‘’Başbakan nerede?‘’
Mehmet Atalay sözüne güvendiğim insanlardan biri. İspanya’daki bir konuşmamızda ‘Tayyip bey bu işin hiçbir noktasında yok’ demişti. Aslına bakarsanız görünürde yok... Yok da; Hasan Doğan, Remzi Gür ve Cihan Kamer gibi Başbakan’a yakın isimler bu işin tam göbeğinde.AKP iş başına geldiğinden beri Milli Eğitim, Maliye, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlıkları’nda görevden alınan veya sürgün edilen kamu çalışanı sayısı 7 bin kişiden fazla. Diğer bakanlık ve kurumlarda dikkate alınırsa, ortaya çıkan rakamın ve kadrolaşma çabasının ne denli korkunç boyutlarda olduğunu anlamak hiç de zor değil. Bu gelişmelerde de Başbakan’ın bizzat elinin olduğunu söyleyemeyiz... Ama ekiplerinin mükemmel(!) çalıştığını da görmezden gelemeyiz.Kanaatimce aynı yöntemler Futbol Federasyonu Seçimleri için de gündemde. Başbakan’ın bizzat kendisi yok... Yok da; Ondan icazet almadan adım dahi atamayacak konumdaki yakınları var. Demek ki... Seçimlerde Erdoğan ve elbette siyaset var.Futbolumuzun kini, hırsı ve kavgası hiç bitmeyenleri... Memleketin kaos ve kargaşasından beslenenleri, durumun vehametini görüyor... Görüyor da, gıdası uğruna avuç ovuşturuyor. Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri bu tür kimlikler. Kargaşa, karmaşa ve kavgaya çanak tutar... Leş manzaralarıyla beslenirler. Akbabalar gibi.Haluk Ulusoy, Türkiye Futbol Federasyonu’nu nasıl yönetmiştir? Bunu en iyi bilenler en yakınındakiler. Yani çalışma arkadaşları... Bunlardan mesela Murat Aksu veya Levent Kızıl... Serdar Güzelaydın baş danışmandı... Şimdi ne oldu da üç günde Ulusoy’un bir çok eksiği olduğunu keşfedip ilan ettiler. Yedi sene görülemeyen arızaları bir anda gösteren güç nedir? Açıklayabilirler mi?Haluk Ulusoy doğrularıyla, yanlışlarıyla 7 yıl TFF Başkanlığı yapmış ve başarılı olmuştur. Eğer yanlış, eksik, gedik ve suç varsa, yapılan denetlemeler sonrası neden hukuk yollarına gidilmedi. Niçin yasalar uygulanmadı. Aksu, Kızıl, Güzelaydın ve ekibi eğer varsa, neden yanlışın içinde yıllarca yol aldı? Üstelik bile bile, göre göre.Haluk Ulusoy, seçimlere katılmak ve daima örneklediği dik duruşunu, kazansa da kaybetse de devam ettirmek zorunda. Bundan sonrası, futbola burnunu sokmak isteyen siyasete karşı, özerk kimliğin korunması kavgasıdır.Bunun başka tarifi yok.
‘’Yunan Milliyetçiliği...‘’
Komşunun fi tarihinde kazandığı basketbol finalinin, kıskançlık sendromunu henüz atamamışken al sana bir şok daha... Şimdi de ‘Avrupa Futbol Şampiyonu’dur Yunanlı... Birlik, beraberlik ve dayanışmanın, elbette takım olmanın ödülü bu şampiyonluk.Portekiz günleri süresince, Şenol Güneş’in kulaklarını çınlatmadım dersem, yalan olur. Hocanın olumsuz iç yapısı, ülkeye çoook ama çok pahalıya patladı. Biz ülkece futbolumuzun katline yanarken, Güneş eksik aldığı dövize ağlıyor! Komşu mu? Bayram var orada. Milletçe takım olmayı başarmanın gururu da...Türkiye’de Türk Milliyetçiliği sakıncalı, hatta bazı ‘Ampülü patlak’ aydınlarca ayıptır! Öyle hale geldik ki... ‘Türk, millet, milliyet, ulus’ dediğimiz anda, koro başlıyor; ‘Şövenist, faşist, demokrasi düşmanı!’ Yahu arkadaş, İngiltere, Yunanistan, Fransa, Avusturya ve daha bir çok ülkede gözlemlediğim milliyetçilik tutkusu akıl almaz boyutlarda. ‘Milliyetçiyim’ dediği için neredeyse çağ dışı ilan edilenler sadece Türkler. Bizden başka kimse için böylesine infaz girişimi yok. Alkış, teşvik, hoşgörü var.Yunanlılar 33, 34, 35 yaşındaki sporcularıyla tarih yazarken, Türkiye’de mukim bedhahlar... Kimi kulübü, kimi sakladığı etnik kimliği, kimi de arızalı karakteri adına çocuklarımızı katletmeye girişti. Yazıktır ki, Güneş ve Terim gibi güvenilen kimlikler de bu infaza el verdi. Sonuç... Yunanistan futbolundan çok daha deneyimli ve kaliteli Türk Futbolu evinde... Komşu, Avrupa’da zirvede.‘Galatasaray durdurulmalı’ demiştim... Olmadı! Şimdi; ‘Fenerbahçe durdurulmalı!’ Böyle bir talep, hangi sakat vicdanın ürünü olabilir. Adını koymakta zorlanırım. Ama Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor ama Galatasaray veya bu ülkeye hizmet eden bir Türk takımının yoluna taş koyma düşüncesine ‘ne’ yaftası konulmalı? Hainlik mi!Canaydın istifa etmeliymiş. Neden? Galatasaray’ı iflas uçurumundan kurtarmaya başkoydu diye herhalde! Evet bu vaziyette kendisinin de katkıları oldu geçmişte! Hiç olmazsa, yanlışı yanlışla tamir yolundan vazgeçme doğrusuna yöneldi. Şeytanın işi yok ya! Merak ettim, bu ilanı acaba Başkan mı verdi! Çünkü böyle bir yöntemin, Canaydın’ı daha da güçlendireceğini Papua Yeni Gine’deki ‘Markus Salakus’ dahi bilirdi!Türkiye, Yunan Milliyetçiliği’nden ders almak, kayıkçı kavgalarından vazgeçmek zorunda!Başka çare yok...
‘’Hoşgeldin sahip!‘’
- Ne oldu?- Daha ne olsun, Conceiçao antrenmana bisikletle gidiyormuş.- Ya neyle gidecekti?- Helikopter... Hayır olmaz mesafe çok kısa... Mesela dekovil, veya tahtırevan.- Delirdin mi? Yürüse ya da bisikletle gitse ne olur?- Çok ayıp olur!- Hadi canım sende!Nilgün mutfağa döndü ve stresimle baş başa bıraktı beni. Eskiden, beyaz adamlar sömürgelere gittiğinde, çikolata renkliler, “Hoşgeldin sahip” çığlıklarıyla karşılar, aç karnını doyurmayı değil, konuğu mest etmenin her yolunu araştırır, ne ikram edeceğini şaşırırdı. Global Dünya bizlere de nasip etti aynı karşılama törenlerini. Çağdaşlık demek ki bu! Çikolata renkli konuklar geliyor ve ne yapacağımızı şaşırıyoruz.İçmeye ayranı olmayanlar, 75 bin USD verip Conceiçao’yu özel uçakla getiriyor... Sonra da bisikletle antrenmana gönderiyor... Bu gösteri sonrası demiryolu döşenmeli ve bir dekovil hizmete girmeliydi. Ayıp oldu. Şeyyy... Adama demezler mi? “Birader senin kalecilerine ne oldu?”‘Tutum tutum’ diye bas bas bağıran Canaydın’a soruyorum “Paris - İstanbul tarifeli seferlerinin suyu mu çıktı Başkan?” Galatasaray camiasının böylesine arabesk gösterilere ihtiyacı var mı?AB’de bisiklete binen hemen herkes kask takıyor. Kask takmasa da, riskli kullanıp canını tehlikeye atmıyor. Ümit Karan bisiklet tepesinde. Ayaklar oturulması gereken yerde, kafa ilerlerde bir yerde... Bu çocuk hiç önlem almadan kafasını olur olmaz yerlere uzatmaktan ne zaman vazgeçecek acaba?Sabah’ta Nebil Özgentürk 12 değil 24 ayı bir yıl sayıyor galiba. Çünkü Kore günlerinin üzerinden bir değil iki sene geçti. Yakın ilgi ve bilgisi nedeniyle kutlarım! Bu arada “Onlar da kimi zaman azınlıklarını üzer, harap eder, biz de” demiş... Yine yanılmış... Birincisi Batı Trakya’da ezilen ve demokratik hakları budanmış Türk azınlığından habersiz... İkincisi son dönemde Türkiye’de örneklenen ‘Hoşgeldin sahip’ konukseverliğinden...Bizde yeni felsefe artık şöyle...Şapur şupur onu öp... Çıtır çıtır onu ye.Onlar hancı ben yolcu. Onlar tatlı ben acı.Biz zurnanın son deliğiyiz... Değil mi? He!
‘’Gece kuşu...‘’
Sporcunun özel yaşamına kafa yormam ben. Herkes kendi hayatını yaşayacak ama işini de iyi yapacak. Mesele bundan ibaret. Önemli olan Volkan Arslan’ın saha içi performansı olmalı. Geldiğinde iyiydi... Sonra o da kayboldu, göçtü... Pekiii, Galatasaray’da son iki sezonda kim göçmedi ki? Ne arslanlar kuş oldu, uçtu... Kimi gece, kimi seher vakti!Bence ‘gece kuşu’ olmaktansa, ‘gündüz kuşu’ olmak daha iyi. Nereden mi biliyorum? Tecrübe... Tecrübe! Geçmişte Çanakkale üzerinden İzmir’e çok yolculuk yaptım. Aşırı sıcak nedeniyle gece gitmeyi tercih ederdim. Özellikle Ayvacık ve Edremit civarında gece kuşları farlara doğru ‘küt’ diye gelir ve cansız bedeni ya kaportaya yapışır ya da yere düşerdi. Öyle büyük üzüntüdür ki o... İstediğin kadar dikkat et... Gece kuşu, kimbilir ne zannettiği ışıltıya doğru uçar ve biter!Oysa gündüz kuşları nereye doğru uçtuğunu görür! Ne olduğu belirsiz ışıltıya yapışıp kalmaz. Kolay kolay canından da olmaz. Olursa da, ancak kazayla olur! Tedbirsizlik, dikkatsizlik ve ihmal gibi nedenlerle... Ehhh, kuşlar bile akıllı artık... Gündüz uçmayı bilen, önlem alıp dikkat etmeyi de becerecek elbette. Üstelik uykusunu almış ve dingin diri bir kuş, yüksek performansa sahip olacak, mutlak da kanatlarını iyi çırpacaktır!Neyse, Volkan evlada gündüz kuşu olmasının çok daha verimli ve tehlikesiz olacağını örneklerle anlattım sanırım. Yeni sezonda ne olacak bakalım!Mini mini Hügolar diye yazmıştım dün. Hakemi de bu güne bıraktım! Maçı Lale Orta’nın yönetmesi daha doğru olurdu. Hiç olmazsa ortadan yönetirdi. Oysa Nusret Bilen, taaaa Yemen’den yönetti! Beşiktaş’ın attığı goldeki faul bırakın Yemen’i, Hindistan’dan bile görülemez miydi?Yemen nere mi? Arabistan Yarımadası’nın ucunda, Kızıldeniz’le Aden Körfezi kenarında; kuş uçmaz, kervan geçmez, ot bitmez bir kum denizi. Yani çöl. Neresinden bakarsanız bakınız, hiçbir güzellik bulamazsınız. Toz, toprak, kaynana dili (yani kaktüs) kavga, huzursuzluk, bulanıklık!Neyse biz dönelim futbola... Alt yapılar baytar kontrolünde değil, sevgi denilen güzellikten haberli doktorlarla güzelleşir. Çocuk dilinden ve yüreğinden anlayacak, sevgiyle kucaklaşmaya koşan sabilere kabaca ‘DUR! KONUŞUYORUZ’ demek gibi sahte disiplin gösterilerine girişmeyecek, nezaketini bozmayacak insanlarla serpilir. Ah Serpil Hamdi Tüzün ahhh!Yaşı büyük futbolcu oynattığı iddia edilen Galatasaray yöneticileri, derhal her iki taraf oyuncularını da DNA testine tabi tutmalı... İddialar doğruysa kupayı derhal hakedene teslim etmelidir. Yanlışsa mı?Her fırsatta Galatasaray’la ilgili çirkinlik üretenlerde utanma, sıkılma olmadığı hala anlaşılamadı mı?Güler geçersiniz, olur biter.
‘’Mini mini Hugolar...‘’
Aslan ve Kartal yavruları, yani Türk Futbolunun geleceği, maçı izleyen herkesi mutlu etti. Yeni jenerasyonun teknik adamları da, futbolcu adayları da, ‘gümbür gümbür geliyoruz’ diyorlar.Son zamanlarda izlediğim futbol karşılaşmalarının en güzeliydi. Ne beklerseniz, fazlası vardı. Özveri, disiplin, yetenek, akıl, centilmenlik, kazanma arzusu, mücadele, estetik ve elbette futbol... Suat Kaya maç sonrası, gözyaşları içindeki yavru Kartallar’a baktı ve öğrencilerine, ‘Çocuklar, doğru Beşiktaşlı kardeşlerinize koşuyor, onlarla sarmaş dolaş oluyorsunuz. Bu güzelliği birlikte ürettiniz’ dedi. Ezeli dostlarına doğru, öyle bir sevgi seliyle aktılar ki, izlenen çocuklarımızın mutluluk pınarıydı artık. Bravo Suat Hocam... Sadece futbolu değil, adamlığı da uygulatma gayretin için bravo. Mehmet Ekşi de, “Evlatlara teselli konuşması yapıyordum, biter bitmez kardeşlerine tebrik için gönderecektim” dedi. Ne güzel. Fenerbahçe ocağında, dostluk ve sevgi bayrağı göndere çekilmişti. Darısı büyüklerin başına!
‘’Yetişememenin çaresizliği!‘’
Şu yetişememe meselesini neden doladım dilime! Selma ve Hakkı’nın nikah töreni öncesi tek başıma müthiş bir yarışa girdim ve kaybettim! Bir çok sevdiğime yetişemedim. Prof. Dr. Nazım Durak, Gatto Süleyman, Dr. Serhan Kurtulmuş, Ömür Hayat Hastanesi Başhekimi Sarper, Dr. Ceyhan, Dr. Dilek, Memorial’den Dr. Sevda, Suadiye’den Şükrü Orhon, Spor Kent’teki Coşkun Özarı ve Sapanca’daki Güven Taner... Ulaşamadığım Doğan Koloğlu... Mehmet Baturalp, Burhan Uslu ve daha onlarca ağabey, dost ve kardeş... Hoşgörülerini rica ederim. O gece TSYD’ye gelemeyen dostlarımı da çok iyi anlıyorum. Dedim ya, yetişememenin sıkıntısını henüz yaşadım. Yüreklerimiz bir, gönüllerimiz iyi niyetle bezeliyse... Yeter. Özhan Canaydın da, Hollanda yolculuğuna çıkan çocuklarına güle güle diyebilmek için yetişemedi. Galatasaraylı sporcular kafalarında soru işaretleriyle yola çıktı. Fakat yüzlerindeki ifade, 100. yılda başarı yolculuğuna çıkan gençlerin güven veren resmidir. Bu takım başarılı olacak. Göreceksiniz. Jardel’in maliyeti Sarı - Kırmızılı kulübü Dünya klasmanına sokmuş! Bedel mi? Neredeyse Türkiye klasmanından çıkacak hale gelip, anılarla yaşar hale gelmek! Fatih Terim, yorumlar arasında geçmiş zaman başarılarını da pek güzel anlattı. Aslında son iki senenin faturasını ve başarısızlığını anlatsa ya... Daha fazla ihtiyaç var.Galatasaray yönetimleri ve geçmiş teknik kadronun en büyük yanlışı... Kendi öz çocuklarına sahip çıkmaması, mutluluğu dışarıda aramasıdır. Jardel’e milyon dolarlar akıtılırken, kendi evlatlarına dirsek çevirenler, Galatasaray’ı da perişan hale getirdi. Ailesine boş verip dışarıda hovardalığı marifet sayan kimlik iflah olur mu? Yuvayı da kendini de yakar.Camia yetişememenin düş kırıklıklarını ve üzüntüsünü yaşamak istemiyor 100. yılda... O halde Canaydın, geçmiş zaman cinayetlerinden gereken dersi almış olmalı ve doğru adımlar atmalı!Başka çaresi yok.