Arama

Popüler aramalar

‘’Çılgın yabancılar‘’

Maçtan önce, UltrAslan’ın kalbi olan Alpaslan Dikmen’i farklı renkler ama tek sesle uğurladık. Allah’tan rahmet, ailesine sabır diliyorum.
Rakiplerinin puan kaybettiği haftada Galatasaray’ın nasıl bir sonuç alacağı merak konusuydu. Matem havasıyla start alan gece, uzun senelerdir görmediğimiz bir kareyle başladı. Baros öyle bir vurdu ki, hepimizin ağzı açık kaldı. Karşılığını Erhan verdi. İadeli tahahütlü. Alıştık artık, yine duran bir top, yine nerede duracağını bilemeyen Galatasaraylı kramponlar. Bu kötü huy sezon başından beri devam etmekte. Anlamıyorum Skibbe bizim gördüğümüzü niye ısrarla görmek istemiyor. Söz Alman hocadan açılmışken, ondan devam edelim. Yine 5’li bir orta saha, fakat sürpriz bir isim; Mehmet Güven. Amaç, bu futbolcuyu önliberoya çekip Ayhan’ın ofansa yardımı. Düşünce doğru ama bu sefer de Mehmet Güven’den hayır yok. Adeta takımın kimyasını bozan rolünde. Nasıl olacak, tüm bir ilk yarı dan-dun. İkinci 45, Skibbe Mehmet yanlışından dönüyor, Volkan’ı oyuna alıyor. Biraz da rizoko vari Hakan Balta’yı öne çıkartıyor. Bu kez merkezi dörtleyip, Baros’un yanlızlığını Kewell’la doldurarak çift santrfora geçiyor. Nihayet Skibbe, bu kararıyla ilk kez rüştünü ispat ediyor bir anlamda. Bu arada hakem Yunus Yıldırım uyuyor, ofsayt ve faul kokan bir pozisyonda Lincoln dengeyi bozuyor. Ardından kulaklarınız çınlasın yine Lincoln’ün bu kez nefis bir asistiyle takım üçlüyor. Golün adını mı soruyorsunuz, yazmama gerek var mı hiç. Kewell eksik kalır mı. Üçgeni tamamlayan imzayı atmakta gecikmiyor.
Koskoca bir devre taraftarlarına kabir eziyeti çektiren Galatasaray, ikinci yarı Skibbe’nin yanlışlarından vazgeçmesiyle evrim geçiriyor. Ve Kocaeli maçındaki şarkı kulaklarımıza geliyor. Kaset dönüyor, ‘adresim aynı, kaderim aynı’... Savulun, çılgın yabancılar geliyor. İyi bayramlar...

29 Eylül 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dilini yutanlar!‘’

Maç yazımda belirtmiştim, bazılarının sezon başında yemeyip içmeden ağızlarına sakız ettikleri Lincoln’ün artan performansını görünce dillerinin tutulduğunu.
Lincoln takımın gerçek starıdır. O yüzdendir ki Brezilyalı, taraftarın en sevdiği oyuncudur. Kabahatleri tabii ki vardır. Sezon öncesi ülkesinde bir hanıma aşık olmuş ve o yüzden Florya’ya gelmesi rötar yapmıştır. Ama hatalar insanlar içindir ve Lincoln bu takımda olmalıdır. Yönetim gerekeni yapıp hem para cezası vermiş hem de kulak çekmiştir.

Borcunun farkında
Zaten Lincoln de futbol adına kulübe olan borcunun farkında. O yüzden bu sene hayatında yeni bir sayfa açtı. Ama Galatasaray fobisi olan bazı arkadaşlar için Lincoln ağzıyla kuş tutsa yaranamaz. Adam yabancı dilimizi bilmiyor, nasıl olsa size cevap veremez, iyi de futbolcu, seviliyor da; bundan iyi malzeme mi olur! Vurun Lincoln’e, prim yapın! Hatta “Hain” deyin, demediniz mi, yetmedi, linç edin kostümü Sarı-Kırmızı olduğu için!
Bakın Bellinzona maçının yıldızıyken (kusura bakmayın mütavazı olamayacağım) benim dışında hiç kimse Brezilyalı hakkında kalemini kıpırdatmamıştır. Kocaeli akşamı ise utana sıkıla birkaç kelime donatmışlar eserlerlerine (!) o da ‘dostlar alışverişte’ edasıyla. Hasetinizden eriseniz de, Lincoln sizi çıldırtmaya devam edecektir.
Niye söylüyorum bunları, Lincoln’le hayatımda bir kez konuştum, samimiyetim yok, avukatı da değilim! İdmanlardaki hırsını arzusunu es geçmek, kör olmakla eş değer. Görüyorum sizlerin görmek istemediğinizi. Bir zahmet siz de şezlong yazarlığını (bu benim değil sizlerin tabiri) bırakıp takip ederseniz, peşin hükümlerinizden kurtulabilirsiniz.

Nişantaşı geceleri!
Son olarak tekzipvari bir not sıkıştıralım. Galatasaray’da her vakit sakatlananların yerden kalkamamasını kulübün doktorlarına yüklemiştik. Oysa aldığım duyumlar hiç de öyle değil. Nişantanşı günleri, artık geceler haline gelmiş bazı kramponlar için. Ve de Çarkıfelek’i fena halde izlemeye başlamışlar. Kimler mi? Geçen yıl takımı sırtlayanların bazıları, bu sezon ya tel tel dökülüyor ya da sakatlar. Karşılaştırın, tahmin etmeniz hiç zor değil...

24 Eylül 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yine Lincoln‘’

Maçtan önce, yıllardır hasret kaldığımız seyyar köfteci Adalı’da Kocaelili taraftarlarla sohbet ediyoruz. Yönetimin sakat oyuncuları transfer ettiğini ve toplama bir takım kurduklarını söylüyorlar. Tek güvendikleri kişi, kalecileri Serdar. Öte yandan UEFA morallisi Galatasaray’ın şu güne kadar açılımı basit ve net. İsim zengini, futbol fakiri. Her ikisi için de dönüm maçı.
Galatasaray, tüm planını hücuma göre ayarlamış, öte beriyi düşünmeden. Skibbe ortayı beşlemiş, geçmişten ders alırcasına. beşlinin en koşanı Aydın. Onun da en büyük rahatsızlığı, son vuruşlarının basiret eksikliği. Yine de gayretine şapka. Şık golüne rağmen, Kewell klasığıyla kandırıkçı rolünde. Kondisyon eksikliği bariz. Anlayacağınız, bir varmış bir yokmuş. Bugüne kadar hep defansa iğne batırdık. Ortanın çuval yıldızını düşünmeden. Galatasaraylı futbolcular, tüm maç Körfez’e kamp kurdular. Ama kimse Beyoğlu’na uğramayı düşünmedi. Ev sahibinin kontraları her an skoru değiştirebilirdi. Bu nimetten sadece Taner yararlandı. Karşlığını, Baros verdi... İkinci 45’te yağmurun hızlanışı soğuk duş etkisi yapıyordu, Galatasaraylı kramponlara adeta. Tabii bunda ev sahibinin güveninin gelmesi ve kendi alanından çıkmaya karar vermesinin de etkisi büyüktü. Lincoln’ü unuttuk sanmayın. Sazı eline alan Lincoln, nefis bir asistle o ana kadar şanssızlıklar yaşayan Nonda’yı kendine getirdi. Ardından Baros ve Kewell’dan sağanak başladı. Lincoln demişken, sabah akşam Brezilyalı’yı eleştirmeyi iş edinenlerin şimdi niye eli varmıyor. Aaa suskunluk yakışmıyor size. Galatasaray, defansını düşünmeye karar verdiği an bu iş galiba olacak. Hele Lincoln böyle devam ederse, no problem...

22 Eylül 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşte Lincoln bu!‘’

Rakip İsviçre’nin İtalya kantonu temsilcisi Bellinzona. İki takım arasındaki fark ilk saniyeden belli. Stattaki hakim renk sarı kırmızı. Adeta maça kafadan avantajlı çıkan İstanbul ekibi, bakalım ne yapacak? Kötü gidişata ani fren yapıp yeni bir sayafa mı açacak? Son şans deyip dilerseniz geçelim dün geceye.
Skibbe sağ bölgeye bu tip maçları ezberlemiş Emre Aşık’ı, önüne de genç Serkan’ı koymuş. İdare eder. Tersi solda ise Volkan-Kewell ikilisi. Sorun yok. Merkezde Ayhan geçen maçın aksine bu sefer dört koldan yardım alıyor. Ama öyle top kayıpları yapıyor ki, akıllara zarar. Göbekte ise şinanay yavrum şinanay. Servet ve Meira kelimenin tam anlamıyla iki yabancı gibiler. Birbirlerinden haberleri yok. Herhalde kabul günündeydiler. Yenilen iki gol de birbirlerinin kopyasıydı çünkü.
Tabi an be an güzellikler de vardı çukulatanın memleketinde. Bonkörlüğüne rağmen Nonda’nın hareketliliği, Kewell’ın asaleti ve Baros’un Galatasaray’da gollerle tokalaşması gibi. Ama sahada bir krampon vardı ki bütün kurtlarını döken, haklı olarak ülkemizde eleştiri konusu olan Cassio Lincoln. Evet Brezilyalı muhteşem bir resitale imza attı dün gece. Ve özellikle defanstaki arkadaşlarının kabahatlerini bir bir kamufle ederek son noktayı da koydu. Hep böyle Lincoln. Çünkü daha çok borcun var. Hem kulübüne hem de sana hiçbir zaman sırtını dönmeyen taraftarına.
Özetle ‘Dalgalandım da duruldum’ edasıyla oynayan Galatasaray iyi bir sonuçla Türkiye’ye dönüyor. Bu takım yavaş yavaş oturur mu? Söylemek hala zor. Üstelik 10 kişi kalmış böyle zayıf bir takıma verilen ucuz pozisyonlar ve yenilen üç gol oldukça düşündürücü.
Bir kelime de Rumen hakem dörtlüsüne. Onları gördükten sonra ülkemizdeki hakemlere kimsenen laf söylemeye hakkı yok. Ben de dahil...

19 Eylül 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bin defa hayret!‘’

Galatasaray bugün Basel’e gidiyor. Rakibine bakarsak, fal açmaya gerek yok. Maçın antrenman havasında bol gollü bir galibiyetle bitmesi olası. Öyle ya... Bellinzona, İsviçre 1. Ligi’nin yenisi. Şu anki durumları hiç de iç açıcı değil. Ama tencerenin dibi kara, seninki mor! Üstelik Skibbe farkını da ortaya koyarsanız, yine heyecan, yine tedirginlik modu maksimumda.
Yanlış anlaşılmasın, Alman hocanın karakterine, centilmenliğine ve medya ile ilişkilerine lafımız yok. Derler ya, ‘Adam gibi adam’, işte size Skibbe’nin tarifi. Fakat hocalığını maalesef daha göremedik. Üstelik, özellikle maç sonu açıklamaları oldukça tuhaf. Kayseri sonrasını hatırlayın. “Rakibe gol pozisyonu vermedik” diyerek, sonrasında kalecisi De Sanctis’i sahanın en iyi oyuncusu olarak ilan etmişti. Bir ara efsane mizah dergisi Gırgır’daki ‘seçme saçmalar’ denen köşeyi anımsadım. Haydi Skibbe’yi geçtik, aynı gariplikler bu sefer futbolcularına siaret etmiş. Antalya gecesinden sonra Servet, “Uzun boylu rakip oyuncularla sorunumuz yok. Yalnız kısalara önlem alamıyoruz” demişti. Nasıl yani? Anlayacağınız, Galatasaray’ın karşısında rakip bodur oyunculardan kuruluysa, yandı gülüm keten helva! Üstüne üstlük, son lig maçında yenilen gol kafayla atılmadı mı? Hayret, hayret, ki bin defa hayret!
Neyse, lafla peynir gemisi yürümeyeceğine göre, başta Skibbe ve Galatasaraylı futbolcular bir an önce akıllarını başlarına almalılar. Tamamen Skibbe’ye de yüklenmeyelim. Öğrencilerinde de iyi gitmeyen bazı noktalar yok değil. Özel hayatlara dikkat! Burnumuza hiç de hoş olmayan kokular gelmekte. Toparlanmanız gerek!
Bakın... Bu maç artık Skibbe ve futbolcularının son şansı. Bir kaza olursa, Adnan Polat kimin arkasında durur, bilemem. Geçen hafta gazetemize açıklama yapan Polat, kulübe zarar veren kim olursa olsun, kapının önüne konulacağını duyurdu. Aman önümüz kış, açıkta kalmayın da!

17 Eylül 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yumruğunu vur artık!‘’

Milli Takım molası, Galatasaray’ın bugüne kadar futbol adına flu olan görüntüsünün netleşmesini sağlayabilecek miydi?.. Öyle ya, yıldızlar topluluğu kısa zamanda pek bir varlık gösterememişti. Rakibi Antalya’nın ise iki maçta sıfır çekmesine rağmen, kolay gol bulan bir ekip olduğunu biliyoruz. Tribünlerde yine anlamsız boşluklar. Şimdi böyle olursa, kışın nasıl geçecek. Öte yandan zenginlik başa bela. Milan Baros, Lincoln ve Mehmet Topal, Skibbe’nin yanında. Alman hoca, cesaretlenip, sahaya ilk kez duble santrfor sürmüş. İyi, güzel de... Bu hamle, adeta yardımdan yoksun kalan Ayhan’ın canını çıkarttı. Ne Kewell, ne de Arda, ‘Çorbada benim de tuzum olsun’ demeyince hem önlibero, hem de merkezin aktörü rolüne soyunan Ayhan, bir anlamda figüran durumuna düştü. Aydın ve yerini yadırgamayan Hasan Şaş dışında, kademe hatalarının bereketli olduğu, kopuk bir Galatasaray izledik ilk yarıda.
Sonrasında ise, evsahibi olmanın avantajının ve Antalyaspor’un beraberliği düşünülerek kabuğuna çekilmesiyle bir zahmet kıpırdadılar. Galatasaray’da herkes birşeyler yapmaya çalışıyor ama, sadece ve sadece kendi çaplarında. Ortak futbol dilleri sıfır. Takım olabilmek için, kaç fırın ekmek lazım, tahmin etmek zor.
Son dakikalarda adeta Antalyaspor’un tarafına kamp kuran ve kör dövüşüne dönen oyundan ekiplere bir puan çıktı. Antalyaspor’u ve bu beraberlikte en büyük katkısı olan kaleci Ömer’i tebrik ediyorum. Ama maçın sonunda yaptığı hareketlerin nedenine bir anlam veremedik.
Skibbe’ye gelirsek, Başkan’ın verdiği kontenjan daha ne kadar devam edecek, onu Allah bilir. Yalnız, her geçen dakika sabır taşının çatlamasına neden oluyor. Kaybedilen puanlar telafi edilecek mi?.. Maraton uzun, belki! Kaptan yerine miçoyu koyursunuz. Üstelik bu miçonun seyir defteri bile yok.
Perşembe akşamı UEFA Kupası’nda İsviçre’nin en zayıf takımıyla oynayacak olan Galatasaray’ın şu halini gördükçe, inanın huzursuz olmamak elde değil. Sayın Polat, masaya yumruğunuzu vurmanızın zamanı gelmedi mi?

14 Eylül 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yanlışsın Haldun!‘’

Galatasaray’da garip şeyler oluyor. İnsan kendine zarar vermeye kalksa Florya sakinleri kadar başaramaz. Kah verdikleri demeçler, kah kaş yapayım derken değil göz, nerdeyse bütün doğru icraatlarinı gölgede bıracak hareketler... Evet Galatasaraylı yöneticilerden söz ediyorum size. İşte son olarak Haldun Üstünel’in itirafları. Dünyaca ünlü ismi transfer etmelerine rağmen, aklının Real Zaragoza’nın Brezilyalı forveti Oliveira’da kaldığını söylemiş. Bak bak sanki bir suç işledi de itiraf ediyor. Oliveira büyük futbolcu olabilir. Ama artık bırak hiç değilse sadece hayallerini süslesin! Madem Brezilyalı bu kadar değerliydi, Milan Baros’u niye aldın demezler mi adama. Pantolon olmadı gömlek verelim! Siz böyle söylerseniz başta Baros sonrasında da Nonda ve Ümit Karan nasıl oynayacak. Ülkemizde modası asla bayatlamayan ‘sen bizim evladımız’ masalıyla Ümit Karan’ı bir yere kadar motive edersiniz. Ya diğerlerini? Bakın sezon öncesi hazırlık kampında iki yerli sporcunuza dahiyane kaleci polikatınız sonucu kıydınız. Aykut’u tamamen bitirmemek için Şampiyonlar Ligi’nde mecburiyetten kaleyi verdiniz. Oysa iş işten geçmişti.Aklınıza bile gelmiyordu De Sanctis gelmeden önce “Arabın yalellisi” gibi bitmez tükenmez yabancı eldiven arayışlarınız ve basındaki konuşmalarınızın Aykut’un bacaklarını titrettiğini. İşte size Kupa 1’e veda etmenizin ana nedeni. Olabilir, ama aynı dikenli yoldan koşar adım yürümeye ne gerek var...
Şimdi benzer hatayı yapan, çocukken Sami Yen’de aynı koltukları paylaştığım Haldun. Galatasaraylılığından en ufak şüphe duymadığım bir çok insan arkasından kazan kaynatırken savunduğum Haldun Üstünel! İki senedir inanılmaz işlere imza attığını kimse yadsıyamaz. Sonuçta alkışı hakettiğin gibi eleştireleri de bir düşün. Belki de bize güzellik olsun diye böyle bir harekette bulundun. Sanırım “Nasıl olsa Galatasaray olarak doğru yanlış herşeylerini yalanlıyoruz. Şunlara güzellik yapayım bir konuşayım malzemeyle karışık jest olur” diye düşündün. Ama hâlâ öğrenemediniz bizim amacımız yazılarımızla sizleri sabote etmek değil. Doğrusunu isterseniz bu konuda kimse elinize su dökemez!

06 Eylül 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Acele hoca aranıyor!‘’

“Rakibe pozisyon vermedik ama maçın en iyi oyuncusu kalecimiz De Sanctis’ti.” Evet, bu cümleyi bir öğrenci kurmaya çalışsa hem mantık hem de komposizyon dersinden çakar. Hatta eğitime önem veren bir kurum ise o öğrencinin aklından kuşku edilir ve acilen bir IQ testinden geçer. Herr Skibbe’nin zamana ihtiyacı olduğunu herhalde benden fazla yazan yoktur. Ama maçtan sonra dedikleri yolun sonundaki karanlığı iyice gösterdi. “Sen de mi Brütüs” derseniz, ben de size açarım konuyu en incesine kadar...
Öncelikle Alman hocada korku ve panik başlamış. Şener Şen’in ünlü filmi Muhsin Bey’de sürekli sarfettiği sözler gibi, “Aman aman bir terslik çıkmasın da.” Evet maç yazımızda da yazdık. Galatasaray’ın hocası beraberliğe yatmaz, yatıramaz böyle bir kontenjanı yoktur. 80. dakika hiçbir riski almadan, üstelik Ümit’i çıkarıp Baros’u sürerek bir skandala imza atması da düşündürücü. Ağır oldu galiba ama neyse, Türk futbolunu lütfedip araştırmadığı için Kayserispor ile takımını aynı kefeye koyması normal! Ne de olsa misafir! Ya bu sakatlıklar? Düşen en az bir ay yerden kalkamıyor. Bu sadece sizin suçunuz değil, geçen sezon da vardı. Ve tabii bu sene de sağlık ekibi aynı olunca bir şey değişmedi. Başka bir kulüp olsa, sizden önce o arkadaşların gitmesi gerekmez mi? Kötü niyetli olsam, “Bu ne torpil kardeşim” diyeceğim. Sanki ülkedeki doktorların köküne kıran girdiğini varsayarak. Açtınız kutuyu, Skibbe’den nerelere geldik. Başka bir konu da Alman hocanın antrenman fobisi. Gariptir, Skibbe oyuncularına izin vermeye bayılıyor. Neredeyse tatil arası antrenman yapan kramponlardan 90 dakikayı sevinerek tamamlamalarını istemek biraz haksızlık olur sanırım.
İşte böyle... Adnan Bey böyle bir profile sahip hocanın daha ne kadar arkasında olur? Olursa da nereye kadar? Yazık değil mi emeklerinize... Işıl ışıl herkesin imrenerek baktığı bir takım ve başında paslı sopasıyla bir beyin. Kaldı diyelim, peki sizi kim kurtaracak? Aklıma ilk Fatih Terim geliyor. Milli görev nedeniyle çok zor, ama bu ülkede Mustafa Denizli ve Yılmaz Vural diye değerler var. Verin birine görevi, izleyin o zaman Galatasaray’ı. Ama bunlar sadece fantazi. Bu isimler olursa borular nasıl ötecek? Bütün sorun bu ya!

03 Eylül 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI