Arama

Popüler aramalar

‘’Ateşkes!‘’

Peki, öyle olsun; Baroni’ye yaylım ateşini keselim! Ama, arkasından koşmayacak rakibinin, “hatalarını en çok telafi eden” oyuncu olarak! En az Emre veya Selçuk kadar yatacak yere. En az onlar, hatta milyonların henüz tanışmadığı Gökay kadar top çalacak, ani atak engelleyecek. Orta saha ‘yol geçen hanı’ olmayacak, onun katkısızlığı nedeniyle!
Eğer, yanılıyorsak ve asıl neden olan Emre ise bu ortaklığın yetersizliğine, hadi onu gönderelim, daha doğrusu gönder Aykut hocam kulübeye! Pek mantıklı gibi gelmiyor ama, biz o kadar anlayamıyoruz belki uzaktan, en yakın sensin, bir de bunu dene! Selçuk var, Mehmet var, Özer var, hatta tam zamanı gelmişken Gökay var; daha sağlam ve üretici bir orta alan göbeği için ortaklık edebilecek, vazgeçilmez Baroni’ye!

Önder sağ bekte oynarken, hatta Paok maçı için Kayseri’den izin alınıp geç yollanırken, Okan da vardı değil mi kadroda, antrenmanlarda! Bir yıldan fazladır içindesin takımın, onca garip ve tutmayacağı bilinen denemeden sonra, Gökhan’a alternatif olarak, birden nasıl çıktı bu Okan fikri ortaya! Bunun nedenini bilmek ister futbolu takip eden her insan; Mert ve Okan gerçekliği, heyecanı ve gururundan sonra.. Ve düşünür doğal olarak; ya Gökay da, böyle yürekli, özgüveni yüksek, üst düzey bir oyuncuysa ve onda da geç kalınıyorsa!

Takımı için “tekmeye kafa sokan”, gerektiğinde çukur bile kazan, uzun top ustası, rakibi arkasındayken topu ayağında ısrarla tutma hastası Bilica’dan nasıl vazgeçilecek şimdi, Yobo’dan sonra! Bu da ironik bir durum gibi gözüküyor buradan; peki ya oradan bakınca! Sorun falan çıkarmaz değil mi, kulübede oturmak, hatta zaman zaman tribüne çıkmak zorunda kalınca!

Sen, bize aldırma Aykut hoca. Şöyle bir 8-10 sezon kal şu takımın başında, istikrar gelsin, ‘kurumsallık’tan söz edebilelim gerine-gerine. Transferden ve futbol takımının her şeyinden sorumlu, tek yetkili olarak; çıkar Mert’i, Okan’ı, Gökay’ı ve adını hiç duymadığımız bir kaç filintayı daha, bak bakalım ateş eden olacak mı! Yoksa geri mi tepecek eski tüfekler! Hele bir de, hakkınla kazandığın ‘gerçek sportmen’ unvanına yakışmayan, Bilica gibi apaçık yüz kızartıcılarla çalışmaktan vazgeçmeyi tercih edersen.

03 Eylül 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tebrikler‘’

Zaten sol bek olmayan Andre’yi kenarda tutup, bek olmayan diğer kanat oyuncu Caner ile başlaması, Kocaman’ın sağlıklı bir tercihiydi. Zaman içinde Bilica ve Baroni ısrarından da vazgeçerek, takımının daha az hata yapan, daha akıllı ve özverili oyuncularla mücadele etmesini sağlayacak şüphesiz.

Dün akşam olduğu gibi, her maç rakip forvetlere en az iki pozisyon hazırlayan, en geride rakibiyle başbaşayken ayağındaki toptan kurtulmayı düşünmeyip acemice riskler alan Bilica’dan mutlaka vazgeçecek.

Rakibe ilk müdahelelerde geç kalan, sonra gölgesine basarak amaçsız takipler yapan, doksan dakikada bir ya da iki kez yere yatıp top çalmaya çalışan, umursamaz Baroni’den de vazgeçecek. Kulübede rahatladıkça, bu bariz hatalara devam etmeyecek.

Niang dün kalitesini gösterdi. Hakemlerin izniyle itilip, çekilmeye, formasından tutulmaya alıştıkça, randımanı daha da yükselecek. Ayrıca, bir kaç hafta içinde Alex de onu iyice tanıyıp, ezberleyince, bu ikili çok daha fazla pozisyon, heyecan ve gol üretecek.

Stoch bir görünüp bir yok olmayacak, sakatlıktan çıkan Dia bir kaç maç sonra ısınma turlarını bitirip, gücü, çabukluğu ve süratiyle hucum konusunda belki önceki isimlerin bile önüne geçecek. Özer, Mehmet’i örnek alıp, biraz daha çalışır ve kendine güvenirse, ilk onbiri zorlamayı becerecek.

İşi en zor olanlar Volkan Demirel’le Gökhan Gönül artık; bakalım bu ikili Mert’le Okan’ı kesmeyi başarıp, takıma nasıl girecek! Tebrikler Aykut Kocaman, Gökay’ı da bekliyoruz onbirde, Fenerbahçe ve Türk futbolunun geleceği için.

30 Ağustos 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Naçizane!‘’

Güiza hâlâ Fenerbahçe’de! Gökhan Gönül’ün yedeği var mı peki! Mesela İspanyol’un yerine, 18-20 yaşlarında 6+2+2 kontenjanından Bulgar bir sağ bek (Türkiye’de, Sabri dışında böyle bir alternatif olmadığına göre) yedeklenemez mi, kulübe veya tribüne!

Andre kesinlikle bek oyuncusu değil! Dünya Kupası için Brezilya Milli Takımı’na da alınmadı bu nedenle. Yeteneğini hücumda da artık sergileyemediğine ve Fenerbahçe forması altında pek konsantre olamadığına göre (Türkiye’de, alınabilecek sol bek de olmadığına göre), ondan vazgeçilip, Belçika’dan 18-20 yaşlarında bir gerçek sol bek alınamaz mı, o tarafı savunsun diye!

Lugano, bulunmaz ve vazgeçilmez bir stoper, her takım için. Vatandaşı Godin, Uruguay Milli Takımı’ndan arkadaşı, Fenerbahçe’ye niye alınmadı; niye! Hadi, ortak olarak o alınmadı, kimse sormuyor mu, düşünmüyor mu, “Bu, büyük hedefleri olduğu söylenen takımda Lugano’nun yedeği kim olabilir?” diye. Genç ve talihsiz Eren Kayserispor’da, Ömer Erdoğan ise Bursaspor’da devam ediyorlar hâlâ kariyerlerine...

Bilica mı, Lugano’nun ortağı yani! Bu kadar mı, futbol bilginiz! O kadar mı yeterli bir savunmacı, bir kere tekmeye kafa uzattı diye! Aykut Kocaman, ilkeli, örnek bir spor adamı olarak ünlendi değil mi? O zaman, futbolculuk kalitesi veya kapasitesinden de vazgeçelim Bilica’nın, ‘iş makinesi’, ‘penaltı noktası kazıcısı’ bir garip adamın, Aykut Kocaman etiğiyle ilgisi ne!

Peki, İlhan veya Bekir mi alternatif, büyük hedefli Fenerbahçe futbol takımının ilk onbirinde stoper mevkiine!

Baroni, Baroni, Baroni... Gölge takipçisi, laubali, kaygısız, umarsız, tutarsız! Hem yaratıcı özelliği yok hem de savunmasız! Hiç gerek var mı; onca yerli, yetenekli, genç ve tecrübeli oyuncunun bulunduğu Fenerbahçe orta sahasında, böyle etkisiz birine! Genç, 18-20 yaşlarında bir Çek stoper bulunamaz mı, orta alan yerine savunmaya takviye! 6+2+2 avantajıyla kulübe veya tribüne!

Deivid gitti neyse! Üçe, beşe bakmadan Güiza’yı da gönderin artık, karamsar Fenerbahçeliler’e müjde niyetine! Bilica’yı da, Andre’yi de, Baroni’yi de, Kazım’ı da, Gökhan Ünal’ı da...

Yabancı kontenjanınızı sayın sonra! Lugano, Alex, Stoch, Dia ve Niang...

Ömer Erdoğan’ı, Sabri Sarıoğlu’nu almak aklınıza bile gelmemişti ya; geçti artık neyse! Bakın, beş yabancı alma şansınız var artık! Genç, alt yapısı sağlam, ciddi, gerçek sporcu, profesyonel anlayışta, yatırım olarak bile düşünülebilecek, tribünlere merak ve heyecan getirebilecek ve işinize yarayabilecek nitelikte...

29 Ağustos 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Canım Bilicam!‘’

Bilica’nın tekmeye kafayı uzatışına hastaymış Aykut Kocaman! Futboldan hiç anlamayan birçok Fenerbahçeli de hasta Bilica’nın futboluna! Hem çok centilmen bir sporcu hem de savunma yapmayı çok iyi bilen bir futbolcu! 120 dakikanın tamamını bir kenara bırakın, mesela uzun pas vermeye çalışıp rakibe hediye ettiği topları ya da zaman, mekan, hamle hatalarının tümünü yok sayın! Geçen sezon şampiyonluğun ve kupanın kaçmasında başrol oynayan yetersizlerden biri olduğunu da unutun bir an için. Dün akşamın 102. dakikasına bakın sadece! 60-70 metre mesafeden süzüle süzüle gelen yüksek topu ve o topa kafa vuramayışını ve bu nedenle golle sonuçlanan, Fenerbahçe’nin Avrupa’dan elenmesine neden olan pozisyonu düşünün! Sonra geriye dönün, geçen sezondan fotokopiler çekin ve cümlenizi şöyle bitirin “..bu adamın tekmeye kafa uzatışına hastayım”!

Dün akşam Andre’nin de ayak ya da kafa uzatamadığı pozisyonları düşünün sonra. Yine süzüle süzüle gelen birçok topa nasıl müdahale edemediğini gözünüzün önüne getirin. Kesinlikle bir bek oyuncusu olmadığını bildiğiniz Andre’nin, artık hücuma da katılamayan bir futbolcuya dönüşmesini de göz ardı etmeyin ama!

Baroni’yi ise hiç kafaya takmayın. O torpilli galiba Aykut hocadan! Koşsa da olur koşmasa da! Savunmaya yardım etmese de olur, üretici olmasa da! Onun yeri nasılsa garanti! Galiba Aykut Kocaman beğenip getirtmişti!

Volkan, Gökhan Gönül, Lugano, Emre, Mehmet, Alex, Stoch ve Niang sağolun. Selçuk, sen de artık bu tecrübeyle çok basit hatalar yapmamaya özen göster be kardeşim!

27 Ağustos 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gariplikler!‘’

Dörtlü orta saha kurgusunda, karşı takımın sağ beki Serkan Balcı gibi hızlı bir oyuncu olunca, ağır ve Paok maçı öncesi dinlenmesi gereken 21 yaşındaki Stoch yedek kaldı Fenerbahçe’de! Nasıl bir tahlil! Doğruluk payı var mı!

Neden yedek kaldı o zaman? Peki, sonra neden Semih’in yerine oyuna alındı! O bölgenin oyuncusu mu? Ya da Özer o bölgenin oyuncusu mu? Oysa sahada beş yabancı vardı ve Alex hala kulübede oturuyordu!

Eğrisi, doğrusuna denk gelip, yanlışlıkla Stoch oyuna alınınca gördünüz mü ne oldu! Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Hangi arayış, hangi mantık ölçüsü...

Beklerinin hali ne öyle Fenerbahçe’nin! Hadi Andre bek değil de, nerede o, bir kaç gün öncesinin Gökhan Gönül’ü. Sağdan, soldan bu kadar delinirse bir savunma, stoperler de elek olur, kaleci de! Hele bir de orta alandan gerekli destek gelmeyince...
Beş pozisyon bulup üç gol atar rakibin tek devrede. Baroni mi; o bildiğiniz gibi, gölge takibinde yine! Olsun, varsın yaratmasın, araya top atamasın, varsın rakibin oyununu birkaç istisna dışında bozamasın, yeri garanti nasılsa! Acaba, ilk onbir şartı mı var anlaşmasında!

Bir garip durum da, ikinci yarıdaki Stoch yabancılaşmasında! İlk devrenin son altı dakikasında takımına can veren Stoch ikinci yarı neden yeterince top alamadı! Neden kanat değiştirip, çok rahat oynayabildiği sağ tarafta da bir şans tanınmadı!

Fenerbahçe’nin ikinci kalecisi genç Mert mi! Yoksa başka bir kaleci gelecek mi! Gelecekse, neden yenisi alınmadan Volkan Babacan gönderildi! Stoch ya da Alex, Manisa maçı öncesi, Paok maçında dinlendirilmeli mi!

24 Ağustos 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kutlu olsun!‘’

Sol kanat kaput! Arkada Andre, önde Caner.. İkisi de teknik, çalım özelliği bulunan ve gerektiğinde fuleli adımlarla rakipleriyle arayı rahatça açabilen futbolcular. Ne var ki tık yok, kaput sol kanat...

İki miskin, güvensiz adam görünümünde soldakiler. Teknik direktörleri mi verdi bu korkak rolü onlara, yoksa halleri, cesaretleri mi yok ileri-geri çalışmaya bilinmez.

Ancak şu bir gerçek ki, Gökhan Gönül’ün müthiş çabasıyla ayakta kalan tek kanatla bu iş yürümez. İster Niang’ı al, ister Klose’yi, ister Messi’yi fark etmez!

Stoch’un yokluğunda, sol kanat da olmayacaksa, rakip kim olsa, kaç kişi oynasa, Fenerbahçe’yi durdurmakta pek zorluk çekmez...

Ya, Baroni balonu! Maç bitmek üzere, adamın iki metre önünde bomboş duruyor ve topla buluşup boş kalenin dışına atıyor topu rakip oyuncu, bizim ağır aksak, boş alan bekçisi, aval aval bakıyor.

Ne sağlam bir mücadele ne top çalma, atak kesme ne de yaratıcı bir pas üretme! Al gülüm, ver gülüm, zamanını geçirmeye devam ediyor, Cristian efendi! Kimse de sesini çıkarmıyor, kulübeden.

Her daim ilk onbirde yeri hazır, neredeyse her 90 dakika sahada!

Eğer Aykut Kocaman, kendisi beğenip aldırdığı için ısrar ediyorsa bu oyuncuda, garip ve ayıp bir durum valla!

Yanında da Selçuk olunca gölge takipçisinin, bir de Emre olmayınca, bir de Alex yine vasat maçlarından birini oynayınca; eh daha ne olsun! Tek farklı yenilgi zafer olarak algılansın, bayraklar dalgalansın, Fenerbahçeliler’e kutlu olsun...

20 Ağustos 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşi ne!‘’

İşi ne!

Üç aylık aradan sonra yine bir Süper Lig maçında Kadıköy’deydi Fenerbahçe. Bu kez tribünler boştu; maçtan sonra saha içinde yanlışlıkla timsah yürüyüşü yapacak kimse yoktu! Son maçında onlarca ya da tonlarca pozisyon ve atamadığı tek gol yüzünden şampiyonluğu da kaçıran Sarı-Lacivertliler, bu kez o kadar şanssız ve beceriksiz değildiler. Önde Semih, Alex işbirliği, ortada Emre, Mehmet dirliği, geride Gökhan, Lugano etkinliği ile henüz ilk yarıda işi bitirdiler...

Hemen hemen sahanın hiç bir bölgesinde baskı görmediklerinden, istedikleri pozisyonlara, yeteneklerini kullanarak rahatça girdiler. Bu kadar rahatlığa rağmen, Baroni en zayıf halka olma özelliğini sürdüren futbolcuydu, itina ile! Gölge takipçisi, boş alanların vazgeçilmez bekçisi iş başındaydı yine. Dia’nın takıma katılmasıyla birlikte sağ kanadın önü ona teslim edileceğine göre, Baroni’nin yerine Mehmet, Selçuk ya da Özer’in geçmesi en sağlıklı ve mantıklı seçim olacak bize göre. Bu kadar etkisiz, mücadelesiz ve markaj engelli birinin Fenerbahçe gibi bir takımda işi ne! Brezilyalı olması nedeniyle birazcık yaratıcılığı olsa, hadi neyse...

Stoch’un Avrupa kültürü Kanarya’nın en önemli artısı olacak gibi bu sene. İkiye birler, tek veya ters toplar, beklenmeyen şutlar ve rakibi gerektiği yere kadar takip eden anlayış, Fenerbahçe için ilaç niyetine...

Acaba, Devlet Bakanı Faruk Çelik maçı seyretti mi bir başka gözle! Goller kolay, kaleci şaibeli miydi yine! Bir an önce fikir beyan etmesini bekliyor Fenerbahçeliler, zaten işi ne!

16 Ağustos 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Birikmiş sorunlar!‘’

Birikmiş sorunlar!

Bir önceki cümlesinde, “birikmiş sorunlar”dan söz eden Aykut Kocaman, devamında “Fenerbahçe değişecek” diyor; bu, iyi bir şey...

Nasıl değişecek mesela: Kocaman gibi, duruşuyla futbolculuk yılları ve yeteneğinin bile önüne geçen bir spor adamı, takımının başına geçtiğinde, ilk iş olarak Bilica gibi bir ‘kazma’yı şutlayacak takımdan; tekniğine, kalitesine, söylemlerine yakışan bir plase ile!

Öyle ya; hem futbolu hem aykırı sportmenliği ile bir ‘iş makinesi’ni andıran (bakınız: Beşiktaş maçı penaltı noktası kazısı) Bilica’nın ‘Kocaman’ bir spor adamı ile işi ne!

Önder, nasıl sağbek veya stoper olarak hala antrenmanlarda ve maçlarda yer alabiliyor Fenerbahçe forması ile Kocaman’ın futbol bilgisiyle! İlhan veya Bekir nasıl ‘direkt’ adam olarak rol alabiliyor da, Deniz gönderiliyor sessizce!

Gölge takipçisi Baroni nasıl, orta alanın çalışkanı ve üreticisi olarak yer bulabiliyor hala, bu birikmiş sorunların içinde kadroda ve Deniz gönderiliyor sessizce!

Güiza’nın sakalı veya son vuruşları ne kadar garip geliyorsa birçok kişiye, Gökhan Ünal’ınkinden farkı ne! Ayağı da, sakalı da daha düzgün hatta bizimkine göre.

Semih, onca farklı hocayla sürekli yedek kalışına rağmen, hala ne kadar sorun olacak ve buna rağmen nasıl kadroda barınmaya devam edecek itina ile!

Evet! Birikmiş sorunlar çözülecek, Fenerbahçe değişecek! Biri gelip, daha ilk hamlede tavrını, tarzını ortaya koyacak çekinmeden, sonuçlarına göğüs gererek, ‘dik gibi’ duruşu ile!

Alex’i mi istemiyor mesela: Daha iyi bir alternatif veya sistem üretecek! ‘Büyük Usta’yı teşekkürlerle törenlerle uğurlayacak milyonlarca hayranıyla Fenerbahçe.

Sonra da zaman kaybetmeden, başka bir yoldan ilerlemeyi deneyecek. Harcamaya çalışıp, kolayca harcanarak değil ama, hep kazanmayı, dürüst ve vefalı davranmayı hedefleyerek!

Ne zaman ki, bir nisan ya da mayıs ayının sonlarında gelecek sezonun en az 22 kişilik alternatifli ve birbirine yakın kalitede, sisteme uygun kadrosunu çaktırmadan kurup, sonraki sezonun ilk antrenmanında tam kadro birlikte nefes açacak Fenerbahçe; işte o zaman değişecek basketbol ve voleyboldaki gibi.

Konuşmaya çalışan lafı ağzında gevelemediğinde, işte o zaman diğer spor dallarında olduğu gibi futbolda da Sarı-Lacivert’e bürünecek Türkiye. Chelsea mavisi ya da Brezilya yeşili ile değil ama, klasik çubuklu forması ile...

06 Ağustos 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI