‘’Galatasaray olmuş!‘’
Yaşı yeten okuyucular hatırlar; Galatasaray, UEFA Şampiyonu olduğu yıllarda içeride dışarıda her önüne geleni yenerek rakiplerine sahayı dar ediyordu. Dün akşam da o günlerden sinyaller geldi.
Tam 67 saat önce Galatasaray, Braga'da son 10 yılının en önemli başarısını elde ederek Şampiyonlar Ligi'nde gruptan çıkma başarısı gösteriyor. Dün gece de en zor deplasmanlardan Sivas'ta 3-1 gibi rahat bir skorla evdeki rakiplerine gözdağı veriyor. Hem de arada nereden baksanız 20 derecelik ısı farkı var!
Takım olabilmek
Aslan bütün bu negatif, zorlu ve sıkışık programı gücü ve kadro zenginliğiyle avantaja çevirdi. Galatasaray sezon başından bu yana yaşadığı "Avrupa Kupası maçları önü ve arkası sıkıntılı oluyor" problemini de Sivas'ta üzerinden attı. Bundan sonrası biraz daha rahat olacak gibi görünüyor. Fatih hoca, Braga'da bir gün fazla kalmanın avantajını ful konsantrasyon olarak geri aldı. Umut'un henüz 1 dakika bile dolmadan attığı o şut ve akabindeki gol; bu takımın ne kadar kazanmaya konsantre olduğunun ve kendine güveninin göstergesidir. Çizgi bozulmadan korunursa Galatasaray her kulvarda kendisinden beklenenleri sevenlerine verecektir.
Madalyonun diğer yüzü
Dün akşamki maçı seyreden kimse Galatasaray'ın mükemmel olduğunu söyleyemez. Kalesinde özellikle ilk devrede sayısız tehlike yaşadı. Sivasspor forveti ve Erman biraz becerikli olabilseler tamamen farklı bir maç izleyebilirdik. Büyük takım ve büyük takımın oyuncusu olmak böyle bir şey. Yakaladığını atacaksın; kural bu. Braga'da da geçerli, Sivas'ta da. Futbol tamamen bir skor oyunu. Kazanan daima haklı. İş ki takımı yönetenler kazanırken yapılan hatalardan ders alsınlar. Net bir skorla galip gelen Galatasaray'ın hatalarını da göstermek görevimiz. Gollerin neredeyse hepsinde Amrabat'ın imzası var, Galatasaray'ın yediği golde de! Pozisyonları sonuna kadar takip etmek tüm Sarı-Kırmızılı oyuncuların görevi. Ancak ufak konsantrasyon eksiklikleri bir çuval inciri mahvedebilir, aman dikkat!
Umut ve Burak
Son yılların en büyük golcülerini Galatasaray yine kadrosuna dahil edebilmeyi başardı. Metin Oktay'dan başlayan golcü geleneği yabancılardan Hosiç, sonra da Tanju ile devam etmiş, Hakan Şükür ile zirveye ulaşmıştı. Tam "Türk Futbolu golcü yetiştiremiyor" derken devreye Burak ve Umut girdi. Her pozisyonda gol atmayı başaran bu ikiliyi herhalde artık rotasyonlar dışında Fatih hoca bozmaz. Umut'un ilk golü jeneriklerde yerini mutlaka alacaktır. Van Basten'in Dünya Kupası'nda Rusya'ya attığı golün ön direğe olanı. Sonra Burak hafif vücudunu kullanarak da olsa takımını tekrar öne geçiren golü kaydetti. Finalde de Umut son vuruş ustalığını gösterdi.
Her şey mükemmel değilken elinde böyle usta gol ayaklarının olması da büyük bir şans. Galatasaray önümüzdeki hafta içerideki Fenerbahçe ve bir sonraki hafta da dışarıdaki Trabzonspor maçlarını kazanırsa devreyi lider bitirdiği gibi sezonu da şampiyon tamamlar.
‘’Neden puan kaybediyor?‘’
Herkesi meraktan çatlatan yılın sorusu. Bence 2 sebebi var; biri yanlış motivasyon öbürü de büyük performans beklenen oyuncuların sahneye bir türlü çıkamaması. Bunlara bir de forma dağılımında biraz orantısız tercihleri de eklersek puan kayıpları kaçınılmaz oluyor.
Açalım biraz.
Yanlış motivasyon: Fatih hoca Şampiyonlar Ligi başladığı günden bu yana her maç öncesi, “Önemli olan Şampiyonlar Ligi maçları diğerinin telafisi var” diye beyanat vererek futbolcularına hangi maçın en önemlisi olduğunu işaret ediyor. Futbolcu da yapmaması gerektiği halde kendisini bir maça tam motive ederken diğerine de yarım yol dahi motive etmeden sahaya çıkıyor. Böyle mi düşünmesi gerek? Tabii ki hayır ancak ben 11 maç ceza almasına rağmen hâlâ hakemle uğraşan zihniyetteki bir takımı oluşturan futbolculara daha açık ve anlayacakları dilden mesaj veririm.
Beklentili futbolcular: Sezon başında Galatasaray çok iyi transferler yaptı. Zaten iyi olan kadroya Umut, Burak, Hamit ve Amrabat gibi yıldızlar eklendi. Burak ve Umut golcü, görevlerini yapıyor görünüyorlar ama Galatasaraylılar’ın onlardan beklentisi daha fazla. Hamit belli ki gereğinden fazla duygusal, bir milli takım macerasından sonra toparlanamadı gitti. Amrabat ise neden alındı belli değil, henüz tek fare tutabilmiş değil, Galatasaray’ın oyuncusu ise asla değil. İyi oyunuyla beni utandırmasını ondan daha fazla isterim. Eboue ve Elmander sakatlıktan tam olarak bir türlü çıkamadılar, Selçuk mazisiyle Melo şovlarıyla takıma tutunmuş gidiyorlar. Engin için daha söz söylemeye gerek yok. Defans ise forvet kadar gol atıyor ama kendi kalesine. “Neredesin Ujfalusi!” tüm Galatasaraylılar’ın beyinlerinin içindeki çığlık. Diğerleri de sadece Şampiyonlar Ligi maçlarını bekleyen sıradan takımların futbolcuları gibi davranıyorlar annemizin ligindeki maçlarda.
“Telafisi var” denilen ligin Mayıs ayındaki halinin ise telafisi yok. Kariyere bir “Şampiyonlar Lig’nde grupta çıkmayı” eklemekten daha önemlisi bizim ligde de şampiyon olabilmek, öbür ligin vizesi bizdeki ligden alınıyor.
‘’Kurumsallaşma‘’
Galatasaray’da her ne kadar işler yolunda gidiyor gibi görünse de kulübün içi fokur fokur kaynıyor. Başkan Ünal Aysal’ın belki de şampiyonluklar kadar önem verdiği konu kurumsallaşmak. İlk iş olarak da Lutfi Arıboğan kulübün en yetkili profesyoneli olarak lanse edildi. Tasarım halindeyken en üst koltuğa birçok talip çıktı. Ancak nihayetinde Arıboğan pastaya pastaneci olarak sahip oldu. Her organizasyona, maça, kura çekimine Arıboğan katılmaya, kulübü temsil etmeye başlayınca bu işten çok rahatsız olan cepheler oluştu.
1. Cephe ‘Hocam’cılar
Fatih Terim’i yere göğe sığdıramayan ve her başarının onun sayesinde alındığına inananlar. Kulübün her türlü temsilinde, karar verme aşamasında zaten yıllar önce de gündeme gelen “Fatih Terim sahadan çekilsin, CEO olarak Galatasaray’ın profesyonellerinin başında bulunsun” düşüncesini benimseyen grup Lutfi Arıboğan’dan daha fazla Terim’in bu görevi hak ettiğine inanıyor. Bu nedenle yönetimi, alınan “Lutfi Arıboğan” kararından döndürmeye çalışıyorlar. Doğal olarak grupların çatışmasından Galatasaray zarar görüyor. Şunu da eklemekte fayda var; Fatih hocanın bu duruma bir müdahalesi yok. Yani ‘kraldan çok kralcılar’ görev başında.
2. Cephe Eskiler
Galatasaray’da yapılmaya çalışılan her türlü yeniliğe karşı çıkan bir grup bulunuyor. Günümüze kadar Galatasaray’ın süren bir geleneği var. Kimse “İşe göre adam değil, adama göre iş” mantalitesine fazla karşı çıkmıyordu. Neticede büyük bir pasta var. “Bir parmak da ben alayım, işler nasıl olsa yürür” mantığı hakimdi kulüp içinde. Gelinen noktada işini çok iyi yapan da hiç beceremeyen eski profesyoneller de bu durumdan son derece rahatsız. “Arıboğan planı bizi buralarda fazla yaşatmaz” diye düşünen mevcut profesyonel sayısı hiç de az değil.
3. Cephe ‘Ben’ciler
Yapılan hiçbir işi beğenmeyip, sadece kendi fikirlerinin doğru olduğunu savunan grup. Sayıları çok kalabalık. Her yerdeler, her şeyden anlıyorlar, asla hata yapmıyorlar. Tabii kendilerine göre... Başkan Ünal Aysal en çok bu gruptan rahatsız. Başkan’ın işine karışıyorlar, transfere karışıyorlar, futbola-basketbola-voleybola karışıyorlar. Tek bildikleri eleştirmek, bir tek yapıcı hamleleri yok ama maalesef suç onlarda değil, onları getirip oraya oturtanlarda. Kurumsallaşmanın bir dalgası da bu grubu yıkarsa Galatasaray’ın en azından önü açılır.
4. Cephe Küskünler
O veya bu şekilde Galatasaray’ı bugüne kadar getirmeyi başarmış akıllı ancak bir o kadar da terbiyeli insanlar. Bunlar bir gün Ada’dan, bir gün Kalamış’tan, bir gün stattan isimlerini göstermeden en büyük işleri sıfır reklamla yapanlar. Hatta bu işleri sahiplenenleri de ortaya çıkararak rezil etmeye bile tenezzül etmeyen insanlar! Ne yazık ki belki de çağın gerektirdiği kurumsallaşmanın ilk dalgaları bu grubu çarptı ve çarpacak. Başkan’ın en yakındakilerin iş işten geçmeden bu insanları Başkan’a anlatması gerek. Herkesin bileceği gibi vazo kırılır, yapıştırılıp tamir edilir ama asla eskisi gibi pürüzsüz olmaz.
Her şeyin toz pembe görünmesi gereken bu günlerde filizlenen ufak sıkıntılar işlerin ters dönmesiyle devleşebilir. Futbol takımının aldığı iyi sonuçlar bazı negatif durumların üzerini örtüyor. Başarısız sonuçlar başlar, kulüp içinde de ahenk bozulursa, ne kadar kelle alınırsa alınsın toparlanmak çok zor olur. Bir önceki dönemin başkanı da tüm uyarılara rağmen Florya’nın dengelerini bozunca uçurumdan düştü. En azından yakın geçmişten ders çıkartılacak bir örnek var bu yönetimin önünde.
‘’Rakip farketmez‘’
Dün yapılan kura çekiminden sonra zorlu rakiplerle de eşleşti. Ancak Galatasaray’ın bu saatten sonra “Kuvvetli rakip” mazereti olmaması gerek. O ligde herkes denk. 1. torba hariç “Eyvah” denilecek bir rakip yok. Aynı şekilde, “Ohh” denilecek takım da yok. Herkes herkesi yener, 1. torbadaki 8 takım büyük ihtimalle gruplarını lider bitirecekler. Onlardan puan alan her takım 2.’lik için diğerlerine avantaj sağlayacaktır. Neticede Galatasaray’ı kuran Ali Sami Yen’in felsefesi, “Türk olmayan takımları yenmek.” Sarı Kırmızılılar da bu felsefeyi bu sene sürdürmeye mecbur.
Sıkıntı cephelerde
Galatasaray’ın en büyük sıkıntısı çok cephede mücadele edecek olması. Şampiyonlar Ligi birinci öncelik olması gerek. Çünkü her aldığın galibiyet 1 milyon Euro ediyor. Grubundan çıkarsan neredeyse 5 milyon daha geliyor. Cabası hem Avrupa’ya hem de lokal rakiplerine hava atıyorsun. Ligi tabii ki unutmamak gerek. Gelecek sezonun Şampiyonlar Ligi anahtarı bizim ligde. Ön elemelerin ne kadar sıkıntılı olduğunu Fenerbahçe-Spartak Moskova eşleşmesinde görüldü. İyi oynayan Fenerbahçe elendi gitti. İkincilikte garanti Şampiyonlar Ligi yok. Gerçi Türk Futbolu o kadar çok dip yaptı ki son senelerde sıralamada ülke olarak 12.’liğe kadar geriledik. Bir sıra sonra şampiyonumuzu da ön eleme bekleyecek. En başta mücadele edeceğimiz problem bu olmalı. Şampiyonlar Ligi’nin katsayısı çok yüksek, Galatasaray kendi göbeğini keserken ülkeyi de kurtarabilir.
İç huzur kaçınılmaz
Zaman zaman Galatasaray’da iç huzur bozuluyor, çabuk da toparlanıyorlar kutuplar. Başarının anahtarı gerçekten uyumlu çalışmada. Alex-Aykut-Aziz üçgeninde yaşanan tatsızlık Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’nden etti. Tarafların hepsi üzgündür şimdi ama artık çok geç. Barış sağlandı deniyor ama el ele seyirciyi selamlayan Alex ve Aykut’un suratından düşen bin parça. Daha da düzeleceğe benzemiyor. Galatasaraylılar’a sakin olmalarının şart olduğunu gösteren en iyi örnek yine ezeli rakip, ebedi dosttan geldi.
‘’Galatasaray ışık saçıyor‘’
En hareketli, iş bitirici yönetim Galatasaray’da, en başarılı hoca Galatasaray’da, en iyi futbolcular (özellikle yerliler) Galatasaray’da, en iyi taraftar (40 küsür bin kombine, sıfır saha kapatma cezası) Galatasaray’da, camia desen zaten en iyisi; en başarılı başkanlarını bile yargılanmadan, hapise düşmeden darağacına göndermekten beter yapan, hamasetten, yalakalıktan nasibini almamış en eğitimli, en köklü geçmiş Galatasaray’da.
Bu kadar pozitif güç bir araya gelince başarı da kendiliğinden geliyor. Yönetimin tek problemi harcanan paralar ve geçmişten gelen ağır borç yükü. İçerideki kişisel problemler zaten can sıkıntısından. Konu dış mihraklar olunca yine herkes tek yumruk. Takımın tek problemi rehavet; “Nasıl olsa hallederiz” düşüncesi bir kez Florya’yı sararsa aynı hızla dibi görür ‘Rüya Takım’. Neyse ki Fatih Terim bu hataya düşmeyecek kadar tecrübeli ve futbolcular üzerinde otorite sahibi. Taraftar da bu saatten sonra bir çılgınlık yapmaz herhalde. Erzurum’daki meşale fiyaskosu Galatasaray’a kesin ceza getirecek, neredeyse de kupanın kaçmasını sağlıyordu. Atılan golden sonra moral olarak tavan yapan Galatasaray’ı duvara çarptı, duvara çarpan Fenerbahçe’ye ise toparlanma, yaralarını sarma vakti kazandırdı. Kısaca aptalca bir hareketti. Al kupayı ondan sonra dök kurtlarını.
Engin’in kredisi bitti
“Can çıkar huy çıkmaz” demişler. Engin’in az sinirlendiği ya da az sakatlandığı pozisyon yok. İkisinde de kendisine olan saygıyı bitirdiğinden haberi yok. Bu kadar yeteneklisin; tut çeneni, kolunu, elini, ayağını. Ne kazandın hakemi tartaklamakla. Kupa gitseydi şimdi kendine kulüp arıyordun haberin yok. Milli takım yolunu tıkadın yine haberin yok. Fatih Hoca’nın güvenini yitirdin hiç mi hiç haberin yok. Normalde yerin kapının önü ama dua et büyüklerine, seni çok büyük oldukları için bir kez daha affettiler. Ama bu son.
‘’Dev aynası‘’
Sırf Galatasaray için değil, tüm takımlarımızın ortak problemidir büyüklük kompleksi. Elin oğlu da gelir dersini verir gider bizim devlerimize.
Son örnek çok açık; 10’da 1 maliyete kurulan Vaslui, Fenerbahçe’ye, Ljubljana ise (hazırlık maçında) Galatasaray’a kök söktürdü. Fenerbahçe’de Volkan, Galatasaray’da kale direkleri olmasa sezon başlamadan 2 devimiz de devrilecekti. Tabii ki hazırlık maçları bir ölçü değildir. Bu maçlarda eksikler görülür ki Galatasaray’ın eksikleri say say bitmez, umarım lig başlayana kadar en aza indirilir. Fenerbahçe ise bıçak sırtında. Şampiyonlar Ligi’nden Vaslui gibi hepimizin adını yeni öğrendiği bir takıma elenmesi maddi ve manevi olarak büyük zarar verir camiaya. Bu sezon arkasına saklanacak mazeret de yok; en tepeden başlayarak ipleri çekmeye başlar Başkan. Aziz Yıldırım döneminde şampiyon olamayıp da görevde kalan tek teknik direktör Aykut Kocaman’a duyurulur.
“Siz kardeşsiniz”
Güzel bir Türk filmi sözüdür. Fenerbahçe ve Galatasaray da aslında kardeştirler. Ama birbirlerini hoyratça yıpratırlar. Tüm savunmasını, “Ama onlar da yapmış” ile halletmeye çalışan Aziz Yıldırım’ın sert sözlerine Galatasaray’dan da anında yanıt geldi, sonra Fenerbahçe sonra tekrar Galatasaray kardeşliği zedeleyici açıklamalar yaptılar. Hiçbiri olmasaydı ne kadar güzel olacaktı ama oldu bir kere. Keşke elimizde zaman makinesi olsa da bu kulüplerin ilk kurulduğu yıllara gidebilsek. İnanın geri dönebilirsek çok utanırız bugünkü durumdan. Hatalı davrananın tek taraf olmadığını kabul ettiğimiz gün büyüdüğümüz gün olacaktır.
Melo çok sıktı
Lig bittiğinden bu yana bir Melo hikayesi var. Geliyor, gelmiyor, Juventus problem çıkardı, menacerler kaypak gibi haberler okuduk. Benim anlamadığım şey Galatasaray neden bu futbolcuda bu kadar ısrarcı. Taraftar çok seviyor, takıma da yararlı ancak madem Galatasaray’da oynamak istiyor o da ona göre davranır. Bir sene öncenin “Bidon”u Galatasaray sayesinde kendini buldu. Kamyonla da para kazandı. Bir iki adım atması gerekirdi şimdiye kadar. Başka talibi de yok, Galatasaray almazsa evde kalacak ya da istikamet Arabistan. Tam 12 Mayıs’tan bugüne kadar eğlendi durdu, Amerika kazan o kepçe dolaştı ailesiyle beraber. 80 gündür antrenman yapmıyor, pazarlıklardan kampa katılamadı, devreye kadar anca form tutar. Umarım yanılırım, yanılırsam da özür dilerim. Hemen Melo ile aynı işi yapacak ‘çilek’ arayışına girmesinde fayda var Galatasaraylı yöneticilerin.
‘’Aman dikkat!‘’
Aksini yaparsanız hayal kırıklığına uğrarsınız” diyerek yeni mezunlara ilk hayat derslerini verdi. Galatasaray’ın durumu da aynı. “Şimdiden şampiyon belli”, “Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final garanti” en tehlikeli düşünce. Yönetim ve teknik heyet bu düşünceleri oyuncuların kafasından silmeli. Başarının tek anahtarı var o da çalışmak. İstediğin kadar yıldız ol, kral ol çalışmazsan vasatı aşamazsın. Türkleşen takımın en büyük düşmanı kendini dev aynasında görmek. Irk olarak meyilliyizdir biraz kendimizi yere göğe sığdıramamaya. Doğruya doğru. Var mı aksini iddia eden? Aman biraz daha dikkat!
İyi biten her şey iyidir
Takımın turnuva için Endonezya’ya gideceğini öğrenince biraz garibime gitmişti. Uzun bir yolculuk, sıcak ve nemli bir iklim, bol sivrisinek, karşılığında kazanılacak çok büyük şeyler yok. Kalabalık ancak fakir bir ülke. Pazarlama düşüncesiyle de cazip değil. Kaç Endonezyalı, Galatasaraylı olacak da forma alacak. Bilmiyorum belki ben yanlış düşünüyorum ama sırf kötü iklimi nedeniyle bile tercih edilmemesi gereken bir ülke. Katılacak başka bir turnuva bulunamadıysa o da bulamayanların problemi. Neticede isabet olmuş. 13 saat uçuşla gidilen 4-5 günlük bir program yarardan çok zarar getirirdi takıma. Bulunamayan uçak da Galatasaray’ın şansı olmuş.
Avukatlar bilir ama...
Galatasaray ile Fenerbahçe arasında son günlerde beyanat krizi var. Bir gün kırmızı bir gün lacivert açıklama geliyor. Herkes kendine göre haklı ama son açıklamayı yapan Fenerbahçeli yönetici Avukat Deniz Tolga Aytöre mahkeme kararlarının ne kadar kesin olduğunu bilecek meslekten. Galatasaray’ın 1 milyon Dolar’lık açığını hâlâ arıyor. 40. Asliye’de 6 Haziran 2012’de hem Galatasaray hem de dönemin Başkanı Adnan Polat bu konuda beraat etti. Aynı binada bir ay sonra 2 Temmuz’da Fenerbahçe ve Başkanı Aziz Yıldırım 5 maçta şike ve teşvik priminden suçlu bulundu. Yargıtay süreci ise devam ediyor. Laf yetiştireceğim derken çarşafa dolanmak böyle bir şey olsa gerek.
‘’Ballı seksi çilek!‘’
Tabii ki son imzalar atılmadan kesin bir şey demek hata olur, ama görüntü tüm el atılan oyuncuların takıma katılacağı yönünde. Hem de neredeyse hepsi başkanın istediği gibi birer çilek, hatta ballı çilek, hatta ve hatta ballı seksi çilek.
Tabii ki transfer tek kişinin işi değil. Ancak özellikle Burak ve Hamit’in bitirilmesinde aslan payı Fatih Terim’in. Geçen sezon da Selçuk transferi Terim’in eseriydi. Tabii ki bunlar bizim bildiklerimiz. Yine de bu sene inanılmaz anlaşan bir ekip transferleri gerçekleştiriyor. Terim’in yönetimle uyum içinde çalışması, Abdurrahim Albayrak’ın sevimliliği, 2. Başkan Ali Dürüst’ün olgunluğu ve Başkan Ünal Aysal’ın kararlılığı işlerin tıkır tıkır yürümesini sağlıyor.
Fatih Terim’in işi çok zor
Tabii ki tersten. O kadar geniş ve kaliteli bir kadro ortaya çıktı ki, kimi oynatsa ötekiler darılacak. Ama hocanın ustalığı da burada, kimsenin hakkını yemez, hak edene verir formayı. Belki yine tavşandan şapka çıkarır (!) geçen sene olduğu gibi iki de genç yeteneğe sürpriz olarak takımda yer verir. İşte o zaman bütün borçları biter Galatasaray’a, alacaklı pozisyona geçer.
Aslan 1-0 önde başlıyor
Yöneticileri inkar etse bile hocası itiraf etti; Fenerbahçe de Hamit’e talip olmuş. Önerilen daha fazla paraya rağmen Hamit daha önceden Terim’e söz verdiği için Galatasaray’ı tercih etti. Futbolcudan ziyade insan kazandı camia. Rakibinin her ilgilendiği futbolcuya el atan zihniyete Hamit’in duruşu bir şamardır. Zamanında Galatasaray’ın formasını giyip 3 kuruş için akşamına ezeli rakibin formasını tercih eden “Şeytani zihniyet” devrinin kapandığının müjdesidir Hamit’in duruşu. Bizi futbolundan önce insanlığına hayran hayran baktırdığın için sonsuz teşekkürler Hamit. İyilik ve başarı melekleri hep yakınında olsun, hoşgeldin.