. Bir veda, bu kadar mı güzel edilir! Bir camiayı bırakıp giderken, bu kadar mı güzel mesaj verilir.

Şimdi ‘git’ hocam, bu şehir bekler seni. .

Kötüsü: Felipe Melo...

Derbi başladı; Galatasaray, 2000’lerdeki o efsane takım gibi, taarruza geçti. Müthiş bir baskı, inanılmaz bir oyun iştahı... Her şey Sarı-Kırmızılılar’ın lehine gelişiyordu. Kazanma arzusu böylesine üst düzey bir takımda, tek bir çürük elma vardı.

Hatırlayın; orta sahanın ortasında Veli ile girdiği ikili mücadeleyi... Hiç müdahale yokken kendini abartılı yere atışını, Veli ile yarattığı gerilimi... Sonra Beşiktaş ceza alanı önünde kendini yere bırakışını, faul vermeyen hakeme diklenişini...

10 Galatasaraylı kazanmak için yırtarken kendini, ‘Alicengiz oyunları’nın peşinde koşuyordu o... Takıldığım mesele bu; yoksa tükürdü mü tükürmedi mi? İnanın ki hiç umurumda değil...

**********

İyisi: Sanica Boru Elazığspor...

Fikstür çekildiği gün, ‘kümede kalmaları mucize’ diye düşünmüştük. Çünkü sırasıyla Fenerbahçe, Trabzon, Kasımpaşa, Beşiktaş, Bursa maçları vardı. Hatta o dönemin hocası Bülent Uygun, “Galatasaray eksik kalmış” diyerek durumu özetliyordu. 5 haftada 4 şampiyonla oynadılar. İlk yarıda 2 puan çıkartmışlardı bu periyottan, şu an ise henüz 2 hafta geride kalmasına rağmen 4 puana ulaştılar. Kadıköy’de beraberlik, evde Trabzonspor galibiyeti... Daha ne olabilir ki!

Hayal kırıklığı: MP Antalyaspor...

Liderlik defalarca ayaklarına kadar geldi, değerlendiremediler. 2012’nin son bölümünde müthiş işler başarırken, 2013’e feci girdiler. 6 resmi maçta 5 mağlubiyet, 1 galibiyet... Gidişat hoş değil elbette... Mehmet Özdilek ve talebelerinin bir an önce toparlanması dileğiyle...

***********

Soru işareti: Björn Vleminckx...

İlk maçında Antalya ağlarına 4 gol bırakmıştı. Yere göğe sığdıramadık. Eksiksiz, bütün gazetelerde röportajı yayınlandı. İkinci maçında Akhisar’a karşı hiç bir varlık gösteremedi. Rakip kaleye tek şut çekti, onu da kaleciye nişanladı. Fuat Çapa, basının yoğun ilgisi nedeniyle idmanları kapatmıştı, haklı çıktı.

**********

Golü: Albert Riera...

Kariyerindeki ilk kafa golünü attı. Galatasaray’ı 2-0 öne geçiren goldü bu... Bu açıdan çok da önemli değil aslında... Önemli olan, Riera ilk kafa golünü atarken, iki ayağı da yerdeydi! Zıplamadan kafa golü yani!

**********

Bombası: Şenol Güneş, Tolunay Kafkas ve aslında Sadri Şener!

3-1’lik yenilgi sonrası Şenol Güneş ‘İ’ dedi, Sadri Şener ‘Tolunay Kafkas’ müjdesini verdi! Oysa ki daha ‘stifa’ demesi gerekiyordu Güneş’in... Üstelik Fenerbahçe Aykut Kocaman’ı, Bursaspor Ertuğrul Sağlam’ı beklemişti kaç gün... Yani birazcık beklenmeliydi sanki, ikna için çalışılmalıydı! Başkan diyor ki, “Maçımız vardı, hızlı davranmalıydık!” Tamam da başkan, kupada zaten 4’te 4 yapmışsın ve neredeyse liderliğin bile garanti! Ve diyelim ki bu maçı da kazanman şart!

Kabul ama, 3 puan, Şenol Güneş’ten önemli mi?

30 Ocak 2013, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Commandatore‘’

4 Eylül 1953’te doğdu... Ceyhanspor’la başladığı futbolculuk kariyerinde ilk şampiyonluğunu Adanademirspor’la yaşadı. Adanademirspor’u Süper Lig’e çıkarttıktan iki sezon sonra Galatasaray’a transfer oldu. Sarı-Kırmızılı formayı sırtına ilk geçirdiğinde, takvim yaprakları 3 Ağustos 1974’ü gösteriyordu. Fenerbahçe ile başladı Galatasaray serüvenine, 12 Haziran 1985’te yine bir Fenerbahçe derbisiyle bitirdi.

11 sezon giydi Sarı-Kırmızılı formayı... Kaptanlık pazubandını koluna taktı, onurla taşıdı. Dile kolay; 454 maçta forma giydi. Tam 40 bin 550 dakika sahada kaldı. Stoper oynuyordu, ama 28 de gol attı. Galatasaray formasıyla 3 Türkiye Kupası, 1 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 3 Başbakanlık Kupası havaya kaldırdı.
**********

Saha içindeki müthiş kariyerine saha dışında da devam etti. Ankaragücü ile başladı işe, 21 yaş Milli Takımı ile devam etti. Sonra A Milli Takım ve Galatasaray... 3 Ağustos 1974’te futbolcu olarak geldiği Florya’ya, 10 Ağustos 1996’da patron olarak döndü. (Bugün gördüğünüz muhteşem Florya Tesisleri var ya... Hepsini, Faruk Süren döneminde ‘O’ yaptırdı.)
1996-1997...
1997-1998...
1998-1999...
1999-2000...

Onun yönetiminde, 4 sezonda 4 kez şampiyon oldu Galatasaray... Üst üste hem de, rekor kırarak...

***********

Sıra, Galatasaray’ı yurt dışında temsil etmeye gelmişti. Önce Fiorentina’ya gitti; siz de hatırlarsınız belki, çünkü biz bizzat yaşadık. Fiorentina’nın maçları olduğu günlerde evimize gitmez, gazetede özel Fiorentina sayfası yapardık. Floransa kesmedi, hedefler büyüktü çünkü, büyüdü... Milano’ya gitti; ilk onbirini ezbere saydığımız, İtalya sosyetesinin takımı olan Milan’ın başına geçti. Çizme’de 36 maçta 18 galibiyet, 12 beraberlik aldı. Yenilgi sayısı, sadece 6’ydı.

************

Bu arada Galatasaray’da işler yolunda gitmiyordu. ‘Gel’ dediler, soru sormadan yanıt almadan geldi. Tek şart sunmadan...

İşler çok yolunda gitmedi bu serüvende, “Galatasaray’ın başarısı için görevi bırakmalıyım” dedi, gitti. Yine soru sormadan, yanıt almadan, tek şart sunmadan...

************

Vaziyet kötüydü yine, Galatasaray’ı ayağa kaldırmak gerekiyordu. ‘Gel’ dediler yine; Geldi... Şükrü Saracoğlu Stadı’nda şampiyonluk kupasını kaldırdı Galatasaray takımı, tarih yazdı. Onunla, onun yönettiği takımla...

************

Aşağıdaki liste, bir ülkenin başarıları değil! Sadece O’nun...
1993; U-21 Milli Takım ile Akdeniz Oyunları Şampiyonluğu... 1996; A Milli Takım ile ilk kez Avrupa Şampiyonası Finalleri’ne katılma hakkı kazandı... 1996; Galatasaray ile Cumhurbaşkanlığı Kupası Şampiyonluğu... 1996-97; Galatasaray ile Süper Lig Şampiyonluğu... 1997; Galatasaray ile TSYD Kupası Şampiyonluğu... 1997; Galatasaray ile Cumhurbaşkanlığı Kupası Şampiyonluğu... 1997-98; Galatasaray ile Süper Lig Şampiyonluğu... 1998; Galatasaray ile TSYD Kupası Şampiyonluğu... 1998-99; Galatasaray ile Türkiye Kupası Şampiyonluğu... 1998-99; Galatasaray ile Süper Lig Şampiyonluğu... 1999; Galatasaray ile TSYD Kupası Şampiyonluğu... 1999-2000; Galatasaray ile Türkiye Kupası Şampiyonluğu... 1999-2000; Galatasaray ile Süper Lig Şampiyonluğu... 2000-2001; Fiorentina ile İtalya Kupası Finali (final maçından önce istifa etti)... 2008; A Milli Takım ile Avrupa Şampiyonası Yarı Finali... 2008; A Milli Takım ile Avrupa Şampiyonası’nın En İyi Teknik Direktörü seçildi... 2008; İtalya Cumhurbaşkanı’ndan Commendatore Nişanı aldı... 2011-2012; Galatasaray ile Süper Lig Şampiyonluğu... 2012; Galatasaray ile Süper Kupa Şampiyonluğu...

****************

Pardon... Unutmuşum! Galatasaray,
1999-2000 sezonunda da UEFA Kupası Şampiyonluğu’na ulaşmıştı. Onun yönetiminde...
İkinci pardon! 31 Aralık 2012 tarihi itibariyle ‘O’ artık Galatasaray Kulübü Divan Kurulu üyesi...

****************

1941 yılında doğdu... 1999 yılında Galatasaray Genel Kurul Üyesi oldu. (Resmi Galatasaraylılık başlangıcıdır bu...) 14 Mayıs 2011’de Galatasaray Başkanı seçildi. (Resmi Galatasaray yöneticiliği başlangıcıdır bu...) Allah ömür verirse, 2025’te de Galatasaray Divan Kurulu Üyesi olacak.

****************

Önce; “Kulüplerde hiyerarşi vardır. Başkan, onun altında profesyoneller yer alır. Benimle çalışan insanların bana karşı en ufak bir saygı eksikliği olmasına izin vermem. Kulüpten maaş alıyor mu, alıyor. Kontrat bazında çalışıyor” dedi.

Sonra; “Camiamıza yararlı bir elemandır. Camiamıza faydalı olan her elemanla çalışmaya devam ederim” dedi.

****************

60 yıllık ömrünün 40 yılını Galatasaray çatısı altında geçiren biri için bu sözler hak değildir, adalet değildir... Şüphesiz astlar, üstlere saygı göstermelidir. Fakat tek bir şartla; Üstler de astlarına saygı gösterdiği sürece... Galatasaray formasındaki üç yıldızdan birine imzasını atan adam, bu camiada sonsuz saygı görmeyi hak etmiştir.

23 Ocak 2013, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’3 Temmuz yalanmış!‘’

Tam bin 789 maç... Bin 17’sini kazanmış, 294’ünü kaybetmişler. 478 maç da berabere bitmiş. 3 bin 148 gol atmışlar, bin 518 yemişler... Fenerbahçe’nin 55 yıllık Süper Lig serüveninin özeti işte bu...

Ligdeki başarı oranı yüzde 70...

Tam 512 maç... 322’si galibiyet, 101’i beraberlik, sadece 89’u mağlubiyet... Bin 60 gol atmış, 518 yemişler... Aziz Yıldırım başkanlığındaki Fenerbahçe’nin serüveni de işte bu...

Ligdeki başarı oranı yüzde 73...

91 maç... 57 galibiyet, 19 beraberlik, 15 yenilgi... 179 gol atmışlar, 91 yemişler... Aykut Kocaman teknik direktörlüğünde Fenerbahçe’nin serüveni ise işte bu...

Ligdeki başarı oranı yüzde 73...

Özet: Aziz Yıldırım ve Aykut Kocaman’ın başarı oranları, Fenerbahçe Kulübü’nün genel ortalamasının üzerinde...
***
Aykut Kocaman döneminde derbilere bakalım bir de...

Fenerbahçe, Galatasaray ile 7 maça çıkmış; 2 galibiyet, 2 mağlubiyet, 3 beraberlik... 8 atıp 9 yemişler...

Beşiktaş ile 7 maç oynamışlar; 4 galibiyet, 2 beraberlik, 1 mağlubiyet... Attığı 14, yediği 7...

Trabzonspor ile de 7 maçta 4 galibiyet, 2 beraberlik, 1 mağlubiyet... 11 atıp, 5 yemişler...

21 karşılaşmada 10 galibiyet, 7 beraberlik ve 4 yenilgi...
***
15 Şubat 1998... Sadece 1 oyla geçti Vefa Küçük’ü... O gün oturduğu başkanlık koltuğuna, o günden beri de orada...

5 Süper Lig Şampiyonluğu, 1 Türkiye Kupası, 1 Atatürk Kupası, 1 Başbakanlık Kupası ve 2 Süper Kupa Şampiyonluğu yaşadı Fenerbahçe, Aziz Yıldırım döneminde...

2006 ve 2012’de Galatasaray’a, 2010’da ise Bursaspor’a son haftada kaybetti şampiyonluğu...

Tam 15 sezondur Başkan... 5 kez şampiyon olmuş Fenerbahçe, 6 kez ikinci; 15 sezonun 11’inde hep ilk ikide yani...
***
“Dikili bir ağacı yok derlerdi” eskiden Fenerbahçe için...
Artık var!
O yaptı.
Neleri mi?
***
Şükrü Saracoğlu Stadı, Merkez Yönetim Binası, Samandıra Tesisleri, Faruk Ilgaz Sosyal Tesisleri, Can Bartu Tesisleri, Lefter Küçükandonyadis Kamp Tesisleri, Altyapı Tesisleri, Samim Göreç Kapalı Basketbol Salonu, Fikirtepe Tesisleri, Vefa Küçük Kapalı Yüzme Havuzu, Tam Olimpik Yüzme Havuzu, Todori Tesisleri, Türk Telekom Ankara Tesisleri, Düzce Topuk Yaylası Tesisleri, Muhtar Sencer Kapalı Voleybol Salonu, Kürek Sapanca Tesisleri, Uluslararası Spor Kompleksi, Konuk Evi, Fenerbahçe Üye ve Aileleri Yüzme Havuzu, Eğlence ve Dinlenme Salonu...
***
28 Temmuz 2010... Christoph Daum gitti, o geldi...

İlk yılında şampiyon oldu, ikincisinde yarım puanla kaçırdı, ikinci oldu.

Ligde ikinci olduğu sezon, Türkiye Kupası’nı kaldırdı. Tam 28 yıl sonra...

Bu sezon Avrupa Ligi’nde grubu lider tamamladı. Hatta son maça yedeklerle çıktı -ki- o maç öncesinde liderliği bile garantiydi.
***
Bırakın saha içini...

3 Temmuz’da başlayan o süreçte kim dik durdu?

‘Sen bizim Kocaman gururumuzsun’ diye kime bağırıldı?

Her krizde kendini ortaya atan kimdi?

Bu davranışlarıyla diğer kulüpler tarafından ‘istenmeyen adam’ ilan edilen kim?

Bıraksa Fenerbahçe’yi, kim alır onu bu saatten sonra?
***
3 Temmuz sabahından sonra sokaklarda, mahkeme salonlarında, cezaevlerinde ve statlarda yaratılan o ‘aile havası’na ne oldu sahi?

3 puanlık ömrü mü vardı 3 Temmuz kardeşliğinin...

Koca bir yalan mıydı yoksa?

1 yıl hapis yatan Aziz Yıldırım’a biçilen ömür sadece 90 dakika mıydı?

‘Kocaman gururunuz’ bir galibiyetle mi bitti, gitti?

Siz Fenerbahçe için ne yaptınız sahi?

Fenerbahçe’nin cefasını çekenler mi sürmeli sefasını...

Yoksa her daim sefa sürenler mi artık biraz cefa çekmeli?
***
Vefa nedir sahi? Gerçek Fenerbahçeliler artık karar vermeli...

25 Aralık 2012, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kaka ve Diego‘’

Sevinci de üzüntüyü de aynı coşkuyla yaşayan bir toplumuz biz...
Bir galibiyete sevinirken, elinde silahla sağa sola ateş eden ve hatta kimi zaman adam öldüren, biziz...
Bir yenilgi sonrasında intihara teşebbüs eden de...
Birkaç iyi sonuç, birkaç gol sonrasında göklere çıkarttığımız adamı; birkaç kötü sonuç ya da kaçırdığı birkaç gol pozisyonu sonrasında yerlerde süründüren, biziz.
*******
Bu ülkede Fatih Terim’in Şenol Güneş’in teknik adamlığı sorgulandı.
3 Temmuz sürecinde dik duruşuyla ‘adam gibi adam’ dedikleri Aykut Kocaman’ı, Arena’daki yenilgi sonrasında ‘korkaklıkla’ suçlayan da onlardı.
*******
Kendini hakemliğin gelebileceği en üst noktada görenlerin; şarkıcı-türkücü-komedyen-siyasetçi-Ergenekoncu-Balyozcular’la yaptıkları barajları, masaya yatırdıkları futbolumuzu gördük, görüyoruz.
*******
Hiçbiri Cüneyt Çakır’ı konuşmadı mesela... Dünyadaki en önemli maçları birbir yöneten gururumuz değil mi O?
*******
Hiçbiri bir Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin ardından futbolcuların sahadaki dostluklarını konuşmadı mesela...
Çünkü onlar; güzelliklerle değil, kavgayla beslenenler...
*******
Tolga Zengin’i es geçti hepsi... Bütün arkadaşları, Türkiye Kupası’nda gelen turu kutlarken; son penaltıyı kaçıran Kasımpaşalı futbolcuyu teselli eden Tolga’yı... Bir futbolcu, daha ne büyük adamlık yapabilir ki bundan sonra...
*******
Günler ayları, aylar yılları geride bırakıyor... Bizler de büyüyoruz, kulüplerimiz de...
Baksanıza, daha dün gibiydi Beşiktaş’ın 100. yıl kutlamaları... Bugün 109 yaşında Kara Kartallar...
Tarihin en bilinmeyen, ama bana göre tarihin en coşkulu Beşiktaş takımı bu... İzlenen, özlenen, alkışlanan, kaybetse bile ‘ellerinden geleni yaptılar’ dedirten...
*******
Galatasaray hakikaten ‘Rüya Takım’ mı ya da Fenerbahçe hakikaten ‘tarihin en kötüsü’ mü? Aklıma düştü, baktım... Geçen sezon nasılmış durum?
*******
2011-2012 sezonunun 16. haftasını inceledim.
Galatasaray; 16 maçta 10 galibiyet, 4 beraberlik, 2 yenilgi almış... 26 gol atmış, 11 gol yemiş, 34 puanla lidermiş...
Aynı Galatasaray bu sezonun 16. haftasında 9 beraberlik, 5 beraberlik, 2 yenilgiyle oynamış. 34 gol atmış, 20 gol yemiş, 32 puan toplamış ve yine lider...
1 galibiyeti eksik, 1 beraberliği fazla... 8 fazla gol atmış, 9 fazla yemiş, 2 puan eksik toplamış.
Geçen sezon Avrupa’da yoktular, bu sezon ise Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıktılar. Bu durumda tablo gayet normal. Fakat bu tablonun da bize gösterdiği gerçekler var... Mesela; Atletico’dan alındığında ‘yaşlı’ denilerek dudak bükülen Tomas Ujfalusi ne kadar da önemli bir adammış aslında. Onun yokluğunda 9 gol fazla yemiş Muslera... Burak ile Umut’un alınması işe yaramış, 8 gol fazla atmış Galatasaray...
Bu veriler ışığında ‘Ocak Planı’ belli. Attığında değil, yediğinde sorun... O halde Kaka mı lazım Galatasaray’a, Ujfalusi tadında bir savunma lideri mi?
********
Aynı tabloda Fenerbahçe...
Onlar da geçen sezon Avrupa’da yoktular, bu sezon ise Avrupa Ligi’nde gruptan çıktılar.
Geçen sezon 16 maçta 10 galibiyet, 4 beraberlik, 2 yenilgi almışlar. 24 gol atıp 14 gol yemişler, 34 puanla averajla Galatasaray’ın gerisinde 2. sırada yer almışlar...
Bu sezon 16 maçta 7 galibiyet, 6 beraberlik, 3 yenilgileri var. 24 gol atıp, 16 yemişler, 27 puan toplamışlar.
3 galibiyet eksik, 2 beraberlik ve 1 yenilgi fazla. Attıkları aynı, yedikleri 2 fazla... Fakat tam 7 puan eksik toplamışlar geçen yıldan...
Nedeni basit... Çünkü sahada 2 eksikler... Alexler’i yok, Emreler’i yok...
Hiç olmayacak maçları çevirecek, hiç oynamadıkları maçta devreye girip üç puanı getirecek iki büyük liderleri yok...
Bu veriler ışığında Fenerbahçe’nin Ocak Planı da belli aslında... Bir Alex bulacaklar, mesela Diego...
********
Fatih Terim’in de Aykut Kocaman’ın da sorunu aynı... Kendileri kulübede bir ‘lider’ gibi duruyorlar, evet ama...
Sahanın içinde Galatasaray’ın hem savunmada hem orta sahada ‘lider’i yok... Ne Dany’den Ujfalusi olur, ne de Melo’nun bu formuyla Selçuk İnan geçen sezonki gibi futbol oynayabilir...
Sahanın içinde Fenerbahçe’nin orta alanda ‘lider’i yok... Ne Mehmet Topal’dan Emre Belözoğlu, ne de Cristian Baroni’den Alex de Souza performansı gelir...
********
Hepsi bir tarafa...
“Türkiye’nin en büyük yatırım yapan iki takımının mücadelesinde top 40-45 dakika oyunda kaldı. Bunu çözmeliyiz” diyor ya Aykut Kocaman...
Haklı...
Ama...
Bu ülkede şarkıcı-türkücü-komedyen-siyasetçi-Ergenekoncu-Balyozcular’la spor programları yapılıyor Sayın Kocaman...
Sizce en büyük tehlike hangisi?

19 Aralık 2012, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Vaybaba!‘’

En sonda söyleyeceğimizi en başta ifade edelim ki, yazının bitimine kadar farklı düşüncelere kapılmayın. Fatih Terim’in Şenol Güneş’in Aykut Kocaman’ın ya da yazıda adı geçecek diğer teknik direktörlerin mesleki bilgisi, karizması, duruşu ya da kişiliği konusunda hiç bir şüphemiz yok. Fakat hepimiz biliriz ki ‘mükemmel insan da yoktur...’

Yiğit Gökoğlan... Furkan Özçal... İkisi de pırıl pırıl iki genç... Üstelik biri Manisa’da diğeri Kayseri’de, kendilerini Milli Takım seviyesine taşıyacak performanslara imza atıyorlardı. İkisi de sıkıntılı transfer süreçlerinin ardından Galatasaray’a getirildi.. Ve ikisi de ortalarda yok! Necati Ateş... Antalya’dan yeniden
alındığında dudak büken isimler çoktu. Fakat daha sonra Fatih Terim’e “Biz 500 bin dolarlık adamla şampiyon olduk” dedirtecek kadar müthiş işlere imza attı. Karşılığında ‘taç’ giydirilmesi gerekirken gönderildi. Şimdi Eskişehir’de ve onun adına değişen bir şey yok. Atıyor, attırıyor ve Es Es’i zirvenin ilk 5’i içinde tutuyor.

Servet Çetin... Galatasaray’da yapacakları bitmişti belki... Artık Florya’dan ayrılması gerekiyordu. Kabul... Fakat emekli aylığına bağlanmış gibi oynayan Cris’i gördükten sonra insanın aklından şu soru geçiyor: “Servet’in suçu neydi?” Hadi Servet artık yok, tamam da, Cris bu hâldeyken, kariyerinde Milli Takım yazılı Gökhan Zan bir küçük şansı bile hak etmiyor mu?

Dia... Değişik bir oyuncuydu. Büyük umutlarla alındı, bir gecede yollandı. Gencecik bir yıldız adayıydı, büyük paralara satılır deniyordu. Gitmesi bir kenara, burada kaldığında da, çoğu maçta yedek oturdu. Stoch... Ona kim ‘kötü oyuncu’ diyebilir? Ben diyemem... Gencecik bir adam, halâ Ruslar peşinde... Bonservisi için konuşulan rakamlar, 10 milyon Euro’nun üzerinde... Fakat ya yedek, ya kadro dışı...

Krasiç... ‘Acaba’ diyorum bazen kendime... İkizi mi vardı bu adamın ve o mu geldi Fenerbahçe’ye... Bildiğimiz, hatırladığımız Krasiç nerede? Fenerbahçe’de 18’e giremeyen bu adam için Juventus kaç milyon Euro bonservis bedeli ödemişti daha bir-iki yıl önce... Bienvenu... Geldiğinde de Fenerbahçe’nin oyuncusu değildi, giderken de olamayacak. Peki neden transfer edildi?

Vittek... Güney Afrika’daki Dünya Futbol Şampiyonası’nda neredeyse Gol Krallığı’na gidecek performansları sergilemedi mi bu adam? Sapara... Her sezon başı gönderilecekler listesinde değil miydi? Ve bu sezonun Trabzonspor adına belki de en verimli ismi değil mi? Cech... Neden alındı, neden gönderilecek? Barış Ataş... Volkan Şen... Aykut Aygün... Barış Özbek... Alındılar, oynatılmadılar... Ferhat Öztorun en son ne zaman forma giydi, hatırlayan var mı? Peki durum buyken, kontratı kaç yılına kadar neden uzatıldı?

Terim’in Galatasaray’da geçirdiği ikinci dönemi de hatırlayın... Kocaman’ın Fenerbahçe’de geçmiş yıllarına da bakın... Güneş’in burada yazmadığımız son iki sezonuna da göz atın... Hepsi de değerli, kıymetli teknik direktörler elbette... Fakat transfer de artık bir bilim dalı gibi... Barcelona’nın Beşiktaşlı Mami’yi almamasının nedeni, transfer söylentilerinin basına yansıması... Çünkü ‘gizlilik esas’ onlarda...

İngilizler, transfer edilecek adamlara ‘millilik şartı’ koymuş. Çünkü şuna inanıyorlar; Milli Takım’a kadar yükselen bir futbolcunun performansı kadar özel hayatı da düzgündür. Dünya’nın en iyi okulunda, Ajax altyapısında şu kural varmış: İsterse Maradona olsun, okuldaki notları iyi değilse, bu takımda hiç kimse oynayamaz. (Saffet Sancaklı ağabey gitmiş, görmüş, anlatmıştı.) Biz, halen sadece attığı gole, yaptığı asiste, oynadığı futbola bakarak balıklama dalıyoruz transfer işine... Oysa ki günümüz futbolu artık yıldızların parladığı değil, takımların yıldızlaştığı çizgide...

Beşiktaş’ı unuttuk diye düşünmeyin... Çünkü yazının assolisti Samet Aybaba zaten... ‘Feda’ diye başladılar sezona... Beklentiler büyük değildi bu yüzden... Fakat Aybaba bu fırsatı kaçırmadı. Başarısız olsa kim ne diyecekti ki zaten! İşte bu artıyla çıktı yola... Yıldızı sönmüş Simao’yu yolladı, takımı yıldız yapmaya niyeti olmayan Quaresma’yı kadro dışı bıraktı. Oğuzhan’ı aldı, Hasan Türk’ü, Erkan’ı oynattı. Holosko yeniden yıldız, Almeida yeniden atıyor attırıyor. Geçtiğimiz maç, Beşiktaş yedek kulübesindeki bütün oyuncular (kaleci hariç) Beşiktaş altyapısındandı. Üstelik o maçta saha içinde de Beşiktaş altyapısından adamlar vardı. Bundan büyük mutluluk var mı?

İlk yarının sonunda belki lider olmayacak Beşiktaş... Sezon sonunda da şampiyon... Fakat onların performansları benim kalbimde şampiyonluğa çoktan ulaştı.

11 Aralık 2012, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI