‘’Sadece üç puan!‘’
Niang solda oynayamıyor. Niang çok top kaybediyor, yere çok düşüyor. Semih çok top kaybediyor. Semih pas hatası çok yapıyor. Semih gol vuruşu yapacağı pozisyonda, pas deniyor. Semih artık kafa topu kazanamıyor.
Mehmet Topuz kanadını hiç kullanamıyor. Oysa, Mehmet Topuz çok koşuyor, ama genelde boş koşuyor. Gökhan Gönül, Mehmet Topuz ve onun gibi kanat oyuncuları sayesinde, çok yorulsa da, tecrübelerine tecrübe katarak büyümeye devam ediyor.
Çubuklular topa uzun süreler sahip olamıyor. Çubuklular organize atak geliştirmekte zorlanıyor. Oyunun hakimiyetini ele geçiremiyor. Rakibe, karşı sahada baskı kuramıyor. “bu maçı rahat rahat alırlar” ya da “bu maçı kanırta kanırta kazanırlar” dedirtemiyor...
Koskoca bir devrede, en heyecanlı anları Alex’in uzak vuruşları yaşatıyor Sarı-Lacivert’e gönül verenlere. Gol, Gökhan Gönül’ün bireysel yetenekleri, azmi, son hamleden bir önce rakip hatası ve mükemmel bir vuruşla geliyor. Kanarya hâlâ, takım gibi takım havası veremiyor...
Aykut Kocaman, Semih’in yerine Özer’i alarak Niang’ı santfor mevkiine taşımayı hedefliyor. Bakıyor ki, yine bir şey olmuyor, bu kez Niang’ı çıkarıp Dia’yı alarak Alex’i santrfor mevkiine taşıyor.
Alex, kendisinden önce orada takılanların aksine, kalecisi ve savunmasından gelen dört hava topuna da rakipten önce dokunmayı becerebiliyor. Bir kez de, rakip savunmanın arkasına kaçarak, Fenerbahçe’nin maçtaki tek net pozisyonunu üretiyor...
Dün akşam göze batan tek farklılık ise şu, Kanarya topun arkasına sanki daha çabuk geçiyor...
‘’Nesi Kocaman!‘’
Her şey bir tarafa, kadrosunda Mert gibi yetenekli ve dün akşam hezimeti önleyen genç bir kaleci, formsuz da olsa Lugano, Yobo, Emre, Stoch ve Semih gibi futbolcular bulunan, Süper Lig takımı Fenerbahçe ile 2. Lig ekibi Yeni Malatyaspor karşılaşmasındaki futbol dengeleri dün akşamki gibi mi olmalı!
Bir de, yürüyecek hali, ciğerlerinde nefes alacak yeri yokmuşcasına takılan Niang’ı ekleyin bunlara, tekrar düşünün tabii!
Niang bir tarafa, en azından Mavi-Beyazlılar’ın biraz daha topa sahip olması, oyunu kontrol altında tutması beklenmez mi! Sağdan, soldan, yandan, yandan; bir-iki varyete umut edilmez mi, koskoca bir Süper Lig takımından! Bir karakteri olmaz mı, sözde de olsa hedefleri olan bir takımın! Apaçık, gözle görülebilen, futboldan pek anlamayanlar tarafından bile anlaşılabilen bir taktiği olmaz mı!
Yine her şey bir tarafa, Şampiyonlar Ligi ön elemelerinden elenir, UEFA Avrupa Ligi ön elemelerinden elenir ve Ligin ilk yarısını liderin 9 puan gerisinde bitirirse Fenerbahçe, Türkiye Kupası’ndan elenmesi haber olur mu!
Olmaz, olmaz, bir şey olmaz! Sezonun ikinci yarısında da bir şey olmaz! Sadece Fenerbahçe’den değil, Aykut Kocaman’ın teknik adamlığından da, Aziz Yıldırım’ın futbol bilgisinden de, Spor Toto 2. Lig Beyaz Gurup 11.’si Yeni Malatyaspor’dan da bir şey olmaz!
Alex de Souza ile görüşme zahmetine bile girmeyen profesyonel kifayetsizlik, kompleks ve anti-kurumsallıktan ne tür bir başarı beklenebilir ki zaten!
‘’Hiciv ve mecaz‘’
Sonunda bu da oldu! Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 17 yaş ve altı sporcuları, Galatasaray Spor Kulübü’nün Metin Oktay Tesisleri’nde, Galatasaraylılar tarafından darp edildi. Birinin burnu kırılan 13 sporcu hastaneye sevk edildi...
Galatasaray Spor Kulübü Resmi Web Sitesi, olayın kontrolleri dışında gerçekleştiğini duyurup, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne üzüntülerini bildirdi...
Şu sıralarda, olayın arkasında Aziz Yıldırım’ın olup olmadığı araştırılıyordur herhalde! Acaba, Aziz Bey 17 yaş altı sporculara maça gitmeden önce, “şöyle, böyle yapın da, size saldırsınlar” demiş olabilir mi! Durup dururken, neden darp etsinler ki, savunmasız ve sadece sporcu olan gencecik insanları! Vardır, bu işin arkasında da, değerli Türk medyasının dibine kadar araştırması gereken, Aziz Yıldırım ile ilintili bir durum!
Neydi en son büyük olayı Aziz Bey’in: Yunus Yıldırım, Aziz Yıldırım’ın tacizi nedeniyle Sivasspor maçının ikinci yarısına çıkmayacaktı değil mi! Temsilci tarafından ikna edilmese, karşılaşma tamamlanamayacaktı!
Yok, yok, pardon! Son büyük olayı “ulan”dı Aziz Bey’in! Arkadaşlarına “vay anasını .......minin çocuğu nerelerdesin ulan” diyerek hasretini gösteren, kendi çocuğunu “n’aber ulan eşek sıpası” diye seven, “ulan”ı gerçekten hakaret için kullanan başbakana sahip çıkıp, vatandaşa “anasını da alıp gidecek gerekirse” diyebilen necip Türk milletinin medyası, vatandaşları ve sporseverleri nasıl da ayıpladılar Aziz Bey’i! Bu büyük hakarete uğrayan Arda’nın neredeyse kaptanlığı elden gidecekti!
Türk sporundaki tüm kötülüklerin anası Fenerbahçe Spor Kulübü, babası da Aziz Yıldırım ya; ondan bütün bunlar!
Aslında, Aziz Yıldırım medyanın bir bölümünün, bazı spor adamlarının, kulüplerin veya branşların gerçekten babası! Hiciv de var bu cümlede, teşbih de, gerçek de, mecaz da!
Fenerbahçe Spor Kulübü’nde de, tesisleşmenin, gelişmenin, büyümenin, kurumsallaşmanın, amatör şubelerin, alt yapıların ve Profesyonel Futbol Şubesi A Takımı’nın da babası Aziz Yıldırım! Hiciv de var bu cümlede, gerçek de, mecaz da!
Fenerbahçe Spor Kulübü de, Aziz Yıldırım’dan bu yana, tesisleşmede, alt yapılarda, amatör ve yarı amatör branşlarda diğer kulüplerin babası uzun zamandır! Kesinlikle hiciv var bu cümlede!
‘’Darısı başınıza‘’
Biz kaçtıkça, şu heyacanını yitirmiş kupa geliyor üzerimize, üzerimize. Ne oldu, Fenerbahçe Bucaspor’a yenilince! Y. Malatyaspor var, Gençlerbirliği var. İlk iki maçı kaybeden Sarı-Kanarya’nın, hala gruptan çıkma şansı var...
Heyecansız, sıkıcı bir yapıda organize etmekte ısrar ediyorlar hala şu kupayı. Üstelik, Fenerbahçe dışında hemen her sezon bir peşin sahibi de var. Mesela, bu sezon da Galatasaray!
Ne demiş dün Adnan Polat: Lig Trabzonspor’un, kupa bizim! Bir zamanlar Lig Kartal’ın kupa Cimbom’undu. Lig Cimbom’un, kupa Kartal’ındı. Lig Kartal’ın, kupa Kaplan’ındı. Lig Timsah’ın, kupa Kaplan’ındı...
Her sezon, birileri birilerine vermeye devam ediyor! Telsiz hesabı! Veriyorlar, alıyorlar; utanıp, sıkılmadan. Sonra da, ‘büyüklük’ten söz ediyorlar!
Hadi başkanlara, yöneticilere alışığız da, şu sıralar teknik adamlar bile rakip meslekdaşlarını yok etmek için çaba sarfediyorlar; ‘kazanma uğrunda her yol mübahtır’ zavallılığıyla!
Aykut Kocaman ise, doğruları ve yanlışlarıyla iyi bir profesyonel, iyi bir insan ve gerçek bir spor adamı olarak yönetmeye çalışıyor ekibini. Kendisini profesyonel icraatları ile değil, çirkin sataşmalarla yıpratmaya çalışan, onun yarısı kadar bile adam olamamış, art niyetlilere rağmen.
Boşver hocam, sen yine yanlış tertipler sür, yanlış sistemler kur, zamansız ve hatalı değişiklikler yapmaya devam et. Duruşun yeter. Temsil ettiğin camianın ve Türk sporunun senin gibilere ihtiyacı var.
Futbol bir yana, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün artık bir de Dünya Şampiyonluğu var. Tebrikler ve teşekkürler Fenerbahçe Acıbadem Kadınlar Voleybol Takımı’na. Darısı diğer branşların ve diğer kulüplerin başına...
‘’Söke söke!‘’
Alex yapsa, topla hiç ilgisi yokken “hunharca” der miydi birileri! Uğur’un, 26. dakikada arkadan Dia’nın tandonuna girişi ne peki! Sadece faul mü yani! Ya böyle bir hareketi Sarı-Lacivert formalı bir stoper yapsa idi!
Gökhan savunmadan çıkarken, rakibinin vücudunun hemen yanındaki eline çarpan topa ‘el’ kararı veren aynı hakem. Dia kendi kulvarında, taç çizgisinin kenarında ileri gitmeye çalışırken, rakibinin vücudunun hemen yanındaki eline çarpan topa ‘el’ kararı veren de aynı hakem. Dia ceza sahasının solunda topu geriye çevirirken, rakibinin eline değip, koluyla taşıdığı topa ‘devam’ kararı veren de aynı hakem. İkisi ‘el’, biri ‘penaltı’ değil! Yunus Yıldırım işte!
Sarı-Kanarya zaten çok etkili değilken, bir de rakip sert ve hakem böyle olunca, boşa gitti en etkili olduğu ilk 45 dakika. Oysa, Aykut Kocaman’ın Lugano ve Stochsuz takım kurma tercihi çok yerindeydi. Çünkü, her ikisi de geçen haftalarda beklentilerin ve bilinenin çok altında verimdelerdi. Alex’in topla çok az buluşması ve Niang’ın etkisizliğine devam edişi, Fenerbahçe’nin yeterince fırsat bulamamasının birinci nedeniydi. Dia dışında kalan orta alan oyuncuları da hücuma yeterli katkıyı veremedi. Tabii ki, en önemli eksiklik, ev sahibinin Emresizliğiydi.
Kocaman’ın zamanında ve doğru oyuncu değişiklikleri ile Gökhan ve Alex’in muhteşem ikinci yarı randımanları Fenerbahçe’ye hak ettiği galibiyeti getirdi. 68’de Ziya’nın Semih’i iki elle kolundan indirişi de penaltıydı. Ancak, bu da es geçildi. Yani hakeme rağmen...
‘’Olsun!‘’
Beyazlılar sağdan, soldan bolca ileri gidiyor, ancak bu gidişler genellikle çok kötü pas ve ortalarla heba oluyordu.
Emre ile tek kişilik orta alan oyununu sürdüren Kocaman’ın ekibi, Dia, Gökhan Gönül ve Emre dışında, bal yapmayan arı kalabalığı gibi, boşu boşuna vızıldayıp duruyordu.
İkinci yarı da böyle başladı. Emre, orta alanda tek başına bir tarafını yırtıyor, Gökhan da sağdan gidip gidip Senecky’ye antrenman yaptırıyordu.. Ve böylece bir saat geçti. Bir saattir kapasitesi yettiğince bir şeyler yapmaya çalışan Kocaman’ın Fenerbahçe’si de bitti.
Ankaragücü, elini kolunu sallaya sallaya geçtiği orta alandan, rakip kaleye doğru gelmeye başladı yavaş yavaş. Sonra da gol atmaya...
Özellikle ikinci gol hem çok güzel hem de derslikti! Sestak, sözde şampiyonluk kovalayan Fenerbahçe savunmasını, yürüye yürüye, Ümit Özat’ın tesbihini dizer gibi geçti!
Bu sıralarda, her zamanki soğukkanlılığı ile olanları izlemeye devam ediyordu kenarda Aykut Kocaman. Hayrettir ki, bu sezon en kötü oyununu oynayan Alex’i çıkarmayı bile aklına getiremiyordu.. Ve bitik Niang, hala sahada top kaybetmeyi sürdürüyordu!
Varsın bu sezon da Kocaman’ın olsun! Hem, sadece futbol şubesi yok ki Fenerbahçe Spor Kulübü’nün; basketbolu var, voleybolu var, atletizmi var, var oğlu var...
‘’Anlamsız!‘’
Emre Belözoğlu yapsa aynı şeyi ne olurdu acaba! Sahadaki hakem ya da medyadaki büyük çoğunluk ‘kör’ kalır mıydı olaya!
Aurelio, ikinci devrenin başlarında beş faul yapıyor arka arkaya; ‘deli’ de değil ama, yine ‘tık’ yok! Normali, yani görmeye alışık olduğumuz tavır nedir oysa; çıkarır hakem sarı kartını, sonra anlatır taraftara da, ‘bir şurada, bir orada, bir burada’...
Kimse itiraz edemez; Cüneyt Çakır, Türk hakemliğinin son yıllardaki büyük gururu. Hata yapmaz mı, yapamaz mı peki; yapar tabii ki.
Mesela, Trabzon’da olduğu gibi! Engin’in koluna anlık bir dokunuş penaltıysa ve buna karşı çıkacak, bir-iki kişi dışında ‘hatalı’ diyecek kalabalıklar yoksa, ‘hımm, vay canına!’
Elleri gördünüz mü, Kadıköy’de!
Yok tribündekileri değil, Sarı-Kanaryalar aleyhine ‘el’ diye çalınan ve aslında rakip oyuncuların elle oynadığı pozisyonları gördünüz mü yani!
İlkinde karşılaşma 2-0’dı ve elle oynayan Deumi kendi ceza sahası içindeydi!
İkincisinde ise, Lugano topu kapmış ve kontra atak başlamak üzereydi. Karabük gol atacaktı neredeyse, bu ikinci ters ‘çift vuruş’ kararı sonrasında!
Konyaspor-Fenerbahçe karşılaşmasının ardından medyadaki tüm hakem hocaları, “Sarı-Lacivertliler’in 4 penaltısı verilmedi” diye yazmıştı. Hatta, Serdar Tatlı bile!
Abdullah Yılmaz’dı o maçın hakemi. İki hafta sonra, aynı hakemin Ankara’daki Gençlerbirliği maçında, Beşiktaş lehine çaldığı penaltı düdüğünü ve tabii ki pozisyonu hatırlıyorsunuz değil mi!
Biliyorsunuz; son 10 sezonun en çok penaltı kazanan takımı, 54 penaltı ile Beşiktaş. Takipçisi de 53 penaltı ile Galatasaray.
Trabzonspor’un 47, Fenerbahçe’nin ise 40 penaltısı var!
Son 10 sezonda, Fenerbahçe’nin kazandığı puan 671, Galatasaray’ın 648, Beşiktaş’ın 628, Trabzonspor’un 551, Bursaspor’un ise 367...
Yine son 10 sezonda, Fenerbahçe’nin attığı gol 670, Galatasaray’ın 596, Beşiktaş’ın 551, Trabzonspor’un 516, Bursaspor’un ise 334...
Yine son 10 sezonda, Fenerbahçe’nin oynattığı futbolcu sayısı 102, Trabzonspor’un 126, Bursaspor’un 132, Galatasaray’ın 134, Beşiktaş’ın ise 135...
Bir kez daha, “Bir anlam yüklemeye gerek yok yukarıdakilere” diyerek bitirelim yazımızı.
Yine, “Laf olsun, yer dolsun” diye yazdık işte!
‘’Pardon Basri‘’
İ.B.B.-Fenerbahçe karşılaşmasının 29. dakikasındaki pozisyonla ilgili, bir “pardon” ile başlamak gerek bugünkü yazıya. Alex’in gördüğü kartın normal olduğunu belirtmiştik maç yazımızda; hata yapmışız. Bir de, o pozisyona ‘kırmızı’ diyecek olanlara peşinen sallayıp, iyice saçmalamışız. Yani, tıpkı pozisyonun birkaç metre uzağındaki Halis Özkahya gibi çuvallamışız. Bu konuda getirdiği eleştiri ve kendisine verdiğimiz değer nedeniyle doğruyu görmemizi sağladığı için, Türkiye’nin futbolu en iyi bilen, objektif yorumcularından, arkadaşımız Basri Baykoç’a “pardon” özellikle...
Aslında, hak ettiği kırmızıyı görseydi ‘Büyük Usta’, Aykut Kocaman için de önemli bir şans olacaktı bu. En azından iki hafta, kaptanından yoksun kadrolar sahaya sürüp, üstelik bundan dolayı eleştirilmeden, huzur içinde, kendini, takımını ve şansını deneyebilecekti. Belki de, o iki haftadan sonra, “gerçekten, bu adamla oynamak en iyisi galiba” diyecekti. Ya da iş, “bak Aykut Hoca haklıymış” kıvamına gelecekti...
Şimdi gel de, “bak şu Özkahya’nın yaptığına” deme! Bizim gibi yanlış yorumlayıp göstermediği o kart nedeniyle belki de Fenerbahçe Spor Kulübü Profesyonel Futbol Şubesi A Takımı’nın Kocaman devrimini engelledi!
O kartı gösterseydi, belki gelecek sezon Fenerbahçeliler ve Türkiye’deki diğer tüm futbolseverler, Alex de Souza’yı sadece Brezilya’dan gelen gol ve asist haberleriyle takip edebilecekti. Belki, bir televizyon kanalı o maçları canlı yayınlayıp, köşeyi dönecekti!
Sırf o kart gösterilmediği için, Aykut Kocaman büyük olasılıkla zorunlu kalacak ‘Büyük Usta’ ile devam etmeye. O da formda olduğundan şu sıralar, iyi oyunlarına devam edip, belki “iki sezon daha Fenerbahçe’deyim” diyebilecek yeni bir imza ile.. Ve Fenerbahçeliler ve Türkiye’deki diğer tüm futbolseverler, Alex de Souza’yı seyretmeye devam edecekler, doya doya...
Hayatın kendisi de böyle değil mi zaten. Kimi zaman kendimizin, kimi zaman başkalarının doğruları ya da yanlışlarıyla şekillenmiyor mu bir çok şey...
Tekrar pardon!