‘’5 Ağustos 2003‘’
Henüz 2 hafta önce Tuğrul Yenidoğan, Habertürk’te tribün terörünü masaya yatırmış, birçok çok bilen de programa katılmaktan son anda kaçmıştı! Yine Vedat Yenerer ve ekibi müthiş bir cesaret ve özenle tüm kara delikleri aydınlatıyor. Ama bu gerçeğe anlı şanlı TV Haber Müdürleri sırt çeviriyordu. Bilmem kimin poposunda dönen kıl haberine servet ayıranlar, Yenerer’in emeklerini görmezden gelir... Cem ve Hakan Can’ın Fan- Etik sayfasından habersiz dolaşır... Ekran polisi, virüsü, canavarı türü eleştirmenler Tuğrul Yenidoğan’ın programını görmezden gelir... Görenler de cevap hakkını Fotomaç’ta tribün lideri Alen’e verir! Sonra ortalıkta kan - barut kokusu, cinayet korkusu. Merak etmez misiniz, yaşananlar nasıl bir kültür ve eğitim düzeyinin eseridir acaba?Önceki gün Sky Türk’te sözümü hiç kesmeksizin düşüncelerimi izleyenlerle özgürce paylaşmama olanak veren Sky Türk Haber Merkezi sorumlularına şükran duygularımı iletmek isterim. Ne demiştim orada, “Bu cinayeti BJK’yla özdeşleştirmek ve sadece kulübü suçlamak hem yanlış hem de haksızlık olur. Yaşanan üzüntünün gerçek sahipleri futbol ya da kulüpler mi, yoksa toplum mu? Geliniz mertçe adını koyalım. Bizim sokaklarımız caddelerimiz semt ve şehirlerimiz ne halde de biz tribünlerden ne bekliyoruz?”Türkiye gasp, kapkaç, infaz çeteleri üretim çiftliği olmuş. Sadece stat önlemleriyle çare bulacağımızı zannediyoruz. Hıyar ekilen tarlada kardelen çiçeği yetişmez ki! Oradan yine hıyar çıkar!Vatan’da İlker Kılıç, Yaşar Kemal’den alıntı yapmış, “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler ve çekip gittiler...” O iyi insanların çekip gitmesine çanak tutup, neden olanların elebaşlarından biri değil midir Yaşar Kemal? Onların gönderdikleri ve yerine getirdikleri kimler? Bu felsefenin lümpenleri gazete ve televizyonların baş köşelerini işgal etmedi mi?Gerçek problem Türkiye’yi batağa götüren zümrenin her geçen gün daha organize ve etkin olup toplum katmanlarını kanser hücresi gibi sarması, hepimizin de şapşal şapşal bakmasıdır.Tribündeki kaliteli taraftar mıdır kaybolan sadece? Pazaryeri esnafı, çarşıdaki manifaturacı, köşedeki bakkal, taksinin beyefendi şoförü nerede? Rokadan habersiz balıkçı her yerde! Kabadayıların kaybolup külhanbeylere yol verildiği yerde polis, magazin muhabiri gibi fotoğraf ve ne yararı olduğu belirsiz telefon konuşmalarını servis etmeyi iş edinmişse, gerisini koyuverin gitsin. Öyle olmuyor mu zaten?İlkelliğe otoban inşaa etmenin marifet sayıldığı bir toplum öyle cinayet minayetle yolundan döner mi? Sahi! 5 Ağustos 2003’te ne olmuştu?
‘’Mal varlığı!‘’
Galatasaray’a da talipti Uzanlar. Başarsalar demek ki, sporcuların da bulunduğu her yerde mini kameralar devrede olacak, gizli saklı kalmayacaktı.Bu ayrıntı neden aklıma geldi? Son zamanlarda takımda olan bitene bakınca, anlatılanlarla realitenin farklılığı, insanı şaşırtıyor. Başkan memnun. yönetim mutlu. Hagi umutlu. Futbolcular huzurlu. Para problemi yok. Ama ortaya çıkan fotoğraf, boşanma nedeni olacak ölçüde bozuk. Demek ki, bir yerlerde bir şeyler var. Uzanlar, kulübü ele geçirmiş olsaydı, gizli çekim standartları uygulaması sonucu neyin neden olduğu kesinlikle anlaşılırdı. Böylece aile yatırımlarından biri, hiç olmazsa 100. yılda Galatasaray’ın işine yaramış olurdu. Neyse, kulüp kaptırılmamış olduğuna göre sorumlu her kimse, kapalı kapılar ardında neler olduğunu mutlaka öğrenmek, çözümü de bulmak zorunda. Henüz çok geç değil.Mehmet Demirkol diyor ki; “Anonsunu gördüğümde çok önemli bir konuya parmak basıyordur diye öncelikle onu okurum. Yarasa da yaramasa da!” “Nihat’ın bileği biraz daha bükülse ne olurdu?” demiş. Bilmeyecek ne var; kırılırdı! Al işte zeka! Demirkol’un aklının ereceğini bildiğim ama başka nedenlerle kabullenmek istemeyeceğini de bildiğim bir gerçeği anlatmak isterim. Kariyer ve deneyim insan yaşamında çok önemlidir. Hele hele iş hayatında... Mesela gazetecilik ya da profesyonel spor branşlarında. Örnek; E.Y, Denizli ve Terim’le aynı işi yapabilir. Onların semtinden geçebilir. Hatta aynı bölgede oturabilir de. Fakat hem futbolculuk hem de teknik adamlık kariyer ve deneyimlerinin eteğinden dahi tutabilmesi mümkün mü! Bir yerde bulunuyor olmak, orayı gerçek anlamda haketmiş olmakla eşdeğer midir? Herkes farklı düşünceleri savunabilir. Beğenir veya beğenmezsin. Ama aynı mekanları paylaştığın insanlara “yarasa” diye hitap ederken, Ersun’a istediğin saygılı davranışı örneklemiş mi oldun yani?Ersun’a selam, meslektaşlarına uçan bir memeli hayvan! Oldu mu? Peki kim bu yarasalar açıklar mısın?Neyse, Demirkol’a üzüldüm, Vatan’a geçtim. Bir de baktım, Yiğiter Uluğ “insanlık hali” demiş, hemen aynı cümle ve örneklerle dertlenmiş. Biz Vatan’la bir havuzda değiliz. Ama Demirkol ile Uluğ ya aynı havuzda, ya da intihal dedikleri dava...
‘’Altı günler mi?‘’
Hocanın Baliç ısrarını çözmek mümkün mü? Boşnak yakışıklı, iyi, kibar, efendi adam. Hepsi o. Milletin tekeden süt çıkardığı yerde, Baliç Allah’ın verdiği tüm yeteneklere sırtını dönmüş yürüyor.Galatasaray tempo, hırs, mücadele ve her türlü futbol etkinliğini rafa kaldırmış, tatil günü halı saha sporu niyetine sahaya çıkan kimlikleri taşıyamaz. Taşırsa ligi taşıyamaz! Beyzadelikle, beyefendilik arasındaki önemli nüansın, önce doğru hizmet olduğunu 100. yılda öğrenmek zorunda bazıları.Futbolumuzun gülen yüzü Hikmet Tanrıverdi... Tanrı iyi ki verdi... Demir leblebi gibi takım yapmış Malatyalılar’a. Evsahibi de konuklara salon, balkon, banyo, mutfak neresi varsa teslim edince meydan Tanrıverdi ve çocuklarına kaldı. Yunus da ikramı reddetmedi; 0-1.Hagi, Şükür ve Ateş’e Türkiye’nin en iyi ileri ikilisi demişti. İyiki Orta Doğu ve Balkanlar’ın demedi! Aksi halde karizması çizilecekti. Bu ne hal? Ramazan, bayram, milli ara, laga-luga, Malatya maçı da bitti, Galatasaray bir türlü kendine gelemedi. Şimdi de altı günler mi?Boyundan büyük işlere değil, becerebileceğin risklere gir Sabri. Kaybettiğin topları Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağışlasan bir alay çocuk bayram yapardı.Dün akşam akılda kalan, Yunus’un beceri dolu golü, Volkan’ın beraberliği getiren muhteşem vuruşu bir de Malatya’nın oyun boyu süren futbol doğrularıyla Kocaman’ın ders alınası yürekli kararlarıydı.
‘’XUXU Partisi!‘’
Oysa ne de güzel anlatmıştı topyazar ve futbol konuşanlarımız... “Milli kadroya Hakan Şükür gerekmez. Çünkü rakip savunmadan dönecek veya sekecek toplara çabuk, seri, mini mini karamela sepeti forvetlerimiz vuracak, düşman topa tutulup yakılacak. Bu arada muavin hattı adeta mancınık atışına başlayıp, öylesine gidip- gelip, üstelikte mevlevi gibi dönecek ki, rakip mide bulantısı, beyin travması geçirecek ve bitecek.Sıradışı Zeki Çol maç öncesi “Çabuk olunup, düğüm driplinglerle çözülecek. Güçlü olan biziz. Favori olan biziz. Aklımızı ve kapasitemizi kullanır, kalitemizi sahaya yansıtırsak Ukrayna engelini iyi bir skorla geçeriz” demişti. Evet “Sıradışı” yazının ‘Product By’ı haklı çıktı. O oyuna bu skor iyi... Hasan Paşa’nın imzası gibi yani 7-8 olabilirdi! “Demir aldık gidiyoruz” manşeti şimdi, “Dibe doğru batıyoruz” olacak belli!Ukrayna’yı çözdüğünü zanneden Çol, Türkiye’yi bile çözememiş. Bir alay spor yazarı, ayak topu konuşanı, tepük oyunu uğraşanı, ekrana çıkıp “Ben bu işi bilmem” diyen basketbolla- futbol arasına sıkışanı da çözememiş. Ama hiçbirininki önemli değil. Önemli olan ne? E.Y. ve game -boy, nintendo, play-station ve lap top uzmanı yardımcılarının, yine E.Y. buluşu danışman statüsündeki mentör, ürolog, gastrolog, bevliye, kadın- doğum mütehassıslarından oluşan, futbol bilenlerinin ve her derdin devası Çobanoğlu’nun işi çözememiş olması. Türk Futbolu’nun her şeyi, illedesi... Dünya Kupası’nda yaptığı gibi çöp tenekesine bir tekme atıp, takımı motive etmeyi neden düşünemedi? İcra makamı E.Y. ve ordusu değil miydi?Aslına bakarsanız bu ekip kamp boyunca takımı Ukrayna değil, Hakan Şükür’e karşı hazırlamış! Sheva ve arkadaşlarını unutmuş, bu güzelliğe de yakını kalem ve laf üstadları çanak tutmuştur. Futbolumuza siyaseten doğan ‘Doğan’ da bu arada Şükür’ün jübile hazırlıklarından dem vururken, kendi jübilelerinin daha yakın olduğunu hiç aklına getiremedi... Çünkü yeni doğan ‘Doğan’, futbolun gerçeklerini bilemezdi ki. Gaza geldi!XUXU partisini iptal ettim. Fakat dün okudum... Hande Yener, Hilton konseri sonrası evinde XUXU partisi verecekmiş. İçim gitti vallahi. Beni de çağırsa ya! Bayılırım buzlu XUXU’ya.
‘’Adam müsveddesi!‘’
Dün gece Milli Takımın yerinde yeller estiğini görünce ilk aklıma gelen az önceki düşünce oldu nedense! Evet, yazdıklarımın futbolla ilgisi yok. Yok da, hayat birbirine benzer olaylardan ders alınması gereken bir süreç değil mi?Spor medyamızın topstarları haftalardır anlattı; Çabuk olacak, önde baskı kurup hareketli olup, dönme dolap gibi dönerken rakibin başını döndürecek, işini bitireceksin. Hımm... Bizimkiler hiç okumamış. Uyumuş! Hayrettir, Ukraynalılar bu bilgileri yutmuş! Adamlar ne yapılması gerekiyorsa yaptı. Sakin, disiplinli, inançlı, fırsatçı. Her an savunma güvenliği, haddini bilen teknik kapasite. Sahasında hiç alan bırakmayan, hücumda meralar, ovalar, vadiler bulanlar hep onlardı. Ve işlerini mükemmel yaptılar. İlk yarı gol rekoru kıramadılarsa, suçlu kendileridir. Bizimkiler elbirliğiyle Shevchenko ve arkadaşlarına “Zafere giden yol için her katkıyı” yaptı. Emre mi? Köy yanıyor, güllü çiftetellinin kralını döktürüyor. Fark var mıydı? İkinci yarı aynı didişme ve oyunu buz gibi yapan Ukraynalı düşünce.Cemahiriyenin mukadder yurtdışı sefer akıbeti serilerine, Ay - Yıldızımız’ı da abone eden işbirlikçilere selam olsun. Bir Milli Takımı bu kadar kısa sürede bu denli geriye itmek için büyük hüner gerekirdi. Becermişler!
‘’Rögar kapağı‘’
Belediye otobüsündeki sapığın tacizi kalabalık nedeniyle muhatabı belli değil diye nasıl görmezden gelinemezse, vitesin karıştırılıp kara şanzımanın cayır cayır ötmesi de ‘olur böyle şeyler’ diye geçiştirilemez. ‘Yapılan ahlak dışı davranışların muhatabı bulunamadı, öyleyse ceza gerektirmez’ mantığı cinayete tam teşebbüsü anımsatan rögar kapağı rögarlığından farksız mı?MHK’nin bağımsız olduğunu zannediyordum. Sabri Çelik makam şoförünün istihdam kararını dahi TFF ve Hasan Doğan’a bırakmışsa, hakem işlerindeki rögarlığı düşünün hele!Deniz Baykal ve Önder Sal’ın haline bakın. Tehlikeyi görünce Sarıgül’ü yeme harekatı başlattılar. Oklar kendilerine çevrildiğinde yıldırım harekatı başlatanların hali, ülkenin ne denli basiretli siyasetçilerle yürütüldüğünün resmidir.İsmet Tongo, Galatasaray’daki gençlere sıcak bakmadığımdan söz etmiş. Nasıl olur! Ben onları hem çok sever, hem de elimden geldiğince ilgilenirim. Ama ben zorlu lig maratonunda deneyim gereğinden yanayım. Hepsi o... 13-14 yaşlarında bizim caddede mükemmel kamyon kullanırdım. Babam bir gün, “Şu teker bijonlarını sök bakalım” dedi. Ben aks somunlarını çıkardım. Kulağı da babama kaptırdım! Kısa mesafe oyunları uzun lig savaşına benzemez. Bu çocukların alması gereken çok yol, kazanılması şart tecrübe var daha.Irak’taki müslüman katliamı bana tatsız bir şeker bayramı geçirtti. Ama Yeniçağ Gazetesi’ndeki bir bayram kutlaması üzüntümü hafifletti. Dile getirenler sağolsun.Paylaşalım: “BİZLER RUHLAR CEMİNDE ALLAH’A SECDE EDEN, TANRI DAĞI’NDA KÜRŞAD, ROMA’DA ATİLLA, TÜRKİSTAN’DA HOCA AHMED YESEVİ, ANADOLU KAPISI’NDA ALPARSLAN GAZİ, İSTANBUL’DA FATİH SULTAN MHMET HAN, SİNA ÇÖLÜ’NDE YAVUZ SULTAN SELİM HAN, ÇANAKKALE’DE GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK OLARAK GÖRÜNEN KAHRAMAN TÜRKLERİZ. BÜYÜK TÜRK MİLLETİ; RAMAZAN BAYRAM’IN KUTLU, MİLLİ TAKIMIMIZ DA UKRAYNA KARŞISINDA İNŞALLAH BAŞARILI OLSUN”.
‘’Suç unsuru mu?‘’
Hakan Şükür, Şadan Kalkavan ve Orhan Keçeli, ne yaptı da kamuoyunu yanıltacak biçimde, üstelik manşetlerde Sedat Peker’le resimleri yayınlandı. O pozların verildiği gün Peker aranan biriydi de, Şükür, Kalkavan ya da Keçeli yardım ve yataklık mı yapmıştı? İçişleri bakanı Aksu, bu potoğrafların medyaya hangi amaçla ve kimler tarafından sızdırıldığını mutlaka açıklamak zorunda.Suç işlemediği ve suça ortak olmadığı müddetçe herkes her istediğiyle görüşebilir, dostluk yapabilir. Herhangi bir ortamda da bulunabilir. Demokrasi ve özgürlük çığırtkanlığı yapanların her resmin ardında bir şeyler arama özeni bıktırdı artık.Sabah’ta Hasan Erşan’ın kelle resimli haberine bakar mısınız? “Yüzde yüz penaltı” ve “İçeride futbola kelebek kondu” başlıkları. Böylesine temelsiz, elbette acımasız karalama gayretinin adını telaffuz etmek hiç de zor değil. Değil de okurlarımdan utanırım.Hakan Şükür, bu ülke futbolu için yaptıklarını bir kefeye, hakkında yazılan, yapılan çiyanlıkları diğer kefeye koysa ve insan hakları mahkemesine başvursa alacağı yanıt, “Futbol adına yaptıkların zaten dünyanın gözü önünde, ve bilgisi dahilinde. Ama o kompleks torbalarının yazdığı, yaptığı ve konuştukları dosdoğru hayvansal tepkileri test konseyine, bu rezillikleri insan olanın yapabilmesi mümkün olamaz” yanıtını alır. Şadan Kalkavan ve Orhan Keçeli, spor ve iş dünyasında onca emeğe karşın duayen sıfatını haketmişken şu infaza maruz kalmak için ne yaptı? Ayıp. Hem de ayıp kere ayıp...Dostlarım, TFF ile BJK atışmasına ‘Ne dersin’ diyor. Aklıma Özkan Sümer geldi. Geçmiş zamanda bir futbolcusu hocanın yanına yaklaşmış ve ‘Hocam beni bu maçta oynat, yüzünü güldüreceğim’ demiş. Sümer şöyle bir bakmış ve ‘Sen beni sezon başından beri güldürüyorsun zaten’ cevabını vermiş.Kurumun tayin ile eş - dost kayırma ve Bizans oyunlarıyla oluşan podyumu, rakkaseleri aratmayacak kıvırtmalara sahne olan gösterileriyle beni başından beri güldürüyordu zaten. Bekleyin hele daha neler olacak neler.
‘’Halil haklı!‘’
Neyse bu konu derin konu. Hayırlısıyla Ukrayna sınavını geçelim hele. Olan biteni enine boyuna irdeleyecek, kim haklı, kim haksız tam ortaya koyacağız. Gelin biz bir Cumhuriyet’ten... Hayır olmadı, ‘Cemahiriye’den konuşalım. Niçin Cemahiriye? Çünkü bu zoraki ‘Cumhuriyet’ten söz edilince, aklıma Kaddafi, Saddam ya da Castro geliyor da ondan... Sözde Cumhuriyet, ama içeridekiler zehir içiyor, kızılcık şerbeti diyor. Azıcık konuşanın dili ya da kellesi gidiveriyor. Sınır dışındakilerden işi olan, ‘Muhteşem - ül Cemahiri Muazzam’a doğru bakansa, “Bu nasıl bir Cumhuriyet ama...” diye konuşuyor. İşte Cemahiriye lideri, elinin açıklığıyla ünlü! Tahtırevan, fayton ve nakit dağıtmaya bayılıyor. En büyük zevki o... Torba torba akçeler, son model tahtırevanlar, muhteşem küheylanlar, yeni sahiplerine gönderilirken, zafer kazanmak üzere şartlandırılan başka site mangalarına beş, koğuşta yatan ama çorbaya kaşık atan yedek askerlere bile akçeler ananızın ak sütüdür, diye armağan edilirken, lider ve cemahiriyesi hem dua hem puan üstelik bir de zaferler kazanıyor. Ne puanı mı dediniz? İdeal puan değil canım. Başka puan. Artı puan. Yani zirvelere uçuran puan. Ama bir ara işin ölçüsü öyle kaçmış ki, akçelenenlerden biri tüm harpleri kazanıp, neredeyse ‘Cemahiriye’yi yerinden edecek hale gelmiş. Lider son anda işi kotarmasına kotarmış da nasıl başarmış. Bir ona, bir de Allah’a sorun. Şey bir de en büyük düşmanına!Gördünüz mü ne güzel suya sabuna dokanmayan hikayeler anlatıyorum size. Oysa ne demişti Özer? “Başkan’ın işi yok da hocaya şunları alma, bunları al. Benimkini kaptan, en çok milli olan, rekor kıran yap. Her fırsatta bizim futbolcuları al, ötekileri Rab’bin insafına koyuver. Sonra sen de gel. Bahçekapısı açık!” diyecek. Hiç öyle şey olur mu be birader. Olmayacak işlere amin deyip, boş tevatürler üretmeyin. Kimsenin ‘Fener’ine de gölge etmeyin.Alil aklı!