‘’Diyet!‘’
Galatasaray Başkanı Duygun Yarsuvat, AkSaray'ı ziyaretle Galatasaray'ın önünün açıldığını söyledi. Bu konuyu açık açık dillendirdiği için zaten kapılar geri kapanacaktır. Ayrıca böyle bir diyet neticesinde metro açılacaksa taraftar stada sürünerek gelmeyi, stattan atılacaksa kaldırımda oynamayı, yolu yapılmayacaksa patikadan yürümeyi, para cezası kesilecekse çocuğunun süt parasından kısarak bu cezayı ödemeyi tercih eder. Sayın Yarsuvat'ın da aynı düşüncede olduğuna inanıyorum. Sadece Galatasaray'ın başına geçti diye özünden vazgeçmemesini gönülden arzu ediyorum.
Fikri hür, irfânı hür, vicdânı hür
Bu güne kadar Galatasaray'ı yönetenler Mustafa Kemal Atatürk'ün açtığı laik ve çağdaş Türkiye çerçevesinin bir milim bile dışına çıkmamışlardır. Tarihi bu tür hikayelerle doludur.
31 Mart gerici ayaklanmasında (1909) zamanın Galatasaray Lisesi Müdürü Tevfik Fikret okulun dış kapısında "Şeriat isteriz" diyen gözü dönmüş kalabalığın karşısına tek başına dikilmiştir. Sebebi ise okulun mescidinin üst katına gösteri salonu yapılmasıdır. Okulu yakmak ve öğrencileri linç etmek isteyenleri sadece iradesiyle geri döndürmüştür. Atatürk'ün en fazla etkilendiği aydındır ve Galatasaraylılığın ne olduğunu o tarihte değiştirilmemek üzere yazmıştır:
Kimseden ümmîd-i feyz (fayda) etmem, dilenmem perr ü bâl (kol kanat)
Kendi cevvim (boşluk), kendi eflâkimde (gökkubbe) kendim tâirim (gezgin).
İnhinâ tavk-ı (eğik baş) esâretten (boyunduruk) girandır (ağır) boynuma;
Fikri hür, irfânı (anlama) hür, vicdânı hür bir şâirim.
Ben de bu irfan yuvasında 8 mükemmel sene geçirdim, ailemin attığı sağlam temellerin üzerine hayata dair herşeyi bu okulda öğrendim. Ağabeylerimin bu "İşler yürüsün de..." düşüncelerini derhal terketmeleri gerek. Yöneticiliği "Dalkavukluk" sananların ise rütbesi başkan yardımcısı olsa da kulüple ilişiği derhal kesilmesi en doğrusu olacaktır. Bu camia yalakalık yapanları kusmasıyla ünlüdür.
Rektör, Divan'a karşı!
Anlaşılmaz bir tavır da Galatasaray Üniversitesi Rektörü Ethem Tolga'dan geldi ve Lise kapıları kulübe kapandı. Sayın Tolga'nın bu liseyi çeyizinde bulmadığının farkına varmasını düşlüyorum. Toplantılarda sigara içildiği için yangın çıkma ihtimali varmış ve Tevfik Fikret Salonu'nun biraz dinlenmesi gerekmiş. Bu bahaneler kesmeyince camiayı, el altından "Okulun önünde hep olay var aman birine birşey olur" diye başka bahane geldi. Kapat ağabey o zaman okulu, orada okuyan kardeşlerimin başına birşey geleceğine, benim yanımda patlasın o bomba. Ayda bir geliyorduk ziyarete ihtiyar heyeti olarak ve hiç birimizin ölümden korkusu da yok.
Ağabey sen iyisi mi Tevfik Fikret Salonu yerine kendini bir dinlendir, hem de biran önce. Dilersen iktidar partisinden de milletvekili adayı olup aktif dinlenmeye geç. Hizmetlerin için beşinci sıran garanti.
Bir sene uyuduğum binanın çatısını hanginiz sigara içerken yaktınız, onu da dinlenmeye gitmeden önce açıklarsan başka isteğim yok senden.
İpet Abla, senin en çok bana bağıran çağıran, küfreden sesini özleyeceğim. Gittiğin yerden de arada sırada bağır bana e mi!
‘’Neden Galatasaray!‘’
İki takımı karşılaştırırsak her mevkiide oyuncu kalitesi olarak Galatasaray daha ağır başıyor. Bu tartışılmaz bir gerçek. Her ne kadar sahanın ağır olması Galatasaray'ın oyununu bozacak gibi görünse de aslen Beşiktaş'ın hızlı adamlarını kilitledi. Bu teknolojiyle 15 günde bir maç yapılan zemini halı gibi koruyamamak beceriksizlikten bile öte bir durum.
Tüm bunların yanında Beşiktaşlılar'ı en fazla etkileyen şey ise kandırılmışlık. Henüz bir oyun düzeni kuramadan en organize takım dendi, Süleyman Seba Sezonu'na en yakışan takım dendi ama hırçınlıktaki en yakın takipçisi Sivas ve Mersin İdmanyurdu'nun neredeyse iki katı kırmızı karta sahip; 7'ye 4, Galatasaray'ın ise ligde tek kırmızısı yok, genç kızların sevgilisi gitarist Bilic ise Galatasaray karşısına takımını öyle bir çıkardı ki sezonun büyük ikramiyesi Demba Ba ileride ıssız adamı oynadı. Örnekler çoğaltılabilir, akıllı Beşiktaşlılar bu gereksiz şişirilmenin farkında; "10'uncu haftaya kadar şampiyonluk, sonra hedef ilk 3" diyorlar. Daha az akıllı olanlar ise mağlubiyeti hakemde, rakibin kurnazlığında falan buluyorlar. Taraftar da Galatasaray'a yardım etti. Sabri, Melo ve Burak ile maç boyunca uğraştı. İki golde de üçünün imzası vardı, itici güç oldu kendilerine edilen küfürler. Kenardaki Bilic'in gerginliği, her pozisyonda hakemleri adeta kesmek için kenarda tepinmesi takıma da yansıdı. Bu zaten herkesin ortak teşhisi. Kendisine oynamadan takımına baksa daha yararlı olacak. Melo bile uyardı kendisini bu konuda!
Hamza Hoca tuttu ama!
Geldiği günden bu yana Galatasaray'ı adeta tavan yaptırdı. Mancini ve Prandelli'den sonra hücumu düşünen oyun yapısıyla seyredenleri memnun ettiği gibi puan cetvelindeki yeri de sevenlerini memnun etti. Ancak elinde de iyi bir takım olduğunun farkında olmalı. Tartışmasız en iyi kadro Galatasaray'da. Burak'ın performansının artmasıyla beraber başta Selçuk olmak üzere tüm orta sahanın itibarı arttı. Son dakikada inanılmaz bir deparla 50 metrede iki Beşiktaş bekine 5 metre fark atarak maçı bitirdi. 90+5'te o deparı biz bir tek Sabri atabilir biliyorduk, yanılmışız. Neticede Galatasaray hocasından golcüsüne, taraftarından malzemecisine hedefe kilitlenmiş. Sakatlığı son ana kadar oynamasına mani olan Sneijder'a hem fiziki hem de ruhani tedavi uygulayan sağlık ekibinin de bu galiyette rolü var. Sneijder neticede çıktığı ana kadar takımın en iyisiydi. Selçuk ile beraber bir şairin şiir yazması zerafetinde yönettiler takımı. Sonlara doğru kaybedilen oyun disiplini Galatasaray'ın başını ağrıtabilir, dikkat.
Söz gümüşse sükut altındır
Ara seçimle göreve gelen yönetim takımı topladı gibi görünüyor. Ama bu yönetimin de yumuşak karnı Abdürrahim Albayrak. Her fırsatta konuşma merakı başına hep iş açtı. Tabii ki yararlı işler yapıyordur, tabii ki Florya'yı çekip çeviriyordur ama biraz sussa, biraz az konuşsa daha iyi olacak gibi. Şu anda Cumhurbaşkanı ziyaretinden ve Beşiktaş maçı sonrası defalarca futbolcuların paralarını ödemediklerini deklare etmesi kendisini sempatik yapmıyor. Bu tutumu devam ettiği sürece bir daha yöneticilik yapabilmesi zor görünüyor.
İyiler hep önden gidiyor
1993 yılında Milliyet Gazetesi'nde çalışmaya başladım ve İzmir baskısı için Ünver ile paslaşmaya başladım. Yıllarca sürdü paslaşmalarımız. Sonra Fanatik'te yine kesişti yollarımız, paslaşmamız bu kez daha arkadaşçaydı, mutluluklarımızı, sıkıntılarımızı da paslaştık. Ama Ünver Ergün oyunbozanlık yaptı, aldığı pası geri vermeden çıktı oyundan. Yattığın yerde huzur bul arkadaşım.
‘’Yokuş yukarı 1 puan‘’
Dahili ve harici tüm olumsuzluklar vardı bu maç öncesi. Önce sportifler... Takımın belkemiği eksikti; Chedjou, Melo ve Sneijder, zemin rezalet, hava buz gibi. Hakem desen başka bir boyutta yönetti maçı. Kime kıyak yapıyor kimi cezalandırıyor, kendisi mi böyle bilemiyorum ama sarı kartlık pozisyonları maçın başında vermiyor, hatta üstüne basa basa kasıtlı olmadığını dakikalarca anlatıyor Galatasaraylı futbolculara. Sonra Hakan Balta'nın son yıllardaki en temiz topu kurtarışına sarıyı basıyor. Sonra Selçuk'un rakibini çekmesini faulle geçiştiriyor. Vermediği gol, penaltı falan yok ama neredeyse 5 yanlış kart pozisyonu var.
Bir de futbol dışı durumlar var ki Galatasaray gibi bir takıma hiç yakışmıyor. Hem de bu olumsuzluk dahilisinden. Metro mu isteyeceksin, vergi cezası affı mı; kapmışsın randevuyu, al yanına 3 yönetici git konuş. Sünnet törenine çıkartılan çocuklar gibi tüm takımın ne işi var Beyaz Saray'da. Florya Tesisleri'ne 100 metre uzaklıktaki Galatasaray Yaşlılar Yurdu'na şimdiye kadar kaç futbolcu götürdün? Tuz ile biberin yerini bile değiştirmiyorlar maç günleri ki futbolcuların konsantrasyonları bozulmasın. Bu kez olmadı, başkan yardımcılığı ağır geldi Abdurrahim Albayrak'a. Sneijder'ın sakatlığını "Nasır"ı var diye geçiştirmek bile tek başına skandal bir açıklama Galatasaray için.
Sistem çalışmadı
Burak neredeyse oyun kurucu oynuyor. Bu kez Umut yalnızları oynadı. Olcan, Hamit gününde olmayınca, Telles bir isabetli orta yapamayınca, Selçuk ve Emre de orta sahada ezilince tablo bundan iyi olamazdı zaten. Günündeki Galatasaray kötü zemini de kötü hakemi de, kötü şansı da yener ama Gençlerbirliği karşısındaki Galatasaray 1 puan alınca sevinmesi gerek. İkinci devrede herkes Galatasaray'ın daha baskılı oynayacağını tahmin ediyordu ama baskı Gençler'den geldi. 50 ile 70 arası Galatasaray'ı bunalttılar. 71'de de golü buldular. Sonra maç "Atan kazanıyor"a dönüştü. İki taraf da atamadı ve kazanamadı. Maçı iki taraf da hak etmemişti zaten. Ancak imkanlarına bakınca Galatasaray'ın en azından oyun olarak ağır basması gerekiyordu, olmadı. Hamza Hamzaoğlu'nun da ilk puan kaybı ligde, bu oyunla son da olmaz. Gelecek hafta oynanacak Beşiktaş maçının artık kaybedilmemesi şart oldu Galatasaraylılar adına.
Taraftar: 5 - TFF: 0
Ceza kesme konusunda uzman Türkiye Futbol Federasyonu Galatasaray taraftarını Gençlerbirliği maçına sokmak istemedi. TFF'nin başı, sağı ve solu en aşağı 20 yıldır futbolun içindeler. Taraftarların zekasıyla başa çıkamayacaklarını anlayamamışlarsa bu onların kalitesini gösterir. Yüzlerce Sarı Kırmızılı taraftar her şeye ve Passolig'e rağmen takımlarını 90 dakika boyunca desteklediler.
Futbola siyaset karıştı
Galatasaray'ın Başkan Yardımcısı Abdurrahim Albayrak gece yarısı operasyonuyla siyasetin en tepesindeki isimlerle randevu ayarladı. Galata'nın saraylıları Başkent'te saray saray dolaştılar. Benzeri az görülmüştür. Ama Ankara bu, insanın aklını başından alır. 3 yıldır Galatasaray Başkanı'na randevu vermediği iddia edilen Recep Tayyip Erdoğan'ın da bir gecede randevuyu Başkan Yardımcısı'na vermesi Galatasaray'ın başında kimi görmek istediğinin göstergesidir. Ama burası Galatasaray, hiç şansı yok! Bir önceki Başkan Ünal Aysal'ın ise yakım dostlarına söylediği, "Hükümet benimle uğraşıyor, işlerim Türkiye'de olmadığı için bana bir şey yapamıyorlar ama benim yerime Galatasaray'ı vuruyorlar. Bu nedenle başkanlıktan ayrıldım" lafı da gerçeğin ta kendisini yansıttığı ortaya çıktı. Galatasaray'ın Mayıs 2015'te işi çok zor. Belli ki hükümetin de bir başkan adayı var artık.
‘’Durmayalım düşeriz‘’
Bu laf ilk defa Cumhuriyet'in 10'uncu yıldönümü kutlamaları çerçevesinde Galatasaray Lisesi'nin çatısına dev harflerle yazılmıştı. 80 yıl sonra bu lafı Galatasaraylı futbolcuların kulağına bağırarak söylemek lazım.
Her takım Balçova değil, bir maç bitince sıradaki maça en ufak bir yararı yok, bitince bitiyor maç. Mersin İdmanyurdu 3 gün önce 9 gol atan Galatasaray'ı ilk devrede evire çevire dövdü. 2 gol attı 3 tane de kaçırdı, sağdan, soldan, ortadan, kornerden; her eline geçirdiği yerden hırpaladı. Forvetleri daha becerikli, Muslera süper bir kaleci olmasaydı büyük bir şok Sarı Kırmızılılar'ı bekliyor olacaktı. Ama büyük takım olmak böyle bir şey, ufak bir dokunuşla önce denge sonra da üstünlük sağlandı. Devre arasında sanırım Hamza Hoca her futbolcusunu teker teker uyarmıştır. Sahada neden durduğunu bilmeyen Emre'yi de layık olduğu yere çekti, kulübeye. Bir-iki maç iyi oynamakla olmuyor bu işler. Galatasaray'da kalıcı olmak istiyorsan her maç aynı performansı göstereceksin, asla şımarmayacaksın, olmadan oldum sanmayacaksın kendini, orta sahadan gelişigüzel kaleye şut çekmeyeceksin. Neticede Hamit oyuna girdikten sonra Sabri de ileri çıkma fırsatları yakalayarak 2 asistle yıldızlaştı.
Hakan örnek bir futbolcu
İkinci devreye çok olmasada iyi başlayan Galatasaray yavaş yavaş üstünlüğü ele geçirdi. Önce beraberlik sonra da galibiyet golü geldi peşinden de liderlik. Atatürk boşuna dememiş, "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim". Buna en iyi örnek Hakan Balta. Futbol yaşamı boyunca futbol oynamaktan başka düşüncesi olmadı. Her hocanın değişmez oyuncusu oldu. Kulübeye gittiğinde mızmızlanmadı, oynadığınıda terinin son damlasını akıttı. Semih'in sakatlanarak oyundan çıkmasından sonra defansa geçti ve bir pozisyonda 2 kere golü önledi, galibiyetin en büyük mimarı oldu.
Sneijder'ın menaceri sussun
Galatasaray'da göze batanlar Sabri, Telles, Burak ve Hakan. Chedjou hayati iki hata yaptı, onları yapmasaydı o da göze batacaktı. Muslera inanılmaz bir kaleci, Semih'in umarım ciddi bir durumu yoktur. Sağlık 1 milyon golden önemli. Umut maç boyunca koşmaktan öte birşey yapmadı diyecektim ama galibiyet golünü atarak kötüler listesinden çıktı. Hamit değerli bir kumaş gibi, ne kadar kullanırsan kullan kalitesinden birşey eksiltmiyor. Burak önceki maçlara göre daha fazla ayakta daha az ofsaytta kaldı, bu iyi bir haber. Selçuk eski günlerindeki kadar olmasa da yakın eski günlerinden daha iyi. Son olarak da Sneijder; takımın uluslararası yıldızı ama Mersin karşısında hiçbir şey yapamadı desek doğru olur. Kötü olduğunun kendi de farkında ve eksiğini hakemle dalaşarak kapatmaya çalıştı. Türkçede buna tribüne oynamak denir. Menaceri konuştukça Hollandalı yıldız kötü oynuyor ve o da hakemlerle konuşmak istiyor. Takım için oynaması hem kendi hem de Galatasaray için daha iyi olacaktır.
10 numara Yenilmez Arma
Basketbolda elde edilen başarıyı iki cümle ile de olsa dile getirmek istiyorum. 10 kişilik maç kadrosunu gençlerden oluşturan, bunlardan sadece 7'sini oynatan, kaçanlar, sakatlar ve bir tek seyircisinin maçı seyredememesine rağmen basketbolun en iyilerinden Olimpiakos'u yenerek son 16 takım arasında yerini aldı. Başta Ergin Ataman olmak üzere direnen Yenilmez Arma'ya koca bir alkış.
‘’İnş cnm yaaaa...‘’
Zor başlayan maç Galatasaray için henüz devrede zombilerinin dirilişi oldu. Geldikleri günden bu yana eleştirilen başta Pandev olmak üzere Olcan ve Yasin'in de ilk 11'e göz kırpma maçıydı. Tabii ki "Karşındaki 3. Lig takımı" diyeceksiniz. Onun için yazının başlığını öyle attık, siz ne sandınız!
İnşallah demek gerek birçok şeye; öncelikle tüm rakipler Balçovalı futbolcular kadar centilmen olsa. Hakem bu kadar mükemmel olsa. Motivasyon bu kadar üst seviyede olsa. Kardeşlik, gözyaşı, dayanışma hep bu seviyede olsa. Olcan bu kadar koşsa, Yasin hep bu kadar asist yapsa, Pandev'in her vurduğu gol olsa. Kısaca herşey Galatasaray'ın elinde, hep böyle olsa vallahi hayat bayram olur Sarı Kırmızılılar için.
Daha erken ama...
Temkinli olmak iyi birşey ama Galatasaray gerçekten iyi oynuyor. Takımda herkes bir. Hatta bir ara takım doktoru Yener İnce kenardan Bruma'ya birşeyler anlatıyordu, ileri gitmesini söylüyordu sanki. Sonra Pandev oyundan çıkarken tüm kulübe ayakta alkışlarla karşıladı kendisini. Sinan Gümüş gol atıp heyecandan ağlamaya başlayınca tüm takım sildi gözyaşlarını. Sizin de burnunuzun direği sızlamadı mı televizyon başında, doğru söyleyin ama!
Takım olmak böyle bir şey
Galatasaray İzmir'de çok şey kazandı; ıskartaya çıkmış futbolcularının yanında takım olmayı öğrendi tüm kemiklerinin içindeki iliklerine kadar. İki Sinan'ı da kazandı; Bolat inanılmaz akıllıca başlatıyor oyunu, Gümüş ise inenılmaz akıllıca son noktayı koyuyor. Olcan ve Yasin böyle devam etseler yabancıya ihtiyaç kalmayacak. Telles ve Bruma zaten diplomalı. Balta, Hamit her zamanki gibi aklı Galatasaray'ın, Veysel 15 dakikada alıştı stopere. Kötüler de var ama bugün olmaz, söylemem. Kondisyoneri, doktoru, masörü; ne yapacaksanız yapın, Pandev'e enerji verin. Topu ayağına yapıştırıyor rakip ceza sahasında. Golcüsü olmayan takıma ilaç gibi gelir. Yanlış anlamayın, Burak ve Umut'a sallamıyorum, onlar golcü değil forvet.
Neticede Galatasaray 1 yedi, 9 attı. Ne diyelim artık Galatasaraylılar adına; inş cnm yaaa.
Galatasaraylılık ispiyonlamamaktır
Ben Galatasaray Lisesi mezunuyum. Ortaköy'deki hazırlık sınıfından sonra Beyoğlu'na ilk adım attığımız gün bizi öğretmenler değil, son sınıf öğrencisi etüt ağabeyimiz Metin Ağabey karşıladı ve ilk dersi o verdi, "Ne olursa olsun arkadaşınızı ispiyonlamayacaksınız, yoksa Galatasaraylı olamazsınız". Daha basit anlatmak gerekirse "Hepimiz Kara Murat"tık. Ne ben ne de bir arkadaşım, birbirimizi hiçbir hocaya, müdüre ispiyonlamadık. Hala da kimseyi kimseye ispiyonlamıyoruz. Televizyona çıkıp her şeyden şikayet eden eski başkan ve ağabeylerimden de aynı şeyi bekliyorum. Ne olur Galatasaraylıları Galatasaraylılar'a ispiyonlamayın, Galatasaraylı gibi görünmüyorsunuz.
‘’Galatasaray'da en zor günler‘’
Ancak unutmamak gerek ki aynı oyuncular 2 hafta önce sahada bir büyük içmişler gibi dolanıyorlardı. Ne oldu da aynı futbolcular bu kadar kısa zamanda canlarını dişlerinin arasına almış gibi mücadele etmeye başladılar. Kafamda 2 çözüm var, birincisi ve umarım doğrusu; herkes kendi yerinde bildiği gibi oynarsa bu takım herkesi yener. Ekibin üzerinden kendi sisteminden taviz vermeyen hoca baskısı kalkınca çocuklar ferahladılar ve en iyisini oynamaya başladılar.
İkinci çözümüm biraz kafa karıştırıcı; futbolcular hoca seçiyorlar ve kafalarına uymayanı göndermek için ellerinden geleni yapıyorlar ya da daha doğrusu ellerinden gelebileceği yapmıyorlar. Başarısızlık durumunda 30 futbolcuyu gönderemez bir yönetim ama bir hocanın kellesini bir dakikada alabilir. Eğer durum böyleyse Florya'da yönetimi futbolcular ele geçirmiş demektir ve en ufak bir anlaşmazlıkta yine darbe yapacaklardır. Ya "Çok video seyrettiriyor" ya da "Çok fazla koşturuyor" diyerek kelle isteyeceklerdir er ya da geç. Pozitif bir insan olarak bildiğimiz Hamza Hamzaoğlu'nun bu duruma dikkat etmesi ve gardını alması kendi geleceği açısından en sağlıklısı olacaktır.
Skor ve oyun güzel ama...
5-0'lık bir sonuçla sahadan ayrılan takımı eleştirmek cesaret işidir. Ne yapayım yani susup oturayım mı? Çoğunluk gibi yapıp 3-5 iltifat, kan uyuştu falan demek, sürüye katılmak en kolayı ama bana uymaz. Maçta Muslera'nın net 2-3 kurtarışı var. Gol olsa kimse gıkını çıkaramaz, hele Hasan Kabze'nin karşı karşıya pozisyonunda çok iyi kalecilik bile yeterli değil, vuran da kötü vuracak, şans da yanında olacak. Golden önce bile ciddi atakları vardı Konyaspor'un. Farklı skor atıp-atamama farkı ile geldi. Skor büyüdükçe de Galatasaray kaliteli ve pahalı ayaklarıyla sahaya domine etti. Son 15-20 dakikada da iyi oynamaktan sıkılıp 2 hafta öncesine döndüler. Bu kısa zamanda bile şans yanında, Muslera gününde olmasa birkaç gol yiyerek taraftarının tavan yapan coşkusunu burabilecekti. Demek istediğim Galatasaray hala kırılgan bir takım; kimse yaşanan bunalımın tamamen bittiğini sanmadan maksimum konsantrasyonla çalışmalarını gevşetmesin. En zor günler bunalımdan çıktım sanılan günlerdir; hala o bunalımın kırıntısının varlığını hissetmek daha ağır bir travmaya yol açar, aman dikkat.
Metro açılmadan rahat yok
Passolig, baskılar ve yaşanan binbir aksilik Galatasaray taraftarını bezdirdi. Takımın da iyi futbol oynayamaması tuz biber oldu. Ancak tüm bunların ötesinde Yeni Sami Yen'in en büyük sıkıntısı yılan hikayesine dönen metro arızası. Neredeyse inşa edildiği kadar süre geçti ve hala arıza bulunamadı, arayan da yok zaten. Topuyla tüfeğiyle Galatasaray'ın üzerine gelen bürokrasiye inat Mersin İdmanyurdu maçında otobüsle, aktarmayla, yaya ya da bisikletle tüm Galatasaraylılar'ın Yeni Sami Yen'i doldurması gerek. Son haftalardaki cesur ve pozitif futbolundan dolayı taraftarların bu takıma o stadı doldurma borcu var. Plan, program, antrenman, form, şans mans bilmem ben. Galatasaray çok uzun süredir hep Ali Sami Yenilme gibi oynuyordu. Şimdi Ali Sami YEN gibi oynuyor. İlk aşamada Sarı Kırmızılılar'a gönül verenlere bu da yeter.
‘’Fark 163'e 1'de!‘’
Arsenal Teknik Direktörü Arsene Wenger'in 163'üncü Şampiyonlar Ligi maçıydı, Hamza Hamzaoğlu'nun ise siftah gecesi.
Farkı orada burada aramaya gerek yok. Şampiyonlar Ligi böyle bir arena; elinde top tüfek ne varsa süreceksin sahaya. Dinlensin diye kimseyi kenara çekmeyeceksin. Mecbur değilsen sezon başından bu yana dökülen oyuncunu dirilsin diye de ilk 11'de sahaya sürmeyeceksin. Tabii ki Muslera ve Tarık'tan bahsediyorum. İlk yarım saatte yenilen 3 golün 2.5'u ikisine ait. Birinin yokluğu öbürünün varlığıyla. Neticede sakatlıkları olmayan Chedjou ve Muslera sahada yok, dökülen Tarık on birde. Bir iddia daha var; cezalı olmasa Selçuk da olmayacak kadroda. Tamam sil baştan yapacaksan yap ama tekeri hafif hafif döndüreceksen çomak da sokmayacaksın. Kendi evinde bir kez daha 4'lük oldu ne yazık ki Galatasaray. Prandelli olsa hepimiz dişlerimizi çıkartıp "İstifaaa" diye böğürürdük. Bunu akıldan çıkarmamak lazım.
Yalancı bahar
Bir günde futbolcunun form tutup dirilmesine benim kafam basmaz. Eğer yılda 3-4 milyon Euro kazanıyorsan ne moralinin bozuk olmaya hakkı var ne de başındakileri beğenmemeye. Bu nedenle esen olumlu havaya saygı duymakla beraber Hamza Hamzaoğlu'nun elinde sihirli bir değneğin olmadığının bilincinde olmakta fayda var. Zaman içinde bir şeyler illa ki olacaktır. Zaten Prandelli'den sonra herkesi kendi mevkiine koyup 4-4-2 oynatsan şampiyon olacak kadro var elinde. Bu nedenle birkaç hafta daha bekleyip öyle karar vermek gerek. Yalancı bahara göre sokağa fırlarsan 10 dakikada 2 gol yiyip dizlerinin bağını çözersin.
Wenger'e teşekkür!
İkinci devreye minik takımdan yeni mezun Niles ve Zelalem'i, Flamini ve Ramsey'in yerine oyuna dahil eden 163 maçlık hoca niyetini de belli etti; "3 tane yeter, şimdi sıra kapanırsak nasıl gol yemeyizde" diyerek Galatasaray'ın devamlı üzerine gelmesini de sağladı. Geldi de izin çıkınca koskoca Galatasaray, ama onca pozisyondan bir gol çıkartamıyorsan Junior Arsenal'e karşı, senin derdin ne hoca ne konsantrasyon ne de Selçuk; golcün yok golcün. Neyse ki Sneijder var da takımda bu sene hiçbir şey veremese de Galatasaray Şampiyonlar Ligi'ne en azından jeneriklik bir frikik golü verdi Hollandalı kendi canından.
Taraftar, hakem ve Hakan
Bütün olumsuzluklara rağmen 20 bin barajı sanıyorum geçildi. Hiçbir iddian yok, hafta arası, gecenin bir körü, üstelik ilk 10 dakikada 2 gol yemişsin. Vallahi bravo bu seyirciye, birkaç ufak bocalama dışında mağlup olan takımını bağrına bastı. Takımı Avrupa standardına çıkaramıyorsak taraftarı çıkartalım en azından. Hakeme sadece kıl duruşundan sorgusuz kafayı iliştirsen yeri. Podolski'nin hareketlerine sabrından dolayı kendisini tebrik ediyorum! Durum çözülene kadar Galatasaray'ı kımıldatmadı. Hakan sen de atsaydın be kardeşim o golü de bambaşka şeyler yazsaydık biz de.
Düşman lazım değil!
Galatasaray'ın bir sürü aleni, bir sürü de gizli rakibi var. Aleni olanlar önemli değil, darbenin ne taraftan geleceğini biliyorsun. Gizlilerin de artık saklısı-gizlisi kalmadı; Hükümet, TFF, GSGM, Maliye, SPK, İBB, İETT ve son olarak bunlara metro idaresi katıldı. Yeni Sami Yen'e seyirci gelmesin diye işi ağırdan aldı da aldı. Neredeyse 1 senedir Seyrantepe-Stat arası sefer yapılamıyor. İçeride çalışma da yok. Geçenlerde hafta arası stada giderken kayboldum bir saat dolandım oralarda kedi dahil hiçbir canlıya rastlamadım. Bilimkurgu filmi gibiydi, biyonik insanlardan oluşan ordu saklasan kimsenin ruhu duymayacak. Bir de iç rakipler var ki nereden çıkacakları belli olmadığı için önlem alabilme ihtimali yok camianın. Son örnek Galatasaray Üniversitesi Rektörü Ethem Tolga'nın aldığı karar; kulüp kurulduğu günden bu yana istenildiği sürece Galatasaray Lisesi'nde yapılan Divan Kurulu Toplantıları artık doğduğu ocakta yapılamayacak. Sebebi de sigara, gel de inan. Kimbilir yeni seçilen Başkan Duygun Yarsuvat ile ne tür bir hesabı görüyor kendi beyninin içindeki dünyasında rektörümüz!
‘’Sahte okey!‘’
Galatasaray kendi çapının dörtte biri bir ekiple oynuyor, ilk devrede pahalı takımın neredeyse atağı yok, ucuz takım ise oyunun hakimi. Son dakikalarda da ucuz takım Sarı Kırmızılı taraftarların sevgilisi Melo'nun asisti ile öne geçti. İlk devre için anlatılacak başka birşey yok.
İkinci devrede de ucuz takım, pahalıya "Gel oyna abi" dedi. Bizim sahte okeyler geldiler de geldiler Belçikalılar'ın üzerine ama nafile. Kahramanların en sahtesi ikinci golün de asistini yaptı ama Anderletch'li futbolcular başarılı olamadılar. Taaa ki son 20 dakikaya kadar. Selçuk kızardı ama utançtan değil. Kademe kayboldu, ikinci gol de geldi ve Galatasaray'ın Avrupa macerası da sona erdi.
Türk'ün milli masa oyunudur okey; içinde de sahte okey "Terim"i vardır. Bugün başta Melo olmak üzere tüm takım az ya da dibine kadar sahte okeydi.
Artık hedef 4'üncü yıldız, yersen artık.
İpler tamamen koptu
Teknik Direktör Cesare Prandelli her ne kadar basın toplantısında sağıra yatsa da belli ki Şube Sorumlusu Abdürrahim Albayrak'ın bir TV kanalına yaptığı konuşmaya gönül koymuş.
"Hocanın arkasında ben artık duramam" lafı aslında çok şeyi anlatıyor. "Bu ilişki bitti ama günü geçiriyoruz, müsait bir anda vedalaşalım" demek. Eğer daha sonra geri manevralar olmayacaksa hemen ayrılık en temizi. Hayat bana kötü bir beraberliği devam ettirmektense sonlandırmanın daha iyi olacağını öğretti. Bu işle uğraşan insanlar da benden daha tecrübesiz değil. En azından Florya'daki futbolcular da ne zaman gideceği üzerine konuşmadıkları bir hocanın kanatları altına girerler. Normalde istikrar yanlısı olmama rağmen ülkemizdeki tahammülsüzlük durumu bu hale getirdi.
Alınan mağlubiyet ise kaşe oldu.
Potada sıra kızlarda!
Basketbolda yaşanan krizin ana sorumlusu sponsor. Verdiğini yarıya indirdi. Genelde bu tür krizlerde kulüpler tarafında düşünürüm ama bu olay biraz farklı. Erkek takımın başına gelenler geçen sezonun 3 kupalı bayan takımın da kapısında. Galatasaray'a gönül verenler adına sadece tek birşey diyebilirim; "Direnin kızlar".