Arama

Popüler aramalar

‘’Kalli'nin çiğnenen onuru‘’

Leverkusen maçında da gördük ki, Galatasaray ışıl ışıl parlamakta. Takımın form düzeyinin maksimuma yükselmesi, artı abi-kardeş uyumu mükemmele yakın. Camiada herkesin ağzı kulaklarında. Bir kişi hariç. Ne yapsa kendini beğendiremeyen, sanki bu takımın başında o yokmuş gibi ‘es’ geçilen ve spor programlarının adeta baş mezesi, yalnız adam Feldkamp.
Biz de eleştirdik ama...
Evet, biz de eleştirdik. Hatta eleştirmedik, yerden yere vurduk. O Galatasaray’ın başında olduğu sürece eleştirmeye de devam edeceğiz. Hataları gün yüzüne çıkarmak görevimiz. Ama onu hiçbir şekilde görmezlikten gelmedik. Ağzımızdan en ufak hakaretvari söz çıkmadı. Şimdi bazı futbol ulemaları diyor ki, bu takım Kalli’nin eseri değilmiş. Açalım... Efendim, takımı futbolcular yönetiyormuş. Hırslarıyla ve Hakan Şükür’ün arkadaşları üzerinde yarattığı motivasyonla maçları alıyorlarmış. Durun, daha bitmedi. Galatasaray şampiyon olursa ‘Kalli’ye rağmen’ diyeceklermiş. Bak sen! Fenerbahçe ve Manisa maçlarının kadrolarını sokaktaki 10 yaşındaki çocuk bile yaparmış. Son günlerdeki moda da şu, baktılar bir şey bulamıyorlar, Alman hocanın maç sırasında yaptığı oyuncu değişiklerine kafaya taktılar. Bu kadarı da ayıp beyler. Buldunuz sessiz adamı vurun. Nasıl olsa size cevap vermez. Kalli’ye yaptığınızın onda birini Fatih Terim’e yapabildiniz mi? Efendim, duyamadım sizi.
Evet, bazı yanlış kararlara imza atmış olabilir Alman Panzeri. Hakan ile Lincoln’e verdiği ceza ne kadar mantık dışıysa, Sabri’ye verdiği o kadar hayatın gerçeğiydi. Bakın o cezadan sonra başta Arda olmak üzere paçası tutuşan nasıl oynuyor. Gerets’in nerdeyse kapı önüne koyduğu Mehmet Topal’ı ben mi kazandım. Ya da ‘Emre Güngör’ü alın’ diye tutturan siz miydiniz? İlk 11’de 8 tane yeni isim koyarak şu anda ülkesinde lider olan başka bir takım daha var mı? Pardon sesiniz mi kısıldı!
Size bir soru daha, Eğer Piontek, Derwall ve Kalli olmasaydı, Mustafa Denizli ve Terim şu anki kariyerlerinde olur muydu? Son olarak herkes tutturmuş ‘2000 ruhu’ diye. Aslında yanılıyorsunuz, Kalli’nin Florya’ya ayak bastığı 1992 ruhu geliyor, hem de son hızla.

16 Şubat 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çılgın Türkler 2!‘’

Çılgın Türkler bu kez Avrupa arenasında, sorumluluk had safada. Bu kulvarda yıllardan beri başarıya hasret bir camia. Başroldeki taraftarda bunun farkında. Ne kar, ne soğuk Ultraslanlar için hava gazı. Hadi bakalım birazda inelim yeşil sahaya...
Oyunun başlamasıyla, daha ilk dakikadan itibaren manzaraya bakıyorum aklıma Aziz Nesin’in unutulmaz eseri geliyor ‘Şimdiki çocuklar harika’ evet mükemmel bir mücadelede. Samiyen’de ne ararsanız sürüsüne bereket. Hırs, azim, pres, zamanlama futbol adına ne varsa her türlü güzellik. Bu gidişle Kalli’ye bir özür mektubu yazacağım galiba mektup kesmez telgraf, üstelik yıldırım. Serkan’ın yokluğunda herkes Lincoln’ü beklerken Alman panzeri, Ayhan’ı düşünmüş. Mücadele gücünü hesaba katarak. Aslında Galatasaray’ın kısaca maç planı şu; rakibi yıkacak olan kanatlar, kimle? Tüm takım. Gol yenmeyecek kimle? O da tüm takım. Buna can mı dayanır? Dün akşam bu sisteme ayak uyduramayanı ben görmedim. Hepsinin adeta dili çıktı. Allah’tan doğru oyuncu değişikleri bu durumu kamufle etmeye değdi.
Bana maçın yıldızı kim diye sorarsanız size isim veremem. Hangisini sayayım ki genç Emre’yi mi yoksa 19’luk genç gibi nazire yaparcasına oyuna ağırlığını koyan Hakan Şükür’ü mü? Şimdi bu kadar iyi oyun varsa, maç neden berabere bitti diye aklınızdan geçiyordur. Evet ne kadar gol kaçtığını ben sayamadım, adeta tek kale oynandı. Maçın en rahat adamı kaleci Orkun’du. Ama panik yapmayın, bu takım daha yeni kuruldu. Bunun ikinci raundu da var. Galatasaray rövanşı Köln’de değil Antartika’da oynasa bile benim bu çocuklara güvenim tam. Belki dün akşam bu güzel oyunun semeresini sonuç olarak alamadılar ama ikinci maçta yine alkışlanacak takım bizimkiler olacaktır. Taraftar Galatasaray’ı Godfather ile özdeşleştirmiş. Dünü yaşadıktan sonra benim için bir sakıncası yok. Sizce...

14 Şubat 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çılgın Türkler‘’

Liderin rakibi yepyeni makyajıyla Manisa. Düşme tehlikesi yaşayan takımların can simidi Yılmaz Vural da cabası. Fragmanda sıkıntı var gibi görünüyor. Nasıl olacak. Olduda. Önce sevgi sonra yürek. Kalli nihayet işi çözmüş. Yokluk yaradı. Formül 3+8. Açalım; 3 abi 8 kardeş. Hakan, Ümit, Servet ve kardeşlerinin çizdiği resim Picasso’nun tablolarına bedel adeta.
O da ne dakika 27, Manisa dördüncü kez santra vuruşunda. Şimdi işin yoksa öv babam öv. Hangisinden başlayacaksınki tüm topların hırsızı Mehmet Topal’dan mı, kademe şampiyonu Emre’den mi ya da Sabri’ye verilen cezadan sonra bütün gücünü kramponlarına veren Arda’dan mı, bilardo ustası Semih Saygıner ile yarışacak inceci Ümit Karan’dan mı? Aslında kabahat Yılmaz hocada sen öğrencini yetiştir et sonrada dün gece seni oynadığı futbolla ligin dibinden çıkartmasın. Evet Hakan Şükür’den bahsediyorum size. Ümit’in merkeze yardımıyla ileride tek başına kalmasına rağmen sen kalk defansından top çıkar. Gollerini bir kenara atın. Duruşu ve kaptanlığına saygı.
Tebrik ve eleştiri, belki inanmayacaksınız Kalli’ye bir tebrik telgrafı benden, Saraçoğlu’nda Galatasaraylı gibi oynayan talebelerine, sakatlar düzelmesine rağmen sahip çıkmış aynı takımını dün akşam sahaya sürmüştü, tebrik ediyorum. Ama bir yere kadar, Lincoln’ü erken oyuna alması tamamen kenetlenmiş gençlerin bir anda konsantresini bozdu. Yine eleştirecek bir şey bulduk sağ olasın Kalli. Herşeye rağmen Lincoln’ün girişine kadar maçı koparan 11 Türk gencine alkışlarımızı esirgemeyelim. Yanlış anlamayın şovanistlik yapmıyorum ama geleceğin bu çocuklara ihtiyacı var. Çılgın Türkler 2 geliyor...

10 Şubat 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Temel Özalak‘’

Evet, bir büyük kalemi daha kaybettik. Ama ben arkadaşımı da kaybettim. “Arkadaşım” diyorum, aramızda 12 yaş olmasına rağmen onun için yaş farkı diye bir yaşam biçimi yoktu. Büyükle büyük, küçükle küçük olduğu için.
Fanatik’te geçen tam 5 yıl, dile kolay hiç ayrılmadan. Hele Galatasaray’ın Avrupa’daki deplasmanları onunla daha da keyifliydi. Coşkun (Özarı) Hoca da olmak üzere ayrılmaz üçlüydük. Devamlı kızdırmamıza ve şakalarımıza rağmen o güler yüzü hiç eksik olmazdı. Ah ne anılar var, hangisini anlatayım ki... Yalnız ‘es’ geçemeyeceğim bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Deportivo maçı için Coruna’dayız. Maça gitmek için otelimizin önünden otobüslere bindiğimizde, taraftarların da basın aracında olduğunu gördük. Ben de Temel Özalak’a dönüp, “Ya abi, şimdi yandık. Bu gürültüde ne yapacağız? Gel de yazıya konsantre ol” diye isyan etmiştim. Ayağa kalkıp “İşte şimdi spor yazarı oldun” demişti. Çok şey öğrenmiştim ve öğrenmeye de devam ediyordum. İnanın öyle bir hafızası vardı ki, 20 yıl önce oynanmış bir maçı dün izlemiş gibi anlatırdı eksiksiz. TSYD’de her yemekte şu soruyu sorardım; “Temel abi, akşamları kaçta yatarsın?” O da gayet safça, “11 ile 12 arası” diye cevap verir, ben de “Nur içinde yat abim” deyince, masadaki kahkahalar yıkar geçerdi ortalığı. En çok da kendi gülerdi bu espriye. Bu akşam yine orada olacağız, ama bu sefer gülemeyecek, “Batsın Bu Dünya Grubu.”
Orhan Veli güzel söylemiş; “Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı eğer...” Nur içinde yat güzel abim.

09 Şubat 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyi, kötü, çirkin‘’

Derbi günü erken saatlerde Kadıköy’deydim. Her taraf Sarı-Lacivertli renklere boyanmıştı. Kıskanmadım desem yalan olur.

İyi
­­­Maçtan önce Kadıköy’deki durağımız, buranın simgesi olmuş Benusen Restaurant’tı. İçlerinde tek Galatasaray yakasından olan malumunuz bendenizdim. Saklamaya gerek yok, ama biraz damgalı merkep gibiyimdir bu hususta, yıllardır fanatikliğimi tımarladığım halde. Tahmin ederseniz ki durum vahim. O da ne; sımsıcak bir karşılama ve tam bir misafirperverlik. Maç saati gelince, ‘Gel abi arabayla atalım seni stada’ deseler de, atmosferi iyice gözlemlemek ve trafiğe bulaşmamak için tekliflerini geri çeviriyorum. İnanır mısınız, yollarda da o güzellik devam ediyor. Selam verenler, tahmin soranlar... Balık pazarı, Altıyol derken basın tribününde buluyorum kendimi. Taraftarlarla yüzyüzeyiz. Bakışlarımı kaçırmak, maça gelmeye çekinen bazılarıyla aynı kefeye konmak olur, bu bize yakışmaz. Ne şahsıma taciz var, ne de tek bir küfür. Sadece şunu duyabiliyorum: “Hoşgeldin.” Gerçekten hoşgelmişim. Teşekkür ederim Fenerbahçe taraftarının güzel insanları.

Kötü
Galatasaray’ın, Saracoğlu’ndan beraberlikle ayrılmasını zafer gibi göstermek skandaldır, artı hakarettir. Neymiş, Galatasaraylı kramponlar taraftarına koşup beraberliği kutlamış. Ne yapacaklardı peki? Sen bir sürü gereksiz tantanaya ve küçümsenmene rağmen ezeli rakibini sahasında sürklase et, sonrasında başın önde soyunma odasına git. Başka arzunuz?

Çirkin
Seviyede erozyon tüm hızıyla devam ediyor. Pazar akşamlarını kabusa çeviren bazı yetenek düşmanlarından söz ediyorum size. Yorumları takdire şayan (!) bu arkadaşlar, utanıp sıkılmadan hâlâ diyor ki, “Fenerbahçe sıkmamış, Galatasaray’ın Kadıköy fobisi devam ediyormuş, en büyük ıspatı da bu maçmış ve o yüzden kazananamış...” Bak sen! Vallahi ben bir yorum yapamayacağım. Her neyse adını siz koyun. İşte size iyi, kötü ve çirkin. Ben iyiye takıldım. İyiler daima kazanır denilmiyor mu, meşin yuvarlak ağlarla buluşunca...

06 Şubat 2008, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aç sınıfın laneti‘’

Kalp, mide, bağırsak. Kimine zarar böyle bir adrenalin var mı? Ben bilemiyorum, bilen söylesin. Jeneriği geçtik hadi bakalım filmin içine girelim. Kalli elde sağlam kalan yüzde yüz saf Türk oyuncularından kurulu bir ilk 11 sürmüştü sahaya. Çaresizlik doğruyu getiriyor demek ki. 4-1-4-1 düzeni ile sahaya yayılan plan içinde önlibero Mehmet Topal’ın önünde ona yardım edecek krampon olmamasına rağmen Galatasaray, favori Fenerbahçe önünde gerçekten çok iyi bir mücadele verdi. Güç değil, belki de bu onur, belki de gurur savaşıydı futbolun kabul edeceği şekilde. Demek ki bir şeyler kanlarına dokunmuştu.
Sütte leke vardı. Emre ve arkadaşlarında yoktu. Hele Uğur-Carlos eşleşmesi çok keyifliydi. Dikkat Terim sevinsin. Konuk takım az önce belirttiğim merkezdeki boşluğu, oyunu kenarlara taşıyarak kamufile etti. Arda ve Serkan’ın performanslarına şapka. Barış ve Volkan arkadaşlarına yardım etmek üzerine kitap yazdılar. Eee anlayacağınız futbolu güzelleştiren Galatasaray’dı. Rakibine adeta meşin yuvarlağı göstermedi desek köyden kovulmayız herhalde Kadıköy dışında. Hakan’ın kısmeti bağlanmasa tur ilk maçta gelmişti abartısız. Ayhan’a ‘Hoşgeldin’ diyorum, özlemişiz.
‘Tok olan, açın halinden anlamaz’ derler. Hele bir de tahrik edersen vay haline. Düşünün dün gecenin ev sahibinde gecenin yıldızlaşan adamları kaleci Volkan ve Selçuk, anlayan anlar. Sonuçta berabere kalmasına rağmen üzülen, formaları buharlaşıncaya kadar oynayan Galatasaraylı kramponlardı...

04 Şubat 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ey Galatasaraylılar‘’

Yine bir derbi. Heyecan, stres ve adeta sonucu hiçbir zaman çözülemeyecek üç bilinmeyenli denklem. İşte Galatasaray-Fenerbahçe maçlarının her zamanki cümle açılımı. Ama bu kez görüyorüz, Fener yakasından iddialı sloganlar atılıyor. Yok, ‘Bay çekmişler, yok fark olurmuş’ falan filan... Çok da önemli olmadığı için çoğunu yazmaya gerek duymuyorum. Bu taraftarın sesi, kimsenin bir şey demeye hakkı yok. Bunca maçtır sırtın yerden kalkmıyorsa, senin de söz hakkın olmaz. Peki Fenerbahçe’nin resmi sitesine ne demeli: “Buyrun Şölene!” Yakıştıramadım... Başlangıçta akıllarda hoş bir söz olarak kalsa da, ardındaki olay açık ve nettir: Küçümseme ve tepeden bakma! Evet, durum böyle. Uzun zamandır çoğu Galatasaraylı’nın başı yerden kalkmıyor. Bu takıma gönül verenleri pazartesi günü evlerinden mutlu bir şekilde çıkarmanın tek yolu var. Buyrun...

Özhan Abi
Seçimi unut. Eski-yeni tüm yöneticileri alıp, birlik ve beraberlik halinde Florya’da kamp kur. Bir kolunda Adnan Polat, diğerinde Fatih Gökşen olsun. Başkan edasıyla değil, çoğu zaman yaptığın gibi baba tavrıyla çevrene pozitif enerji vererek. Ne kaybedersin?

Feldkamp...
Beynindeki bulanık suları temizle. Ögrencilerine sarıl. Dedektifliği bırak. Bugüne kadar es geçtiğin Ümit Karan’ı bir zahmet olumlu yönde motive et. Ve en önemli olan yıllar önce Galatasaray’a ilk geldiğin, Fenerbahçe’yi kendi evinde 4-1 yendiğin gün gibi hırslı ol. Ne kaybedersin?

Ve baş aktörler...
Evet, sizden söz ediyorum; Hakan Şükür ve arkadaşları... Eksik de, sakat da olsanız, hatta sakata da gelseniz, üzerinizdeki formanın adını, rengini ve tarihini düşünün. Madem bu ‘şölen’miş, siz de yüreğiniz ve gücünüzle o şölenin baş aktörleri olun. Hiç zor değil. Yeter ki inanın. Bunu başaracak gücünüz olmasaydı, ligin tepesinde başkası olurdu. İnsan onuru için yaşar. Bu, yıllardır ezilen onurunuzu kurtarmak için büyük bir fırsat. Futbol çizgileri içinde canınızı dişinize takın, formalarınız buharlaşıncaya kadar... Ne kaybedersiniz?

01 Şubat 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Basiretsizler!‘’

Galatasaray’ın yoluna taş koyma operasyonu tüm hızıyla devam ediyor. Buna imza atanlar rakipler mi? Asla! Onlar sadece izliyorlar. Bu kara bulutları kulübün etrafına saran, bizzat içeridekiler... Yaklaşan kongre, Kalli’nin çelişkili açıklamaları ve kulübün haklarını savunamayan basiretsiz kişiler... Özhan Canaydın, seçime sayılı günler kala başkan adaylığını hâlâ açıklayamadı. Girecek mi, girmeyecek mi? Tam bir muamma. Adnan Polat’ın eli kolu bağlı. Özhan Abi bir zahmet ‘He’ dese, nikah tazelenecek mi? Açıkçası Polat bu teklifi 2 senedir her fırsatta yanında olduğunu belirten Canaydın’dan şu anda bekliyor. Özhan Abi girmezse, ki sanmıyorum, bir an önce bu kararını açıklasın. Adnan Polat’ın önü açılsın, yapılan spekülasyonlar çöpe atılsın. Kalli, Oftaş maçından sonra “Utandım” dedi. Bütün hataları öğrencilerine yükledi, artı takımını yeterli görmeyip tehditvari şekilde transfer istedi. Blöfü geri tepince, “Aa... Olur mu hiç, şaka yaptım!” diyerek hepimizle dalga geçti. Bununla da yetinmeyip, Sabri’yi başka bir kulübe göndermeye kalktı, haddini bilmeyerek! Benim bildiğim; hoca dilerse futbolcuyu sadece kadro dışı bırakır, gerisi yönetimin işidir. Bu ne cürret!
Tam bir rüyaydı, Galatasaray’ın ultralüks bir stadının olması. İşler tam yoluna girmişken, Mimarlar Odası’nın mahkemeye gitmesi, hevesleri bir anlamda kursakta bıraktı. Hangi hakla? Özellikle İstanbul’da bu tip araziler birtakım insanlara peşkeş çekilip rant sağlanırken, sus-pus; milyonların sevgilisi Galatasaray ve Türk futbolu adına bir spor kompleksi yapılırken, mahkeme! Peki bu şekilde çıkıp, masaya yumruğunu vuran, Galatasaray’ın hakkını savunan bir yönetici gördünüz mü? Yok. Bunun adı tek kelime ile ‘basiretsizlik’...

30 Ocak 2008, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI