‘’Ciddiyet lütfen!‘’
İyi, etkili, akıllı, seyir zevki veren, kadro yapısına uygun ya da çağdaş anlamda oynayamayabilir Fenerbahçe. Hem savunma hem hücumda futbolun temel ve hatta ilkel kurallarını bile uygulayamayabilir. iş bu nedenlerle başarısız sonuçlar da alabilir. Tüm bunlar eleştiri konusudur ve yukarıdaki gerekleri yerine getirmeyen bir takım doğal olarak eleştiri alabilir.
Bu takım, büyük hedeflerden söz ederek kurulmuş ise ve kendi ülkesinde her zaman şampiyonluğun birkaç adayından biriyse eğer, başarısızlıkta eleştirinin dozu daha da artırılabilir. Hedefe aykırı bir yola çıkışı, yürüyüşü eleştirmekten daha doğal ne olabilir!
Garip bir biçimde tüm dikkatini dışarıya vermiş olsa bile, Avrupa’da yine başarılı olamayabilir Fenerbahçe Spor Kulübü Profesyonel Futbol şubesi. Her sezon Türkiye şampiyonu olacak diye bir kural da yok.
Üstelik tüm bunlar Sarı-Lacivert’e gönül veren, ne kadar sevdiklerini yıllardan beri ve özellikle son senelerde rakipsizce ortaya koyan milyonlara da açıklanabilir. “Bu sezon, yarışmayacağız” cümlesi Aziz Yıldırım gibi bir başkan tarafından söylendiğinde, 21. yüzyılın tadını çıkaran Fenerbahçeliler bunu anlayabilecek kapasite ve özveridedir. Böyle bir açıklamaya rağmen, kombine, taraftar kart, Fenerium satışlarının arttığı bile gözlemlenecek ve buna şaşırılmayıp, Fenerbahçeliler’in bir ayrıcalığı olarak değerlendirilecektir.
Ancak, ciddi, dürüst ve sorumluluk sahibi olmak koşuluyla!
Bırakın Türkiye Süper Ligi’ndeki herhangi bir maçı, bir hazırlık maçında bile yönetiminden hocasına, futbolcusundan, tribününe hatta locasına; ciddiyetsizlik, vurdumduymazlık söz konusuysa tepki gelecektir, en acımasızından. Çünkü, söz konusu olan Fenerbahçe arması ve formasıdır. Güçlerini, yeteneklerini, bilgilerini, akıllarını sonuna kadar kullanmak zorundadır, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün herhangi bir şubesinde, herhangi bir görevde yer alan profesyoneller.
Bu, teknik kadro da olabilir, sporcu da, profesyonel yönetici de. Profesyonel değilse, amatördür zaten! Eleştirmemek, saygı duymak gerekir amatörce çabalarına!
‘’Ahbap çavuşlar!‘’
‘Renklerin ve kişilerin hakimiyetinde olan futbol piyasası’ Vestel gibi bir dünya devinin bile çekilmesine neden oldu futbolumuzdan.
Büyüklerin söz birliği etmişcesine berabere kalışı veya hakem hataları öne çıkacak yine. Hakan Şükür’ün 241 gole ulaşması alkışlanıp, Milli heyecan başlayacak ufak ufak. Sadece geride kalan haftanın değil, son dönemin en önemli olayları, ne yazık ki gölgede kalacak.
Oysa, 28 Ağustos ‘tekrar’ kararı ve Vestel’in sponsorluktan çekilişi olmalı futbol gündemimiz. Bu kararları, gerekçelerini ve doğurabileceği sonuçları didik didik etmeliyiz.
‘Boyumuzun ölçüsünü aldık’
En agresif, acımasız endüstriyel rekabet ortamlarında, kurallara uygun mücadelelerle dünya devi markalarla yarışan Vestel, Ulusoy federasyonu ve kurulları karşısında pes etti ve çekildi Manisaspor’un sporsonluğundan, yani Türk futbolundan.
Çünkü, ‘tehdit ve ahbap çavuş ilişkileriyle yürüyen’ bu ortama alışamadılar.
Türk futboluna yapabilecekleri katkı ve bunun getirisi bir yana, ‘Renklerin ve kişilerin hakimiyetinde olan futbol piyasası’ gün gelip kendi isimlerinin bile lekelenmesine neden olabilirdi. Üstelik, her türlü çabalarına rağmen, belli ki hiç bir şey de değişmeyecek ve hiçbir kesimden de, haklı davalarında destek görmeyeceklerdi.
“Biz boyumuzun ölçüsünü aldık” cümlesi, futbolumuzun içine işleyen kirlilik karşısında Vestel gibi bir dünya devinin bile çaresiz kaldığının en çarpıcı göstergesiydi.
28 Ağustos’ta alınan ve muhtemelen Türk futbolunun geleceğinde onarılmaz yaralar açacak olan ‘tekrar’ kararı, bardağı taşıran son damla olmuştu, pek çok aklı selim futbolsever gibi onlar için de. ‘Temiz futbol yok’ dediler ve gittiler.
Şimdi, birilerinin ortaya çıkıp, “var” demesini bekliyoruz doğal olarak.
Biz gidemeyiz
Asıl işimiz bu olmasa, o kadar maddi olanağımız olsa, hatta holding olsak, biz de çeker giderdik çoktan. Ne işimiz olurdu ‘renklerin ve kişilerin hakimiyetinde olan, tehdit ve ahbap çavuş ilişkileriyle yürüyen’ futbol dünyasının içinde, çevresinde ya da yakınında. Ancak bizim işimiz bu, çekip gidemeyiz. Kirliliğe bulaşmadan, idare edeceğiz. Elimizden fazlası da gelmez zaten; uzmanlık alanımız değil ki temizlik!
‘’Büyük hedef İnter-Toto‘’
Başkent’te bir Süper Lig karşılaşması ve tribünler boş. Hadi Oftaş’ın taraftarı yok diyelim, ancak diğeri Fenerbahçe. Maça gelmeyenler belki de haklı, çünkü sadece adı Fenerbahçe!
Maça kendini veremediği, psikolojik bakımdan iyi hazırlanamadığı her halinden belli, Önder’li, Uğur’lu, Selçuk’lu, Kemal’li, hatta Kezman’lı Sarı-Beyazlılar’ın. Belli ki, hakem de pek hazır değil ya da formsuz. Tutarsız ve oldukça hatalı düdükler var, özellikle faul kararlarında.
Oftaş’ın gücü oranında niyeti belli. Basacak, tatlı, kimi zaman tatsız sert oynayarak rakibi sindirecek, yakalarsa bir de gol bulacak. Yakaladı da ancak, direkten döndü daha maçın başında. Daha sonra ise, yapılan ikramlardan birini değerlendirdi.
Rakibi öyle ya da böyle bir şeyler yapmaya çalışırken, Fenerbahçe ise inter provası yapar gibiydi 8 kişiyle kendi sahasında. Carlos ve Alex takımlarını ileri taşımaya çalıştıkça geri ve yana oynuyordu diğer arkadaşları. Bir de bazen Kezman “gideyim” diyordu, ona da tekniği engel oluyordu!
Volkan kalesinde iyiydi, Lugano onun bunun açığını kapamaya çalışırken gayretliydi, Carlos ve Alex Sarı-Beyazlılar’ın aslında Fenerbahçe olduğunun anlaşılmasını sağlayan yegane ikiliydi.
Profesyonel futbol şubesinin Avrupa’da başarılı olacağını, üstelik bunun Zico gibi bir büyük futbolcu ve bu kadro ile başarılacağını iddia edenler, bu büyük amaç için gelecek sezon Temmuz’da yola koyulabilirler!
inter-Toto var ya...
‘’Brüksel lahanaları!‘’
Bizim memlekette bir türlü bekleneni veremeyen Kezman, kendi havasını soluduğu memleketlerde fark ettiriyor farkını. Koşuyor, çabalıyor, itiyor, kakıyor, zorluyor, yakalayınca da çakıyor. Hakemlerde izin veriyorlar tabii ki bu mücadeleye. “Zıırt” diye gereksiz düküler çalmıyor bizimkiler gibi.
Dün akşam, istediği yere erken çakınca Kezman, umutlarını çabuk bitirdi sahada ve tribündeki çirkef Belçikalılar’ın. Bu vuruştan sonra, 3 gole ihtiyacı olduğundan, artistlikten başka çaresi kalmadı Brüksel lahanalarının.
Önder biraz sakin, akıllı davransa. En azından ayağındakini rakibe ikram edip, birçok atağımızın rakip atağa dönüşmesine neden olmasa, daha rahat olabilirdik ilk yarıda. Tümer tecrübesini, tekniğini, soğukkanlılığını dün akşama yansıtsa, hiç olmazsa Deivid’e ayak uydursa, bu kadar hücum denemesi kalmazdı yarıda Kanaryalar’ın. En azından, bu ikilinin kayıplarından pozisyonlar vermez, o iki top da dönmezdi direklerimizden.
Tartışmasız, Deniz sahanın en iyisiydi dün akşam. izleyeni bile yoran enerjisi, lahanaların orta alandaki tüm direncini kıracak yeterlilikteydi. Kimbilir, belki Aurelio bile rahatsız olmuştur bu durumdan, “kardeşim biraz da bize iş bırak” anlamında!
Volkan’ın yan toplardaki başarısı, Carlos ve Önder başta olmak üzere, Lugano ve Edu için de nimet niteliğindeydi. şimdiden uyarmakta fayda var. Rakibe bu kadar orta fırsatı veren savunma, gruplarda Fenerbahçe’nin en büyük derdi.
Sarı-Beyazlılar Deniz’in liderliğinde Şampiyonlar Ligi’ne kalırken, hazımsız, uygar Avrupalılar sahaya girmeyi bile denedi!
‘’Olmazsa olmaz‘’
İlgililer, bilgililer, yetkililer bir an önce bir şeyler yapmalı, tribünleri doldurup Türk Futbolu’nu seyircisizlikten kurtarma konusunda.
Hiç şüphe yok; ayaktopunu tüm dünyada bu derece yaygın, örgün ve endüstriyel hale getiren, geniş kitlelerin ilgisi.
Futbolseverler olarak tanımladığımız büyük kalabalıklar, bu oyunun olmazsa olmaz unsuru. Kimi zaman saha çizgilerinden, kale direklerinden, köşe gönderlerinden, hakemlerden bile önemli hatta futbol seyircisi.
Dört büyük taş, herhangi bir top, düze yakın bir satıh, iki takım oluşturabilecek kadar insan yeter bir futbol maçı için. Ne var ki, seyircisiz bir maç, asla seyircilisi kadar keyifli olmaz. Ancak kalabalıkların şahit olduğu bir pas, çalım ya da gol uzun süre konuşulup, belki de unutulmazlar arasına girebilir. Hele üst düzey, profesyonel bir organizasyonsa söz konusu olan, seyirci neredeyse gol kadar değerli bir velinimettir...
Turkcell Süper Ligi de, her bakımdan üst düzey bir organizasyon, bir büyük endüstri hatta, bildiğimiz ve yaşadığımız kadarıyla. Ayakta durması, kalkınması için ciddi anlamda ihtiyacı var yani, futbolsever kalabalıklara...
Oysa; Trabzon Hüseyin Avni Aker Stadı’nda seyirci yoktu bu hafta sonu cezadan dolayı. İstanbul Ali Sami Yen Stadı’nda da öyle. Peki, İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı’nın hali neydi? Ne zaman ceza aldı İstanbul Büyükşehir Belediye yaptığı bir usûlsüzlükten dolayı! Ya Ankara Asaş Stadı, Melih Gökçek’in Ankarası!..
Mehmet Topuz’u, Gökhan Ünal’ı neden satmıyor Kayserispor’u yönetenler. Babalarının hayrına mı, hemşehrileri için mi! ‘Her sezon biraz daha yükseğe’ hedefi koyup, bunun için maddi, manevi herşeyi göze almışlarken, nedir bu Kayserili’nin tribünleri boş bırakan ilgisizliği!
Aşırı sıcak, yüksek nem, karşılaşmaların uykudan az önce sona ermesine neden olan maç saatleri mi! Yüksek bilet fiyatları mı, yoksa tatilcilerin henüz geri dönmemeleri mi! Ya yılların birikimine rağmen hâlâ sahipsiz olan Gençlerbirliği gibileri!..
Seyirci futbolun olmazsa olmaz unsuru. Hele, Turkcell Süper Ligi gibi üst düzey, endüstriyel bir organizasyon söz konusuysa. İlgililer, bilgililer, yetkililer bir an önce bir şeyler yapmalı, tribünleri doldurup Türk Futbolu’nu seyircisizlikten kurtarma konusunda.
‘’Süper Lig panorama‘’
Şaşıracak ne var!Tepeden tırnağa, siyasetten spora, başka yerlerde inanılmaz olanlar, bizde ise sıradandır.. Ve mutlaka bir provokasyon vardır arkasında...Geçen haftanın öne çıkan olayı Trabzon’da yaşananlardı. Aslında, sıkça rastlanan bir durumun bu kez biraz daha abartılmasından başka bir şey değildi, o olaylar! İş bu nedenle, tek bir özür kelimesi ya da suçluluk belirtisi görülmedi sorumlularda. Tüm hafta boyunca da, bunun gerçekten ne kadar sıradan olduğunu gözlemledik hep beraber; yetkililerin, ilgililerin, bilgililerin tavırlarından.Spor adamları!Kendilerine yasak olan bir yere girip, o yerin sahiplerine saldıranlar değil, o yerin hakimi, saldıranlara tepki veren sporcular ve Sivasspor Kulübü suçlanır hale geldi neredeyse! Trabzonspor’u yönetenlerden, medyaya ve hatta Futbol Federasyonu yöneticisi spor adamlarına kadar!PişmanlıkYine aynı nedenlerle, herhangi bir başarısızlık söz konusu olduğunda, hatta sadece kaçırılan bir gol sonrasında bile kendi sporcularına, en ağır hakaretleri eden, onları o kulübe, o şehire geldiklerine pişman eden tribünler yadırganmaz bu ülkede. Tıpkı bu hafta Rize’de olduğu gibi. Hemen her sene bu şehirde ve başka şehirlerde gözlemlenir, sporcunun verimini ya da konsantrasyonunu daha da düşürecek bu garip, sporla bağdaşmayan tutumlar. İş bu nedenle de, “Ben böyle bir seyirciye hizmet etmek istemiyorum” demecini verir, Rizespor kaptanı Emrah Eren gibi, moralsiz, kırgın, bezgin sporcular. Desteğe en çok ihtiyaçları olduğu dönemdir bu aslında. Bizde ise tam aksine, takımlarını kendilerinden daha çok sevdiklerini iddia edenler yüzünden iyice dibe vururlar.Ne saygısı!Kendi takımlarına taraftar olmayı beceremeyenler, rakip takıma ve taraftara saygı duymayı asla beceremez ve hatta akıllarına bile getiremezler doğal olarak. Rakip değil, düşmandır zaten diğerleri! İş bu nedenle, otobüsler taşlanır, zincirleme kaza olur, bir spor karşılaşmasını izlemeye gelenler hastanelere taşınır Bursa’daki gibi...Toplu sonuçlar:G.Birliği OFTAS - Trabzonspor 0 - 2 Fenerbahçe - Gaziantepspor 2 - 1 Ankaragücü - Denizlispor 3 - 2 Ç.Rizespor - Gençlerbirliği 0 - 2Bursaspor - Galatasaray 0 - 1 Sivasspor - İst. Büyükşehir 2 - 1 Konyaspor - Kayserispor 1 - 1 V. Manisaspor - Ankaraspor 2 - 1 Kasımpaşa - Beşiktaş 1 - 2 Süper Lig puan durumuHaftanın KarmasıKart CezalılarıGol ve Asist KrallığıPAF Ligi
‘’Bu Fener tutulmaz!‘’
Her sezon daha da büyümeye çalışan Fenerbahçe Spor Kulübü, profesyonel futbol takımının karşılaşmaları için 27 bin kombine satmış. Carlos dışında, bir tek kalburüstü transferi yok oysa.27 bin kombineye rağmen, yaklaşık 35 bin taraftar vardı statta. İyi ki daha kalabalık gelmemişler mi ne, kadroya bakınca!Tamamı farklı bir takım; bir Türkcell Süper Ligi maçında. Ligin sondan ikinci maçı ve Gaziantepspor’un durumu kritik olsa, “şike yaptı” derler bu ülkede adama!Geçen sezon ligden çekilme vaadini gerçekleştirmeyen Fenerbahçeliler, Fortis Kupası maçları yerine, lig maçlarına ikinci takımlarını sürerek bir anlamda özür mü diliyorlar acaba! Hadi sakat Alex, Deniz, Aurelio falan dinlendiriliyor diyelim, Volkan’ı kaleye geçiren Serdar yorgunluğu ne alaka! Tribün ağzıyla; ‘Fenerbahçe taraftarıyla ..... geçiyor’ mu yoksa!Birileri muhtemelen, “ne güzel işte” diyecekler, “gençler koşuyor ve kazanıyor hiç olmazsa”. Tamam o zaman, Anderlecht rövanşında da aynı kadroyu sürün sahaya.Asli kadroda yapılabilecek birkaç değişiklik başka, dün akşamki topyekün 11 kişilik ilginçlik başka!Yoksa Fenerbahçe, artık kendi ligini bile hafife alacak hale mi geldi! Yoksa vahiy mi geldi “sen ne yaparsan yap, şampiyon şu olacak bu sezon” gibi. Bu nedenle mi, transferde itidalli davranıldı, ilk maçı kaybedilmiş ligin ikinci karşılaşmasında, yedek kadroyla ..... geçildi!
‘’Sınıf farkı yok!‘’
Bir zamanların Avrupa şampiyonu, bildik bir isim Anderlecht. 40 sene önce Fenerbahçe’yi, Galatasaray’ı 5’lemiş bir takım icabında. Devir değişti ne var ki; şimdilerde Fenerbahçe, Belçikalı’dan çok daha kaliteli ve onu 5’leyemediği için eleştirilebilecek bir takım konumunda. Ayıptır söylemesi, kefelere koyunca, rakip pek iplenmeyecek durumda!Deniz’in, Önder’in geri, Aurelio’nun, Tümer’in yan paslarına, Kezman’ın top kayıplarına sinir olunması bu nedenle. Savunmanın göbeğindekilerin her yan veya uzun ortaya seyirci kalmasına deli olmamak ne kelime! Kem, küm yapmaya gerek yok. Tak fişi, bitir işi, henüz ilk maçta çak 3 tane, garibanı UEFA’ya güdümle. Ner’dee!..Rakip üçüncü sınıf da olsa, birinci sınıf olmak gerek ezip geçmek için. Yani, ikinci sınıf olunca pek fark etmiyor, tek fark. Dün akşamın sonucu da bu işte. Tek fark yeter mi Fenerbahçe’ye, rövanşı daha şimdiden merak etmeye başlayan Fenerbahçeliler’e!Ki o Fenerbahçeliler turkuaz niyetine mavi forma almayı bile göze almışlar kulüp sevgileri nedeniyle. Çubuklu formadan bile vazgeçmeye razılar, kasaya para girecek diye. Hani belki birinci sınıf olur aşık oldukları kulübün futbol takımları ümidiyle...Ronaldo, Adriano olmadı, Gökhan Gönül gelir. Sakatın önde gideni Appiah gönderilip, adam gibi bir adam; mesela Mehmet Topuz’la takım takviye edilir...









































