Arama

Popüler aramalar

‘’Maradona ruhu nerede?‘’

Messi, Maradona'yı geçip dünya futbol vitrininin en üst rafına çıkabilmesinin bir Dünya Kupası kaldırmaktan geçtiğini düşünüyor mudur bilinmez ama finale gelene kadar Diego Armando etkisi yarattığını söylemek hayli güç.

Maradona 1986'da kupayı ilk kez kaldırırken yanında Valdano, Burruchaga ve Ruggeri gibi destekçilere sahipti. Messi'nin Arjantin'i ile Maradona'nınki arasında birçok açıdan benzerlik söz konusu aslında. Lionel'in yanında da Higuain, Di Maria ve Lavezzi gibi kariyerli oyuncular var.

Fakat Maradona mahallenin yaramaz çocuğuydu, Messi ailemizin sessiz evladı. İlginç olan Messi bu turnuvada da en az saha dışındaki kadar sessiz. Topla oynamayı seven rakiplere karşı Messi hep izleyen tarafta. O yüzden Arjantin'in topa sahip olma yüzdesini Barcelona standartlarına getiremese de yükseltmesi şart.

Futbol haricindeki tüm branşlarda Olimpiyat madalyası Dünya şampiyonalarının önündedir. Zira 2008'deki Pekin Olimpiyatları'nda Arjantin'i şampiyon yapmıştı. Aslında Messi, turnuva genelinde sürükleyici olabilseydi 'en büyük kim' yarışında bir Dünya Kupası'na ihtiyacı kalmayacaktı.

Sabella, geçtiğimiz günlerde Arjantin'in Messi bağımlılığını, 'Onun gibi bir yıldızınız varsa takımı üstüne kurmanız gayet doğal' diyerek açıklamıştı. Fakat Arjantin Hollanda'ya karşı oyunu salt Messi üzerinden kurgulamadı. İlk 5 maçta topa Hollanda'dan daha çok sahip olan ve daha çok pas yapan Arjantin, topu Portakallara bırakıp karşılarına dikilince Messi'nin alışık olduğu düzenin dışına çıktılar. Lionel eli belinde Sneijder ve arkadaşlarının pas trafiğine escortluk yaptı, Lavezzi, Mascherano ve Garay büyük oynar gibi göründü.

Antrenör farkıyla!

Van Gaal 1994-95 sezonu Şampiyonlar Ligi finalinde Capello'nun Milan'ına karşı çok cesur bir hamle yapmıştı. Takımın ağır topu Litmanen'i çıkartıp yerine henüz 19 yaşındaki Kluivert'i aldığında Viyana Ernst Happel tribünlerindeki homurtular net bir şekilde duyuluyordu. Ama şimdi yedek kulübesinde yanında oturan Kluivert o gece attığı golle hem kendisini hem Van Gaal'ı hem de Ajax'ı kurtarmıştı.
Van Gaal, nevi şahsına münhasır bir karakter olduğundan kritik anlarda yapacaklarının bir sınırı yoktur. Costa Rika'ya karşı kaleci Krul'u penaltılara geçilirken sahaya sürüşü de Kluivert'i dev finalde oyuna alışı da sıra dışı davranışlar olarak tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı. Arjantin'e karşı Hollanda'nın küçük de olsa bir adım önde gösterilmesinin temel dayanağı Van Gaal'di. İlginçtir bir antrenör takımı olan Hollanda, dünyanın en yetenekli faal futbolcunun takımına karşı ufak da olsa favoriydi.

Başlangıç düdüğünden penaltı atışlarına geçilene kadar sahada kontrol oyunu vardı. Messi'nin driplinge başladığı kısa anlar insanların heyecanlandığı ender dakikalardı doğrusu.

Keyifsiz bir yarı final izlemiş olabiliriz. Van Gaal'in kuralları kusursuz işlese de kazanan Messi ve arkadaşlarıydı. Arjantin topa sahip olmaz ve Messi'ye büyük oynama imkanı yaratmazsa finalde işi çok zor olacak.

10 Temmuz 2014, Perşembe 02:20
YAZININ DEVAMI

‘’Lineker bu işe ne der?‘’

1990 Dünya Kupası'nda Gary Lineker attığı 4 golle İngiltere'yi yarı finale kadar taşısa da Franz Beckenbauer'in çalıştırdığı Almanya'ya penaltılarla elenmekten kurtaramamıştı takımını. Dönemin en gözde forveti Lineker, turnuvaya veda ettiklerinde futbol literatürüne, "Futbol 22 kişinin oynadığı ama sonunda Almanların kazandığı oyundur" klişesini sokmuştu.

Aradan geçen 24 yılda Almanlar sıklıkla Lineker'i haklı çıkaracak performanslar gösterdi. Ta ki Brezilya 2014'e kadar. Bu turnuvada Almanya kimlik değiştirdi, Löw'ün takımı artık total futbolun gereklerini yerine getiriyor, keyif veriyor.

Kusursuz fırtına

'Brezilya bu turnuvanın en sert takımı' cümlesi herkese çok garip geliyordur sanırım. Fakat realite bu. Dünya Kupası'nın en çok faul yapan takımı Sambacılar, en çok pas yapan takımı da Almanya. İki zıt karakterde takımın mücadelesi, iki farklı tarzda antrenörün taktik savaşıydı Brezilya-Almanya maçı.

İlk 6 dakikada Brezilya, Almanya'nın düzenini bozacak kadar 3. bölge baskısı yaptı. Scolari, hücumcu bekleri Maicon-Marcelo'nun iplerini gevşetip ileri çıkışlarına müsade etti. Aslında bu turnuvada pek de rastladığımız bir durum değildi.

Ev sahibinin bu baskısına, turnuvada reaksiyon gösterecek bir tane takım vardı, o da Almanya. Löw'ün 2014 model pas takımının en önemli özelliği devreye girdi: Karşı pres. Alman oyuncular topu kaybettikten sonra 5 saniye içinde kazanarak yeni atak başlattılar. Brezilya'nın fırtınaya dönmek üzere olan rüzgarına karşı bir nevi kalkandı bu. Scolari ve öğrencilerinin tüm düzenini bozan bir kalkan.

Almanya topa sahip olup set oyununu da, topu rakibe verip kontratak oyununu da iyi oynadığı için bu tarihi fark çıktı ortaya. Müller'in attığı korner golünde 8/4 Brezilyalı oyuncu kalabalığı olmasına rağmen topa bir Alman giderek golü yaptı.

Düne kadar Pep Guardiola'nın Bayern'i gibi pas takımı yaratmaya çalışan Löw, Brezilya'ya karşı Klopp'un Dortmund'una çevirdi Almanya'yı. Brezilya'nın baskısını kırabilmek adına torbasından yeni bir hamle çıkardı ve Jurgen Klopp'un Dortmund ile yıllardır yaptığı 'Gegen Press'ini uygulattı takımına. 20 ile 30. dakikalar arası atılan 4 gol de karşı presle kazanılan, rakibi düzensiz yakalamanın sonucunda gelen klasik Dortmund golleriydi.

Sahada Almanya'nın bu kadar farklı olmasını sağlayan çok net bir görüntü vardı aslında. 40. dakikada Almanlar 5-0'ı yakalamışken 34'lük Klose stoperler arasına karşı pres koşusu yapıyordu. Bu canhıraş çabayı gören tüm takım ona saygısından pres halkasını genişletti.

Almanya turnuvaya rüzgar gibi başlayıp finale geldiğinde kusursuz bir fırtınaya dönüştü. Löw'ün Almanyası oynuyor, pas yapıyor, pozisyona giriyor, gol atıyor, zevk veriyor ve kupaya koşuyor. Lineker'e de Alman futbolunu yeniden tanımlamak düşüyor.

Serkan Akcan

09 Temmuz 2014, Çarşamba 01:00
YAZININ DEVAMI

‘’Zıt karakterlerin savaşı‘’

2010 Dünya Kupası'nda sona gelindiğinde 4/3 Avrupalı kalmış, finali de 2 Avrupalı (İspanya-Hollanda) oynamıştı. İki zıt karakterin buluşmasıydı 2010'un finali. Daha az sert olan, oyununu pas üzerinden kurgulayan İspanya kupayı kazandı, turnuvanın en çok faul yapanı Hollanda kaybetti.

2014'ün son 4'ünde 2 Latin 2 Avrupalı var. Yarı finalde zıt karakterli takımların mücadelesine tanıklık edeceğiz. 2002'de son kez Dünya Kupası'nı kaldırdığından beri final göremeyen Brezilya aynı antrenörle kendi ülkesinde kupaya uzanmaya çalışıyor. Fakat Brezilya dünyanın alışık olduğu oyun karakterinin dışında bir oyun tavrı sergileyerek ilerliyor. İlginçtir, Latin kıvraklığını tarih boyu dünyaya sevdiren Sambacılar, bu turnuvanın şu ana kadar en sert takımı olmayı başardı. Brezilya'nın maçlarında deyim yerindeyse kemik sesleri yükseliyor. Scolari öğrencilerine sertlik iksiri içirip saha sürüyor adeta. Brezilya, 96 faul yaparak Hollanda (91) ile birlikte turnuvanın en sert takımı oldu.
Brezilya'nın karşısında turnuvanın Arjantinle birlikte en az faul yapan takımı Almanya'nın varlığı bizlere bir '2010 finali dejavusu' yaşatabilir.

Final Löw'e bağlı!

Almanya, Beckenbauer döneminde 1990 Dünya Kupası'nı kaldırdığından bu yana sadece 2002'de final oynama başarısı gösterebildi. 2006'da ev sahibi oldukları turnuvada da Klinsman ile yarı finalden öteye gidemeyince Löw'e Milli Takım kapısı açılmıştı. 2014 Dünya Kupası Löw ve Alman Milli Takımı için bir dönüm noktası olacağa benziyor. Löw, 24 yıldır hasret kaldıkları kupayı kaldırabilmek için her yolu deniyor. Almanya'yı tıpkı Pep Guardiola'nın Bayern Münih'i gibi bir pas takımı haline getirmeye çalışıyor. Bunu da büyük oranda başarmış durumda, zira şu ana kadar turnuvanın açık ara en çok pas yapan takımı konumundalar. Güney Afrika 2010'da oynadığı 7 maçın neticesinde Almanya 3948 pasa ulaşabilmişti, şimdi Löw'ün dönüştürdüğü takım sadece 5 maç sonunda 3577'yi buldu bile.

Yıllar sonra Pep'in total futboluna dikey geçiş yapan Löw'ün Almanyasında temel prensip 'hareket'. Kaleci Neuer de dahil herkes pas trafiğinin içinde yer alıyor. Cezayir'e karşı ceza sahası dışında 19 kez topla oynayarak, 'libero kaleci' tanımını literatüre kazıyan Neuer, Brezilya'ya karşı belki de Löw'ün en büyük kozu olacak.
Almanya'nın kaderini belirleyecek unsur, Löw'ün kanat oyununu ilk 4 maçta olduğu gibi stoperler üzerinden mi, yoksa Fransa karşısındaki gibi Lahm'la mı kurgulayacağı.

Scolari'nin de farkı yok

Brezilya'nın da kanat oyununda Almanya'dan bir farkı yok aslında. Dünyanın en iyi hücumcu beklerine sahip olmasına rağmen, Scolari ne Dani Alves'e Barcelona'daki rolünü ne de Marcelo'ya Real'deki rolünü veriyor. Bekler orta yayın ötesine geçmediği için Hulk ve Oscar'ın mesafeleri açılıyor. İkisini de sürekli adam kovalarken görüyoruz. Bu da tüm hücum senaryosu Neymar üzerinden kurgulanan Brezilya'yı sert bir faul takımına dönüştürüyor.

Scolari-Pareira ortak aklı, 600 beygirlik spor arabadan modifiye edilmiş orta direk otomobili performansı almaktan şikayetçi değil. Futbolseverlerin en büyük korkusu, takımın tek üreticisi Neymar'ın yokluğunda Brezilya'nın 2010 Hollandasına dönüşmesi.
Scolari, beklerinin iplerini gevşetir; Löw de toplumsal referanduma kulaklarını tıkayarak Lahm'ı yine orta alana itip Neuer'in önüne 4 stoper çekerse ev sahibine final yolu açılır. Yoksa, Almanya finale yakın olan taraf.

08 Temmuz 2014, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Referandumun zaferi!‘’

Futbolda teknik adamların bir takım üzerindeki etki oranı her daim tartışma konusu olmuştur. Joachim Löw, bir pas takımına dönüştürmeye çalıştığı Almanya'nın hep bir yanını eksik bırakarak yarı finale kadar geldi. Arkadaki 4'lüyü tamamen stoperlerden kurduğu ilk 4 maçtan sonra, Alman halkı az kalsın Lahm sağ bekte oynasın diye referandum yapacaktı. Löw, 'O artık benim orta sahamın bir parçası' dedikten sadece bir gün sonra Fransa'ya karşı Lahm'ı sağ bek oynatarak Fransız meslektaşı Deschamp'ı ters köşeye yatırmıştı bile.

Löw'ün kafasındaki planda artık topa daha çok sahip olmak birinci sırada. Almanlar ilk 6 dakikada Fransa'ya topun arkasına geçme şansını aut atışları dışında hiç vermeyerek bu turnuvada ilk kez kusursuza yakın bir düzende oynadı. 12'de Hummels'in Varane'a stoperlik dersi vererek attığı yan top golü bu kusursuz düzenin ilk meyvesiydi. Almanlar bu turnuvada pozisyon sıkıntısı çekmiyor. Löw'ün ilk yarıdaki planında topa hakim olup, Fransa'yı kalesinden uzak tutmak vardı, başardı. İkinci yarıda baskının gelme ihtimaline karşı da Mesut Özil'in organize edeceği kontralarla pozisyon üretmek vardı, bunu da başardı.
Löw'ün sisteminde temel sorun geri 4'lü içerisindeki stoper sayısı. Şayet hoca, Hövedes'in yerine sol bekte Durm ya da Groskreutz ile oynarsa Pep Guardiola'nın yörüngesinde emin adımlarla ilerleyebilir. Çünkü pas takımının birinci kuralı harekettir. Bu hareketi Lahm sağlıyor ama ters kanattaki Hövedes orta alan çizgisinin ötesini görmeyince hücum aksiyonları tek kanada sıkışıyor. Löw, 7 yıldır tek bir kupa kaldıramadı. Makus talihini yenmek istiyorsa Lahm da olduğu gibi Hövedes inadından vazgeçmeli.

2. turdan ders çıkaran sadece Löw değildi elbette. Nijerya karşısında Griezman'ı kenarda tutup, Giroud ile başlayan ve Benzema'yı kenar forvet oynamaya mecbur eden Deschamp da Fransız halkının referandumunu dikkate almış olacak ki Almanlara karşı Benzema santrfordaydı. Fransızları bu turnuvada farklı kılan en önemli özellikleri şüphesiz orta üçlünün (Pogba, Matuidi, Cabaye) formlarıydı. Nijeryalı Önazi'nin ayağını kırmasına rağmen kırmızı kart görmeden Almanların karşısına dikilen Matuidi'nin 45-60 arası yükselttiği tempo Fransızlara iki kez maça ortak olma şansı verdi.
Fransa futbol kamuoyu için hedef bu turnuvada final oynamak değildi zaten. Deschamp'tan beklenen EURO'da şampiyon bir takım yaratması. Fransızlar, bu elenişin ardından oturup final oynadıkları 2006 Dünya Kupası'ndan bu yana katıldıkları turnuvaların hiçbirinde büyük bir takımı yenememenin sebeplerini araştırmalı.

Serkan Akcan

04 Temmuz 2014, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’İhtiyarlara yer yok (mu?)‘’

Bunu tartışmaya bile gerek yok. Fakat 1930’dan bu yana oynanan Dünya Kupaları tarihinde mutlu sona ulaşan 60 yaş üstü antrenör olmadığını biliyor muydunuz? Del Bosque 2010’da İspanya’yla şampiyon olduğunda 60 yaşındaydı ve bugüne kadar kupa kaldıran en yaşlı hoca olarak tarihe geçmişti.

Dünya Kupası’nda şampiyon antrenörlerin yaş ortalamasının 49,5 olduğu düşünüldüğünde bu turnuvada bir çok tabu gibi bu da ‘yıkılabilirler’ listesine girecek.

Brezilya 2014’te son 16 içerisinde 9 hoca 60 ve üzeri yaştayken, 4’ü 50-60 arası sadece 3’ü 40-50 aralığındaydı. Çeyrek final de ihtiyar delikanlıların hegemonyasında oynanacak. 8’de 5 (Scolari 66, Pekerman 65, Van Gaal 63, Pinto 62, Sabella 60), 60 yaş ve üstü iken, 50’lerin tek temsilcisi Löw (54)olacak.

Beckenbauer, İtalya 90’da Almanya ile kupayı kaldırdığında 45 yaşındaydı. O turnuvadan bu yana 50 yaş altında hiç bir antrenörün mutlu sona ulaşamadığını hatırladığımızda Wilmots (45) ile Deschamp’ın (46) gizli favori statüsünde saklanacağına şüphe yok. Tüm bu istatistikler ışığında Löw’ün kupayı kaldıracağını mı düşüneceğiz? Kim bilir?

Löw’ün çelişkileri

Dünya Kupası 2. turunda favori olan takımların tamamı çeyrek finali görse de Kolombiya-Uruguay eşleşmesi dışında rahat geçen maç olmadı. Hele Almanya-Cezayir maçında Löw’ün gösterdiği antrenörlür performansı vasatı aşamadı. Neden mi? Löw, Almanya’yı Pep Guardiola’nın yörüngesinde dönüştürüyor. Pep’in Barcelona’da icra ettiği, Bayern’de de oynatmaya çalıştığı total futbol esintilerini görüyoruz Löw’ün takımında. Almanya’nın birinci önceliği artık topa sahip olmak. Fakat Löw’ün 4 stoperli dizilişi sistemi kırıp döküyor. Pep’in Barcelona’da Alves-Abidal ya da Maxwell, Bayern’de de Rafinha (Lahm)-Alaba ile oynadığı kanat oyununu Löw, Hövedes ve Mustafi ile oynamaya kalkınca öndeki 6’ya ayak uyduramayan geri 4’lü genelde orta yayda rakibe yakalanıyor. Kaleci Neuer’in Cezayir karşısında topa ceza sahası dışında 19 kez dokunmasının birinci sebebi buydu. Cezayir karşısında Mustafi sakatlanana kadar ısrarla bunu sürdürmesi Löw’ü Alman futbol kamuoyunun hedefi haline getirdi.

Alman futbolunun Kaiser’i Beckenbauer’in muhalefetine rağmen santrforsuz pas oyununa geçen Löw için Fransa maçı gerçek bir test olacak. Önünde çok seçenek de yok aslında. Ya Lahm-Groskreutz-Durm’dan ikisini kanatta kullanacak ya da 4 kıpırdamaz stoperin arkasında Neuer’i Benzema’yla başbaşa bırakacak.

İyi ki kalecilerin turnuvası

Brezilya 2014 bol gollü, heyecanlı bir turnuva olduğu kadar iyi kaleci performanslarıyla da hafızalarda yer edecek. Alman Neuer, Cezayir karşısında lidero kaleci tanımını literatüre kazandırdı. Meksikalı Ochoa, Şili kalecisi Bravo, Kosta Rikalı Navas, İsviçreli Benaglio, Belçikalı Courtuois ve tabii ki ABD’li Tim Howard. Turnuvada ilk turun gol ortalaması 2,83, ikinci turunki 2,25. Golcülerin bu kadar formda olduğu bir Dünya Kupası’nda kalecilerin böylesine büyük oynaması belki de bizleri tarihi bir rekordan mahrum bırakıyor.

03 Temmuz 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İhtiyarlara yer yok (mu?)‘’

Antrenörlükte başarıyı belirleyen faktörlerin birinci sırasına koymazsınız yaşı. İyi antrenör saha duruşu, oyun felsefesi, futbol sezgileri ve taktik zekasıyla tanımlanır. Bunu tartışmaya bile gerek yok.
Fakat 1930'dan bu yana oynanan Dünya Kupaları tarihinde mutlu sona ulaşan 60 yaş üstü antrenör olmadığını biliyor muydunuz? Del Bosque 2010'da İspanya'yla şampiyon olduğunda 60 yaşındaydı ve bugüne kadar kupa kaldıran en yaşlı hoca olarak tarihe geçmişti.

Dünya Kupası'nda şampiyon antrenörlerin yaş ortalamasının 49,5 olduğu düşünüldüğünde bu turnuvada bir çok tabu gibi bu da 'yıkılabilirler' listesine girecek.

Brezilya 2014'te son 16 içerisinde 9 hoca 60 ve üzeri yaştayken, 4'ü 50-60 arası sadece 3'ü 40-50 aralığındaydı. Çeyrek final de ihtiyar delikanlıların hegemonyasında oynanacak. 8'de 5 (Scolari 66, Pekerman 65, Van Gaal 63, Pinto 62, Sabella 60), 60 yaş ve üstü iken, 50'lerin tek temsilcisi Löw (54)olacak.

Beckenbauer, İtalya 90'da Almanya ile kupayı kaldırdığında 45 yaşındaydı. O turnuvadan bu yana 50 yaş altında hiç bir antrenörün mutlu sona ulaşamadığını hatırladığımızda Wilmots (45) ile Deschamp'ın (46) gizli favori statüsünde saklanacağına şüphe yok. Tüm bu istatistikler ışığında Löw'ün kupayı kaldıracağını mı düşüneceğiz? Kim bilir?

Löw'ün çelişkileri

Dünya Kupası 2. turunda favori olan takımların tamamı çeyrek finali görse de Kolombiya-Uruguay eşleşmesi dışında rahat geçen maç olmadı. Hele Almanya-Cezayir maçında Löw'ün gösterdiği antrenörlür performansı vasatı aşamadı. Neden mi? Löw, Almanya'yı Pep Guardiola'nın yörüngesinde dönüştürüyor. Pep'in Barcelona'da icra ettiği, Bayern'de de oynatmaya çalıştığı total futbol esintilerini görüyoruz Löw'ün takımında. Almanya'nın birinci önceliği artık topa sahip olmak. Fakat Löw'ün 4 stoperli dizilişi sistemi kırıp döküyor. Pep'in Barcelona'da Alves-Abidal ya da Maxwell, Bayern'de de Rafinha (Lahm)-Alaba ile oynadığı kanat oyununu Löw, Hövedes ve Mustafi ile oynamaya kalkınca öndeki 6'ya ayak uyduramayan geri 4'lü genelde orta yayda rakibe yakalanıyor. Kaleci Neuer'in Cezayir karşısında topa ceza sahası dışında 19 kez dokunmasının birinci sebebi buydu. Cezayir karşısında Mustafi sakatlanana kadar ısrarla bunu sürdürmesi Löw'ü Alman futbol kamuoyunun hedefi haline getirdi.

Alman futbolunun Kaiser'i Beckenbauer'in muhalefetine rağmen santrforsuz pas oyununa geçen Löw için Fransa maçı gerçek bir test olacak. Önünde çok seçenek de yok aslında. Ya Lahm-Groskreutz-Durm'dan ikisini kanatta kullanacak ya da 4 kıpırdamaz stoperin arkasında Neuer'i Benzema'yla başbaşa bırakacak.

İyi ki kalecilerin turnuvası

Brezilya 2014 bol gollü, heyecanlı bir turnuva olduğu kadar iyi kaleci performanslarıyla da hafızalarda yer edecek. Alman Neuer, Cezayir karşısında lidero kaleci tanımını literatüre kazandırdı. Meksikalı Ochoa, Şili kalecisi Bravo, Kosta Rikalı Navas, İsviçreli Benaglio, Belçikalı Courtuois ve tabii ki ABD'li Tim Howard. Turnuvada ilk turun gol ortalaması 2,83, ikinci turunki 2,25. Golcülerin bu kadar formda olduğu bir Dünya Kupası'nda kalecilerin böylesine büyük oynaması belki de bizleri tarihi bir rekordan mahrum bırakıyor.

02 Temmuz 2014, Çarşamba 15:20
YAZININ DEVAMI

‘’İki adamdan fazlası gerek‘’

Dünya Kupası'nda tek adamlı sisteme en alışık takım tarih boyunca Arjantin olmuştur herhalde. Bunun pratiğini 1980-94 arası Maradona'yla sindire sindire yapan Tangocular, 2014'te de Messi'ye endeksli bir oyunla kazanmaya devam ediyorlar.

Messi'nin Arjantin'i ile Maradona'nın Arjantin'i arasında ilk kez bu kadar benzerlik var. Maradona kupayı kaldırdığında 26 yaşındaydı Messi de 26'yı bitirdi, Diego'nun sahada Burruchaga, Valdano ve Ruggeri gibi asistanları vardı, Lionel'in yanında Di Maria gibi kariyerini yardımcı oyuncu rolüne adamış bir 2. adam var. O takımı Carlos Bilardo çalıştırıyordu, Messi'nin hocası ise Bilardo'nun yanında büyüyen Sabella.

Final yolu çile dolu
İsviçre'nin dirençli oyununa karşı, Messi'nin asisti ve Di Maria'nın golüyle kazandılar belki ama bundan sonrası için Arjantin'in işi hiç de kolay olacağa benzemiyor.

Arjantin'in ön 4'lüsü ile arka 4'lüsü arasındaki Mascherano-Gago'nun üretkenlik gibi dertleri yok. Top 1. bölgeden 3. bölgeye teğet geçmek zorunda kalıyor. Çoğunlukla da geçmiyor.

2010'un açılış maçında İspanya'nın tiki takasını orta saha oyunuyla dize getiren antrenör olarak tarihteki yerini alan Hitzfeld, Arjantin'e karşı da iki Napolili Gökhan-Behrami ile topa ve Messi'ye baskı yaparak rakibin oyun akışını bozdu.

Di Maria'yı bile bozuyorlar
Şampiyonlar Ligi finalinde Ronaldo ve Bale'e rağmen MVP seçilen Di Maria Real Madrid'te 4-3-3'ün orta sol ve sağında oynayarak bunu başardı. Sabella'nın Arjantin'i de aynı sistemi oynuyor ama çok önemli bir farkla: Xabi Alonso-Modriç yerine Gago-Mascherano ile.

Messi, Barcelona'da Bousquets-Xavi-İniesta ile 4-3-3'ün kusursuz icracısı ama Milli Takım'da 1/3 üretkenlikteki orta sahaya çok yabancı kalıyor. (Sadece Di Maria ayak uyduruyor) Messi'nin Maradona gibi kupayı kaldırabilmesi için Arjantin'in Di Maria'dan fazlasını oyuna katması gerekecek. Gago-Mascherano ile yarı final gelse bile kan ter içinde kalırlar. Hele ki sol bek Rojo da cezalıyken.

Hangisi daha Avrupalı?
Arjantin-İsviçre maçında hangisinin daha Avrupalı olduğunu anlamak çok mümkün değildi doğrusu. Arjantin kadrosunun 11/10 Avrupa'da oynuyor oluşu Tangocuları hayli sert bir takım haline getiriyor. Sahada Latin kıvraklığında iki oyuncu vardı, biri Messi diğeri İsviçreli Shaqiri.

Bu Dünya Kupası'nda şampiyon olacak takımın bir Avrupalı kadar sert bir Latin kadar kıvrak olması şart. Bunu şu ana kadar en iyi icra eden takım Kolombiya.

01 Temmuz 2014, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fransa turu, Nijerya saygıyı kazandı‘’

Fransa, turnuvanın açılış maçında Honduras'ı yenerken hücumda çok sallanmıştı. Benzema'nın golünden sonra rakip 10 kişi kalana kadar maçı koparamadılar.

Fransız futbol kamuoyunda en eleştirilebilir kurum Milli Takım teknik direktörlüğüdür. Bunu ben değil L'Equippe'in yazı işleri müdürü söylemişti yakın geçmişte. Fransa 98'de Aime Jacquet'yi, 2000 Roger Lemerre'i, 2004'ten sonra her turnuvada Raymond Domenech'i yerden yere vurmalarının başka izahı olamazdı herhalde.

Fransız futbolunun altın jenerasyonundan olan Didier Deschamps da Samir Nasri'yi almadığında aynı tepkilere maruz kaldı. Zira Nijerya karşısında Fransızların en çok ihtiyaç duyduğu oyuncu modeliydi Nasri. Kilit açıcı oyuncu eksikliğini yaşıyorlar, yaşamaya da devam edeceğe benziyorlar.

Nijerya'ya karşı Olivier Giroud'u önde, Benzema'yı da solda başlatarak hücum hattında iki santrfor karakterli oyuncuyla zenginlik yaşayacağını düşündü Fransız hoca. Valbuena'nın sağdan gidip, Ahmed Musa-Oshaniwa'ya kurduğu üstünlüğü Benzema solda Odemwingie ve Ambrose'ye kuramadı. Giroud-Griezman değişikliğine kadar da oyunda Benzema'nın eksikliğini hep hissetti Fransa.
Oyunun iki tane net kırılma anı vardı: 1. Matuidi'nin Önazi'nin bileğine basmasına kırmızı kartın çıkmaması 2. Giroud-Griezman değişimi sonrası Benzema'nın doğma büyüme pozisyonu olan santrfora geçmesi.

Fransa, Nijerya'yı elese de Afrika temsilcisinin oynadığı futbol tüm dünyanın saygısını kazanmaya yetti.

Turnuvada son 16 takımın 8'i Amerika kıtasından, 6'sı Avrupa, 2'si de Afrika'dandı. Şu ana kadar çeyrek finale 3 Latin, 2 de Avrupalı kaldı. Son Dünya Kupası'nda yarı finale gelindiğinde 4/3 Avrupalıydı, tek Latin ise Uruguay'dı. 1962'den beri Dünya Kupası Amerika ile Avrupa kıtaları arasında hep sırayla alınmış. Ta ki 2010'a kadar. İspanyollar kupanın iki kez üst üste Avrupa'da kalmasını sağlamış. bu turnuvada da Fransa, Hollanda gibi Avrupalılar çeyrek finale kadar geldi. Bakalım Brezilya, Kolombiya, Arjantin kupayı tekrar kıtalarına taşıyabilecek mi?

30 Haziran 2014, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI