‘’Alex kel!‘’
İşte bundan sonrası kıyamet! Averajla da olsa, lider oldu ya Sarı Kanaryalar...
Volkan Babacan-Souleymanou Hamidou tesadüfü ve Sadri Şener!
Bu aslında ilahi bir kapak! Ancak kim ne kadar anlayıp, ne kadar ders çıkaracak! Kimin yüzü kızarıp da, utanacak! Aleyhine apaçık bir penaltı verilmeyen Trabzonlular’ın (bakınız Glowacki’nin Mehmet Eren’e ceza sahası içinde 71. dakikada attığı tekme), buna rağmen hakemin kafasını yarmaları ve bu nedenle gelecek saha kapatma cezası...
En iyisi, cezadan sonraki ilk seyircili maçta, Trabzon tribünlerine bordo veya mavi yağmurluk yerine, sahaya attıklarında can yakmayacak malzeme dağıtmalı!
Çok zevkli bir futbol maçında ortaya çıkan bir beraberlikten sonra, cümle bile kurmakta zorlanan, aslında ona, buna, rakip takıma, hakeme sallamak isteyip, emin olmadığı için tereddüt edip takılan, yılların güneşi! Bir de o güneşin, her maç öncesi rakip kulübeyi ziyaret eden, çok inandırıcı sportmenliği!
Devlet’in Fenerbahçe’nin rakip kalecilerinden sorumlu bakanı Faruk Çelik’e sahip, okyanus ötesi güvenceli Bursaspor’un sessizce bekleyişi! Dört dörtlük Beşiktaş’ın ‘yeter’sizliği, Adnan Polat başkanlığında ve Hagi yönetimindeki rekortmen Galatasaray’ın hali...
Kesinlikle bundan sonrası kıyamet!
Averajla da olsa, lider oldu ya Sarı Kanaryalar...
Şenol Güneş Bey’in Kayserispor maçı sonrası belirttiği gibi, “şampiyonlukları başkaları belirliyor Türkiye’de” değil mi! Tabii burada bir paranteze gerek var: Özellikle Fenerbahçe’nin lider olduğu dönemlerde! Yoksa, 5, 7, 9 puan öndeyken bir diğeri, Türk futbolu, ligimiz ve çiçekler, böcekler ve hayat şahane!
Ülkemizde, Türkiye Kupası’nı hak edenler kazanıyor sadece! O da, nasılsa Fenerbahçe kazanamıyor diye! Kazanmaya başladığı andan itibaren, Türkiye Kupası da, baştan sona şaibe!
Volkan kabadayı, Lugano kasap, Yobo çok kibar, Emre sadist, Selçuk gaddar, Mehmet Beşiktaşlı, Dia çok genç, Niang yaşlı, Semih rahatsız...
Ha! Bir de sözleşmesi uzatılan Alex var; yürüyen efsane! Yaa, hiç olmazsa özür dilemeyin, başka şeyler uydurun rezil durumlara düşmemek için! Mesela, “Alex kafasını traş ediyor, çünkü kel” deyin!
Çok açığa çıkıyor, çok belli ediyorsunuz kişiliğinizi, kapasitenizi, sığlığınızı! Başkanından-teknik adamına, siyasisinden-medya mensubuna, sporcusundan-taraftarına kadar! Bıktık sizlerden artık; bıktıık!
‘’Zor maçtı!‘’
Çünkü Kasımpaşa, tamamen geriye yaslanacak, güç olarak kendinden epeyce fazlası olan Sarı Kanarya’yı durdurmaya ve oynatmamaya çalışacaktı. Bu nedenle Dia, Niang ve Alex, kanatlarda veya ortada, rakip ceza sahası yakınlarında geniş alanlar, boşluklar bulamayacak, Fenerbahçe pozisyon üretmekte zorlanacaktı.
Kasımpaşalılar’ın bunu yaparken en dikkat etmesi gereken nokta, kalelerine 30 metreden daha yakın bölgelerde faul yapmamalarıydı. Sarı-Lacivert çubuklular zaten yeterince köşe vuruşu kazanıp tehlike yaratacaktı. Onlara bir de serbest atış şansı tanınmamalıydı. Çünkü, karşılarında ‘Büyük Usta’ gerçeği vardı.. Ve ligde tutunabilmek için onurlu mücadelesini sürdüren Paşa, o gerçekle 32. dakikada karşılaştı. Özellikle Sancak, bu konudaki en savruk ve umursamaz adamdı!
İkinci yarıda da değişen bir şey yoktu. Zaten 55. dakikada Dia’nın attığı golle de maç erken bitti. Sahanın en soğuk oyuncusu olmasına rağmen, Volkan’ın mükemmel kurtardığı, ucuz ve ancak Fenerbahçe aleyhine kolayca çalınabilecek penaltının mimarı ise, dün akşam ota, boka tepki veren Gökhan’dı! Hakemin bir kararına verdiği gereksiz tepki sırasında, arkadaşlarına iftira gibi, profesyonelliğine yakışmayacak, sinir dolu bir pas attı! Avrupa’nın en iyi sağ beklerinden Gökhan, sakat ve sıkıntılı olduğu dönemlerde böyle oluyor genellikle!
‘’Ferrari ve Alex!‘’
İlk yarım saatte sahanın tamamında Sarı-Lacivert çubukluların üstünlüğü vardı dün akşam. Özellike Dia’nın kanadında resmen parça-pinçik ettiler rakiplerini. Tıpkı ilk yarıda Kadıköy’de oynanan maçta olduğu gibi, farkı üçe, dörde, beşe çıkarabilecek pozisyonları da üretti, ancak sadece tek golle o yıkıcı oyunu tamamlayabildi.
Son 15 dakika ise bu kez üstünlük ev sahibindeydi. Özellikle Q7 ile Fenerbahçe’nin sol kanadını parça-pinçik etti Siyah-Beyaz çubuklular. Derken, Ferrari ve Toraman’dan sonraki en zayıf halkalarından beklenmeyen müthiş bir gol geldi. Fi-Yapı’dan ilk yarıda çıkan sonuç bir futbol klasiğiydi: Atamayana atarlar...
İkinci yarı, ikinci zayıf halkanın golü ve Beşiktaş’ın üstünlüğü ile başladı. Sonra “ya en zayıf halka benim, daha bir şey yapamadım” diyen Ferrari girdi devreye. Önce, 51’de Lugano’yu indirdi, Çakır’ın gözünden kaçtı. Baktı olmuyor, apaçık ve uçuk-kaçık bir dirsek attı Lugano’ya; penaltı, kırmızı kart ve Alex gösterisi başladı. Perşembenin yorgunu Kartal, iyice düştü oyundan...
Alex önderliğindeki Sarı-Kanaryalar dörtten sonra, oyunu iyice ağırlaştırıp, top çevirip, 9 puanlık farkı çabuk kapatıp bir günlüğüne de olsa liderliğin tadını çıkardılar sahada.
Dört günde yedikleri 8 golün hıncıyla önce Cüneyt Çakır’a, sonra da Aziz Yıldıram’a küfür ederek akşamı kapattı, hala sahaya yabancı madde atarak, duruş sergileyen Beşiktaşlılar!
‘’”Deli” diye, diye!‘’
Çok yazık oldu doğrusu 11 sezonluk emeğe. Demokratik yönetimin duruşunu ortaya koydu, tribünler nasıl tepki verecek bakalım, sembollerinin üzerinin bir anda çizilmesine!
Tabii bunları yazdık ya, kim bilir ne tür elektronik postalar gelecek yine! Mesela, “ya sen Bilica’yı yazsana, Emre’yi çizsene..” diye!
İyi de, uzun zamandır ‘penaltı noktası kazıcısı’nın adını yazmıyoruz ki, şimdi nasıl yazalım! Yazmaya kalksak, ‘kazma’lıktan başka daha o kadar çok gafı, sportmenliğe aykırı davranışı, ayıbı var ki, hangisinden başlayalım! Ailevi işlere, özel hayata, kazaya, vilayete karışmıyoruz ki! Onun hâlâ Fenerbahçe kadrosunda duruyor olması, önce yönetimin, sonra da Aykut hocanın kocaman ayıbı!
Emre’ninki ise, tamamen farklı bir durum. Azim, istek, agresiflik, sinir, kontrolsüzlük karışımı ve spor yapanların gerçekten anlayabileceği bir mesele! Hani, halı sahada arkadaşlarınla oynarken bile, en yakınınla kapışır, ağzından küfür çıkar, darılır, hatta tekme, tokat kavga edersin ya; o öyle bir hadise.
Diyebilirsiniz ki, “kardeşim özel maçta bile atılıyor”. Hah, demek istediğimiz de aynen o işte! Futbol bu, plaj voleybolu değil! Gazozuna maçta bile bunlar olurken, özel de olsa, üst düzey bir maçta yaşanmasındaki gariplik ne!
Üzülmez gibi bir emektarın, Toraman yüzünden düştüğü durum kadar, bundan sonra Toraman’ın üzerindeki baskı ve bunun sonunda onun düşebileceği durum da ayrı bir mesele! “Sürekli soldan gol yiyoruz” söylemi ve üzerine eklediği küfürle takım arkadaşına hakaret eden ve böyle bir sonuca neden olan Toraman, gelecekte sağ kanatla, ortanın göbeğiyle ya da gol kaçıran forvetlerle de uğraşır mı acaba! Bundan böyle, Toraman’ın küçük bir hatasında Beşiktaş tribünlerinden aşırı tepkiler yükselir mi; mesela bu haftaki Kiev veya Fenerbahçe maçlarında!
Kim ne derse desin, zaten takım savunması zayıf olan Kartal’ın elinde artık bir de Toraman gibi bir bomba var! Olay henüz çok tazeyken, hafta sonu bu iş muhtemelen Fenerbahçe’ye yarar. Belki de prestij derbisinde, hak edip görmediği kırmızı kartlardan birini bile görür bu baskıyla, kaptanının kovulmasına neden olan adam!
‘’Seyretti mi!‘’
Son haftaların formda oyuncusu Mehmet Topuz’u, Selçuk’un yanına çekip, Dia’yı kanatta görevlendirmesi en sağlıklı seçimdi takımı için.
Erken gelen güzel gol, Mehmet ve Selçuk’un orta alanı hakimiyetleri altına alan yürekten oyunları, Dia ve Gökhan Gönül’ün Kayserispor kanatlarına gönderdiği “ileri çıkma yakarım!” tehdidi ve ille de Alex kalitesi, zor geçmesi beklenen karşılaşmanın rahat sürmesini sağladı Kanaryalar adına. Geride de, artık eski formuna ulaşmış gözüken Lugano mücadelesi ve Yobo tekniğiyle pek zorlanmadılar, sol bek yokluğuna rağmen!
Ligin ikinci yarısındaki istekli oyunlarla ciddi anlamda zirve yarışının içine giren Sarı-Lacivertliler, lider için tehdit oluşturmayı sürdürdüler. Üstelik 90 dakika boyunca güçlü rakiplerine sadece iki pozisyon verip, attıklarının üç katı da pozisyon üretmeyi becerebildiler. Bu da, istim üstünde olduklarının en önemli göstergesiydi kesinlikle.
Faruk Çelik seyretti mi acaba, eski Fenerbahçeli Volkan Babacan ilk gol öncesi rakibe pas verdi de!
‘’Sefiller!‘’
Oysa ne güzeldi her şey! Zirvenin çok gerisindeki Beşiktaş bile ‘Uzay takımı’ydı. Hakemlerimizin, futbolumuzun, ligimizin standardı ne kadar da yükselmişti! Fırtınamız, timsahımız; güle oynaya gidiyorduk! İyice alıştığı orta sıralarda yer alsa da, Galatasaray da devlet tarafından tahsis edilen stadına (TOKİ ya da Türk Telekom Arena Stadı) kavuşmuştu ve pembe günler yaşıyordu, ülke futbolseverlerinin yüzde 60’ı.
Gerisi, yani yüzde 40’ı, Sarı-Lacivert çubukluya gönül vermiş olanların desteklediği, en önemli, en popüler, en medyatik olanı ise, tüm branşlarda en çok meyve veren ağaç olsa da, futbolda 9 puan gerideydi nasılsa!
Birden, zaten 27 yıldır doğru, dürüst esmeyen fırtınanın, yine dinesi geldi! Tüm branşlarda uzak ara Sarı-Kanarya, ne yazık ki, artık futbolda da zirvenin fazla uzağında değildi! Bitmişti yani, güzelim futbol dünyamızın pembe halleri!
Yazın, çizin, konuşun, dedikodu üretin, iftira atın, hakaret edin, kargaşa ortamı yaratın artık! Hakemleri suçlayın, rakip kalecileri takibe alın (Fenerbahçe futbol takımının rakip kalecilerinden sorumlu Devlet Bakanı Faruk Çelik’in geçen sezon yaptığı gibi), saha içi ve saha dışı en ağır tehditleri savurun, sinir ve tansiyonları yükseltin, titreyin! Boru değil; Fenerbahçe’nin başarılı olma olasılığı çıktı ortaya; savurun, dağıtın, çamur atın, bir tarafınızı yırtın, tüm çirkinliklerinizi gün yüzüne çıkarın, Uluç’tan beter olun hatta, insafsızlık ve hazımsızlıkta! Küçüldükçe küçülün, hep daha aşağıya!
Bir hafta başka bir takım için çıldırın, diğer hafta bir başkası için! Sezon sonunun hayallerini kurun yeniden; başka takımların formasıyla şampiyonluk turuna çıkabilmek adına!
Bu arada, Alex’le uğraşmayı da ihmal etmeyin sakın ha! Benzerleri (ki ülkemizde yok), maratoncu kadar koşarken o yürüyor ve hala sözleşmesi uzatılıyor ya! Seviye konusunda da yılmayın, utanmayın; sıfırın altına inin! Çifte standart, haset, fesat, iki yüzlülük, rezillik ve utanç verici olma noktasında sınır tanımayın! İyice çıkın insanlıktan, sefilleşin olabildiğince; ki size yakışan da budur!
‘’Kendi bilir!‘’
Ya sağ taraf! Rüzgarın oğlu Bekir bir ileri bir geri! O kadar yıprattı ki kanadını, her yere koşmaktan Mehmet Topuz’un neredeyse pili bitti! Yok, yok Bekir’e rağmen bitmedi. Mehmet dün akşam Lugano, Emre ve Alex’le birlikte sahanın en iyilerindendi. Emre, yanındakinin açıklarını iki kişilik koşarak gidermeye çalışırken, Mehmet de arkasındakinin gedikleri için kendini heba etti!
Sarı-Lacivert çubukluların yediği goldeki sol kanat savunma zaafı ve sağ bek adamsızlığı, sanki bizi doğrular nitelikteydi.
Mehmet’in arkasındaki, Emre’nin yanındaki ve Niang’ın arkasındakinden sonra olumsuz anlamda en çok dikkat çeken oyuncu ise, tartışmasız herkesin en önündekiydi!
Dün akşamki Semih tarifi şöyle yapılabilir: Fazla top kaybı, adam eksiltememe, gol vuruşu yetersizliği, hatta kendi vuruşunun gol olmasını engelleyecek ekstra bir yetenek! Evet; ne yazık ki Semih dün akşam evlere şenlikti!
Peki, hızlı Gökhan’ın alternatifi olabileceğini ligin ilk yarısındaki Manisa maçında kanıtlayan Okan niye ilk onbirde değildi! Bekir tercih ediliyorsa, o kanadı ileri taşıma görevi Dia gibi birine verilip, Mehmet neden Emre’nin yanına çekilmedi! Oyuncu değişikliği için, neden yine 80. dakikaya kadar beklendi!
En iyisini Aykut Kocaman bilir tabii ki!
‘’Manyak Emre!‘’
Geçen sezonun son haftası, Kadıköy’de Bursaspor’u şampiyonluğa taşıyan Trabzonspor, bu kez kendi göbeğini kesmeye gelmişti aynı yere. Ancak, böyle bir rakibi beklemiyorlardı herhalde! Kendi sahalarında bu kadar baskı koyacak, atağa çıkarmayacak, hiçbir bölgede nefes aldırmayacak bir Fenerbahçe pek tuhaf geliyor doğrusu kulağa, dile!
Başta Emre Belözoğlu olmak üzere, Mehmet Topuz, yine gereksizce atılana kadar Selçuk, Gökhan Gönül ve nihayet kendisi gibi oynayan Lugano, dar ettiler sahayı lider ekibe.
Umut’un bir girişimi hariç, pozisyon bile vermediler Bordo-Mavililer’e. Stresten adaleleri sertleşmiş, sinir katsayıları oldukça yüksek durumdaki liderin oyuncuları da, zaten buna karşılık verebilecek halde değildiler.
Alex’in saha içi yöneticiliği, Dia’nın özellikle ilk yarım saat Serkan gibi bir bekin kulvarında yaptığı slalomlar, Niang’ın son nefes ve gücüne kadar direnişi, Sarı-Lacivert çubukluların yüksek motivasyonu, daha doğrusu inanmışlığı ile direkt ilgiliydi.
Hal böyle olunca da, 25 dakikalık ezici bir baskı ve sonrasındaki kontrollü hakimiyet ile ev sahibi rahat bir galibiyet elde etti.
Dün akşam, üç ya da dört fark gerekli olsa Kanarya’ya, bunu bile rahatlıkla atabilecek kadar etkiliydi.
Tekrar etmekte fayda var; başta Manyak gibi oynayan Emre Belözoğlu, sonra Gökhan Gönül, Mehmet Topuz ve Lugano dün akşamın en iyileriydi.