‘’Muhteşemsiniz‘’
Hava sıfır. Rüzgar futbol oynamaya müsait değil. Kurtların bile zor indiği Pendik Tesisleri’ndeyim. Önce Tayfun’un kaptanlığını yaptığı U-16 takımını izledim. Muhteşemler. Bursaspor’un, Fener’in, Galatasaray’ın daha doğrusu en yakın rakiplerinin 7 puan önündeler. Muhammet kaptanlığında; Berk, Murat, Ümit ve Ufuklu takım bir harika. Furkan’ın, Hüseyin’in Tayfur’un golleri ise profesyonel liglerimizde ender görülür güzellikteydi. Kalede ilk yarı Hüseyin ikinci yarı Canberk abilerine mesaj gönderiyorlardı. Ardından saat 12.45’te U-15 maçını izledim. Soğuk dondurdu hepimizi. Son 4 senenin Türkiye Şampiyonu, Ömer Faruk, Tugay, Ümit, Ufuk, Samet, Alperen, Serkan, Alpcan, Furkan ve Sefalı kadrosuyla Pendik’i 5-2 yenen U-15’ler de grubunda açık ara lider ve şampiyonluklara abone olmuş durumda. Geçen hafta altyapısıyla övünen Bursaspor’u bu yaş gruplarında 5-0 ve 5-1’lik skorlarla yenerken de, o soğuğa rağmen dün de çok mutluydum. Pendik’in Teknik Patronu Fenerbahçeli Abdülkerim Durmaz, “Abi bu soğukta burada durulmaz. Seni hastanelerde görmek istemiyoruz” diyerek beni oradan göndermeye çalışırken ayrılmak istemedim. Çünkü Beşiktaş’ın geleceği muhteşem oyuncular vardı. Onların attıkları goller beni son derece mutlu etmişti.
Huzur doluydum. Ta ki bu yazıyı yazma kararı alana kadar. Evet huzurum kısa sürdü. 10.5 milyon Euroluk Tabata kulübede, bin 500 TL’lik Necip sahada gururumuz oldu. Bu takımı bu hale getirenler, bu ortamı yaratanlara helal olsun! Bu beyaz forma yerine keşke siyah formalarla sahaya çıksalardı. Beyazla seçildiler. Hocam... Yapma be hocam. Bu kimsenin eseri değil. Bu tamamen senin eserin.
Son sözüm. Hani temizleyeceğiz dediğiniz taraftar vardı ya. O taraftarı özlüyorum biliyor musunuz? Çünkü bu takımda taraftar korkusu da kalmamış!
‘’Beşiktaş'ın geleceği...‘’
Kimse kusura bakmasın. Bu ne sevgi, ne de başka bir şey. Ben sadece Beşiktaş’ın geleceği açısından aşağıda yazacaklarımı aktarıyorum. Belki hep aynı şeyleri söylüyorum, ama bıkmayın ne olur...
Herkes diyor ki: Hep Beşiktaş’ın borçlarından bahsediyorsun, Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın borçları yok mu? Var! Dedikleriniz doğru, ama onlar bir silkelendiklerinde, anında çözüm üretiyorlar. Beşiktaş’ta öyle değil. Gelecek, Yıldırım Demirören’in iki dudağı arasında. “Varım” derse de bir dert, “yokum” derse de... Bunu ben değil, Yıldırım Demirören’in yanından ayrılmayanlar da söylüyorlar, arkasından... Yüzüne de “Padişahım çok yaşa!” diyorlar. Bu yüzdendir ki, bıkmayın ne olur... Beşiktaş’ın geleceği alt yapılarda!
A2’den bir oyuncu yok!
Takım dün çalışmalara başladı. Araştırdım. Fenerbahçe’de 5-6, Galatasaray’da 7-8 oyuncu. Bursaspor’da, Kayserispor’da, Trabzonspor’da da bir o kadar... Yani bugün ligin üst sıralarında hedefi şampiyonluk olan takımların hepsinde devre arası kampında A2 takımlarından oyuncular var. Peki Beşiktaş’ta kaç tane var? Sıfır!
Ama Denizli bana öyle söylememişti. Bakın bana neler neler söylemişti: “Ben bu ligde Mustafa Denizli oldum. Eğer Beşiktaş’a oyuncu almamı istiyorsanız A2 liginin mutlaka kurulması lazım...” Denizli yanımda, bana göre Türk futbolunun alt yapısı için en iyi yatırımları yapan Mahmut Özgener’e telefon açtı. A2 liginin Türk futbolunun geleceği açısından mutlaka kurulması gerektiğini söyledi. Kendinin de o ligde Altay takımında oynadığını anlattı. Ama malesef, Denizli bu konuda beni olduğu kadar hepimizi yanılttı.
15. hafta, 25. hafta, 30. hafta sözleri geçen seneden sonra, çekirgenin sıçraması gibi yeniden gerçekleşebilir. Ama bu sene o verdiği sözlerin hiçbiri daha gerçekleşmedi. Doğrusu kimsenin de umurunda değil. Kimse takipçisi olmadı. Kızmayın bana ama ben sadece A2 konusunda verdiği sözün takipçisiyim.
Hocam, hani salı-çarşamba maçları takip edecektin? Hani hafta sonunda oynamayan oyuncuları A2’de oynatacaktın? Hani hocam, idman programlarını ona göre yapacaktın? Devre arası A2 takımından çocukları motive etmek için kampa alacaktın? Hepsinden daha önemlisi, hani hocam Gökhan Keskin’le, Sergen Yalçın’la, Sarp Yiğit’le her hafta toplantılar yapacaktın?
Sezonun ilk haftası dışında bir tane toplantı yaptım de, Fanatik gazetesinde bir yazı daha yazan namerttir.
İnşallah masaya yumruğunu vuracak bir yönetici gelir de Beşiktaş’ın geleceği kurtulur. Bağışlayın beni, kusura bakmayın ama Beşiktaş’ın geleceği her türlü aşağıda...
‘’Ah almayın!‘’
Dün gönlüm paramparça bir şekilde, Nevzat Demir Tesisleri’ne A2 takımını izlemeye gittim. Çocukların yüzünden düşen bin parça. Müsabakadan sonra ise ağlamaklıydı hepsi. Zaten ilgisiz, bir kaç ağabeyin dışında sevgisiz, ama daha önemlisi bundan sonra Sergen’siz olacaklarından perişandılar. Kolay değil, 18 maçta Galatasaray’a 9, Fenerbahçe’ye 13 puan fark atarak açık ara ve onurlu bir şekilde ligi zirvede bitirdiler. Ama dedik ya; ilgisiz, sevgisiz. Bursasporlu Volkan ve Sercan için 8 milyon Euro’luk Tabata, Serdar Özkan, Batuhan ve para önerilmiş. Geriye kulübün tapusu kalıyor. Onu da ayıp olur diye vermemişler herhalde. Batuhan şımarık çocuk! İdare edemediler. Ama Sercan 50 tane Batuhan eder. Futboluyla değil ama dışarıda! Değer mi? Yanlış yapıyorsunuz. Bakın, A2’deki çocukların üzüntüsünün ana sebebi bu. Gökhan Aydaş, Can Erdem, Ali Kuçik, Orhan Gülle, Sezer... Bu oyuncular şu anda en az Volkan ve Sercan kadar bu formayı hakediyorlar. Hele Necip’le Rıdvan’ı konuşmak bile istemiyorum. Bunların vebali kolay kolay ödenmez.
‘’İyi tatiller‘’
Son sezonun iki kupalı şampiyonu Beşiktaş, hem itibarını kurtarmak, hem biraz para kazanmak, hem de 48. Türkiye Kupası’na iyi başlamak istiyordu. Yusuf-Nobre oyuna giriyor, Tabata-İsmail çıkıyor. Yani 16-17 milyon Euro dışarıda, işte bu transfer başarısı. Bir de hocanın başarısı var. Bu turnuvada her galibiyet, her puan, her gol para demek. O halde hala tek forvet niye? 46. dakika Nobre-Bobo yan yana, gol de geldi, pozisyon da... Üzüldüm Korcan’a. Çok şanssız bir gol yedi.
Bir kişi aranıyor, Delgado yolda. Delgado’dan vazgeçilmiyor, kağıt üzerinde iki kişi var; Tello ve Tabata. 8 milyon Euro’luk Tabata 44. dakikada gözümüze çarptı. Üstüne sanki ölü toprağı serpilmiş gibiydi. Fiyatı başa bela olduğu gibi, gönderilmesi de sıkıntı. Ama o, şu ana kadar verdiği görüntüyle ‘benim burada işim yok, ben yanlış yaptım, siz de yaptınız. Bırakın beni gideyim’ der gibi. Biz de biliyoruz bu olmadığını, ama Mustafa hoca öyle zamanlarda, öyle yerlerde Tabata’yı kullandı ki, Nihat’ta olduğu gibi Tabata’yı da seyircinin önüne atmış oldu.
Beşiktaş takımı, Bursa şokunu atlatamamış. Manisa çok istedi, istediğini aldı. Beşiktaş’ta görünen o ki, yine Ernst, Fink, İbrahim Toraman ve Üzülmez... Gerisi maç bitse de tatile gitsek havasında. Beşiktaş bu gruptan çıkacaktır, ama gidişat iyi değil. İrtifa kaybediyor, inşallah bu irtifa kaybı kongreyi etkilemez. Çünkü Beşiktaşlı duygusal, olaylardan çabuk etkilenir.
‘’İsteyince oluyor‘’
Sakın ola ki, Nobre girdi gol attı diye Nobre’yle yazıya başladım sanmayın. Maç saat 20.00’de başladı, 18.15’te stattaydık. Görevliler tarafından saha temizleniyordu. Hakem Tolga Özkalfa’nın karşılaşmayı oynatmayacağını düşünüyorduk. Ama oynattı. Hal böyle olunca, bizler de dedik ki; bu havada, bu sahada, Beşiktaş’ın 22 kişilik kadrosunda önce Nobre’yi oynatırım, sonra diğerlerini... Saha öyle ağırdı ki, ne oynayanlara, ne de hakeme tek bir laf söyleyebilirdik. Çünkü yürümek bile zordu. Ama kolay olan bir şey var; Beşiktaş’tan puan almak.
Denizli’nin yapmadığı hamleleri, Ertuğrul Sağlam yerinde yaptı. 1-0 iken gol aradı, 1-1’de gol aradı, 2-1 mağluptu gol aradı, skoru eşitledi hala gol aradı. Skoru da lehine çevirdi. Şöyle oyuncuları karşılıklı bir kantara vurunca, fizik güçleri çok daha iyi olan ve bu zeminde oynanması gerektiği şekilde oynayan Bursaspor’du. Ve Beşiktaş patentliler skoru belirledi. Zapotocny, Ali Tandoğan sahada, Ertuğrul Sağlam, Mutlu Topçu kulübede Beşiktaş’ı o kadar güzel ezberlerine almışlar ki, Mustafa Denizli bu sahada Yusuf’u oyuna sürerken, Sağlam da Ferrari’nin oyun dışı kaldığı anda o bölgeye Ömer Erdoğan’ı gönderdi.
Hamleler Ertuğrul Sağlam lehinde yerinde olunca, soğuk havada stadı dolduran seyirciler İnönü’den üzgün ayrıldı. Yeni yıla Bursa galibiyetiyle girme hesapları suya düştü. Üzüldüğüm nokta ise genç kaleci Korcan...
‘’Huzur maçıydı ama olmadı‘’
Problem aynı, anlatmaya lüzum yok. Saha kenarında ısınan futbolcular da, kulübedekiler de işaret ediyor; ileri ileri... İstedikleri gol. Tamam da, golü atmak için golcü lazım, en azından sahaya sürdüğün golcülerin de ceza alanı içinde olması gerekir. Beşiktaş’taki golcüler rakip ceza alanının dışında her yerde. ‘Top gelmiyor. Bari biz gidelim’ der gibiler. Top Beşiktaş’tayken ceza alanına kadar problem yok. İşte sıkıntı da bu. İş kalıyor ölü toplara. Burada da iki sıkıntılı oyuncu var; biri Tello, diğeri de Nihat... Nihat mazisini arıyor. Aslında istediği pozisyonları da buluyor, ama Avrupa terbiyesi almış bir oyuncunun topu nereye kullanacağını bilmesi lazım. Öyle goller kaçırıyor ki, şansını zorluyor. Homurdanmalarda da taraftar haksız değil. Tello’yu da arıyoruz. Hem de mumla... Ferrari, Sivok, Bobo ve dünün en başarılı ismi İbrahim Toraman arka direkte, o hep duran topları öndireğe yolluyor. Arkaya bir kesse, sıkıntı olmayacak.
Yıllardır Beşiktaş kenardaki problemlerini çözemedi. Rıza’dan sonra sağ, Walsh’dan sonra da sol tarafa bir türlü oyuncu yerleştiremediler. Ne paralar geldi-gitti.
Mesut Bakkal’ı tebrik etmek lazım. Beşiktaş’ı iyi okumuş, ezberine iyi almış, oyuncularına da iyi ezberletmiş. Bobo’yu Kalabane ile kilitledi, gol yollarını bitirdi. En sağlam halkamız dediğimiz Ferrari, Kalabane’ye o golü attırdı. Halbuki ceza alanı içinde Kalabane’nin partneri bence Bobo olmalıydı. Rakip ceza alanı içinde gol bulamıyorsan, bari kendi ceza alanın içinde adamını kovala, gol attırma.
‘’Düşün kulübün yakasından!‘’
Başkan adaylarının her gün yazılı ve görsel basında haberler çıkmakta. Ancak ortada hiç de hoş olmayan olaylar var. Önce üyelerin genel kurula katılabilmeleri için aidatlarının yatırılmasında sorunlar yaşandı. Genel kurula gelecek olan bu arkadaşların çoğunun Beşiktaşlılığından şüphe ediyorum. En az 2 bin, 3 bin üye Fenerbahçeli ya da Galatasaraylı... Rakiplerimizde de var bu naylon üyeler, o ayrı bir konu! Gerçek üyeler kendi aidatını kendisi yatırır, geri kalanı kongre farelerini doğurur...
27.10.2009 tarihı mali işler müdürlüğüne, 50817 nolu makbuzla 2801 no’lu aday olarak tek başıma aidatımı yatırdım. Şunun için söylüyorum; ne kimseye kendimi kullandırdım, ne de bundan sonra kullandıracağım. Kimsenin adamı olmadım.Çünkü Beşiktaşlıyım. Genel kurula gider, listeleri görürüm, öyle oyumu atarım. Bakın... Murat Aksu’ya gidip, 1 ay boyunca Demirören’e ‘küfür’e varıncaya kadar sallayanlar, Aksu’dan yüz bulamayınca rotayı yine Başkan’ın seçim bürolarına çevirdiler. Aynı şekilde Yıldırım Demirören’den yüz bulamayanlar Murat Aksu’ya yanaşmakta. Ama prim alamıyorlar. Başkan adaylarından ricam, listelerinde bu kongre farelerine değil, Beşiktaş’a, Beşiktaşlılığı’ndan dolayı hizmet edecek kişilere yer vermeleridir.
Bu güne kadar Başkan olan adaylardan, Serdar Bilgili dışında hiçbirine oy kullanmadım. Ama seçimler bittiğinin ertesi günü, başkanlar çağırarak seçimin bittiğini, birlikte çalışmak istediklerini söylediler. 22 senedir bilfiil, karşılık beklemeden, altyapıda yavrularımla beraber hizmet vermeye çalıştım. O yüzden her devrin adamıyım! Hepsinden önemlisi her devrin Beşiktaşlısıyım! “Beşiktaş’a ne veririm” değil, “Beşiktaş’tan ne götürürüm” diyen insanlara, başta yönetim kurulu üyeliği olmak üzere hiçbir organda yer verilmemeli. Tribünleri temizlemekten önce, kongrelerdeki bu asalakları temizlemek gerek. Eğer onlar barınmaya devam ederlerse, o isimleri açıklayıp, rezil etmek boynumun borcudur...
Slogan tek olmalı: Önce Beşiktaş... Düşün asalaklar kulübün yakasından.
‘’Hedef neydi?‘’
Diyarbakır maçında takım yorgundu dedik, kafalar CSKA Moskova maçındaydı dedik, telafisi olur dedik, biraz hoşgörülü idik. Hatta dün geceye kadar İsveçli hakem için de bir sürü komplo teorisi ürettik. Allah var, adam mükemmel bir maç yönetti.
Peki hedefine ulaşmak için ne yapman lazım: Gol. Bakıyorsun sahaya bir Bobo, o da 90 dakika içinde ceza sahasına bir sefer girdi, o da gol oldu. 86. dakikada müsabakanın kader adamı Tello çıkıyor Bobo’nun yanına Nobre alınıyor. Böyle mi olmalıydı? Bütün beklentiler ölü toplarda.
Orda da Ferrari, Fink, Sivok hep birinci derece defans adamı olduklarını akıllarına getirerek topu dağlara taşlara gönderdi. Gerçi Almanya’dan gelen Manchester’in önce 1-0 sonra 2-1’lik galibiyeti haberi hayallerimizi yıkmıştı ama birde öbür taraftan bizim gücümüz yoktu ya da var gözüküyordu.
Top bizdeyken iyi.
Fink olsun, Ernst, Tello bir şeyler var. Ama top rakipteyken ara ki Beşiktaş’ı bulasın. Türkiye Ligi’nde 15 maçta 12 gol, Şampiyonlar Ligi’nde iki gol. Bu ayıp yeter. Hele son dakikada gelen bir gol var ki akıllara zarar. Çok hayal etmiştik, hedefimiz vardı ama hayallerimiz yıkıldı. Hani derler ye gerçekleşmeyen hayaller sabun köpüğüne benzer, uçar gider. Bizim de bütün hayallerimiz uçtu gitti. Annemizin ligine geri döndük. Hayırlı olsun.