Arama

Popüler aramalar

‘’Tarih böyle yazılır!!!‘’

Bilgi, fikir ve hatta zevk benim değil mi! Daum’un Serkan’ın savruk ve bir türlü gelişip bilinçlenmeyen futboluna prim tanıyışı, Nobre’nin haftalardır süren formsuzluğuna seyirci kalışı da, akıl almayacak teknik adam yanlışları. Tuncay’ın sol kanatta günden güne eriyen randımanını göre göre, Anelka’dan sağ kanat oyuncusu yaratma çabaları da, Daum’un futbolcusunun özünü bilmediğinin en iyi kanıtı...Bilgi, fikir ve hatta zevk benim değil mi! 87 dakika bir kişi, sonra iki kişi eksik oynadı diye, takdir etmek zorunda mıyım lig beşincisi karşısında bile pozisyon üretmekte zorlanan Fenerbahçe’yi. Yıllar önce, üstelik iddiasız Fenerbahçe, 1-0 geriden gelip ebedi dostu Galatasaray’ı 5-1 yenmemiş miydi?Pazar akşamki mücadelenin ardından, 87 dakika 10 kişi, sonra 9 kişi oynayan takımında oyuncu değişikliğinde geç kalan, maç penaltılara giderken Hooijdonk’u oyuna sokmayan teknik adama ne demeli! Her türlü olumsuzluğa rağmen, sadece destek var Saracoğlu’nda; ekmek yok, süt yok, gazetelerin birinci sayfaları yarın hangi önemli (!) haberle gündeme gelmeli!..Bilgi de, fikir de, zevk de benim! Daum da, daha önce 9 kişilik Beşiktaş’a ligde yenilen, dün de aynı akibeti kupada yaşayan Giray Bulak da, Souleymanou’ya ceza sahası dışında topu elle oynadığı için sarı kart göstermeyen, ancak aynı saflıktaki Luciano’nun aynı kural dışı hareketini es geçmeyen Dereli de yetersiz.Türkiye Kupası finalinde en büyük aşkıyla buluşacak olan Fenerbahçe, Denizlispor zaferi (!) için tişört yaptırmalı mı acaba, ne dersiniz!Bence, Ankaraspor maçı öncesi Fenerbahçeliler’e gösterilen iki kırmızı kart da kasıtlı değil, Galatasaray’ın 100. yılıyla ilgili ‘Çifte Kupa’ dedikoduları da yersiz!..

22 Nisan 2005, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Derbisiz şampiyonluk‘’

Fenerbahçe, pazar akşamı Tuncay ve Rüştü’nün randımanlarına ve şanssızlığa rağmen Beşiktaş klasiğine engel olabilseydi, lig orada biterdi. Oysa artık, Ankaraspor ve Trabzonspor maçlarını beklemek zorunda Kanaryalar. Hala avantaj onlarda ve ilk iki maçı kayıpsız geçerlerse, yine zorlanmadan mutlu sona ulaşırlar.Fenerbahçeliler’in “Kadıköy’de de yenilebilme” gerçeğini görmeleri, iki zorlu iç saha maçı öncesi iyi bir uyarı olarak da algılanabilir, güven kaybına neden olabilecek bir sonuç olarak da düşünülebilir.İşin ilginç tarafı; derbi engelli (Aslında zorlu rakip engelli demek daha doğru olur) Daum’la hiç derbi kazanmadan şampiyon olma ihtimalleri de var. Kalan 4 deplasman, kağıt üzerinde çok kolay görünmese de kazanılabilecek maçlar. Trabzonspor’a yenilip, Galatasaray’la berabere kalmak ya da Sarı - Kırmızılılar’ın kalan maçlarından birini kaybetmesi halinde, onlara da yenilmek bile şampiyonluk için yeterli olasılıklar.Tabii bu olasılık, “Öyle şampiyonluk olmaz olsun” formatındaki bir çok Fenerli’yi bozar! Oysa, tarihte bunun örnekleri bolca var: 1984-85 sezonunda Fenerbahçe, 1966-67 ve 1994-95 sezonlarında Beşiktaş, 1970-71 ve 1996-97 sezonlarında da Galatasaray derbi kazanamadan şampiyon oldular...Pazar akşamki destansı maç sonrası her iki takıma da gönderdikleri alkışlar ise, Sarı - Lacivert’e gönül verenlerin en önemli getirisidir. Beşiktaş’ı takip eden yazarlar tarafından bile tarihe kaydedilen bu olgun tavır, Rıza Çalımbay’a yapılan ayıbı az da olsa hafifletmesi nedeniyle de önemlidir.

20 Nisan 2005, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol çok güzel oyun‘’

Anelka’nın baş döndüren, mevki değiştirten çalımları başlangıç anlarının en dikkat çekici özelliğiydi. Selçuk ve Aurelio’nun orta alandan büyük katkı verdikleri bu anlarda, Tuncay ve Alex’in etkisiz kalışları ve Nobre’nin yakın takipten sıyrılamayışı ise, güzel futbolun skora yansımamasının bir numaralı nedeniydi.Evet; denk olmayan güçlerin mücadelesi şeklinde geçen ve Beşiktaş’ı soyunma odasına önde götüren ilk yarı, tamamen futbolun adaletiyle ilgiliydi. İkinci yarıda ise, Fenerbahçe’nin ilk yarıda sarfettiği fazla enerji nedeniyle güçler dengelendi.Beşiktaş savunma güvenliğini hiç bir an gözardı etmeden çarpışırken, Fenerbahçe futbolun bu yönünü kaale almayarak oynamanın faturasını ağır ödedi.. Ve kalesine bu kez dört kere gelen Kartal’dan iki gol daha yedi. Üstelik, misafir takım son golde kalecisinden mahrum ve bir kişi de eksikti. Son anlarda her türlü avantaja rağmen, artık beraberliğe bile razı hale gelen Fenerbahçe taraftarları için Koray’ın golü tek kelimeyle şok niteliğindeydi.Sonuçta, Rıza Çalımbay’ın da maçtan önce belirttiği gibi puana daha çok ihtiyacı olan takım kazandı! Genç kaleci Pancu ise, gelecekte büyük işler yapabileceğini henüz ilk maçında kanıtladı! Fenerbahçe taraftarı da, kazanan ezeli rakibini alkışlayarak, harika futbol akşamını gerektiği gibi noktaladı...

18 Nisan 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nereye kadar!‘’

Mehmet Demirkol’un önceki gün Taktik’teki yazısında da belirttiği gibi; Türkiye’nin en iyi savunma göbekleri Song - Tomas ve yerli karşılığı Erdinç - Tolga olmasına rağmen, orta alandaki en işlevsel çapaları Hüseyin - Szymkowiak ve Conceiçao - Ergün olmasına rağmen, en iyi iki sağ kanadı Yattara, Ribery, en ideal Türk hücum hatları Hakan - Necati ve Gökdeniz-Fatih olmasına rağmen; Türkiye’nin en çok kazanan, en az kaybeden, en çok gol atan, en az gol yiyen takımı, yetersiz Fenerbahçe...Üstelik, tamamen tesadüf eseri olarak altıncı haftadan bu yana, yani 22 haftadır liderliğini sürdüren geçen sezonun şampiyonu Şanslı - Kanaryalar, artık zirvede iyice avantajlı konumdalar...Bakın; pazar akşamı CNNTürk mikrofonlarına ne diyor bir Trabzonsporlu yönetici, “Çok önemli bir açıklama yapacağım. Kaybettiğimiz puanlar olmasa, Trabzonspor şu anda liderdi. Gerçekten yazık oldu”. Yani, gözlerden kaçmış bir gerçeği yine gözler önüne seren bu demeçten sonra fazla söze gerek yok aslında. Herşey apaçık ortada...Neyse ki, henüz hiç bir şey bitmiş değil daha. Türkiye’nin en iyileri Trabzonspor’la Galatasaray lideri Kadıköy’de garanti yeneceğine göre, aradaki puan farkları 7 ve 9 değil, 1 ve 3 aslında.. Ve üstelik liderin, Ankaragücü gibi zorlu bir rakibe 4 gol birden atan Beşiktaş’la maçı var haftaya...Zaten Galatasaray’la iki (Diyarbıkırspor ve Ankaragücü), Trabzonspor’la üç (Diyarbakırspor, Ankaragücü ve Konyaspor) rakibi aynı olmasına ve takipçileriyle kendi sahasında oynayacak olmasına rağmen, Fenerbahçe’nin fikstür dezavantajı da var kalan haftalarda.Artık ben de inanmaya başladım; Şanslı - Kanaryalar’ın bu işi götüremeyeceğine. Her ne kadar; bir golü topu öpecek kadar isteyen, galibiyet için kalesinde dualar eden, gol sonrası tellere tırmanan, yedek kulübesinde kafası tavana vuran oyuncuları da olsa; inanmışlık, arkadaşlık nereye kadar. Huzursuz Hooijdonk’un Luciano’ya boğarcasına sarılışı, uyumsuz Anelka’nın Brezilyalı’nın sırtına tırmanışı, göstermelik tavırlar.Çok haklısınız çok. Bu Fener’den bir şey olmaz, ey futboldan anlayanlar...

13 Nisan 2005, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’En kritik galibiyet‘’

Organize olmakta zorlanan ve pek de iyi oynayamayan Fenerbahçe ise, bu devrede rahatlıkla birkaç farklı öne geçebilirdi. İkinci yarının ilk bölümü de liderin maçı koparabilecek fırsatlarıyla geçti. Ancak, her ne kadar Daum göremese de, Nobre’nin dün akşam gol atamayacağı belliydi ve direkten dönen toplardan da anlaşılabileceği üzere, şans da Fenerbahçe’nin yanında değildi.Nobre’nin, Serkan’ın, Tuncay’ın yokluklarına seyirci kalan Daum’un, takımın en iyi orta yapan oyuncusu Mehmet’i çıkarışı da pek mantıklı bir seçim değildi. Bu değişiklikten sonra kanat akını geliştirmek, Fenerbahçe için artık mucize gibi bir şeydi.Kaçan onca gole rağmen, kadro ve hedef avantajı bulunan Sarı - Lacivertliler son ana kadar sonucu değiştirebilirdi.. Ve Serhat’ın iki kez yapmayı beceremediği ortanın üçüncü denemede Luciano ile buluşması, her türlü olumsuzluğa rağmen, üç puanı hak eden tarafa getirdi. Kadıköy’ün istenmeyen çocuğu Deniz, dün akşam Aurelio ile birlikte takımının en iyisiydi.

10 Nisan 2005, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Anelka ve Alex yoktu‘’

Alex, Anelka, Serhat üçlüsünü öne taşıyan Daum’un, hayallerindeki üçlü orta alanı sonunda hayata geçirişi ise, maçın en kaydadeğer olayıydı. Selçuk, Deniz, Önder, Kemal ve Mehmet’in birarada oynayışı, Aurelio’nun ve aslında etkisiz kalmasına rağmen enerjisini her saniye oyuna katan Serhat’ın varlığı, Sarı - Lacivertliler’in 65. dakikaya kadar, rakibe pozisyon bile vermeden sahanın tek hakimi olmalarını sağladı. Bu üstünlüğün pozisyona dönüşememesinin altında yatan neden ise, Alex, Anelka gibi yaratıcı ve bitirici isimlerin görevlerini aksatmasıydı. Daum’un bu etkisizliğe seyirci kalışı, Hooijdonk ve Tuncay’ı inatla kullanmayışı, futbolseverler için akıl karıştırıcı boyuttaydı...Sahanın hemen her bölgesinde yediği baskı sonucu atağa çıkmakta zorlanan Gaziantepspor dün akşam aslında oldukça iyi bir takım havasındaydı. Bunda büyük bir olasılıkla El Taib ve Jaziri gibi, futbolu kendine daha çok oynayan oyuncuların yokluğunun da katkısı vardı.Genelde orta alanda geçen mücadeleyi; daha iyi bir takım olan, rakibine oranla daha iyi oyunculara sahip olan ve ciddi bir hedefi bulunan Fenerbahçe kazandı. Aurelio, Önder, Selçuk ve Barış sahanın en iyi oyuncularıydı. Bouazizi, İlhan, Devran, Deniz ve Kemal de yeterince başarılıydı...

03 Nisan 2005, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tam 29 yıl önce‘’

TV’de milyonların hayranlıkla izlediği bu golü beğenmeyen tek kişi, nedense, Orhan Cebe olmuş ve golü iptal etmesi hayret ve dehşetle izlenmiştir. Bu, gerçekten de öyle bir iptaldi ki, basın (GADDARCA) sözüyle niteledi...Bu durumu biraz düşünmek gerekecek;Gerçi, spor ve dürüstlükle asla bağdaşmaz bu iki olay, bir şampiyonluğun el değiştirmesine neden olmuş ve Türk futbolunun da yönetim ilkelliğini kanıtlayan utandırıcı bir anı olarak futbol tarihimize geçmiştir. Ancak, bu çirkinliklerin daha acı tarafı, bir özlemin nihayet giderilmesi sonucunu doğurmuş ve genişçe bir spor çevresini sevindirmiş olmasıdır.Bu özlem, futbolda (İSTANBUL HEGEMONYASININ YIKILMASI!) idi. Ve bazı Federasyon Başkanlarından kaynaklanmış bulunuyordu. Sonraları politik nedenler ve yanlış görüşlerle Gençlik ve Spor Bakanlığı’na kadar uzanan ve gönüllerden taşıp, sakız gibi ağızlarda dolaşmaya başlayan bu özlem, nihayet Adana’da olgunlaştı, Trabzon’da gerçekleşti...Fenerbahçe’yi yenebilmek bütün kulüpler için her zaman en büyük başarı ve şeref sayılmıştır. En yüklü primler bu maçlarda vaadedilir, rakipler Fenerbahçe’ye bilenmiş çıkıp bütün güçlerini harcarlar. Bunlar Malum!.. Ancak, hakemlerin çevreden etkilenmeleri, İstanbul kulüpleri ve özellikle Fenerbahçe için büyük handikap olarak yaşanıyor. Bu talihsiz durum ne zaman son bulacak?!...”Trabzonspor’un ilk şampiyonluğuyla ilgili bu yazı, rahmetli Rüştü Dağlaroğlu’nun Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi adlı eserinin 86. sayfasından, noktası ve virgülüne dokunulmaksızın alınmıştır.Nur içinde yatsın...

01 Nisan 2005, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Güle güle Hooijdonk‘’

Önce sakatlık, ardından Anelka’nın gelişiyle birlikte kulübeye uzanan hikayenin ardından şapka düştü, kel göründü nihayet. Takımından, formasından, o her maç sonrası kucakladığı taraftarlarından önce kendisinin geldiği açıkça belli oldu Hollandalı’nın...Aksi olsa, Avrupa’da bile benzeri görülmemiş şekilde bir imza töreninde boy gösterir miydi? Ligin en kritik döneminde, ağızları kulaklarında, sezon sonunda gideceği takımın bayrağını açıp, formasını giyer miydi?Aksi olsa, Denizli’deki kritik maçtan önce ısınmak için sahaya çıktığında, yöneticilerine el kol hareketleriyle kendisini oynatmayan teknik adamını şikayet eder miydi?Aksi olsa, bir zamanlar hiç memnun olmadığı Türk medyasını eleştirmek için basın toplantısı bile düzenleyen biri, önemli bir yenilgi sonrası, daha teri kurumadan mikrofonlara koşup, hocasını yem olarak aslanların önüne sürer miydi?Uzun bir aradan sonra, Fabiano’yu göndererek yine büyük bir hata yaptı Fenerbahçe’yi yönetenler. Anelka’nın geldiği gün Hooijdonk’un takımda huzursuzluk yaratabileceğini görüp, biletini kesmeliydiler. Onun gibi tecrübeli bir profesyonelin, gençlerin de kafasını karıştırabileceğini hesap etmeliydiler...Aslında, iş işten geçmiş de değil henüz. Sezon sonuna kadar kadro dışı bırakılması, Hooijdonk’un neden olabileceği huzursuzluğun sona ermesini sağlayabilir. Madem ki Daum’a sahip çıkılıyor, bu, diğer oyuncular için de disiplin konusunda iyi bir örnek teşkil edecektir.Böyle bir kararla ortaya çıkabilecek, “Bu dönemde ona ihtiyaç olabilir” endişesi de son derece yersiz. Anelka transfer edilmemiş bile olsa, eldeki mevcut kadro Hooijdonk’un eksikliğini aratmayacak yeterliliktedir...

22 Mart 2005, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI