Arama

Popüler aramalar

‘’Neden Barış Şimşek?‘’

Öncelikle belirtmeliyim ki bu sezon Merkez Hakem Kurulu’nun yapmış olduğu çalışmaları, atamaları hep takdir ettim ve hakemlerimizin de inanıyorum ki bu sezon en başarılı sezonlarından bir tanesi. Her ne kadar kendilerine “menfaat”, bu kelimeyi abartmıyorum son zamanlarda kendilerine yarar sağlamak düşüncesiyle yaptıkları açıklamaları da bir o kadar çirkin buluyorum. Milyon dolarlar alan futbolcular altı pastan 5 metre kaleye golleri kaçırıyor, 35 metreden vurulan topları kaleciler kaçırıyor, kimse hesap sormuyor. Çaldığı çalmadığı bir düdükten dolayı maalesef hakem arkadaşların idamını istiyorlar. Son haftalarda bunun örneklerini çok fazla gördük. Şimdi diyeceksiniz ki Barış Şimşek’le bu anlattıkların tezat düşmüyor mu? Evet düşmüyor! Çünka Barış Şimşek Trabzonlu. Önümüzdeki haftada Beşiktaş’ın Trabzon’la maçı var. Beşiktaş takımının da en kritik isimleri sarı kart sınırında. 36 hakemden yani 35’in içinden niye hiçbirini bu maça veremediniz de Trabzonlu hakemi niye verdiniz? Bakınız açık ve net söylüyorum. Askerliğini yeni bitirmiş gelen bu kardeşimiz gelecekte hakemliğin yüz akı olacaktır. Benim derdim MHK’yle. Daha dikkatli olamaz mıydınız? Fenerbahçe’nin kadrolu hakemi Yunus Yıldırım’ı oraya verip, haftaya Trabzon’la maçı olan Beşiktaş’ın maçına niçin bir Trabzonlu’yu atıyorsunuz? Sonra da eleştiri aldığınızda zaman feryat figan. İğneyi kendinize batırın, çok güzel giden işlere çomak sokmayın. Sonra bu işleri temizlemek de TFF’ye düşüyor. Ayıklasın Mahmut Özgener pirincin taşını. Yarın bu eleştirilerle karşı karşıya kalmamak için lütfen atamalarınızda daha dikkatli olmanızı istiyorum.

Cebinize sağlık
31 Ocak tarihinin gelmesini çok istiyordum. Çünkü bilhassa yabancılarda Delgado’dan doğan sıkıntı Mustafa Denizli’nin başta olmak üzere yönetimin de kafasını karıştırdı. Şu anda Serdar Özkan ve Hakan hariç hepsiyle sözleşme imzalandı. Çok yerinde bir karar. Allah hiçbirinin ceplerine zeval vermesin. Son 7 haftaya kafalardaki problemler çözülmüş bir biçimde giriliyor. Yapılan bu operasyon tam zamanında ve yerinde oldu. Oyunculara ayrım yapmadan, kürsüde hep birlikte sözleşme imzalamaları Beşiktaş’ın takım ruhunu ortaya koydu. Beşiktaş’ın en büyük özelliği, sahadaki takım ruhu...

Ancak benim aklım hala Barış Şimşek’te. Çünkü sezonun en kritik maçı. Sadece bir lig müsabakası değil bu. Ankara’da maç öncesi güvenlik toplantısı yapıldı. 14 maddelik deklarasyon yayınlandı. Beşiktaş yalnız Ankaragücü’yle değil aynı zamanda Bursaspor’la da oynayacak. Bu müsabakaya Bursa’dan 30 otobüsün geleceği söyleniyor. Bu baskının altında, umarım Barış Şimşek başarıyla yönetir bu maçı. Yoksa doğacak sorunların diyeti kolay kolay ödenmez. Umarım MHK ektiğini biçmek zorunda kalmaz!

02 Nisan 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Özkahya'ya rağmen!‘’

İlk yarım saatte güvendiği dağlara kar yağınca ne olduğunu anlamadan 2-0 geriye düştü Beşiktaş. Ama oynanan oyundan Beşiktaşlı memnundu, 2-0’lık skor bile ümitleri kırmamıştı. Herkes bu maçın döneceğine inanıyordu. Ferrari, Ernst ve Sivok ilk yarım saatte sezonun belki de en kötü dakikalarını yaşattılar. Hata olacak, insana mahsus. Ama hatanın sahibi Ferrari ile Ernst olunca insan üzülüyor. Ama üzmeyen biri vardı sahada, o da İbrahim Üzülmez... Helal olsun sana, ihtiyar delikanlı. Ve tabiki Toraman ve de iki gol yemesine rağmen Rüştü. Rıza Çalımbay, ligin en rahat takımlarından biri olan Eskişehir’in hocası. Ümit Karan ve Mehmet Yılmaz’la çift forvet çıkıyor. Denizli hocam, sana mutlak galibiyet lazım, gol lazım... Sen hala tek forvetle çıkıyorsun. Holosko girdi, Eskişehir ceza sahası karıştı, maçı da kurtardın. Ama dünkü skorda bana göre bu sezonun en iyi maçını çıkaran Bobo’nun imzası vardı. Bunu attığı gol için değil, sahadaki kazanma arzusu için söylüyorum. Ve son lafım müsabakanın hakemi Halis Özkahya’ya. Hiç değinmeyecektim aslında. Beşiktaş onunla hep sıkıntılar yaşadı, dün yaşamaz diye düşündüm. Şunu soruyorum, dakika 43; Nadarevic Bobo’yu indiriyor. Bu pozisyona orta sahada faul çalmayanı zevk için yarım saat döverler. Ceza sahası içinde olsa ne olur hocam, tabi ki penaltı. Ernst’in pozisyonuna koşarak verdiğin penaltıyı Bobo’nun pozisyonuna vermezsen, kafanda şeytanlıklar ararım. Son sözüm Denizli hocama. Kasımpaşa maçının sorumlusunu İbrahim Kaş yaptın. Dün tribüne gönderdin, kulübeye dahi almadın. Aynı delikanlılığı Ferrari ya da Sivok’a gösterebilir misin hocam. Bu çocuklar bizim. Hata insana mahsus, hata olacak. Ama hocam kin olmayacak.

28 Mart 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Falda ne var hocam?‘’

Bu sefer olmadı. Denizli’nin 4-2-3-1 taktiği tutmadı. Zar gibi bir maçtı. Kısacası atanın galip geleceği bir karşılaşma. Düşeş Yılmaz Vural’ın talebelerine geldi. Holosko öyle pozisyonlar kaçırdı ki, çıldırmamak elde değil. Zemin bozuk bahanesi bile ölçü değil. Aynı pozisyonu kovulan Gökhan Güleç gol yaptı. Ernst, Necip, Sivok, Ferrari, Üzülmez ve Ekrem top kapsın, Bobo, Tello, Holosko harcasın. Yusuf’u yazmadım, o zaten sahada yoktu. Aslında vardı da en son oynayacağı yer orası. Bunu dışardan herkes gördü. Tello’yla yer değiştireceksin olup bitecek. Kanatların olmazsa yaşaman mümkün değil. Denizli’nin hep sıkıntısı vardı, “Top bizde iken sorun yok ancak rakipte iken problem başlıyor” derdi. Ama son haftalarda Beşiktaş’ın sıkıntısı top ayağında iken. Savaşan oyuncular topu kapıp mücadele ediyorlar, ancak yukarıda belirttiğim gibi miras yedi gibi kolay harcıyorlar. İşte biz bu düşüncelerde maçı izlerken, Denizli de bizim gördüğümüzü görmüş olacak ki Tabata’yı sahaya sürdü. Çünkü top kullanacak oyuncu eksikliği vardı. Yusuf vardı gerçi ama o da kanatta idi. Tabata’nın mükemmel ara pası, Tello’nun golü beraberliği kurtardı! Ortam sıkıntılı, bakıyorum 4 bin kişilik yerde Beşiktaşlı yok. Bu maç şampiyonluk yolunda en önemli virajlardan biri olmasına rağmen. Son sözüm Necip’e... Aferin oğlum! Bu kadar milyonluk ayakların yanında sana aferin.

Bu beraberlik şampiyonluk yolunda sıkıntı yaratır mı? Onu da bana değil Denizli’ye sorun. Çünkü kehanet işlerini o daha iyi bilir!

20 Mart 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Toraman'ın maçıydı‘’

Eğrisi doğrusuna denk geldi. Mustafa Denizli, her zamanki gibi İbrahim Kaş-Sivok-Ferrari-Üzülmez 4’lüsünden oluşan savunmayı, orta sahadan İbrahim Toraman-Fink-Ekrem Dağ üçlüsüyle takviye ederek önce gol yememeyi amaçladı.

‘Nasıl olsa bir gol bulup 3 puanı alırım’ düşüncesindeydi ve amacına ulaştı. Ancak bu taktik nedeniyle futbol olarak kötü bir görüntü çizdiler. Aslında zevkli bir karşılaşma olması için tüm şartlar vardı. Denizlispor oyunu çirkinleştirmiyordu, zemin harikaydı ve çok saygılı bir taraftar vardı. Ancak Mustafa Denizli’nin önemli yanlışları vardı. İyileşen Ernst ve geçen haftanın yıldızı Necip’in yedek kulübesinde oturması hataydı. Bobo dün çok yalnız kaldı. Kendisine top gelmeyince orta saha oyuncusu gibi oynamaya başladı. Dünkü galibiyette kaleci Rüştü ve savunmanın önemli payı vardı.

Denizlispor iyi oynuyor gibi gözüktü ancak bal yapmayan arı gibiydiler. Geçtiğimiz hafta sakatlanan Giray’ı çok arayacaklar. İki takım için de kritik bir maçtı. Denizlispor yenilerek ligde kalma umutlarını büyük ölçüde yitirdi. Düşerlerse bu zemini ve taraftarı çok arayacağız. Son olarak İbrahim Toraman’a değinmek istiyorum. Tek kelimeyle harikaydı. Kendisi hakkında uzun yazmak isterdim ancak bu satırlar yetmez. Toraman hakkında ‘Parayı çok seviyor’ diyenler utansın. Nüfus kağıdında TC yazıyor diye mi hak ettiği parayı istemesi böyle yorumlanıyor?

16 Mart 2010, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Deli İbrahim‘’

Dakika 40: O ana kadar sahanın en etkisiz oyuncusu Bobo golü atıyor. İşte Nobre ile geçen maçlarda hep bu konuda eleştirimiz. Bobo durur durur ama son vuruş iyi. Onun için Bobo’dan vezgeçme. Sakatlık, hastalık dışında Bobo yanında değil, sahada olmalı.

Dakika 20: Toraman orta sahada, oraya hareketlilik lazım. Çare Ekrem ortaya ve ağır orta saha bir anda canlanıyor. Taşlar yerine oturuyor. Tabii ki pozisyonlar da gelmeye başlıyor.

Benim gözüm Necip’te. Ne farketti, hiçbir şey. Fink, Ferrari, Toraman ne kadar sahadaysa Necip de o kadar sahadaydı. Artısı vardı, eksisi yoktu. Ve tabi aklım da Serdar Özkan’da. Gidişat Serdar aileden uçacak. Yazık! Gönlüm Kaş, Nihat, Necip, Rıdvan, Köybaşı gibi gençlerle altyapıdan gelen bu çocuklarla Beşiktaş’ın geleceğini kurtarması.

Sahanın en genci Necip. Yunus Yıldırım’ın delikanlılığı bir ona yetiyor. 12. kuralı sahada Necip’ten başka herkes ihlal ediyor ama Yunus Yıldırım’ı konuşmaya gerek yok. Ceza sahası içinde yönettiği tüm müsabakalarda gözlerine perde inen Yunus Yıldırım ceza sahası dışında düdük ağzından inmiyor. Düt, düüüüt. Seyirci de artık her ‘düt’e aldırış etmiyor. İletişim araçları işliyor tabii ki, tepki büyük.

Dünün bir büyüğü de vardı. O da taraftar. Beşiktaş potaya girdi, yeter sesleri bitti. Keşke hiç olmasaydı. Alkışlarımın büyüğü, teşekkürüm İbrahim Üzülmez’e. Gençler, genç diye geçinenler utanın.

11 Mart 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sözünü tut Ünal!‘’

Beşiktaş Genel Sekreteri sıfatı aldıktan sonra yıldızı parlayan İsmail Ünal, daha sonra Beşiktaş Belediye Başkanlığı koltuğuna oturdu. Ne yazık ki o makama oturduktan sonra Beşiktaş’la ilgili tüm olaylarda destek olmaktan kaçındı. En çok da amatör konularda. Varsa benim bilmediğim, öğrenirsem sevinirim.

Benim en çok ilgilendiğim konu Beşiktaş Fulya Tesisleri ile ilgili. Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay, Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu... Profesyonel değil amatör kulüplere yaptıkları hizmetler, tesisler kitaplara yazsan sığmaz. En az iki üç sefer bana en son da Gökhan Keskin, Sergen Yalçın ve Haluk Özgerçek’le birlikte Nevzat Demir Tesisleri’nin arkasındaki üç sahadan birisini kullanıma açacağına söz verdi. İkinci dönem başkanlık yapıyor, sözü bırak telefonlara bile çıkmıyor.

Buradan sesleniyorum. 30 senedir tanıdığım İsmail Ünal lütfen sözünü yerine getirsin. Senede bir gün, iki teneke boyayla Fulya’yı boyatmak Beşiktaş’a hizmet değil. Zaten orayı boyadılar diye Fen İşleri Müdürün ve de Beşiktaş alt yapısına bir çok emeği geçen Hasan Bozkurter’e yaptığın sitemleri de biliyoruz. Son olarak da Divan Başkanlığı seçiminde Ali Rıza Dizdar’ın Başkanlık adaylığından çekilirken şahsınıza sitem dolu mektubunu okumanızı isterim. Ali Rıza Dizdar’ı bu kadar üzdüğünüze göre, Beşiktaş alt yapısının ne kadar umrunuzda olduğu ortaya çıkıyor. Beşiktaş’ı biraz olsun seviyorsan, altyapıdaki çocukları barakalardan kurtar. Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç’ın, Üsküdar Belediye Başkanı Mehmet Kara’nın amatörler tarafından ne kadar sevildiği ortada. Beşiktaş ilçesinde de Beşiktaşlılar’ın gönlünde senin taht kurmanı istiyoruz. Sözünü tut, yeter...

04 Mart 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Günü kurtarmış olmayın!‘’

Köşe başı bir maçtı... Var mısın, yok musun? Yediği gol pozisyonu dahil, 78. dakikada Makukula’nın faulü dışında Rüştü yere bile yatmadı. Bunun başarının altındaki ana sebep Ferrari ve Sivok... Denizli, Kaş, Üzülmez, Sivok ve Ferrari dörtlüsünün önüne Fink, Ernst ve Toraman’ı yerleştirerek sadece dün gece için değil, benim Beşiktaş’ta hep görmek istediğim, rakibin ilk defa bu kadar pozisyonsuz ve çaresiz kaldığı bir müsabaka izledim. 63. dakikada Tello kulübeye çekildi. Ancak bilinmelidir ki bu maç, geldiğinden beri bana göre Tello’nun en iyi oynadığı müsabakaydı. Bu istek ve arzusunun devam etmesi en büyük dileğim. Her ne kadar ikinci dakikada Fink-Tello imalatıyla meydana gelen gol Beşiktaş’ı rahatlatmışsa da, Tello, Bobo’nun servisi, Ekrem Dağ’ın son vuruşundan gelen gole şapka çıkarmamak ayıp olur. Bir ayıp da Necip’e yapılana... Fink’in yerine Necip’in oynaması hiçbir şeyi değiştirmezdi. Gönlündeki Milli Takım müjdesiyle Kayseri’de olan Necip’in kulübede değil, sahada olması gerekirdi. Oyuna girdikten sonra ne farketti. Beşiktaş, Kayseri’den çok kritik bir 3 puanla döndü. Şampiyonluk hesapları içinde olduğu bu dönemde, alınan 3 puanın ne denli önemli olduğunu ilerleyen haftalarda göreceğiz.

U-14, U-15, U-16 ve U-17 altyapı takımları dün itibariyle Beşiktaş’ın, hem İstanbul’daki gruplarında, hem de Marmara gruplarında şampiyon olan ilk takımları. Yani geleceğin yıldızları emin adımlarla geliyor. İlgisizlere duyurulur!

28 Şubat 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çok başlılık!‘’

Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün resmi sitesinde geçtiğimiz günlerde, seçimde başkanın söylemiş olduğu istişare heyetleri açıklandı. İsimlere baktığımız zaman hepsi kendi dallarında söz sahibi kişiler. Eğer açıklanan isimler sadece kağıt üzerinde kalacaklarsa ve kararlar yine eskisi gibi alınacaksa, işte o zaman bu oluşum dertlere derman olmaz. Bunu ben değil şartlar söylüyor. Zaten açıklanan isimlere şöyle tek tek irdelediğimiz zaman görülecektir ki, hiçbiri “Padişahım çok yaşa” diyecek kişiler değil. Hüsnü Güreli, Aydın Ayaydın, Ekrem Dumanlı, Tayfun Devecioğlu, İrfan Öztekin, Enver Yücel... Hele bir Faik Gürses var ki tabiri caizse tam bir ‘baş belası’! Ona yanlış yaptırmanın mümkünatı yoktur. Eğer bir yanlış yapılırsa bütün yönetimi ve istişare heyetini toplasan, katlasan Faik Gürses’in şerrinden kimse kurtulamaz. Benim en büyük güvencem Faik abi. Ancak iş kurulları kurmakla bitmez. Eğer bu üç sene boyunca bu kişilerin 3 sefer fikirleri sorulsun, ben memnun olacağım. 4 olacağına inanmıyorum!

Kayseri huzur maçı!
Derbide mutlak galibiyet dendi, fakat beraberlik pek sıkıntı yaratmadı. Beşiktaş, forvetsiz bir Galatasaray’a karşı fizik üstünlüğüyle oyunun ilk 45 dakikasında etkili gözüktü. Ancak takımdaki eksiklik kabak gibi gözüktü; bir yaratıcı oyuncu eksikliği. Sezonun ilk yarısındaki Kayserispor maçı sıkıntıların başlangıcıydı. İstanbul’daki mağlubiyet, doğru gider gibi gözüken işlerin ne kadar yanlış olduğunu da gösterdi. Zaman ilaç olamadı. O gün başlayan sıkıntılar, kongredeki kan değişikliği dahil olmak üzere huzur getirmedi. Hala güvensizlik, hala belirsizlik. Denizli hafta içinde ne kadar şampiyonluğun en büyük adayıyız dese bile, yaşananlar Denizli’yi haklı göstermiyor. Bu kötü gidişin en büyük sebebi de kendisi. Malesef hep kafasının dikine gitti. Olması gerekenin aksini yapmak macera aramaktan başka birşey değil, farkına varamadı. Yerinin adamını oynatmak yerine, adama yer aradı. Aramaya lüzum yok. Gençlerbirliği maçı gösterdi ki biraz huzur, biraz güvenle Tabata iyi değil çok iyi işler yapabilir. Tabata’yı kazanmak demek sadece takıma değil, yönetime de huzurun gelmesi demek. Bunun en çok bilincinde olması gereken de Mustafa Denizli...

27 Şubat 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI