Arama

Popüler aramalar

‘’Galatasaray'ın 100 karası‘’

Milyonlarca dolarlık ziyan- Aaaah 100. yıl ah! Galatasaray’ın 100. yılına tanık olmak çok ama çok güzel bir duygu. Duygu da, sersem tavuk vaziyetiyle karışık bir hal oldu bu. 500 yıllık kültür ve eğitim ocağının yüz yıllık uzantısı spor kulübünün son 10 yılda sahnelenen beceriksizlik örnekleri, nihayet meyvesini verdi! Düş kırıklıkları, üzüntü, hüsran, ekonomik rezaletlerin 2005 yılında tavan yapması Galatasaraylı’yı perişan etmiştir.Oysa Özhan Canaydın ne büyük hedeflerle gelmişti. Dünya çapında yıldızlar! Lukunku, Tamas ve benzeri iki otobüs dolusu yıldız! Milyonlarca doların ziyan zebil olması, gönüllerin teknik direktörünün dip yapması! Tam geçmişte kaldı derken 2005 yılı başında Franck Ribery getirildi futbolcuya benzeyen, O da kaçtı gitti. Yani! Neresinden bakarsanız bakın, 100. yıl sportif, sosyal, görsel ve tamamen duygusal(!) etkinlikleriyle tam bir fiyasko senfonisiydi sanki.Bu sonucun en önemli nedeni Özhan Canaydın’ın iletişimle ilgili tüm girişimlerde parazit yapıyor olması ve en yakınlarının dahi kendisiyle sağlıklı iletişim kuramamış olmasıdır.* 2002 yılı Mart’ında göreve gelen ve bir sonraki seçimi de kazanan Özhan Canaydın ve ekibinin 2005’teki artı ve eksileri neler oldu?Genel Kurul, yönetime güvenmedi- 2005 yılında ekonomik önlemlerin sona ereceği umudu, Seyrantepe projesi, Riva arazisi satışıyla çözümlenecek nakit meselesi derken, müthiş bir fiyaskoyla karşı karşıya kaldı Galatasaraylılar. Büyük emeklerle hazırlanan Riva projesi, mükemmel bir çalışma ürünü olarak değerlendirilse dahi, doğru dürüst anlatılamadığı için hasta masada kaldı sanki! Galatasaray kongre üyeleri yönetime güvenemedi ve kurdukları komisyona güvenmekte artık. Bu gelişme sportif başarısızlıkları dahi gölgede bırakacak bir eksidir. 2005 yılının Özhan Canaydın adına en olumlu ve artı sayılabilecek gelişmesi, Başkan’ın sağlığının yerinde olmasıdır.* 2005 yılında Galatasaray adına en mutlu ve en mutsuz günler ya da gelişmeler size göre nedir?Sadece Türkiye Kupası ve altyapı- İnsan koskoca yılda birkaç mutlu haber veremez mi? Zorlana zorlana Türkiye Kupası zaferi geliyor insanın aklına. 5-1 biten final ve gönüller sultanı Fenerbahçe’yi sürklase etmek kupadan daha fazla sevindirmiş olabilir mi? Galiba. Ayrıca futbol okulu ordusunun hemen her katagoride şampiyonlukları ve milli takımları işgal etmesi de az buz mutluluk vesilesi değil. Hele hele Ali Yavaş’ın Katar memleketinde alacağı dolarları değil, ülkesine ve Galatasaray’a hizmeti tercih etmesi, Galatasaraylı olabilmenin ayrıcalığı ve mutluluğu olarak kayıtlara geçmeli. Zafer ve Arda’nın profesyonel takımda oynamaları mümkün olduğu halde, kiraya verilmeleri bir düş kırıklığı ve mutsuzluk vesilesidir. Basketbol takımının diplerdeki halleri ve play-out oynaması, kız takımının vaziyeti başları öne eğerken, bu sezon performansı biraz da olsa sevindirici sanki. Yüzme, kürek ve sutopu branşları da olmasa, başarı, dolayısıyla mutluluk nedir iyice unutacaktı Galatasaraylı.* Bir yılı daha geride bıraktık. Galatasaray neleri yaparsa, 2006’da beklenen günleri yaşar?Canaydın radikal kararlar almalı- Galatasaray... Hayır Galatasaray değil Özhan Canaydın artık radikal kararlar alabilmeli ve uygulamalı. Başkan’ın mavi boncuk politikasıyla varacağı nokta, hüsranların tekrarlanmasından öte olmaz. Çalışma arkadaşlarını doğru seçemeyen ve değerlendirmeyi de tercih etmeyen Canaydın modeli, problemli bir yapının başındaki başkan prototipinden öteye geçemez. Güven çok önemli bir duygu. Bu duyguyu tam ve doğru yansıtamazsanız size de güvenmezler. Galatasaray Genel Kurulu’nun çok değerli ve seçkin üyelerden oluştuğunu biliyorum. Ama kulüp yaşamıyla ilgili son 10 senedir hassas davranmadıklarını da görüyorum. Hesap sorma ve gidişata mutlaka hakim olma ilkesi doğru seçimlerle devreye girmezse, sıkıntıların katlanarak büyümesinden keyif aldıklarını düşünmeye başlayacağım.Galatasaray üyeleri güçlerini ve denetim yetkilerini kullanmaya karar verdiği an mesele kalmaz. Dertler kısa sürede çözümlenir. 2006 geç kalınmış bir tarih de değildir zaten.

01 Ocak 2006, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yazıktır, günahtır!‘’

Aslında aklımdan geçenleri paylaşsam, tutuklanma nedenim olabilecek cümleler de yer alabilir burada.Galatasaray’ın son halini tarif etmekte güçlük çekiyorum açıkçası. Kulüp içi çekişmeler zaten var olan dertlere eklendi ve vaziyet, içinden çıkılamaz sarmal haline geldi. Son 10 yılda olan biteni şöyle bir düşündüm dün... Kaç yönetici gelmiş, gitmiş Alp Yalman dönemi sonrası ve neler yapmış? Açıklıkla söyleyelim, tamamı elbirliğiyle kulübü batırmış.Başkanlar kim? Faruk Süren, Mehmet Cansun, Özhan Canaydın... Gelelim yöneticilere, başrollerde Ali Dürüst, Atilla Donat, Fatih Altaylı, Ergun Gürsoy, yine yönetici kimliğiyle Özhan Canaydın, Mehmet Cansun... Yani? Dön dolaş yine bana gel! Evet, hemen hemen aynı kimlikler eviriyor çeviriyor Galatasaray’ı ve ekonomik felaketzede haline getiriyor. Her biri kulübü kurtarma adına kolları sıvamışken, sonuçta kolları boşverin, paçaları sıvamak dahi yetmeyecek ve hepsi borç batağına gömülecektir. Bugün vaziyet maalesef böyle.31 aralık 1994 itibarıyla Süren yönetimi ve ardından devam edenlerin Galatasaray adına gerçekleştirdikleri finansman giderleri 88 milyon dolar. Yine bu süreçte olan bitene baktığınız zaman, kulübün kaderini oluşturan köşelerde hep aynı yöneticiler var ve toplam sayıları 15’i geçmiyor. Hımmm... Demek ki, koskoca Galatasaray’da idareyi sağlayacak topu topu 15 adam var. Daha da kötüsü bu muhteremlerden, olağanüstü beceri beklenirken, olağanüstü beceriksizlik örnekleri izleniyor ve kasa boşalmayı bırakın, artık hiç kullanılmıyor. Eskiden pul - mul koyarlardı, şimdi pul da kalktı. Kim bilir, belki kasa da kalktı!Saf ve bakir vatandaş Zühtü ‘finansman’ teriminin açılımını pek bilmez, ben de bilmem. Sık sık duyarız ya! ‘Abüziddin’i finanse ediyorum’ veya ‘İş yapacağım, ama finansmanım tıkalı’ gibi deyimleri. Yani olan veya olmayan para gibi bir şey zannederiz. Galatasaray’ın Süren dönemi ve sonrası 88 milyon dolarlık finansman gideri olmuş denilince de, futbolcuya, antrenöre, kasaba, manava, doktora, oraya - buraya harcanan paralar gibi algılamıştım. Öyle değilmiş. Peki neymiş? Muhterem yöneticilerin Galatasaray’ı idare (!) etmek için kullandıkları krediler karşılığı bankalara, finans kuruluşlarına ve benzeri mekanlara ödedikleri faiz, komisyon, kur farkı bedelleriymiş. Gözleriniz faltaşı gibi açıldı, değil mi? Şimdi de büyük harfle yazalım FAİZ, KOMİSYON, KUR FARKI paraları. Yani ne yapmışlar? Kulübün 88 milyon dolarını aracı, maracı vs yerlere, idare (!) etmek için vermişler. Hay idare (!) etmez olasıcalar!Düşünelim, insanlar veya kurumlar neden faiz, komisyon, kur farkı ödeme işlerine dalar? Öz sermayeleri olmadığı için... Demek ki Galatasaray’ın anlı, şanlı, havalı yöneticileri kulübe beş para vermedikleri gibi, gelirleri de doğru kullanmamış, har vurup harman savurup, kasayı Osmanlı İmparatorluğu hazinesinden beter hale getirmeyi becermişlerdir.Şu kulüp Aziz Yıldırım’a teslim edilse, vallahi daha iyi ve insaflı yönetir, kıyamazdı. Galatasaraylıyım diyenler başardı! Allah taksiratlarını affetsin. Nice yıllara...

31 Aralık 2005, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çekin elinizi LÜTFEN!‘’

Ne zaman işler yoluna girmeye başlar, bakarsınız birileri ortaya çıkar ve her şeyi berbat eder. Bu konuda en büyük kabahat sahipleri de siyaset elbiseliler ve onlardan icazet bekleyenlerdir elbette.Kim ne derse desin, futbol yapımız Haluk Ulusoy ve ekibi önderliğinde başarıya doğru yol alıyor, özellikle alt yapıda mükemmel işler yapılıyordu. Bu konuda Gündüz Tekin Onay, Metin Türel, Çetin hoca, Şükrü Ersoy ve diğer duayen futbol emekçilerinin katkılarını gözardı etmek mümkün mü...Fatih Terim’in geçenlerde yaptığı toplantı garibime gitti doğrusu. Onca emeği yok sayıp, ‘Yeniden yola çıkıyoruz’ demek, Terim’in bile hakkı olamaz. Görmezden geldiği geçmişte, üstelik çok yakın geçmişte U-17 ve Ümit Milli takımlarımızın başarıları tarihe öylesine yazılmıştır ki, mızrağı çuvala sığdırma gayretleri boşa çabadır.TFF komedisini üzüntüyle izliyorum. Levent Bıçakcı suçlu. Evet suçlu ama tek başına mı? Son dönemde olan biten onca arızayı, sadece Bıçakcı’nın üzerine fatura etmek nasıl bir vicdanın ürünüdür. Ya da yalakalığın... Evet yalakalığın! Futboldan bi haber kimlikleri TFF çatısı altına toplayan, yönetim kurulu oluşturan kim? Hasan Doğan! Sonra hemen arkasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir kısım bakan ve milletvekili. Peki ortaya çıkan sonuç? Baştan sona hüsran.Şu geçmiş dönemde futbolumuz adına iyi şeyler olduğunu söyleyebilecek adamın alnını karışlarım. Geçmiş sezonun şampiyonluk sevincinden, küme düşme hüsranına, her sonucu tek kelimeyle yüz karasıdır. Bu ayıba imza atanlar sadece Levent Bıçakcı’nın gönderilmesiyle değil, toplu halde gitmekle belki aklanırlar!Oysa tüm oluşumların başında, yine Hasan Doğan. Son iki sene hariç ömrümde bir kez bile futbol platformunda görmediğim Doğan, nasıl olur da böylesine belirleyici olabilir? Futbolun bunca emekçisinin, ömür tüketeninin hiç mi gücü yok? Nasıl bir teslimiyetçiliktir bu? Futbol değerlerimiz bu denli ucuz mu?Türk futboluna yön vermek ve yönetmek isteyen gerçek emekçiler silkinmek, kendine gelmek zorunda artık. Şahsiyetli ve kendine güvenen insanlar, siyasetin uydusu olmaz. Olmamalı. Kulüplerinizi ve futbolumuzu icazetle değil, kendi kişilik ve gücünüzle, tabii ki bilginiz ve becerinizle yönetmeye soyununuz. TFF boşuna mı özerk oldu! Kafasında beklentinin oluşturduğu börtü böcekle yola çıkanların, başarılı olması asla mümkün değil ki.Şu devirde Süper Lig’de yöneticilik yapabilmek için sadece akıllı ve tutumlu olmak yeter. Kaynakları doğru değerlendiren ve transfer facialarından uzak durmayı beceren her yönetici, iş bilgisini ve deneyimini doğru yönlendirirse, kesinlikle başarılı olur. Günümüz spor yöneticiliğinde, siyasete ceket ilikleyen, kendi çıkarlarını düşünen beyefendicilere değil, ülke futbolunun geleceğini düşünen kimliklere gereksinim var.Siyaset mensupları ve onların hınk dedi başıları: ‘Futbolumuzdan çekin elinizi LÜTFEN!’

28 Aralık 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Neden durdurulsun?‘’

Eğer Fenerbahçe doğruları örnekliyor ve başarılı da oluyorsa, köstek değil destek olacak her yurtsever. Bu realite Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor ve tüm diğer kulüplerimiz için de geçerlidir. Yaşamı boyunca bir demet maydAnoz dahi yetiştirmemiş, istihdama, üretime zerre kadar katkısı olmamış kara vicdanların bu değerleri fark etmesi mümkün mü? Aklı başındakiler de, bu hainliğe sessiz kalmayacak.Fenerbahçe durdurulmasın. Bırakınız Kenan Evren Lisesi kulübe kazandırılsın. Yaptıkları her doğru desteklensin. Bu doğru tüm diğer kulüplerimiz için de örneklensin. 10 binlerce öğrenciye spor olanağı sağlayan kurumlara köstek değil, destek olmak erdemdir. Bu konuda devlette gerekeni yapmalı. Bir sürü ‘abuziddin’ gecekondu yapıp benim malımı çalacağına, o yerlerde tüm kulüplerimizin tesisleri yükselsin, çim sahaları yeşersin.Durdurma talep ve projelerinin en kısa yoldan tarifi ‘hainlik’ olmalı. Başarı yolunda çalışana saygı duyun. Diğerlerinin de oralara ermesi için yardımcı olun. Şu anda Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un kaldığı yer mi, Fenerbahçe’nin olduğu yer mi değerli? Fenerbahçe’yi de oralara çekmek değil, diğerlerini de aynı mükemmelliklere taşıma çabası insanlığa yakışır.AKP Hükümeti Fenerbahçe projelerine, Galatasaray’ın Seyrantepe umuduna destek olup izin vermeli. Beşiktaş, Trabzonspor ve diğer tüm kulüplerimizi benzerleri için desteklemeli. Bu gerçek hakka hizmettir, yurtseverliktir.Galatasaray Yönetimi büyük emeklerle Riva ve Seyrantepe yapılanmasını oluşturdu. Seyrantepe hükümet, Riva kongre üyelerince durduruldu. Acı olan Riva projesinin Galatasaraylılarca engellenmesi, namus simgesi Özhan Canaydın’ın rencide edilmesidir. Bu provakasyonun ardında da, Galatasaray’ı borç batağına sokanların bulunması ayrı bir üzüntü vesilesidir.Galatasaray kongresi geçmiş günahlarını, Özhan Canaydın ve yönetiminden çıkarmamalıydı.

26 Aralık 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Güvensizlik‘’

“Yıllardır doğru önlemler almayı beceremeyen, radikal yöntemler geliştiremeyen, anormal borçlanmaya göz yuman Galatasaray kongre üyeleri, kulüp tarihinde belki de ilk kez yönetime, ‘Biz size güvenmiyoruz’ dedi”Galatasaray tarihinin en önemli kongrelerinden biri ve sonuç: Güvensizlik. Adını kim ne koyarsa koysun, ne düşünürse düşünsün... Ortada bir tek gerçek var, Galatasaray’ın gırtlağına kadar borç batağına gömülmüş olması. Yıllardır doğru önlemler almayı beceremeyen, radikal yöntemler geliştiremeyen, anormal borçlanmaya göz yuman Galatasaray kongre üyeleri, kulüp tarihinde belki de ilk kez yönetime, “Biz size güvenmiyoruz” dedi.Muhalefet hazırdı!İşin ilginç yönü, muhalefetin mükemmel hazırlık yapmış olması, buna karşın yönetimin gerekeni sağlayamamış olması. Riva’nın satışı talebine ‘hayır’ deme adına tüm organizasyonları sağlayanlar, arzu ettikleri sonucu aldı. Şimdi Duygun Yarsuvat ve yandaşlarına sormak gerekir. Kulübün kurtuluşu için projeniz nedir, hangi yöntemleri uygulayacaksınız? Aranızda yaralara merhem olmak üzere nakit para sağlayacak kaş kişi var? Bana göre tek kişi bile yok! Yıllarca geminin su almasına göz yuman bir kısım üye, kurtuluş umudunun en yoğun olduğu projeye engel olmak suretiyle Galatasaray’ın sadece sıkıntı sürecini uzatmış, yönetimin can çekişmesini köşelerinden keyifle izlemek üzere Galatasaray Lisesi’nden ayrılmıştır.Sıcak para gerekliBu sonucun Galatasaray’ın yararına olacağını düşünenlere katılmıyorum. Canaydın Yönetimi sportif başarıları yakalayamamış olsa da kulübün mali sorunlarını çözümleyecek doğru alternatifler üretmiş fakat bunu anlatmayı becerememiştir. Selahattin Beyazıt’ın yaptığı teklifin ve ortaya çıkan sonucun yararlı olabilmesi için olması gereken, “Galatasaraylıyım” diyen maddi gücü el veren, bir başka komisyonu oluşturup, yönetimle el ele vermesi ve sıcak para akışını sağlaması gereğidir. Pazartesi günü (yarın) ejderha gibi ağzını açmış sorunlar ve elbette ödenmesi gereken borçlar, nisana kadar yapılacak komisyon toplantılarıyla değil, bir an önce kasaya akıtılacak nakit akışıyla sağlanır.“Galatasaraylıyım” diyenin, elini cebine sokma, derde deva olma günüdür. Yönetime güvenmeyenler cüzdanına güveniyor diye düşünüyorum.

25 Aralık 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sırat köprüsü!‘’

O günlerden bu günlere gelinen nokta ne? Galatasaray kazandığı her kuruşu, faiz olarak bankalara veriyor. Yetmiyor! Canavar bitmez, tükenmez iştahla kulübün kanını, canını emiyor, daha da kötüsü sıra mal varlıklarına geliyor. İşin en dramatik yanı, bu faciayı bıyık altından gülerek izleyen ve kendi ikbali için 100 yıllık ocağın sönmesini bekleyen, sözde Galatasaraylılar’ın ortalıkta dolanması. Daha da kötüsü şu halde, hemen tamamının parmak izinin bulunması.Özhan Canaydın’ın hiç suçu olmadığını söylemek mümkün mü? Hayır. Bizzat yaşadığım için, üzerine basa basa söylüyorum. Yönetimde olmadığı dönemde Özhan ağabey, muhasebe tarafından gönderilen yanlış ve peçeli bilgilerle yanıltılmıştır. Başkan adaylığını ilk kez realiteye geçireceği dönemde de, Galatasaraylı büyüklerini dinleyerek vazgeçmiş ve tarihi yanlışa elbirliğiyle imza atılmıştır. O günlerdeki kötü gidişe elkoyma seçimi, durumun böylesine vahim hale gelmesini önleyebilirdi.Galatasaray kimliğini sportif başarı veya başarısızlıklarla tarif edemezsiniz. Bu tarz başkalarınca erişilmesi mümkün olmayan Galatasaray eğitim, kültür ve camia değerlerine, tek kelimeyle hakaret sayılır. Sportif sonuçlar sevinç vesilesi olabilir ama Galatasaraylı’yı asıl onurlandıran, Galatasaraylılar’a mahsus o elit duruş bilinci ve camiaya layık tavrı örnekleme erdemi olmalı. Günümüz sıkıntısı tarif dışı sözde Galatasaraylı portrelerin, ortalıkta kendileri için yapılan abartılı rezervasyonları, kulüp zararı adına kullanabilmeleri zaafiyeti... Rezervasyonlarını korumak, belki de mecburiyetleri sanki! ‘Galatasaray Sırat Köprüsü’nde.’ TOKİ akıllarda soru işareti bırakmayacak bir projeyle Riva’ya talip. Oluşturulan komisyon üyeleri kendilerinden önce, kulüplerini düşünen yapıdaki insanlar. Projeye şiddetle karşı koyanların da, belli çıkar hesaplarıyla Galatasaray’ı değil, kendilerini düşündüklerinden eminim. Bir de ‘hayır’ çıkarsa, arazinin ne hak yere elden gideceğine ve bankalarca el konulacağına eminim. Özhan Canaydın’ın da ‘Galatasaray’a zarar gelecekse, önce canıma gelsin’ dediğini iyi bilen biriyim. Öyleyse yapılması gereken ve Galatasaray’a yakışan ne?

24 Aralık 2005, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fakirin tavuğu!‘’

Gerets son yılların en iyi sonucunu aldıklarını iddia ediyor. Katılmıyorum. Eğer üzerinde başka biri varsa, başarısızsındır. Belçikalı’nın en büyük şansı Daum gibi, elindeki cevherlerden bi haber bir rakibinin bulunmasıydı. Şenol Güneş’in geçtiği mekandaki otları bile kurutmayı becermesiydi. Örnek mi dediniz? Buyrun! TFF, Haluk Ulusoy, Sakaryaspor, Boluspor, Antalyaspor vs... Son olarak da Trabzonspor! Beşiktaş camiasında ise yönetim marifeti, artı Beşiktaş vaziyetinden vazife çıkarmakla yükümlü bir kısım medya mensubu gayreti ve Çalımbay’ın vanasının açılması! Böylece tüm gazının LPG gibi boşaltılması. Futbolcuların da meydanı boş bulup, istediği gibi at oynatmasıydı.Neyse, mesele Trabzonspor ve Beşiktaş’ın meselesidir. Önemli olan Gerets’in neredeyse dikensiz gül bahçesinde yarıştığı yolda, evindeki derbiyi geçmesiydi... Geçemedi! Bu gerekliliği Gerets öğrenmiş olmalıydı... Canaydın, hadi o söylemedi, Tulun belletmeliydi ‘Fenerbahçe’yi yenemezsen başarısızsındır’ Hele hele liderliğe mal olan bir yenilgi aldıysan! Daum’un ‘Kuçu kuçu’ taktiğine kelleyi vermeyecekti Belçikalı!!! ‘Sonra beni yüksek tansiyondan üç gün yorgan döşek yatırmaya ne hakkın var kardeşim. Bak İsmet ağabey (Tongo) o günden beri ne oldu? 50 yıllık dostundan ayrılmak zorunda kaldı. Memorial Hastanesi’nde mecburi iskan aldı. Üstelik Galatasaray’ın başına gelecekleri haftalar önceden yazmasına rağmen, gerçeği kaldıramadı, dağıldı. Çoşkun baba (Özarı) yüreği dayanamadı, bugünü bıraktı, geçmiş hatıralara daldı. Doğan ağabey (Koloğlu) Hakan Şükür sendromundan şükür kurtuldu ama bu sefer de her gördüğünü İliç zannetmeye başladı. Temel Özalak ortalarda yok, Osman Şenher ağlıyor...’ Bak Gerets şu saydığım ekip 6 Kasım felaketi ertesi bile dağılmamış, ayakta durmayı başarmıştı. Anla ne hale geldik! Aslında ‘Başarılıyız’ diyeceğine, bizleri Gökkafes’e davet edecek, Ayhan Bermek’in Panasonic elektronik desteğiyle görsel ve sözel olarak Galatasaray’ın gelecek 10 senesini anlatacaktın. ‘UEFA ve Süper Kupa’yı aldık, şimdi hedef Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu. Haydi Stumpf, haydi Erdal, haydi Bülent koşuyoruz’ diyecek, üstüne de Boğaz manzarası eşliğinde Tha-i masajı, ardından buhar banyosu, isteyene de kese yaptırıp uğurlayacaktın.Ah hocam ahhhh... Birşeyler öğrenmişsin ama eksik öğrenmişsin! Kabahat ya hocanda, ya da hocanın hocasında!Yılın en doğru söylemini Cavcav tam söyleyecekti... Bölücü eşkiyayı karıştırdı, içine etti. Şimdi ayıkla pirincin taşını. Temel yolda yürürken, ileride muz kabuğu görüyor ‘Yandın ulan Temel, bak yine düşeceksin’ diyor. Bizim futbol dünyamız, Temel felsefesinden temel felsefeye geçemedikçe, daha ne herzeler yenecek nice rezillikler olacak. 40 senedir görüyoruz, 100 sene daha görürüz.

22 Aralık 2005, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Türk filmi!‘’

O dönem film senaryolarından aklımda kalan, ömür boyu kavuşmaya çalışan iki aşık ve filmin sonunda buluşup tam sarıldıklarında öldürülmeleri! Öyle burulurduk ki, eve dönerken hepimizin suratı ‘Çarpık çarşambadan’ farksız olurdu.Bu salının futbol suaresinde çocukluk günlerimi anımsadım! Aylardır oynamaları gereğinden söz ettiğim, Aykut ve Yalçın’dı sebep. Uzun süre bir araya gelemeyen ikilinin, onca çileden sonra ilk buluşup, kucaklaşmalarında! Hain Macar Toth tarafından vurulması! 1-0 ‘Türk filmi’ senaryosunun, günümüz futbol versiyonuydu. Aşk’a sıkılan limon filmin sonunda değil, iyi ki başında!Sevgili Aykut ‘Mondi’nin Fenerbahçe derbisinde yediği golün benzerini yedin. Arkadaşların pozisyonun içindeyse bir daha asla kaleni terk etme.’Galatasaray’ın iki beki Cihan ve Orhan Ak, necip medyamızdan Suzuki Jimy muamelesi bile görmüyor, ama onlar HUMMER’e taş çıkartacak işler üretiyor. Song ve Yalçın şu kritik 90 dakikalarda işini mükemmel yaptı. Filmin ilerleyen sahnelerinde Aykut’un şahane kurtarışlarını da gördük. Altan bir renklilik futbolumuz için. O’nun yarım saatte yaptıklarını becerebilsin diye iki sene sabredilen Brezilyalılar görmüştüm Galatasaray’da.Volkan üst üste üç maç oynasın Türkiye’nin en iyi ön liberosu olur. İddia ediyorum. Bir ara öylesine pas trafiği kurdular ki, kendimi Maracana’da zannettim. Film dediğin işte böyle olacak, sana dünyayı dolaştıracak.Hasan Kabze, Altan’ın asistiyle jenerik golü attı: 1-1 Malatyaspor mükemmel mücadele etti. Ziya Doğan ve benzerleri futbolumuzun Kunta Kinte’leri... Bakar mısınız? Eksik(!) Galatasaray’ın bu kadrosu kaç trilyonluktur ve Tanrıverdi-Doğan ikilisi o paraya kaç Malatyaspor takımı oluşturur?

21 Aralık 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI