‘’Çünkü, teksiniz!‘’
Artık gelenekselleşti, Fenerbahçe, Türkiye Kupası’ndan elendiğinde veya finalde kaybettiğinde ‘kupa geyikleri’ başlıyor. Geçen sürenin uzunluğu nedeniyle hicvediliyor Sarı-Lacivertliler. Peki neden? Çünkü söz konusu Fenerbahçe. En popüler, en gıpta edilen, özenilen Spor Kulübü Türkiye’nin...
Öyle olmasa, en son 27 Mayıs 1984’te lig şampiyonluğu kupasını kaldıran Trabzonspor’la da eğlenilirdi değil mi!
Çok hatırlayan vardır Fenerbahçe’ye ‘acıların takımı’ denildiğini. Bu, Kanaryalar 1985 ile 1989 arasında üç sezon şampiyon olamadığı için söylenmişti. Oysa daha önce 1967 ile 1982 arasında 14 sezon şampiyonluk göremeyen Beşiktaş vardı. Oysa daha önce, 1973 ile 1987 arasında 13 sezon şampiyon olamayan Galatasaray vardı. Çok açık bir durum bu, ‘acıların takımı’ deyişi de Fenerbahçe popülaritesi ile alakalı...
Acaba, daha önce herhangi bir Türkiye Kupası golü sonrası çarşamba günkü kadar çok ses çıkmış mıydı! Sarı-Kırmızı, Siyah-Beyaz, vs., hep bir ağızdan, hatta böğürden! Bu kadar büyük bir kalabalık, Trabzonspor’un bir Türkiye Kupası golü için hiç bu kadar bağırmış mıydı!
Tatlı su taraftarı değil de, gerçek bir Fenerbahçeli iseniz bununla yaşamayı kabullenmeli ve hatta övünmelisiniz. Ligde, Türkiye’de, Avrupa’da bütün kupalarda, bu ülke sınırları içinde çoğunluğun karşısına aldığı en büyük güçsünüz; teksiniz! Yüzde 40’ı sizden olsa sporla ilgilenenlerin, 60’ı size karşı. Bunu hâlâ bilmiyorsanız, artık öğrenmelisiniz!
Sonuçta, futbolda ‘üç büyükler’i en çok yenen de, futbolda en çok resmi kupa kazanan da (amatör branşları saymıyoruz, çünkü son birkaç sezonda kazanılanlar bile diğerlerinin toplamından birkaç kat fazla çıkabilir ve bu büyük bir ayıp olur) sizsiniz. Tarih boyunca A Milli takıma futbolcu gönderen 115 kulüp arasında 150 futbolcu ile (Galatasaray 125, Beşiktaş 110, Trabzonspor 47) öndesiniz. Size gıcık olunmasına, sadece bu nedenlerle bile hayret etmemelisiniz!
Ankaragücü ya da Trabzonspor karşısında yaşanabilecek kayıplarla belki bir kez daha son düzlükte şampiyonluğu da kaybedeceksiniz. Bu gerçekleşirse, inceleyin çevrenizdeki Fenerbahçeli olmayanların yüzlerini neler görecek, açın diğer takımları tutan arkadaşlarınızın telefonlarını neler duyacaksınız! Camlarınızdan dışarıya, sokaklara bakın; kaç farklı takımın formasıyla sevinenlerle karşılaşacaksınız!
‘’Hak eden kazandı‘’
Bundan 26 yıl önce, Haziran ayının on beşinde, Mersin’de İdman Yurdu’nu 2-1 yenerek kazanmıştı son Türkiye Kupası’nı Fenerbahçe. Sonra, 28 Mart 1984’te Fatih Karagümrük’ü 2-0 yendiği maçtan düne kadar, tam 123 karşılaşma oynadı, bu kupayı bir kez daha müzesine götürebilmek için. 67 kez galip geldi, 32 kez yenildi. 245 gol attı, 146 gol yedi. 6 kez final oynadı, 14 kez de yarı final...
Fenerbahçe, aslında, taraftarlarının o kadar da itibar etmediği kupayı kazanamadıkça, kupanın değeri her sezon biraz daha katlandı. Hatta, en önemli özelliği oldu bu, Türkiye Kupası’nın!
Dünkü, son 6 sezon içindeki dördüncü finaliydi Sarı-Lacivertliler’in.. Ve geleneklerine bağlı kalarak yine kupaya uzanamadı!
18. Lig Şampiyonluğu’na iki adım kala, şimdi yorgunluk ve moral düşüklüğü de var caba! Bakalım, hafta sonu nasıl düzenlenecek, düne ait fatura!
Sonuçta kaçırılan, 5 aylık bir sürede (10 Ocak 2010-5 Mayıs 2010), altı takımla yapılan sekiz maçlık bir kupa. Diğeri, yani ŞAMPİYONLUK öyle mi ya! “Kupa şampiyonu Fenerbahçe” demek başka, “ŞAMPİYON FENERBAHÇE” demek bambaşka...
Bu nedenle başta ‘Büyük Usta’ olmak üzere, Fenerbahçeli futbolcuların ve teknik heyetin bu maç hiç oynanmamış gibi, hemen lige dönmesi gerekir. Çünkü Fenerbahçeliler, Türkiye’de bir tek kendilerine nasip olan 2006 gibi bir sonu bir kez daha kaldıramayabilir...
‘’Gökhan, Mehmet, Selçuk Şahin‘’
Eskişehirspor’un en güçlü bölgesi orta alanı. Bunu biz bile tespit edebildiğimize göre, Daum ve yardımcılarının bilmesi çok kolay. İş bu nedenle o bölgede baskı fazla, kayıtsız, şartsız ilk topa müdahale etmek zorunda oldukları emrini almış, Sarı-Lacivertli futbolcular.. Ve yine, iş bu nedenle ilk dakikalardan itibaren oyunun hakimi durumundalar...
Rakibin kalecisi ve savunması yüksek toplarda avantajlı olduğundan, akılllıca ve teknik becerilerini sıkça kullanarak, ikiye birlerle, tek paslarla rahat rahat pozisyon bulmaktalar. Yandan yandan yerine, yerden yerden oynayınca uzunlara ve savaşçılara karşı, üç puanı henüz 24. dakikada hanelerine koydular...
Selçuk, bir kez daha takımının ve sahanın en iyisiydi. Gökhan Gönül ve Mehmet Topuz çok koşup, çok çalışıp övgülerin her türlüsüne değer oynasa, Alex bilmem kaç zaman sonra serbet atıştan hava atsa da, Selçuk uzak ara akşamın en sivrilen ismiydi. Her dakika değil saniye, her hücum ve her savunma taktiğinde sürekli oyunun içindeydi. Zaten son haftalardaki Fenerbahçe başarılarının en önde gelenlerinden, tecrübeli ve gerçek Fenerbahçeli...
Gökhan Gönül ve Mehmet Topuz’un sanki her hafta daha da yükselen güç ve grafiği ise, yolun sonundaki en önemli avantajlarından biri Fenerbahçe’nin. Özellike Mehmet Topuz; bu tempoyla randıman artırmaya, güçlenmeye devam ederse, büyük olasılıkla Mayıs ayının sonlarını ve Haziran’ın başını tırmanacak düz duvar arayarak geçirecek!
‘’Bizans oyunları!‘’
2000-2001 sezonundan bu yana, yani son 10 sezonda, yani 21. Yüzyıl’da MKE Ankaragücü’nün Süper Lig’de oynattığı futbolcu sayısı 179. Aynı dönemde Fenerbahçe’nin Süper Lig’de oynattığı futbolcu sayısı ise 99. Bu sezon Sarı-Kanaryalar’ın Süper Lig’de oynattığı futbolcu 23, MKE Ankaragücü’nün ise 45...
Son 10 sezonda Fenerbahçe’nin topladığı puan 710, MKE Ankaragücü’nün 441. Bu sezon Kanarya’nın puanı 67, MKE Ankaragücü’nün ise 37.
Son 10 sezonda Fenerbahçe 4 kez birinci (bu sezon da hala birinci), 3 kez ikinci, 1 kez dördüncü, 1 kez de altıncı sırada bitirmiş ligi. MKE Ankaragücü ise aynı dönemde, 1 kez dördüncü, 1 kez altıncı, 2 kez sekizinci, 1 kez dokuzuncu, 4 kez onüçüncü olarak bitirmiş (şu anda halen onikinci).
Aynı sürede Fenerbahçe’nin aldığı galibiyet 216, MKE Ankaragücü’nün 120. Bu sezon Fenerbahçe’nin galibiyet sayısı 21, MKE Ankaragücü’nün 8.
21. Yüzyıl’da, Fenerbahçe’nin Süper Lig’de attığı gol 708, MKE Ankaragücü’nün ise 448. Bu sezon Fenerbahçe’nin atığı gol 55, MKE Ankaragücü’nün 35.
Yine 21. Yüzyıl’da, Fenerbahçe’nin yediği gol 342, MKE Ankaragücü’nün 485. Bu sezon Fenerbahçe’nin yediği gol 27, MKE Ankaragücü’nün 34.
*****
2000-2001 sezonundan bu yana, yani son 10 sezonda, yani 21. Yüzyıl’da, Süper Lig ve Türkiye Kupası’nda karşılaştıkları 23 oyunda, Fenerbahçe’nin galibiyet sayısı 16, MKE Ankaragücü’nün 4.
Yine bu son 10 sezonda, Fenerbahçe’nin yaptığı resmi maç sayısı 470 (337 Lig, 57 Türkiye Kupası, 2 Süper Kupa, 74 Avrupa Kupası), MKE Ankaragücü’nün yaptığı resmi maç sayısı ise 375 (337 Lig, 36 Türkiye Kupası, 2 Avrupa Kupası).
Bu dönemde Fenerbahçe’nin aldığı galibiyet 281, yenilgi 101, attığı gol 958, yediği 518. MKE Ankaragücü’nün aldığı galibiyet 139, yenilgi 152, attığı gol 513, yediği ise 535.
*****
1959’dan bu yana, yani son 52 yılda, birbirleriyle yaptıkları 109 resmi maçta Fenerbahçe’nin galibiyet sayısı 68, MKE Ankaragücü’nün 14.
Fenerbahçe’nin attığı gol 193, MKE Ankaragücü’nün 78. Fenerbahçe’nin en farklı galibiyeti 5-0, MKE Ankaragücü’nün 3-1.
Yine bu 52 yılda, Süper Lig, Atatürk Kupası, Cumhurbaşkanlığı Kupası, Başbakanlık Kupası, Süper Kupa, Türkiye ve Balkan Kupası’nda Fenerbahçe’nin kazandığı resmi kupa sayısı 40, MKE Ankaragücü’nün ise 5...
‘’Hayret Alex!‘’
Kasımpaşa’da Koray ve Merthan’ın havadan, karadan kestiği pozisyon sayısı çok fazla. Hatta, Fenerbahçe’nin rakibi karşısında belirgin bir üstünlük kuramadığı ilk yarıda bile topla en çok buluşan oyunculardandı iki stoper. Sarı-Lacivertliler’in baskıyı arttırdığı, oyunu neredeyse rakip ceza sahasına yığdığı bölümlerde de başarılı aynı ikili.
Peki bunda, başta Özer olmak üzere, Fenerbahçeli orta sahaların katkısı yok mu? Birinde biraz daha yüksek, diğerinde biraz daha alçak, birinde biraz daha hızlı, bir başkasında biraz daha yavaş atılan, kıvamı bozuk paslar etikili değil mi bunda?
O, Özer’in pasları hele! Kimi zaman neden bu sarsaklık, kimi zaman neden bu acele! Neden bir türlü sakin oynayamıyor, onca donanıma sahip Özer gibi bir yetenek! Acaba, biraz daha fazla mental destek mi gerek!
Ya Alex! Hiç kuşku yok, böyle stres yüklü, sancılı oyunlarda, öncelikle onun liderliğini ortaya koyması gerek. Dünkü Alex sakinliğine, koca bir HAYRET! Önce Selçuk, sonra Emre üstlenmeselerdi bu görevi, dün, onlar için büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlanabilirdi.
Tabii ki, çoğu zaman olduğu gibi, Fenerbahçe yine en çok Güiza’nın şanssızlıkları(!) nedeniyle acı ve sıkıntı çekti. Yoksa, skor çok erken Sarı-Lacivertliler’in lehine gelişebilir, son dakikalar sadece zamanı harcamak için çaba gösterilmezdi!
Bekir, Selçuk, Emre, Mehmet, Koray, Merthan, Yekta ve Sancak sanki biraz daha öne çıkan futbolculardı. Daum’un tam da oynamaya, Kasımpaşa’nın sol tarafını dağıtmaya başlamışken Mehmet’i çıkarması ise, dünün şakasıydı!
‘’Komik olmak!‘’
Komik olmak iyidir. İnsanı güldürür, sevilir, istenirsin böylece. Ancak, bir yere kadar tabii...
Mesela, bir futbol maçını yorumluyorsan yazılı veya sözlü medyada, çok özel durumlar dışında, komiklik değildir işin!
Yine mesela, 21 Kasım 2009’daki Beşiktaş-Fenerbahçe maçını da yorumlamış ve o maç sonrası hakemle ilgili tek söz veya satır kullanmamışsan, 19. dakikada Üzülmez’in, Gönül’e yaptığı net penaltıyı nasıl olmuş da atlamışsan, sonrasında da atlamayı becerebilmelisin.
Sazan gibi değil ama, adam gibi! Ya da hiç atlamamalısın...
Onu atlayıp da, rövanş sonrasında neredeyse sadece hakem ile ilgili söz ya da satırlarla zamanını veya yerini doldurursan, gerçekten komik durumu düşersin. Gülerler sadece!
Mesela, “hakemlerden pek söz etmeyi sevmem” ya da “hakemlerle ilgili pek yorum yapmam” diyorsan ve neredeyse tüm yazı veya sözlerin aslında sadece hakemlerle ilgili ise, daha başka bir duruma düşersin!
Hakemsen ve çifte standardın varsa, sonrasında ‘hakem hocası’ veya daha sonrası ‘medya hakemi’ olmuşsan ve hâlaâ çifte standardın varsa, insana komik değil de, bir garip gelirsin.
Sonra, eski defterleri açar, hatta kolayca hatırlar, söyler ya da yazar birileri, “50 metreden topun çizgiyi geçip geçmediğini görebilen hakem” diye, ‘süper hakem’ unvanına erişirsin!
Eğer, çok çok komiksen, “Ernst atıldıktan sonra Beşiktaş maçı kaybetti” de diyebilirsin; bu olay 88. dakikada gerçekleşmiş olsa da!
Komik olmak iyidir. İnsanı güldürür, sevilir, istenirsin böylece. “sakat olduğu iddia edilen Gökhan Gönül” dersen, daha büyük kahkahalara neden olur, “Lugano, Bilica, Emre ve Alex her maç oyundan atılmalı” dersen, iyice kırar geçirirsin adamı...
Fenerbahçe’nin şampiyonluk olasılığının ciddi biçimde artması, üzebilir, büzebilir tabii ki insanı. Hele ki, bir Anti-Fenerbahçeli isen bu son derece doğal.
Ne var ki, şu son maçtan söz edeceksen, öncelikle kafanı iki elinin arasına koyup, Volkan Demirel’in penaltıdan başka hangi ‘Beşiktaş’ın gol pozisyonu’nu kurtardığını düşünmelisin!
Düşün, düşün, yoktur işin! Çünkü başka yok ve bu da traji-komik değil mi; onca Beşiktaş üstünlüğüne rağmen, bir tane bile kurtarışının olmaması Volkan’ın!
Demek ki, pozisyonu bile yokmuş Kara-Kartal’ın...
‘’İlle de Alex‘’
Alex’in harika başlangıç golü, daha rahat ve daha iyi futbol anlamına gelecek sandık. Öyle ya, erken golle öne geçen Fenerbahçe kendi taraftarı önünde daha rahat top çevirip ataklar geliştirecek, başka çaresi olmayan Beşiktaş da, daha fazla adamla ev sahibinin üzerine gidecek ve derbi güzelleşecekti...
Bu, sadece iyi niyetmiş meğerse. Ne misafir öyle böyle üzerine gitti Sarı-Lacivertliler’in ne de top çevirip üstünlük kurabildi rakibine Fenerbahçeliler.
Çok top kaybı, çok faul, Sarı-Lacivert üç, Siyah-Beyaz hiç pozisyonla geçip gitti, koca 45 dakika. Bütün hesaplar, stres ve heyecan artık ikinci yarıya...
İkinci yarının sessiz ilk on dakikasından sonra, nihayet beklenilen gerçekleşti. Tek taraflı olarak tabii. Oyunun mutlak hakimi Beşiktaş’tı artık. Gökhan Gönül, Emre, Lugano ve biraz da Selçuk’la girdikleri dışında, ikili mücadelelerin neredeyse tamamını kazanan, rakibini sahasına mahkum eden ve kapasitesi yettiğince pozisyon üretmek için çaba sarfeden taraftı Kartallar...
Sarı-Kanaryalar bırakın organize olmayı, sakin bile olamıyordu, taa karşılaşma bitene kadar. Vur, geri gelsin, rakibin bir kez daha denesin...
Gökhan Gönül, Emre, Selçuk, Lugano ve ille de Alex; sadece golü için bu kez. Karşıda ise, Fink, Ernst, Toraman ve Üzülmez.. Ve sonunda mutlaka Volkan Demirel; onca hatalı çıkışa rağmen, kurtardığı şampiyonluk penaltısı için...
‘’Fasulyeden!‘’
Öylesine bir maçı, işimiz gereği, yani zorunluluktan yazıyoruz! Ne maç dev ne de yazacaklarımız; bu zamana kadar olduğu gibi! Öylesine, sıradan işte...
İlk maç 2-0 ve kazanan Fenerbahçe ya, önemli değil ikincisi! Rakip de, ilk maça bile bir kaç yedekle çıkan, asıl derdi kümede tutunabilmek olan Manisaspor ya! İşte öylesine bir maç bu nedenle ve işte öylesine yazılıyor yine ‘kaale alınmayan’ rövanş!
Hafta sonu, neredeyse şampiyonluk ya da en azından Şampiyonlar Ligi maçı var Sarı Kanarya’nın. Lugano, Emre, Alex sahada! Lugano belki bu nedenle gereğinden fazla kibar. Belki bu nedenle rakibe gidiyor genellikle Emre’nin verdiği paslar. Bu nedenle tedirgin ve tedbirli Alex top sürerken, muhtemelen...
Biz de, böylesine bir maçı, öylesine yazıyoruz işte, fasulyeden! Tek özeliği, 26 yıldır Fenerbahçe’nin kazanamıyor olması olan bir kupa yarı finali rövanşını, sıradan yazıyoruz, her zaman olduğu gibi!
Manisasporlular ve Reha Kapsal, ilk maçtaki umursamazlıktan pişman belki! Hani, ligde kalmaya öncelikle özen göstermek önemli ama, kupada da final oynayabilmek vardı işin sonunda; hazır önüne fırsat gelmişken. Bir düşünsene, ligde tutunup, bir de kupaya uzandığını.. Ve durup dururken, teknik adamın hayalini kurmasa bile seneye kupa şampiyonu olarak Avrupa’ya çıkacağını...
Neyse, Alex çıktı sahneye bir dev olarak ve işi bitirdi birden. Devler söz konusu olduğunda da, gerisi fasulyedir zaten!