‘’Tanrı'nın lütfu‘’
İbrahim Toraman yok, Aurelio adeta savunmaya yama olmuş ve Sivok ile birlikte ağır hareket edip ileriye çıkamıyor. Çıkamayınca da ister istemez ortada hangar gibi bir boşluk. Bir de Guti var. Varlığına mı üzülelim, yoksa yokluğuna mı bilemiyorum!
Dedik ya Beşiktaş’ın çok istediği bir şeydi. Olası bir aksilikte Galatasaray’dan beter olacaklardı. Kupayı alamasalar, deprem değil, tsunami bile yanında halt etmiş olurdu Siyah-Beyazlılar’ın. Kısacası 2010-2011 yılının bütün ayıpları, alınacak kupayla affedilebilirdi.
Büyükşehir Belediyespor; otobüs, yemek, bilet dahil 20 liraya Kayseri’ye taraftar taşıdı. Beşiktaş ise bilet bulamadı.
Aslında Abdullah Avcı ve öğrencilerini kutlamak lazım. Helal olsun hepsine. Kantara vurulduğunda. Mali açıdan bir Quaresma etmez. Ancak yürek olarak aferin Abdullah Avcı’ya. Ama taşıma suyla değirmen dönmüyor. Arkanda seyirci yoksa, seyircinin bağırdığı gibi, ‘Size her yer deplasman.’ Kimse kusura bakmasın. Necip’e ayrı bir paragraf yazacağım. Nüfus kağıdıanda ‘T.C.’ yazıyor, 1992 doğumlu evladımızın. Basın tribününde, ‘Kupanın yıldızı kimdi?’ anketi yaptılar. Necip! Necip! Bin kere Necip!.. Tabi Rüştü’nünde dünkü müsabakada yeri çok farklı.
Hakem Yunus Yıldırım mı? Penaltılarla da olsa kupa alınmış.. Boşver. Sinirini bozma Yemen. Sen insülinini yap. Dün İstanbul’dan Jolly Tour 4 uçak, 20’ye yakın da otobüs kaldırdı. Kayseri’de öyle bir coşku vardı ki, yazık olurdu bu taraftara. Kayseri’ye geliş tamam da dönüşleri ızdırap olurdu. Başlıkta dedik ya, Tanrı’nın lütfu. Aferin Tayfur Havutçu! Kupayı getirdin. Ama senin de nüfus kağıdında ‘T.C’ yazılı olduğu için maalesef arkanda duruyorum diyenlere inanma. Benim gönlüm senin 2011-2012’de bu takımın başında olmanı. Ama sen Türk çocuğusun, sana yedirmezler.
Bir de şunu söyleyelim. Kadir Has Stadı’nda akustik yok diyorlardı. Doğrudur ama Beşiktaş taraftarı gelene kadar... Dün akustiğin kralı vardı Kadir Has Stadı’nda.
‘’Teşekkürler Havutçu‘’
Her yönüyle çok farklı iki 45 dakika seyrettik. Fırtına öncesi sezsizlik gibiydi. Bir 45 dakika vardı ki, top oynayan, pozisyon arayan, rakibi zorlayan bir Galatasaray. Beşiktaş mı? Bilhassa yabancılar, başında da Quaresma... Kendine oynuyor, tribüne oynuyor. Hayal kırıklılığı yaşadık.
Bir derbinin sağlıklı oynanabilmesi için tüm şartlar mevcuttu. Tribünler tıklım tıklım coşkulu, zemin mükemmel... Kart göstermemek için böyle bal kaymak bir maçı yönetemeyen hakem, tribünü öyle gerdi ki, ilk 45 dakika da tüm stresimizi attık! Devre arasında soyunma odasında ne olduysa bilmem... Ama belli ki, Tayfur’dan talebileri hatırı sayılır bir fırça yemiş. İlk yarıdaki Beşiktaş gitmiş, ikinci yarıda istekli, arzulu, takım oynunu düşünen, bilhassa Quaresma ile Guti’nin güzel organizasyonları, 15 dakikada 2 gol geldi. Ve bütün bunlara rağmen Beşiktaş’ta gözardı edilmeyecek bir sıkıntı var. O da, iki defans oyuncusu... İsmail ve Ekrem... Her zaman söylüyorum, iyi niyetlerinden hiç şüphem yok ama topun sibobunu da aramanın lüzumu yok. Zaten Quaresma ve Simao hücumda var defansta yok. Daha dengeli olmaları gerekirken, dağınık görüntüleri Beşiktaş’ın ilerideki işlerinin çok zor olacağının açıkça belirtisiydi.
İki takım için de itibar maçıydı. Biraz da para. Ama para kaybı önemli değil. İtibar kaybı çok şey... Galatasaray bundan çok rahatsızlık duyuyor bu sezon. Kulübede Tayfur Havutçu, yanında namı diğer ‘Ciguli’ Cumali, Onur Bayramoğlu, Rıdvan Şimşek, Furkan Şeker hepsi Beşiktaş’ın çocukları... Böyle bir maçta bunların ne mutlu olduğunu da herkesten iyi sen biliyorsun. Gelecek bunlarda. Teşekkürker Tayfur...
‘’Beşiktaş'ın çocuğu...‘’
Oğlu ‘Guti’ ile beraber içerde-dışarda, basın tribününden daha çok, oğluyla taraftar arasında müsabakayı izleyen bir kardeşim. Bunu şunun için söyledim; diğer yazarlardan farkı, Beşiktaşlılığı hiçbir şekilde tartışılmasın diye. Ve geliyoruz Nihat’a... Sezon başından beri Nihat gündemden hiç düşmüyor.
Başkaları gibi saha dışında değil saha içi performansıyla, daha çok da aldığı ücret ön plana çıkıyor. Sanki bu ücreti silahı Yıldırım Demirören’in başına dayayarak aldı! Beşiktaş tribünleri farkındaysanız müsabakalardan önce öncelikle 3 kişiye bağırıyor Beşiktaş’ın çocuğu diye. ‘Nihat, Necip, Tayfur...’ Benim için asıl önemlisi sezon başından beri Nihat için yazılanlar çizilenler. Yargılanacak olan Nihat değil, yönetimdir. Mehmet Topuz’un ayıbını örteceğim diye Beşiktaş’ın çocuğu Nihat’ı sakat olduğu halde apar-topar Türkiye’ye getirdi, üstelik sezon başı idmanına bile katılamadan askere gitti Nihat. Yani sağlıklı bir sezon başı idmanı yapamadı. Bu da tabii ki sezon içerisindeki performansına yansıdı. Kolay, trip atmak. Tabata, Fink, Zapotocny, Holosko say say bitmez! Ferrari, Higuain, Aurelio... Bunlar hep yönetimin ayıpları. Yönetimde ses yok. Öbürü çocuğumuz ya, vur gitsin! Bobo sakat, Nobre sakat, Almeida belirsiz. Kaldın mı Kayseri’de Nihat’ın eline? Çok unutkan bir milletiz. 2 senedir Fenerbahçe’de eleştirilen tek bir oyuncu var. 30 milyon dolar değerinde. Güiza... İzmir’de 40 saniye içerisinde attığı golle 2 senenin ayıbını örttüler. Başta Fenerbahçe medyası olmak üzere şimdi yere göğe sığdıramıyorlar Güiza’yı. Dedik ya; unutkan bir milletiz diye... Kayseri’de Nihat’ın golleriyle Beşiktaş kupayı alırsa, merak ediyorum ne olacak?
Sevgili arkadaşlar, sevgili Beşiktaşlılar, tribünler daha duyarlı. Kötü de olsa çocuk bizim çocuğumuz. Nihat bizim oğlumuz, evladımız. Atamayız, satamayız. Benim için ‘Hakkı’dan farkı yok’. Nihatlar’ın nasıl yetiştiğini Başkan Yıldırım Demirören, Futbol Şube Sorumluları dahil olmak üzere hepsinden iyi ben bilirim. İsteyen kızsın, isteyen hakaret etsin! Nihatlar kolay yetişmiyor. Nihat da üzüldü, özür diledi. Turgay’ın da böyle bir olaya karıştığı için üzüldüğünü biliyorum. Lütfen 11 Mayıs’a kadar herkes sussun...
‘’Emre İncemollaoğlu‘’
Dün sabah Konya’daydık... Öğlen yemeğinde sayın Mehmet Baykan’ın davetlisi olarak ‘Sille’de, amatör Federasyon Yönetim Kurulu ile gazeteci arkadaşlarlaydık. Çok da güzel geçiyordu zaman... Ancak tam o anda geldi acı haber...
Tam 8 sene önce, Beşiktaş ailesine, yıldız takıma gelmişti. Metin Hoca, Fatih Hoca, Haluk Hoca, en sonunda da Fikret Hoca... Fikret Demirer’i çok üzmüştü. Fikret de onun iyiliğini istiyordu. Çünkü manken gibi, ağzı var dili yok ama içine kapanık, ablasıyla baş başa vermiş İstanbul’da profesyonel futbolcu olarak ekmeğini kazanmak istiyordu. Herkes bu kulüpten kaçmak için uğraşırken, o Kartal’da da Balıkesir’de de Beşiktaş apoletini sırtından çıkarmak istemedi.
İki gün önceydi. Kulüpte sevgili Metin Emirkadı ile altyapıdan gelen profesyonel oyuncularla ilgili bir söyleşi içindeydik. Emre İncemollaoğlu ile ilgili konuşmalarımı şu anki gibi hatırlıyorum. Daha iki gün önce konuştum, iki gün sonra ise cenaze haberini aldım. Ah Emre ah!
Emre’nin ölümünden gençlerimiz çok ders çıkaracak. Ehliyetsiz araba kullanmaları, biraz para kazanınca yatırım yerine altlarına araba çekmeleri, vs.... Manken gibi de bir delikanlıydı Emre. Santrfordu, çok güzel goller atıyordu, son golü de dün bizim altyapımıza attı. Çok erken bir gol. Çok erken Emre, çok erken!
Mekanın cennet olsun kardeşim... Allah geride kalanlara da sabır versin. Bugün önce ikindi namazında Ataşehir’deyiz sonra Karcacaahmet Mezarlığı’nda... Bugün zor bir gün olacak.
Maç mı? Dün gece Konya tribünlerinde Emre için yapılan saygı duruşundan sonra ne seyrettiğimi bilmiyorum. Biz zaten 11 Mayıs’ı bekliyoruz. Dünkü maç Konya’da dostlar ziyaretiydi.
‘’Lastik patladı‘’
Doğrusunu isterseniz 33’üncü dakikaya kadar dokuz doğurmadık değil! Altı korner, bir gol, dört mutlak pozisyon... Rüştü, Toraman ayakta Beşiktaş turu kaptı.
49’uncu kupada final vizesini 15. kez Beşiktaş almasını bildi. Sekiz kez kazandığı kupayı, bir yenisini eklemesi için doksan dakikası kaldı. Antep seyahatini farklı skora rağmen bilhassa istedim. Antep’de Erol Kaynar yoktu ama Master Şef gibiydik. Gezmediğimiz kebapçı kalmadı. Yediklerimizi sindire sindire Kamil Ocak Stadı’nda yerimizi aldık. Arkamıza yaslandık. Sodaya bile ihtiyaç yoktu. Ama ilk maçın ve dün akşamın yıldızı 1.50’lik Olcan; midemizi ağırtmaya başladı. Ta ki 33’ncü dakikaya kadar. Yetişti eski evlat Serdar’ın eli. Fernardes’in ortası, Simao’nun penaltısı herkesi rahatlattı. Ancak oyunun da altını üstüne getirdi. Bekliyorduk Quaresma biraz oynasın. O’nun aklı fikri tribünde. Biz yine Necip, Fernandes ve Ernst üçlüsünün iş ahlakına şapka çıkartırken, İsmail ve Ekrem’e hala şaşıyorum. Beşiktaş takımının formasının giydiklerinin farkında değiller. Çok dağınık oynuyorlar, topla kavga ediyorlar.
Tayfur Havutçu’ya kızmıyorum. Çünkü elindeki kadroyu ancak bu derece sağlıklı kullanabilirdi. Schuster’den bir enkaz almıştı. Fakat şunu da bilmesi lazım; futbolun güzelliği, tribünü dolduran insanların arzusu olan gol... Top üç direk arasına girdi mi, mutluluğun haddi hesabı yok. Farkında mı bilmem. Son haftalarda ceza alanına girmeden maçlar kazanılıyor. Ne yapıp edip, ölü toplar dışında bu takımın Almeida ile birlikte ceza alanı içinde en az iki üç arkadaşı olmalı. Hele cepte bir 3-0 varken bunu yapamıyorsan o zaman kulübeye bakacaksın. Hoca, kulübe de yanında mevcut. Onu da ben söylemiyorum. Adı belli, ‘yerli malı’. Lastik patladı... 85’le 90 arasında en az 5 sefer sarı kart görebilecek pozisyon varken Toraman göremedi, finalde yok. Ama işin ilginci, Kuddusi Müftüoğlu’nun uzatma bile göstermeden maçı bitirmesi. İşte lastik orada patladı.
‘’Günü kurtarmak‘’
Rahatlık getiriyor ve ister istemez başın belaya giriyor. Bu rahatlık kulübede de vardı. Nasıl mı? Yakalamışsın 2-0’ı, artık son yarım saat çift santrfor oynatmaya ne lüzum var. Seni karşı kaleye en rahat taşıyan oyuncu Fernandes, çıkartıyorsun, yerine ara gazı Aurelio’yu sokuyorsun. Keşke Aurelio yerine Onur ya da Rıdvan sahaya sürülse. Bu müsabakalar Beşiktaş için bu saatten sonra hem para, hem de itibar maçları.
Düne ben erken kupa finali diye bakıyorum. Gerçi oynamadan hiçbir maç kazanılmaz ama tsunami olmaz herhalde Beşiktaş finale çıkmazsa. Tayfur hoca Q7’nin yokluğunda kazanan kadroyu bozmuyor, muhafaza ediyor. Ta ki Schuster’in sistemine dönenen kadar, yani 60. dakika. Hep şunu söylerim, eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı. Tayfur hocam da bunu en iyi yansıtan ve yaşayan biri. Olmadı. Aslında Beşiktaş kötü de oynamadı. Belki bu sezon Buca maçı hariç (o da yalancı bir bahardı) rakip ceza sahasında topla en çok buluştuğu, gol pozisyonuna girdiği bir müsabaka. Buradan bir ders çıkarılacaksa bunu da Tayfur hocanın çıkarması lazım. Tayfur hocanın başarılı olmasını en çok isteyen benim. Yıldırım Demirören neticelere göre hareket etmeyip Tayfur hocanın arkasında dururusa onu bilmem. Ama dediğim gibi Tayfur hocam da günü kurtarmak istiyorsa, bilmem. Eğer Onur ve Rıdvan kulübedeyse bununla olmaz. En azından Hilbert ile bu işin gitmeyeceğini biliyorsa, puan kaybetsen bile Rıdvan ile kaybedeyim. Neyse. Lig zaten umurumuzda değil. Bizim için çarşamba ve 11 mayıs önemli. Gerisi fasa fiso.
‘’Kasımpaşa'ya üzüldüm‘’
Ve bu galibiyeti Atıf Abi’yle (Keçeci) beraber, Beyoğlu Asmalı Mescit’teki Refik Restaurant’ta kutlamak da ayrı bir güzellikti. Dün geceki maçın benim açımdan pek önemi yoktu. Aslında sahadaki iki takım oyuncuları için de yoktu! ‘Bitse de gitsek’ gibi bir havada oynadılar. Zaten Quaresma çıktıktan sonra maçın havası da kalmadı. Kasımpaşa için matematiksel olarak bitmese de mantık olarak bitmişti lig. Artık onların heyecanı bir başka bahara kaldı maalesef. Beşiktaş’ın ilk atağı 43’üncü dakikada geldi, o da Almeida’dandı ve zaten gol oldu. Çıplak gözle izledim, Beşiktaş’ın geleceğini, yani Necip’i... Benim Necip’e olan sevgim ayrı ama bugünkü gazetelerdeki yazıların hepsini biliyorum. Necip’e mutlaka dokunmuşlardır, ama olumlu yönde. Ve ben aynı olumlu duyguları Fabian için de taşıyorum.
Tayfur Hoca’nın artık Beşiktaş’ın bugününü değil yarınını düşünerek kadro oluşturması lazım. Bu gidişle Fernandes, Bobo, Erhan Güven, hatta Sivok önümüzdeki sene bu kadroda olmayacak. O halde Atınç kulübede değil sahada olmalıydı. Beşiktaş’ın bütün beklentisi 11 Mayıs. 12 Mayıs’ta silahlar çekilecek! Ben de o tarihi bekliyorum. Bütün sezonun ayıbı orada giderilecek. Onun içindir ki dün geceki oyuna bile hoşgörüyle bakıyorum. Rüya takım bu halde olmamalıydı. Ama en güzel taraf ne biliyor musunuz... Belki de acınacak bir durum ama
Beşiktaş’ın bu sezon en iyibölgesi, en güvenilir yeri kalesi, Rüştü, Hakan, Cenk. Dün gece görev Cenk’teydi... Küme düşen Kasımpaşa’nın sahasındaki maçın yıldızı bu kez Cenk’ti. Başka söze hacet yok.
‘’Atamayana atarlar‘’
Maçın iki kilit isim vardı. Biri Rüştü, diğeri Quaresma.. Eğer Beşiktaş bu turu geçerse bunu dün akşamki, performansı ile Rüştü’ye borçlu. Bu tür iki ayaklı maçlarda ilkinde cebine avantajını koyup gitmen gerekir.
Beşiktaş öyle bir oyun anlayışı içindeydi ki zamana oynar gibi pas, pas, pasÖ Sanki zaman Beşiktaş’a yarıyor. Halbuki gol lazım. Gol adamı da Almeida. O da Emre Nounkeu arasında kaybolup gitti. Tabii ki tüm beklentiler Guti’de idi.
Biz de bekliyorduk Tayfur’u oyuna soksun diye..! Halbuki dün Guti olsaydı, Almeida yalnızları oynamayacaktı. Top almak için ceza alanı çevresinde bulundu. Oysa onun yeri ceza alanı içi. Gol attığı dakikada olduğu gibi.
Ben inanmıyorum Tolunay hocanın bu taktiği verdiğine. Hocanın yerinde olsam, bu oyuncuları zevk için yarım saat döverim! Sebebi oyunlarından değil, oyun oynamaktan çok tekme atmak istediklerinden dolayı. Takımın yarısından fazlası kart görünce oyunları olumsuz etkilendi. İkili mücadeleden kaçtılar.
Bu sert oyun anlayışı Antep’in başını yakan en önemli unsurdu. Nitekim ceza sahası içinde ikiden fazla adam bulmakta zorlanan Beşiktaş’a kazandırdıkları iki toptan yedikleri iki gol hayallerini yıktı. Belki de Beşiktaş’ın final vizesi almasına sebep oldu. Sessiz bir gece idi soğuk bir gece idi.
Ama iki ismi vardı ki her hali bizi bile ısıttı. Biri Q7, diğeri de Rüştü.. Hele Rüştü’yü alkışlamak istiyorum. Milli takım hocasına da sesleniyorum. Fenerbahçe’de A2 takımın kalecisini alan zihniyet Rüştü ve Cenk’in diyetini nasıl ödeyecek. Beşiktaş’ta işlem tamam. Artık turu geçtiler.