‘’Fener'in ayıpları!‘’
10 maçın 9’unu kazanıp, tarihinin en iyi randımanını sergilemek de neyin nesi! Maharet mi şimdi bu! Senin ölçü birimin Türkiye Ligi mi! Neresiyiz biz, sıradan bir üçüncü dünya ülkesi mi? Senin birinci vazifen ve tek hedefin her sene final oynamaya alıştığımız Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak değil mi!Sen bakma, gazete sayfalarında, ya da televizyonlardaki spor programlarında Türkiye 1. Futbol Ligi’nin her gün birinci sırada ele alınmasına. Biz aslında Avrupalı olma yolunda hızla ilerleyen, bu uğurda gerekirse özünden bile vermeye çoktan razı hale gelen, yeni neslin evladıyız. Her ne kadar Türk yazsa da kimliğimizde, Avrupalı olmaya aşırı sevdalıyız. Bize Türkiye lazım değil, Avrupa’da kazanmalıyız. Onun için, ayağını denk al, haddini bil, öyle gariban Türk takımlarını yeniyorsun diye de fazla övünme! Servetine, milyonlarca taraftarına, altyapına, tesisine, hemen her branştaki atılımına da fazla güvenme. Bir an önce titre, Avrupalı ol, kendine gel!Hele bir Şampiyonlar Ligi bitsin; ondan sonra, yurt sathında da seni yerden yere vurabileceğimiz malzemeler ver!..Kendi hatalarınla kaybettiğin Lyon maçından sonra, “Biz olsak sokağa çıkamazdık” diyen Ziya Doğan ne kadar da haklı. Ayıptır be Daum birader. Bir elin parmaklarıyla gösterilemeyecek sayıda gol kaçırıp Kiev’e elensen neyse. Bilbao karşısında olduğu gibi, üç farklı skordan turu kaybetsen bile o kadar önemli değil. Bazıları Galatasaray’a zaten hep yeniliyor, ancak senin sıradan bir Fransız takımına karşı aldığın; gerçekten de yüz kızartacak ve zurnanın son deliği bile olsa insanı konuşturacak bir yenilgidir!Hazır Galatasaray’dan söz etmişken, futbol şubesi sorumlularından Fatih Gökşen’in anlamlı açıklamalarına da değinmek gerekir. “Bizim 13 milyon dolarlık oyuncumuz yok, ama biz bir takımız” cümlesi, bilgili, olaylara hakim bir yöneticiden çıkan ve kesinlikle dikkate alınması gereken bir tesbittir. Fenerbahçe’yi yönetenler bu müthiş tesbiti gözardı etse bile, devletin duruma hemen el koyarak, ara transfer döneminde “eşitlik ilkesi” adına; en pahalı futbolcusu 30 milyar olan Avrupalı Cim Bom’a yardım elini uzatması gerekir!Şimdi, “Haydi Beşiktaş” dedi diye, Fenerbahçeliler’den Fatih Gökşen’e bir de tepki gelir. Aşın bunu ey Anadolu kafalılar! Bu; Avrupalılığın daha önce de sergilenmiş gereğidir. Geçen sezon Trabzonspor’la oynayacakları maçtan önce “Gönlüm Trabzonspor’dan yana” diyen, Galatasaray Spor Kulübü İkinci Başkanı Ergun Gürsoy bunun en güzel örneğidir...
‘’Buna alışın‘’
“Hiç de iyi futbol oynamadı” da diyebilirsiniz bir kez daha Sarı-Lacivertliler için.. Ve üstüne, “salı akşamı bu futbolla işi çok zor” klasiğini de ekleyebilirsiniz...Ancak ne derseniz deyin ya da başka bir takımın taraftarı olup, Fenerbahçe’nin kendini fazlaca zorlamadan kazanışına ne kadar üzülürseniz üzülün, bu iş böyle sürüp gidecek. Türkiye Ligi’nin en zengin ve en kaliteli kadrosuna sahip olan Sarı - Kanaryalar, özellikle kendi içinde büyük sorunlar yaşamazsa, şampiyonluğun en büyük favorisi olarak, bu yarışı sonuna kadar sürdürecek...Fenerbahçe’nin Alex’siz ne yapacağı, dün akşamın en büyük merak konusuydu. Oysa, Sarı - Lacivert’e gönül verenler için endişeye hiç gerek yoktu. Daum futbol bilgisi çok yüksek olan Hooijdonk’u geçen sezon sıkça yaptığı üzere, biraz geriye çekip bu soruna büyük ölçüde çare bulurdu. İşte, aynen öyle oldu. Orta alanı ele geçiren, kanatları kullanmaya çalışan ve Hooijdonk’un ters toplarıyla öne çıkan lider, rakip ceza sahasına kadar golle sonuçlandırabileceği bir çok yol buldu. Eğer Serhat zoru başarıp iyi bir kanat oyuncusu gibi oynayabilse, Nobre topla buluşmakta bu derece güçlük çekmese, üç puan tesadüfi bir gole gerek kalmadan, çok daha erken bir zamanda Fenerbahçe’nin olurdu.Karşılaşma sona erdiğinde, Luciano, Serhat, Tuncay ve Nobre başarısızlar listesinin en başında, Aurelio, Ümit ve Servet ise her zamanki gibi en iyiler sıralamasının en üstünde yer alıyordu. Nurullah Sağlam’ın fazla sağlam oynayan takımı hayal kırıklığı yaratırken, Oktay Demiray iyi yönetimiyle bir kez daha güven sağlıyordu.
‘’Kolay rakip zor galibiyet‘’
Tuncay’ın alışkanlık haline getirmeye başladığı geri dönüşleri ve hemen her pozisyonda topu ayağında birkaç an fazla tutuşu, takımını frenleyen hatalı tercihlerdi. Serkan’ın onca denemeye rağmen tek bir olumlu orta ya da pas üretemeyişi ise, işler gibi görünen Fenerbahçe sağ kanadını bal yapmayan arıya çevirdi. Oysa, kendi sahasında kalıp, Ersen’i yem yaparak sürpriz oyuncularla kontratağı düşünen, ancak bu teoriyi bir türlü pratiğe geçiremeyen Denizlispor karşısında oyunun mutlak hakimiydi Sarı-Lacivertliler. Ne var ki, öncelikle yukarıdaki basiretsizlikler yüzünden, bunu skora yansıtmayı beceremediler.Daum’un ikinci devre başlarken Serkan’ın görevine Mehmet’i soyundurması çok doğru bir karardı. Ancak, Serkan dışarı alınmayıp geri hizmete çekilmeli, sahanın en acemisi Önder dışarı alınmalıydı. Yine de, Mehmet’le birlikte Fenerbahçe sağ kanadı ve hücum gücü bereket kazandı. Bu olumlu değişiklikle zaten galibiyet için pek niyetli görünmeyen Denizlispor’un nefes alacak hali kalmadı.İki kez direkten dönen evsahibi, Nobre’yle çoktan hakettiği gole kavuşurken, kalesindeki ilk tehlike 83. dakikada yaşandı. 88. dakikada, 2 metre ofsaytla başlayan Denizlispor atağı dört kez kurtarılırken bunların üçünde başrolde Volkan vardı. Bundan 10 saniye sonra ise, Alex bir kez daha maçı bitiren oyuncu olarak sahne aldı. Marcio Nobre bir gol ve bir asistle öne çıktı, ancak Marco Aurelio tartışmasız 90 dakikanın adamıydı...
‘’Olur böyle vakalar!‘’
Servet’in yokluğu ve onun yerinde oynayan Deniz’in yetersizliği, kalemize neredeyse attığı gol kadar gelen Manchester’ın dün akşamki en büyük şansıydı. Kalede ise, özellikle Şampiyonlar Ligi için alınan, ancak oluşan her tehlikeyi filelerden çıkaran Rüştü faktörü vardı. Fatih de çok kötüydü, ancak kesinlikle suçsuzdu. Ona, Gençlerbirliği maçında bile antrenman şansı tanımayan Daum yüzde yüz haksız ve hatalıydı.. Ve uluslararası tecrübesine güvenilen Hooijdonk ne yazık ki, kelimenin tam anlamıyla umutları boşa çıkardı...Bir de, aslında hezimetle sonuçlanmaması gereken oyunun kader anları vardı. 27. dakikada Alex’in attığı kornere sağ taraftaki yardımcı “top dışarıdan döndü” diyemese, skor bir dakika sonra 0-3 değil, 1-2 olacaktı. Carroll, Alex’in müthiş şutunu kazayla önlemese ya da dönen top fazla yükselmeyip Nobre’nin önüne lokum gibi düşse, skor bir dakika sonra 2-5 değil, 3-4 olacaktı...Evet ilk yarıda 3-0 geride kalan Sarı-Lacivertliler, çoklarının hayallerini yıktı. Ancak ikinci yarıyı 3-2 geride kapayan Fenerbahçe’nin mücadelesi, temposu ve isteği, ona inanmak isteyenler için küçümsenemeyecek bir ışıktı...
‘’Alex'i kullanmak‘’
Aurelio ve Ümit’in, önceki randımanlarının gerisinde kaldıkları maçta, durgun Kanarya’yı ayakta tutmaya çalışanlar, Serkan ve Nobre’ydi Ankara’da. Youlasız Arıca’nın Gençler’i, ‘Önce durdur, sonra vur’un her iki bölümünde de uygulama sorunu yaşamalarına rağmen, Sarı-Lacivertliler’e fazla fırsat tanımadılar. Boliç’le etkili olmaya çalışırken, bariz bir şekilde Youla’yı aradılar...Aurelio’nun dünkü inişli, çıkışlı oyunu gösterdi ki, onsuzken ya da o formsuzken Fenerbahçe orta alan ve savunmasının başı sıkça derde girer. Ümit ve Deniz’le ya da bir başkasıyla kanatlarda da sorun olursa, iş iyice zora girer...Dün Daum’un 65. dakikada yaptığı değişiklikler, Alex faktörü ortaya çıkmasa, kötü gidişin üzerine ‘tüy dikmek’ olarak açıklanabilirdi sadece... Aldığı üç oyuncunun da (Mehmet’in 2. goldeki pası hariç) oynadıkları 25 dakika boyunca ileriden çok geriye pas yapmaları, zaten atağa çıkmakta zorlanan Fenerbahçe’yi iyice etkisizleştirdi. Lig lideri Kanarya kötü oynamasına rağmen, aslında kendisinden iyi oynamayan, öne geçtiği ikinci yarıda pozisyon bile bulamayan rakibine neredeyse yenilecekti.Takım, orta alandaki taktik savaş dışında, bu derece kötüyken devreye girmesi ve kullanılması gereken kişi Alex’ti. Bu, Dünya yıldızını son 5 dakikada kullanmayı beceren Fenerbahçe, “Gitti” denilen üç puanı geri getirmesini bildi...
‘’Huzurlarınızda Fenerbahçe‘’
Aurelio önliberoda tek oynuyor gibi görünse de, Daum’un doğru tercihiyle Tuncay ve Serkan’ın bu bölgeye verdiği katkı, orta alan üstünlüğünün karşılaşma boyunca evsahibinde kalmasını sağladı.Luciano’nun galibiyet golüne kadar neredeyse her atağa katılıp, Hooijdonk ve Nobre’ye verdiği katkıyla, Malatyaspor ceza sahası ve çevresi resmen abluka altına alındı. Kaçan onca fırsata rağmen, taraftarın da desteğiyle hiç düşmeyen temponun bir yerinde gole ulaşmak kaçınılmazdı.. Ve ilk yarı karşılıklı gollerle tamamlandı.ikinci yarının ilk 25 dakikası boyunca da değişen bir şey olmadı.Temposunu hiç düşürmeyen Sarı-Lacivertliler, Malatyaspor’un silkinmesine fırsat vermeden, önce Nobre sonra Deniz’le üç puana tahmin edilenden daha rahat ulaştı.Deniz’in üçüncü gole imza atması, ilk yarıda kendisini protesto etmeye kalkan bilinçsizler için oldukça anlamlıydı. Çarşamba akşamı sağ, dün akşam sol kanatta elinden geldiğince ve son derece de iyi oynayan Deniz gibi mücadeleci jokerlere, taraftar eleştiri üretmek yerine sonuna kadar sahip çıkmalı. İşte kale dışında neredeyse oynamadık yer bırakmayan Ümit Özat’ın randımanı, işte Tuncay’la beraber orta alanda Aurelio’nun yükünü hafifletmeye çalışan Serkan Balcı... Fenerbahçe’nin dillerden düşmeyen 12. adamı sporcusuna her şartta destek olmalı.
‘’Daum mantıklı davranmıyor‘’
Ya Luciano’nun omuzundaki sakatlığı ciddi olsaydı? Ya Tuncay, Ogün’le kafa kafaya çarpıştığı pozisyonda, daha önce yaşadığı gibi ciddi bir sakatlık yaşasaydı. Ya Alex’e, Hooijdonk’a bir şey olsaydı!..Fenerbahçe’yi yönetenler, Daum birden fazla kulvarda rahat etsin, yeterli alternatifi olsun diye kurmadılar mı bu geniş ve kaliteli kadroyu. Yurt içinden, dışından hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan...Ee! Öyleyse Daum’un bu bağnazlığı neyin nesi! Eldeki onca kaliteli oyuncudan faydalanmak varken, aklı Şampiyonlar Ligi’nde olan, Sebat maçına konsantre olamayanlarla riske girmek neden! Hangi dahice düşünce, Daum’u bu mantıksız tercihlere yönelten?Şampiyonlar Ligi’nde çok önemli başarılar elde etmenin şimdilik oldukça zor olduğunu zaten Alman hocanın kendisi de kabul ediyor. O zaman, hem Türkiye Ligi’ni hem de buna bağlı olan gelecek sezonun Şampiyonlar Ligi fırsatını, hangi akla hizmetle hafife alıyor.Vakit geç olmadan, Fenerbahçe’yi yönetenlerin ücretli teknik direktörlerini mutlaka uyarmaları gerekiyor. Ayrıca, daha düne kadar A ve ümit milli takımlarda forma bulan gençlerin, Daum’un abukluğu yüzünden maç tecrübesinden haftalarca uzak kalması, insanın canını daha da sıkıyor...Umarız Daum, Kadıköy’de 50 bin kişi önünde oynanacak Prag maçı öncesi, üstelik Rüştü gibi tecrübeli bir ismi Fatih Stadı’nda oynatarak “takıma ısındırdım”, Serkan gibi enerji deposu bir genci “dinlendirdim”, Sebatspor’un mütevazı kadrosuna karşı “son kez Prag provası yaptım” gibi komik bahanelere sığınmaz. Bu sefer hem üç puan hem de sakatlık konusunda şansı yaver gitti, ancak aklını başına almazsa hem Fener kaybeder hem de o, zevahiri kurtaramaz...
‘’Nereye kadar?‘’
Gerçi, Türkiye’de tokat hatta dayak yemek sportif başarıyı getirebiliyor! Örneğin; bir olimpiyat şampiyonu, altın madalyasını antrenöründen yediği dayağa bağlıyabiliyor. İnsanın aklına, “Daum’dan dayak yese, Önder sağ kanatta başarılı olabilir mi acaba?” sorusu geliyor!Aslında, A milli takımın ilkonbirine 5 Fenerbahçeli oyuncu girerken, Fenerbahçe’nin ilkonbirinde yalnızca 3 A milli futbolcunun yer alabilmesi, Kanarya’nın dünkü gibi bir çok oyunu iyi futbol oynamadan nasıl kazanabildiğini çok iyi açıklıyor...Ancak Şampiyonlar Ligi başlamadan, özellikle Tuncay ve Serhat pas delisi Alex’ten mutlaka, ‘Doğru zamanlamayla nasıl pas verilir’ dersleri almalı. Dün Sebat’ta da sıkça görüldüğü üzere, ‘bir adım ya da bir an fazla top tutma’ yanlışı Sarı - Lacivertliler’in bir çok atağının başlamadan bitmesine neden oluyor. Orhan ve Oktay’ın gönüllerince ve güçleri yettiğince topla buluşup, fırsatlar yarattığı dünkü oyun sonrası ve Prag maçı öncesi ise, Daum’a savunma kurgusunu yeniden gözden geçirme zorunluluğu düşüyor...Türkiye 1. Ligi’nde 7. maçını yöneten genç hakemlerimizden Cem Deda’nın da, maçın bandını mutlaka izleyerek, özellikle faul kararlarındaki yanlışlarını görmesi gerekiyor. Aksi halde, Sebat’ın golü ve Fenerbahçe’nin maçı koparan ikinci golü öncesi verdiği yanlış kararlar, oyunun sonucuna etki edebiliyor...









































