‘’Antalya'da yenilen goller‘’
Uzun dönemde Galatasaray’ın kalbi olan Melo’nun geride oynatılamayacağını herkes biliyor. Genelde olumlu izlenimler edinmeme rağmen gördüğüm temel olumsuzluk Galatasaray’ın duran top çalışmamasıdır. BU düşüncem herhangi bir bilgiye dayanmıyor. Yalnızca maçlara yansıyan gerçeklerden çıkarsama yapıyorum. Sürekli yazıyorum; duran toptan gol atamayan bir takım duran toptan gol yemeye mahkumdur. İdmanlarda hücuma yönelik duran top organizasyonu yapmazsanız duran topları nasıl savunacağınızı bilemezsiniz. Takım-duran top ilişkisi sürekli tekrarlanmazsa körelen bir özelliktir. ™u anda Super Lig’de ciddi duran top organizasyonu olan tek takım Fenerbahçe’dir. Ancak TV’den seyrettiğim Mersin İdman Yurdu-Orduspor maçında deplasman takımının duran top organizasyonlarına hayran kaldım. Altı-yedi frikiki şu anda Türkiye’de hiçbir takımda görmediğim zenginlikte kullandılar. Orduspor gol atamamasına rağmen frikik kullanımı konusunda ufkumu açtı. Mancini’nin yerinde olsam Orduspor hocası Erkan Sözeri’den yardım isterim. Setlerinin çizimlerini isterim ya da Tugay Kerimoğlu’nu Orduspor maçlarına yollayıp sanayi casusluğu yaptırırım.
Ajax maçında soldan atılan kornerde ilk kez forma giyen Emre Can Coşkun rakibini yandan karşılamaya çalışınca kafayı vurdurdu. Antalyaspor maçında ise Vederson’un soldan frikikinde ön direkte dört Antalyalı varken hiçbir Galatasaraylı yoktu. Tam beş tanesi arka direkte kümelenip gelmeyecek topu beklediler. Diarra yanında hiçbir rakibi olmadan hayatının en rahat kafa golünü attı. Mancini Galatasaray’a duran top çalıştırırarak en kısa zamanda sonuç alır. Hem bol gol attırır hem de daha az gol yedirtir.
‘’Mancini'yi zevkle izlemek‘’
Uzaklığa rağmen maçı izlemek kadar yedek kulübesini de gözden kaçırmamaya çalışıyorum. Fatih Terim son döneminde hep genel geçer tepkiler koyuyordu. Milli takımla sözleşme imzaladıktan sonra somut müdahalelerine son vermişti. Antalya maçında Fatih hoca’nın tek tepkisi kollarını iki yana açarak kafa sallamak olmuştu. O maç benim açımdan çok simgeseldir. Terim adeta ‘’artık yapacak bir şeyim yok’’ mesajını veriyordu. Roberto Mancini’de ise farklı bir yöntem görüyorum. Maçların durduğu anlarda, genellikle sakatlanma durumlarında, yanına bir futbolcuyu çağırarak maça ilişkin görüşlerini aktarıyor. Konyaspor maçında oyun ortada giderken Felipe Melo’yu işaret etti. Melo’ya kısa sürede notlarını aktardıktan sonra maçın nasıl değiştiğini gördüm. Melo çok daha ileri çıkmaya başladı, rakiplerini santra çizgisinden önde karşılamaya başladı. Trabzonspor maçında ise Wesley Sneijder’i yedek kulübesinin önüne getirdi. Maça sol kanada yakın başlayan Sneijder’i ortaya yönelik oynaması konusunda uyardı. O andan itibaren Kopenhag maçına yakın bir performans sergilenmeye başlandı. Sneijder açık ara maçın kahramanı oldu. Açık söyleyeyim Terim’den sonra Bielsa’nın daha uygun olacağını düşünmüştüm. Ancak aradan geçen sürede Mancini’ye kanım ısındı. Manchester City’nin kasıntı hocasının yerini sempatik bir adam almaya başladı. Real Madrid ve Juventus’un olduğu bir gruptan hem de büyük darbe almışken çıkmak Mancini’ye olan ön yargı kırıntılarını sildi süpürdü. Burada başta dostum Musa Çözen olmak üzere Lig TV yönetmenlerine bir eleştirim var. İlgisiz pozisyonlar göstereceğinize Mancini’ye özel kamera tahsis edin, deplasmanda da kendisinin katkısını izleyelim. Ayrıca Gençlerbirliği maçında Stancu’nun golünü reklam verme uğruna kaçıranlar, Kayseri’de Yekta’nın son dakikadaki ölümcül hatası yerine Hikmet Karaman’nın beyaz gözlüklerini seçenler daha dikkatli olmalıdır.
‘’Kaleci resitali‘’
Sert zemine değil pamuk yığınına atlıyormuş izlenimi verirdi. Florya’da takımı izlerken gözümü başka bir köşede çalışan Fevzi’den alamazdım. Ancak Fevzi doğal yeteneklerine ekleyemediği mental boyut nedeniyle büyük kaleci olamadan alt lig’e gitti. Fevzi olayını futbolun fazla ön plana çıkmayan kaleciliğin izlenilirliğine vurgu yapmak için belirttim. İnsanlar maça Hagi’yi, Sneijder’i, Drogba’yı, Selçuk’u izlemek için giderler. Hayatımda Taffarel’i, Mondragon’u izlemeye gidiyorum diyen kimse duymadım. Kaleci özünde bir fonksiyondur. Yerine iyi getirildiği ölçüde başarılı olunur. Hafta sonu oynanan Galatasaray-Trabzonspor maçında ise güzel futbolun yanı sıra kaleci resitali izledim. Hem de iki kalede birden. Muslera tek bir ciddi kurtarış yapmasına rağmen kaleciliğin gösteri boyutunu sergiledi. Henrique’nin kafa vuruşunu kurtararak maçı tuttu. Onur ise Ali Sami Yen’i dolduran insanlara kaleci resitali sundu. Dünya’da pek az kalecinin kurtarabileceği beş şutu sanki kucağına gelen toplarmış gibi engelledi. Galatasaraylı oyuncuların kaleye girmeyen şutlarından sonra tribünlerden yükselen takdir sesleri pek az kaleciye nasip olmuştur. Maç içinde Drogba’nın tebriklerine maç sonu neredeyse tüm Galatasaray takımı eşlik etti. Galatasaray tribünleri ‘’Onur’’ tezahüratı ile inledi. Sezon başında Antepli Muhammed’in röveşata golünü alkışlayan tribünler Onur’a yönelik davranışıyla futbolun güzelliğine katkıda bulundu. Galatasaray takımı Sneijder olduğu zaman başka bir zeka seviyesine geçiyor. Sneijder varsa Galatasaray çok zeki bir takım oluyor. Yaptığı her harekette keramet buluyorum. Top Sneijder’e gelmeden en doğru kararı vereceğinden eminim. Atılan ilk Burak golünde yaptığı hareketler Juventus maçında attığı golle eş değerdedir. Burak ise kanat yerine santrfor oynamaya başladığından beri kendisini buldu ve gol krallığına koşmaya başladı.
‘’ASY ruhunu yakalıyor‘’
Super Lig maçlarında bunun sağlanması için uzun süreç gerekirdi. Oysa Avrupa arenasında kazanılacak maçların süreci kısaltması mümkündü. Son iki sezondur yaşanan Manchester United ve Real Madrid maçları işin başlangıcıydı. Ancak son oynanan Juventus karşılaşması Galatasaray tarihine geçiş kadar gerçek ruhuna kavuşan ASY kavramına büyük katkıda bulunmuştur. Bir gün önce stadyumu dolduran onbinlerin ertesi gün gösterdiği inanç, direnç ve destek unutulmaz bir gün yaşattı. Maçın ortamı artık Galatasaray taraftarının eski ASY günlerine yakındır. En fazla 25 bin kişinin olduğu kemik taraftar artık 50 bin sayısına ulaşmıştır. Maçın ertelenmesi sürecinde Galatasaray yönetimini başarılı buldum. Şükrü Ergün ve Sedat Doğan son derece yararlı açıklamalar yaptılar. Bu süreçte tek eleştirim NTV grubunun 11 Aralık sabahından itibaren yaptığı sistematik ve hırpalayıcı yayınlarına dayanamayıp sahaya kar küreme makinası sokmalarıdır. Zeminde oluşan çamurun tek nedeni makinanın çalışmasıdır. Klasik tahta sıyırıcılar kullanan işçilerin temizlediği bölümler maç bittiği anda bile pırıl pırıldı. Galatasaray yönetimi NTV grubunun santajlarına boyun eğmese ve klasik işçi-tahta sıyırıcılarla devam etseydi ASY’nin zemininde en ufak bir sorun olmayacaktı. NTV grubunun yayınını eleştiriken Ercan Taner dostumu ayrı tutuyorum. Maçı TV’de tekrar izlerken Ercan Taner’in neden bu ülkenin yetiştirdiği en büyük maç anlatıcısı olduğunu idrak ettim. Ercan Taner işini severek yaparken duygu dozajını mükemmel ayarlıyor. Galatasaray tarihindeki zaferlerle özdeşleşen Ercan Taner’e böyle bir zirve çok yakıştı. Daha sonra oynanan Gençlerbirliği maçında puan kaybına rağmen sergilenen oyun umut verici olmuştur. Ancak Muslera geldiği günden beri en hatalı gollerinden birini yemiştir. Balıkesir önünde Bruma’nın Galatasaray’daki ilk golünü atmış olması geleceğe yönelik umut kaynağıdır.
‘’Umudumuz Umut!‘’
Roberto Mancini geldiğinden beri Galatasaray her maçta gol yiyor. Gol yemeden bitirdiği maç sayısı sıfır. Lider ile aradaki puan farkı dokuz ve Kadıköy’de tarihin en kötü futbolu oynanıyor. Şöyle ya da böyle takımın üzerinde hâlâ Fatih Terim’in gölgesi dolaşıyor. Ciddi başarılar kazanılana kadar da sürecek. Taraftar Konya’daki basketbol maçında bile Terim diye bağırıyor. Son olarak 10 kişi kalmış bir takımdan adı Real Madrid bile olsa dört gol yeniliyor. Fernado Muslera sakatlandığından beri kaleye gelen hemen her top gol olmuş durumda. Eray İşcan beklentilerin gerisinde kalmış, hayatında oynadığı profesyonel maç sayısı iki elin parmaklarını geçmemiş ve tecrübesi yok. Ancak şu anda Galatasaray’ı toparlayacak tek isim Umut Bulut olarak görülüyor. Hem Sivas hem de Real Madrid maçlarında gösterdiği direnç ve performansla takımdaki ışık kaynağı oluyor. Büyük takımlar en kötü durumlarda bile ufak bir ateşlenme ile toparlanırlar. Sahada basmadık yer bırakmayan, her topu kovalayan, rakiplerini zor duruma düşüren Umut, Galatasaray’ın umududur. Mancini’ye gelince, ilk gününde Nureddin Amrabat ve Emre Çolak’tan medet umması durumunda işinin çok zor olacağını yazdım. Amrabat ve Emre'nin Galatasaray tarihindeki en düşük oyun zekalı oyuncular olduğuna inanıyorum. Her zaman yanlış tercih yaparlar, hücumda topu kaybetmekte olan rakip oyuncuya faullü girerler. Mancini’nin Amrabat’a notunu Juventus deplasmanında yaptığı penaltıdan sonra notunu verdiğini düşünüp umutlanmıştım. Real Madrid maçında ilk onbir’de adını görünce puan almanın hayal olduğunu hissettim. Amrabat’ın yanında Emre de varsa Galatasaray kendi sahasında en zayıf takımı bile güç bela yenebilir. Mancini başarılı olmak istiyorsa ikisine de bir daha Galatasaray formasını vermemelidir.
‘’Kramponlu mağlubiyet‘’
Takıma olağan paratonerliğin yapamadı. Asıl üzerinde duracağım ise Galatasaray’ın yediği iki golde de hatayı yapanların kullandıkları kramponların azizliğine uğramış olmalarıydı. Artık her maçta sahalar UEFA ve Federasyonların izin verdiği zaman diliminde sulanıyor. Sahanın yumuşatılarak tava getirilmesi ve daha iyi futbol oynanması amaçlanıyor. Futbolcular da buna uygun krampon seçimi yapıyorlar.
Galatasaraylı futbolcuların sahada ısınırken bunu algılayamadıklarını gördüm. Penaltıda Chedjou topa hareketlenirken durduk yerde patinaj yaptı ve düşerken topa dokundu. İkinci golde ise Selçuk İnan rakibine topu kaybederken kaydı. Galatasaray çok kötü oynamasına rağmen doğru krampon seçiminde bulunsaydı böylesine kötü goller yemezdi. Oyunu bir süre daha tutarak en azından yenilmeyebilirdi. Roberto Mancini’nin gelişiyle Galatasaray Mircea Lucescu’lu günlere döndü. Galatasaray teknik direktörleri arasında hatırladığım kadarıyla yalnız Lucescu takım maç öncesi sahaya çıktığında onlara eşlik ederdi. Yeni açığın önündeki kalenin yanında yarım saat boyunca oyuncularının karşılaşmaya son hazırlanmalarını izlerdi. Lucescu’dan sonra unuttuğum bu tabloyu Mancini yeniden hayata geçirdi. Mancini artık takımının maç öncesi ısınmasını soyunma odasında oturarak değil, saha kenarında izleyerek gözlemliyor. Krampon olayında Mancini de sorumludur.
Son olarak Semih Kaya’daki inanılmaz gerilemeye dikkat çekerim. Kopenhag’daki golde ve Cristian’ın vuruşunda soldan yapılan ortalarda top ilk olarak hep Semih’in önünden geçiyor. Savunma’da yalnızca Semih o topları kornere vurabilir. Semih’ten sonra dokunan savunmacı ancak kendi kalesine gol atar. Semih iki yıldır olan gelişimini durdurdu ve gerilemeye başladı. Bir de stoper topa alnıyla kafa vurur, kafasının üstüyle müdahale ederek minare boyu yükseltmez.
‘’Grazie Roberto Mancini!‘’
Maç sırasında tribünü kontrol eden güruh yalnızca Didier Drogba’ya tezahürat yaptırdı. Maç bittikten, tribün abilerinin baskısı ortadan kalktıktan sonra taraftarlar protokol tribününde bulunan Mancini’ye özgür iradesiyle büyük sevgi gösterisinde bulundu. Ayrıca otoparktan çıkarken Galatasaraylı gençleri Mancini’nin arabasına nasıl sarıldıklarını mutlulukla izledim. Tribün liderleri Mancini’ye hakettiği desteği daha ne kadar engelleyebilecekler bilemem ama Mancini tek tek insanların kalbini kazanmaya başladı. O gece Mancini’nin en unutulmaz anlarından birisidir. Kendisiyle protokol tribünündeki sevgi gösterisinden sonra iki dakika sohbet ettim. Kopenhag maçı için teşekkür ettim. Mancini’nin gözlerinde yalnızca mutluluk vardı. Perşembe gecesi futbolda en önemli unsurun başarı olduğunu kanıtladı. İnsanlar takıma güzel futbol oynatan, kendilerini gururlandıran kişiye saygı gösterirler. Mancini Karabük ve Kopenhag maçlarında kendisine uygulanan sevgi ambargosunun bittiğini bilmelidir. Kopenhag zaferinin ışığı Karabük maçında üç-dört kez izlediğim saman alevi tarzındaki hızlı hücumlardan gelmişti. Galatasaray uzun zamandır unuttuğu rakibe baskı yaparak kazandığı topları süratle kaleye yöneltme işini Kopenhag önünde neredeyse sistemleştirdi. İlk 45 dakika biterken insanları tribünde çıldırma evresine getiren, devrenin sona erişine üzen tablonun özü buradadır. Mancini’yi en çok Galatasaray gibi bir hücum takımını tek forvet saçmalığına itmeye çalışanlara kulak tıkadığı için sevmeye başladım. Hoca tarzını Kayseri önünde de sürdürdü. Devre arasına girerken yüz yılda bir olacak iki dakika yaşanmasaydı çok daha farklı bir ikinci yarı izlerdik. Galatasaray, Mancini önderliğinde rayına oturmaya başladı.
‘’Sneijder'i gördünüz mü?‘’
Hollandalı, Galatasaray kadrosunun en değerli iki-üç oyuncusunda birisidir. Roberto Mancini, Sneijder’in katkısını artırmak için elinden geleni yapmalıdır. Fatih Terim’in bir türlü ısınamadığı Sneijder’i yeniden parlak günlerine döndürmek İtalyan hocanın asli görevlerinden biridir. Sneijder pozisyon olarak rakip ceza sahasına yakın oynatıldığında öldürücü vuruşlar yapabildiğini 3-2’lik Real Madrid karşıısında göstermişti. Sabri’nin pasıyla attığı golün aynısını bu kez Kuyt’la top alışverişinde kaydetti. Ayrıca sürekli boş alana kaçan Sneijder’i topla buluşturmak gerekecektir.
Selçuk İnan ise sezon başı formsuzluğunu Kadıköy’de de sürdürdü. Son iki sezonun oyun lideri hayatının en kötü futbol dönemini yaşıyor. İkili mücadele kazanamıyor, olumlu pas atamıyor, en fenası sahaya ağırlığını koyamıyor. Galatasaray’da Drogba’nın frikik sevdası nedeniyle oyuna küstüğünü düşündüğüm Selçuk’un daha ciddi sorunu var. Ayrıca Hollanda maçında sahada yapılan tek sert faulü Sneijder’a yapması umarım yalnızca tesadüftür. Sezonun en yumuşak maçında takım arkadaşına yaptığı hareket sırıttı. Burak Yılmaz ise son iki senenin zirvesinden şimdilik inmişe benziyor. Antalya’dan sonra ancak Trabzon’da toparlanan, arada oynadığı tüm takımlarda üvertür rolüne düşen Burak sorunu en kolay atlatabilecek oyuncudur. Düşmenin-kalkmanın ne olduğunu çok iyi bilir. Burak örneğin geçen sezon bol bol kullandığı sol ayağından yeterince yararlanmıyor. Sol ayağındaki müsait pozisyonları sağına almaya çalışırken kaybediyor. Burak Florya’da bol bol şut ve top kontrolü idmanı yapmalıdır. Sezgisini yitirmediğine göre bitiriciliğe yüklenmelidir.