‘’daNUA!‘’
Altan (Dalton) ağbi Kent Pasajı'nda. Nur içinde yatsın, çizmeleri ve gabardin elbiseleri unutulmaz birer klasik benim için, günümüzde bile. Normalde boyum 170 cm. Onun çizmeleriyle 178 cm! Gece alemlerinde kendimi neredeyse basketçi zannediyorum o topuklarla. Yürüyüşümde hafif arıza oluyor ama alışınca durum hiç çakılmıyor. Sadece olur olmaz yerde çizmeleri çıkarmamak gerek. 7.8 şiddetinde deprem yemiş gecekondu gibi çöküyorum, paçalarda kuyruk gibi arkamdan geliyor. Kafam iyi olduğunda, paçama kendim bastığım halde 'Ulan beni kim tutuyor diye' etrafa bozuk attığım bile oluyor. Tabii cevap yok, çünkü etrafta kimse de yok!Hasan ağbi, Derya ve ben sohbet ediyoruz. Bir ara bir konserve kutusu getirdi ve içinden özenle katlanmış bir don çıkardı Derya. Aslında oralarda don'un adı slip de, bizim Adapazarı'nda o dönemde dona 'Slip' dersen, yanlış yorumlanırsın, Allah muhafaza! Neyse bu kutunun içine slip koyup, satacağım. Hatta marka olacağım' dedi. Derya'ya boş gözlerle baktım, içimden geçenleri, içime attım.O zaman bir İmpala'm var. Koldan vites, 6 otomatik. Pos bıyıklarım, göbeğe kadar açık gömleğim, Altan'dan yumurta topuk çizmelerim ve nal gibi kolyem. Gece döneceğiz. Sırtımı İmpala'nın sol kapısına verdim, kendime o günlerin raconunu şekil yaptım, serçe parmağımla da vitesi 'D' harfine getirdim, yürüdüm. 'D' harfini Dizer'in kısaltılmışı, yan oturunca da benzini az yakar diye biliyorum. Öyle söylemişlerdi! Neyse yola çıktık. Gün boyu sıkmışım kendimi 'Yahu Hasan ağbi, şu Derya kafayı mı yemiş? Konserve kutusunda don olur mu yaaa!' Olurmuş. O konserve kutusu Derya'yı koskocaman bir fabrikanın ve Avrupa'da dahi tanınan bir markanın sahibi yaptı: DAGİ... Helal olsun. Geçen yıllar Derya Taşdelenler'i yeni bir markayı daha dünyaya taşımaya yönlendirdi. 'daNUA' Etiler'deki harika mekandan sonra bu kez, Ankara mağazasının açılışındaydım Ankaraspor maçı öncesi. Pembelerin, mavilerin, beyazların en güzeli ve çağdaşlık sınırlarını zorlayan konsept. Hasan Kılıç'a telefon ettim, 'Derya yine mükemmellikler peşinde, ben de 27 sene önceki teşhisimden vazgeçtim. Yine yanılmak istemiyorum' dedim.'daNUA' hayırlı, uğurlu, bereketli olsun Derya. Nice fabrikalara, nice bu vatanın en çok gereksinimi olan önemli eksiklerden birine, yani istihdamlara.Ankaraspor-Galatasaray maçında, hakemlerin yaptıklarını izliyor ve düşünüyorum. Acaba sahada bir daNUA olsa, Galatasaraylılar’ı böylesine acımasızca ısırır mıydı? Yoksa üstün sezisi, muhteşem yüreğiyle aşıranla, hakedeni ayırdeder, ona göre mi davranırdı?Ne dersiniz?
‘’Umumi arzu!‘’
TFF ve MHK yetkililerine soruyorum; ‘Böyle rezillik olur mu?’ Şampiyonluk yolundaki en önemli rakibi, hakem marifetiyle yol alırken, Galatasaray onca futbol abukluklarına rağmen ancak hakem etkinlikleriyle durdurulabiliyor. TFF ve MHK da seyreyliyor. Ne Mondi sarı kartı, ne de Galatasaray penaltıyı haketti. Bir gece önce Appiah’ın rakibine güreşteki bohçalama uygulamasına ‘Devam’ diyen müessese, ertesi gece olmayan penaltıyı doğurtturuyor! Ayıp.Mondi, Jaba’nın penaltı vuruşuna yetişti. Sevinemedi, çünkü dönen topa Murat yetişmişti: 1-0 Sonra? Çabuk yakaladı konuk beraberliği, Ümit Karan ve 1-1. İk yarı sonu, bu kez Ümit Karan harika götürdü ve Necati evirdi çevirdi, vurdu: 1-2İkinci yarı da iki hakem defosuyla başladı. Jevriç sarı görmeli, kornerde Karan’ın itilmesine penaltı çalınmalıydı. Ufuk Özerten de rahmetli Özal gibi hakemlerine ‘Alışırlar, alışırlar’ diyordu belki de. Ankara’da zaten doğru dürüst futbol yok, bir de üzerine hakemlerin rezaleti. Yazık onca masrafa, onca emeğe. Iliç’in çataldan dönen şutuna da. Gol olsa, Galatasaray nefes alabilir, belki daha iyi oynamaya da dönebilirdi. Şahan Yılmaz’ın yerine bir saksı fesleğen koysaydılar, futbolcular elledikçe mis gibi kokar, hiç olmazsa pis kokuları önler işe yarardı. ‘Ben böyle yardımcı hakem görmedim’ diyeceğim. Diyemiyorum. Elle atılana bile ‘Gol’ diyenlerin olduğu memlekette.Dakika 70 iş bitmiş değil ama, daha fazla zıvanadan çıkmadan yazıyı bitirmeli.Cenazelerde ‘Merhumu nasıl bilirdiniz?’ diye sorarlar ya! Aydınus’u da iyi bilirdik de, acaba ne oldu? Futbol yok, hakemler hiç yok. Cim Bom’a infaz mı? Çooook.
‘’Romantizm meselesi!‘’
Seçkin değerleriyle ilgili hiç kimsenin şüphe duyamayacağı kimlik, neden bu sıkıntıları yaşamakta? Cevap, Yamantürk'ün söyleminde gizli. Başkan alması gereken hiçbir radikal kararı alamamış ve yanlış yönlendirmelerle adeta zehirlenmiştir. Canaydın'ın Galatasaray'ı mali felakete iten kadrolarla dirsek temasından vazgeçememesi, hatta çare umuyor olması, dramatik vaziyetin açık ilanıdır.Oysa camiada Kemal Onar, Hayri Kozak, Oğuz İmregün ve İnan Kıraç gibi değerli ve sapla samanı karıştırmayan 10 yıl önceki söylemlerinden, günümüzde dahi gereken dersler alınamayan duayenler var. Bu dürüst ve güvenilir kimlikler dururken, Canaydın'ın çıkışı başka platformlarda aramasını anlamak mümkün mü?Galatasaray Başkanlığı literatürüne 'Odun' ayıbını ekleyen kimlikle çare arayışları, Canaydın'ı odun akibetine uğratır. Yani yakar. Yaşamı boyunca istihdam denilen şaheserin hiçbir değerine vakıf olamamış biri, Çukurova gibi onbinlere ekmek sağlayan kurumun batmasından sadistçe zevk alacağını, hatta bu uğurda anıracağını açıklamış, daha da ötesi bu çirkinliğine ekmek kapısının da sıcak baktığı imajını yaratmak istemiştir. Bir ordu sayısında insana iş veren Doğan Grubu'nun, başka bir ekmek kapısının kapanmasından memnuniyet duyacağını düşünebilmek dahi hainlik olmalı. Bu imajı vermek isteyen, yazı özgürlüğünü kendi çıkarına kullanan ve sonra bir başka yere konuşlanan kişi, Canaydın'ın akıl vereni, arabulucusudur şimdi.Özhan Canaydın romantizm penceresinden, realite kavramına geçiş yapmak zorunda. Henüz vakit var. Galatasaray'ı, tüm güvenilirlik değerlerini zayi etmişler değil, akılcı yöntemler ve acı reçeteleri hazırlayan ve uygulatanlar kurtarır. Aksi halde bunca emek ve Galatasaray ziyan olur. Yıllar önce Bursa'da muhasebeyle ilgili verileri gösterdiğinde 'Tüm bu hesaplar yanlış, gerçek böyle değil, felaket' demiştim ama hak vermemiştin. Başkan adayı olduğunda 'Geç kaldın, yanarsın!' diye yazdım. Dikkate almadın. İşte buyrun! Bari şimdiden sonrası için adam seçimlerini doğru yap. Aksi halde olabilecekleri düşünmek bile istemiyorum.Gerets ve Mondragon konusunda bana katılmayan okurlarım var. Saygı duyarım. Tam 10 senedir FANATİK Gazetesi'nde sizlerle beraberim. Ben de insanım, yanıldığım konular ve tespitler olması doğal. Fakat bu yanılgılar yüzde 10'u geçmez. Tüm yazılarım net kanıttır. Gerets'in taktik yanlışları, Mondragon'un olmayacak hataları, Canaydın'ın hata dolu seçimleri görüşümde ısrarlıyım.
‘’Aslan nasıl ayağa kalkar?‘’
Gençlerbirliği yenilgisi sonrası ‘Galatasaraylı artık önüne değil, arkasına bakmalı’ demiştim. Hazırlık döneminden itibaren uyarıları dikkate almamakta direnen Gerets, kısa sürede lastiği patlattı. Sarı-Kırmızılı takımın, savunmasından planlı programlı hücuma çıktığını gören var mı? Kazandığı oyunlarda bile, kontrol elinde değilse, bu zafiyete bir çare aranmalı ve mutlaka bulunmalıydı. Belçikalı böyle bir zahmete girişmedi ve paldır-küldür anlayış Galatasaraylı’yı ağlatırken, rakipleri güldürdü.Mondragon’da hata yapıldıŞimdilik patlayan sadece lastik ama görülen o ki, bu son arıza sonrası hararet yükselir, önce conta yakar, sonra sibop keser ve piston delinir. Kısa sürede motoru kucağa alırsınız yani! Bu ne demek? Şu demek... Ortada ne Gerets, ne Canaydın, ne de takım kalır.Yönetim en büyük hatayı, Mondragon’u, gitmek isteyip, türlü zorakiliklere giriştiği anda göndermemekle yaptı. Geçen sezon yediği akıl almaz gollere, bu sene Gençlerbirliği maçı eklendi. O klasta bir kaleci çeldiği topu rakibin önüne değil, ölü bölgeye yönlendirmeliydi. Sonra Nobre karşısındaki hali!Menacer tercihlerine dikkatGalatasaray Aykut ve Fevzi’yi mutlaka değerlendirip, Mondi’yi, Palermo mu olur, Kolombiya mı, her neresiyse göndermeli. Hem Türk futbolu hem Galatasaray kazanır.Canaydın çok iyi niyetli ve dürüst. Ama yetmiyor ki! Galatasaray gibi bir kulüp üç sene üst üste aynı transfer yanlışlarını yapar mı? Önce Ceylan Çalışkan buluşları... Mesela Lukunku! Şimdi de Harun Aslan’a teslimiyet. Galatasaray, Tulun ve Aslan ikilisinin seçimleri, Gerets tercihleriyle yabancı transferinde acınacak halde. Soruyorum... Ragıp gibi, Saidou’yla mükemmel ikili oluşturacak bir futbolcu giderken, neden göz yumdunuz? Sol tarafa Fatih Ceylan dedim, havaya baktınız. Ragıp’ı verirken Kayserili Mehmet’i alın diye önerdim, tınmadınız. Mondi rüyasından uyanın dedim uyanmadınız. Alpay ve Fatih şart dedim, boşuna. Şimdi ne oldu? Memnun musunuz? Alternatifleri düşünemeyen yönetimin, alternetifleri düşünülür ve asla yanlış olmaz.Galatasaray’ın artık önüne değil, arkasına bakma zamanıdır. Önce yetişir, sonra geçerler. Söylemedi demeyin!
‘’Kim oynamıştı?‘’
Maç öncesi KanalTürk Televizyonu’nda spor programında konuktum. Demiştim ki ‘Beni bu maçta en çok Mondragon korkutmakta. Öyle kritik anlarda öyle işler yapıyor ki, sonuçta top mutlaka filelerle buluşuyor.’ Kolombiyalı yanıltmadı! Bir gol yedi, evlere şenlik. Amatör kaleciler dahi, arkadaşlarının müdahale olanağı varsa kalenin boşaltılmaması gereğini bilir. Gerek değil! Kanun yahu, kanun! Golü ‘Nobre attı’ dense de, ‘Mondi yedi’ demek daha doğru ve hakkaniyetlidir. 0-1 ve perde.Gerets’in Sabri ve Ümit Karan seçimi, ‘Olmayan tempoyu ve mücadele gücünü bulma girişimi’ denilebilir. Çünkü Galatasaray öylesine rehavet içinde ve araştırıcılıktan yoksun ki, üç, beş Fenerbahçeli evine çay içmeye gitse fark eden olmayacaktı!Açıklıkla kabullenelim... Sahaya daha iyi yerleşen, tapusu, kadastrosu düzgün olan ve sahip olduğu mülkü mutlaka elinde tutmak isteyen taraf Sarı Kanaryalar’dır. Aslan ara sıra pençe atmaya çalıştı, tavşan fiskesinden farksızdı.Öyleyse Sezar’ın hakkını Sezar’a verecek, hak edene ‘Helal olsun’ diyeceksin. Galatasaraylılar’ın maç kazanmak gibi bir düşüncesi ve liderlik arzusu olduğunu sanmıyorum. Olsaydı böyle olmazdı. Yenilgi sporun içinde elbette var... Ama böylesi mücadele sonrası, analarının ak sütünden farksız bir sonuç oluşmuştur sahadakiler adına. Bitti!
‘’Fena yapar!‘’
Çünkü Fenerbahçe her yenilip döndüğü Avrupa kupası sonrası mutlaka galip gelir. Kanarya'nın Milan karşısındaki haline bakın, bakın ama kendi ligimiz için sakın yanılmayın. O maça biraz bakalım isterseniz:Herkes Fatih Terim'in fazla gaz verdiğinden şikayetçiydi. Ne oldu? Daum takımı gazsız çıkardı. Gaza gelenler 4 attı, gazsızlar 4 yedi. Şimdi Galatasaray maçı için mecburen gaz verecekler yine! Spiker Daum'a soruyor; "Neden böyle oldu?" Cevabı "Tecrübesizlikten.""Geçen sene de aynısını söylemiştiniz.""Evet ama şimdi biraz daha kazandık!"Fenerbahçe, Avrupa'da 40 yıldır tecrübe seferlerinde... Her sene 1 puan arttırsalar, şu an durum yüzde 40. Yani Avrupa zirvesini yakalamak için daha tam 60 yılı var. Sabredecek ve Fenerium '2065 Europe Champion' yazana tişörtler üretip bugünden piyasaya çıkaracaklar. Henüz yeni doğan Fenerbahçeli bu tişörtü ancak 60 yaşında giyebilecek. Ama hiç de önemli değil. Milyonlarca tişört satışı kulübü dünyanın en zengini yapar.Bu arada yüreğimi parçalayan bir başka konu var, Avrupa hezimetleri kadar kahredici. Düşünebiliyor musunuz, tam 40 yıldır, 30 yıldır, 20 yıldır, 10 yıldır, en yenisi 5 yıldır aynı ağlamaklı ifadeyle her Avrupa hüsranı sonrası demeç değil de, adeta KGB karşısında ifade vermekte. Nasıl bir çiledir bu Fenerbahçeli yorumcucularınki... Dayanabilmeleri mümkün değil, ama maaşallah dayanıyorlar. Acılarını paylaşıyor, helal olsun, diyorum. Aslında Milan maçının baş kabahatllisi de Galatasaraylılar'dır. Terim çok gaz verdi, Daum boşaltmaya uğraştı. Milanlılar cehennemde değil, cennette gezinde adeta... Sonra Hakan Şükür Tuncay'ı bozdu. Sen çocuğa 'al da at' diye iki asist yapınca, gerçek oyun ritmi arıza yaptı. O öyle gol atmaya alışık değil ki... Emre (eski Galatasaraylı) tuttu, topu kafasına indirdi. Bunca olandan sonra da, Tuncay ikileme girdi. Sonra genç Özat tribünde, 32'lik Ergün sahada... Üstüne de 38'lik Maldini... Şey, o Milanlı'ydı!Neyse, Milan felaketinin nedeni Galatasaraylılar'dır. Bu gerçeği Fenerbahçeli bilmeli.Bu maçın favorisi kesin Kanarya'dır. Onlar Milan'dan 4 yediler ama, Galatasaray da 18. sınıf Tromsö'ye elendi. Sonra Cim Bom beş parasız vaziyette. Takım mı, kafası karışık Mondi, ocakta gitmek isteyen Song ve Tomas, küskün Saidou, futboldan bihaber hasbelkader oynayan Orhan Ak ve Cihan, ruh gibi Iliç, ligde 200 üzeri, milli takımda 46, Avrupa'da 56 gol atmasına karşın topçuluktan ve golcülükten bihaber Şükür, koşmaktan başka bir işe yaramayan Necati, işi gücü gelene, geçene vurmak olan Ümit Karan ve sakat Ayhan, Altan, Sabri ve futbolsuz Heinz. Bunca seneyi boşa geçiren ve takımı 10. maçtan sonra mutlaka çökerten Gerets. Karşıda da dahi Daum ve dünya yıldızı Alex, Anelka, Appiah ve diğerleri... Bu vaziyette Fenerbahçe, Galatasaray'ı yenmeyecek de kimi yenecek... Ah, bir de Arzu(edilen)man olsaydı!
‘’Yalnış hedefler!‘’
İsviçre maçlarını bir kez daha analiz edelim. Verilmeyen üç penaltımız var. Bu gerçek nasıl infaz edildiğimizin resmidir. Fatih Terim, Volkan ve diğerlerine yapılan medyatik hakaretleri, bazıları görmezden gelse de, yapılanlar ortada. İsviçreliler dil birliklerini değil ama ulus birliklerini sağlamış. Onların tutuculuğu, ırkçılığı, haçlı zihniyeti karşısında bizimki cacık gibi kaldı.Tekme atan, küfreden, yedek kulübemize şut atmaya kalkışan futbolcularını hain ilan edip 'Bizi rezil ettin' diye cümle aleme ilan mı ettiler? FIFA amigosuna 'Ne yaptın?' dediler mi? Yoksa dayanışma nasıl olurmuş, onu mu örneklediler? Türk mallarına boykot çağrısı yapmaktalar. Türkiye'den neredeyse sıfır ithalat yapanlara bu girişimleri sonrası verebilecek bir cevabımız yok mu?Hakkımızı planlı, programlı gasp edenler, sahadan kaçma provokasyonlarıyla son oyunlarını oynadı. Uyanan yok. Hedef Terim ve Özdilek! Hayatı boyunca, şu iki futbol emekçisinin hizmetinin milyonda birini üretmemişler, onların kellesini almaya soyunmuş. Ayıp be! Terim takımı aşırı motive etmişmiş. Ne yapacaktı?Buyrun... Mehmet Özdilek istifa etti. Şimdi herşey düzelir. Onlar yüzünden itibarımız kaybolmuş. Hangi itibar? AB platformunda ıcığı cıcığı çıkartılıp 3. Dünya ülkelerine yapılan muameleden beteri reva görülen Türkiye mi? Hangi AB hakemi bu ülke adına dürüst karar verdi de, futbol hakemlerinden bekliyorsunuz. Hep aynı kazık. İşin tuhafı, onların attığı kazığa sarılanlar doğruları saptırmayı marifet zannetmekte.Ermeniler'le 800 yıl beraber yaşadık, soykırım yapmadık da, sonra mı yaptık? Evet Ermeni soykırımı var. var ama Anadolu'da Kurtuluş Savaşı'na giden askerlerin, yalnız kadınlarına, çocuklarına, yaşlılarına Ermeniler'in yaptıkları soykırım var. Bebek katili Apo ortaya çıkıncaya kadar, Kürtler'le sorun var mıydı? Hangi yabancı güçler bu işi alevlendirdi, bilmiyor muyuz? Çok yoksulmuş köyler ve mezralar... Sizleri Marmara bölgesinde, Toroslar'da, Orta Anadolu'da bazı köylere götüreyim, küçük dilinizi yutun, 'Burası Güneydoğu'nun hangi mezrası' diye. Fakirlik her yerde aynı fakirlik. Türkiye kalkınmaya çalışan bir ülkenin tüm sorunlarını yaşıyor. Bilmeyen mi var?Bilirler... Bilirler de, yanlış yönlendirmeyi iş edinmiştir o kafalar. Aynen İsviçre meselesinde olduğu gibi. Bazı siyasi yazarlar Terim'i diline dolamış. Ülke meselesi Terim mi? Yoksa Şemdinli, Hakkari gibi yerlerde Devlet güçlerini, otoritesini yok etmeye çalışan bölücüler mi? Benzeri olaylar İsviçre, Fransa, Almanya'da olsa onlar ne yapar?Dürüstlük ve erdem kendi askerini, polisini, sporcusunu infazı değil, doğruları gündeme getirmeyi gerektirir. AB ve İsviçre yalakalığı örneklemek yurttaşın midesini bulandırmaktan başka işe yaramaz.En büyük eksiğimiz olan 'ulus bütünlüğünü' hayata döndürmeliyiz artık. Avrupa temsilcimiz, Fenerbahçe'ye başarılar diliyorum.
‘’Bahar havası!‘’
Ev sahibi golü yedi, yedi de tempoları hiç değişmedi. Pırrr Mondi civarındalar. Ergün ve Saidou hem topa basan, hem de çalım atan kimliklerini sahneye koyunca Galatasaray savunmasında nefes, hücum bölgesinde pozisyon alma şansını kullandı. Altan türü bir orta alan virtüözü de, takımının adeta süsü oldu. Gerçek temposunu yakalarsa, izlemeye doyamazsınız.Son zamanlarda büyük futbol boşluklarına imza atan Galatasaray, sahada dolu dolu ilk yarı. Top kazanıyor, kazandıklarını da, akıllı yatırımlara yönlendiriyorlar! Ümit Karan klasını konuştururken, Necati’de arkadaşının asistiyle, rakip fileleri ikinci kez yoklamış oldu: 0-2. Rizespor hücum etkinliklerinden vazgeçmiyor, fakat Song ve Tomas kalitesi artı Mondi güveni herhangi bir soruna da, izin vermiyor.Galatasaray arka iki kenarında sağlıklı olunca, sezon başı futboluna döndü. Rizespor’un Yasin ve Evren’i iyi futbolcular. Göze batan eksikleri mi? Deneyimleri. Okan her forvetin elzemi, arkadaşları yeterli kalabalığı oluşturamayınca yalnız kaldı. Dia Cire girdi. Yetmedi. Fotoğrafa dönüşemeyip dia olarak kaldı! Altan öyle güzel gitti ki, pasına İliç vurdu, top direk dibinden döndü. ‘Partizan’a döner mi’ diye sorulurken, o Partizan günlerine döndü sanki. Altan yoruldu ve ‘Diri’ Sabri girdi. Çünkü konuğun ilk yarı diriliği gitmişti! Serkan düşürüldüğünde, Çulcu ‘Penaltı’ dese kim ne diyebilirdi? Rizespor taraftarına centilmenliği nedeniyle helal olsun.Galatasaray ‘Bahar havası’ ortamında, 46. dakikadan sonra yine pusa bürünmüş, Hasan Kabze’nin oyuna girer girmez attığı 3. gol dahi bu gerçeği örtmemiştir.