‘’Bilgilerinize‘’
Pazar akşamından beri düşkünüz, hatta yorgunuz. Hiç bu duruma düşmediğimizden ya da durumun farkına varamamış olduğumuzdan olsa gerek mutsuzluğumuz! www.tsk.mil.tr adresini tıklayıp duruyoruz, öğrendiğimizden bu yana başımıza geleni. Neyle karşılaşacağımızı, ne bulacağımızı umuyorsak!..
Şimdi, PSV maçını yorumlamakla görevliyiz Fenerbahçemiz’in. Şehit Aileleri Vakfı’na bir milyon dolar bağışlayan, “yas zamanıdır” deyip Beyonce konserini iptal eden, Fenerbahçe Spor Kulübü Profesyonel Futbol Şubesi’nin Şampiyonlar Ligi maçından kelam etmekle görevliyiz.
Büyük Türkiye Cumhuriyeti’nin sıradan bir vatandaşı olarak, çapulcular karşısında şehitleri bırakıp rehinlere kadar geldik, futboldan bile zevk alamaz olduk ya, lanet olsun, yazıklar olsun, ‘vah’lar olsun bize; ‘beyaz türkler’imize, ‘ikinci cumhuriyetçiler’imize, yaklaşık ‘yüzde 50’mize!
İngiliz hakem Webb’e lanet olmasın ama! Doğrusu fena yönetmedi veya idare etmedi karşılaşmayı. Deivid’in pozisyonunda yanıldı, bir kişi eksik bırakırken takımımızı. Aurelio’nun pozisyonuna da inanmadığı için penaltı vermedi!
Başta Gökhan ile Deniz, sonra Aurelio ile Carlos ve zamanlama hatası yapmadığı hamlelerde (ki çok sık yapıyor) Lugano Fenerbahçemiz’in en iyileriydi.
Vederson’u, Gökhan’ı geç farkeden Zico, Kazım’ı da farkedecek bir gün.. Ve mutlaka çok etkili bir forvet alınacak bu takıma. Çünkü böyle bir katkıyla yolu çok daha uzun olur, bu rahat ve güveni yüksek çocukların Avrupa arenasında.
Nasıl! “Futbol bir eğlencedir. Vatan, millet meselesi bir spor gazetesinin işi değildir” diyenler, yazı tatmin edici geldi mi size?
Gereğinin yapılmasını arz ederiz.
www.tsk.mil.tr; bilgilerinize...
‘’Son dakika‘’
Bir futbol karşılaşması başlığı değil yukarıdaki. Bir karış suratla gözünü televizyonlardaki terörle ilgili haberlerden ayırmadan çalışanlar, başka ne üretebilir ki?
Kimi zaman, bırakın işi-gücü, futbolu; en yakınındakini, en sevdiğini umursamaz olur insan. ‘Vatan söz konusu olduğunda gerisi teferruattır’ derler ya, öyle bir hâl işte. Böyle davrandığımızda, böyle yazdığımızda, birileri elektronik posta yoluyla “Kardeşim bize ne bunlardan, spor gazetesi değil mi bu” zavallılığını gösterse de, elden başkası gelmiyor; bu akıl, bilinç ve ruh halimizle.
Tek veya birkaç kişi de değiliz üstelik. Bunun farkına varmışsınızdır, takipteyseniz...
SİYAAH!“
Moldova maçı öncesinde ‘UEFA izin vermez, ağır ceza alırız’ dendi, siyah forma giyilmedi. Beşiktaş’ın izne ihtiyacı yok, siyah formalar hazır...
Bugün pek futbol konuşacak durumda değiliz... Ne Bobo’nun kaleye geçmesi, ne Beşiktaş’ın 2-0’dan 3-2 kazanması, ne hakemlerin hata yapması, ne Kezman’sız Fenerbahçe’nin fark atması bizim gündemimizde özne.
Farkındayız, her millet zor dönemlerden zor sınavlardan geçmiştir. Ancak yaşananlar çok acı veriyor artık.
CNN Internacional sabah yayınlarında, “Türkiye’nin ‘iddiasına göre’ 12 asker şehit oldu” diyor... 2 bin 900 kişinin yaşamını yitirdiği 11 Eylül saldırılarından sonra tüm dünya yerinden oynuyor, 35 bin kayıp verdiğimiz bu yolda bölücülerin örgütü, terörist sayılmıyor. 11 Eylül’den sonra Formula 1 yarış arabaları bile siyaha boyandı, 500 milyon Formula 1 izleyicisi siyah Ferrari izledi. Haberiniz var mı? Hâlâ spor ile siyaset ilişkisini mi tartışıyoruz?
Uzatmaya gerek yok, konumuza dönelim...
Pek futbol konuşacak durumda değiliz dedik ancak Beşiktaş’ın da yapabileceği önemli bir şey var... “Nasıl olsa UEFA izin vermez” diyen ve koluna siyah bant bile takamayan Milli Takımımız’dan sonra, Beşiktaş, Liverpool maçına kara formalarıyla çıkabilir. UEFA’ya bildirilen listede yer alan formaları giymek, her büyük maçta beyaz giyinen tribünleri bir günlüğüne siyaha boyamak için kimsenin iznine ihtiyaç yok.
Çarşamba günü İnönü’de ‘Kara’ Kartal’ı bekliyoruz...”
FANATİK’in en genç çalışanlarından Alican Esenci tarafından yazılan tırnak içindeki satırlar, 22 Ekim 2007 günü gazetenizde yayımlanmıştır.
‘’Takdir edilmeli‘’
Gökhan’ın, oyunun hücum yönünü Önder’den daha iyi oynuyor olması Fenerbahçe’nin en önemli artılarından biriydi dün akşam. Çelimsiz gibi ancak dengeli, tedirgin gibi ancak kendinden emin ve süratli. Deivid’in devam eden düşüşüne rağmen, sağ kanatta etkili...
Diğer önemli artı, Semih’in top hakimiyeti ve yardımlaşma bilinci. Alex’le abi-kardeş kıvamında anlaşıyor olması, bir çok seyredeğer varyasyonla birlikte bir de güzel gol getirdi. Kezman’ın yokluğunda, hücum bölgesindeki top kayıplarının minimum düzeye inmesi ise, hem bu alandaki zenginlik hem de bol gol nedeni.
Carlos saygıdeğer; yani bildiğiniz gibi. Alex; futbolsever için bilet alma nedeni. Aurelio, Deniz ikilisi hem garanti hem özveri... Artık neredeyse birbirini ezbere bilen bu ikilinin milli takımın orta alanında omuz omuza savaşmamasının tek sebebi, Fatih Terim engeli.
Yukarıdakilere rağmen, Vederson sahanın en iyisi. Sağda, solda, ileride, geride, şut atarken, top çalarken, atak başlatırken oyunun her yönünde etkili. Gol vuruşu bile, sıradan değil. Solda sorun varsa eğer, haddimizi aşmak gibi olmasın ancak, belki o da Norveç maçı için düşünülmeli!
Tabii, dün akşam 25 dakika içinde gelip maçı koparan gollerde, Konyasporlular’ın hataları da gözardı edilmemeli. Kaleci, savunma, orta alan derken Ünal hocanın dikkatine; Konyaspor şu an için ligin en çok gol yiyeni.
Ebru çok haklı; sahaya o koca pankartla çıkıp, bir santimini bile yere değdirmeyen ve İstiklal Marşı bitene kadar elinden düşürmeyenler, ayrıca takdir edilmeli.
‘’Thank you, goodbye!‘’
Kezman’ın sorunları, futbolculuğundan daha önde. Böyle gelmiş takıntılı, böyle gidiyor ve gidecek gibi görünüyor bundan sonra da...
Nedir birader, ne yaptılar sana! Rakip kalecinin ayağına bilerek basıp hak ettiğin kırmızı kartı gördükten sonra, yayıncı kuruluş tarafından ‘gözyaşı’ olarak dillendirilen terin arkasına sığınışının, saçma sapan çırpınışının anlamı ne!
Kapı komşun mu, bakkalın mı, berberin mi, eski sevgilin mi, yoksa takım arkadaşların mı sana istenmediğini hissettiren. İstenmediğini düşündüğün belli, her halinden!
Maddi, manevi her türlü olanağa sahip olan da, bitime 7 dakika kala oyundan alındığında, daha üzerindeki formayı çıkarmadan soyunma odasından gazeteci arkadaşını arayan da, yine sen!
Türkiye ile ilgili bir sorunun yoktur herhalde; geçmişinden, kültüründen gelen!
Saracoğlu’ndaki Fenerbahçe taraftarıyla da ciddi bir sorun yaşamadın; Selçuk, Deniz, Önder, hatta ve hatta Alex gibi. Üstelik Fenerbahçe kamuoyu (!), Deniz gibi adama bile sana verdiği desteğin onda birini vermedi...
Takımının sistemiyse eğer sorunun, ortalama bir golcünün bile gole çevirebileceği fırsatları değerlendir sonra konuş, ağla, sızla, gündeme gel! Yüzün olsun yani, iki kelam edip kendini haklı gösterebilecek...
Yoksa asıl sorun son kullanma tarihin mi! Kariyerinle bağdaşmayan, seni agresifleştiren son kullanma tarihinin erken gelişi ve bundan kaynaklanan son vuruş yetersizliği mi! U-10 çocuklarının bile gole çevirebileceği fırsatları cömertçe harcamak, buluştuğun topların yüzde seksenini rakibe paslamak; ideolojik, etnik, dinsel, duygusal ya da teknik nedenlerle bağdaştırılamayacak garip bir veri!
Senin ‘help me’nin karşılığı, ‘thank you’ olmalı daha fazla gecikmeden. Verdiğin emeklerden dolayı okkalı bir teşekkür ve ‘good-bye’.
Kısmet bu kadarmış, geri kalan futbol yaşamında başarılar...
Adriano mu olur, Semih mi, Kazım mı, İlhan Parlak mı, Ümit Karan mı bilinmez. Şu bir gerçek, Fenerbahçe Yönetimi senin kadar bonkörünü bulmayı ve onda ısrar etmeyi (Appiah hariç) bir daha kolay kolay beceremez!
‘’Ulusoy istifa‘’
Ülkesinde misafir ettiği yakın komşusunun milli marşına saygı duymayanlar, ne kadar haklı da olsalar, kendi davalarını asla anlatamaz ve anlaşılamazlar. O ıslıklar, olsa olsa, karşı taraf için bir motivasyon meselesi olur.. Ve bir oyuna ancak böyle yenik başlanabilir. Bu ahval ve şartlar altında, UEFA’dan gelebilecek uyarı ya da küçük bir para cezasını göze alamayıp, bırakın siyah forma giymeyi, kollarına siyah bant takmaya bile cesaret edemeyenler için nasıl bir uygulama gerekir!
Moldova’da içlerinde Tümer Metin’in de bulunduğu futbolcuların verdiği asker selamı (üstelik, Raşit Altun’un bir televizyon kanalında hayret ettiği gibi, bununla ilgili tek bir fotoğraf karesinin bile bulunmaması) protestoların en ibret vericisidir.
Bazı sözde spor gazeteleri “Denize dökme gecesi” ve “Suyu ısıt komşu kızı” gibi başlıklarıyla çıkıyorsa piyasaya, bir federasyon başkanı holigan gibi görüntü veriyorsa protokol tribününde pozisyonlar sonrasında ya da ‘imparator’ lakaplı, ders ustası teknik direktörün aslında tek verebildiği ‘gaz’sa, en kritik oyunlar kaybedilir.
Aurelio’nun alkış alan, diğerlerinin yuhalanan Mehmetliği, dün akşamın ve ülke sathında Türk insanının politikadan, spora kadar geldiği noktanın en acı göstergesidir. Göz önündekiler, öyle ya da böyle elini taşın altına sokanlar, mücadele için seçilen ve buna karşı çıkma şansı bulunmayanlar günah keçisidir. Kimi zaman futbolcudur onlar, kimi zaman Boğaz Köprüsü’nde asfalt işçisi, kimi zaman asker, güvenlik görevlisi...
Volkan’dan, Fatih Terim’in beğenmediği, aslında Türkiye’nin en iyi golcüsü Ümit Karan’a kadar çocukların bir suçu yok bu futbolsuz yenilgide. Suçun, sporla hiçbir alakası yoktur zaten, tamamen bir oyundur kendisi. Çocukları atmayın öne, Ulusoy’la, Terim’le görün işinizi. Büyük başların, yönetenlerin yediği haltlar, gençlerimize mal edilmesin artık hiçbir cephede!
‘’İyi bayramlar!‘’
Tam bağımsız, güçlü, bilinç ve tepki katsayısı yüksek devlet ve millet olarak, iki gün sonra bayramı idrak edeceğiz. Şimdiden kutlu olsun!
Gördün mü, 13 tane asker daha gitmiş” dedi arkadaşına, odanın arkasından geçen kat görevlisi. İşimiz gereği maçları seyredip bilgi sahibi olmaya çalışırken haftayla ilgili, 13 canın daha toprağa düştüğünü öğrenip, saat başlarında haber kanallarını zapladığımız, sıkıntılı, sevimsiz, huzursuz gecenin ardından, tam da nereden gireceğimizi düşünürken konuya...
Daha dokuz gün önce 12 sivili katleden, birilerinin kardeşleri, terörist oğlu teröristler ocak söndürmeye devam ederken başka şeyler yazamazdık. Bozulan varsa, varsın bozulsun; haftanın panorama sayfasında futbol yok diye. Hatta mail atsın, telefon açsın bire bir görüşelim bu durumu; hazır kan beynimizde, yüreğimizdeyken.
Kimilerinin yaptığı gibi kınanıp, lanetlenip geçilecek bir konu değil; birilerinin çocukları, eşleri, dostları, babaları, kardeşleri. Oturduğumuz koltuk ne kadar yumuşak da olsa, batar bu durumlarda. Yenilip, yutulacak bir şey olmaktan çıkar, ‘hayat devam ediyor’ gevşekliği...
Cennet vatan!
‘Gaflet’, ‘delalet’ ve ‘hıyanet’ ölçümü de yapabilir mi, yüzde 47’yi önceden tahmin eden, cennet vatanın kamuoyu araştırma şirketleri! Referanduma eklenmeli mi; onlar ‘kardeş’ mi, ‘kalleş’ mi sorusu! ‘it’, ‘köpek’ desek çapulcu sürüsüne, gücüne gider mi hayvancıkların!
“Ner’de bu devlet” cümlesini kursak, batar mı Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisi ya da Genel Kurmay makamlarına. Haddimizi aşmış mı oluruz, Futbol Federasyonu yerine hükümete, kulüp yöneticileri yerine muhalefete, hakemler yerine yargıya, futbolcular yerine milletvekillerine, taraftarlar yerine Türk Milleti’ne giydirsek bu hafta! İnter’i, Porto’yu, Sion’u, A.Madrid’i bir kenara bırakıp, Amerika’ya, Irak’a, Suriye’ye, Avrupa Birliği’nin cümlesine konsantre olsak! Spor programına bağlanıp ‘etik’ dersi vermeye kalkan, yas akşamı ulusal kanallarda şarkı söyleyip, dansöz oynatana kayıtsız kalan RTÜK Başkanı’na sallasak!..
En iyisi, başsağlığı ve sabır dileyip geride kalanlara yazıyı bağlamak. Ağzımızı bozacağız, durmazsak!
‘’Geyik muhabbeti!‘’
Kalesinde pozisyon yaşamadan gol yemek alışkanlık haline geldi Fenerbahçe için. İçeride, dışarıda, yerli, yabancı rakip fark etmiyor bu konuda.
Moskova’daki gariplikten sonra, dün akşam da o pozisyonsuz golü yemeselerdi, muhtemelen çok şey değişecekti. Giray Bulak’la zor ancak, yenik durumdaki Manisaspor belki de 10 savunmadan vazgeçecekti!
Çok pas, Aurelio gibi orta alandan sürpriz çıkış yapanlar, her iki kanattan tehlikeli yan toplar Sarı-Beyazlılar’ın son dönemlerdeki klasiği. Çok net anlaşılıyor, antrenmanlarda bu tür organizasyonların ve yan top uygulamalarının, santrforsuz olarak, bolca denendiği!
Ne var ki, en büyük sorunları yine motivasyon geyiği. Boynuzundan tutup deviremediler bir türlü. Zico, Gökhan, Selçuk, Kazım, Semih gibilerle desteklemezse, kolay kolay deviremeyecekler de. Bir geyik yüzünden, değil şampiyonluk veya Şampiyonlar Ligi için ikincilik, hedef gösterdiğimiz İnter-Toto bile hayal olacak bu gidişle!
Karar hatalı gibi görünse de, hakemin Kezman’ı safdışı bırakışı aslında gayet yerinde Fenerbahçe için. Şimdi top Disiplin Kurulu’nda. Mümkünse ilk yarıyı cezalı tamamlasın. Fenerbahçe’yi yönetenler de, lütfen Tahkim’e başvurmasın! Nasıl olsa, ceza Avrupa’da geçersiz. Bu Kezman’da Süper Lig’de ısrar etmek de gereksiz.
Her şey bir kenara; önce motivasyon geyiğinin mağduru Fenerbahçeliler’i (Carlos hariç), daha sonra karşılaşmayı 1.5 dakika erken bitiren hakemi, en sonunda da takımına 10 kişi savunma yaptıran Giray Bulak’ı kutlamak gerek dün akşamdan dolayı!
‘’Her şeye rağmen‘’
Önder’in rakiplerine uzak durup alan bırakışı, geri geri kaçışı herkesin dikkatini çekmiştir muhtemelen. Moskoflar’ın sürekli onun kanadından gelişi, kaçmamıştır gözlerden. “Bassana kardeşim. Ne geri kaçıyorsun!” denmesi doğal yani ilk bakışta. Ne var ki, sol kanatta Carlos, Vederson ikilisi ileri, geri nakış işler, her işte ve oluşta birlikte yardımlaşarak hareket ederken, sağda bir yalnızlık söz konusuydu Önder için. Deivid vardı ve yoktu önünde çünkü. Var olması, Önder’in ona göre davranmasını gerektiriyordu mantık icabı. Yok olduğunu bilse, daha farklı davranacaktı belki! İnter maçından bu yana düşüşte Deivid (o muhteşem füzeye rağmen).
İlk devreyi sağdaki sorunlarla birlikte önde bitirmiş, “Kafadan biraz sıkarsak, sonra kalbura bile çevirebiliriz” diye düşünürken, Edu’yu es geçmişiz. “Futbolun içinde var böyle şeyler” cümlesi bile teselli etmiyor bizi. Yenebileceğimiz, hatta son yarım saate önde girersek, epeyce eğlenebileceğimiz bir rakip karşımızdaki sanki.
Kezman’ın sinir bozucu top kayıpları bile kırmıyor ümidimizi. “Hadi Carlos, hadi Vederson, hadi seyrine doyum olmaz Alex; bitirin şu işi...”
Kırk yıllık Kanaryalar Yasin, Gökhan, Kazım da sahadalar neyse ki! Böyle bitmeyeceği kesin artık. Onlar da, tam takım durumun farkında. Mandrykin tek başına dirense de, geliyorum diyen beraberlik golü nihayet ağlarda...









































