Arama

Popüler aramalar

‘’Şiddete hayır!‘’

Günlerdir tüm mesailerini bu işe adamaya hazır olduklarını ilan edenler, bu uğurda gırtlak patlatıp, mürekkep harcayarak ön cephelerde yer alma gayreti sarfedenler, sanki Cihat’ın tribünde öldürüldüğü gün bu memlekete geldiler. Bir günde mi patlak verdi şiddet ya da futbolun ruhuna aykırı diğer meseleler? Bu insanlar daha önce neredeydiler?Yıllardır, “Türkiye’de şike var. Teşvik pirimi almadım diyen de yalan söyler. Ben de futbol oynarken teşvik pirimi almıştım” cümleleri kurup, üstüne gevrek kahkahalar atılmıyor mu televizyonlarda? Dopingin her çeşidinden söz edilip, bunların tahlillerde nasıl anlaşılmayacağının yolları yer almıyor mu, üstadların bilgi dolu yazılarında? Federasyonlar ve hakemlerden söz edilirken “Şimdi beni konuşturmayın” denip, üstüne “Dönen tezgahlardan herkesin haberi var” geyiği yapılmıyor mu, programlarda?Futbolun karanlık yüzünden rantlananlara ait, ses ya da görüntü kasetleri her sene birkaç kez gündeme gelip, sonra geldiği gibi gitmiyor mu aniden, hiç bir şey yokmuş gibi? Hafızanızı bir yoklayın; kaç yıldır köşe başlarındalar, sadece futbolda değil hemen her alandaki mafya veya sokak çeteleri...Medyada, taraftarı olduğu takımın ve iyi ilişkiler içinde olduğu yöneticilerin hakkını korumak uğruna eğilip bükülen, bu uğurda ahlak ve ilkelere aykırı davranmaktan gocunmayanlar mevcut değil mi? Mesela; Emre’nin Nobre’ye uzanan ve ekranda dakikalarca kalan eline ceza verilmesine karşı durup, “Sanki sen yapmıyordun, top oynarken” diyen de, bu ülkenin duayen gazetecilerinden biri...Memuru, işçisi, küçük esnafı, emeklisi takır takır hatta peşin vergi öderken, bu konuda örnek olması gereken spor kulüplerinin vergi kaçırma suçları, kimbilir kaç kez affedildi? Her türlü af konusunda, başka herhangi bir ülke elimize su dökebilir mi?Yukarıdaki eksiği var, fazlası yok binbir yanlışın üzerine tüy diken ve yediden, yetmişe insanları birkaç aydır bayilerin önünde kuyruğa diken bahis alışkanlığı, Türk sporunda gelinen son nokta değil mi?Altyapısı neredeyse olmayan, mesela İstanbul’daki vapur iskelelerine tuvalet konmayıp, vatandaşı Boğaz’ın içine etmeye yönlendiren bir memleket burası. Bayanları maçlara çağırırken tribünlerdeki bayan tuvaletlerinin durumundan bihaber yetkililerin görev yaptığı, gümüş kalemini vermediği için baba ve oğlunun emniyet gerekçesiyle içeri alınmadığı, 500 bine köfte ekmek, yanında da ayran satan seyyara “Bu kadar ucuza nasıl malediyorsun” sorusunun sorulmadığı bir cennet. Statlardaki otopark sorununa bürokratik engeller nedeniyle çare üretilmeyip, her maç onlarca oto hırsızlığına neden olunan, maç esnasında çıkış kapılarının kapalı tutulduğu, tribünlerin futbolun kalitesinden veya şiddetten dolayı boşaldığını sanıp aslında yanılanların, asgari ücret ya da biraz üstünde kazanan milyonlarca insanın yol, bilet, yiyecek, içecek ihtiyaçlarını karşılayıp bir ayda kaç kez maça gidebilebileceğini hesaplamadığı bir medeniyet...Aman dikkat! Şiddete engel olmak adına, futbolun iyice dışlanmasına neden olmayın. Siz, siz olun; çözüm ararken iyice derine inin, eğitim ve kaliteli öğretimin gerekliliğini gözardı etmeyin, altyapı eksikliğini ve ülkenin sosyo - ekonomik durumunu da yabana atmayın. Bu arada futbolun zevkinden mahrum kalmamak için, her hafta en az bir kez Alexli Fenerbahçe’yi izlemeyi de unutmayın...

05 Aralık 2004, Pazar 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Bak şu Alex'e!‘’

Şu Alex’e bakın. Yazıklar olsun! Nasıl olur da böyle bir oyuncuyu, onca para ödeyerek Türkiye’ye getirirsiniz! Bu mu büyük futbolcu? Koşmaz, çalım atmaz, pres yapmaz!.. Bu Brezilyalı’nın dün akşamki oyunu, futbolu çok bilip onu haklı olarak eleştirenlere kapak olsun! Onun gibilerin sayısı arttıkça, bu ligin tadı kalmayacak haberiniz olsun!..Aslına bakılırsa, lider Fenerbahçe çok iyi bir futbol oynamadı dün akşam. Sadece, hücum gücü düşük, orta alan ve savunmada elindeki kısıtlı kadroyla varolmaya çalışan bir rakibi yendi. Ankaragücü’nün dünkü etkisizliği, çözümü teknik direktör değişikliğinde arayan kulüp yöneticileri için ibret niteliğindeydi...İyi takımlar, iyi sonuçlar istiyorsanız, öncelikle iyi kadrolar kuracaksınız; tıpkı Fenerbahçe gibi. Bir şekilde bunun yolunu bulacaksınız. Gerekirse, cebinizdeki akrebin iğnesine karşı koyacaksınız.. Ve yükselene engel olmak için bahaneler, engeller üretmek yerine, onların seviyesine çıkmanın yollarını arayacaksınız.Fenerbahçe aldı başını gidiyor ve keyif veriyor seyredenlere; bu şartlar altında elinize, dilinize, kaleminize sahip olacak; onlara saygı duyacaksınız...

04 Aralık 2004, Cumartesi 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Yakala Cim Bom‘’

Hooijdonk ve Deniz sakat, Volkan ve Nobre cezalı, Serkan, Semih, Selçuk, Fabiano, Murat Hacıoğlu ve Mahmut Hanefi kulübede. Dışarıdaki bunca kaliteli oyuncuya rağmen, en az onlar kadar kaliteli isimler var sahada; Rüştü kalede, Önder, Luciano, Servet ve Ümit Özat onun önünde. Ortada Aurelio, Kemal ikilisi, sağda Mehmet Yozgatlı, solda Tuncay Şanlı, biraz ileride Alex ve Serhat en önde. Saha güzel, hava futbola elverişli; kusura bakmayın ama, bu şartlar altında biraz hikaye olacak bu yazının gerisi...İlk kez bu kadar gayri ciddi oynamasına, orta alanda baskıyı sadece tribünlerdeki azınlıktan gelen talep anlarında kurmasına, topuk, bacak arası ve ne varsa varyeteye dair hepsini zaman zaman kullanmasına rağmen kazandı Fenerbahçe. Ne kadar üzülseniz ya da gocunsanız da, Türkiye’de şartlar bu sezon böyle. Belki gelecekte çok daha açılacak fark Sarı-Lacivertliler lehine...Yalnız, bu noktada sakın yanlışa kapılıp, suçlu Fenerbahçeymiş gibi göstermeyin. Onlar doğru yolda ve emin adımlarla yürürken, eşlik edemeyenlere sitemlerinizi gönderin.Önder, Aurelio, Alex ve 57 dakika sahada kalan Kemal’in biraz daha öne çıktığı bu maçı, Fenerbahçe’nin kopmaya başladığı tarihin başlangıcı olarak notlarınıza işleyin. Şimdilik 5 puan önde olan Sarı - Kanaryalar gelecek 8 maçın altısını Kadıköy’de oynayacak. Kongre öncesi bir de teknik direktör değişikliği yaşayacak Trabzonspor’un işi artık çok zor; ligde rekabet isteyenler artık mecburen iki hafta sonra Galatasaray’ı tutacak...

28 Kasım 2004, Pazar 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Canımız sağolsun!‘’

Bu sezon 6, 7 veya 9 puanla bitirecek Şampiyonlar Ligi’ni Fenerbahçe. Büyümeye ve doğru yolda yürümeye devam ederse son birkaç sezonda olduğu gibi, seneye muhtemelen biraz daha iyi olacak bu oyunda...Kimbilir belki birgün, gerçekten en iyilerinden biri bile olacak Avrupa’da futbol denilen oyunun. Ancak, henüz çok erken.. Ve bir çok alanda olduğu gibi, ülke olarak çok ileri bir uygulayıcısı değiliz biz bunun. Bu nedenle eğer Fenerbahçe’ye tarafsız bakıyorsanız, hem dün akşamki hem de Şampiyonlar Ligi’ndeki bu Fener’i çok fazla eleştirmeyin, alkışlayın. Hele taraftarıysanız eğer, UEFA Kupası’na devam edecek olmasından dolayı bayağı gururlanın...Galatasaray da böyle ulaşmıştı, hala dillerden düşmeyen o büyük hedefe. Fenerbahçe’nin aynı hedefe hemen ulaşabileceğine de fazlaca inanmayın. Belki bir, iki tur ya da şansı yaver giderse çeyrek veya yarı final bu sezon. Fazlasını beklemek, bu uğurda cümleler ya da sözler üretmek sadece hayalcilik olur.Futbol; her sezon biraz daha sanayileşen, şikesi, teşviki, dopingi, mafyası, tribün terörünü arttıran rantı ve önü alınamayan idaa’larıyla spor olgusundan gittikçe uzaklaşmaya başlayan bir oyun. Bu hafta iyice tadımızı kaçıran bu oyunda, dün hiç olmazsa akşamı kurtaran Fenerbahçe’yi takdirlerinizle ayrı bir köşeye koyun...

24 Kasım 2004, Çarşamba 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Dereli'ye rağmen!‘’

Yani, Türkiye 1. Futbol Ligi hakemlerinden Selçuk Dereli, sakatlanan bir oyuncunun koşarak sahayı terkedebileceğini düşünüyor. Nobre de buna, profesyonelliğe aykırı da olsa, hakkı yenen her insan gibi ve alkışla karşılık veriyor, sonuçta da oyundan atılıyor...İşte, dün akşam Trabzon’da oynanan liderlik mücadelesini böyle bir hakem yönetti. 1999 - 2000 sezonundan bu yana 1. Lig’de maç yöneten, dün 71. karşılaşmasına çıkan, ancak yönettiği karşılaşmaların neredeyse tamamında kimseye yaranamayan, sürekli tepki alan ve bu maç kritiğine de damgasını vuran bir hakem...10 kişi kaldıktan sonra, Rüştü’lü, Aurelio’lu, Alex’li, Tuncay’lı Fenerbahçe, hiç alışık olunmadığı şekilde Trabzonspor taraftarının bile alkışını hakedecek şekilde mücadele etti. Gerçi, sahada oynanan artık çok kaliteli bir oyun değildi, ancak Daum’un Önder’i de savunmanın arasına çekmesinden sonra Yattara’lı Trabzonspor’un Fenerbahçe savunmasını geçmesi mümkün değildi. Sonuçta Sarı - Lacivertliler, kendi içlerinde bir sorun yaşamazlarsa, bu sezonun en büyük favorisi olduklarını bir kez daha ispat etti...

21 Kasım 2004, Pazar 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Doğum günü hediyesi‘’

Bu sezon sadece 11 dakika görev verilen, bir anlamda kulübeye mahkum edilen Selçuk’un hem çarşamba akşamı hem de dün sergilediği randıman ise, yedek kalmayı zul sayan, sözde profesyoneller için adeta derslikti. Serkan’ın, tarzından kaynaklanan birkaç top kaybı dışında harcadığı enerji, kazandığı toplar ve sol kulvardaki sürat denemeleri Sarı - Lacivertliler’i savunmadan ileri taşıyan önemli girişimlerdi. İşte bu ikilinin varlığı hem Aurelio hem de Fenerbahçe için, Daum’un sonradan keşfettiği bulunmaz bir nimetti.Mücadeleci orta sahanın getirdiği özgüvenle ikinci yarıya baskıyla başlayan ev sahibi, misafirini 70. dakikaya kadar sahasına hapsetti. Bu süreçte çalmadığı bir penaltı düdüğüyle Bülent Demirlek, iki kez direkler ve son vuruş beceriksizlikleri farkın artmasına ve liderin güzel futbolunun skora yansımasına engel olan nedenlerdi.Fenerbahçe’nin üçlü orta alanından sonra, dün akşamın en çarpıcı oyuncusu ise, çok tartışılan Alex’ti. Brezilyalı’nın dünkü randımanı, onun ne kadar kaliteli ve değerlendirilmesi gereken bir oyuncu olduğunu vurgular nitelikteydi. Alex, üç puanı getiren tek golü de, 6 Kasım’da doğan vatandaşı Nobre’ye adeta hediye etti.

07 Kasım 2004, Pazar 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Buraya kadar‘’

Dün akşam oyunun ilk bölümlerinde, Daum’un Serkan, Aurelio ve Selçuk’la hayata geçirdiği bu düşünce beklenen mücadele ve direnişi gerçekleştirdi. Zaten bu üç oyuncu, Tuncay’la birlikte dün akşam takımın en iyileriydi.. Ve rakibe ilk toplarda basan, oyunu ileri oynamaya çalışan Fenerbahçe, Lyon’luların hiç ummadığı bir rakipti. İşte tam bu sıralar, aylardır kulübede paslanmaya mahkum edilen Selçuk’un golüyle öne geçildi. Golden sonraki birkaç dakika da, Sarı - Lacivert’e gönül verenler için umut verecek tempoda geçti.İlerleyen dakikalarda oluşmaya başlayan enerji kaybıyla birlikte orta alandaki direniş azalınca, savunmanın her iki kanadındaki zaafiyet, Lyon hücumcuları için tadından yenmez hale geldi. Solda Deniz, kademe ve hamle hatalarının yanına katık ettiği düşük pas yüzdesiyle ne yazık ki, Fenerbahçe’nin en kötü neferi olarak sivrildi. Sağda da Ümit Özat, biraz da Luciano’nun zayıf kademesi eşliğinde rakip atakları kesmek yerine, onlara sadece eşlik etti. Takımın teknik kapasite zaafı nedeniyle kazanılan topların yeterli sürede Fenerbahçe’de kalmayışı ise, Lyon’un defalarca ve ani tehlikeler yaratmasının başlıca nedeniydi.İkinci devrede yeniden dengelenen oyuna rağmen, özellikle Deniz’in kanadında oluşan onarılması güç delikler, bir Avrupa maçının daha hüsranla sona erebileceğinin en önemli işaretiydi. Tuncay’ın, “Belki beraberlik” sorusunu gündeme getiren golü de, Servet’in tecrübesizce gördüğü kırmızı kart ve Rüştü faktörü ile birlikte güme gitti.Acemice hatalarla uzatmalarda yenilen gollerle Şampiyonlar Ligi defterinin kapanması bir yana, Servet ve Serkan’ın Prag’da oynayamayacak olmaları, aslında dün akşam alınan yenilgiden bile önemliydi. Fenerbahçe dün akşam belki de, bu sezonki Avrupa serüvenine toptan veda etti...

04 Kasım 2004, Perşembe 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Buz gibi Kartal‘’

Hooijdonk ve Alex’in, orta alanı kalabalık tutan ve iyi mücadele eden takımlara karşı birlikte oynatılmasının yerinde bir tercih olmadığı, Şampiyonlar Ligi maçlarından sonra dün akşam İnönü’de de bir kez daha belgelendi. Formsuz Serhat ve Nobre de, orta alandan yeterli destek gelmediği için etkisiz kalınca, Sarı-Lacivertliler koskoca ilk yarı boyunca Kartal’a karşı, neredeyse 7 kişiyle direndi. Buradaki ‘Direndi’ kelimesi abartı olarak algılanmamalı. Gol atmak için fazla bir çaba göstermeyen bir takım için başka hangi kelime kullanılabilir ki?İkinci yarıya başlarken de Daum’un artık Fenerbahçeliler’e sıkıntı vermeye başlayan tercihleri değişmedi. Deniz ve Fabiano’nun etkisiz oyunlarının da katkısıyla Sarı-Lacivertliler artık sanki, 5 kişiyle ayakta durmaya çalışıyor gibiydi. Bu, yenilgisiz bir lig lideri için hiç de kabul edilebilecek bir görüntü değildi.Kazanmak için kapasitesinin tamamını kullanan Beşiktaş, rakibinin zaaflarından yararlanarak haklı olarak iki farklı öne geçerken, gidişat Siyah-Beyazlılar için farkı müjdeler hale bile geldi. İbrahim Üzülmez’in takımının tüm havasını bozan gereksiz kırmızı kartı bile, Fenerbahçe’nin hak etmediği puanları geri getiremezdi.Sonuçta, öncelikle Aurelio’yu etkisiz hale getirerek Fener’i alt etmeyi düşünen Del Bosque’nin aldığı buz gibi bir galibiyetti. Bakalım bu soğuk duş, Daum’u artık az da olsa düşünmeye sevkedebilecek mi? Fırat Aydınus ise, peşin hükümlüleri mahçup edecek derecede iyi bir maç yönetti. Göze batan tek hatası Hooijdonk ve Carew’e tahammül göstermesiydi.

31 Ekim 2004, Pazar 03:31
YAZININ DEVAMI