‘’Nice 100 yıllara‘’
Tedirginliğin hakim olduğu ilk yarı, Fenerbahçe’nin biraz daha öne çıktığı anlara sahne oldu. Ancak, inancını, disiplinini ve itidalini yitirmeyen Galatasaraylılar ikinci devrenin ilk 20 dakikasında Kanaryalar’a sahayı dar ediyordu. Ta ki, sahanın belki de en etkisiz elemanlarından Nobre’nin golüne kadar...İşte o an, ikinci yarıda rakip kaleye ilk defa inen Fenerbahçe’nin şok golüyle “Her an herşey olabilir” düşüncesi gerçek oluyordu...Bundan sonrası bayramdı Sarı - Lacivert’e gönül verenler için. Ki, günlerdir hatta sezon başından bu yana Sarı - Kanaryalar buna hazırlanıyordu.. Ve ezeli rakiplerinin 100. yılına damga vuran bu şampiyonluğu öncelikle tribündeki muhteşem taraftar hakediyordu. Sonra da sahadaki Fenerbahçeli ve Galatasaraylı centilmenler.Dünkü zor oyunu, Ergun Gürsoy gibi zor yöneticiler ve zor oğlu zor medyaya rağmen sportmence götüren ve bitiren futbolcular, ister şampiyon olsun, ister üçüncü övgülerin en büyüğünü hakettiler.Sonrasında, Fenerbahçeliler ebedi dostlarına “Nice 100 yıllar” dilediler...
‘’Fenerbahçe yürüyor...‘’
Peki, neden yürüyor, üstelik Koch’a rağmen. Hadi, mart, nisan olsa “Bahar yorgunluğu” diyeceğim. Oysa mayısın sonu, yaz geliyor...Peki, neden yürüyor. Hadi, Ankara’da aleyhine çalınan penaltı için olsa, “Trabzonspor’u örnek aldılar” diyeceğim.Gerçi, yıllar öncesinden edindiğimiz bir bilgidir; yürümekle yolların aşınmayacağı.. Ve gerçekten yollar aşınmıyor, ancak saç - baş yoluyor Sarı - Lacivert’e gönül verenler, takımları yürüdükçe.“Yürümek bizim işimiz değil” diyor Fenerbahçeliler. “Birileri zaten yürüyor”.. Ve ne ilgiçtir ki, daha birkaç gün önce aleyhlerine yürüyenler, şimdi Fenerbahçe’nin hafta sonu yürümemesini umut ediyor...Alex başta, sezonun sonu yaklaştıkça Fenerbahçe daha yavaş yürüyor, 16. şampiyonluğa.. Ve Türkiye’de organize edilen resmi milli liglerin tamamı baz alındığında 25. şampiyonluğuna gidiyor aslında. 6 Milli Küme, 3 Türkiye Futbol Birinciliği, olursa 16 Türkiye 1. Ligi; beşinci yıldıza yürüyor Fenerbahçe...En önde Alex. Yorgun, argın. Top ayağındayken barışık futbolla, top herhangi bir yerindeyken sahanın, dargın...Ezeli rakibinin 100. yılında, sadece futbol değil bir çok branşta kazandığı başarılarla, tesislerle, gelişen alt yapısı ve ekonomisiyle yürüyor Fenerbahçe. Aziz Yıldırım önderliğinde...Yıldırım en önde olduğu için göze en çok o batıyor. Onda toplanıyor Fenerbahçe’ye duyulan gıpta, tepki ve öfke. O en önde olduğu için, en çok onun söyledikleri dikkat çekiyor. O bir şeyler söylüyor, başkaları da başka şeyler.. Ve en çok kullandıkları şey; iğrenç küfürler...Diğer tarafta ise, “Bize hiç bir yerde küfür edilmiyor” diyor, fair - play ödüllü Galatasaray başkanı. Yani, “Neden bize edilmiyor?” derken sormuyor, demek istiyor. Yani, sanki... Yani, sanki; Aziz Yıldırım küfürü hak ediyor!..Aziz Yıldırım kulübün, Alex futbol takımının en önünde; yürüyor Fenerbahçe.Muhtemelen hafta sonundaki derbide de Alex önderliğinde yürüyecek ve muhtemelen Aziz Yıldırım, bir kez daha kendi evinde küfür yiyecek.Anlaşılan, Aziz Yıldırım önderliğinde Fenerbahçe Spor Kulübü yürüdükçe küfür bitmeyecek. Anlaşılan Alex önderliğinde Fenerbahçe futbol takımı yürüdükçe, Sarı-Lacivert’e gönül verenler saç ektirecek...
‘’Bu da size kapak olsun!‘’
Bu mantıksız görüşe rağmen, yine de az ancak öz hücumlar geliştirdi Kanaryalar. İlk devreyi neredeyse rakibe pozisyon vermeden geride bırakırken, bu sürede dört kez öne geçebilecekleri fırsat da yarattılar. Bu noktada en büyük sorun Nobre’nin bir kez daha en uçta yalnızlığa terkedilişiydi. Tek santrafor oynayamayacağını haftalardır bağıran Brezilyalı, yine bir çok pozisyonda boşuna didindi.. Ve takımına en büyük katkıyı, sadece kazandırdığı faullerle verdi.Yukarıdaki mantığa uygun olarak, liderin pozisyon üretmesini bekleyenler için, ikinci devre tam bir hayal kırıklığı şeklindeydi. Ne var ki, gol olması mucize gibi görünen futbol engelli, mücadele özürlü, stres yüklü karşılaşmanın gidişatı, Daum farkıyla bir anda değişti.Haftalardır forma giyemeyen ve dün akşam da buna bağlı olarak son derece kötü oynayan Ümit dururken Mahmut’u kenara alması, sezon boyuncaki tek taktiksel özelliğini ortaya koyarak Luciano’yu forvete yollaması, Fenerbahçe’nin bulacağı tek golle şampiyonluk turu atabileceği karşılaşmayı yenik bitirmesine neden oldu. Verilen penaltı tartışılabilir, ancak Ümit’in buna neden oluşu tek kelimeyle Daum’un suçuydu.Hem Ankara hem de İstanbul’da ortaya çıkan sonuçlar ise, “Türkiye’de şampiyonluğa gidenler son haftalarda puan kaybetmez” diyerek Türk futbolunu lekeleyenlere kapak oldu...
‘’Fenerbahçe ucuz kurtuldu!‘’
Henüz ilk yarıda bir şey daha belli oldu ki; kendimizi avutuyoruz... Türk Futbolu şu sıralar, 2000’li yılların başında yakaladığı seviyede değil. Bu da, Türkiye’nin en güçlü iki takımının savunmalarının dün akşam düştükleri durumlarla belgelenebilir. Her atak gol pozisyonuyla neticelenir mi? Koyun Mondragon’u bir kenara, sözde Türkiye’nin en büyük derbisinden 15 gollü bir skor çıkması işten bile değil...Hepsi bir tarafa, dünkü kupa finalinde her türlü savunma zaafiyetine rağmen Galatasaray’ın, yani Hagi’nin daha bilinçli, inanmış ve derli toplu olduğu iddia edilebilir. Daum ise, savunmayı tamamen bırakarak karşılaşmayı daha farklı skorlara taşıyabilecek dengesizliklerini önce yöneticilerine sonra da Fenerbahçe taraftarına izah etmelidir.Sarı-Lacivertliler’in bu sezon Kayserispor karşılaşmasından sonra en çok pozisyon ürettiği maçta, üstelik 45 yıl sonra Galatarasay’dan yediği 5 gol önce Daum’un, sonra Hagi’nin ve Galatasaraylı futbolcuların eseridir. Bu noktada, 6-0’lık maçta Galatasaray’ın yakaladığı pozisyonları ve Fatih Terim’in o karşılaşmada yaptığı hataları anımsayıp, bu kez Alman teknik adamın zaafiyetini öne çıkarmak gerekir.Doğrusu, kupa takımı Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi yeneceğine emindim; ancak, Daum ve Rüştü faktörünü fazla önemsememiştim. Bu nedenle, 1-0, 2-0 gibi sonuçlardı tahminim. Ancak, dün akşamki maçtan sonra 5-1’lik hezimete rağmen, Fenerbahçe’nin ucuz kurtulduğunu belirtmeliyim...
‘’Liderin en zor maçıydı‘’
Cumhur’un Alex’e kenetlenişi, orta alandan yaratıcı pas üretilemeyişi ve kanatların işlemeyişi, işin yine duran toplara kalacağının en belirgin göstergesiydi. Gerçekten de, üç gollük kornerin ardından, skoru değiştiren bereket yine bir duran top organizasyonuyla geldi. Alex’in ortası o kadar ölçülüydü ki, iki haftadır belirgin bir diriliş içindeki kaptanın saçının ucu bile gol için yeterliydi...Stravrevski, Burhan, Talip ve Göksel’in savunmasıyla ayakta kalmaya çalışan Diyarbakır cephesinde ise, orta alan forveti besleme konusunda hiç yeterli değildi. Bu yetersizlik Sinan’ın ve zaten yerinde oynatılmayan Yunus’un etkisizliğinin bir numaralı nedeniydi. Evsahibinin ikinci devrede de iki önemli pozisyonu vardı aslında, ancak bunlar Fenerbahçe savunmasının yan top hataları ile ilgiliydi...70. dakikada, Serhat’ın aylar sonra iki rakibin arasından uzayarak sıyrılışı ve Fadhel’den dönen topun takımın en formsuz futbolcusu Nobre’nin ayağından ağlara gidişi ise, Sarı - Lacivertliler için yalnızca üç puan değil, sanki şampiyonluk müjdecisiydi.26 haftadır liderliğini sürdüren Sarı - Kanaryalar’ın sadece üç maçı kaldı önünde. Üstelik, bunların tamamını kazanmak gibi bir zorunluluğu da yok. Henüz herşey bitmedi, ancak bu yolda avantajı çok...
‘’Kaptan Tuncay‘’
Beceri, şans, azim, mücadele, hakem gibi bir çok etken var çünkü, bu oyunun içinde. Örneğin, dünün yardım engelli yardımcıları var. Nobre’nin golünde, aktif alandaki Luciano’nun ofsaytını çözemeyen, Trabzonspor’un tamamı Rüştü’den dönen üç atağına hatalı bayraklar kaldıran sözde yardımcılar...Futbol böyle bir oyun işte: Durarak oynasan da, organize olmakta zorlansan da, sadece kaleci faktörüyle tüm tehlikeleri savuşturabiliyor, ‘Duran top’ klasiğiyle neredeyse tehlike yaratmadan öne geçebiliyorsun. Futbol böyle bir oyun işte: Alex, Anelka gibileri birkaç çalımla seni avutabiliyor, Tuncay, Serkan, Önder, Selçuk, Aurelio bir tarafını da yırtsa memnun kalamıyorsun...Oysa, bu zor beğenilen isimlerdi dün akşam Fenerbahçe’ye üç puanı getiren. Önder, Luciano kola kol, bacağa bacak, havadan, karadan... Serkan, Deniz yatarak, kayarak, ortadan, yandan... Selçuk, Aurelio rakibi bozarak, kimi zaman bozduğunu tekrar rakibe iade ederek çaktırmadan... Çok çalıştılar ve kazandılar.TUNCAY ise, büyük harflerle yazılması gereken ismiydi dünkü kapışmanın. Bu kadar yürek, bu kadar ciğer ve nefes olur ancak bir sporcuda. Bu kadar geri gelip top kazanır ve bu kadar ileri taşır bir futbolcu takımını. Varsın yanlış pasları olsun, varsın bazen savrulsun. Tuncay böyle oynadıkça Türk futbolunun kazancı ve unutulmazı olacak. Fenerbahçeliler “Luciano cezalı mı haftaya?” diye sordular maçtan sonra. Evet o cezalı, ancak KAPTAN oynayacak...
‘’Önce ger sonra gevşet‘’
Gerçi, statta ölümle sonuçlanan bir olay bile olsa en fazla 3 maç, sahaya koltuk, ayakkabı atılsa, futbolcunun başına taş isabet etse bile en fazla 70 bin YTL ceza alırlar. Ama olsun; onlar Türk sporunun liderleri olarak, sade vatandaşın bile son derece gergin olduğu şu dönemde, sahte de olsa verecekleri dostluk mesajlarıyla taraftarlarına örnek olmalılar.Aslında, bu işte federasyonun aracı olmasına da hiç gerek yok. Türk futbolunu yöneten ve yönlendirenler zaten onlar...
‘’En uzun maç!‘’
Tamam, kötü oyunlarını daha önce de izledik, ancak dünkü kadarını bu sezon doğrusu hiç görmedik. Sanki, geçen sezonun 27. haftasındaki Adanaspor maçının tekrarı gibiydi. O maçta da, küme düşmesi kesinleşmiş rakibi karşısında Fenerbahçe tel tel dökülüp üç puanı alırken, taraftarına eziyet çektirmişti...Öncelikle belirtmek gerekir ki, son haftalarda sıkça eleştirilen Rüştü, dün ilk yarının Sarı - Lacivertliler için geri dönüşü olmayan bir skorla sona ermesine engel olan ilk isimdi. Savunmanın göbeğindeki Önder ve Deniz ise, Rüştü’den sonra Fenerbahçe’nin en iyileriydi. Eski formundan uzak olmasına rağmen, Selçuk’un yokluğunda Aurelio orta alanda neredeyse tek başına direndi.. Ve Nobre’yle Anelka’nın yokluğunda golü yaratıp, maçı kurtarabilecek hareket Alex’ten beklenmeliydi. Brezilyalı bir saniyeye sığdırdığı iki hareketle gol vuruşunu yaparken, “Aman! Tuncay’dan önce şu topa ben vurayım” der gibiydi!Haftalardır kadroya giremeyen Mahmut’u eleştirmek olmaz. Ancak, ters tarafta Serkan hem savunmada hem de ileri çıkarken, özellikle ilk yarıda feciydi. İkinci yarıda savunma konusunda artı, hücum hesaplarında ise yine eksiydi...“Selçuk, Nobre ve Anelka yoktu” demiştik zaten! Ne var ki, yerlerine giren Mehmet, Serhat ve Kemal de günün önemine uygun bir tuhaflık içindeydi. Yani, gelen gideni aratıyor, Tuncay’ın işe yarayan tek vuruşu hatalı bayrağa kurban gidiyor ve Fenerbahçe taraftarı sezonun en uzun maçının bitmesi için dua ediyordu. Son düdük, stresi Ali Sami Yen’e taşıyordu...









































