Arama

Popüler aramalar

‘’Arap İsmail yine topun başında‘’

Bursa’da üniversite öğrencisiyim. 1980’li yılların sonu ya da 1990’lı yılların başı... Bursaspor’un Bursaspor olduğu yıllar. Bir Fenerbahçe maçı oynanıyor. İstanbul devlerini kaçırmak olmaz, tribündeyiz. Bitime sayılı dakikalar var; Skor 0-0... Hakem, Fenerbahçe lehine penaltı çaldı. O an takımdaki büyük yıldızların hızlı bir refleksle kulübenin en uzak noktasında sırtı dönük durduklarını bizzat gördüm!

Topun el yaktığı anlar ve herkes sorumluluktan kaçıyordu. O dönemin Arap İsmail’i, yani takımın sağ beki geçti topun başına. Vurdu ve gol! Fenerbahçe o penaltıyla 1-0 kazandı bu zorlu deplasmanda...

Ve bugün... Sene 2023... Belki de Ali Koç ve yönetimi, görev süresinin bitimine kısa süre kala kazandı kader penaltısını... Ve yine topun başına geçti Arap İsmail. Aynı cesaret ve inanmışlıkla...

Atarsa penaltıyı Fenerbahçe camiası kazanacak. Atamazsa...

30 Haziran 2023, Cuma 06:59
YAZININ DEVAMI

‘’Keşke...‘’

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüyle başlayalım: “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh...” İnsanlık tarihinin sayılı, son yüzyılın tartışmasız askeri dehalarından biri olarak kabul gören Atatürk; ‘Barış’ diyor hem ülkemizde hem dünyada... Elbette ‘savaşa hayır’ diyoruz bizler de... Sevenleri birbirinden ayıran, yıllarca uğraş vererek inşaa ettiğiniz dünyanızı başınıza yıkan ve herşeyden önemlisi ölümlere neden olan bir kavramı, nasıl kabul edebilir bir insan... Güneydoğumuz’da yıllardır süregelen terör... Güneyimizde bitmek bilmeyen savaşlar derken.. Kuzeyimiz de karıştı en nihayetinde. Yaklaşık iki ay önce Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaş sürüyor. Dünyanın en önemli haber ajanslarından Reuters’in bu savaş ile ilgili dün yayınladığı veriler şöyle: En az 46 bin ölüm... En az 12 bin yaralı... En az 400 kayıp... Savaş yüzünden ülkesinden ayrılanlar: 11 milyon... Yıkılan bina sayısı: 1800... Mal kaybı: 565 Milyar Dolar... Yazık değil mi?!

Türkiye; ilk günden bu yana arabuluculuk görevini yürütüyor bu savaşta... Siyasilerimizin özveriyle çalıştığı, ülkemizin evsahipliği yaptığı ‘barış müzakereleri’ umutlandırıyor bizi de dünyayı da... Türk Futbolu da üzerine düşeni yapıyor. Sloganımız ‘Barış İçin Futbol’... Geçtiğimiz günlerde Galatasaray, Dinamo Kiev ile sahaya çıkmıştı; dün de Fenerbahçe, Shakthar Donetsk’i konuk etti. Kimin aklına gelmişse, bu organizasyonlar için kimler emek vermişse hepsine sonsuz teşekkürler.

Ancak bir de sorumuz var organizasyonla ilgili... Ligimiz sürdüğü için maçlar mecburen hafta içi oynandı. Ancak neden saat 17.00? Bu saat yüzünden her iki maçta da yeterli futbolsever göremedik tribünlerde. Hem iş saati olması hem de Ramazan ayı nedeniyle... Ve bir de keşke... Bir çarşamba gecesi, saat 21.00’de bir karşılaşma organize etsek... Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor ağırlıklı, Süper Lig destekli bir takım kursak... Dinamo Kiev, Shakthar karmasına karşı oynasak... Binlerce futbolseverin doldurduğu stadyumda tüm dünyaya tek ses ‘Savaşa hayır’ diye bağırsak... Fena olmaz mıydı?

20 Nisan 2022, Çarşamba 08:09
YAZININ DEVAMI

‘’Gölge etmeyin!‘’

Amerika'da 'gerçek futbol' ile ilgili onlarca yatırım yaptılar, milyon Euro'lar harcadılar ama başaramadılar. Oysaki kendi futbolları vardı. Kendi basketbolları olduğu gibi. Amerika halkı; Amerikan futboluna tutkuluydu. Yeşil sahaları yıldızlarla doldursalar bile, gerçek futbola olan ilgiyi artıramadılar. Sokaktakiler için varsa yoksa 'National Football League'di. (NFL)

Ancak Dünya'nın neresinde iyi, güzel, tutkulu bir şey varsa, onu mutlaka Amerikalı yapmak gibi bir derdi olan paranın baronları; futbolun peşini bırakmadılar. Hep yaptıkları gibi başladılar futbolun fethine de... Önce sponsor oldular, para verdiler, sempatik gözüktüler. Sonra kulüp yönetimlerine girdiler, futbolun yönetiminde söz sahibi olmayı hedeflediler. Ve en nihayetinde son darbeyi yaptılar, satın aldılar; Dünya'da (FIFA) ve özellikle Avrupa'da (UEFA) futbolu yöneten kurumların karşısına 'patron' olarak çıktılar.

Emperyalizm, doymak bilmeyen bir iştaha sahiptir. Kulüplerin sahibi olmak da kesmedi beyleri! Aslında en başta hedefledikleri yolda ilerlemeyi sürdürdüler: Avrupa Futbolu'nun da sahibi olmak istiyorlardı.

Real Madrid Başkanı Perez önderliğinde harekete geçtiler. İngiltere, İspanya, Almanya, Fransa ve İtalya'nın önde gelen kulüplerini 'para' ile ikna ettiler. Ve bir gece yarısı Avrupa Süper Ligi'ni kurdular. Kulüpleri satın almışlardı, satın alamadıklarını da kiralamışlardı! Fakat hesaba katmadıkları bir şey vardı: Taraftarlar... Yani futbolun gerçek sahipleri... Hiçbir çıkarı olmadan bir futbol takımına destek olan; takımı kazandığında havalara uçan, kaybettiğinde yıkılan; koşulsuz şartsız kendini kulübüne adayanlar...

"Sana şu kadar para vereyim, ezeli rakibini tut" diyemezsin onlara. Diyemediler zaten! Futbolun 'gerçek sahiplerini' ikna edemediler. Bir gece ansızın doğan Avrupa Süper Ligi, bir gün sonra öldü. Bayern Münih ile başlayan direniş, çığ gibi büyüdü ve yapayalnız kaldı baronlar. Aslında zaten ölü doğmuştu bu çocuk, farkına varamadılar... Ancak unutmayacaklarımız da var bu süreçle ilgili.

Mesela Barcelona... İspanya'da Kralın Takımı Real Madrid'e karşı dik duruşuyla bilinen, Katalanlar'ın gönül verdiği Barcelona. Umurlarında olur mu bilmem ama benim gönlümde bir toz zerresi kadar değerleri olmayacak artık. Mesela Messi, Ronaldo...Yetenekleri onları bu noktalara getirdi, ama futbolu bıraktıklarında nasıl anılacaklarına kendileri karar verdiler. En azından benim gibi düşünen birçok insan için Maradona'nın tırnağı bile olamayacaklar.

★ ★ ★

Bir çift söz de bizim spor yöneticilerimize...Tarihin en coşkulu yarışı var saha içinde. Üç dev şampiyonluk, Anadolu takımları kümede kalma savaşı içinde. Lütfen bırakın, formalı çocuklar karar versin sonuca. Bırakın, kim hak ediyorsa o kazansın. Bırakın futbol, en saf ve temiz haliyle halka kalsın. Ceketli beyler; gölge etmeyin, yeter...

10 Mayıs 2021, Pazartesi 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Çanlar çalarken...‘’

Değişik bir sezon yaşıyoruz ama değişmeyen tek şey var: Yine herkes 'adalet' istiyor! Kazanan da kaybeden de... Çok ağır yaralar veriyoruz bu güzel oyuna; Rakiplerimize, hakemlerimize, meslektaşlarımıza, bütün paydaşlara...

Çok eski yıllarda krallıkla yönetilen bir ülke... Kral'ın gücü, kudreti sonsuz. Ancak Kral'ın isteğiyle ülkede işleyen bir de 'Hukuk Sistemi' var. Hakimler, Savcılar yönetiyor ülkedeki Adaleti...

Ülkede en büyük haberleşme aracı, kiliselerdeki çanlar...

Bir 'vatandaş' öldüğünde şehir merkezindeki dev çan 1 kez çalınırmış. 'Eşraf'tan biri ölürse iki, 'büyük bir devlet adamı' ölürse 3, 'Kral' öldüğünde ise 4 kez...

Gel zaman git zaman... Şehirde bir olay yaşanır ve konu mahkemeye taşınır. Davanın sanığı olarak mahkeme huzuruna çıkartılan adamın masumiyetini, tüm ülke halkı bilmektedir. Bir formalite olarak görülmesi ve beraat beklenen davadan sürpriz bir karar çıkar. Suçsuz olduğu bilinen sanık, 'para cezası'na mahkum olmuştur.

Hakim sorar: "Bir diyeceğin var mı?"

Sanık cevaplar: "Hayır..."

Mahkeme biter, dinleyiciler dağılır. Kafalarda büyük kaygı vardır. Çünkü adam suçsuzdur, ama para cezası verildiğine göre suçlu bulunmuştur.

Kısa süre sonra dev çan bir kez çalar.

Herkes meraktadır: "Acaba bir komşumuz mu öldü?"

Çan 2. kez çalar: "Acaba eşraftan kim öldü?"

Çan 3. kez çalar: "Acaba ölen büyük devlet adamı kim?"

Çan 4. kez çalar: Herkes feryat eder; "Eyvah! Kralımız öldü..."

Neredeyse ülkede yas ilan edilecektir ki; Çan 5. kez çalar...

Görülüp işitilmiş bir durum değildir bu. Herkes çan görevlisine koşar. Bir de bakarlar ki; Çanı, haksız yere suçlu bulunan adam çalmaktadır.

Sorarlar: "Ne demek 5 kez çan çalmak. Kral'dan büyük kim ölebilir ki?"

Suçsuz adam yanıtlar: "Adalet öldü!"

Kıssadan hisse...

Yine ve aslında hiç de alışık olmadığımız bir sezonun sonuna doğru ilerliyoruz. Lig 21 takımlı, normalden hayli uzun... Eskiden hafta sonunu beklerdik futbol maçları için, şimdi günleri karıştırıyoruz; Çünkü her gün maç var! Üstüne üstlük bir de 'Pandemi' var, insanların birbirini gördüğünde kaçarak uzaklaştığı bir ortamda, futbolcuların kafa kafaya mücadele etmelerine tanık oluyoruz.

Daha öncekilere benzemeyen bir sezon yaşıyoruz ama değişmeyen tek şey var: Yine herkes 'adalet' istiyor! Kazanan da kaybeden de.

Bu lig bitecek, tıpkı daha öncekilerin bittiği gibi... Sonrasında kısa bir ara ve yeniden başlayacağız yeni sezonla birlikte futbola. Nasıl bırakırsak, oradan başlayacağız. Dikkatli olmalıyız.

Çok ağır yaralar veriyoruz bu güzel oyuna; Rakiplerimize, hakemlerimize, meslektaşlarımıza, bütün paydaşlara...

Sermaye baronlarının (Avrupa Süper Ligi) ele geçiremediği tek eğlencemiz olan futbolu, bizzat futbolun içinde olanlar; tüketmek için elinden geleni yapıyor.

1, 2, 3, 4...

Duralım lütfen...

Çünkü sayenizde çanlar, futbolumuz için çalmaya devam ediyor.

01 Mayıs 2021, Cumartesi 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Abou mu Ghezzal mi?‘’

Aboubakar'ın yokluğunu çok dert ediyor Beşiktaşlılar... Haklılar! Çünkü Aboubakar inanılmaz bir oyuncu ve Beşiktaş'a kendisini adamış durumda... Ancak bir Kasımpaşa maçına bakın bir de Erzurumspor maçına... Siyah ile Beyaz kadar farklı Beşiktaş... Peki neden?

Amerika'da bir süpermarket... Hani kıl müşteriler olur ya, sürekli şikayet eden, kavgaya meyilli, sorunlu... İşte onlardan birisi, meyve-sebze reyonunu birbirine katıyor. Müşteri, "Yarım kivi almak istiyorum" diyor... Tezgahtar ise bunun mümkün olmadığını ifade ediyor ve tartışma kavgaya dönüşüyor. İkisi de birbirinden şikayetçidir.

İşinden olmak istemeyen tezgahtar, hızlı adımlarla Mağaza Müdürü'nün odasına gidiyor ve durumu şu sözlerle ifade ediyor: "Efendim, hayvanın biri yarım kivi almak istiyor..."

Müdür'ün rengi beyazlamıştır! Durumda bir gariplik olduğunu fark eden tezgahtar, yavaşça arkasına döner. Müşteri hemen arkasından odaya kadar gelmiş, ensesinde durmaktadır. Tezgahtar şöyle devam eder:

"Efendim, bu beyefendi de kivinin diğer yarısını almak istiyor!"

Müdür derin bir nefes alır ve müşteriye yarım kivinin verilmesini söyleyerek konunun kapanmasını sağlar. Yaklaşık bir saat sonra da tezgahtarı odasına çağırır. Aralarında şu diyalog geçer:

– "Tebrik ederim, çok zeki davrandın, iyi idare ettin. Nerelisin sen?

– "Brezilyalıyım efendim..."

– "Amerika'ya neden geldin?"

– "Brezilya cazip bir yer değil efendim. Orada insanlar ya futbolcu ya da fahişe.. Ve ben ikisini de olamam!"

Son cevap, müdürü biraz kızdırıyor. Yine de sakin bir ifadeyle devam ediyor:

– "Biliyor musun, benim karım da Brezilyalı..."

Yaptığı gafın farkına varan tezgahtar, yine bir vücut çalımı atıyor:

– "Yaaa öyle mi Müdür bey... Peki yengemiz hangi takımda futbol oynuyor?"

İşte mağazadaki o tezgahtar misali; Kimi insanlar vardır, hem zekidir hem de yetenekli... Bir bakarsın elektrik prizi takabilir, bozulan musluk contasını değiştirebilir, silikon çekebilir, badana yapabilir. Bir de bakarsın, cübbesi üzerinde duruşmada söz istiyor, önlüğünü giymiş acil serviste hayat kurtarıyor. Her eve lazımdır onlardan bir tane...

Beşiktaş'ın tezgahtarı, bana göre Rachid Ghezzal...

Sol ayağı efsane, sağı da baston değil, iş görüyor. Tam bir savunmacı değil belki, ama savunma bilmeyenlerden de değil. Nerede durması, nerede koşması gerektiğini biliyor; Nerede vurması, nerede pas vermesi gerektiğini bildiği gibi. Gerekirse atıyor, gerekirse attırıyor. Top tutman gerekirse tutuyor, hızlı oynaman gerekiyorsa gaza basıyor. Kısacası; Ne istiyorsan onu yapıyor.

Aboubakar'ın yokluğunu çok dert ediyor Beşiktaşlılar. Haklılar! Çünkü Aboubakar, inanılmaz bir oyuncu ve Beşiktaş'a kendisini adamış durumda.

Ancak bir Kasımpaşa maçına bakın bir de Erzurum maçına... Siyah ile Beyaz kadar farklı Beşiktaş?

İkisinde de Aboubakar yok. İstanbul'un güzel havasında oynanan Kasımpaşa maçında futbol adına tek bir ipucu bile gösteremeyen Beşiktaş'ta Ghezzal de yok. Erzurum'da, aşırı soğuk ve sert zeminde oynanan, farklı kazanılan Erzurum maçında ise oyunun her saniyesine etki eden Ghezzal var.

Aboubakar'ın yokluğunu telafi edebiliyor bu takım... Asıl büyük dert; Ghezzal'in yokluğu!

14 Nisan 2021, Çarşamba 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyon belli‘’

Milli maçların oynandığı hafta, Fanatik yorumcularından oluşan Bizim Takım'a ligin geleceğini sormuş ve yorumlarından şu manşeti çıkarmıştık: "Şampiyon belli! İkinci kim?" Bugün, o yazı dizisini hatırlatmakta fayda var.

Milli Takımımız'ın Hollanda, Norveç ve Letonya maçlarını oynayacağı haftada; 'Bizim Takım'ı biraraya getirmiş ve onlara şu soruyu sormuştum: "Kalan haftalarda ligdeki sıralama nasıl değişir?"

Bizim Takım üyeleri özetle şunları söylemişti...

Mehmet Demirkol: "Fenerbahçe'nin çifte ikili averaj dezavantajıyla şansı düşük. Galatasaray'ın önümüzdeki 3 maçı çok belirleyici. Buradan 9 puanla çıkarsa, Terim sazı eline alabilir. Bunun dışında Beşiktaş'ın zirveye yakın olduğunu söylemek zor değil. Arkadaki 3 takım nasıl dizilse şaşırmam."

Faik Çetiner: "Şampiyonluk hesapları yapmak için istikrarlı sonuçlar almak şart. Şu an sadece Beşiktaş istikrarlı. Galatasaray, Kadıköy'de Fener'i yenip, içeride Rize'ye kaybediyor. Fenerbahçe, dışarıdan topladığını evinde dağıtıyor. Trabzonspor bu sezonu 3. bitirirse, benim için başarılıdır."

Deniz Çoban: "Milli ara sonrası 4 haftada 7 maç oynanacak. Bu süreçte saha içinden çok, saha dışı yaşananlar gidişatı etkileyecek. Yorgunluk, sakatlık ve Covid-19... Senaryoyu birlikte göreceğiz. Bunlar etkilemez ve sadece saha içi organizasyonu dikkate alınırsa, lig şu anki sıralamada biter."

Onların bu yorumlarını alt alta koyarak Fanatik'in hem 1. sayfasında hem de bir iç sayfada şu başlığı atmıştım: "Şampiyon belli! İkinci kim?"

Peki, Milli ara sonrasında ne oldu?

Beşiktaş; Deplasmanda Kasımpaşa'ya kaybetti, içeride Alanyaspor'u farklı geçti...

Fenerbahçe; Evde Denizlispor'u yendi, dışarıda Malatya ile berabere kaldı...

Galatasaray; Hatayspor deplasmanında kaybetti, son haftayı 'bay' geçti.

Trabzonspor; önce deplasmanda Sivas, sonrasında da evinde Kayserispor ile berabere kaldı.

Bu yazı dizisi çıkmadan önce sıralamaya göre Beşiktaş 64, Galatasaray 61, Fenerbahçe 59, Trabzonspor 55 puandaydı.

Geçen iki haftalık süreç sonrasında Beşiktaş 67, Fenerbahçe 63, Galatasaray 61, Trabzonspor 57 puanda...

Beşiktaş ve Galatasaray'ın 'bay' haftalarını geride bıraktığını, Fenerbahçe ve Trabzonspor'un bu nedenle birer maç fazlası olduğunu da hatırlatalım.

Ligin kalan haftalarında ne olur?

Allah korusun, büyük afetler olmazsa... Pandemi nedeniyle lig askıya alınmazsa... Mucizeler yaşanmazsa...

İki hafta önce Bizim Takım ne demişse o olur...

Bugün, o gün yazdıklarımızı bir kez daha hatırlatmakta fayda var:

Şampiyon belli! İkinci kim?

10 Nisan 2021, Cumartesi 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Nasıl yönetilemez!‘’

2 değil, 12 haftadır kötü oynuyor Galatasaray; Bireysel performanslar ile kazanıyor, yıldızlar susunca duruyor. Fatih Terim, kariyerinin en formsuz günlerini geçiriyor. Yönetim, Galatasaray'ı değil Fenerbahçe'yi konuşuyor. Böyle devam ederse, sezon sonu takımın yer alacağı konum, büyük sonuçlara gebe...

İlk yarının son haftasından başlayalım... 24 Ocak; Yeni Malatya deplasmanı, dakika 88. Babel'in uzaktan vuruşunda kaleci topu sektiriyor, Galatasaray kazanıyor.

Ve ikinci yarı. 29 Ocak... Henüz 23 yaşında 3. kez Galatasaray'a gelen Onyekuru, ilk maçında Gaziantep'i iki golle mat ediyor. 2 Şubat... Başakşehir penaltı kaçırıyor. Sonrasında Onyekuru atıyor, Donk ikiliyor, Mohamed ilk maçında golle buluşuyor. 6 Şubat... Kadıköy'de tek isabetli şut atılıyor; Mohamed ikinci maçında da Galatasaray'a kazandırıyor. 14 Şubat... Dakika 89, skor 1-1. Kazanılan penaltıda Mohamed, üçüncü maçında 9. puanı getiriyor, Galatasaray Lider oluyor. 20 Şubat... Alanya'da ev sahibi yüzde 72 ile topa sahip oluyor, pozisyonları değerlendiremiyor. Oyunda kaldığı süre içinde topla sadece yüzde 28 oynayan Galatasaray, Emre Kılınç'ın golüyle kazanıyor. 27 Şubat... Mohamed iki tane atıyor, Galatasaray kazanıyor. Ancak Erzurumspor sayısız pozisyona giriyor, atamıyor. 3 Mart... Ankaragücü iki farklı öne geçiyor, 92'de Kerem teselli golünü atıyor. 7 Mart... Sivas ile 2-2 berabere kalınıyor. Bu kez sürpriz bir golcü iş başında; Falcao aylar sonra onbire dönüyor ve yıldızlaşıyor. 13 Mart... El Tigre ve Onyekuru (2) atıyor; Galatasaray, Kayseri'yi rahat geçiyor. 19 Mart... İstanbul'da Rize'ye 4-3 kaybediyor Galatasaray. Kalesinde Muslera, tandeminde Marcao-Luyindama, sağ bekinde Yedlin varken hem de. 3 Nisan... Hatay deplasmanı kâbus gibi geçiyor. Galatasaray 3-0 mağlup oluyor, ligin gol kralı Boupendza oynamazken üstelik...

Son 12 haftalık periyotta, Galatasaray'ın güle oynaya kazandığı, Galatasaray taraftarının tırnaklarını yemeden izlediği, Galatasaray futbol takımının rakibini sürklase ederek galip geldiği kaç maç var?

Ya bir ya da iki...

Üçüncülükten ikinciliğe, ikincilikten liderliğe giden periyot; Onyekuru, Mohamed, Falcao gibi oyuncuların saman alevi gibi parladığı dönemlerde kazanılan maçlar ile geldi. Liderlikten ikinciliğe, ikincilikten üçüncülüğe giden yol da, yıldızların parlamadığı dönemlerde kaybedilen maçlar ile geçildi.

2 değil, 12 haftadır kötü oynuyor Galatasaray... Bireysel performanslar ile kazanıyor, yıldızlar susunca duruyor. Takım oyunundan eser yok. Fatih Terim, teknik adamlık kariyerinin en formsuz günlerini geçiriyor. Hatay'da 1. ile 46. dakikada, kadronun yüzde 50'sinin değişmesi sadece bir örnek! Mustafa Cengiz ve arkadaşları, yönetmiyor, idare ediyor. Yarış devam ederken Belhanda'nın kadro dışı bırakılması; Takımda birçok futbolcunun sözleşmesi biterken sadece Muslera ile kontrat imzalanması; Terim 'adalet terazisi' ile kamuoyunu sallarken kulaklarının üzerlerine yatmaları, gündemlerinde sadece ve hep Fenerbahçe olması...

Galatasaray'ın bütün kademeleri; 'bir yarış nasıl yönetilemez'in dersini verdiler bu sene.. Ve böyle devam ederse, yarış bittiğinde bulunacakları konum, büyük sonuçlara gebe...

07 Nisan 2021, Çarşamba 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol nedir?‘’

Mustafa Cengiz için 'Savaş'tır; Erol Bulut için 'Cehennem'... Fatih Terim için 'ıstırap'; Çağdaş Atan için 'sanat'tır. Sergen Yalçın için tek bir tanım yetmez kanımca: 'Güç'lü bir takım, 'Savaş'çı bir ruh, sahada 'sanat' icra ediyorlar, rakiplerine 'ıstırap' dolu dakikalarla 'cehennem'i yaşatıyorlar!

Değişik dönemlerde yaşamış, farklı alanlarda yaptıkları, başardıklarıyla adını tarihe yazdırmış önemli isimler, 'hayat' kelimesinin kendisi için ne ifade ettiğini şöyle yorumlamışlar...

'Suç ve Ceza', 'Karamazov Kardeşler' gibi eserleriyle tanınan ünlü Rus yazar Dostoyevski; "Cehennem..." demiş.

Sarhoş bir baba, hasta bir anne... Çocuk yaşta annesini, ergenliğinde babasını kaybeden Dostoyevski için, hayat doğal olarak 'cehennem'den farksızdı.

" Sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değer değildir" sözüyle akıllara kazınan Yunan filozof Sokrates, "Hayat, ıstıraptır" diyor. Bu söze bakılırsa, hayat felsefesi zaten bu tanım üzerine kurulu!

Nietzsche'ye göre "Hayat=Güç"... "Bizi öldürmeyen, güçlendirir", "Yaşamak, acı çekmektir. Hayatta kalmak ise, bu acıda bir anlam bulmaktır" sözlerinin sahibi olan bir filozoftan da başka bir tanım beklenmezdi.

Ressam, heykeltraş, şair, oyun yazarı Picasso, "Sanat" diyor 'hayat'ın karşılığı olarak... Ne diyecek ki!

Ve Gandhi'ye göre 'hayat'ın karşılığı 'Savaş...' Yaşamını Hindistan'ın bağımsızlığına adamış, Hindistan'da 'Ulusun Babası' olarak bilinen Gandi...

Soru aynı ve hepsinin yanıtı farklı...

"Hayat görüşü" denilen şey, tam da bu belki de!

Bu örnekten hareketle biz de şunu soralım: "Futbolu tek kelimeyle özetlersek!"

Şu an yaşadıklarını gözönüne alırsak...

Mustafa Cengiz için 'Savaş'tır mutlaka... Her cümlesinde 'çatışma' var, 'savaş' var!

Erol Bulut için ' Cehennem'dir. Ne umutlarla geldi, ne imkânlar buldu ve nerede şimdi?

Fatih Terim için 'ıstırap'tır. Çünkü kariyeri şampiyonluklarla dolu olan Terim de bu sezon bu takımla ve bu organizasyonla mutlu sona ulaşamayacağının farkındadır.

Çağdaş Atan için 'sanat'tır... Takımı yenilse de yense de ince işler yapıyor. Puan cetvelinde olmasa bile tüm istatistiklerde ligin en iyisi Alanyaspor...

Sergen Yalçın için tek bir tanım yetmez kanımca...

'Güç'lü bir takım yarattı.

'Savaş'çı ruhları var.

Saha içinde 'sanat' icra ediyor kalecisinden forvetine kadar.

Maç içinde 'ıstırap' dolu anlar yaşatıyorlar rakiplerine..

Ve 'cehennem'i yaşatıyorlar 90 dakika içerisinde...

Zeki bir adamdı, zeki bir futbolcuydu, zeki bir teknik adam oldu. Bana göre tek kusuru; kulübede çok konuşuyor, çok isyan ediyor olması.. Ve bir gün, bu davranışları yüzünden tüm sempatisini kaybetme ihtimalinin varlığı.

Ancak atalarımızın da dediği gibi: "Kadı kızında bile kusur olur!"

23 Mart 2021, Salı 06:58
YAZININ DEVAMI