Arama

Popüler aramalar

‘’Beygirler bile!‘’

Yaklaşık 10 yılı buldu dostluğumuz. Yine buralardayım. Sağolsun Temel, elinden geleni esirgemez dostları için. Sağa sola dolaşıp duruyoruz. Önceki gün “Seni çok güzel bir yere götüreceğim abi” dedi. “Tamam kardeşim. Sen ne dersen, o olur” cevabını verdim. 10-15 dakikalık yol sonrası saray benzeri bir binanın avlusundaydık. O gidip biletleri aldı, beraberce, bilmem ne zamandan kalma büyükçe bir binaya -hatta ahırda diyebilirim- girdik. Merdivenleri çıktık, klasik müzik çalınan ilginç bir mekandayız. Aynı sinema balkonu gibi çepeçevre ahşap bir yapı. Dikdörtgen biçiminde ve aşağıda kumluk bir alan. Temel “Ha bura beygirlerin müzikle oynadığı yerdir” dedi. İçimden, “Be kardeşim ne işimiz var burada. Madem bir güzellik yapacaktın, ‘go go girls’ gösterisine götürseydin keşke” diye geçirmediysem yalan olur. Neyse balkon doldu. Üstte bir kat daha var, o da doldu. Klasik müzik devam ediyor. Biz aşağı doğru bakıyoruz. Derken, bir anons yine klasik müzik, izleyenlerde çıt yok. Avusturya İmparatorluğu’nun saray muhafızları ve altlarında birbirinden alımlı, gerçekten görülmeye değer küheylanlar. Klasik müzik eşliğinde öyle bir dans edip, öyle bir olağanüstü gösteri sunuyorlar ki, anlatabilmem mümkün değil. Bu nasıl disiplin, bu nasıl anlayış, bu nasıl saygıdır be birader... Büyülenmiş gibi baktım ve birden hüngür hüngür ağlamaya başladım. Temel, “Şışt abi ne oldu, ne yapıyorsun!” diyor. Ben iki göz iki çeşme gidiyorum! Japon, Koreli, Çinli, Amerikalı ve bir kısım Hintli gösteriyi bıraktı beni izliyor. Herkes şaşkın. Kimse çözemiyor bana ne olduğunu. Mozart, Johan Strauss’tan müzik dinletisi. Raks eden atlar ve ağlayan Oğuz Dizer...Temel “Ha bu yaptığın ayıp. Erkek adam ağlar mı! Rezil ettin bizi elin turistine” diyor. Diyor da beni bir türlü kesemiyor, soruyor: “Allahaşkına ha çan ne var bunda?” Hıçkırıklar içinde cevap verdim: “Yahu Temel, Avusturya’nın beygirleri bile Mozart’ı, Strauss’u öğrenmiş. Eserleri eşliğinde saygıyla raksetmeyi bile becermiş. Bizim memlekette bırak beygirleri, kimi insanlar bile bu ülkeye hizmet eden değerlerin kıymetini öğrenemediği gibi bir de ‘vatan haini’ yaftasını takabiliyor. Ben ağlamayayım da kim ağlasın! Temel de ağlamaya başladı.

09 Ekim 2004, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Baktığım yere!‘’

Can Bartu’nun bakma özürlü olmadığını biliyorum. Biliyorum da zaman zaman nereye baktığını bir türlü kestiremiyorum. Hürriyet’teki köşesinde ne demiş Can abi? “Anladığım kadarıyla Hakan, oynadığı zaman her topu havadan gelsin, diye kendisine istiyor. Top ileri şişiriliyor, Ersun Yanal da bunu sevmiyor. Normal bir santrfor gibi oynasa, belki milli takıma çağrılır. Ama Yanal yerden oyun kurmak istiyor diye düşünüyorum...”Şu ifadeyi güreş uzmanlarından okusam, belki hak verebilirdim. Ama bir futbol fenomeni Fenerbahçeli’nin bu değerlendirmesi akıl alacak gibi değil. Hakan Şükür’ün her topu havadan gelsin diye talep ettiğini nereden biliyorsun Can abi? Kendisine mi sordun yoksa Yanal’a mı? Oysa Hakan Şükür, Türk futbolunun top yerde olsun, havada olsun en iyi kullanan, pas yapan, ayağa çabuk ve isabetli oynayan, gole en yakın futbolcusu değil mi? Ya hava hakimiyeti?Sevgili Can abi, Hakan Şükür normal değil, anormal bir santrfor. Zaten öyle olduğu için de ligimiz ve milli takımlarda yüzlerce gol attı. Şükür’ün ürettiği gol ve futbol şaheserlerinin bırakın yanından, civarından dahi geçebilecek ikinci bir adam var mı? Biliyorsan, Allahaşkına söyle, gizleme!“Fenerbahçe’nin en büyük eksiği defans demişsin” yazının bir başka tarafında... Pekiii... Bilmem dikkatini çekti mi? Ersun Yanal Sarı-Lacivertliler’den yedi futbolcu almış, altısı defans oyuncusu. Şimdi bu işe ne demeli? Çelişki mi, yoksa teknik adamın doğru seçimlerinden biri mi?Türk Milli Takımı deneme-yanılma metodlarının uygulama masası değil, çok ciddi bir yarış kulvarıdır. Ersun Yanal tutarlı bir teknik adam olsaydı, yeni yapılanma sürecini böylesine kritik bir dönemde oluşturmaz, Uzakdoğu turnuvalarında yeterli zaman varken, gerçekleştirirdi. Üç günde beyninde operasyon yapan ve bunu Ay-Yıldızlı takıma yansıtan kimliğin tüm değer ve değerlendirmelerinden kuşku duyarım ben.Dönelim havadan ve yerden işlerine... Türk futbolu havadan ve yerden salvolarla bir belirsizliğe doğru yönlendiriliyor. Mesele Hakan Şükür’ün havadan top istemesi değil, bazı portrelerin ulaşılması çok zor Galatasaray standart ve başarılarını kıskanıp, muhtelif kompozisyonlarla(!) aynı başarıyı yakalayabileceğini zannetmesidir. Bence bu iş çok da tehlikelidir!Baktığın yere gidebilmek kolay mı Can abi? Ama havadan ama yerden, bunu en iyi sen bilmelisin!

06 Ekim 2004, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çok şeysiniz!‘’

Emre Aköz, Manchester faciasını mosmor izleyeceğini iddia etmişti Galatasaraylılar’ın. Haklı çıktı. Nilgün’ün dediğine göre, maç başlarken yüzüm kıpkırmızıymış gerçekten. Rooney’e güveniyordum, ama çocuktur ne yapacağı belli olmaz diye de strese giriyordum. Çatırtı koptukça, önce sararmış sonra laciverte dönüşmüş, beşinciden sonra yemyeşil, altızlar gözükünce de mosmor olmuşum. Zaten altıdan sonrasını da hatırlamıyorum açıkçası... Rezil oldum konu komşuya, çıkardığım kahkaha ile böğürtü benzeri tuhaf sesler nedeniyle. Nereden mi haberim var? Bizim apartman yöneticisi -kendisi Fenerbahçelidir- düdük apartmanı yöneticisi Sabri Bey’in dilekçesine benzer bir yazıyı kapının altından attı. “Dün geceki hal ve tavrınızdan utandık” diyor. Yahu Türkiye rezil oldu, adamlarda tık yok! Benim üzüntüden kahredip seslendirdiğim gerçeklere kulak kabartıp değerlendiriyor, apartmanın protokol memurunu da şahit gösteriyorlar. Ne demeli bunlara? “Çok şeysiniz” demeli.Türkiye rastgelelerin rastgele bir yerlere geldiği ülke. Nereden mi çıkardım bunu? Attila İlhan 10 yılı aşkın süredir Türkçe’mizin güzel yüzünü yansıtır, dolu dolu bir program sunardı. Hiçbir neden yokken ve haber verme gibi bir nezaket gösterisi dahi gereksiz görülüyor ve TRT’deki program bitiriliyor. Bir dolu ısırgan otu ve kaynana dili arasında orkide kalitesi sunan İlhan’a tahammül edilemezdi elbette.Doğru değerleri ve kültürümüzü yansıtan insanları, Türkiye’ye hizmet eden fenomen sporcuları ayıklamak moda oldu memlekette. Üstelik kariyeri ve kimliği şüphelilerce!Ben aklımdan geçenleri, dilimin ucundakileri, olabildiğimle tutmaya çalışıyor, bir ceza daha almamak için en usturuplu şekilde derdimi dile getiriyorum; “Çok şeysiniz...”

04 Ekim 2004, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tek gol üç puan‘’

Diyarbakır tribünleri ılıman iklim kuşağına geçmiş. Oldukça sakin, sadece futbolla ilgililer. Birkaç parazit yapmaya yelteneni de Başkan Ahmet Göksu susturdu.Sakaryaspor, beklenenden daha derli toplu başladı. Üstelik önce Gökhan Kök, ardından Burak ile çok net iki pozisyon yakaladı. Sakaryalılar kaçırmadı, Khaled iyi yer tutmuştu, kurtardı. Yeşil - Siyahlılar’ın kontrollü oynayıp isabetli pas üretimi evsahibini bocalatmış, sıkıntı yaşatmıştı ilk yarı. Diyarbakırsporlular’ı heyecanlandıran tek etkinlik Sertan ile yaşandı. Recep zamanında çıkınca top yan ağlarda kaldı.İkinci yarı evsahibinin deneyimli ve klas ayakları devreye girip daha fazla alan ve pozisyon buldu. Baskı da kurdu. Savunmada rakibi önde karşılayıp, Sakaryaspor’un kontratak özelliği taşımayan yapısının avantajını kullandı. İlk yarı ne yaptığı anlaşılamayan Sinan Kaloğlu ikinci devrede rakip savunmayı bocalatırken, kaleci Recep’e takıldı çoğu kez. Dakika 63: Burak düşmeyi bilse sanırım penaltı olacak. Ama o emeğinde helali aradı.3 dakika sonra Cem Yanık arka direkte topla buluştu, kafa vuruşunu Recep çıkardı, ikinci şutta çaresiz kaldı: 1-0.Yıldırım, Ali Cansun ile hücum hareketliliği getirmenin yollarını ararken, kaptan Burhan yönetimindeki savunma, Khaled’in de iyi oyunuyla Sakaryalılar’a şans vermiyor, 3 puanı alan evsahibi oluyordu.

03 Ekim 2004, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Güzel Ankara‘’

Keyifli bir futbol izledim diyemem. Ama iki tarafın da yaptığı işi ciddiye aldığını, başarılı olduğunu söylemeden de geçemem. “Ben Galatasaray’ım. Futbol düşünce ve gücümü rakibe kabul ettirir, bildiğimi oynarım” devri mazide kaldı. Gerekli önlemleri almazsan Süper Lig’in her ekibi iflahını keser. Hele hele Belediye Ankaraspor daha fena keser! Evsahibinin gizli santrforu Katipoğlu’nu kutlamalıyım. Senelerdir istikrar, ciddiyet ve tutarlılıkla takımını buralara taşıdı. Yok canım... Hemen listeye bakıp kaç yıldız aldı diye aranmayın. Katipoğlu sahada yok. Yoksa her yerde var! Hani her eve lazım derler ya... O da her kulübe lazım. Aybaba’nın adamlarına alan bırakır, nefes aldırırsan oksijeni öyle bir çekerler ki bu kez sen nefessiz kalırsın. Hagi bunu öğrenmiş, rakibini mükemmel analiz edip ona göre de önlem almış. Sarı - Kırmızılılar özellikle ilk yarı devamlı alan daraltıp rakibe soluk alma şansı tanımadı. Özgür futbol düşüncesi donanımlı sambacılar bir de kendine oynamaya tutsak olunca, etkili olma şansları kalmadı. Top hep Galatasaraylılar’ın ayağında gibi gözüküyor. Gözüküyor da hayrettir ki, bir türlü Şenol’un civarında pozisyon bulunamıyor. Samet çok dengeli bir savunma oluşturmuş. Hepsine helal olsun. Peki gol nasıl oldu? Yarım buçuk pozisyonda Necati dokundu: 1-0. Sabri çok çalıştı. Çalıştı da kaybettiği topları bağışlasa bir mektep dolusu çocuk top sahibi olur, bayram yapardı! Arif’e arı sütü mü içirmeli ne? Güçsüz. Azıcık da iştahsız...Yemek iştahına malt hülasası da, futbol iştahı için acaba ne?Ankaraspor ikinci yarı Hüseyin Kartal ve Evren’i aldı. Bu güç nedeniyle Mondragon civarında da sıkıntı başladı. Hatta bombardıman. Zehire panzehir Volkan, Bülent Korkmaz ve hemen ardından Ümit Karan da içeride. İkinci goldeki vuruşu da. Üç puan mı. O da Ankara dönüşü konuğun cebinde.

02 Ekim 2004, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Balık avı!‘’

Egaleo, oyun disiplininden başka sığınacak limanı olmayan mütevazı Yunan takımı, sazanın daha akıllısı da denilebilir. Ne oltaya, ne de kuçu kuçuya asla gelmediği gibi, zaten Gençler de onları kandıracak hiçbirşey yapamadı.Topu olta gibi rakip ceza alanına sallayıp acaba ne çıkacak diye bakmak iş mi! Gençler’in henüz ilk dakikalarda kalesinde 2 gol görmesi zaten işten değildi. Gunter beceriksizliğiyle Ömer becerisi harman olmuş, Gençler erken gol yemekten kurtulmuştu.Temel içgüdüsü iyi savunma gayreti ve alan kapatma özelliğinden ibaret konuk... Bir de otantik Yunan golü attı Barkoglou’nun kafa vuruşuyla. Neden otantik? Bu film Avrupa Şampiyonası esnasında da sıkça izlenmişti de ondan. Bu tür goller Helen klasiğidir şimdi.Gençlerbirliği’nin görüntüsü, demir attığı teknesinde salladığı oltaya kısmet bekleyen kompradorun halinden farklı değildi. Çünkü gerçek emekçi olsa böyle rastgele vakit harcamaz, acaba ne çıkacak diye de beklemezdi. Planlı programlı olup, öyle hareket eder, alan değiştirir, arayışlara girer ve kısmetine sadece şans değil, ustalık becerisiyle de katkı yapardı.Takımın sağ kolu çok çalıştı yoruldu. Sol tarafı da hareketsizlikten uyuştu. Göbek mi? Ne olduğunun asla anlaşılamadığı bir bulanık suydu.Gençlerbirliği öyle şey bir takıma elendi ki... Hayret bi şey!

01 Ekim 2004, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gelooor... Gidooor...‘’

Fenerbahçe ve Beşiktaş elele futbolun tüm birimlerini ele geçirme gayretinde. Hayırlı olsun. Elbette hizmet edecek ve başarıyı arayacak... Fakat işin içine faul, obstrüksiyon, gayri nizami şarj gibi hatalı davranışları da karıştırmayacaklar!Duyduğumda tüylerim diken diken oldu. Şuyu - u dahi vukuundan beter. Aziz Yıldırım, milli takımın Kazakistan’la Kadıköy’de oynayacağı maçta Galatasaraylı futbolcu istemiyor, Ersun Yanal da bu talebe uygun kazanı şimdiden kaynatıyormuş. Bu ne cüret. Böyle şey olur mu! Birileri yetki sınırının nerede bittiğini, başka birileri de hangi noktada başladığını bilmeli. Aksi halde başka birilerinin de (mesela Galatasaray Yönetimi) yanlışı hatırlatmak ve önüne geçmek zorunda olduğu da bilinmeli.Ersun Yanal’a sormak isterim, Gürcistan maçı galibiyetle bitseydi, Yunanistan karşısındaki kadro yeniliğine cesaret edebilecek miydi? Veya şu da sorulabilir. Madem farklı düşüncedeydin, neden Trabzon’daki maçta denemedin? Sevgili hoca, ‘Kuzuların Sessizliği’ni oynama!..Galatasaray’ın iç dertleri yetmezdi sanki. Şimdi de UEFA çıktı. Fenerbahçe maçı, Olimpiyat Stadı’nda oynanacakmış. Eğer İkitelli’yi test etme merakı depreşenler varsa, bir Dünya Karması - Avrupa Karması maçı organize eder, hasılatı da çevrenin ağaçlandırılmasına harcar. Ali Sami Yen’den kurtulmak isteyen Sarı - Lacivertliler’in derbiyi en az hasarla geçme planlarından biridir Olimpiyat Stadı... Daha başka ne örtülü provokasyonlar yaşanacak, bekleyin görün.İstanbulspor maçında Galatasaray ceza alanı içinde topların yere düşürüldüğü veya sektirildiği bir çok pozisyon oldu. Savunmanın olmazsa olmaz klasiklerinden biri de topun kendi kale alanında yere düşmesine engel olma gereğidir. Bu tür hamle zaaflarının ve kararsızlıkların ilacı da Kaptan Bülent Korkmaz’dır. Geri planda her türlü problemlerin çözüldüğü savına katılmıyor, arka bahçenin revize edilmesi gereğini hatırlatıyorum. Çok geç olmadan!

29 Eylül 2004, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çok kibarsınız!‘’

Sarı-Siyahlılar, henüz ilk yarıda yarım düzine gol yemediyse, sebep ya kale çizgisinde gömülü tavuk ayağı, belki de Oğuz’un yere bıraktığı iki akide şekeridir! Direkten dönen, kale dibinden geçen toplar Galatasaraylılar’a ‘nanik’ yaptı adeta.Şaş, geceye gaibe karışan ara paslarıyla başlamış, Necati’nin ‘O iş öyle değil, böyle olur’ dedirten topuyla da golü bulmuştur.Saidou en sonunda formayı buldu. Nasıl oynadığını görünce de, merak ettim; Hagi acaba onu nasıl buldu(!) Eğer sakat değilse, bu çocuğu oynatmamak bir başka sakatlıktır bana göre.Necati’ye bayılıyorum. Dilerim, o da bazı narsistler gibi kendine bayılıp kalmaz! Hep aynı tempo ve dirilikte devam eder. Türk futbolunun büyük kazancı bu çocuk.Baliç de iyi çocuk. Terbiyeli, sevimli, halim-selim... Öylesine de uslu ki, bıraktığın yerde duruyor! Evin misafir odası için ideal portre de, mekan ya Ali Sami Yen’se...Arif, tek kanatlı Galatasaray’ı yalpalamaktan kurtardı. Peşpeşe gelen goller ve tabelada 4 rakamı. Sonra Ahmet Dursun’un isyanı... 4-1.Galatasaray çok rahat dolaşıp, pas yapıp rahat bir gece geçirdi. Bitmez tükenmez İstanbul toprakları gibi bolca gol fırsatları bulması, konuk umursamazlıklarından kaynaklanmıştır bilinmeli. Bu temposuyla farklı rakipler karşısında problem yaşayacağını da bilmeli.Cüneyt Çakır... Babanı severdim, seni de sevdim. Dürüst ve yürekli maç yönetiyor, her geçen gün başarıya gidiyorsun. Tebrikler...

27 Eylül 2004, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI