‘’İlahi adalet!‘’
Kabileler kendi düzenleri adına devlete posta koyarken, şerif ofisleri basılsın, suçlular kaçırılsın... Kendini bir başka hükümetin başı zannedenler de, bildikleri yolda yürüsün! Devleti vuranla, koruyanı birbirine karıştırsın. Hatta karıştırmasın... Bile bile cinayete arka çıksın. Tüyleriniz diken diken oldu değil mi? Böylesine çarpıklıkların bir biri ardı sıra yaşandığı bir memlekette olan bitene ‘ilahi adalet’ mi demeli yoksa sorumluların aymazlığı mı? Bu konu nereden aklıma geldi... Süreyya Ayhan’ın yaşadığı drama en çok üzülmesi gerekenlerden biri Antalya Gençlik Spor İl Müdürü Nadir Yapsakaloğlu... Yaşanan vahim durum için ‘ilahi adalet’ demiş. Ayıp etmiş. Ayhan ve Kop macerasında gelinen nokta çağdaşlığa, ilime, deneyime ve bilime direncin olası sonucudur. Yapsakaloğlu’nun görevi ilahi adaleti beklemek değil, gördüğü ve yaşadığı çarpıklıkları teşkilata bildirmek olmalıydı. Geç kaldı!Mehmet Atalay, Süreyya Ayhan için ‘sistemin defosu’ demişti. Haklıymış. Sistemin defosu bir yerlerde kızımızı yakaladı ve yaktı! Serinkanlı olduğunu düşündüğüm Atalay, Ayhan ve Kop’un infazını değil de, korunmaya alınmasını ve tıp biliminin devreye girmesini sağlamalı. Ne olursa olsun bizleri onurlandırmış ve çok sevindirmiş bir sporcumuzdur, o genç kadın ve eşi. Hataları varsa cezasını elbette çekecek ama asla linç edilmeyecekler. Hele hele demokrasi(!) adına cinayet işleyenlerin dahi hoşgörüyle baştacı edilmesi gereğini savunan kafaların olduğu bir ülkede! Erk sahipleri hırsını bu ikiliden almanın ucuzluğuna soyunmayacak. Soyunmamalı.Suat Kaya’nın veda gecesinde Canaydın konuşma yaparken tribünler ‘İmparator Fatih Terim’ diye bağırmıştı. Sonra Konyaspor maçı geldi ve bu kez ‘Büyük Başkan’ dediler. Güzel. Maç bitiminde Başkan kameralara ‘Kaya’nın jübilesinde olanlarla ilgili basın abarttı’ dedi. Olur mu öyle şey... Basın sadece yanlış anlamıştı! Tribünler Canaydın- Terim ikilisinin iki yıllık başarılı dönemini anmış, hazır beraberlerken kulaklarını çınlatmıştı. Hepsi o!Popülist olma girişimlerinin en son yakışacağı bir kaç kişi varsa bunlardan biri de Özhan Canaydın olmalı. Sahadaki vaziyeti anımsayın ve ne demek istediğimi anlayın. Sahada tur atan bir Galatasaray Başkanı portresi hiç yakışık almadı. Bu yeni uygulamanın naylon faturasını(!) izleyeceğiz gelecek zaman dilimlerinde. Sarı - Kırmızılı taraftarların motive etmekle yükümlü olduğu grup sadece ve sadece sporcularıdır. Futbolcusu, basketbolcusu, voleybolcusu, kürekçi, yüzücü, atletleri ve diğerleri. Konya maçında bu örneğin ne denli gerçekçi ve doğru olduğu kanıtlandı.Şimdi bir iddiamı sizlerle paylaşıyorum. Georghe Hagi ve ekibi eğer rahat bırakılır, huzurlu çalışması sağlanırsa bu sezon ve ardından gelecek 4 sezonda da üst üste şampiyonluklar yaşanır. Dördüncü yıldız takılıp orgeneral rütbesi alınır. Doğru bakan takımdaki cevheri de, gerçeği de görür. Hodri meydan!
‘’Maziye bak‘’
Hakan Şükür attığı üç golle gecenin kahramanı oldu. Ama zafere giden yolda kulübedeki Hagi yönetiminden, yedeklerden, sahadaki tüm futbolculara herkesin müthiş performans örneklediğini görmeli, başarı keyfinin eşit paylaşımını sağlamalıyız. 100. yılın ilk resmi lig maçında Galatasaray, başarılı bir sezon geçireceğinin tüm ipuçlarını verdi. Cim Bom camiası bu sene huzurlu ve galiba sonunda da mutlu bir dönem yaşayacak. Kaleci Mondragon’dan Baliç’e, Hasan Şaş’tan Conceiçao ve Cihan’a herkes görevini büyük iyi niyetle yapmaya çalıştı ve başardı. Çünkü sezonun ilk maçları her zaman zordur. Bu zorluğun üstesinden gelmek, kolay iş değil. Çünkü rakip de en az senin kadar hazırlıklı, diri ve arzulu. Üstelik Konyalılar da Sakıp Özberk direncini de gözardı etmemeli. Ne olursa olsun, oyun disiplininden kopmayıp, mücadeleyi bırakmadıklarını söylemeliyiz.Galatasaray dün gece zor eşikten kolay geçti. Ama öncelikle şunu belirtmeli; ne çok sevinecekler, ne de ‘biz bütün eksiklerin üstesinden geldik’ diyecekler. Yanlış yaparlar. Hagi ciddiyeti ve Galatasaray realitesi elele verecek, her geçen hafta daha yüksek tempoya yönelecek. Sarı - Kırmızılı camiayı keyifli bir sezonun beklediğini söylemeli, hakemlerin de oyunda hiç gözükmediğini, yani maçı iyi yönettiklerini söylemeli. Dün gece maziye dönüş, (hani o başarılı maziye) yolculuk başlamıştır. Hayırlı olsun.
‘’Tehlike çanları!‘’
Galatasaray sevdalısı olduğunu iddia eden bir kısım taraftardan söz ediyorum. 500 yıllık bilim, kültür, eğitim zenginliklerine son 100 yılda spor erdemi renklerini de katan çağdaşlığın tribün resmi böyle mi olacaktı! Neden sadece Cim Bom’a katkı yapmayı düşünmez, sahadaki futbolcularıyla bütünleşmezler? Niçin stadyumda olmalarına rağmen futbol keyfi ve değerleriyle ilgilenmez de, ilgisiz yer, kurum ve kişilere en olmayacak küfürlü sloganlarla hakarete çalışırlar?Sevgili dostlar sporun öncelikli amacı, yarışa katılabilmeyi sağlayacak performans olmalı. Ne pahasına olursa olsun kazanmak ve bu uğurda rakipleri aşağılamak değil. Zaman zaman Galatasaray kazanacak, zaman zaman da rakipleri. Hem doğanın, hem de yaşamın gerçeği bu değil mi? Galatasaray’ın performansı ve gücü zaman zaman sportif zaafiyetler yaşayabilir. Ama geçmiş dönem örneklerinde de şahit olunduğu gibi bu zaaf giderilir. Hatta eskisinden çok daha güçlü hale de gelinebilir. Bu bir realite. Pekiii... Her geçen gün erozyona uğrayan, hatta kaybolan ‘Galatasaray Tribün Kültürü’ hakkında ne düşünüyorsunuz? Ne olacak tribünlerin vaziyeti?Bu camia çoook uzun yıllar sportif başarısızlık mahkumu olduğunda dahi tribün terbiyesini bozmamış, kendisine ve rakiplerine karşı geleneksel nezaketinden asla taviz vermemiştir. Ne oldu da örnek portre gölgelendi? Hatta kirlendi. Bu sorun nasıl çözümlenmeli?Stadyumları küfür, kafir ve lanet kusulan mekanlar olmaktan kurtarma görevini her sporsever üstlenecek, başka çare yok... Başarı veya başarısızlığı aynı olgunlukla paylaşma kültürü de tribündeki yerini acilen almak zorunda. Spor seyri komplekslerin, aşağılık duygularının dışa vurum platformu değil, bir büyük keyif diye bilinir uygarlığın egemen olduğu yerlerde.Galatasaray Kulübü 100. yıl adına tüm birimleriyle taraftarına layık olabilme çabasında... Ya tribünler?Suat Kaya’nın veda gecesi, Galatasaray tribün çirkinliklerinin de jübilesi olmuştur inşallah... Aksi halde tehlike çanları çalıyor... Hem de fena halde çalıyor!
‘’Yalan dünya!‘’
Suat Kaya gibi bir firmaya bu nasıl veda? Gelin bir başka pencereden bakalım. Eğer Fenerbahçe UEFA Kupası’nı kazanmış olsa ve o kadronun kahramanlarından biri jübile yapsa, üstelik o adam minikleriyle henüz 30 gün önce camiasına bir şampiyonluk daha hediye etmiş olsa, Fenerbahçe Stadı dolar, iki misli taraftar da dışarıda kalırdı. O kahraman sahaya nasıl mı getirilirdi? Vallahi, billahi uçan halıyla, gökten indirilirdi. Aksini iddia edebilecek var mı? Galatasaray taraftarları büyük kaptan Bülent, Arif, Hakan Ünsal ve Baliç’in infazında sınıfta kalmıştı. Suat Kaya’nın vedasında da belge aldı. Mesele bundan ibarettir.Hugo, futbol dünyamıza öyle zenginlikler yaşatmıştı ki, dün gecenin tribün fakirliği ne gam! Yine de, düşünmeden duramıyorum. Neredeyse her köşe başında mantar gibi biten taraftar dernekleri ne iş yapar arkadaş? Koskoca Suat’ın jübilesinde Ali Sami Yen’i nasıl olur da dolduramazlar. Dün geceki jübileyi tribünler değil de, Georghe Hagi şenlendirdi. İmparator’u bir kez daha izleme fırsatını kaçıranlara ‘oh’ olsun!‘Okan Buruk dışarı...’ Siz Okan Buruk’un Türk futbolu ve Galatasaray için yaptıklarının milyonda birini yaptınız mı da, öyle bağırıyorsunuz. Ayıp be!Galatasaray taraftarı geleniyle ayrı, gelmeyeniyle ayrı kahretmiş, vefa denilen duygudan bi haber olduğunu resmiyete geçirmiştir. Afedersin Suat, afedersin Okan. Hep bildiğimiz yalan dünya realitesinin GALA gecesine gelmiştiniz!
‘’New blood Song!‘’
Fiziği, rakibi ürküten mücadeleci hali, gözünün karalığı, çabukluğu, hava hakimiyeti ve hepsi kadar önemli çok fedakar oynayıp, ille de formasının hakkını verme inadı. Bu ruh Galatasaray saha içi değerlerine değer katıp, başarıyı daha yakın kılacak.Sarı - Kırmızılı futbolcular kucakta çimento torbası, sırtta da küfe yoksa(!) neler yapabileceklerini kanıtladıkları bir ‘American Dream’ izlettiler sevenlerine. Mayıs sonunda da 100. yıl pastası gününe bekleriz mesajını son Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Porto’yu yenerek verdiler. Hem güzel hem de çok şık oldu.Kamerunlu kaptan, bulunması gereken her yerde, hiç rötarsız olabilme doğrusunu örnekledi. Haddini de biliyor, duracağı yeri de...New blood Song, Galatasaray savunma motoru değerlerinde önemli bir tork olacak. Güç ve dayanıklılık garantisi Hollanda değil, Kamerun’dan bu sezon. Huzurla izleyiniz.Huzurla izleyiniz dedim de, herşey mükemmel mi peki? Hayır. Galatasaray saha kenarında ve savunmanın önündeki blokta sıkıntılı. Bu problemi ya kendi bünyelerinde çözecekler ya da oralara bu işleri yapabilecek bir değil, birilerini getirecekler. Çünkü ligimiz hazırlık maçlarına benzemez. Çok daha yüksek tempo, sert futbol ve çatır çatır puan mücadelesi var burada. Yani hazırlık maçlarının uçkura göre hocalarını bulmak mümkün değil!Fenerbahçe - Juventus maçını izlerken İsmet Arzuman, Adil Sinem ve Emre Eyisoy üçlüsünü büyük dikkatle izledim. Performanslarına helal olsun dedim. Gerçekten de Arzuman ve arkadaşları özgüvenleri, doğru yönetimleri ve sahaya yakışan kişilikleriyle tüm hakemlerimiz adına olumlu mesajlar verdi. Bravo. Bizlere, yöneticilere, futbolculara ve elbette tribünlere bu genç insanları doğru motive etmek, yanlışa yönlendirmemek ve baskı altına alıp, şaşkına çevirmemek gibi önemli bir görev düşüyor. Bu görevi doğru yapmalı, hakemlerimizin, futbol dünyamızın olmazsa olmazlarında oldukları realitesini hayata geçirmeliyiz. Bu çocukların dürüstlük, kalite ve meslek bilgilerinden hiç kimsenin kuşkusu olmamalı. Yanlışlara da insanlık hali deyip, hoşgörüyle bakılırken, düzeltilmesi için de uğraşılmalı. Ama hakemlik müessesini yıkmaya asla çalışılmamalı.Suat Kaya futbolumuzun unutulmazları arasına adını yazdırmamış, altın halflerle kazıtanlardan biri olmuştur. Unutulmaz zaferlerimizin hepsinde adı, katkısı, imzası vardı. Şükran, sevgi duygularımla aramıza hoşgeldin Suat diyor, Galatasaray camiası ve taraftarlarının bu evlada hakettiği görkem de bir veda günü yaşatacağını umuyorum.
‘’Sordum! Söyledi!‘’
Yok canım hızlı trende değil, hızlı alemdeydi! Neyse yaşamımda herşey paldır küldür olunca, hitabet literatürüm ma - teessüf ‘Abi - yenge ve benzerleri’ düzeyinde kaldı, ‘Sayın’ı’ pek sevmedim yani.‘Ne olacak şu Çocuklar Duymasın’ın hali?’Keşke çocuklar duysaydı da, elalem duymasaydı! Taşfırın erkeği ortalama her Türk erkeğinin yaptığını yapmış, ama kameranın kırmızı lambasının farkına varamamıştır! Arzu Balkan da tüm yengelerimiz gibi davranacak, yüreğine taş basacak.Aslında bu olay bana İbrahim Ege meselesini hatırlattı. Avrupalı kadınların rahatlığı ve hemen hepimizin AB topraklarında büründüğü şabalaklığı... Evet hangimiz oradakilerin samimiyetini karıştırmadık? Sonra başka şeyleri karıştırmaya kalkmadık! İnkar edecek delikanlı var mı? Yok. Öyleyse bu çocuğa neden hiç hoşgörü ve insaf yok? Cem - i cümle doğru da... Bir tek bu çocuk mu yanlış? Elinizi vicdanınıza koyun ve cevap verin... Hayır... AFFEDİN abi.Ne demek istediniz?Ne mi demek istedim? Demek istedim ki... Taşfırın erkeğinin bile şaşırıp aile dizisiyle, düzeyli arkadaşlık düzenini karıştırdığı yerde... Ege gibi genç biri affedilmeli. Toplum doğru kültürü verebilmiş mi? O analiz edilmeli. Tamerleri, İbrahimleri yedik, bitirdik abi... Sonra ne olacak? Yine aynısı olacak! Mesela Galatasaray’da Ümit Karan ve Volkan’ı dolamıştı diline millet. Onların yerinde olabilmek için servetini feda edecekler bile, ağzına geleni söylemedi mi abi? Ayıp valla. Bırakın arkadaş... Adamlar işinde başarılıysa, size ne? Ölçü kaçtığında profesyonel olarak en ağır cezayı kendileri çekmiyor mu zaten.Galatasaray’ın hali?Oruçlu adam köyde her herzeyi yermiş... İmam’a sormuş... İmam da ‘Kalbini bozmadıysan mesele yok’ demiş. O da devam etmiş! Kasabaya indiğinde arkadaşı ‘Köyde ne var ne yok’ diye sorunca... ‘Valla uçkurumuza göre bir hoca bulduk, idare ediyoruz’ cevabını vermiş...Galatasaray uçkuruna göre hocalarla Hollanda ve Almanya’da idare etmişti. Dün gece Porto karşısında n’etti!Şey.... Bi şey soracaktım... Beşiktaşın en etkili futbolcusu İbrahim Üzülmez olursa ne olur?Beşiktaş için felaket, rakipleri adına bayram olur!...!!!
‘’Huylu ihtiyar!‘’
‘Huysuz İhtiyar’ diye başlık koyarken bile mizah yapıyordu bana göre. Kendisini, çevresini, dünyayı böylesine net, yalın ve riyadan uzak anlatan kaç ‘adam’ var medyamızda?İkiyüzlülüğün, dönekliğin, mavi boncukçuluğun egemen olduğu ‘kemiksizler ormanı’nda bir başka yapı, bir farklı felsefeydi o... Kimseyi beğenmezmiş! Haklı. Ortamın her gün değişen karakter yapıları, erdem denilen olgunun çıkara göre oynayan boyutları ve yılan gibi kıvrak yorumcuları mutlaka dedirtmiştir ki; “Ulan bunlar gibi uyumlu(!) olmaktansa, uyumsuz olayım. Fakat yazı başlığımın adını ‘Huysuz İhtiyar’ koyayım. Anlayan anlar.”Benim yüreğimdeki tarifi budur sevgili adaşımın. Oğuz Aral, Kamuran Usluer ve Aydın Bolak yaşamın önemli renkleriydi. Mekanları cennet, kabirleri nur olsun.Eğer doğruları yansıtırsanız, sevimli olma olasılığınız yok. Uygarlıktan uzak toplumlar gerçeklerden hoşlanmaz. Onlar için insan kıymetinin olduğu da pek söylenemez. En yakınlar el üstü, gayrısı tepe üstü! Yani toplumu boşver, yakınına yol ver. Bireycilik ve dar çerçeve anlayışı egemen, gerisi hikayedir.Özhan Canaydın “Başkanlığa adayım” dediğinde, “Yanlış zaman, yanlış mekan. Başarılı olman olanaksız” demiştim. Başkanın ve Galatasaray’ın durumu ortada. Yine Fatih Terim geleceği zaman, “Terim de, Galatasaray da yanar” diye yazınca hem kulüp, hem de Terim düşmanı ilan edilmiştim. Vaziyet meydanda... Süren ve şürekasının ne yapmak istediğini, AIG marifetini, Ali Sami Yen projesi kepazeliğini ve transfer politikası rezilliğini yıllarca anlattım... Sonuç? Canaydın anlatsa ya!Toplumda duymak istedikleriyle tatmin olan insan sayısı fazla oldukça, her platformda kazık yemeye alışmak zorundadır orada yaşayanlar. Eğer gerçeklerden kaçar ve hayalleri yeğlerseniz, türlü felaketlerdir kaderiniz.Galatasaray’la ilgili öngörülerimde yanılmadım yıllardır. Nereye geliyorum? Hızlandırılmış tren cinayetine! O gece TV’lere konuşurken SKY ve Haberturk kanallarında, “Türkiye ‘geliyorum’ diyen tren kazasını yaşadı. Hava ulaşımında da benzeri sıkıntılar olası. Dikkat!’”dedim. Yeşilköy’deki Atatürk Havalimanı’ndaki facia ucuz atlatıldı.Kazaları, belaları, başarısızlıkları; raylarda, frenlerde, teknik direktörde, makinistte, sürücüde, sporcuda, mıcırda, asfaltta, lastikte... Yani kendimizden başka her yerde arıyor, buluyoruz da... Pekiiii... Deva bulabiliyor muyuz, deva? Asla. Çünkü kabahat, toplum bilici ve uygarlığını reddeden kafamızda.Çooook ‘huylu ihtiyar’ gereksinimi var, çok!
‘’Haddini bil!‘’
Geçtiğimiz hafta yazmıştım. Bilmem anımsadınız mı? Galatasaray arka bahçesi ve özellikle kenarlarını mutlaka onarmalı. Geçen iki sezon hatalarının neredeyse tamamı aynen gündemde. Sağ ve sol arka oyuncular çok çabuk, önlerindekiler de yüz metrelik kulvarın tüm sorumluluğunu üstlenebilecek güçte olmalı.. Yani makina intizamı, çabukluk ve kuvvet şart oralarda. Bırakın kendi kademesini, ters kademeyi de sektirmeyip rakip sızıntısına olanak vermeyen uygulamanın adamlarını bulamazsanız, başarıyı da bulamazsınız. Bütünlük bozulur, bağlantılar kopar... Kaza gelir!Lokomotif alıp başını hızla gitse de, arkada bağlantı kopmuş, vagonlar devrilmişse kıymeti var mı? Elbette yok! Yolculuk, ama başarı, ama Ankara ya da Avrupa niyetine başlamıştır, fakat mutlaka yarıda kalır. Sonra suçlu aranır! Oysa bu tür kazaların sorumlusu önlem almayıp eksiklerle yola çıkmaya “evet” diyenler, emir verenler olmalı. Yaşanan acılar unutulur, ihmal değerlendirilmez ve meselenin üstü sözde suçluların infazıyla kapatılır. Sonra mı? Aynı üzüntüler belli bir zaman sonra tekrar yaşanır.Partizan karşılaşmasında Galatasaray’a ‘sibop’ işlevi görebilecek bir futbolcunun da şart olduğunu gördüm. Yani Mondragon civarından ileri doğru şişirilen topların anında geri dönmesini engelleyecek bir aparat! Lastik sibobu gibi iş görecek biri yani! Savunmadan çıkan toplar, böylesine çabuk dönerse, arkadakilere 200 beygir Mercury veya Johnson taksanız nafile. Motoru kısa sürede kucağa alır, fırtınanın ortasında kalırsınız.Sibop dedim de aklıma geldi...Hepiniz bilirsiniz Galatasaray kaza yapar, tren kaza yapar, ekonomi kaza yapar, siyaset kaza yapar... Suçlu hep basındır. Haddimizi bilmeyiz biz! Başarılar ve mükemmellikler baştaki mümtaz şahsiyetlerden, kötülükler bizlerden.Takım kötü gider, medya uyarır; “Bu gidiş felakete doğru!”, beklenen son gerçekleşir. Başkan veya teknik adama sorar basın, “İstifa edecek misiniz?” cevap hazırdır: “Haddini bil!”Kaza göz göre göre gelince, Erdoğan’a sordular, “Bakan bey istifa edecek mi?” el cevap: “Haddini bil!”Sorumlu mevkilerde olanları kızdırıp üzmektense... ‘Sibop’ işlevi gören gazeteciler hep onların yanında dolaştırılıp, sorular onlara sordurulsa, mevcut şişirilmiş hava korunsa ya!Fena mı olur!