‘’Arabesk düşünce!‘’
Neredeyse yalnızca savunmayı düşünen bir takıma karşı, aslında yeterince pozisyon buldu Fenerbahçe. Gününde olmayan Nobre’nin direkten dönen, kaleyi sıyıran kafa vuruşları, Tuncay’ın, Alex’in, Selçuk’un, cepheden pozisyonlar olmasına rağmen heyecan bile yaratmayan şutları aslında skoru lider lehine fazlasıyla çevirebilecek yeterlilikteydi. Selçuk, rakip atakları ilk anda sindiren baskısı ve hücuma çıkarken verdiği olumlu paslarla takımının en faydalı ismiydi. Önder, Ümit, Aurelio ve Alex, Sarı-Lacivertli takımda başarıyla oynayan diğerleriydi. Serkan ve Serhat’ın görev yaptığı sağ kanat ise, Fenerbahçe hücumlarının bir çoğunun boşa gitmesinin tek nedeniydi.Daum 59. dakikada Selçuk’u çıkarana kadar, oyun tamamen Fenerbahçe’nin kontrolü altında, nasılsa gelecek bir golün beklentisiyle geçti. Ne var ki, Alman teknik adam en faydalı oyuncusunu çıkararak, orta alanın tüm direncini kırınca işler değişti.Son yarım saat, her iki takım için de tam bir kör dövüşü şeklinde geçti. Sakatlıktan yeni çıkan Kemal ve bir aydır oynamayan, üstelik takıma fazlasıyla yabancı olan Anelka’dan medet ummak da, Türkiye’de bulunmaktan arabeskleşen Daum’un eseriydi.Dün akşamki kayıp, hâlâ 2 puan önde olan ve Türkiye’nin en iyi kadrosuna sahip Fenerbahçe için pek önemli değil. Ancak Christoph Daum tek ön liberoyla zorlanacağını artık anlamak mecburiyetindedir...
‘’Önce zor sonra kolay‘’
Ne var ki; Kürşat’ın tecrübesine aykırı biçimde neden olduğu penaltı dün akşamın kırılma noktasıydı. Evsahibinin bocaladığı dönemdeki bu bir anlık gaflet, Rizespor’u tribünden yönetmeye çalışan Beşiktaş Teknik Direktörü Rıza Çalımbay ve sahadaki yardımcısı Bülent Albayrak’ın tüm hesaplarının alt üst olmasına neden oldu. İkinci yarıda yenilgiden kurtulmak için alınan risk, Fenerbahçe’nin oyunun kontrolünü tamamen eline almasını sağlıyor, attığının 2-3 katını kaçıran Sarı-Lacivertliler bu zor maçı gösteriye çeviriyordu.Önder, Servet ve Kaptan Ümit’in savunmada, Selçuk ve Aurelio’nun orta alanda verdiği mücadele, Alex’in kadife paslarıyla ikinci yarının Fenerbahçe-Zdravkov karşılaşması şeklinde geçmesini sağlıyordu. Başta Tuncay olmak üzere biraz daha şanslı, biraz daha becerikli olsa Fenerbahçeli futbolcular, Rizespor filelerini lig boyunca yediklerinin yarısıyla doldururdu...
‘’Bir anket yapılsa...‘’
Ceza sahası çizgisine çekilmesi düşünülen ofsayt kuralı veya çizgiyi geçip geçmediğini belirlemek için, topun içine konulması düşünülen mikroçip sensör projesi, acaba kaç oy alırdı?Yoksa; şiddet, teşvik, şike, doping silip süpürür de anketi, futbolun içindeki cümle aleme koskoca bir ayıp mı kalırdı!..Şu sıralar bir anket yapılsa ve sorulsa katılımcılara, “Futbol yazarı, yorumcusu deyince aklınıza ilk gelen kimler” diye, hangi isimler ortaya atılırdı.Sizce, teknik adamların kadro ve sistem tercihlerini analiz edenler ya da futbolcuların randımanıyla ilgilenenler mi üst basamaklarda sıralanırdı?Oyuncunun takıma olan katkısına önem verenler veya bilimsel yaklaşımı eleştiriye katık edenler acaba kaç oy alırdı?Yoksa; eleştiriyle hakareti ayırt edemeyen, hicivle küfürün farkını bilmeyen, karalamayı, aşağılamayı görev edinenler silip süpürür de anketi, futbolun içindeki cümle aleme koskoca bir ayıp mı kalırdı!..Şu sıralar bir anket yapılsa ve sorulsa katılımcılara, “Fulbol programı deyince aklınıza ilk gelen hangisi?” diye, hangi yanıtlar alınırdı?Sizce, karşılaşmalarla ilgili, taktiksel ya da bireysel doğrular ve yanlışların işlendiği, tüm yorumların bilimsel verilerle sağlıklı bir şekilde desteklendiği programlar mı üst basamaklarda sıralanırdı?Dayanıklılıktan, sürekliliğe, altyapıdan transfer politikalarına, futbol oyunuyla ilgili tüm detayları, salt bilgiyle irdeleyen programlar acaba kaç oy alırdı?Yoksa; sesini en çok yükseltenlerin, kaşını en çok çatanların, hakaretin en okkalısını fırlatanların hazırladıkları silip süpürür de anketi, futbolun içindeki cümle aleme koskoca bir ayıp mı kalırdı?Şu sıralar bir anket yapılsa ve sorulsa katılımcılara, “Şiddet, şike gibi sporun yüzkaralarını yok etmek kimin görevi?” diye, hangi yanıtlar alınırdı?Sizce, hükümetler, eğitimden ve spordan sorumlu bakanlar, siyasiler, genel müdürler, başkanlar ve yöneticiler mi üst basamaklarda sıralanırdı?Mülki amirler, emniyet müdürleri, resmi - özel kolluk kuvvetleri veya köşe başlarını paylaştıran ve paylaşanlar acaba kaç oy alırdı?Yoksa; medya ve taraftar şıkları silip süpürür de anketi, futbolun içindeki diğerlerine koskoca bir ayıp mı kalırdı!..
‘’Sorun ortada‘’
Ne var ki, Aurelio’nun o dönemler fazla kaale alınmayan yalnızlığı, ikinci yarıda su yüzüne çıkıyor ve güçlü Rizespor elini kolunu sallaya sallaya geçtiği orta alandan sürekli rakibinin üstüne geliyordu. Daum, bu gerçeğe rağmen orta alana hiç müdahale etmeyince, lig Sarı-Lacivertliler’in avuçlarının arasından kaçan 2 puanla başlıyordu...Uzun uğraşlar sonunda transferi gerçekleştirilen Alex’in ilk kez sahne alacak olması, Samsunspor karşılaşmasını farklı boyutlara taşıyor ve Sarı - Lacivertliler, tribünlerdeki salkım saçak onbinlerin desteğiyle rakibini 2-1’le geçiyordu. Maç sonrası Alex için net bir fikir oluşmasa da, Kanarya’nın 45 ile 65. dakikalar arasındaki 20 dakikalık oyunu akılda kalıyordu...İstanbulspor, Kayserispor ve Akçaabat Sebatspor karşılaşmaları, herkesin ortak kanaatine göre; sadece fikstür üzerinde deplasman anlamı taşıyordu Fenerbahçe için ve hiç de zor oyunlar değildi. Ne var ki, üç maçta da vasatın üzerine çıkamayan Sarı - Lacivertliler, bireysel becerileri yüksek oyuncuları ve karşılaşmaların son yarım saatinde iyice belirginleşen Koch farkıyla bu maçları zorlanarak kazanabildi. Yalnız Sebat maçının bir ayrıcalığı vardı; çünkü Rüştü yeniden kaledeydi...Şampiyonlar Ligi serüveni başlamak üzere, ancak Fenerbahçe hâlâ beklenen seviyede değildi. Özellikle orta alanda yaşanan sıkıntı, futboldan çok az anlayanların bile görebileceği vaziyetteydi. Fabiano’dan fazla bir şey beklenmeyeceği artık ortadaydı, Kemal hâlâ sakat, Selçuk, Serkan ve Deniz ise ya savunmada, ya da kulübedeydi...Her şeye rağmen, Şampiyonlar Ligi’ne üç puanla başlamak harika bir şeydi. Serhat ve Tuncay’ın orta alana biraz daha yardıma gelmesi ve Nobre’yi kesmek hatalı da olsa, beş forvetin birden sahaya sürülmemesi de akılcı tercihlerdi...Çok zor görünen Malatyaspor sınavı ise, Serkan ve Tuncay’ın Aurelio’ya yakın oynadığı ve Fenerbahçe’nin futbolunun ilk kez beğeni topladığı karşılaşma olarak sezonun kayıtlarına geçti.Sarı - Kanaryalar 6 haftalık süreci lider kapamasına rağmen, Rüştü ve Alex hâlâ tartışılıyor, Daum eleştirilerin hasını orta alan nedeniyle alıyordu. Geçen sezonun 16. haftasından bu haftaya kadar; Süper Lig, Türkiye Kupası, Avrupa Kupası demeden 30 resmi maçtır kesintisiz oynayan ve üstelik sezon başında gönderilmesi gündeme gelen, Marco Aurelio’nun yıldızı ise iyice parlıyordu...
‘’Tatili hakettiler‘’
Ancak, sakat ve cezalılar dışında tam kadroydu Fenerbahçe Uşak’ta. En uçta Nobre’den başlayarak, yine sahanın hemen her bölgesinde baskı uyguluyor, yardımlaşıyor ve orta sahayı geçtikleri her atakta rakip kaleye ulaşmanın fırsatını kolluyordu Sarı - Lacivertliler.Kah kayarak, kah vücutlarını olanca güçleriyle kullanarak top çalmaya çalışıyor, ağır ve kaygan zeminde kelimenin tam anlamıyla gerektiğince boğuşuyorlardı. Çok kolay ulaştıkları ilk 2 golden sonra, önemli bir karşılaşmada ne kadar sevinilirse, o kadar seviniyor ve işini ciddi yapan profesyoneller olarak takdiri hak ediyorlardı. Yani, ne rakibi hafife alıyor ne de kupa maçını tatil öncesi bir angarya gibi görüyorlardı.60 milyon Euro’luk Manchester’in Kadıköy’de Fenerbahçe kalesine sadece bir kez gelebildiği anımsanırsa, Uşakspor da kendi sıkletinde olmayan rakibine karşı doğrusu iyi karşı koyuyordu. Fizik gücü, kondisyonu yettiği ölçüde oyun kurmanın ve rakip kalede tehlike yaratmanın yollarını arıyor ve zaman zaman da buluyordu. Üstelik ne kompleksli davranıyor ne de futbol dışı sertliğe başvuruyordu, 2. Lig B Kategorisi A Grubu’nun uzak ara lideri Aşigolar...Doğal olarak farklı bir yenilgiyle elendiler, ancak attıkları 2 golle bu onurlu ve güzel mücadelelerinin meyvesini de aldılar...
‘’Tatil daha başlamadı‘’
Geç oldu, ama tertemiz olmadı yine de saha. Çünkü, Serdar Tatlı’nın pek hesap edemediği rüzgâr faktörü vardı olayda. Oysa, Dünya Kupası Finalleri bile, saha böyle küçük kağıt parçacıklarıyla doluyken oynandı...Orta alan ve hücum elemanlarından aldığı güçle bu sezon çok iyi maçlar çıkaran Konya- spor, dün akşam da lidere ilk başlarda gayet iyi kafa tuttu. Sahanın hemen her bölgesinde korakor bir mücadele vardı ve neredeyse her misafir atak, net pozisyonlar doğurmasa da, Sarı-Lacivertli savunmada sıkıntı yarattı. Ne var ki, Susiç’in ucuz puan hesabına girerek Tayfun gibi, Zafer Biryol’dan sonraki en iyi forvetini stopere yerleştirmesi, büyük bir tercih zaafıydı. Fenerbahçe’ye karşı, salt savunma yaparak puan kazanılamayacağının, Saffet Susiç gibi tecrübeli bir teknik adam farkında olmalıydı.Rüştü, Önder, Ümit, Serkan, Aurelio ve Nobre, ilk 25 dakikadan sonra oyuna ağırlığını koyan ve Kadıköy’de bir kez daha rahat kazanan Kanaryalar’ın öne çıkan adamlarıydı. Selçuk Şahin ise, dünkü oyunuyla kesinlikle ‘maçın adamı’ olarak anılmalı. Kademe anlayışı, mücadelesi, rakip atakları başlamadan bitiren top kazançları ve oyunun akışını değiştiren ters toplarıyla dünün alkışı en çok hakeden adamıydı.Fenerbahçe, tarihinin en iyi randımanıyla 17 maçın 14’ünü kazanarak ilk yarıyı lider tamamladı. Sarı-Lacivertliler’in Türkiye’de hemen her konuda önemli artıları var, ancak bu takımın fizik güç ve kondisyon mimarı Koch mutlaka farklı bir yere konulmalı.. Ve Türkiye’nin en iyisi, çarşamba günkü Uşak maçına da tam kadro çıkıp, tatile sonra başlamalı...
‘’Olur böyle vakalar!‘’
Saracoğlu ve İnönü’de sorun halledilmişken, Sami Yen’de merdivenler boşaltılmadan karşılaşmanın başlatılması, yetkililerin bu yeni uygulamayla ilgili acemiliğinden kaynaklanan bir hata olarak değerlendirilmelidir. Gerçi, merdivenleri dolduracak derecedeki bu kalabalık, evsahibi kulübün fazla bilet sattığının da delilidir. Ancak artık tecrübe kazanılmıştır; bir daha bir başka statta buna kesinlikle müsaade edilmeyecektir.Mecidiyeköy’de dakikalarca ebedi dostun başkanına küfür edilişi de, topu topu 20 bin kişi bağırdığından yeterince duyulmamış olabilir. Dolayısıyla evsahibi ekibin yöneticileri buna kayıtsız kaldıkları için eleştirilmemelidir. Fair play ödüllü diğer başkanın maç çıkışında taraftarlarını centilmenliklerinden dolayı kutlayışı ise, sadece ve sadece bu duyma sorunuyla ilgilidir.Hagi’nin gol sonrası Daum’a tepkisi, Mondragon’un klasik sinir gösterisi ya da yardımcı hakemin başına bile isabet etmeyen 1,5 litrelik dolu su şisesi, maçın stresinden kaynaklanmaktadır ve küçük bir “kusura bakmayın” ile geçiştirilebilir.Yani, böyle ıvır - zıvır, incir çekirdeğini bile doldurmayacak meselelerle Galatasaray’ın Fenerbahçe önünde aldığı galibiyet gölgelenmemelidir. Fatih Gökşen’in dediği gibi, Sarı - Kırmızılılar 6 - 0’lık maçta bile Sarı - Lacivertliler’in şu anki durumuna düşmemiştir. Futbolun içinde olan şeyler bunlar. Üstelik Galatasaray gibi köklü, ilkeli ve bu konularda neredeyse emsalsiz bir camiayı, bu gibi yaklaşımlarla lekelemeye çalışmak mantıklı bir davranış değil.Olur böyle vakalar... Bundan sonra başka bir stat ve karşılaşmada hele bir tekrarlansın, yetkililer yakalar...
‘’Cim Bom yakaladı‘’
Ne var ki, yok işte! Hagi ne yapsın? Böylesine motivasyon sorunu yaşayan, üst üste iki pas bile yapamayan, hücuma çıkmakta zorlanan rakibini yenmek için elinden geleni yaptı aslında Rumen teknik adam. Üst üste 40 resmi maçtır Fenerbahçe orta alanında başarıyla oynayan Aurelio’nun yokluğunu iyi değerlendirdi. Sarı-Lavicertliler’in savunmasından dönen topları alamama sorununu çok iyi gördü, bu zaaftan faydalanmak için uzun topları tercih etti ve bu taktikle çok sayıda pozisyon buldu Sarı-Kırmızılılar. Fenerbahçe savunmasının hemen önünde baskı kurdurarak, beklediğinden de fazla fırsat yakaladılar. Ancak, tüm bu doğrular Hakan’ın ayakları ve Rüştü’nün ellerinde eriyip gitti ilk yarıda...Fenerbahçe’nin sönük oyunu ikinci yarıda da sürüp gidince, Galatasaray hak ettiği galibiyet golünü gerçek golcüsüyle buldu. Fenerbahçe-Galatasaray maçlarının sonlarını eski Türk filmlerine benzeten, zengin-fakir ilişkisinin mutlu sonla bitmesine aşina Fenerliler için bu, zor ve hüzünlü bir sondu.. Ve şampiyonluk heyecanın biraz daha sürmesi bakımından da aslında iyi oldu. Aksi olsa, Fenerbahçe çok erken yalnız kalacak, ligin de tadı kaçacaktı...









































