Arama

Popüler aramalar

‘’Nereden nereye!‘’

Neden, nereden nereye? Despotizm ve anlamsız bir kompleksin, galiba da egoizmin zirvesinde dolaştıklarına çok şahit olduğum Hırvat görevliler müthiş bir dönüşüm yaşamış. Bu olumlu havayı ve pozitif elektriği her yerde solumak mümkün. Ayrıca, geçmişte hatta yakın tarihimizde bize karşı her spor dalında favori olan, hele hele futbolda hiç şans tanımayan ev sahipleri... Maç öncesi toplantılarında hiç de problem olmayıp, üstelik çok kolay lokma sayıldığımızı öylesine belirgin tavır ve sözcüklerle anlatır... Hayır! Kafamıza çakarlardı ki, ne tarafa bakacağımızı bilemezdik.Ya şimdi, Hırvat teknik adam Elvis Scoria Gençlerbirliği’ni favori gösteriyor ve: “Maalesef en zor kurayı çeken ekip biziz” diyor. Erdoğan Hoca ve ekibinin özgüvenli, tedbirli ve tura kararlı havası, beni Hırvatlar’ın tutumundan sonra iyiden iyiye mutlu etti. Sonuç ne olursa olsun, ürettiği saygınlık ve değerler adına Gençlerbirliği camiasına şükranlarımızı sunmalıyız. Çok yol almışız.Nereden nereye...

26 Ağustos 2004, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yetiştirme kursu mu?‘’

Futbol kulüpleri işini nasıl ciddiye alıp, mesleğini en iyi icra edeni sahaya sürmekte. Yanlış yaptığında da bedelini pahalı ödemekteyse... Hakem camiasına da aynı statü uygulanmak zorunda. MHK isim seçimini de, atamalarını da doğru yapmalı. Tamam sırtlarında yumurta küfesi yok... Yok ta, kulüplerin kırılan yumurtaları ne olacak peki? Galatasaray genç ya da PAF takım futbolcularını haketmeden A kadroya nasıl alamazsa MHK’de yeterli olmayanı aynı platforma çıkaramaz. Çıkarmamalı. Metin Aydoğan ve ekibi ASY’de bir hakem dramı sahnelemiştir. Kimi hakem ve Kanarya Sevenler Derneği duayenleri ‘Aydoğan ufak tefek hatalar yaptı’ dediklerinde, hasta olan değil, sağlam bacağını masöre uzatan ve böylece canı hiç yanmayan siyatik hastası geldi aklıma! Yüzlerindeki gülümseme ve müstehzi ifade, parmaklar kendi siyatikli! yerlerinde dolaşırken de aynı kalabilecek mi acaba? Mesela Rizespor Başkanı Ekrem Cengiz’in bundan sonra asla hakemlerden şikayetçi olmaması gerek. Aydoğan’ı beğenen herkesi beğenir.Rize maçı olaysız bittiyse bu gelişmede Sarı- Kırmızılı futbolcuların peygamber sabrı ve hoşgörüsü büyük etken olmuştur. Acemi ordusunun yeteneksiz nişancılarının talim yerini daha başka yerlerde aramak zorunda sorumlu her kimse.Sahanın bütününü göremeyen, bu nedenle de alanın tamamında ne olup bittiğini anlayamayan, gördüklerini de çözemeyenler, “Galatasaray durdu” diyor. Hayret doğrusu! O sertlik kimi durdurmaz? Doğru dürüst bir hakemle sahada kaç Rizeli kalırdı?Haftalardır söylediğimi tekrarlıyorum; “Galatasaray doğru yolda.” Takım olmanın tüm koşullarını yerine getirdiklerinde, zirvenin sahibi olurlar. Yeteneği sınırlı, deneyimsiz hakemlerin eline terkedilmedikleri müddetçe elbette! Galatasaray yönetimi dikkatle izlemek ve doğru değerlendirmek zorunda atamaları. Rizespor maçı mükemmel futbola karşın geçilemeyebilirdi... Farkında mısınız?

25 Ağustos 2004, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sabri bey!‘’

Galatasaray mükemmel başladığı gecede hakem gadrine uğradı. Metin Aydoğan ve ekibinin bu denli bilgisiz ve futbolun gerçeklerinden uzak olabileceğini düşünemem bile. Dünkü işte bir iş vardı! Futbol güzelliklerini, seyir zevkini sabote etmek gibi. Böyle sertliğe bu kadar göz yumulur mu arkadaş? Bacaklar ve kafalar ‘Çengelköy Hıyar’ı gibi patlayıp, çocukların kaşı, gözü yarılırken ‘takdiri ilahi mi’ dedi Sabri beyin görevlileri... Gözlemciler de olan biteni gözledi mi yoksa közledi mi bakacağız.Galatasaraylı futbolcular çok iyi niyetliymiş. Ne rakip ne de Aydoğan’ın provakasyonuna gelmedi. Baliç, topa Boşnak böreği niyetine yaklaşınca futbolunun seyrine doyum olmadı. Sarı-Kırmızılılar geceye görkemli başladı. Ve Necati Ateş(ledi). Attığı ilk gol mükemmeldi.Rıza Çalımbay doğru futbol felsefesinin işini bilen önemli portrelerinden biri. Rizespor çok iyi mücadele etti. Ama Galatasaray’ın son dönemlerde rastlamadığım ölçüde arzulu ve agresif futbolu konuk ekibi olmaması gereken sertlik gösterilerine itti. Tamam futbol çabuk, sert ve tempolu olursa güzel. Güzel de kıran kırana güreş gibi icra edilip hakem de gözüne perde çekince görülenlere ‘Ayıp oluyor’ demekten başka çare var mıydı? Asli görevi oynanan oyunu güzelleştirmek ve herkesin keyif almasını sağlamak olan hakem Galatasaray takımının hevesini kırmak istemiş... Başaramamıştır.Şey... Tomas’ın oyuna girebilmek için çırpındığı dakikada atılan Rizespor golünde kafayı Aydoğan vursaydı herşey daha anlamlı olacaktı!

23 Ağustos 2004, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Felaket tellalları‘’

Haber başlıklarına bakar mısınız: Hagi çıldırdı, futbolcular birbirini yedi, Ali Sami Yen kapalı tribününde uyuşturucu festivali! Abartı, insan yaşamının doğal renklerinden... Ama siz bunu toplum değerlerini zedeleyecek, insanları yanlış yönlendirecek boyutlara taşırsanız, okurlarınıza haksızlık etmiş olur, gelecek zaman dilimlerinde de ciddiye alınmazsınız. Doğruları anlatmanın, haber sunmanın, yorum katmanın özü, güvenilirlik köprüsünü yer ile yeksan etmek olmamalı. Son 10 günlük haber başlıkları sağlıklı Galatasaraylı’yı dahi bunalıma sürükleyebilir. Zannedersiniz ki, Hagi herkesle dövüşüyor, yönetim onu kovmaktan başka şey düşünmüyor... Futbolcular birbirini yiyor... Gürsoy, kelle almanın yolunu bekliyor, Canaydın da sevmediklerinin kuyusunu kazıyor... Futbolcuların bir kısmı isyanda, tribünde de esrar içenler gırla! Yavaş olun birader! Eldeki bütün malzemeyi erkenden kullanırsanız aylar boyunca ne yapacak, ne bulacaksınız. Henüz sezonun başı. Üçüncü hafta maçları oynanacak, köprülerin altından da çok sular akacak.Meçhul bir okur mektup yazmış... Ali Sami Yen’in kapalı tribünü sanki uyuşturucu içilen, futbol maçı seyredilemeyen bir bela mekan. İnsaf be... Bu memleketin güvenlik güçleri yok mu? Tribünlerimiz başı boş mu? Adam olan hem şikayet edip, hem de adını saklamamalı. Gereken yasal yollara başvurmalı. Böyle sahibi meçhul mektupların adının tarifi, düzenbazlık ve iftiradan başka şey olamaz.Ülkemizde bir dolu kanunsuzluklar ve istenmeyen olaylar oluyor. Oluyor da, Galatasaray tribünlerindeki yanlış eylemler bu denli abartılamaz. Bir tribün dolusu insanı karalama hakkını hiç kimseye vermezler. Sözü edilen bölümden yansıyan küfürlerin, çirkinliklerin, Okan’a yapılanların, Canaydın’ın ayaklarına gitmesinin yanlış olduğunu her fırsatta gündeme getiren, küfüre, kafire itiraz eden ve Galatasaray taraftarlarına yakıştıramayan bir insanım. Ama o çocuklara iliştirilen şu sarılı sigara suçu palavrasıyla haksızlık yapıldığını da söylemeliyim. Tribün terbiyelerini tartışalım, küfürlerine kızalım. Ama öbür isnat edilenleri asla kabullenmeyelim. Yapılan tek kelimeyle ayıp, çocuklara da yazıktır. Kimse felaket tellallığı yapmasın.

21 Ağustos 2004, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Paça boyu!‘’

Bizde kol ve bacak boyları kısa. Avrupa’yla yarışan, ölçülerine alışan konfeksiyoncularımız da, o standartlara göre kesip, biçip, dikince, ortaya çıkan resmen biçimsizlik. “Peki be kardeşim, milletin ceket kolu ve pantolon paçası uzunsa sana ne diyebilirsiniz...” Bana ne olur mu? Göz zevkim berbat olmakta, berbat. Onca paraya alınmış en iyi kumaştan, pahalı bir kostüm ama körüklü çizme gibi olmuş, büyük kısmı yerlerde sürünen paçalar... El ortada yok, görülen sadece ucu ucuna parmaklar...Tasarımcıların ve giyime not verenlerin Türk erkeğinin bu problemini mutlaka irdelemesi, elbette çözmesi şart. Aksi halde şıklık arıza yaptığı gibi karizma da çizilip, ortama girildiği zaman sırıtıyor. Kısacık boya 25-30 cm eninde paça... Olmaz ki... En fazla 20-21 cm olmalı. O yaştan sonra boy uzaması olanaksız olduğuna göre pantolon da süpürge gibi yerlerde sürünmemeli.Paça ve kol boyunun dahi, ne olur ne olmaz diye gereğinden uzun bırakıldığı memleketimizde... Futbolcuların faal spor boyunu kesip kelle almanın heveslisi öyle çok ki! Adam takır takır oynayıp, bırakın kulübünü ulusal takımda dahi işini yapacak başkası bulunamazken, ille de kafası kesilmek isteniyor... Üstelik façayı da bozduğu halde! 5- 10 cm’lik kumaşa kıyamayanlar, elin oğluna makas atarken tınmıyor bile.Turkcell ödül töreninde kaptan podyuma çıktığında, karmakarışık oldu ruh halim. Bülent Korkmaz çok az futbolcuya nasip olacak bir anıya daha sahip oldu önceki gece... Kısmetse bugün de 100. kez Ay-Yıldızlı formayı giyecek ve dalya diyecek... Oysa bu çocuk ne haksız yere infaz edilmiş ve futbolun dışına itilmemiş miydi geçen sene? Bülent Korkmaz’ı izlerken, Hami Mandıralı’yı hatırladım ve ne denli vefasız bir camia olduğumuzu düşündüm. Trabzonspor’un tarih yazan evladının da, faal spor yaşamı kesilip atılmıştı! Üstelik 50. kez Milli olma şansı da budanarak! Şenol Güneş kıyamamamıştı 1 maçlığına hatta 1 dakikalığına bile Hami’ye forma vermeye. Ersun Yanal sakat dahi olsa Korkmaz’ı onore ederek müthiş bir ders vermekte, mükemmel de örnek olmaktadır... Helal olsun! Almanya yolunu açacak en önemli anahtar vefa denilen gücün ve sporcunun güven duygusunun realiteye geçmesi olacak kuşkusuz.Gheorge Hagi’yi iki maç sonunda infaza kalkışan vicdanı kısa, kol ve paça boyu uzunlar... Tarih yazan Galatasaraylı futbolcuları işaret edip, olası başarısızlığa adres gösteriyor! Gönüllerinden geçen “Bu semboller bir an önce kesilip atılsın, izleri bile kalmasın...”Kolay mı peki?

18 Ağustos 2004, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Erken uyarı!‘’

Denizlispor’un beğenilen, Sakaryaspor’un hoşgörüyle bakılmayan kadrosu arasında ‘Öfff be’ dedirtecek fark gören oldu mu? İki taraf da futbol doğrularını olabildiğince örneklemeye çalıştı. Hatta Sakaryaspor’n doğruları daha da fazlaydı. Peki, fark yok muydu? Vardı. Ömer Rıza ve Timuçin farkı. Hele hele Timuçin tek kişilik Çin ordusu!Başka? Horozların deneyim ve hava farkı artı hakem hoşgörüsü! Bu farkı izole edecek güç, yani tribünler maça rağbet etmemişti. Sakaryalı TRT Genel Müdürü, naklen yayınla şehrine ilk kıyağını yapmış ve tribünlerin boşalmasına katkı sağlamıştı!Karşılıklı yoklamalarla düşük tempoda gidip gelinirken, Denizli hep sol gösterdi, ama sağdan vurdu. Mikka’nın ortası ve Ömer Rıza; 0-1. Golden sonra daha organize olan ve iyi pas yapan Sakaryalılar Ragıp’ın mükemmel vuruşuyla 1-1’i yakaladı. İkinci yarının hemen başında da Özgüç Türkalp sahte okey bir penaltı çaldı ve; 1-2. Evsahibinin direnci de henüz devre başında törpülendi! Sonra Sakaryalılar’ın olası penaltısını da atladı. Aydın Çetin’in vuruşunda ise şans direkten döndü. Necmettin Sert’in oyunu risk etmesi ve daha fazla hücuma dönmesi ise beraberliğe dahi yetmedi.

16 Ağustos 2004, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Adamlığı boşverin!‘’

Gaziantep havalimanında Hasan Şaş’a en sonunda, “Sana sallayanlar kervanına beni de katmayı başardın” diye takıldım. “Sahaya çıkıyorsan herşeyi göze alacaksın. Risk aldım, sonuca gitmenin yollarını aradım. Kötü mü yaptım?” dedi.Sevgili Hasan elbette iyi yaptın. Yaptın da doğru yerde ve doğru zamanda yapamadın. Kendi alanında bir, iki değil 10 kişiyi ipe dizer gibi çalımlasan ne yazar. Yazmıyor da zaten. Oralarda boşu boşuna zaman, derman ve moral kaybediyor, müthiş yeteneklerini rakibi cezalandırma ve takımına maçı kazandırma adına kullanamamış oluyorsun. Spor yazarı ağabeylerinin sana anlatmak istediği de zaten bu. Herşey yerinde ve zamanında güzel.Büyük balık yakalamak istiyorsan, dayanışma, paylaşma ve zamanlamayı çok iyi yapacak, ekip çalışmasına da inanacaksın. Üstelik derin sulara açılacaksın. Futbolun derin alanları da rakip ceza sahasıdır. Sığ sularda tirol yapsan, dinamit atsan, ağın kralını sallasan nafile. Sadece cephane ve güç ziyan edersin. Hepsi o. Sen Adanalısın fakat dört dörtlük de bir sahil çocuğusun. Uzun sözün kısası sandalda zevk yapan amatör balıkçı değil, dev bir gemide sorumlu ve işini doğru yapmak zorunda olan profesyonelsin.Galatasaray doğru iletişim kuracak ve başarıyı yakalayacak yapılanmayı oluşturmak üzere. Sabredin göreceksiniz.Başbakan ve yakınlarının mutluluğundan sorumlu gazeteci(!) Fatih Ataylı, Rıdvan Dilmen’in önceki gece yaptığı yorumu almış, Vatan’da aynen kullanmış. İyi yapmış. Hiç olmazsa bazı doğruları yakalamış. Yakalamış da, topluma ‘Nasıl adam olunur?’ dersleri veren(!) biri Gaziantep’e kadar giden spor emekçisine zahmeti ve bilgisi için ‘teşekkür ederim’ diyemez miydi?Adamlığı boşverin... İnsanlığın ilk şartı emeğe saygı olmalı. Değil mi?

15 Ağustos 2004, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zaman gerek‘’

Galatasaray bu sezon daha kontrollü ve derli toplu. Ama hem çabuk değil hem de pas isabetinde zafiyetli. Geçmiş sezonda günde üç sefer yumurtlatılan tavuk gibi rakibe pozisyon veren savunma, doğum kontrol hapı yutmuş sanki. Eksikleri hücuma çıkarken yaptıkları yanlış üretim paslar. Çünkü uzun süre neyi, nereye, nasıl atacaklarını kestiremiyorlar. Ergün sol tarafı işletirken, Hasan Şaş futbolun değil de topa kravat takmanın peşindeydi sanki. Nurullah Sağlam’ın sağlam ve kontrollü bir futbol felsefesi var. Bouazizi, Mehmet Polat ve Bekir de bu anlayışın doğru ve yararlı adamlarıydı. Hele hele Şaş üstlerine üstlerine gittikçe burma baklava gibi her Galatasaray hücumunu sarıp sarmaladılar. Jaziri iyi, iyi de sanki biraz Jazgiri. Güzelliklerini lüzumsuzlukları ile gölgeliyor. Lazarov ve Hasan Özer’den ders alsa ya. İki tarafın da topa adres buldurmakta beceriksizlik yarışına girdiği gece Hagi gibi bir isabet ustasını verem etti. Elbette seyredeni de.Son dakikada Gaziantepliler Lazarov’un emeği, Erdal’ın golüyle sevindi. Sarı-Kırmızılılar’ın sağ kanadında sıkıntı olduğu da belgelendi. Galatasaray daha çabuk, daha isabetli pas yapmak, Hasan Şaş ise topu ileride süslemek mecburiyetinde olmadığını öğrenmek zorunda. Bunlar için biraz daha zaman gerek, Hagi’ye de sabır!

14 Ağustos 2004, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI