‘’Yıldızlar geçidi‘’
Eğer Alex, Semih, Deivid ve Gökhan gibi her an maçın skorunu değiştirebilecek oyuncuların varsa, üç puanı düşünmeyeceksin. Fenerbahçe, bu mutluluğu yaşıyor. Tabii önemli silahlar aynı anda sustuğunda ise Sarı-Lacivertli ekip sıkıntıdan kurtulamıyor. Konyaspor-Fenerbahçe karşılaşmasının ilk yarım saatine baktığımızda sanki sıradan iki takımın mücadelesi gibiydi. Ne Fenerbahçe şampiyon adayı, ne de Konyaspor ligin dibinden kurtulmaya çalışan takım havasındaydı. Sahanın şapka çıkartılması gereken ismi Alex’in tek başına Konyaspor’u devirme gayretinin dışında, dikkat çeken fotoğraf yoktu ilk bölümde.
Edu iyi bir savunmacı olsaydı, kafa ile uzaklaştırmak istediği topu korner ya da taça atardı. Ama o Ceyhun’a asist yaptı. Serdar’ın şanssızlığı, Ceyhun’un şansı arasında gidip gelen meşin yuvarlak, Fenerbahçe ağlarına gitti. Zico, üç puan için kıvılcımı çakan ilk isim oldu. Selçuk-Semih değişikliği ile Fenerbahçe çift forvete döndü. Ardından Alex adeta bir sihirbaz gibi topu ve arkadaşlarını, Konyaspor ceza alanına yıktı. Alex, Semih, Deivid, Gökhan ortaklığı Fenerbahçe’yi zirvede tuttu. Semih ve Kezman, golleri ile Kanarya’yı farka uçurdu. Kötü zemine rağmen Fenerbahçe’nin yıldızları Konya Atatürk Stadı ile tribünleri güneşten daha fazla ısıttı, daha çok aydınlattı.
‘’Lekesiz, şikesiz‘’
Ligin zirvesinde dört takımın nefes nefese mücadeleye girmesi, ülkemizde uzun yıllar yaşanmamış bir tablo. En fazla 2 şampiyon adayının çekişmesi gündemi işgal eder ya da büyüklerden biri at yarışındaki deyim gibi beyaz bayrak ayna yapardı. Keşke tüm sezonlar böylesine çekişmeli bir havada geçse de, futbolseverler heyecanı iliklerine kadar hissedebilse.
Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray klasik olarak her dönem şampiyonluğa oynamıştır. Bu sezon, Sivasspor 3 büyükleri zorlayan Anaolu Beyi olarak öne çıktı. Kırmızı-Beyazlı camiayı bu başarısından dolayı kutlamak gerekir.
Buraya kadar her şey güzel. Haftalar tükendikçe, şampiyonluk yarışı farklı platformların doğmasına neden olacak. Yani, her türlü senaryo, kamuoyunun kucağına itilecek. Bu etkenler; hakem hataları olacak, rakip takım oyuncuları teşvik primi ile suçlanacak, yöneticiler demeçleriyle ateşi körükleyecek. Hafızalarımızı tazelersek, geçmiş yıllarda yaşananları film şeridi gibi önümüzde görebiliriz.
Türk futbolunun Avrupa ve dünyada ayak seslerini duyurmaya başladığı bu dönemde, ‘kaos’ tehlikesine dikkat edilmeli. Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde 8 takım arasına girmesi, ulusal takımımızın Avrupa Şampiyonası Finalleri’nde mücadele edecek olması, küçümsenmeyecek başarılardır.
Süper Lig’deki 4 takımın şampiyonluk yarışını da buna eklemek gerekir. İşte bu pozitif gelişmeler nedeniyle dünyanın gözü Türkiye’nin üzerinde olacak. İlerlemiş ülkelerin, Türk futbolundaki başarıyı konuşmasını istiyorsak, tehlikeli yaklaşımlardan uzak durmak zorundayız.
Türkiye Futbol Federasyonu, kulüp yöneticileri, görsel ve yazılı medya yorumcuları kamuoyuna sağduyu yüklü enerji göndermelidir. Lekesiz, şikesiz, tertemiz bir sezon yaşamak için herkesin taşın altına elini koyması gerekir.
Ülkemizde ekonomik, siyasal ve sosyal alanda gerginlik tavan yaptı. Bireyler pimi çekilmiş patlayıcı gibi. Futbol ailesinin bu konvoyun kuyruğuna takılmaması için özen gösterilmelidir.
‘’Alex resitali‘’
Fenerbahçe’nin, Vestel Manisaspor karşısında şık gollerle aldığı net galibiyete kimse kılıf giydirmeye kalkmasın. Aurelio’nun attığı ilk golde çok ince ofsant olduğu iddiası, Selçuk’un farkı 3’e çıkardığı pozisyon öncesi Deivid’in topu faulle çaldığı değerlendirmesi gibi! Bir kere şu çok iyi bilinmeli... Sarı-Lacivertli ekibin, düşme hattında bulunan Vestel Manisa karşısında hakem yardımına ihtiyacı yok. Çünkü Fenerbahçe, ilk dakikadan bitiş düdüğüne kadar, futbol alanının tek hakimiydi. Üç puan için, ne gerekiyorsa yapan taraftı. Rakibe ciddi açık vermediler. Oyunda sürat vardı. Çabuk ayağa paslar çoğunluktaydı. Kanatlar, vızır vızır işledi. Oumar çıkana kadar Ümit ve Santos, defansın göbeğinde şaşkına döndüler. Bu arada Yılmaz Vural ile öğrencilerini de kutlamak gerekir. Oyunu çirkinleştirmeden açık futbolu tercih ettiler. Çünkü bir puan Vestel Manisaspor’u kurtarmıyordu.
Fenerbahçe’de, Avrupa’da yükselen ayak seslerinin en önemli isimlerinden biri; Alex de Souza oldu. Sarı-Lacivertli ekibin devirdiği rakiplerde bir Alex yoktu. Brezilyalı, Manisaspor karşısında da kıtanın komutanıydı. Gollerin hazırlanışı, Alex patentliydi. Fenerbahçe’nin keyif veren futbol resitalinin organizatörü de Alex’ti.
Taraftara da birkaç satır değinmekte yarar var... Fenerbahçe’nin kötü oynadığı ve puan kaybettiği maçlarda bazen teknik direktör Zico, bazen de Uğur Boral, Kezman, Selçuk gibi futbolcular tribünlerin protestosunu alıyorlardı. Sarı-Lacivertliler’in Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale kalması ve ardından Manisaspor’u farklı skorla yenmesi taraftarı da protestocu görüntüsünden alıp, destekleyen bir çerçeveye oturttu. Futbolda her sonuçun olabileceği gerçeğini asla unutmamak gerekir.
‘’Fenerbahçe gerçeği...‘’
Aslında bu maç ne uzatmaya kalmalıydı, ne de penaltılara.... Çünkü Fenerbahçe, karşılaşmanın ilk çeyreğinde 2-0 geriye düşmesine rağmen bozulmadı. Sevilla’dan fazla fırsat yakaladı. Ama ne yazık ki, top Sarı-Lacivertli ekibe küsmüştü. Fenerbahçe farkı 1’e indirmesine rağmen Kezman, Lugano, Uğur ve Vederson ile önemli fırsatları değerlendiremedi.
Fenerbahçe, yine bir hata golüyle çarpıldı! Sevilla’nın teknik patronu Jimenez, turu çantada keklik zannedip, önemli silahı Fabiano’yu kenara aldı. Fenerbahçe inançlıydı, aynı zamanda inatçıydı. Alex’in sihirli ortasında Deivid yine sahne alıp, karşılaşmayı uzatmalara götürdü. Son yarım saat oynanırken, Jimenez maç bitsin diye dua ediyordu. İstediği de oldu. Herhalde penaltıcılarına çok güveniyordu.
Jimenez, hatalı goller yiyen Volkan’ın penaltı atışlarında da Fenerbahçe’ye darbe vuracağını zannetti. Ama Volkan, rahmetli Cihat Arman gibi uçan kaleci oldu adeta. Üç penaltıyı kuratırken, Fenerbahçe’nin Sevilla’da tarih yazmasında önemli rol oynadı. Sarı-Lacivertli ekip, tura inandı ve istediğini deplasmanda aldı. Yıllar sonra Avrupa’nın 8 büyüğü arasında Fenerbahçe de var. Bundan sonrası yarı final ve final olmalı... Çünkü, Fenerbahçe bunu fazlasıyla hak etti.
Fenerbahçe’nin çeyrek finalde rakip seçme şansı yok. Artık Şampiyonlar Ligi’nde son viraja girildi. Zico ve öğrencileri, Avrupa’daki engellenemez yükselişi daha yukarıya taşımak zorunda. Tabii bu arada Turkcell Süper Lig’i de unutmamak gerekiyor. Fenerbahçe, büyük adım attı. Ama bu zaferin sevincini kısa tutup, lige de konsantre olmalı...
‘’Sistemsiz Fenerbahçe‘’
Zico, döneminin dünya yıldızı, futbolun Beyaz Pele’si... Ankaragücü hocası Hakan Kutlu ise, çiçeği burnunda bir teknik adam. Hakan su götürür ama Zico’nun bir maçta kilitlenen oyuna taktik anlamda bir ağırlık koyamaması, beni çok şaşırttı. Tamam, saha çok kötü ve sanki Adapazarı’ndaki patates tarlası. İbrahim Ege de Alex’e sakız gibi yapıştı. Bu etkenler Fenerbahçe’nin organize atak geliştirememesi, tek pozisyon üretememe mazereti olamaz. Kazım ve zaman zaman da Uğur’un top taşımalarının dışında Sarı-Lacivertli ekibin fazlaca artısı yoktu.
Ankaragücü özellikle orta sahada bilinçli kapandı. Zorda kalmadıkça, çok adamla hücumu düşünmediler. Fenerbahçe’nin rahat hareket etme alanlarını tıkadılar. Alex’in kilitlendiği ortamda Selçuk-Kemal ikilisi oyun kurma açığını kapatamayınca, Kezman bu şablonda bir elin parmak sayısı kadar topla buluşabildi. 90 dakika bitiminde İbrahim Ege, Alex’in peşine takılıp, Fenerbahçe soyunma odasına gitmiş midir acaba! Çünkü maç bitiminde kol kola gibiydiler. Fenerbahçe kazansa belki lider olacaktı. Ne yazık ki böyle bir niyetleri yoktu. Sarı-Lacivertliler maç boyunca çerçeveyi bulmayan 3 şut çıkardılar. Sistemi anlaşılmayan Fenerbahçe, savunmadan genelde doldur-boşalt toplarla çıktı.
Ankaragücü özellikle son 20 dakikada Fenerbahçe’yi çok zorladı. Gökhan ve Bebbe’nin girdiği mutlak pozisyonlarda Serdar, kalesinde adeta duvar ördü. Zico’nun bir türlü toparlanamayan takımı için, Deivid ve Aurelio hamlesini neden erken yapmadığını anlayamadık. Fenerbahçe, Sevilla maçı öncesi karamsar bir tablo sergilerken, 1 puanı da Serdar’ın elleriyle kaptı.
‘’Lugano ve Çakır‘’
Fenerbahçe savunmasının göbeği maçın ilk dakikalarında uyuyup adam paylaşamını unutunca Hakan Şükür cezayı kesti. Edu-Lugano ikilisi bu hataya her zaman düşüyor. Lugano yenilen golün suçlusu. Uruguaylı yetmezmiş gibi sanki bilerek kendini attırdı. Hakemin kararından döndüğü nerede görülümüşki! Lugano itiraz hastalağı yüzünden takımını bir kez daha eksik bıraktı.
Galatasaray istekli taraftı. Önde basıp, oyunu 40 metreye sıkıştırdılar. Fenerbahçe baskı karşısında top yapmaktan, pozisyon üretmekte zorlandı. Sadece Alex’in kullandığı duran toplara umut bağladılar. Ayrıca ilk yarıda Sarı-Lacivertli ekipte motivasyon sorunu da gözden kaçmadı.
Fenerbahçe eksik olmasına rağmen yorulan Galatasaray karşısında önce dengeyi kurdu, ardından üstünlüğü aldı. Sahanın en iyisi Gökhan rakibin sağ kanadını her pozisyonda bozdu. Deivid driplingleriyle Galatasaray orta sahasını oyundan düşürdü. Galatasaray yan paslarla zamana oynarken yüksek toplarla gol aradı. Fenerbahçe ise golü daha fazla düşünen taraftı. Fenerbahçe Gökhan’ın uzun süre konuşulacak şık golüyle istediğini aldı. Ancak maçın hakemi Cüneyt Çakır, Gökhan’a gol attığı için çok kızmış olacak ki garip bir kararla genç oyuncuyu kırmızı kartla oyun dışı bıraktı. 9 kişi kalan Fenerbahçe turu kopardım düşüncesindeyken uzatma dakikalarında Ümit Karan, Sarı-Lacivertliler’in tur hayallerini yerle bir etti. Kupa derbisinde oynanan futboldan çok maçın hakemi Cüneyt Çakır’ın gündeme oturması sanırım çok konuşulacak.
‘’Dağınık düzen‘’
Zico’yu Bursaspor karşısına yedek oyuncularla çıktı diye yerden yere vuracak değilim.
Elbetteki yorgun düşen bazı futbolcuları dinlendirmek gerekir ama bu takımın iskeletini tamamen yıkarak olmaz. Alex gibi bir lidere yer vermeliydi. Gökhan veya Uğur Boral ikilisinden birini kullanmalıydı. Lidersiz topluluklar genel de dağınık görüntüsü verirler. Fenerbahçe’de bu havadaydı, Bursaspor karşısında.
Sadece Sarı-Lacivertliler mi bu havadaydı? Maçın hakemi Bünyamin Gezer’in Fenerbahçe’den farkı yoktu. Tartışılacak pozisyonda tereddütsüz Bursaspor lehine beyaz noktayı gösterirken, Mustafa Sarp’ın topa elle temasında, o kadar cömert duramadı. Futbolcularla gereksiz diyaloglara girdi, kartlarında tutarsızdı.
Maça ilk damgasını vuran teknik adam Samet Aybaba oldu. Fenerbahçe savunmasının ağırlığını gören Aybaba, ilk yarı bitmeden Sinan’ı sahaya sürdü ve meyvesini aldı. Zico ise, Alex-Uğur hamlesini 54’te yaptı. Ali Bilgin, Kazım, İlhan, Vederson o kadar kötüydü ki, Alex bile Fenerbahçe’yi ayağa kaldıramadı. Bursaspor, özellikle ikinci yarıda övülecek savunma yaptı. Sahanın her yerinde 2-3 kişiyle baskı kurarak, Saracoğlu’undan bir kez daha haklı bir galibiyet çıkardı.
Zico, bir tercih yaptı ama tutmadı. Belki ilk on dakikada İlhan mutlak pozisyonları gole çevirseydi, maçı koparan Fenerbahçe olacaktı. 3 gün önce Sevilla’yı deviren Zico çılgınca alkışlanırken, Bursaspor yenilgisinden sonra tribünlerin hedef adamı oldu.
İşte bu da, futbolun cilvesi.
‘’Kâbustan umuda‘’
Fenerbahçe’nin hiçbir 90 dakikasında Alex’i bu denli oyunun dışında görmedim. Üstelik markaj da yoktu üzerinde. Tabii Alex ağırlığını koymayınca Fenerbahçe maç boyunca sıkıntı yaşadı.
İlk dakikalar Fenerbahçe için kâbus gibiydi. Çabuk ayağa pas yapan Sevilla Sarı-Lacivertli futbolculara top göstermedi.
Bu anlarda Kanoute’nin beceriksizliği ya da Fenerbahçe’nin şansı vardı. Malili, mutlak pozisyonda topu Volkan’a nişanladı. Selçuk, Gökhan, Lugano, Kezman biraz da Uğur ve Carlos rakibi zorladılar. Uğur-Kezman imzalı gol ders niteliğindeydi. Sarı-Lacivertliler rahatlamak üzeriydi ki, bu kez Saracoğlu’na Edu kâbusu çöktü. Brezilyalı kendi kalesine attığı golle havayı bozdu.
Deivid maçın en kötüsüydü. Zico 90 dakika vatandaşına nasıl tahammül etti, anlayamadım. Aurelio üzerindeki ölü toprağını bir türlü atamadı.
İkinci 45’te manzara farklı değildi. Sevilla etkili başladı. Fenerbahçe Lugano’nun nefis kafa golüne kadar adeta rakibini seyretti. Sarı-Lacivertliler’in 3. gol arayışları sürerken bu kez de acemice savunma hatasını Escude affetmedi.
Fenerbahçe, belki de bu sezon Şampiyonlar Ligi’ndeki en kötü maçında nöbetçi golcüsü Semih’in ağlara bıraktığı topla rövanş için umutlandı. Semih oyuna geç girmesine rağmen takımını ipten alırken, bu işin henüz bitmediğini gösterdi.
Sanırım teknik direktör Arthur Zico bu 90 dakikayı rövanşa kadar defalarca izler ve oyuncularının Sevilla’da aynı hataları yapmamaları için gerekli önlemleri alır.