‘’Zirvedekiler‘’
Sakatlar ve sakata gelenler. Üç PAF takviyeli 17 kişilik bir takım. Üstüne üstlük Kalli tuz biber. Açalım; kapris ve sıkıntı. Neyse bırakalım dedikoduyu uzanalım Başkent’e... Adeta buz pistini andıran sahaya rağmen uzun toplar adrese teslim olunca, daha ilk yarıda konuk takım maçı koparttı. Nihayet demiyeceğim. Ümit Karan mecburi hizmetten ilk 11’de. Attığı nefis gol, birilerinin yüzünü kızartmıştır herhalde. Sadece gol değil, Ankara defansını yorması, arkadaşlarına boşalan yaratması mükemmel ötesiydi. “Hakan’la yanyana oynasın” diye tutturmamızın nedeninin ukalalık olmadığı bir kez daha anlaşılmıştır herhalde.
Dün akşam Ümit kadar alkışı hakeden iki isim daha vardı. Arda ve Mehmet Topal. Arda tam bir resital yaptı. Yalnız korner ve duran topları daha iyi kullanabilir; bu da küpe olsun. Mehmet Topal ise Tanrı’nın Galatasaray’a verdiği lütuf. Serveti de es geçmeyelim lütuflar duble. “Sen de herkesi alkışlıyorsun” diyeceksiniz bana. Yok canım; Kalli’yi unuttunuz galibi. Bu beyfendi M.Topal’ın önüne M.Güven’i koymuş. Tabii maç farklı bitince kimse konuşmayacak. Ama bu futbolcunun oralarda ne işi var. Garip. Tabii sorsak, yokluktan denilecek. Florya’yı revire döndüren sanki biziz. Hala neden bu kadar sakatlığın üst üste geldiğini açıklayan yok. Tesadüf. Aziz Yıldırım da tesadüf demişti UEFA zaferi için. Acaba bu da aynı tesadüflerden mi!
İkinci yarıda farkın daha da artmamasının nedeni, Hakan Şükür’ün maalesef bonkörlüğüydü. Olsun canın sağolsun. Ama ne olursa olsun bu kadar olumsuzluklara rağmen dört gol ve sonucun da liderlik yakışır size. Yeter ki kıymetini bilin.
‘’Azim ve pres‘’
Buz gibi bir hava, adeta katalitik görevi yapan taraftar, hiç susmayan Ultraslan. Yazılarımız doğru adrese gitmiş. Ne diyelim ne mutlu bize. Gelelim takıma, Kalli’nin sahaya sürdüğü isimleri tek tek incelersek Galatasaray sanki Bursa ile değil Real Madrid ile oynuyor. Teraziye koyarsak ağırlığı defans çekiyor. Tam, ‘Kalli, ne iş?’ diye soracakken, sahadaki Sarı-Kırmızılı kramponlar ağzımızı kapatıyorlar. Filmin adı Azim ve Pres. Baş rolde çift kişilik oynayan, basmadık yer bırakmayan Mehmet Topal. Sağ-sol dinlemeden tabiki kulvara da adını yazdıran Arda ve geçen hafta olduğu gibi görümeyen kahraman Hakan Balta’nın orta alana yaptığı yardımlar, merkezdeki boşlukları bir anlamda kamufule etmeye yetti. Maçın başında ‘Jackie Chan’, ah pardon İsmail Güldüren tarafından yediği tekmelerden olsa gerek ki Hakan Şükür bir türlü beyninden geçenleri sahaya dökemedi. Golcünün açığını Nonda kapattı. O da orta sahaya yardım etti, forvette de duble oynadı. Her zaman söylüyoruz; elçiye zeval olmaz. Bu takımın Ümit Karan’a ihtiyacı var, koy Hakan’ın yanına, arkalarında da Nonda, gör bak neler oluyor.
Ama cesaretin var mı aşka! Aaa bu şarkı değil miydi? Nereden geldi aklıma şimdi?
İlk defa Servet’in yanında oynayıp mevkidaşı olan Emre’yi çok beğendim. İsabetli transfer ama Lincoln’ün yokluğunda sorumlulukları her geçen gün artan Barış’ın azalan performansına dikkat!
Bursa’nın tamamen sertlikle ve allanıp pullanmış anti futbolu ile hakemin ne yaptığını bilmeyen yönetimine rağmen ev sahibinin 3 puan alması, gecenin en önemli olayıydı. Bundan sonra işler daha da zorlaşıyor. Kendi evinde bu kadar rakibinden çekinip defans ağırlıklı kadroyla sahaya çıkarsan bundan sonra ne yapacaksın Herr Feldkamp!
Her zaman öğrencilerinden bu kadar direnç bekleyemessin. Hadi disiplinine artık bir şey demiyoruz fakat bu inadın, önce senin, sonra taraftarın canını yakacak yazık değil mi...
‘’Nonda ve arkadaşları‘’
Galatasaray için Rize deplasmanları hep zor geçmiştir. Ama bu sefer Nonda ve arkadaşları bu geleneği bozdu. Kalli’nin yine saçma sapan, Nuh nebi’den kalma ceza yöntemleri Hasan Şaş’a çıkınca, doğrusu bu 90 dakikanın sıkıntılı geçeceğini sanmıştık. Ama Arda ve Nonda adeta resital yaptı. Her topta onların ismi vardı. Maçın bir gizli kahramanı da Hakan Balta’ydı. İnanılmaz şekilde Arda’ya yardım etti ve oyuna ağırlığını koydu. İki pivot santraforla oyuna başlayan Galatasaray, yine Ümit Karan’ı aradı. Eğer Kalli’nin Karan kompleksi olmasa, maç daha farklı olurdu. Nonda’nın her türlü özelliği var. Ümit ile Hakan’ı çift santrafor, arkalarına da Nonda’yı koyabilir kurt hoca. Yabancılardan çektiğini hiçbir şeyden çekmeyen Aslan, Nonda’ya dua etmeli. Lincoln ve Linderoth’un olmadığı yerde hepsinin günahını adeta sevaba çevirdi. Eğer Kalli, böyle inatçılık yapmazsa Galatasaray’ın yolu aydınlık gözüküyor. Biz bunu herkes takımı eleştirirken, Bursaspor maçında da söylemiştik. Git gide performansı artan Barış, her türlü eleştirilmesine rağmen başarıdan başka hiçbir şeyi düşünmeyen Servet, Song’un yokluğunu aratmayan Bouzid, Sarı-Kırmızılılar’ı tekrar zirveye götürecek en büyük silahlarıdır.
İkinci yarıda fikstür avantajı tamamen Galatasaray’ın lehine. Eğer Feldkamp bazı komplekslerini yenerse, UltrAslanlar da tribünde yerini alırsa, ilklerin takımı Sarı-Kırmızılılar’ın işi kolay. Yeter ki, başta da belirttiğimiz bir takım sıkıntılardan arınılsın. Şimdi birlik ve beraberlik zamanı. Rize gibi son haftaların güçlü bir takımını bu kadar farklı geçebiliyorsan, hiçbir eleştiriyi kafana takmayacaksın. Son sözüm; yürüye dur Galatasaray...
‘’Korsanlara rağmen!..‘’
Feldkamp ülkemize ayak bastığında, çoğu Galatasaraylı’yı heyecan basmıştı. Basın dünyasında azınlık da olsak, biz de ona inananların başındaydık.
Sonrasında biz de başladık, onun her hareketini yargılamaya. Diğerlerinden tek farkımız ise; yıkmak değil, yanlışa giden yola barikat koymaktı. Amaç; Avrupa’da başarıya hasret kalmış camianın, nostalji ile yaşamayı bırakıp, günümüzde de aynı zaferlere imza atmasıydı.
Bu hâlâ bir rüya değil. Yeter ki nefes aldırsınlar. Çünkü, şu ana kadar katedilen mesafe hiç de küçümsenecek kadar kısa değil. Bakın devre bitimindeki tabloya; fikstür dezavantajına rağmen liderden sadece 2 puan geride Galatasaray. Kim ne derse desin, UEFA’da ve Türkiye Kupası’nda yola devam... Şapır şapır dökülen, durmadan sakatlanan yıldız futbolcularına rağmen, içten-dıştan gelen baskılar, stres ve Galatasaray’ı zirveden uzak tutmak için yapılan bazı katı eleştirilere rağmen. Üstüne üstlük verilen tatilden sonra, ‘Feldkamp dönecek mi, dönmeyecek mi?’ diye, adeta ‘Hızır mı Yunus mu?’ kavgasına rağmen... Ufak bir detay: Sadece gazeteniz FANATİK, Alman hocanın geleceğini söyleyip, gerçekleri dile getirmişti. Müsaadenizle bize de bir alkış...
Evet... Her şeye rağmen Galatasaray dimdik ayakta. Kupa maçında gördük ki, bu takımın başarıyı yakalaması hiç de zor değil. Tabii ki birlik ve beraberlik koşuluyla.
Yaklaşan kongrede futbol dışı sloganlarla uğraşmadan, futbolcular arasındaki ilişkiyi daha da sağlamlaştıracak formüller bularak, dedikodu, ispiyonculuk ve grupçuluğu geri plana atarak, Feldkamp’la öğrenciler arasında gereksiz şahısları dışlayarak, özetle yönetici yöneticiliğini, futbolcu futbolculuğunu bilerek...
Ufukta başarı görünüyor. Bir sürü korsana rağmen...
NOT: Çok şaşırmışsınızdır bu yazıda Hakan Şükür’ü göremeyince... Ama sebebi bu sefer golcü değil, Bursaspor taraftarı. Levent Kızıl sayesinde, o camiayı iyice tanıma şansına sahip oldum. Bu kadar güzelliklerin olduğu spor kulübünün son Galatasaray maçında yaptıkları, hiç güzel değildi. Hakan’ın kalbinde Bursa’nın ayrı bir yeri olduğunu bilirim. Bunu yapmaya hakkınız var mıydı!..
‘’Alman imamı!‘’
Bugün size biraz kendimden söz etmek istiyorum, affınıza sığınarak... Sene 1985... O zamanlar şehir tiyatrolarında oyuncu olarak çalışmaktayım. Bunalımlı yıllar... Çünkü çok sevdiğim canım annem ağır hasta... Kaybetmemiz an meselesi. 5 Şubat günü, saat 09.30’da aramızdan ayrıldı. Kötü bir tesadüf, aynı gün saat 15.00 ile 20.30’da olmak üzere; matine ve suare oynamak zorundayım. Çare yok; perde kapanmaz. Ve ‘Lüküs Hayat’ isimli müzikalde, o gün için bana kâbus gibi gelen o iki oyunu çıkardım. Keza, 2000 yılına geliyoruz... Aynı illet maalesef babamı da yakaladı. Gece yarısı onu da morga kaldırdıktan sonra, sabah film setine gitmek zorundaydım, gittim de. Bölüm yetişecekti. Bir anlamda, kimsenin ekmeğiyle oynayamazdım; sonuçta ölüm dahi olsa... Ayrıca çok kez 39-40 derece ateşle sahneye çıktım. Ama asla işime sekte vurmadım. Bunları niye anlattığımı az-çok tahmin ediyorsunuzdur. Konunun kime geleceğini de. Gerçi benim için de iyi oldu, ailemi sizlerle anmış oldum...
Onların günahı neydi?
Geçen maç yazımda da belirttim: “Mesleki namus her şeyden önemlidir.” Benim sorumluluklarım kendimi bağlar. Üstelik, ben onun yanında kimim ki? Beyefendi, milyonların sevgilisi olan bir takımın başında. Nereden alıyor bu gücü? Her hareketiyle 102 senelik bir camiayı adeta ayaklar altına alıyor. İmam böyle!.. Arda ile Sabri ne olacak ki, ya da Hasan ve de diğerleri... Saymama gerek yok. Hani o çıt kırıldım ya da kramponları camdan olanları, bu taraftar hiç unutmayacak. Ne kabahati vardı Emre Aşık’ın, Necati’nin ya da ciğerleri patlayana kadar takımı için koşan Cihan’ın?
Buna hakkınız var mıydı?
Aslında biz bunları boşuna yazıyoruz. Galatasaray öyle bir hale geldi ki, tabiri caizse; dingonun ahırı! Kalli, öğrencilerine ceza verilmedi diye yönetimi suçluyor. Allah aşkına söyleyin... Bu ülkenin en büyük ustaları Fatih Terim, Mustafa Denizli ya da Yılmaz Vural’ın böyle bir olaya imza attığına şahit oldunuz mu? Yazık, hem de çok yazık. Beyefendi şimdi Noel’de. Kimsenin bayramına itirazımız yok, saygımız tam. Peki, sizin Galatasaraylılar’ın bayramını zehir etmeye hakkınız var mıydı?
‘’'Haram'a imza!‘’
Bir dizi düşünün, 18 bölüm tekmili birden. 17 bölümde başrolsünüz, son bölümde ayağınız takılıyor, maskeniz düşüyor ya da foyanız meydana çıkıyor figürana düşüyorsunuz. İşte dün akşamın özeti bu.
Evet, Galatasaray için zor maç olabilir. Saha ve iklim şartları Oftaş’ın lehine de olabilir. Ama sen Galatasaray isen, rolünü sonuna kadar oynayacaksın. Başkent, Galatasaray’ı özlemiş. Konuk takıma ayrılan alan kapalı gişe. Yukarıdakiler muhteşem, ya aşağıdakiler... Feldkamp talimatlı Akcan, klasik onbirini sahaya sürmüş. Müzmin sakatların ismini yazmak istemiyorum. Onlar bu yazıda olmayı bile hak etmiyorlar. Diğerleri sahadalar, onları eleştirmek insanlık suçu. Ne yapsınlar, kapasiteleri bu. Uğur ve Nonda dışında Galatasaraylı olduğunun farkında olan yok. Pres yapan rakibe karşı, Barış’ın merkezi toparlayacak gücü de yok. Sabri ve Arda’nın krampolarının ayarını şu devre arasında tekrar yapmaları lazım. Şükür’e gelirsek, bu ülkenin en büyük golcüsü, eyvallah kimsenin itirazı yok. Ama 90 dakika sadece çenesinin konuşmasına ne diyeceksiniz? Olmuyor Hakan, olmuyor... Bu takım da bir de Ümit Karan var, o nerede. Herhalde kış mevsimi turşusunu kuracaksınız.
Defalarca yazdık, çizdik Galatasaray’ın geleceği karanlık diye. 14 hafta lider olan bir takımın finişte 3. olmasının suçlusu kim? Hayatta en önemli olay, mesleki ahlaktır. O meslek ne hastalık dinler, ne de başka bir şey. Lütfen kendinize gelin, bu arayı iyi değerlendirin. Galatasaray taraftarını bu kadar üzmeye hakkınız yok. Tabii haram imzayı atanlar da. Onlar kendilerini biliyorlar...
‘’Ne gerek var‘’
Bu sezon Galatasaray’da her şey yolunda gidiyor. Ama ya önümüzdeki günler? Karanlığa adım adım... Yürüyenler kim peki? Ya da başka bir deyişle ‘ne gerek varcılar!’ Buyrun...
Önce Özhan Abi’ye...
Kongre yaklaşıyor. Aniden ortaya atılan bir isim: Ünal Aysal. “Gelirim” diyor ve şartını da patlatıyor: Polat ve Sezgin gidecek, Tulun gelecek. Karşılığında Başkan yorumsuz. Böyle bir şekil karşısında siz olsanız ne yaparsınız? Rüyalarınıza giren stadın temel atma törenine işini bahane edip gelmeyerek tavrınızı gösterirsiniz, hatta istifa kelimesini telafuz etmenize ramak kalmıştır. Ve iddia ediyorum Polat seçimlere girmeyecek. Yazık değil mi bunca emeğe? Ne gerek var!
Feldkamp’a...
Deniliyor ki, Kalli asla işine kimseyi karıştırmazmış. Geçiniz! Sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın en önemli golcülerinden biri olan Ümit Karan’ı neden hâlâ joker konumumda tutup maçların son çeyreğinde, pardon, paçalar tutuşunca oyuna sürüyor? Bunun sebebi Ümit’in sezon öncesi Fenerbahçe’yle görüşüp, oraya gitmek istemesi olmasın? Acaba birileri Feldkamp’a “Ümit’in burnunu iyice sürt de, rakibimizle görüşmenin cezasını anlasın” mı dedi? Cezayı kim çekiyor? Ümit mi, Ümit’in gollerini bekleyen taraftar mı? Ne gerek var!
Futbolculara...
Arda’nın son maçındaki tavırları... Abi-kardeş ilişkisi, sevgi, yardımlaşma duygularını, kısaca arkadaşlık ilişkisinin dibe vurmasının resmi değil mi? Arda’dan, Hasan Şaş’a geçelim. Siz bakmayın Hasan’ın hakemlere kızıp, “Artık futbol hayatımı Avrupa’da sürdüreceğim ve bu yüzden devre arası kulüpten ayrılmak istiyorum” demesine. Futbolcusun ve Galatasaray’da oynuyorsun. Soruyorum, siz olsanız, böyle konuşur musunuz? Aaa... Tabii huzurunuz yoksa, her an gönderileceğinizi hissediyorsanız başka. Ne gerek var!
Sakın, “Bizi karıştırmak isteyenler senaryo yazıyor” diye mikrofona sarılmayın. Siz ellerinizi açmış Bordeaux’dan yardım bekliyorsunuz. Söyler misiniz bana, ne gerek var!
‘’Alkışlar...‘’
Ali Sami Yen nihayet full. İğnenin yere düşmeyen misali. Yönetimin jestine taraftardan beklenen karşılık. Bu atmosfer ölüyü diriltir vallahi... Öyle de oldu. Lider Sivas önünde Galatasaraylı futbolcular kelimenin tam anlamıyla maça fırtına gibi başladılar. Bunda Kalli’nin de payı büyüktü. Panzer, inadını kırmış, insanı deli eden denemelerinden vazgeçmişti. Bu takımın 3 yıldız santrforu vardı. Bunlar tek başlarına sahaya sürüldüklerinde bir hiç, en az ikisi yan yana olduklarında ise ışıl ışıl parlıyorlardı. Dün akşam da Hakan ve Nonda, rakiplerini yordukça yordular. Özellikle Nonda, kilidi açan golü ve süpürücü rolüyle Oscar’a adaydı. Öyle ki, tüm maç, orta alana kadar gelip oyun kurdu, arkadaşlarına yardım etti. Peşine, iki Sivaslı’yı da taktı.
Merkezin patronu Barış, arkasında da Mehmet Topal’dı. Mükemmeldiler. Defasta Servet ve arkadaşlarına tam not. Song’un yokluğunda, ilk defa gerçek yerinde oynayan Bouzid de elinden geleni yaptı. Maça, tek yakışmayan Servet ve Arda’nın münakaşasıydı.
Gelelim Sivas’a... Başkan Mecnun Okyakmaz olmak üzere tüm Sivassporlular’ı kutlarım. Hakikaten mükemmel bir takım kurmuşlar. Geldikleri yeri inanın hak ediyorlar. Hiç de ezik değillerdi. Hiç de futbolu çirkinleştirmediler. Kocaman bir alkış...
Fenerbahçe yenilgisinden sonra böyle bir galibiyetle tekrar liderlik koltuğuna oturan Galatasaraylı kramponlara ve nihayet kulaklarımızın pasını silen taraftarlara, tebrikler. Umarım artık bu liderliğin değerini bilirsiniz. Bundan sonrası daha zor...