Arama

Popüler aramalar

‘’Sanal kramponlar‘’

Bütün hesapların liderlik üzerine yapıldığı bir derbi... Kalli’nin takımı daha havalı. Sağlam’ın ise eksikleri önemli isimler. Maç 90 dakika diyerek, dilerseniz girelim o dakikaların içine.
Feldkamp bu maçta, merkezin patronluğunu Arda’ya vermiş. Arkadan Mehmet Topal, önden de Ümit Karan destekli. Cisse’nin yokluğunda plan doğru. Ama uygulayan var mı, ben göremedim. Sanal bir baskı o kadar. Binbir eziyet topu getir, sonrası dağlar taşlar. Üstüne üstlük bir sürü açık ver, Servet ve Song’un pestili çıksın.
İlk yarıda oyunun hakimi sen görünsen dahi, pozisyon olarak tek kuruşluk opera. İkinci perde daha da vahim. Çarşambanın zihin ve bedensel yorgunluğu aşikar. Ümit Karan dışında, kimse bir zahmet kramponunu dahi oynatmıyor. Hele Barış evlere şenlik. Sabri de onu aratmıyor. Hakan demişken, kaptana geçelim. Eyvah eyvah eli şaçında. Bir de bu takım ne kadar konuşuyor, çan çan... Futbol oynamaya değil, adeta altın gününe gelmişler İnönü’ye. Kalli de öğrencilerinden geri kalmıyor nazar değmesin! Oyuna müdahale sıfır... Golcülüğüyle tescillenmiş Nonda 70’de, dikine oynayan Barusso 81’de sahne alıyor! Anlayın durumu. Vaziyet böyle olunca, üç puan ve liderliği arzulayan, özellikle ikinci yarıdaki diri oyunuyla konuk takımı sürklase eden Beşiktaş, her şeyiyle maçı haketti. Fakat maçtan önce Beşiktaş taraftarının açtığı pankart, hepsinden kıymetliydi benim için. Duyarlılığınıza herzaman hayranım. Alkışlar...

03 Mart 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Her şey Kalli'ye bağlı‘’

Derbi haftasında son randevu... İlki Galatasaray adına, hakeme rağmen kayıpsız atlatıldı. Fazla detaya girmeyeceğim. Herkes kafasına göre yorumladı. Saygılar bizden...
Evet, geldik bugüne. Favorisi yok. Her türlü sonuca gebe. Sadece moral ibresi konuk takımın. İnisiyatif Kalli’de. Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya gerek yok. Gereksiz deneme yanılmalar bütün avantajları bitirebilir. Kilit oyuncular Arda, Barış, Hakan Şükür ve son haftaların starı Ümit Karan. Fener maçında Aykut’a fazla iş düşmemesine rağmen yine aynı adreste buluşmakta fayda var. Emre Güngör büyük yetenek, ama Song-Servet ikilisi akla daha yatkın. Tabii Servet’in durumu şu anda papatya falı. Mehmet Topal banko. Deplasmanda oynuyorsan, mutlak suretle uslu çocuk Sabri’yi kullanacaksın. Ve geriye bir kişi kalıyor; o da Kalli’nin tercihine bağlı. Bence o isim Barusso olmalı. Kasımpaşa maçında gördük ki, adam kuvvetli ama denge özürlü. Fakat tek gösterimde fazla ahkam kesmeyelim. Bu maçta Mehmet Topal’ın önünde oynaması Galatasaray’ın şansını artıracaktır.
Beşiktaş saha ve seyirci avantajıyla doğal olarak rakibinin üzerine gelecektir. Bu da bir artı. Arda, Barış ve Sabri’nin bu açıkları değerlendirmesi gerekiyor. Panik olmayın, etkide kalmayın, oyunu çirkinleştirmeyin yeter. 4 maçtaki üstün performansınızı dost düşman gördü. 2 karşılaşmada ara verdiniz, sonra tekrar vitesi 3’ten adeta 5’e taktınız. Vites düşürmeyin. Siz bu ülkenin en iyi kramponlarına sahip takımısınız. Aklınızın ucundan beraberliği geçirirseniz, işte o zaman ne havanız kalır ne de cakanız.
Şu ana kadar futbolculardan bahsettik. Umut ediyorum ki, maçın hakemi futbolculardan fazla ön plana çıkmaz. Çünkü son günlerdeki moda; yenilen ya da canı yanan hakeme sığınıyor. Aman aman... Lütfen siz bu duruma düşmeyin.
Sonuçta dileğimiz her iki takımın da futbolun güzelliklerini ortaya koyarak müthiş bir akşam yaşatması. Dediğim gibi, her şey Kalli’nin elinde. İlk yarıdaki Beşiktaş maçını hatırlarsınız. Oradaki saçma sapan bir hareket devrenin sonuna kadar takımı etkiledi. Maç gelir geçer ama kararlar doğru olmalı. Daha açayım mı Herr Kalli?

02 Mart 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çılgınlar'ın hakkıydı!‘’

İki takım adına da muhteşem bir buluşma. Heyecan adına, tadından yenmez bir akşam. Edebiyata gerek yok, hadi artık maça geçelim dilerseniz...
O da ne, geçemiyoruz zira dilimiz tutuluyor. Start beyaz bayrak ayna. Ev sahibinden muhteşem bir başlangıç. Kalli’nin nihayet serpiştirme harekatı, Sami Yen’de vizyonda. Doğru zamanlama, yerinde bir ilkonbir. Arda’nın sol kulvarı parselleyip, bitirici bindirmeleri. Sabri’nin hayata dönüşüyle, Barış’ın küllerinden doğuşu aynı anda. Merkezde hem haraket hem de bereket... Lugano’nun dört göz parodisi ve indirme bindirme, ne ararsan var, Sami Yen’de tek kale. Ardından yine cömertlik, avuç dolusu kaçan gol. Üstüne üstlük Gökhan Gönül’ün muhteşem bir imzası. Ardından bir kırmızı daha. Farkındaysanız, kartlar havada uçuştu. Maçın en ilgi çekeni kramponlardan çok, hakem Cüneyt Çakır’dı. Böyle saçma sapan kararlar veren, ne yaptığını bilmeyen, başta futbolcuları daha sonra da taraftarı bu kadar tahrik eden bir hakem ordusu daha görmedim. Yazıktır, günahtır Volkan gibi bir pırlantayı çirkinleştirmeye ne hakkınız vardı. Siz bakmayın Fenerbahçe’nin eksik kaldığına, bu eksiklikler Galatasaray’ın o güzel oyununa tamamen gölge düşürdü. Bu kadar bonkörlük ve hakem işbirliğiyle maç gidiyor derken, Ümit Karan’ın son saniyede attığı gol, hem Galatasaray’ı hem de hakemi kurtardı.
Yıllardır beklenen hasret, dün zor da olsa gerçekleşti. İki kötü oynadığı maçta elenen Sarı-Kırmızılı çılgınlar, bu kez aynı şanssızlığı yaşamadılar. Her türlü kötü hava koşullarına rağmen!

28 Şubat 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Polat'ın zor günleri...‘’

Galatasaray’da seçim heyecanı... Nihayet 15 gün kala adaylar sahnede. Şu anda 4+2. Dördü resmen belli, birinin eli kulağında, diğeri de ikna edilme aşamasında. Basın mensubu olarak kalbimdekini söylemem etik dışı desem de, sizler en azından adayımı tahmin ediyorsunuz.
Evet... Adnan Polat.
Öncelikle Özhan abinin başladığı işleri en mükemmel şekilde devam ettireceğine inancım sonsuz. Sadece bu değil tabii. Herhangi bir haksızlıkta masaya yumruğunu nasıl vurabileceğini hepimiz biliyoruz. Ayrıca sportif bakımdan taşları yerinden oynatmamakta yarar var. Üstüne üstlük taraftarlarla her ne kadar sezon başında tartışma yaşansa da, onların yüreği hâlâ Adnan Polat’tan yana. Buraya kadar her şey güllük gülistanlık. Ama... Polat’ın seçilmesi şu anda bir hayal. Neden mi? Okullu olmaması bir dert. Diğerlerinden genç olması (üyelik tarihine göre) başka bir dert. Sert üslubu, haklı dahi olsa Fransız terbiyesi içinde okumuş, büyümüş abileri fazla sıkar. Sevmezler böyle şeyler. Ne diyeyim, işin zor Adnan abi.
Tek umut var; o da Canaydın’ın desteği. Mutlak suretle Özhan abinin üyelerle konuşması gerek. Öyle kapı aralarında değil, direkt, Özhanca! Her şey açık olmalı ki, Galatasaray yara almasın. Durum böyle olursa, Polat kaç senedir hayalini kurduğu makamın sahibi olacaktır.
Yakışır... bugüne kadar verdiklerinin karşılığını alması, bir spor adamı olarak en çok bizi memnun eder. Yine burada bir fren yapmamız gerekiyor. O, +2 dediğimiz değerli insanlar seçime girerse, ne ben ne de başkası, kimse sonucu tahmin edemez.
Bugün, bu akşam, böyle büyük bir derbi varken, seçimden konuşmak sizlere abes gelebilir. Ama 2 maçtır ne gördük ki, bari biraz seçim heyecanı yaşatayım dedim, haksız mıyım?

27 Şubat 2008, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Misafirperverler‘’

Galatasaray için yaralara pansuman maçı. Fenerbahçe’nin puan kaybetmesi, ayrı bir motive aynı zamanda stres. Rakibi ligde dibe vuran, artık veda turları atan Kasımpaşa. Hadi artık falcılığı bırakalım, oyuna bakalım.
Kalli yedekleri sahaya sürmüş(!) yabancıların beşi bir yerde. Emre 30 dakikalık önlibero. Genç futbolcu bu alanda iyi bir rol ortaya koyamayınca, Barusso’yla takdim tehir. Maç içinde deneme yanılma. Hoppala... Ali Sami Yen’de mükemmel bir misafirperverlik. İçi boş kramponlar, ne yaptığını bilmeyen adamlar ve yenilen gol. Sonrası mı? Serkan ve kurtarıcı Şükür sahnede. Şişirme toplar, saçma sapan karamboller ve dakikalar ilerledikçe panik ataklar. Kalli’yi eleştirmeyi bir tarafa bırakalım, biz Lincoln’e bakalım. Saçı başı dağıtmış, ona kimse bir şey diyemez ya. Avuç dolusu para al, sonra da keyife keder davran. Kazık! Hele de hakemi aldatıcı hareketlerin. Yazık!
Böyle bir maçta 3 puanı değil, bütün avantajları kaybettin. Kimse UEFA Kupası’ndaki moral bozukluğuna bağlamasın. Futbolda dün yok. Halbuki dün senin için ne kadar avantajlıydı, o avantajını da kaybettin. Gelelim Kalli’nin öğrencisi Uğur Tütüneker’in takımına. Sizlere koskoca bir alkış oyunu çirkinleştirmediniz. Üstelik mücadelenizle hepimize keyif verdiniz. Helal olsun. Bir maç daha bitti şimdi. Herkesin beyni çarşamba akşamına fikslendi. Bana hiç sormayın bilemem, ‘Ah keşke Lincoln yerine Mehmet Topal oynasaydı’ diye düşünülüyorsa...

25 Şubat 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kamikaze‘’

Leverkusen’in stadı BayArena’dayız. Heyecan ve stres aynı cümlede. Soğukta terlemek bu demek ki.
Biz tribünlerde böyleyiz, ya kramponlar? Türkiye ve Avrupa’dan gelen taraftarlar da desibel maksimum. Hepsi birer Pavorotti adeta. Sahaya inelim diyeceğim ama inişimizle çöküşümüz anında görüntü.
22 dakikada 3 atak, aynı sayıda yenilen gol ve 4 santra. Hepimiz şaşkınız. Bizim bu durumumuz normal de, Kalli iyice şaşırmış! Buranın havasını suyunu herkesden çok iyi bilen Lincoln neden yok?
Uğur’un yokluğunda Serkan’ın arkasına Barış’ı koyarak, Ayhan’ı merkezde çaresiz bırakmak nasıl bir taktik? Emre Güngör her eve lazım. Fakat UEFA deneyim ister. Eğer Song’un varsa, adama ne iş diye sormazlar mı Her Kalli? Keza Serkan, onun da kaderi aynı. Evet, sizi anlıyorum. 1 aydır Galatasaray’ı taşıyan bu çocuklara güven ve ödül vermek istediniz. Olmaz. Aşk filmi çekmiyorsun. Bu kadar duygusallık da fazla. Bu gibi işler bir tek ülkemizde olur. O zaman hoş geldin aramıza.
2. yarı Lincoln ve Sabri antre yapıyor. Sakat sakat oynatılan Mehmet Topal ve Serkan dışarda.
Geçti Bor’un pazarı... Sonrasını hiç sormayın. Felaket. Kahreden Risk. Toplu halde Leverkusen on sekizinde kamp kurma. Kamikaze. Yenilen kontralar ağları bulsa, yenilen bir avuç gol daha. Kısacası; İstanbul’da bizim kaçırdıklarımızı, onların kaçırmayışı ve dramatik son.
Yine de bu arkadaşlara kızamıyorum. Yeni bir yapılanma programında ara sıra böyle kazalar olacak. Ama bu kazalar da baş rolü Feldkamp’ın oynaması düşündürücü. Hatırlarsanız, Avrupa Arenası’nda 5 golü Chelsea’den yemiş, sonrasında UEFA Kupası gelmişti. İnanın bana, züğürt tesellisi yapmıyorum.
Bunların adı Çılgın Türk. Evet, Birinci Dünya Savaşı kaybedilebilir. Önemli olan kurtuluş da ne olacağı...

22 Şubat 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gerçekten Çılgınlar!‘’

Galatasaray’ın 3 günlük Konya yolculuğunun nihayet finali. Konuk takım tedirgin. Özellikle topu nasıl göreceğiz derdinde sürmeli çocuklar. Ev sahibi ise can derdinde. Okulların tatili en çok maça yaramış. Donduran soğuğa rağmen stat, dolu denilecek durumda. Hadi artık kar topu vakti!
Kalli ezberlediğimiz 11’i sürmüş. Talimatlarını da eklemiş; Herkes uzun ve tek top oynayacak. Riske girmek haram. Oyunu kanatlara taşı. Ve en önemlisi şartlar ne olursa olsun ayakta kal. Doğrusunu söylemek gerekirse, futbolcular hocalarının söylediklerini harfi harfine uyguladılar. Kaçan goller hariç. Anlıyoruz, bu şartlarda meşin yuvarlak adeta jilet gibi. Ama “Bunları atacaksın arkadaş” demezler mi sana. Devreye 4 brüt ve 2 net farklı önde gireceksin. Bu kadar cömertlik de fazla. “Nereye kadar” derken, maçın en istekli adamını unutmuşuz galiba. Bizim de mi sürme çekmemiz lazım ne! Bazuka, havan topu karışık gelişine... Müthiş bir imza. Başka bir deyişle rakibi ile birlikte doğayla mücadele eden bu ‘Çılgın çocuklar’ın en afacanı Ümit Karan. Bu ne performans. Fatih Terim’e ‘selam’ yazıya devam. Maçın en üzücü anı, Uğur’suz 20. dakika. Yapacak bir şey yok, kulakların çınlasın TFF. Göreceksiniz, 3 altın puanı her türlü olumsuzluğa rağmen hanesine yazdıran bu ‘Çılgınlar’, çıkışlarını Perşembe günü de sürdüreceklerdir. Konya’ya gelince, tatlı sert olmayan futbolla eleştirmek bize yakışmaz. Zira çareleri yok. Ünal hoca kaleci Oğuzhan ve Batista’yla ne kadar övünse az.
Bir de size güzellik. Erteleme yüzünden mağdur kalan taraftarına sahip çıkan Adnan Polat’a kocaman bir alkış. Ve bir de uyarı. Madem Konya’dayız. Son günlerde yöneticilerin ağız dalaşlarını görüp, Hz. Mevlana’nın o unutulamaz sözünü bir kez daha hatırlayalım, “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol”, umarım anlamışsınızdır.

19 Şubat 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray korkusu!‘’

16.02.2008... Konya deplasmanına gitmek için takımla havaalanında buluşuyoruz. İlk gözümüze çarpan Galatasaraylı futbolcuların hemen hemen tamamının yüzlerinin güldüğü, keyfiler gıcır. Özellikle Arda takımın neşe kaynağı. Espriler, fıkralar ve besteler havada uçuşuyor adeta. Hakan Şükür, Ümit Karan ve Arda ayrılmaz üçlü. Şükür ve Karan’ın sezon başı yaşadıklarını düşünüyorum da nazar boncuğu. Yakışır size devam edin. Ortak konu Leverkusen, ben bu Leverkusen’i rahat geçersiniz üç maçtır şiir gibi oynuyorsunuz diye ortaya lafı attığımda Karan, ‘Aa olur mu canım son 4’ diye ekliyor. Güven gelmiş, yaptıkları işin farkındalar. Takımdaki tek endişe maçtan sonra İstanbul’a nasıl dönüleceği. O ana kadar sessiz kalan koordinatör Mustafa Turgun lafa giriyor, ‘ben 3 puanı alayım da Köln’e buradan da gideriz’ diyerek, Konya maçının önemini bir kez daha hissettiriyor Sarı-Kırmızılı kramponlara.
17.02.2008... Sabah kalkıyoruz gördüğümüz manzara inanılmaz. Yeşil Konya bembeyaz kar örtüsü altında. Nasıl olacak diye şimşekler çakıyor beynimizde. Şampiyonluk mücadelesi veren Galatasaray, her geçen gün düşme tehlikesi yaşayan Konya. Yazık değil mi bu iki takıma da? Bu maç cumartesi günü oynanamaz mıydı? Hadi onu geçtik bari öğlen saatine alın. Öyle ya Fenerbahçe ve Beşiktaş deplasmanlarındaki maçlarda aynı şartlara maruz kaldığında; hangisinin maçı akşam saatinde oynandı. Bilen varsa söylesin. Bunun adı çifte standarttır. Federasyon hoş geldi tebrik ederiz ama biraz boş gelmedi mi? Hiç mi meteoroloji ile ahbaplığınız yok. Üstelik Galatasaray’ın perşembe akşamı hayat memat mücadelesi var. Belki sizin için önemli değil ama en az 25 milyon kişi o anı heyecanla bekliyor. Belki de önemli olan sizleri oraya getirenlere küçük bir hediye vermek istediniz. Yok canım o kadar da değil. Halüsinasyon görüyorum galiba.
İşte Konya seyahatimiz böyle devam etmekte. Akıbetimiz ne olacağı yazımı yazdığım şu saate kadar belli değil. Belli olan tek şey birilerinin son haftalardaki Galatasaray’ın gösterdiği performanstan ürkmüş olduğu. Korkmayın beyler korkunun ecele faydası yok...

18 Şubat 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI