Arama

Popüler aramalar

‘’Galatasaray geç kalıyor!‘’

1-Liglerin başlamasına iki hafta kaldı. Henüz Hagi’nin istediği ikinci savunma oyuncusu alınmadı. Bu konuyla ilgili neler düşünüyorsunuz? - Sadece savunmaya oyuncu alınmayacaktı. Yönetim kararı ile bir de 10 numara alınması hesaptaydı... Ancak hiç kimse bu iki transferi konu etmiyor, kapatma cihetine gidiyor. Hata ediyorlar... Bu takıma şiddetle bir defans oyuncusu ve bir de 10 numara lazım. İyi bir savunma ile orta sahaya güçlü bir isim alınmazsa, takımın her yerinde sıkıntı çekilir. Bu da maç sonuçlarını ciddi boyutlarda etkiler. Yönetim kurulu beşinci altıncı haftada “İstifa” seslerini duymak istemiyorsa, bu iki transferi hemen sonuçlandırmalıdır...2- Hagi - Ergun Gürsoy gerginliği şimdilik sona ermiş gibi gözüküyor. İkili arasındaki problemler, lig başlayınca ne tür sıkıntılar yaratır? - Hagi - Ergun Gürsoy arasındaki gerginlik bence bitmedi, yeni başladı... Şimdilik bitti gibi gözüken Ayhan Akbin olayı, bu gerginliğin bir başlangıcıdır. İki horoz bir kümeste yaşayamaz. Hem Hagi, hem de Gürsoy aşağı - yukarı, aynı yapıda insanlar. Yakında daha büyük sürtüşmeleri ve gerginlikleri kesinlikle göreceğiz. Bu işin başında, sınırları belirleyen çizgiler çizilmediğine göre, her an her şey olabilir. Ancak Ergun Gürsoy’un, “Ayhan asistanımdır. Maaşını ben veriyorum, ben git dersem gidecektir” lafını söylemeye hakkı da yok.3- Galatasaray, yorucu Hollanda ve Almanya kamplarının ardından Amerika’ya uçtu. Lige üç gün kala Türkiye’ye dönülmesi sıkıntı yaratır mı? - Galatasaray’ın Hollanda ve Almanya kamplarında adına yakışmayacak, bir ikisi hariç, mahalle takımları ile yaptığı maçlarda fazla yorulduğunu tahmin etmiyorum... Ancak Amerika seyahatinin seçim tarihi yanlıştır. Bu gibi maçları devre arasına bırakmak daha yerinde olur. Ligin başlamasına üç gün kala, Amerika’dan dönecek bir Galatasaray elbette bıkkın, bezgin ve yorgun olacaktır. Umarım bu durum ligin ilk haftalarındaki maçları kötü yönde etkilemez.4- Mevcut rakipleriyle şu andaki Galatasaray’ı karşılaştırdığınızda, Sarı - Kırmızılı takımın şampiyonluk yarışındaki şansını nasıl görüyorsunuz? - Mevcut rakiplerin bir tek hedefi var, o da şu; 100. yılda Galatasaray şampiyon olmasın diye ellerinden ne gelirse yapıyorlar... Yaptıkları transferler ortada. Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin isimlerini, takım kadrolarını okuduğunuzda, sanki yabancı bir takımmış gibi geliyor insana. Buna karşılık Galatasaray ligin yabancı fakiri oluverdi. Eğer Galatasaray, iki üç oyuncuyla daha kadrosunu güçlendirmezse, lig sonunda biz futbolseverler gibi, şampiyonu alkışlar!

25 Temmuz 2004, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yanlış seçimler!‘’

Antalya’dan başlayan İstanbul yolculuğum yaşamım boyunca unutamayacağım bir drama dönüşürken, çağdaşlığın simgesi(!) hızlı trene binen insanlarımız da felaketle buluştu. Bundan sonra ana babası, ailesi, sevdikleriyle bir daha kavuşamayacakların sayısı oldukça fazla. Ya hastanelerde aylarca ıstırap çekeceklerin çilesi!Ne günahı vardı bu insanların, sisteme güvenmekten başka? Hükümet yeni bir atağa kalkmış ve ilkel şartların önüne bir ‘hızlı’ sıfatı koyup, ‘saldım çayıra, mevlam kayıra’ felsefesiyle insanları resmen ölüm yolculuğuna, üstelik para alarak çıkarmıştı. Yazık ki, ne yazık. Gencecik bedenlerin, minik evlatların hakettiği bir son değildi bu...Uygarlığın temelinde, bilim ve bilim adamlarına inanmak, onların sunduğu ‘olmazsa olmaz’ doğruları uygulama bilinci olmalı. Biz toplum olarak bu realiteye duyarsız kalmayı marifet sayıyoruz. 7 den, 70’e... Ekonomide, siyasette, sanayide, eğitimde, sporda ve daha nice yaşam renginde.Aymazlığın resmine bakar mısınız? Prof. Dr. Aydın Erel ve daha bir çok yurtsever bilim adamımız, ‘Hızlı tren güvenli değil, seferden kaldırılmalı’ derken, TCDD Müdürü ‘Ahrete yolculuk’ seferlerini devam ettiriyor ve (kaza değil) cinayetin ardından da ‘Her şey Allah’tan’ diyor. Yüce Rabbim’in kullarının felaketini isteyebileceğini düşünebilmek ve bunu dile getirmek gibi bir aymazlık olabilir mi? Bilimin gereklerini yerine getirmez, konunun uzmanlarına kulak asmazsanız, her türlü felaketi yaşamak zorunda kalırsınız. Ama kabahati ‘sümme haş - a’ Allah’a atamazsınız... Atarsanız, bir gün çarpılırsınız.Bu müdür istifa etmediğine göre devam edecek demek ki. Kendisinin ve Ulaştırma Bakanı’nın odasına, vefat eden gençlerimizin büyük bahtsızlıkla görmek zorunda kaldığım kazadan sonraki hallerini gösteren fotoğrafları asalım. Bakalım kaç gün dayanabilecekler? Yüce Rabbim kullarının bu hale gelmesini ister mi?Neden doğruları gündeme getirmiyor ve sorumlulukları paylaşmıyoruz. Nasıl bir ülkedir burası? Koskoca facianın faturası bir garip makinist ve tren şefine maledilemez. Bu facianın gerçek sorumluluları mutlaka tespit edilmeli ve gerekli yaptırımlar uygulanmalı.Sevgili gençler... Bizlerin, birilerinin sorumsuzluklarından kaynaklanan faturaların bedelini ödemek gibi bir sorumluluğunuz yok. Ama bu gerçek sizleri iyiden iyiye duyarsızlığa değil, daha dikkatli, özenli ve kurallara uymaya yönlendirmeli. Bilimin gerçeklerini kabullenip mutlaka uygulamalı, başkalarının yanlışlarının kurbanı olmayacak önlemleri almalısınız... Yaşananlar kader değil, işbilmezlik ve ‘benden sonra tufan’ düşüncesinin acı bir resmidir.Hepimizin başı sağolsun.

24 Temmuz 2004, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Takiyye-i futbol!‘’

Bülent Arınç’ın deneyimli bir politikacı olduğunu zannederdim. Yanılmışım. TOKİ ve lojman meselesini yüzüne gözüne bulaştırdı. Bu arada Başbakanını da kontrada bıraktı. Oysa aynen TFF meselesinde olduğu gibi temiz bir operasyon yapılır, Tayyip Bey’in adı anılmadan, bu iş halledilebilirdi. Arınç ölçüm - biçim ustası konfeksiyoncu ve ayar işleri erbabı kuyumculardan ders almalı, konut işini bulandırmadan bitirmeliydi! TFF işinde Başbakan veya hükümetin imzası var mı? Yok! TOKİ- milletvekilleri işbirliğinde de yok... Ama futbol meselesi derinden çözülürken, lojman dedikodusu ayyuka çıkıyor ve Tayyip Bey’i sinirlendiriyor! Olur mu?Futbolumuzun pişkin teyzesi(!) ‘Özerkliği lağvedin, hükümet desteğine omuz verin’ demiş. Televizyonda ‘pazar eğlencesi’ yapabilme uğruna, olmayacak işlere alkış tutan, ‘Mustafa Kemalsiz Çanakkale Destanı’na susan birinden başka bir öneri ve söylem beklenemezdi zaten. Kemiksizliğin sonu, kefenin de cebi yok ki pişkin teyze!Baykal ve ekibi de bekası zarar görmesin diye ne muhalefet yapıyor ama! CHP meçhule giden bir sessiz gemi gibi! İnen, düşen, kaybolan çok... Dümene, kelepçelenmiş kaptan ve mürettebatından başka pek yolcu da yok...Şeffaf, güvenilir ve objektif parolasıyla yolda Bıçakçı. Atanacağı, pardon seçileceği makam için. Müstakbel başkan hangi planlama, proje ve hazırlık döneminden sonra bu işe soyundu? Türk Futbolu 10 günlük laf salatası ardından nasıl yönetilecek ve neler yaşanacak... Göreceğiz.Mesela enkaz haline getirilen, üstelik güvenilmeyen hakemler ne olacak? Bu arkadaşlar ‘yanlış yapın’ denildiğinde yanlış, ‘doğru yapın’ denildiğinde de doğru yapan robot olarak mı algılanmakta acaba? O zaman birileri, üstelik bu işi iyi bildiğini savunan birileri fena halde yanılmakta.Futbolda neler döndüğünü herkes biliyormuş. Arkasında hükümetin, İçişleri Bakanı’nın ve istihbarat teşkilatının gücü olmayan kişi, bu görevde başarılı olamazmış... Emeğe hainlik olur da bu kadarı olmaz... Eğer futbolda bu denli kirlilik varsa ve hükümet temizlemek için kurumu eline geçirmeye kalkışıyorsa, sistemden ve demokrasiden söz etmek olası mı? Yasa dışı işler döndüğünden kuşkulanan devlet gücü, seçim tarihini beklemez, operasyon saatini belirler. Suçlular yakalanır ve adalete teslim edilir.Futbol lağım kuyusuna bandırılıp bandırılıp çıkarılıyor... Sonra bu koku nereden diye feryat ediliyor... Bu işin gerçek sahiplerinin dahi bu denli bilinçsiz ve sorumsuz olduğu yerde, yapılanlar az bile!Şimdi gündemimiz takiyye!

21 Temmuz 2004, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hafta sonu!‘’

İstanbul’un keşmekeşinden sıyrılmak için Salim’le İzmir tarafına doğru yola çıktık, perşembe gece yarısında. Kemal Zorlu ve Mustafa Denizli’nin konuğu olacak, seçim sohbeti yapacağız. Darıca’dan feribotla geçtik ve kısa süreli molalarla İzmir’e doğru devam ettik. Yollar fena değil. Kamyon yoğunluğu mu? Akıl almaz boyutlarda. Hele hele Balıkesir’den sonra her 100 kamyon şoföründen kesinlikle 75’i, direksiyonda uyku halindeydi. Bir çoğunu klakson çalıp uyandırmaya çalıştım. İlginçtir ki... Yol kenarında park etmiş trafik ekipleri de uyku halindeydi! Kamyoncular hem uyuyor, hem de gidiyor. Polisler iyi ki, park halinde uyuyor!Bana kalırsa maliye ve polis kontrolü barakalarının yanına ‘sürücü uyku koğuşları’ yapılmalı. AB yasaları izin verirse, kamyoncular zorla uyutulmalı. Sabah saat 06.00 itibarıyla yolun soluna geçip şarampole uçan kamyon sayısı iki, yaralı sayısı dörttü. Allah tarafından, karşıdan gelip altta kalan otomobil yoktu. Bu nedenle can kaybı da yoktu. İzmir’den sabah 04.00 veye 05.00’te İstanbul’a doğru yola çıkmak az buz risk değil. Çünkü karşıdan, uyuyan sürücüler gelmekte. Bunlar mayından farksız sabahın ilk saatlerinde, bilginize!Bu mevsimde İzmir deyince ilk akla gelen Çeşme... Çeşme harika bir yer. Hele hele Sole Mare Beach... Genç işletmeci Selim’e dilekçe verdim... Buranın kışlığı da mutlaka açılmalı. Nasılsa denize girmek diye bir şey yok. Herkes şiltelerde yatıyor, ince alkollü içeceklerle süslenip akşam üzerine doğru debriyaj plakası sıyrılmış 200’lük Dodge gibi olduğu yerde silkeleniyor. Müthiş bir görsellik. Aynı mekandan kışın İstanbul’a da yapılabilir ve yanma işi solaryum aracılığıyla halledilir. Selim kardeş bu önerimi dikkate almalı.Şu dönemde vaziyeti en zor olanlar futbolcular ve İzmirli iş adamları olmalı. Bu ortamı bırakıp yoğun kamp ve iş temposuna girmek büyük fedakarlık olmamalı.Alaçatı’da Cim Bom Kahvehanesi’nin sahibi Cem, Sarı - Kırmızı duvarları beyaza boyatmış... Ne olacak halimiz diye bekliyor!İyi olacak iyi, çünkü Özhan Canaydın her geçen gün borç yönetimini daha iyi öğreniyor!Sabırlı olun, Sarı - Kırmızı boyaları da hazırlayın... Çeşme’ye gelin. Burada her şey toz pembe... Ne oksijen be!

19 Temmuz 2004, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Her talya!‘’

Sabah grubu kırdığı potlarla beni hasta edip öldürecek... Cinayet aletini kimse bulamayacak!SABAH Gazetesi’nin sayfa 41’deki haberine bakar mısınız?‘Şampiyon Sakarya... Antalya Patalya Otel tarafından düzenlenen Patalya Futbol Turnuvası’nda şampiyonluğa, Denizlispor’u 3-0 mağlup eden Sakaryaspor ulaştı. Yeşil - Siyahlı ekibi mutlu sona ulaştıran goller Cemil, Hakan Özmert ve Aydın’ın ayağından geldi.’ Patlamayın e mi!Be birader, ‘Talya’ sadece Antalya tarafından patenti alınmış ve isim hakkı saklı kılınmış bir şey mi? Kızılcahamam’daki ‘Patalya’ ne olacak? Aylarca uğraşılıp oluşturulan turnuvayı, günlerce süren maçları Kızılcahamam’dan alıp 40 derece sıcaktaki Antalya’ya taşımak neyin nesi? Ciddiyetsizlik ve emeğe saygısızlığın resmi mi?Dünya Kupası her sene tekrarlanıyor! (N.Özgentürk marifetiyle) Patalya Turnuvası Kızılcahamam’dan Antalya’ya taşınıyor. (Spor servisi marifetiyle) Okurdan özür dilemek gibi uygarca bir tavır mı? Asla! Pekii okur ne yerine konuyor?Editoryal bağımsızlığın gıdası, olmazsa olmazı mıdır müstecir yalakalığı! Bu gidiş ve izlenen yöntemler, geçmişte patron borazanıyken, şimdi hükümet trampeti olan bir enstrümanı hatırlatıyor bana...***Duygun Yarsuvat, ‘Yönetim istifa etmeli’ diyebilecek son kişi olmalı. Galatasaray tarihinin en büyük yanlışlarının yapıldığı, kasasının tam takır kuru bakır bırakıldığı dönemin unutulmaz Divan Kurulu Başkanı’dır kendileri.Galatasaray kapalı kapılar ardında yönetilmemekte artık. Hayır, şeffaflık da gelmedi! Sadece tüm özeller bilhassa içerideki mektepli hiyanet tutkunlarınca yem olarak serpiştirilmekte... Çıkacak karmaşadan medet umulmaktadır...İzlenenler ‘Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan’ kavgasından farksız. Galatasaray daha iyiye nasıl ulaşır ideali ve arayışı değil. Eğer öyle olsaydı kulüp bu hale gelmezdi... Bildiri yayınlayıp imzasız mektup gönderenler Galatasaray’ın dışındaki kimlikler değil ki... Üstelik çoğu icraatin içindeydi.Unuttunuz mu? Unuttular mı? Unuttuk mu?Başkalarını bilmem ama ben ne unuttum ne de yazdıklarımı yuttum!

17 Temmuz 2004, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Neler olamaz!‘’

Galatasaray hazırlık maçlarında bol gol attı ama çok da pozisyon verdi. Kaliteli takımların hangi rakip karşısında olursa olsun böyle bir lüksü yok. Üst üste oynanan maçlarda rahatsız edecek düzeyde pas savurganlığı yapıyor... Üstelik fizik gücü biraz fazla, azıcık da işi bilen ekipler karşısında savunmada kevgire dönüyorsanız, ‘Arıza mı var!’ diye düşünmemek mümkün mü?‘Hagi nelerin olamayacağına iyice emin mi olmak istiyor’ fikri, yanlış seçim sayılmamalı. Çünkü tüm planlama ve uygulama sonrasında ortaya çıkan felaket manzarası hep bilinen bölgelerde! Her seferinde aynı yerde heyelan yaşanıyor ve önlemler yetmiyorsa, malzemeyi de, yöntemleri de doğru değerlendirmek şart herhalde.Pek reklamı olmayan fakat mükemmel bir futbolcu olan Saidou, Galatasaray’daki en doğru seçimlerden biri. Savunma önünde hem dalgakıran hem de hücuma çıkan kargı görevi üstlenecek çapta. Üstelik ülkemiz futbolunu iyi bilen konumda. Conceiçao’nun kalitesi belli, üstelik marka. Demek ki Saidou ve Conceiçao göbeğin önemli ikilisi.Hagi en büyük sıkıntıyı kenarlarda çekecek gibi. Çünkü hem sağ, hem de sol arkada takım problemli. Galatasaray iki sezondur foto - kopi otomatını aratmayacak düzeyde kenar zaafiyeti golleri yedi. Bu bölge sporcuları sadece kendi kulvar ataklarını önlemede değil, rakibin yön değiştirmelerinde ters kademeye yetişecek güç ve çabuklukta olmalı. Hagi başarıyı arıyorsa, bu ikiliyi mutlaka bulmalı. Cim Bom taraftarı giden rakibinin arkasından çaresiz bakan, zamanlama hatalarıyla kontrada çakılıp kalan futbolcu modelinden bıktı!Hazırlık süresinde beni endişelendiren önemli ayrıntılardan biri de, rakip sertliklerinde veya hakem kabahatlerinde gözlenen gereğinden fazla agresif tutum. Bir sporcu olur olmaz her şeye tepki verir, bunu da mücadele esnasında kafasında yaşatırsa, asla verimli olamaz. Performansı akıl almaz ölçüde zafiyete uğrar. Galatasaray gibi Dünya markası bir devin formasını giyenler düşüncede de Dünya standartlarını yakalamalı!Bu denli pas yanlışı ve savunma harabatına göz yumacağını düşünmediğim Hagi, eğer gerçekten nelerin olamayacağını ispatlayıp takımı ona göre yönlendirecekse, mesele yok... Amaaa gözden kaçmayan, hatta fena halde batan arızalara, nasılsa düzeltirim diye göz yumuyorsa...Eyvah ki... Eyvah!

14 Temmuz 2004, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Marcus Salakus!‘’

"Hele hele ortada sıkıntı varsa, maddi değerler gazete ilanlarıyla gözdağı değil, kulübe katkı adına yardım olarak kullanılsa, daha yararlı olmaz mı? Tam sezona girerken üstelik 100. yıl gibi önemli bir sezona... Kafaları karıştırmanın anlamı da, gereği de olmamalı. Camialarını gerçekten sevenler kritik dönemlerde, dinamitle yıkmaya değil, yapıcı olmaya çalışmalı. Kurum tarihinin en fazla yanlışının yapıldığı ve Neron benzeri kimliklerce yakıldığı günlerde bu arkadaşlar neredeydi?”Okuduğunuz gibi taaa Yeni Gine’den Mr. Salakus dahi gerçeklerin farkında... Peki kim ‘salak’ diyebilir bu adama? Burnunun ucunu dahi görme özürlü olduğu halde ‘ufuk’ keşfine çıkanlar elbette! Yahu, birader sen işine baksana. Otur 62 ansiklopedi karıştır, internet sitelerinde gez, ara sıra ‘bıldırcın siteleri’ne takıl! Hem ufkun hem de gözün açılsın! Ayakta uyuyor ama otel parası vermiyorsun. Türkiye gerçeklerinden de haberin yok. Be kardeşim, nüfusunun yüzde 99.9’unun dahi tesadüfen doğup yaşadığı bu ülkede, tesadüfen gazeteci olduğumu yazıyorsun. Hiç mi Türk filmi seyretmedin? Doktora gitmeden hamile olduğunu anlamayan, karısı müjde vermeden çocuğu olacağını bilmeyen insanların cumhuriyeti burası. Senin gibi ana baba programlamasıyla üretilip dünyaya hediye edilen örnek kimliğin, yine planlı, programlı okur - yazar gazeteci yapıldığı yerde, bir tane de benim gibi ‘Tesadüf’ modeli olsun ki, mertlere de dert edip, teessüf olanağı doğsun!Sevgili okurlarım... Mizahtan, espriden anladığınız, akıllı olduğunuz ve gülmeyi bildiğiniz için çok seviyorum sizleri. Bilgisayar peşinde koşmaktan 17 inch ekrana dönmüş ufuk turundaki çerçeveler, ne anlatmak istediğimizi anlayamadığı gibi, bir de işin özünü çarpıtıyor. Yani bulaşayım derken hata yapıyor. Fakat Papua Yeni Gine’deki Marcus Salakus’un dahi Galatasaray hakkında daha doğru düşündüğünü ve olayları bildiğini algılayamıyor. Bu spesyal üretim, ana baba kararıyla oluşturulmuş ‘17 inch’in kontrol kartına virüs mü girmiş ne!Neyse Conceiçao’dan sonra Song da geldi. 100. yıl özel serisi başlamıştır. Galatasaraylılar’a kutlu olsun.

12 Temmuz 2004, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Farklı analiz!‘’

‘Güçlü devlet yapısı.’‘Sağlam ulusal bütünlük.’‘Güçlü silahlı kuvvetler.’Orgeneral Özkök, var olabilmenin ve devamlılığın gerçeklerini pek kısa ve öz ama en mükemmel şekilde anlatmış. O halde bizler, şu dönemde hangi değerlerimizin iğdiş edilmek istendiğini görmeyi becerirsek, olası tehlikeleri de önleriz.Güçlü devlet yapımızın temelini oyma çabaları... Ulusal bütünlüğümüzün lüzumsuzluğunu belletme girişimleri... Silahlı kuvvetlerimize olan saygı, sevgi ve güven duygumuzun törpülenmesi gayretleri alabildiğine yol almakta... Bu işin hizmetlilerine de akıl almaz biçimde yol verilmekte... Pekiiii... Ne zaman uyanacak ve aklımızı başımıza toplayacağız? Coğrafyamız param parça olduktan sonra mı?Yaşam birbirine benzer olayların devamı silsilesi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’yle ilgili endişelerimi, Galatasaray realitesiyle özdeşleştirdiğimde farklı sonuçlarla karşılaşmadığımı gördüm.Gelin şöyle bir göz atalım, Galatasaray’da neler oldu?Güçlü kulüp yapısı akıl almaz ölçüde yıpratıldı. Üstelik en görkemli dönemde... Ahali zafer sarhoşluğunda kendinden geçmişken.Galatasaray camiasının örnek bütünlüğü bitirildi. Yok oldu. ‘En Galatasaraylı biziz’ diyenlerce...Güçlü futbolcu ordusu saldırılarla yerle bir edildi. Yine Galatasaray’ın içindekiler ve sahibi olduğunu iddia edenlerce...Bu duruma gelinmesinde en önemli unsurlar...Güçlü kulüp yapısının göçertilmesine çanak tutan başkanlar... Bütünlük, dayanışma ve güven duygusunu kemiren yöneticiler... Güçlü futbolcu ordusunun çökertilmesi çabalarına göz yuman, hatta destek veren komutanlar olmuştur.Galatasaray daima yer bulduğu coğrafyada bu sezon yukarıdaki nedenlerle yoktur.Farklı analiz oldu ama oldu!

10 Temmuz 2004, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI