Arama

Popüler aramalar

‘’Fenerbahçe ısıttı‘’

Fenerbahçe, en az 10 kez sağ çizgiden atak geliştirdi. Ama nedense Sivasspor’da ne kenar yönetimi ne de futbolcular tehlikeyi görüp önlem almadı. Gökhan-Deivid ikilisi Hayrettin’in tek başına savunduğu kulvarı akıllıca kullandı. Önce Alex sonra Semih sağdan kesilen ortalarla golle buluştular.
Zico, buzlu sahayı iyi etüt edip oyuncularını üst düzeyde motive etmiş. Sarı-Lacivertli futbolcular genelde kısa ve ayağa pasları tercih ettiler. Yani topu koşturdular. Meşin yuvarlakla buluşan Fenerbahçeli futbolcu, yakınında en az 3-4 arkadaşını buldu. Savunma da öne çıkınca Sivasspor dondu kaldı. Selçuk, riske girmeyince defansın önünü iyi kontrol etti. Aurelio ile birlikte orta alanı parsellediler. Alex oynadı, oynattı. Tempoyu istediği gibi ayarladı. Sol çizginin yeterince kullanılmaması Fenerbahçe’nin ilk yarıda gözüken eksiğiydi.
İkinci bölümde bu kez Sivas savunmasının göbeği kuşatıldı. Semih, Alex ve Deivid patentli verkaçlar sonrası Alex 2, Deivid ise 1 yüzde yüz fırsatı değerlendiremedi. Kaçan gollerin ardından Fenerbahçe’nin hastalığı tekrarladı. Gereksiz top kayıpları ve geriye çekilme Sivasspor’u kısa süre de olsa kendine getirdi. Her iki kanattan Fenerbahçe savunmasını zorladılar. Bir de gol buldular. Takımın oyundan düştüğünü gören Zico, Uğur’un yerine Vederson’u, Semih’in yerine de Kezman’ı sahaya sürdü. Bu hamle Fenerbahçe’ye ilaç gibi geldi. Beraberliğe kilitlenen Sivasspor, savunmayı unuttu. Kontratak taktiğini iyi uygulayan Sarı-Lacivertli ekip, Kezman’ın iki şık golüyle farkı 3’e çıkardı. Fenerbahçe gerek hava koşulları gerekse rakiplerin zor olarak gösterildiği Gaziantepspor ve Sivasspor deplasmanlarından 9 gol atıp, 6 puan çıkartarak şampiyonluğun en güçlü taliplisi olduğunu gösterdi. Hem zirveyi hem de taraftarı ısıttı.

28 Ocak 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kolay oldu‘’

Alex tam olarak hazır görünmese de, kadroda bulunmasıyla tüm takıma güven verdiği kesin. Ayrıca rakibin de rahat oynamasını engelliyor. Sakatlıktan yeni kurtulan Alex’i, Gaziantep maçına çıkarmak belki riskti, ama motivasyon açısından bakıldığı zaman, Zico’nun kararı doğru.
Fenerbahçe, sonuca rahat gitti. İlk dakikadan itibaren oyunu rakip alana taşıma düşüncesi vardı. Selçuk, Deivid ve Uğur’un hücum çıkışlarında acemice yaptıkları top kayıpları, bir çok pozisyonun gelişmesini engelledi.
Gaziantepspor orta alanda etkisiz kalırken, savunmada fazlaca kademe hatası yaptı. Sanki Sarı-Lacivertliler bir gol bulursa, ardından fark gelecek havası vardı.
Nitekim öyle oldu.
Gaziantepspor’un zaaflarını, Fenerbahçe iyi oynamasa da değerlendirmesini bildi. Bir gol atan Kemal’in, diğer gollerdeki payını unutmamak gerekir. Tecrübeli futbolcu, savunma ile forvet arasındaki köprü işlevinde başarılı olurken, Fenerbahçe’nin en çalışkan ismiydi. Semih’e nazar değdi galiba. Her zamanki gibi rakip savunmayı rahatsız etti. Net pozisyonlar bulmasına rağmen, gol sevinci yaşayamadı.
Gaziantepspor’un bozuk düzen futbolu, ikinci yarıda da değişmedi. Temposuz, baskı kuramayan, hücum organizasyonu geliştirmekte sıkıntı çeken Gaziantepspor karşısında Fenerbahçe, skor avantajına rağmen disiplinden taviz vermedi. Fazla enerji harcamadan mücadele eden Sarı-Lacivertliler, iyi gününde olmayan Deivid’in attığı iki golle 5-0’lık farkı yakaladı.
Fenerbahçe, zor gözüken Gaziantep sınavını kolay geçerken, bu sezonun en rahat deplasman maçını oynadı.

21 Ocak 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Anfield Road ve Saracoğlu‘’

Salı gecesi televizyonda Liverpool-Luton maçını izledim. Liverpool’u anlatmaya gerek yok. Luton ise Premier Lig’in iki kategori altında mücadele ediyor. Yani Fenerbahçe-Şanlıurfaspor mücadelesi gibi... Hava soğuk ve yağışlı, ama Anfield Road Stadı’nın tribünlerinde tek bir koltuk bile boş değil. Sanki kupa finali ya da derbi oynandığını zanneder bilmeyen biri. İçim gitti, resmen kıskandım...
Çarşamba günü Şükrü Saracoğlu’na giderken aklım o maçtaydı. Başlama düdüğü çaldığında tribünlerde en abartılı şekliyle 3-5 bin Fenerbahçeli vardı. 300 kadar da Şanlıurfaspor gönüllüsü. Sarı-Lacivertli kulübün açıkladığına göre; 27 bine yakın kombine bilet sahibi bulunuyor. Onlar bile zahmet edip gelmemiş Fenerbahçe-Şanlıurfaspor karşılaşmasına...
Roberto Carlos, Edu, Aurelio, Volkan, Vederson, Önder, Selçuk, Kezman gibi as oyuncular ilk 11’de, diğerleri de yedek kulübesindeydi. Yani teknik direktör Arthur Zico, Şanlıurfaspor’u ciddiye almıştı. Taraftarlar ise, boş vermişti Fenerbahçe’sini... Gelenleri yürekten kutluyorum. Takımları kötü oynadığında hakaret ve küfür olmamak kaydıyla tepki koyma hakları var. Çünkü, Şanlıurfaspor maçına koşanlar, ‘Hep destek, tam destek’ düşüncesini benimsemişler. Diğerlerine gelince; onlar da öncelikle Liverpool-Luton maçını bir yerlerden bulup izlesinler, sonra da şapkalarını önlerine koyup düşünsünler.
Hafızam beni alıp yıllar öncesine götürdü... 1987-1994 yılları arasındaki sezona... Fenerbahçe o dönemde başarıya hasretti. Böyle lüks bir stadyumu yoktu. Kışın Çamlıca’dan esen rüzgar insanı buza keser, yağmur iliklere işlerdi. Roberto Carlos, Kezman, Alex, Aurelio düzeyinde yıldızlar da kadroda yer almıyordu. Ama tribünleri hiç bu kadar ilgisiz gördüğümü hatırlamıyorum. İngiltere ile Türkiye arasındaki uçurum düzeyindeki fark neydi acaba? Futbol kültürü mü, gerçek takım sevgisi mi, gelişmiş ülkelerin eğitim avantajı mı, ekonomik sorunlar mı? Bence hepsi içiçe... Bunlara federasyon ve kurumsallaşma faktörlerini eklemek daha doğru bir tespit olur. Hatta, ülkeyi yönetenlerin spora bakışlarını da!
Acaba ilgisizliğin nedeni, beklenen transferlerin yapılmaması da olabilir mi?

18 Ocak 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Protestoyu anlayamadım‘’

Fenerbahçe rakip kaleye organize gidemedi, çünkü Alex yok. Brezilyalı’nın pozisyonunda oynayan Ali Bilgin, Semih’le çift forvet gibi durdu. Deivid çok top ezdi, Gökhan eski maçlarını arattı.
Uğur Boral, kaybettiği tüm toplarla tribünlere saç baş yoldurttu.
Roberto Carlos gayretliydi, Mehmet Aurelio topun olduğu her yere gitti. Uzun bir aradan sonra şans bulan Kemal, görevini yapmaya çalıştı. Diego Lugano hırçın, Edu acemi gibiydi. Volkan inanılmaz bir hata yaptı, tribünlerin yüreği ağzına geldi. Semih 3 top indirdi, ama ne yazık ki etrafında kimse yoktu.
Antalya kampında ikinci yarı için hazır görüntüsü veren Fenerbahçe, Büyükşehir Belediye karşısında ilk yarıda vasatın altında kaldı. Buna rağmen devreyi önde bile kapatabilirdi. Fenerbahçe kötü futbol sergiledi. Bunu anlayabiliyorum ama, bu takım Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıktı, ligin ilk bölümünü averajla lider Sivasspor’un arkasında tamamladı. Daha ikinci yarının ilk maçında tribünlerin protestosu vardı. İşte bunu anlayamadım. Sanki Büyükşehir Belediye, çok kolay bir lokmaydı. Bu takımın, ilk yarı da Fenerbahçe’yi yendiğini herhalde tribünler unuttu.
Fenerbahçe’nin sıkıntıları ikinci yarıda da devam etti. Arthur Zico; Kazım Kazım, Vederson ve İlhan Parlak’ı sahaya sürerek tüm riskleri aldı. Bu değişiklikler de Sarı-Lacivertli devi uyandırmaya yetmedi. Dakikalar 81’i gösterdiğinde, İstanbul Büyükşehir Belediyespor İlyas ve Gökhan’ın golleriyle 2-0 galip durumdaydı.
İşte bu dakikadan sonra Fenerbahçe, ateşin üzerine benzin dökülmüş gibi alev aldı. Önce Lugano, ardından Deivid ile skoru eşitlediler.
Fenerbahçe, son dakikada kazandığı gollerle altın değerinde bir puan daha aldı.

14 Ocak 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yol yakınken‘’

Fenerbahçe Teknik Direktörü Zico, devre arası kampını Güney’de istemekle doğru bir tercih yaptı. Oysa, dinlenme süresinin kısa olması nedeniyle Samandıra’da da hazırlanmak mümkündü. Brezilyalı hoca, iklim ve bölge değişikliği az da olsa futbolcuların yorgunluğunu alacağını düşünerek Antalya kararını çok önceden vermişti.
Korkulan tek şey, Antalya’nın yağmuruydu. Gökyüzü, 8 günde bir kez bereket bıraktı. O da, Fenerbahçe’nin programını aksatmadı.
Zico, Belek’teki ilk çalışmada kampın yorucu geçmeyeceğini, bu yüzden korkmamaları gerektiğini oyuncularına anlattı. Ve dediğini de yaptı. Daha çok top çalışmasına ağırlık verdi. Savunma, orta alan ile forvet elemanlarını bazen özel olarak hazırladı. Teknik ve taktik içerikli programları unutmadı. Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkması, ligde Sivasspor ile zirveye tutunması, teknik kadro ve futbolcuları moral açıdan zaten üst seviyeye çekmişti. Buna güzel doğal koşulları ile oyuncuyu ateşleyen antrenman temposu eklenince, Belek Kampı mükemmel geçti.
Belirli günlerde yapılan dayanıklılık ve sprit çalışmalarında kaytaranı görmedim. 35’ine merdiven dayayan Carlos, Valencia nedeniyle kafası karışık olan Aurelio, Semih, Selçuk ve genç Gürhan’a kadar herkes idmanların hakkını verdi. Kezman’ın dışında ciddi sakatlık sorunu yaşanmadı. Sırp oyuncu, tedavinin ardından kampın son iki gününe yetişti. Semih, Gökhan ve Volkan Demirel sorunlarını kısa sürede atlattı.
Motivasyon girişimlerine de değinmek gerekir. Zico ile idari menacar Volkan Ballı, her fırsatta sorunlara koştu. Telkinler, bire bir ya da ikili-üçlü gruplar halinde görüşmeler yaparak psikolog görevi üstlendiler. Belek Kampı dört dörtlük havada geçti. Arkadaşlık ilişkilerinin zirvede gözüktüğü bu keyifli ortam, lig ve Şampiyonlar Ligi maçlarına taşınırsa, Sarı-Lacivertli ekip engelleri zor da olsa aşar.
Alex, Appiah, Tümer ve Deniz Barış için ayrı bir paragraf açmakta yarar var.
Alex, İstanbul’da bırakılarak Sevilla’ya hazırlanıyor. Tendom problemi olan Deniz’in daha zamana ihtiyacı var.
Appiah sakatlığı, Tümer ise askerlik problemi nedeniyle bu sezon Fenerbahçe defterini kapattılar. Şu anda ön libero için Aurelio ve Selçuk ikilisi, alternatif olarak da sadece Kemal var.
Şampiyonlar Ligi’nde iyi yerlere gelmek, ligde ise yine şampiyonluğu göğüslemek. Fenerbahçe bu hedefleri vurmak istiyorsa, orta sahaya takviye kaçınılmaz gözüküyor. Futbolun içinde herşey var. Ceza, sakatlık gibi. Yol yakınken bir şeyler yapmalı. Yoksa, kaçan balık büyük olur.

10 Ocak 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aksi ispatlanmazsa!‘’

Ne FANATİK Gazetesi’nin, ne de benim gündem yaratmak amacıyla doğru olmayan bir habere çanak tutmaya ihtiyacı vardır. Sporda gündemi belirleyen FANATİK Gazetesi, doğru haberciliği ilke edinmiş sağlam bir temelin üzerine kurulmuştur.
Kamuoyunu gerçeklerle yüz yüze bırakma amacından da asla sapmayan saygın bir müessesedir FANATİK.
Fenerbahçe Kulübü’nün resmi internet sitesine göre, Bayan Basketbol Takımı Coach’u Zafer Kalaycıoğlu, Finans Müdürü Tamer Yelkovan ile görüşmüş, ancak ileriye dönük ödemeleri konu etmişler. Türkçe’de güzel bir deyim vardır, “Çevir kazı yanmasın.” bence görünen manzara bu. Ya da ben yine okuduğumu anlamadım galiba! Neymiş efendim, Fenerbahçe ciddi bir kurummuş da, dekontlar siteye konmazmış. Sanki Fenerbahçe için gayri ciddi diye yazan oldu. Ödeme dekontları belgeyse, neden gerçeklerin ortaya çıkmasında kullanılmadı! Yanlış haberi deşifre etmek için, bundan daha iyi fırsat mı olur? Başkasını karalayarak açığı kapatma tavrı, bence hiç de etik değil. Şundan hiç kuşkunuz olmasın; eğer biri çıkıp, “Yalçın Türk’ün 3-4 aydır maaşı ödenmiyor” iddiasında bulunsa, muhasebe çekinmeden belgeleri ortaya koyar. Aksi durumda, kamuoyu iddianın doğru olduğuna inanır. Ayrıca 20 yıldır Doğan Grubu’nda çalışıyorum. Bırakın ay, gün ve haftayı bugüne kadar ödeme konusunda 1 saat bile gecikme yaşamadım. Mesele artık sakız gibi oldu. Kişisel sorunmuş gibi algılanmasını istemediğim için, son kez yazıyorum. Ama yine sataşma olursa, uygarca cevap hakkımı kullanırım.
Kombine biletlerden haksız kazanç sağlama eylemi, basit bir saptamayla geçiştirilemez. Tarihin kurtuluş savaşı sayfalarında yer alan asırlık Fenerbahçe Kulübü’nün maç biletlerinden havadan para kazanmak, nasıl dernek arası çekişme olur? Fenerbahçe için fedakarlıktan kaçınmayan yığınla insanın, bu konuda büyük rahatsızlık duyduğunu biliyorum. Yapanlardan hesap sorulması gerekirken, dernekler arası çekişme kılıfı giydirmek kimseyi tatmin etmedi.

29 Aralık 2007, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Anlamak üzerine‘’

Evet, Fenerbahçe’nin kurumsallaşma hareketine darbe vuruluyor. Ama bunu ne ben, ne de gazetem FANATİK yapıyor. Bizzat Sarı-Lacivertli kulübün içinden kaynaklanıyor. Doğru habere yalanlama metni hazırlayanlar, demagojiyi her fırsatta kullanarak bunu yapıyorlar.
Coach Zafer Kalaycıoğlu’nun ödeme konusunda Finans Müdürü Tamer Yelkovan ile tartışmadığı resmi siteden açıklandı. Mesele çok basit. O zaman, 3-4 aydır bekletilen peşinatların banka hesaplarına yattığını gösteren dekontlar, Fenerbahçe’nin muhasebe kayıtlarındadır. Bu belgeler resmi siteden yayımlanır, meselede gün ışığına çıkar.
Fenerbahçe’nin resmi sitesinde, benim okuduğumu anlamadığım yazıldı. Ben de, metni kaleme alanlar için aynı düşüncedeyim. Ne yazık ki yazdıklarımı anlayamamışlar.
26 yıldır Fenerbahçe camiasıyla birlikteyim. Doğru olmadığına inandığım haberi asla gazeteme vermem. Bunu, hem Fenerbahçe yönetiminde yer alanlar hem de camia çok iyi bilir.
Bu saatten sonra kimse bana bu duruşumdan geri adım attıramaz. Aslında bayan basketbol takımı oyuncularını TV’de konuşturmak, haberin doğruluğunun tescilidir. Ama senaryo eksik kalmış. Amatör şubeler direktörü Mahmut Uslu, Coach Zafer Kalaycıoğlu ve Finans Müdürü Tamer Yelkovan da ekrana çıkartılmalıydı. Fenerbahçe’yi suni gündem yaratarak kimse karıştıramaz. Ben, böyle bir şey hatırlamıyorum. Ayrıca bunu yapmaya çalışan, çölde bir kum tanesi gibi kalır.
Bir şubenin peşinat sorunu yaşaması, devede kulaktır Fenerbahçe için. Her kurum maddi çark dönerken, yoğunluktan bazı aksamalar yaşayabilir. Hatta unutkanlık dahi olabilir. (Zaten Tamer Yelkovan da, Zafer Kalaycıoğlu ile diyaloğunda yoğunluktan ödemeyi unuttuğunu söylemiş)
İşte bu noktada kurumsal yapının önemi ortaya çıkar.
Okuduğunu tam özümsemeden konu hakkında yorum yapmak, ahkam kesmekten başka bir şey değildir. Ben yorumumun son paragrafında, kombine bilet sorusu yönelttim. Hani banka dekontlarıyla belgelenen ve yetkili kişilere gönderilen bilet vurgununu.
Okuduğunu an-la-yan-lar-dan cevap bekliyorum.

26 Aralık 2007, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çıta yükseldi ama!‘’

Eleştiriye tahammül etmek, tenkitleri üst üste koyup, olumlu sonuçlar çıkarmak gerekir.Söylenenler incitse bile, doğruyu kabullenmek objektif yaklaşımın ana unsurudur

Eğer 20-25 milyon destek kitlesi olan bir camianın sorumluluğunu da taşıyorsanız, kesinlikle ince eleyip sık dokumak zorundasınız.
Fenerbahçe kulübünün resmi bir internet sayfası var. Amaç kulüpteki gelişmeleri tüm şubelerin çalışmaları ve maçlarıyla ilgili bilgi aktarmak. Kısacası; Sarı-Lacivertli taraftarları her konuda bilinçlendirmek için kurulmuş bir birim.
Ama nedense sayfada yer alan 10 haberden 8 tanesi genelde, “yalanlama” metni oluyor.
Doğru olup olmadığı düşünülmeden, yönetimin isteği doğrultusunda her habere yalan damgası vuruluyor. Yorum yazıyorsunuz, tamamını değerlendirmeyip, nalıncı keseri gibi işlerine gelen tarafı alıyor ve gündeme taşıyorlar.
Yazılan haberlerin gerçek olduğunu bile bile yalanlamaktan kaçınılmıyor. Dayandıkları nokta ise, “Belgeleriyle ispatlayın” oluyor. Vakti zamanında bir iş adamı, mahkeme salonunda, “Rüşvetin belgesi mi olur?” şeklinde savunma yapmış, bu davranışı günlerce kamuoyunu meşgul etmişti.
Gazeteniz FANATİK’in çalışan bir elemanı iki kişi arasındaki tartışmayı öğrenip haber yaptı.
Bunun belgesi isteniyor. Muhabir arkadaş medyumluk oynayıp böyle bir olayın önceden gelişeceğini kestirip, mekana dinleyici mi koyması gerekirdi? Bayan basketbol takımı Coachu ile finans müdürü Tamer Yelkovan ödemeler konusunda tartıştı. FANATİK Gazetesi’nin ne Kalaycıoğlu ile ne de Yelkovan’la sorunu var. Hele Fenerbahçe kulübüyle hiç yok.
Amaç kaos yaratmak olsa, herhalde bu ikili seçilecek en son kişiler olurdu. Roberto Carlos transferi gelmesine 1 ay kala yalanlandı. Önceki yıllarda yapılan Deniz ve Serkan transferleri de öyle. Fenerbahçe’de her alanda çıta çok yükseldi. Keşke medya ile ilişkilerin de çıtası yukarılara çekilebilseydi.
Her seferinde belgeler üzerine söylemler ortaya atılıyor. Bir süre önce kombine biletler üzerine haber yorum kaleme almıştım. Birileri Fenerbahçe’nin biletlerinden milyarlarca lira nemalanmıştı.
Belgeler Fenerbahçe’nin yetkili makamlarına iletildi. Aradan bu kadar süre geçmesine rağmen hâlâ bu konuda, elde belge olduğu halde ses çıkmadı
Acaba neden?

Yalçın TÜRK

23 Aralık 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI