‘’Haydi çocuklar...‘’
Hepsi yalan, bu gerçek, derler ya, Fenerbahçe-Sevilla maçı da böyle birşey. Sarı-Lacivertliler ligde müthiş bir performans sergiliyor. Taraftarı, spor kamuoyunu 4-5 gollü galibiyetlere alıştırdılar. Artık bunlar geride kaldı. Halk dilinde sık kullanıldığı gibi, yalan oldular. Şimdi tek gerçek var; o da Sevilla’yı gol yemeden, mağlubiyetle İspanya’ya uğurlamak.
Rakibin Kanoute, Paulsen, Keita, Alves, Fabiano, Capel gibi üst düzey oyuncuları var. Kanarya da; Carlos, Alex, Kezman, Semih, Maldonado, Aurelio, Selçuk, Gökhan gibi silahlara sahip. Fenerbahçe, kadro olarak Sevilla’dan zayıf değil. Üstelik Saracoğlu’nda arkalarına 50 bin taraftarı alarak, 12 kişi oynayacaklar. Bu 90 dakika Fenerbahçe için çok önemli. Bir başka olmalı Sarı-Lacivertli futbolcular. Rakibi, gözlerde büyütmeden, mücadeleyi unutmadan, disiplinden kopmadan, sakin, her bölgede yardımlaşarak, başları dik durmak zorundalar. Tabi, Kanoute’yi, Fabiano’yu, Alves’i, Keita’yı, Capel’i de gözden kaçırmadan.
Fenerbahçe, İnter gibi dünya devini yıkmadı mı, Saracoğlu’nda. CSKA’yı eli boş göndermedi mi? PSV’ye Kadıköy’ü dar etmedi mi? Sevilla, bu takımlardan daha mı güçlü? Şimdi Sevilla’yı devirme zamanı. Bunu yapacak güç, futbol zekası, sizde fazlasıyla var. Saracoğlu’ndaki ilk randevuda bitirin işi. Boğalar ülkesine, ikinci randevuya bırakmayın turu.
Haydi çocuklar, haydi 12. adam...
‘’İlk sınav‘’
Fenerbahçe, Rizespor’u deplasmanda 4-2’lik net skorla yenerken, gündeme maçtan çok “Fenerbahçe hakemi ayarlamış” palavrası oturdu. Galatasaray yöneticisi Tunca Hazinedaroğlu, karşılaşmanın başlamasına saatler kala neden böyle bir sayfa açtı bilinmez. Ama benim kafama takılanlar var. Ligde Fenerbahçe ile Galatasaray atbaşı gidiyor. Hakemin ayarlandığı dedikodusunu yayıp Sarı-Lacivertli futbolcular ile Zafer Önder İpek’i psikolojik açıdan bozma hamlesi olabilir. Çünkü bu haberin kısa sürede yayılıp oyuncularla hakemlerin kulağına gideceği kesin. Ya da Şampiyonlar Ligi arefesinde Fenerbahçe’nin huzurunu bozma planının bir parçası olabilir. Herhalde Fenerbahçe’nin bir çok alanda Galatasaray’a 8-10 yıl fark atması Galatasaraylı yöneticiyi fazlaca endişelendirmiş. Buna bir de ezeli rakiplerinin Şampiyonlar Ligi’nde iyi işler yapma korkusu eklenince kötülerin eli ayağına dolaşıyor. İşte Tanrı’nın hikmeti!
Aziz Yıldırım, galibiyete rağmen Rize’de öfke yüklüydü. ‘Pisliklerinde boğulacaklar, Denizli’yi unutmadık, babaları gitti ne yapacaklarını şaşırdılar’, bu ifadeler Aziz Yıldırım’ın yakınlarıyla paylaştığı söylemlerdi. Yeni seçilen Futbol Federasyonu Başkanı, koltuğa oturduğu anda kucağında bombayı buldu. “Hakem ayarlandı” iddiası kolay yutulacak lokma değil. Futbol Federasyonu, kamuoyunun ve kulüplerin güvenini işin başındayken kazanmak istiyorsa bu olayı mutlaka çözmelidir. Ortayı bulma yaklaşımı çok oportinist bir çözüm olur. Kim olursa olsun cezası neyse bedelini ödemeli. Bakalım ilk sınavında Futbol Federasyonu nasıl bir tavır koyacak?
‘’Ciddiyet gelince‘’
Fenerbahçe beraberlik golünü bulduğu dakikaya kadar Deivid, sahanın en kötüsüydü. Sorumsuz tavırları, aldığı her topu rakibe ikram etmesi, mücadeleden kaçması Sarı-Lacivertli ekibin freni olurken, kontrataklar yemesindeki baş aktörüydü. Brezilyalı attığı kafa golünden sonra uyandı.
Belki de Alex’in, Selçuk’un, Aurelio’nun, Kezman’ın yırtındığını görünce utandı.
Altan’ın golü, Fenerbahçe’nin bir anda keyfini kaçırdı. Çünkü Sarı-Lacivertli ekipte, aksayan futbolcu sayısı fazlaydı. Edu ile Lugano ikilisi pozisyon hatası yapıp, adam kaçırdı. Carlos ve Uğur sık sık dalıp giderken, savunma alanlarını unuttular. Deivid’in desteği olmayınca Gökhan da sağ çizgide eksik kaldı. İşte bu nedenlerden dolayı Fenerbahçe’nin işi zor gibiydi. Ama skora denge geldikten sonra, Rizeli futbolcular oyundan düştü. Kezman, Igor ve Kürşat’ı her pozisyonda ezdi. Alex, Selçuk ve Aurelio orta sahanın patronu oldular. Fenerbahçe’nin kanat atakları, rakibi göbekten delme çabaları meyvesini verdi. Sarı-Lacivertliler, Rizespor’a adeta havlu attırıp, soyunma odasına 4-1’lik skorla gittiler.
Rizespor, ikinci yarıya tam motivasyonla çıktı. Tempo düşüren, yavaş oynayan Fenerbahçe’nin üstüne gitti. Kaybedecek bir şey kalmadı anlayışı, tribün ateşlemesi Yeşil-Mavili futbolcuları ayağa kaldırdı. Sarı-Lacivertliler’in kendi yarı alanına kapanması ve fazlaca golü düşünmemesi, Rizespor’un daha etkili olmasını sağladı.
Ancak Fenerbahçe, ilk yarıda elde ettiği skor avantajının bozulmasını izin vermezken, zor gibi gözüken deplasmandan 3 puanla dönmeyi başardı.
‘’Kenetlenme zamanı‘’
Ülkemizde zamansız gündem oluşturmakta politikacıların eline kimse su dökemez. Mutlaka birşeyler bulup, kamuoyunu ve kurumları gereksiz yere meşgul ederler. İşsizlik, asgari ücret komikliği, eğitim keşmekeşi, ulaşım, terör, ekonomik ve sosyal refah gibi, gelişmiş ülkelerin çoktan sıyrıldığı sorunlar dururken, başka tekerlere çomak sokmakta adeta yarışırlar. Son günlerde olduğu gibi, kaos yaratmakta zaman ayarlamaları mükemmeldir!..
Zaman zaman kulüplerimiz de bu modaya ayak uydururlar. Son örneği Fenerbahçe. Sarı-Lacivertli kulüp, her alanda çıtayı yükseltmiş, ezeli rakiplerinin 8-10 yıl önüne geçmiş durumda. Düne kadar futbol kulübü olarak bakılan Fenerbahçe, amatör dallarda da büyük adımlar yapıp, müessese kulüplerine kafa tutuyor.
Yıldızlar topluluğu bir futbol takımı var. Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkarken, ligde ise Galatasaray’la nefes nefese yarışıyorlar. Voleybol ve basketbol takımları şampiyonluk için mücadele ediyor. Bu coşkulu ortamda; taraftar-başkan çatışmasını yaratmak, boş gündem değil de, ne?..
Bir kere şu net olarak bilinmeli; sporda küfür, densizliğin, çirkinliğin en üst noktasıdır. Yapan, yaptıran, çanak tutan kim olursa olsun, en ağır ceza verilmelidir. Küfür edebiyatı peşinde koşanların; annesi, eşi, kızkardeşi yok mu? Kendilerini hakaret ettikleri sporcunun yerine koysunlar, acaba ne hissederler? Ortada bir ayıp olduğu, muhakkak. Uygarca, etik olmayan davranışını kabul eder, özür dilersin. Mesele de dallanıp, budaklanmadan biter. Eğer bayan sporcuya, eşinin bulunduğu ortamda ağzını bozarsan, başkan olarak Aziz Yıldırım’ın müdahale etmesi de çok doğal. Belki aşırı sinirlenen Aziz Yıldırım da kırıcı davranmıştır. O da etme bulma dünyası...
Bu olayı başka platformlara taşımak, iyi giden Fenerbahçe’nin önüne çığ yuvarlamak olur. Yapay gündemler her zaman kurumlara zarar vermiştir. Bu bağlamda, Fenerbahçe’ye gönül verenler, yönetici konumunda bulunanlar adımlarını sağlam atmalı, söylemlerine dikkat etmelidir.
Rize, Sevilla, Galatasaray üçgeni öncesi kaos yaratmak değil, kenetlenme zamanıdır.
‘’Gönül aldılar‘’
Fenerbahçe, belki de bu sezon ilk kez bir maçta sayısız pozisyon zenginliği yaşadı. Ayrıca, oynadığı futbolla da tribünlere keyif verdi. İlk yarıda 2 gol vardı ama 6-7 pozisyon da kaçtı.
Sarı-Lacivertliler, kalabalık savunma düşüncesindeki Gençlerbirliği Oftaş’ı çabuk ayağa paslarla bozdu.
Hücum organizasyonlarındaki estetik, uzun zamandır hasret kaldığımız, görmek istediğimiz kombinasyonlardı. Aurelio, sanki Galatasaray maçının acısını çıkartırcasına, futbol alanının her metre karesinde savaştı. Alex ve Kezman ile beraber tüm pozisyonlarda kendisini gösterdi.
Kezman, çok etkiliydi. Top sakladı, adam eksiltti, arkadaşlarına pozisyonlar hazırladı. Gökhan Gönül’ün sağ kanatta, Roberto Carlos’un ise sol kanattaki etkili futbolu Fenerbahçe’nin kanatlardaki üstünlüğünde önemli rol oynadı. Gençlerbirliği Oftaş, Fenerbahçe’nin 90 dakika boyunca baskılı futbolu karşısında pek fazla yaratıcı olamadı. Herkes Maldonado’yu merak ediyordu. Şilili, karşılaşma boyunca hiç riske girmedi. Buluştuğu topları en yakınındaki arkadaşına garanti pas olarak verdi. Maldonado için bugünden bir yorum yapmak, bence falcılık olur.
Fenerbahçe, çok uzun bir aradan sonra penaltıyla buluştu. Pozisyon temiz ve kesinlikle penaltıydı. Topun başına gelen Alex, meşin yuvarlağı ve kaleciyi farklı köşelere gönderdi.
Sarı-Lacivertliler, Galatasaray maçında futbol açısından taraftarlarını üzmüştü. Oftaş maçındaki pozitif futbol, bol pozisyonlu ve attıkları güzel gollerle taraftarın gönlünü aldılar.
‘’Derbinin ardından‘’
Yıllar önce Ali Sami Yen’de oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçı öncesi de Cim Bom için abartılı yorumlar yapılmıştı. “Basketbol potası kurup oynayalım” esprisi yapanlar bile çıkmıştı. Fenerbahçe o maçı 1-0 kazanıp, erken ötenleri mat etti. Galatasaray da yıllardır kazanamadığı Saracoğlu’nda Fenerbahçe ile berabere kalıp, tahminleri altüst etti.
Kadro yapısına bakıldığında, Fenerbahçe her bölgede ağır basıyordu. Ama star oyuncuların çok olduğu bir takımın kazanma garantisinin bulunmadığı yine ispatlandı. Şimdi, bir kez daha şapkayı öne koyma zamanıdır. Öncelikle medya, iğneyi kendisine batırmalı. Hafta boyunca Fenerbahçe’nin rahat ve farklı kazanacağı doğrultusunda yol açıldı. Ardından Sarı-Lacivertli taraftarlar aynı söylemi diline doladı. Sanki rakip Galatasaray değil de, zayıf bir taşra takımı.
Ligde lider kim? Sarı-Kırmızılı ekip bu koltuğa oturduğunda, Lincoln, Linderoth, Song, Hasan Şaş, Ayhan gibi yıldızlar var mıydı? Yok efendim, Galatasaray yabancısız oynamış, PAF takımı seviyesindeki gençler, çoğunluktaymış, buna rağmen galibiyeti kaçırmış. Pekii, yukarıdaki söylemleri kullananlar, Barış, Uğur, Mehmet Topal, Serkan, Emre gibi gençlerin emeklerini hiçe mi sayıyorlar.
Sanırım gençliğin spordaki önemini hâlâ kavrayamayanlar var. Galatasaray iyi hazırlanmış, üst düzey motive olmuş. Fenerbahçe’de ise Volkan ile Selçuk’u ayırırsak, 9 futbolcu kötü oynadı. Bu durumda ‘Fenerbahçe gününde değildi’ mazeretinin altına saklanmak, ne kadar inandırıcı olur!
Rövanşta, Kadıköy’deki enstantanenin tersi yaşanırsa, neler yazılıp, söyleneceğini kestirmek için falcı olmaya gerek yok; “Galatasaray yabancısızdı, Feldkamp taktik hata yaptı, bu kadar gençle Fenerbahçe karşısına çıkılır mı!” Kesinlikle bu yorumlar ilk sırada yer alacaktır.
Abartının, futbolcuyu baskı altına aldığı kesin. Fenerbahçeli oyuncular, Galatasaray derbisinde bu sendromu yaşadılar. Bazıları itiraf bile etti. “Kazanamazsak” düşüncesi, kaybetmek ihtimalini kurgulamak, farklı galibiyet beklentisi. Bunları oyuncunun kafasından silmenin olanağı yok. O zaman öncelikle tribünleri ve futbolcuları gerecek, psikolojik baskıya neden olacak uçuk yorumlardan kaçınmamız gerektiğini düşünüyorum. Göklere çıkartıp, ardından hiç birşey olmamış gibi yerin dibine sokmak, güven ve inanç kaybını körükler. Dolayısıyla spor medyası da okuyucu-izleyici erezyonu yaşamaya devam eder!
‘’Selçuk'un günü‘’
Mehmet Topal bir gölge gibi Alex’i izledi. Brezilyalı da markajdan kurtulmak için her yolu denedi. Rakibinden sıyrıldığı az sayıda pozisyon da olsa Sambacı, gol fırsatı üretmek için her şeyi yaptı. Alex-Mehmet mücadelesi, maçın en enteresan görüntüsüydü. Galatasaray, sağ kanadı Barış ve Serkan, sol çizgiyi ise Volkan ve Arda kombinasyonuyla kapatınca Fenerbahçe, Gaziantep ve Sivas maçlarında olduğu gibi kanatlardan istediği gibi gelemedi. Selçuk, maç boyunca her açığı kapatma başarısı gösterdi. Lugano kırmızı kart gördükten sonra, savunmanın göbeğindeki başarılı futboluyla “stoper de oynarım” mesajı verdi.
Aurelio, Fenerbahçe’deki en kötü gününü yaşadı. Düşüşü devam ederse, yerini Maldonado’ya kaptıracak. Az pozisyonlu, mücadelenin ön plana çıktığı ilk yarıda, Servet’in Semih karşısındaki acımasızlığı dikkatlerden kaçmadı.
İkinci bölümün yirmi beş dakikasında Galatasaray baskı kurdu, Fenerbahçe seyretti. Tribün motivasyonu, Sarı-Lacivertli oyuncuları uyandırdı. Maça denge gelmişti ki, lüzumsuz kart görme uzmanı Lugano yine sahneye çıkıp, takımını eksik bıraktı. Hakan Şükür, Arda ve Alex’in yararlanamadığı pozisyonların dışında, her iki takım da fazla etkili olamadı. Ali Sami Yen’deki rövanşta, her iki takımın da bana göre tur şansı var.
‘’Alex'ten transfere‘’
Alex gibi bir futbolcunun kalitesini, tecrübesini ve takıma katkısını tartışmak sanırım biraz megolamani olur. Brezilyalı yıldızın, sezonbaşı hazırlık kampına katılmadığı için sorun yaratacağını yazmıştım. Çünkü bir önceki dönemde de Alex, sakatlık nedeniyle kamplardan, takım çalışmalarından uzak kalmıştı.
Bunlar üst üste konulduğunda, Alex’in zorlanacağını görmemek bilime ters düşerdi. Ancak Brezilyalı yıldız, sezon çok iyi performansla başladı. Şampiyonlar Ligi ve Süper Lig’de, Fenerbahçe’nin kalbi oldu. Koştu, pres yaptı, kritik goller attı. Yaptığı asistlerle de arkadaşlarına sayısız gol sevince yaşattı.
Alex, bu sezon belki de Fenerbahçe’de en verimli yılını yaşıyor. Onun için “Fenerbahçe’de kambur olur” demiştim. Ama Alex, Fenerbahçe’nin Avrupa’da ve Ligde tavan yapmasında başrol oyuncusu oldu. Bu yüzden Sambacı’ya bir özür borcum var, onu da ödüyorum.
Büyükşehir Belediye karşısında puan kaybedince, Sarı-Lacivertli ekibin şampiyonluk yarışından uzaklaşacağı havası yaratıldı. Çünkü iki hafta üstüste Gaziantepspor ve Sivasspor deplasmanları vardı. Fenerbahçe’nin bu maçlardan galibiyet çıkaracağına inananların sayısı azınlıktaydı. Büyükşehir Belediye önündeki oyuna ve skora bakıp, Fenerbahçe’ye böyle bir kostüm giydirmenin doğru bir yaklaşım olmadığı ortaya çıktı. Roberto Carlos, Alex, Aurelio, Deivid, Kezman, Lugano, Edu, Semih, Selçuk, Volkan gibi üst düzey oyuncuları yabana atmak, kişisel yorumdu.
Fenerbahçe zor gözüken iki maçta 6 puan alırken, 9 gol attı. Bu fotoğrafa bakıp, Bülent Uygun ile Bünyamin hocayı suçlamanın adı, haksızlıktır... Ayrıca Fenerbahçe’nin Gaziantep ile Sivas karşısındaki disiplinini, bilinçli ve pozitif futbolunu da küçüksemek olur.
Öte yandan bugünlerde Kayserispor’un golcüsü Gökhan Ünal’ın ismi, Fenerbahçe ile fazlaca anılıyor. Gökhan’ın iyi forvet olduğunu kimse inkar edemez. Ama formda bir Semih varken, her hafta performansını yükselten Kezman dururken, Fenerbahçe Yönetimi herhalde Gökhan’ı yedek kulübesinde oturtmak için almayacak. Aslında Mehmet Topuz’u takıma kazandırmak daha doğru olur. Çünkü Topuz, takım içinde değişik pozisyonlarda başarı ile oynayacak kapasiteye sahip...