Arama

Popüler aramalar

‘’Görüşmek üzere‘’

2020 kâbus gibi bir yıldı. Gitmesine hiç üzülmeyeceğimiz bir yıl. Kovid bitsin, maskeler atılsın, sokaklar şenlensin; 2021 hepiniz için mutluluklarla dolu geçsin...

Şehrin gürültüsünden uzaklara kaçmıştı. Doğayla başbaşa bir hayatın, yaratıcılığına katkı sağlayacağını düşünüyordu.

Haklı da çıktı. Köyde yaptığı olağanüstü tablolar; kariyerine büyük katkı sağlıyor, bu arada çok büyük fiyatlara da satılıyordu. Ressamın kazandığı parayı öğrenen fakir bir köylü; bir gün kapısını çaldı:

- "Yırtık pırtık giyiniyorsun ama duydum ki durumun çok iyiymiş. Neden kimseye yardım etmiyorsun. Bak, fırıncı her gün fakirlere ekmek dağıtıyor. Kasap her gün olmasa bile, ara sıra et veriyor bizlere. Fakat senin kimseye beş kuruş katkın yok!"

Gülümsedi ressam; "Haklısın" der gibi kafasını salladı, ama konuşmadı.

Bu durum, köylüyü iyiden iyiye çılgına çevirmişti. Artık sadece kendi düşündükleriyle yetinmiyor; köy odasında ihtiyarlara, okulda çocuklara, hatta çeşme başında kadınlara ressamı kötülüyordu. 'Kara propaganda' hedefe ulaşmıştı. Köyde, ressama iyi gözle bakmayan çok ciddi bir kitle oluşmuştu.

Tam da bu sırada fenalaştı ressam. Hastane desen yok, doktor desen yok... Yapayalnız son nefesini verdi.. Ve köy mezarlığının yanındaki boşluğa gömüldü.

Ressam öldükten sonra köyde değişimler başladı; Mesela fırıncı ekmek dağıtmıyordu artık. Kasap et vermiyordu fakir-fukaraya. 'İhtiyar Heyeti' gitti ve sordu kasap ile fırıncıya; "Neden kestiniz yardımlarınızı?"

İkisi de aynı cevabı verdi: "Ressam, her ay başı bize gelir ve hatırı sayılır bir para verirdi. Biz de bu para karşılığında fakirlere ekmek ve et dağıtırdık. Fakat o öldü gitti ve bizim de kendi başımıza böyle destek verecek bir gücümüz yok."

Ön yargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan zordur; derler ya...

Kesinlikle doğru.

Fakir fukaraya yardım eden, fakat bunun bilinmesini istemeyen bir 'Ressam' olmak elinizde...

O ressamın sırrını, öldükten sonra bile sorulmadıkça söylemeyen 'fırıncı-kasap' olmak da...

Sadece dış görünüşüne bakarak insanları yargılayan o 'fakir köylü' olmak da sizin elinizde...

Ben 'ressam' olmak isterim. Ya siz?

(2020 kâbus gibi bir yıldı. Gitmesine hiç üzülmeyeceğimiz bir yıl... 2021 hepiniz için mutluluklarla dolu geçsin... Görüşmek üzere...)

31 Aralık 2020, Perşembe 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Hücum değil savunma‘’

Kalede Altay ile Harun... Stoperde Tisserand, Lemos, Serdar Aziz, Sadık... Sağ bekinde Gökhan Gönül, Sangare... Sol bekinde Caner Erkin, Filip Novak... Onların önünde, Türkiye'nin belki de en iyi ön liberolarından biri var; Gustavo...

Kalede Muslera yok, Okan ile Fatih var, onlar da birçok sıkıntı yaşadı. Stoperleri Luyindama ile Marcao. İkisi de sakatlıklar nedeniyle bir var bir yok... Sağ beki Omar, Kovid oldu, bir süre yoktu. Sol beki Saracchi, uzun süre sakatlık sorunuyla boğuştu. Emre Taşdemir hastalığı nedeniyle oynayamıyor. Linnes bir hafta sağ bir hafta solda. Şener'i hocası düşünmüyor bile. Büyük umutlarla alınan Etebo, büyük hayal kırıklığı. Savunmanın önünde, sezonun en iyi çıkış yapan ismi var; Taylan...

Hâl böyleyken...

İlk bakışta alternatif isimlerle bile savunmasını kurgulasa garipsenmeyecek Fenerbahçe, geride kalan 14 haftada tam 20 gol yemiş. Maç başı 1.4 gol eder bu... Dolayısıyla Fenerbahçe'nin bir maçı kazanması için, mutlaka 2 gol atması gerekiyor. Küme düşme hattındaki Kayserispor (16), Ankaragücü ve Gençlerbirliği'nin (21) performansı kadar iyi Fenerbahçe savunması...

Defansının her bölgesinde bir değil, bir çok sorun yaşayan Galatasaray ise 13 maçta, 10 kez geçit vermiş rakiplerine. Maç başı 0.7 gol eder bu... Normali de budur zaten bir büyük takım için.. Ve Galatasaray'ı, sadece 9 gol yiyen Alanya'nın hemen arkasında ikinci sırada tutan istatistik de budur aslında.

Çoğu yorumcu, Fenerbahçe'nin hücumsal anlamda çok planı olmadığını söylüyor. Ancak Fenerbahçe'nin attığı gol sayısı 27 ve şu an ligin en çok gol atan takımı onlar.

Meşhur sözdür; "İstatistikler mini etek gibidir, her şeyi gösterir, ama en merak ettiğiniz şeyi göstermez."

Bu istatistik, kanımca çok şeyi gösteriyor: Fenerbahçe'nin savunma anlamında çok planı yok ve Erol Bulut'un çözmesi gereken ilk konu hücum değil, savunma...

26 Aralık 2020, Cumartesi 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Askerler ve Generaller‘’

Hayatta en önemli unsur, dengedir. Fit olmak istiyorsanız, yemenize dikkat edeceksiniz. Sağlıklı olmak istiyorsanız, yasaklı maddelerden uzak duracaksınız. Başarılı bir sporcu olmak istiyorsanız, çalışacaksınız. Şampiyon olmak istiyorsanız, savaşacaksınız. Düşünün; Bir orduda kaç general, kaç asker vardır?

Ziraat mühendisi, zirai kredi başvurularını yerinde incelemek için bir köye iş ziyaretinde bulunur. Akşam hava kararmak üzereyken köyden ayrılır. Yolda arabası arızalanır. Kara kara gece vakti ne yapacağını düşünürken, az ileride bir ışıkları yanan bir ev olduğunu görür. Koşar adımlarla gider, zili çalar. Kapıyı açan genç ve güzel kadın şöyle der: "Buyrun beyefendi. Ben kocası askerde olan ve burada yalnız yaşayan bir kadınım. Size nasıl yardımcı olabilirim?"

Adam, durumunu anlatır: "Ben bir bankanın zirai krediler bölümünde çalışan Ziraat Mühendisiyim. Arabam bozuldu ve yolda kaldım. Geceyi burada geçirmem mümkün mü?"

"Tabii ki" der kadın ve birlikte içeri girerler. Kadın içeri buyun ettiği adama sorar: "Beyefendi ben kocası askerde olan ve bu evde tek başına yaşayan bir kadınım. Bir arzunuz var mı?" Adam, karnının aç olduğunu söyler ve mümkünse yemek ister.

Kadın güzel bir sofra hazırlar. Yemekler yenir ve kadın yeniden adama sorar: "Beyefendi, ben kocası askerde olan ve bu evde tek başına yaşayan bir kadınım. Başka bir arzunuz var mı acaba?" Adam mümkünse yemeğin üzerine çay içmek istediğini söyler. Kadın çayı demler, içerler. Çay faslından sonra kadın, en şuh geceliğini giyerek adamın karşısına çıkar ve sorar: "Beyefendi, ben kocası askerde olan ve bu evde tek başına yaşayan bir kadınım. Başka bir arzunuz varsa çekinmeden söyleyin." Adam, uyku saatinin geldiğini söyler ve iyi geceler diler.

Adam, sabah olup uyandığında kadını evde göremez. Evin bahçesine çıktığında, kadının hayvanlara yem verdiğini görür. Kümeste bir tavuk ve 5 horoz olduğunu gören adam, kadına sorar: "Hanımefendi, 1 tavuğa 5 horoz fazla değil mi? Ben bu durumdan bir şey anlayamadım."

Kadın'ın cevabı şöyledir: "Anlamayacak bi rşey yok beyefendi! O horozların 4 tanesi Ziraat Mühendisi..."

Hayatta en önemli unsur, dengedir...

Fit olmak istiyorsanız, ne kadar yemeniz gerektiğini bilmelisiniz. Sağlıklı olmak istiyorsanız, spor yapmalı, yasaklı maddelerden uzak durmalısınız. Başarılı bir sporcu olmak istiyorsanız, yetenek yetmez, çok çalışmalısınız. Şampiyon bir takım kurmak istiyorsanız, general-savaşçı dengesini iyi kurmalısınız. Orduda bir tane asker, onlarca general mi vardır? Yoksa bir general, onlarca asker mi?

Unutmayın; Tarih generalleri hatırlasa bile savaşları askerler kazanır.

(NOT: Bakırköy Belediyesi, Ataspor Kulübü ve değerli jüri; 2020 yılının en iyi sayfası olarak, şu an okuduğunuz bu sayfayı seçti. Beni ve Aslıhan Çil'i de ödüle layık gördüler. Bu ödüller, sayfanın tasarımında ve hazırlanmasında büyük emeği olan Emirhan Şeker kardeşime de gelsin.)

23 Aralık 2020, Çarşamba 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Panik gereksiz ama...‘’

Üç puanlı sistemde 'maçbaşı puan ortalaması en yüksek şampiyon' 2.66 ile Galatasaray. En düşük olanlar 2.02 ile Galatasaray ve Başakşehir. Şu ana kadar ilk 4'ün ortalaması ise şöyle: Alanya 2.16, Galatasaray 2.09, Fenerbahçe 1.91, Beşiktaş 1.72...

Süper Lig'de üç puanlı sisteme 87-88 sezonunda geçilmiş. O günden bu yana Galatasaray'ın 15, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın 8'er, Bursa ve Başakşehir'in 1'er şampiyonlukları var.

38 haftalık 87-88 sezonunda Galatasaray, 90 puanla ipi göğüslemiş. Maç başına 2.36 puan yeterli olmuş. Fenerbahçe'nin 103 golle rekor kırdığı 88-89'da 36 hafta oynanmış. 93 puan toplayan Fenerbahçe'nin maç başı puan ortalaması 2.38. Beşiktaş'ın namağlup şampiyon olduğu 91-92'ye gidelim. Beşiktaş; 23 galibiyet, 7 beraberlik almış, 76 puan toplamış. Maç başı 2.53 puan.

33 sezonluk bu süreçte, maç başı puan ortalaması rekoru Galatasaray'a ait. Galatasaray; 93-94'ü 70 puanla şampiyon tamamlamış ve maç başı 2.66 puan toplamış. Aynı Galatasaray, 2018-19'da ise 2.02'lik maçbaşı puan ortalaması ile 'üç puanlı sistemde en düşük puanla şampiyon olan takım' olmuş. 6. Şampiyon Başakşehir de geçen sezon aynı puan ve ortalama ile mutlu sona ulaşmış.

Tabloda da göreceğiniz gibi son yıllarda şampiyonların maçbaşı puan ortalaması düşük. Çünkü Finansal Fair Play ile disipline edilen zirvenin gediklisi devler ile Anadolu kulüpleri arasındaki makas gitgide daralıyor.

21 takım, 40 hafta üzerinden oynanıyor bu sezon. Üstelik Avrupa Şampiyonası nedeniyle daraltılmış bir takvime sığacak lig. Çarşamba-pazar maçları başlıyor. Pandemi koşulları cabası. Bu şartlar altında ipi kim göğüsler, bilinmez. Fakat bir durum tespiti yapmak gerekirse; şu ana kadar ilk 4 takımın maçbaşı puan ortalaması şöyle: Alanya 2.16, Galatasaray 2.09, Fenerbahçe 1.91, Beşiktaş 1.72.

Mehmet Demirkol'un Fenerbahçe için yaptığı "Bu puan durumuyla bu panik çok saçma" tespiti üzerine baktım bu bilgilere. Evet, paniğe gerek yok belki; Ama silkelenmek şart. Yoksa atı alan...

16 Aralık 2020, Çarşamba 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Yardımcı başrol!‘’

Taraftarların tribünde olmadığı bu sezonda, İstanbul'un devleri ile Trabzonspor da evde yok! Şartlar böyle devam ederse, yeni bir şampiyon bile çıkabilir ligde... Fakat takımlarımızdan daha formsuz bir grup var; Hakemler... Bu güzel oyunun 'yardımcı başrol oyuncuları', maalesef ligin en formsuzları!

Ligimizde 11. haftayı geride bıraktık. Alanyaspor halen lider, İstanbul'un büyükleri de peşpeşe takipte. Karagümrük, Göztepe, Konya ve Antep'in istikrarı sürüyor. Son şampiyon Başakşehir, kâbus gibi başlangıcı unuttu. Trabzonspor, Abdullah Avcı ile 3 haftayı 7 puanla kapatıp tırmanışını sürdürüyor. Puan cetveline bakarak şundan eminim; Rize, Erzurum, Kayseri, Gençlerbirliği, Denizli ve Ankaragücü iki-üç yıl Süper Lig'de, bir-iki yıl Birinci Lig'de olacak. Gidecekler, gelecekler yani! Çünkü ne geçmişten aldıkları dersler var, ne de geleceğe dair umut ışığı.

Önümüzde koşulacak daha çok yol var. Fakat 'pandemi koşulları' altında oynanan bu sezon, bize çok farklı sonuçlar vaat ediyor. Mesela; geride kalan 11 haftada 'iç sahada' en çok kazanan takım hangisi? Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor mu? Hayır! Karagümrük... Sonrasında da Alanya geliyor.

Peki devler; taraftarlarından yoksun evlerinde ne yapmışlar?

İç saha puan cetvelinde 3. olan Galatasaray; 6 maçının sadece 3'ünü kazanmış, 18 puanın 7'sini kaybetmiş. 13. olan Fenerbahçe; 5 maçta 7 puan toplamış. 7. olan Beşiktaş; 5 maç, 3 galibiyet, 1'er beraberlik ve yenilgi. 14. olan Trabzonspor ise 6 maçta 11 puan kaybetmiş.

Taraftarı yokken evde bulamadığımız büyükler misafirlikte nasıllar? Dış saha puan cetvelinde zirve Fenerbahçe'nin... (6 maç, 5 galibiyet, 1 beraberlik) 2. Galatasaray... (5 maç, 4 galibiyet, 1 yenilgi) 5. Beşiktaş... (5 maç, 3 galibiyet, 2 yenilgi) 9. Trabzonspor... (5 maç, 1 galibiyet, 3 beraberlik, 1 yenilgi)

Tablo ortada.. Ve şartlar böyle devam ederse, Süper Lig'de 7. şampiyon çıkabilir. Alanya bu yarışı forse edebilir. Normalde de 'pandemi koşulları'nda mücadele eden Başakşehir bir kez daha şapkadan tavşan çıkartabilir.

Devlerin, taraftarsız tadı tuzu yok; Bu gerçek... Tamamen sportif düşüncelerimizle yapıyoruz tüm bu çıkarımları; Bu da gerçek. Fakat bu oyunun bir de 'yardımcı başrol oyuncuları' var: Hakemler.. Ve maalesef en formsuz olanları onlar. Her maç, bir başka 'kural kitabı'na göre yönetiliyor sanki! Sahada 'adalet' dağıtmakla yükümlü olan hakemler, 'benim adaletim' diyorlar! Ve olan onlara değil, Serdar Tatlı'ya oluyor. Tanıdığım, sevdiğim, Dünya'nın en dürüst adamlarından biri olduğuna inandığım Serdar Tatlı maalesef bu yönetimleri, bu tartışmaları ve bu hakaretleri hak etmiyor.

09 Aralık 2020, Çarşamba 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Oyuna Saygı‘’

Değişmeliyiz hep birlikte... Mesela; Beşiktaş hak ederek kazandı diyelim şu son derbinin ardından. Alanya hakkıyla lider; Fenerbahçe halen favori; Galatasaray yarışta her zaman varolur; Abdullah Avcı kötü teknik adam değilmiş! Diyebilelim... Oyuna saygı bunu gerektirir...

Bu gün kahraman olursun, yarın hain!

Bu gün yıldız derler, yarın kazma...

Kurtarıcı olarak anılırsın birkaç yıl, sonradan oyuna girer atarsın golleri, baş tacı yaparlar. Fakat bir süre geçer, zorla gönderirler, zaten yedekti derler!

Bu gün formanı imzalatmak için sıraya girerler, yarın gidersin bir başka takıma, yakarlar formanı, yırtarlar...

Tuttuğun takım kazanmışsa, bileğinin gücüyledir. Kaybetmişse, hakem doğramıştır büyük ihtimalle! Sana ve takımına verilen her ceza, adaletsizdir. Rakibe verilen her ceza ise ödül gibidir!

Senin takımın hep hakeme rağmen kazanır. Rakiplerin ise hep 12 kişi oynar! TFF’de size karşı bir örgütlenme vardır her zaman. Rakipler ise tüm kurumlara adamlarını yerleştirmiştir!

Böyledir futbol... Dünya’nın en zevkli oyunudur bir yandan... Dünya’daki en acımasız oyundur diğer taraftan...

Bizim ülkemizde zevk kısmına pek bakılmaz... Çünkü bakış açısı öncelikle rakibi yermektir. Rakipleri bir bir yerin dibine sokarsın önce; baktın kesmiyor seni, bu kez kendi takımında bir türlü kabul edemediğin isimlere sallarsın. Yine de yetmezse, basın var. Doğru yanlış vurursun, rahatlarsın.

Şimdi için için kızıyorsun okurken... ‘Kendini beğenmiş’ diyorsun biraz naziksen! Değilsen... Yazamasam bile tahmin ediyorum elbette! Fakat kızma lütfen... Benim bu, sensin, o... Biziz yani... Değişmeliyiz hep birlikte. Değişmeliyiz ki; bu muhteşem oyundan hınç değil zevk almaya başlayalım.

Mesela...

Beşiktaş hak ederek kazandı diyelim şu son derbinin ardından... Alanyaspor hakkıyla lider... Fenerbahçe kaybetti ama halen şampiyonluğun en büyük favorilerinden biri. Galatasaray bu yarışta her zaman var olur..

Ve Abdullah Avcı gerçekten kötü teknik adam değilmiş! Diyebilelim...

Oyuna saygı bunu gerektirir...

Yazımızı; Dünya’nın gelmiş geçmiş en iyisi, en büyüğü, Maradona ile bitirelim: “Futbolu asla hafife almadım. Ne var ki kendime, bedenime saygım yoktu. Beni gençlere örnek göstermeyin. Kimseye, kendi çocuklarıma bile örnek olamam, olmamalıyım. Ancak kendi bedenime karşı saygısız olsam da işime devamlı saygılıydım; bu yüzden de Dünya’nın en iyisi benim.”

02 Aralık 2020, Çarşamba 06:59
YAZININ DEVAMI

‘’Sahadaki öğretmenler‘’

Türk Futbolu’nda gerçekten huzur, barış ve elbette yüksek seviye hayal ediyorsak; öncelikle eğitimli, yetenekli ve elbette barışçıl teknik direktörlere sahip olmamız gerekir. Çünkü iyi örnekler, iyi sonuçlar verir ve iyi bir gelecek, iyi öğretmenlerin eseridir.

50’li yaşların ortasındaki bir adam, doğup büyüdüğü mahalleyi ziyaret eder. Çocukluğunun unutulmaz sokak maçlarına evsahipliği yapan arsa, şimdilerde çocuk parkı olmuştur. Attığı golleri, ettiği kavgaları hatırlayıp gülümserken içinden; karşısındaki bankta oturan ihtiyar amcayı görür. O ihtiyar amca, ilkokul öğretmenidir. Yanına yaklaşır ve sorar: “Merhabalar hocam, beni tanıdınız mı?” Elbette tanımamıştır ihtiyar... Adam detay verir: “Hatırlar mısınız? Sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Aslında kaybolmamıştı, ben almıştım. Fakat siz, bütün öğrencilerin gözlerini kapattırmış ve yaptığınız arama sonrasında saati benim cebimde bularak gerçek sahibine teslim etmiştiniz. Bunu yaparken de ismimi vermemiş ve büyük bir utanç yaşamamı engellemiştiniz.”

Emekli öğretmen hikaye sonrasında hatırlamıştır eski öğrencisini.. Ve öğrencisi devam etmektedir: “O gün sizin o davranışınızla hayatımdaki en büyük dersi almıştım. Her aklıma gelişinde sarsıldım ve kendimi sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim.”

İhtiyar öğretmenin yanıtı, yine bir ders niteliğindedir:

- “O olayı o gün unuttum ben. Şimdi sen anlatınca hatırladım. Sizlere ‘gözlerinizi kapatın’ dediğimde, ben de gözlerimi kapatmıştım. O yaştaki her çocuğun düşebileceği yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir yargı oluşsun istememiştim. Demek o çocuk sendin!”

Öğretmen dediğin tam da budur aslında... Sadece 2+2’yi, ses uyumunu, dağları ovaları öğretmez öğretmen... Hayatı anlatır size, hayatı öğretir.

Hayatımızın her alanında öğretmenlerimiz vardır aslında... Okuldaki öğretmenlerimiz haricinde evimizde anne, baba; sokakta ağabey, abla gibi...

Bu açıdan bakıldığında teknik direktörler de futbolcuları için birer hocadır aslında... Oyuncularına öğreten, onların iyi olmaları için mücadeleeden, dürüst ve adil oyun için yol göstericidir...

Türk Futbolu’nda gerçekten huzur, barış ve elbette yüksek seviye hayal ediyorsak; öncelikle eğitimli, yetenekli ve elbette barışçıl teknik direktörlere sahip olmamız gerekir.

Çünkü...

İyi örnekler, iyi sonuçlar verir...İyi bir gelecek, iyi öğretmenlerin eseridir.Hayat denilen bu uzun yolda bizleri mutluluğa götüren tüm öğretmenlerimizin günü kutlu olsun.

25 Kasım 2020, Çarşamba 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Kurtuluş yolu‘’

Ünlü bir kolonya şirketinin sahibi, iflastan kurtulmak için ürünü değiştirmez, şişenin deliğini büyütür. Ligdeki yarışta benim favorilerim; en geniş kadro (Fenerbahçe) ve en iyi yönetilen takım (Galatasaray)... Erol Bulut, Fatih Terim’i geçebilir. Fakat bunun için aynı ürünü, başka yöntemlerle pazarlamayı düşünmeli.

Ünlü bir kolonya şirketi, iflasın eşiğine gelmiştir. Şirketin sahibi, iş dünyasının en önemli isimlerinden birine giderek durumunu aktarır ve kurtuluşu için kendisinden borç ister.

İşadamı borç vermez, ancak iflastan nasıl kurtulabileceğinin yolunu gösterir: “Gördüğün gibi benim masamda da senin ürettiğin kolonyadan var. Ancak elime sıkmak istediğimde zorlanıyorum. Çünkü deliği çok küçük. Bu deliğin büyütülmesini sağla ve tüketimi artır.”

Tavsiyeyi alan işadamı, şirketine döner dönmez deliğin büyütülmesi talimatını verir. Sadece 6 ay geçmiştir ve tüketim neredeyse 3 katına çıkmış; şirket bırakın iflası, çok önemli bir kâr yüzdesine ulaşmıştır.

Bizim ülkede maalesef, hayatın içinde varolan arabesk yaklaşım; sporumuza, futbolumuza da sirayet etmiş durumda... 3 galibiyet ile şampiyon ilan ettiğimiz takım var.

2 yenilgiyle yarışın dışında kaldığını söylediğimiz takım var. 3 hafta üst üste gol atan futbolcuya ‘kral’ deriz. İki haftayı boş geçen büyük bir santrfora ‘kazma’ yakıştırmasını yapabiliriz.

Fenerbahçe, Konyaspor’a kaybetti; Erol Bulut yetersiz oldu... Beşiktaş, Gaziantep’e yenildi; Ersin’den kaleci olmaz dediler... Galatasaray, deplasmanda Sivas’ı yendi; şampiyonluğun en büyük favorisi oldu.

Oysa ki, birkaç hafta önce yazılan çizilenleri hatırlayın bir de...

Erol Bulut büyük takımın büyük hocası olmuştu; Ersin adım adım Milli Takım’a gidiyordu; Galatasaray’ın bu kadrosu bu sezon için yeterli değildi.

Günlük sonuçlar bizlere fikir verir ama sonucu işaret etmez. Sonuca giden yolu yorumlamak istiyorsak, bir değil birçok veriyle çalışmak gerekir. Ben, sezon başından beri yazdıklarımın arkasındayım.

21 takımlı lig, sıkışık takvim, sakatlıklar, cezalılar ve Kovid. Milli aradan sonra Çarşamba-Pazar maçlarına başlayacağız.

Bu sezon, geniş kadrosu olanlar ve elbette iyi yönetilenler zirvede olacaklar. Tartışmasız bir şekilde ligin en geniş kadrosu Fenerbahçe’de...

Ve yine tartışmasız bir şekilde en iyi yönetilen kulüp, Fatih Terim farkıyla Galatasaray... Beşiktaş, Trabzonspor, Başakşehir ve Alanyaspor da elbette üst sıraları zorlayacaktır. Ancak kişisel fikrim; yarış, Fenerbahçe ile Fatih Terim arasında geçecektir. Erol Bulut’un elindeki ürün çok kaliteli. Fakat Fatih Terim’i geçmek istiyorsa; iflastan kurtulan kolonya şirketi sahibi gibi, aynı ürünü daha çok pazarlayacak başka pratikler üzerinde durmayı bilmeli.

10 Kasım 2020, Salı 06:58
YAZININ DEVAMI