‘’Fiil Galatasaray'a!‘’
Eğer ekonomik şartları üst düzeyse, en iyisini giyecek, en kral otomobile binecek, yaşam kalitesini yükseltecek, en güzel bayanlarla da flört edecek. Kültür ve eğitim düzeyini de aynı paralelde yükseltecek. Eğitim ve kültür konusunda yönlendirme görevini de kulüpler üstlenecek.Ulusal sporcu Etiler, Levent, Çankaya, Alsancak’tan değil, kenar mahalle çocukları arasından yetişir. Geldikleri düzeye değin çektikleri çilelere katlanabilmek de, her baba yiğidin harcı değildir.Konya dönüşü ‘Ayıp’ diye tarif etmenin dahi hafif kalacağı bir olay yaşadık. Necati’ye yapılan darp, ardından uçakta bayanlar ve çocuklar bulunmasına rağmen savrulan galiz küfürler. Gecikme nedeniyle pistin kar ve buza teslim olması. Sabah Almanya’ya gitmek zorunda olan bir bayanın iki çocuğuyla ortada kalıp ağlaması, işi olanların çaresizliği ve gazetelerin otel gideri. Galatasaray’ın bozulan programı... Zarar büyük, hem maddi hem de manevi.Medyamızın futbolculara sallarken, acımasız ve amansız kalemleri dut yutmuş bülbül! Olabilir! Bu rezalet sizin kapsama alanınıza girmemiştir belki ama Metin Tükenmez şaşırttı beni... İyi ki uçakta yokmuş! Demek ki bir kafa da o atacaktı Necati’ye! Ne kadar dolmuş yahu... Yok 522 milyarlık otomobil, yok lüks yaşamı yok tüfeği! Necati haksız, saldıran haklı Tükenmez’e göre. Neredeyse diyecek ki; ‘Lüks yaşam domuzlara mahsus olduğu için, lüks yaşayanlara sadece yumruk değil, domuz kurşunu da atılmalı.’Metin be! Seni okuyan da zannedecek ki, hoca Etiler’de değil Sultançiftliği’nde oturuyor. Gazeteye de otomobille değil kuru havada velespit, yaş havada halk otobüsüyle geliyor. Yaşamı da bir divan müsvette kağıdı ve manyetolu telefonla geçiyor! Ben tüpgazlı otomobille geziyorum diye, Necati de mi tüpgaz taktırsın! Herkesin kantarı belinde kardeşim... Sonra Faruk, küçükken Yalova’dan Fenerbahçe’ye akıntıya kapılan sandal marifetiyle gitmiş, Paşabahçe vapuruyla döndükten sonra da annesi kulağını çekmiştir. Yalovaspor’dan gittiği yer Boluspor, ardından Kocaelispor sonra Fenerbahçe... Son durak mı? Diyarbakır. Arada da uzuuun emek ve yollar var. Bir de Kocaelispor’da oynarken kullandığı Türkiye’de eşi olmayan kırmızı spor otomobili! Hımmm demek ki her futbolcuda aynı tutku var. Kim bilir? Belki herkeste var!Değil Necati, hiçbir sporcuya vurulmaz. Hoş görmek mümkün değil. Sonra Sarı-Kırmızılılar 10 senedir aynı dertlerle boğuşuyor. Boğuşuyor da, büyük bir özveri ve dayanışmayla başarıdan başarıya da koşuyor. Hepsine helal olsun. Yapılan fiil Necati’ye değil, Galatasaray’adır. Doğru yerden bakınız!
‘’Galatasaraylı olmak!‘’
Galatasaraylı olmak kültürlü, bilgili, özenli, centilmen, örnek ve her haliyle şık kulübü temsil etmekti. Giyiminizde olduğu gibi, düşünce ve davranışlarınızda da şık olmak zorundaydınız. Aksi halde camia sizi dışlar, izinizi dahi siler, hiç anlamazsınız ne olduğunuzu. Haydarpaşa Lisesi öğrencisiyken, İstiklal Caddesi’ndeki okulun önünden geçerken önümü iliklemek zorunda hissederdim kendimi. Daha sonra başka dostlarımın da aynı duyguları paylaştığını ve farklı davranmadığını öğrendim, özel sohbetlerimizde.Torik Necmi, Kova Osman, Baba Özer, babamın çok yakın arkadaşlarıydı. Adapazarı’ndaki evimize konuk olduklarında bu ekibe Adil Pehlivan (Atan), İrfan Pehlivan (Atan), Saraç Orhan (Düzce), İzmitli Necmi Pehlivan (Yıldız), Şevki Pehlivan (Kocatepe) katılır, doyumsuz sohbetlerle donanmış sofralar, sabahın erken saatlerine kadar sürerdi. Zamanın en ünlü güreş şampiyonları, eski futbolcuları, basketbolcu Baba Özer... Herşeyiyle şık adamlardı. Bembeyaz Martino gömlekleri, özenle dikilmiş takım elbiseleri, halleri-tavırları. Hepsine Yüce Rabbim’den rahmet olsun. Centilmen, ünlü ve kabadayı oğlu kabadayı bu insanlar ‘Helva’ demeyi de ‘Halva’ demeyi de iyi bilirlerdi. Alemin kralını da. Ama yerinde ve zamanında... Yaşamları boyunca dişlerini hiç kimseye saydırmayıp, daima dik durdular. Hatta hayatları pahasına. Laz Şevki ve Saraç Orhan’ı unutmak mümkün mü?Zaman geçti, kabadayılar azaldıkça, külhanbeyleri çoğaldı. ‘Aaaah nerde o günler?’ diyenlerden biriyim ben, şimdi olan bitene şahit oldukça...Konya’da genç Aydın’ın attığı şahane gol ve son dakikada gelen üç puanın sevincini doyasıya yaşayamadı Galatasaraylılar. Yalçın’ın talihsizliği de zaten bir başka üzüntü vesilesi değil mi? Taraftar deyince ne anlarsınız? İyi günde, kötü günde beraber olan. Gönül verdiği renklere destek olmaktan başka amacı olmayan. Kulübünü en mükemmel şekilde temsil eden. Tek çıkarı taraf olduğu sporcuların namusuyla kazandığı, zaferlere ortak olmak olan insanlar topluluğu...Öyle mi peki! Hayır. Kulüp içinde bir güç olduğunu kabullendirmeye çalışan. Vermeyi değil, almayı planlayan ve taraftarlığı rant kapısı yapanlar türedi. Yalnızlar mı? Olur mu, onları besleyen ve bu hale getiren yöneticiler de var elbette. ‘El salla Abüziddin abi el salla’ rezilliğine prim veren, bu uğurda etik değerleri yerlebir eden, kulübü kullanan yöneticiler. Bumerang gün gelir mutlaka döner onlara da çarpar, ama akıllanmazlar. El altından, el üstünden beslerler, sözde taraftarları.Galatasaraylı olmak, Galatasaray futbolcusuna vurmak değildir. Ay-Yıldızlı ve Sarı-Kırmızılı formayı giyme şerefine ermiş, ülkemi onuruyla temsil eden sporculara darp hakkı hiç kimsede olamaz. Olmamalı. Bu realite tüm kulüplerdeki ve branşlardaki sporcularımız için vazgeçilmez temel ilke olmalı. Tribün lideri olduğunu iddia edenler de, böyle yanlış modelleri aralarında barındırmamalı, tutmamalı...Galatasaraylı olmak Sarı-Kırmızı giymek ve sadece bağırmak değildir. Başka değerler de gerek...
‘’Eksiği var fazlası yok!‘’
Gerets, çilekeş adam. Neyle uğraşacağını şaşırmış durumda. Bir de daha oyunun başında Yalçın’ın sakatlığı eklenmedi mi sanki adamın işi teknik direktörlük değil de çile bülbülüm çile... Bulunmayanların dışındakilerden iyi bir kadro oluşturmuş. Hepsinin de saha yerleşimi doğru. Doğru da, yetmez ki. Göbekte Orhan Ak ve Tomas direnç sağlıyor. İki kenardaki genç aslanlar Ferhat ve Uğur, hiç de fena oynamıyor. Sabri ile Hasan Şaş, takımın kanatları ve en zor görevin Volkan’la Cihan’ın üzerinde olduğu söylenmeli. Hem savunma güvenliğini sağlayacak hem de hücum organizasyonlarını oluşturacaksın. Güç iş. Ümit Karan ve Necati, gayretli ama savruk. Daha dengeli olmaları gerekirdi.Galatasaray pas yapamıyor mu, yapmıyor mu bilemedim. Çünkü soyunma odasında yoktum! Tercih edilen sistem havan topu stili. Topu şandel kaldıracak ve rakip alana aşırtacaksın. Hedefi tuttu, tuttu. Tutmadı, uğraş dur tekrar kazanmak için. Rastlantı eseri mermilerle hedefi bulmak kolay mı? Belki de olacaktı, bu kez de şansları yaver gitmedi. Volkan yine kaldırdı, Hasan Şaş olabileceği en güzel yerde topla buluştu, iyi de vurdu ama yan direğe takıldı. Daha sonra acaba Konya’da elle oynamak serbest mi bırakıldı diye düşündüren bir pozisyon oldu. Ömer’in eline çarpan top! Tokat terste, ama yardımcı hakem doğru yerde. Tık bile demedi. Müftüoğlu da zaten 60 metre mesafedeydi, danışamazdı! İkinci yarı Uğur yok, Hakan Şükür var. Anlaşıldı ki, Gerets fakirin tavuğu gibi tek tek yumurtlamaktansa oyunu risk etmeyi seçti. Ancak bir şey değişmedi. Dün gecenin akılda en çok kalanı genç Ferhat olmuş, Galatasaray’da orası galiba doldurulmuştur. Son dakikalarda Aydın girdi, Konyalılar’ın değil ama Galatasaraylılar’ın gecesini de, geleceğini de aydınlattı. Şahane bir vuruş ve son dakikada gelen üç puan. Helal olsun gençlere... Yetiştirenlere de...
‘’Spor medyası‘’
Demokrasiye ve insan haklarına saygının yolu, bölücü bezine hoşgörüden, bölünmez bütünlüğümüze, askerime, polisime kurşun sıkmaktan, Türk insanını aşağılamaktan geçmez. Onun adı başka şeydir. Etnik hakların kaşınması konusunda demokratlığı seçen ve hukuk kavramını gündeme getirenler, seçim sandığına saygı meselesinde ‘dut yutmuş bülbül’! Ankara’nın göbeğinde olan biteni görmezden gelebilmek, büyük beceri isterdi, becerdiler!Bakan Şahin’in danışmanları kimse, kendisini fena halde yanıltmakta. Önce “Ulusoy kazanırsa görevden alırım” diyor. Sonra bakıyor ki, öyle bir yasal hakkı yok, “O zaman genel kurul çağrısı yaparım” diyor ve ekliyor: “Haluk Ulusoy, seçime 4. kez giremez. Hakkı doldu.” Sayın Bakan, sizin meseleniz nedir Ulusoy’la? Nedenini bilmediğimiz kişisel bir kavganız mı var? Öyle bile olsa, devletin makamını kendi kızgınlıklarınız için kullanamazsınız, kullanmamalısınız. Titizliğinizin kişilere göre farklı tepkiler vermesi doğru mu? Turgay Demirel, Levent Bıçakcı ve daha nicelerinin mahkemelerde süren davalarından haberiniz yok mu? Varsa neden gerekeni yapmadınız?Genel kurul üyelerine yapılan baskılar, bir utanç apoleti olarak sahipleri üzerinde ebediyen yapışık kalacak. Yüce Rabbimin herşeyi gördüğüne inanıyorum. Çok şükür ahir zamandayız. Ve günahsız çaresizlere musallat olanların ne hale geldiğine dünya gözüyle şahit oluyoruz. Sakaryaspor Başkanı Selahattin Aydın’ın başına gelenlerin vebalini kim çekecek?Kulüpler Birliği’nin demokratik seçime yol vermiş olması ve insanları deve katarı gibi tek düze hale getirmemesi, seçim gerginliğini bitirdi. Siyaset kaybetti, futbol galip geldi. Spor medyamız da hiçbir kepazeliğe taviz vermeden, demokrasi dersi verdi. Bu değeri unutan baskıcılara da öğretti. Tekrar bravo.
‘’Bir portre‘’
Evet, Türk insanının muhteşem sağduyusu bir kez daha realiteye geçti ve Haluk Ulusoy kazandı. 40 yıllık spor yaşamımda böyle rezalet ve baskı görmedim diye birçok delege herşeye rağmen dik duruşunu korudu ve yanlış siyasete müthiş bir demokrasi dersi verdi. Hepsine helal olsun.Hükümetin uyguladığı baskı çağdaş Türkiye portresine yakışan bir olgu değildir. Hele hele kulüp başkanlarının tehdit edilmesi ve bu uğurda devlet kavramının kullanılmasını kabullenmek mümkün mü? Bakan Şahin seçim biter açıklamış: “Yeni genel kurul isteyeceğim” Sayın bakan ülkenin bunca sorunu varken acaba neden futbolun peşine böylesine büyük bir hırsla daldı. Sanki hukuk kavramının değil, bir kan davasının peşinde. Beyefendinin baskısıyla demokratik ortamdan eziyet platformuna çekilen seçim sandığı, hesabını değil vicdanını konuşturanların egemenliğini kabullendi. Ama hükümete seçimle gelmiş bir bakan nedense kabullenemedi.Türkiye diktatör Salazar’ın Portekiz’i veya Franco’nun İspanya’sı değil. Cumhuriyetimize ve ilkelerine saygı, sevgi, hukuk kavramına riayetten geçer. Üstelik bu olgu vazgeçilmesi mümkün olmayan bir görevdir de.Devletin bakanına bu gerçeği ben hatırlatmak zorunda kaldıysam eyvah ki eyvah! Haluk Ulusoy’un ceza gerektiren suç unsurları varsa yaptırım uygulanır, bu Şahin’in değil Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri, yani hakim ve savcılarının işidir.
‘’Kanun kuvvetinde!‘’
Kanun kuvvetinde kararnameyi kolayca çıkartır, hatta iktidarları boyunca futbolun ampul biçimindeki nesnelerle oynanmasını da sağlarlar. Bu denli teketek çalışma ve baskı sonrası ayak topunun adaleti yerine amupulun hangi ‘duy’a uyduğu önemli kriter olacak. Yani? Teknik adamlar sadece fizik güç, taktik becerinin gelişimi değil, vaziyetin ampule uydurulması becerisi çalışmalara da ağırlık vermek zorunda.Demokrasi ve ilkelerden, bol bol adamlıktan söz ediyor ama katledilmelerine çıt çıkaramayıp teşvik dahi ediyorlar. Öyleyse olası gelişmelere, yaşanması mutlak sıkıntılara hiçkimsenin itiraz hakkı da olmayacak. Kaderlerine razı olacak, “Biz ettik, biz bulduk” diyecekler.Duyduklarım, aklın alacağı gibi değil. Mesela, kulüp başkanlarına şöyle söyleniyormuş, “Oylarınızı Ayhan Bermek’e vereceksiniz. Aksi halde bakanlık müfettişleri sadece kulübe gelmekle kalmaz, işyerlerinizde de sizi ziyaret eder”. Ne demektir bu söylem? Açık açık tehdit elbette. Ben de şimdi, bu tehditlerin sahibine açık ve net soruyorum: Beyefendi, bu şahısların kulüplerine ve işyerlerine gerçekten müfettiş gitmesi gerekiyor da göndermiyorsanız, hele hele siyasi gücü tehdit unsuru olarak kullanıyorsanız, siz görevinizi ihmal etmiş, devlet olgusunu kendi istekleriniz paralelinde kullanmış olmuyor musunuz? Devletin ve yasaların gücünü, hükümet oldum diye bu şekilde kullanmak doğru mu? Çağdaş ve demokratik bir ülkede bu, tehdit unsuru olarak kullanılabilir mi?Hükümetler görevini ülke refahı, geleceği ve doğruları için yönlendirilmeli, istediklerini yapmazsan, “Yakana yapışırım, ha!” felsefesini uygulamak için değil.
‘’İbret dersleri!‘’
Galatasaray’ın ne denli kötü yönetildiğini 10 yıldır yazıyorum. Faruk Süren ve Mehmet Cansun kulübü felakete sürüklemiş, Canaydın da debelenmekten öte geçememiştir. Günümüz gerçeğini şöyle ifade etmeliyim: “Galatasaray acınacak hale getirildi”.Yine anımsarsanız daha birkaç hafta önce Canaydın’ın Kulüpler Birliği Başkanlığı hevesi hem kendisine hem de kulübe zarar verecek demiştim. Verdi. 100 yıllık kültür, eğitim ve spor ocağının reisine hiçbir siyasi kimlik ‘talimat’ verme cesareti bulamazdı. Buldu! Neden? Çünkü Galatasaray son 10 yılın kötü yönetimler faturasını ödüyor da ondan. Başta kongre üyeleri ve Süren, Cansun, Canaydın Başkanlar, bu vaziyetin başsorumlusudur. Eğer kulüp doğru mali politikalarla yönetilse bu hal başa gelir miydi?Galatasar Kulübü Başkanı’na “Kulüpler Birliği Başkanı sıfatı dahi bulunsa” bir siyasi kimlik telefon edip, “Oylarınızı şu yönde kullanacaksınız” diyebilme cesaretini buluyorsa, eyvah ki eyvah! Ama buldu! Canaydın ne cevap verdi, net olarak bilmiyorum. Fakat “Beyefendi siz Galatasaray Kulübü’ne hangi kimlikle istikamet gösterebiliyorsunuz” dedi mi, demedi mi, onu da bilmiyorum. Demokrasi dersi mi verdi yoksa boyun mu eğdi? Zaman günışığına çıkaracak ve gerçeği göreceğiz.Türkiye kulüpleri, yanlış yönetilmeleri sonucu adeta kamu iktisadi teşekküllerine dönüşmüş, hükümetlere ve belediyelere el açar hale gelmiştir. Bu dram maalesef birçok kulübün yumuşak karnıdır. Kaçak gecekondu yapıp gözü belediye zabıtasının insafında olan kimlik ne vaziyetteyse, bazı kulüp başkanları da aynı vaziyettedir. Kendi bütçenizle yetinmediğiniz ve doğru yerde olmadığınız zaman birileri bunu kullanır. Neden Fenerbahçe Kulübü’ne kimse ‘Tık’ bile diyemiyor? Kendi sabunlarıyla yıkanmayı becerdikleri için.M.Ali Şahin... Arzu ettiği aday için çalışmalar yapabilir. En doğal hakkıdır. Ama hükümet gücüne devlet ağırlığını karıştırıp baskı yapamaz. Yapmamalıydı. Yaptı. Hasan Doğan madem ki vazgeçilemez şahsiyet, beyefendiyi 23. Bakan yapsalar ve değerlendirseler ya!Ayhan Bermek nasıl bir siyasi oyunun içinde olduğunu ve kimlerle dansettiğinin farkında değil. Başkanlık koltuğu gözünü karartmış. Kendine geldiğinde geç kalmış olmaz umarım. Eski müteveffa gibi!Şemdinli olaylarının gerçek yönü önceki günkü Sabah Gazetesi’nde fotoğraflarla bir kez daha görülüyor. FIFA Türkiye’de resmi dil Türkçe ve Kürtçe’dir diye almanak yayınlıyor. Tüyü bitmemiş çocuklar gemiler alıp fabrikalar kuruyor. Halter, güreş, atletizm ve daha nice branşlar yerlerde sürünüyor. Demirel ve Bıçakcı açılan davalar nedeniyle mahkemeleri dolaşıyor fakat bu işler Bakan Şahin’in sinirlerini bozmadığı gibi umrunda olmuyor! Nedense futbol denilince saatlerini TV ekranlarına ve kulüp başkanlarına ayarlıyor, üstelik çok da hiddetleniyor. Acaba neden?Demokrasi, hukuk, eşitlik ilkesi nasıl katledilir örneğini realiteye geçiren siyasetçilere ve “Hınkdedibaşılarına” ibretle bakıyorum. Heryerde kaos var. Yazık bu ülkeye.
‘’Ardına bakmak!‘’
O yolu seçemedim pek. Yaşanan sıkıntı nedenlerini ya başka yerlerde aradım, ya da bugünü suçladım. Madem ki sorumluluk sahibiydim, demek ki kabahat da bendeydi. Yani kendi kendimi kandırıp, gönlümü rahatlatma yolunu seçip nefes alıyor, fakat aileme verdiğim zararların iç dünyamdaki karartısını bir türlü aklayamıyordum. Bana ait haltlar, benim insanlarıma yani aileme zarar verdi. Peki ya kurumların başındaki, yanındaki, kenarındakiler? Onların yaptıkları yanlışlar, dar bir çerçevede sadece ailenin içinde bırakmıyorki problemi. Kurumu, camianın geleceğini ve milyonları etkileyip resmen yakıyor günahlar silsilesi. Ama ne gam, aynı kimlikler umarsızca kendilerini sıyırıp, mutlaka bir başka suçluyu işaret etmeyi de marifet zannediyorlar. Nasıl bir çelişki, nasıl bir kendini bilmezliktir bu?Cansun’un yaptığıMehmet Cansun... İmzası Galatasaray’ın tüm sevinçlerinde olduğu gibi, felaketlerinde de var. Özhan Canaydın ve yönetimini topa tutmuş yine. Şu yaptığına riyakarlık diyeceğim, fakat dilim varmıyor. Öyleyse toplumumuzdaki genetik arızanın dışa vurumu diyelim. Bunca yıl yöneticilik ardından kulüp başkanlığı yapmış bir portre, hele hele Galatasaray gibi bir camiada ‘mahalle bakkalı’ deyimini kullanamaz. Kullanmamalı.Eğer uzun yıllar her taşın altından çıktıysan, o taşın altında ne olduğunu da en iyi bilen olmalısın! Galatasaray’ın şu halinde sütten çıkmış ak kaşık mısınız? Neden geçmişi ve günahlarını doğru irdelemez, niçin şimdiden sonrası için yol gösterici olmayı denemezsiniz? Batırdığınız gemiyi, neredeyse dipte teslim alanlara reva gördüğünüz hitap şekli ve yakıştırmalar sana ve ekibine yakışıyor mu? Ne biçim hırs, ne tür bir gözü kararmışlıktır bu!Satmaya doyamadınız!Galatasaray’ın en görkemli döneminin katresini dahi değerlendirememiş. UEFA Şampiyonu teknik yönetimini, futbolcusunu kim bilir hangi hesaplarla darmadağın etmiş Cansunlar, Sürenler, Dürüstler yıktıkları binanın vaziyetine için için gülüyor, yapılmaya çalışılan doğru girişimleri önleme adına da, ne lazımsa örnekliyor. Yazık. Alp Yalman’ın kurduğu kadronun üzerine çöreklenmekten, Kurdoğlu ve Gürsoy gibi iki yöneticinin yaptığı olağanüstü transferlere sahip çıkıp, sonra da onları yarı yolda bırakmaktan başka ne yaptınız siz? İşiniz gücünüz satmak... Futbolcu satarsınız, hisseleri satarsınız... Satarsınız da satarsınız. Doyamadınız.Tek başına olmaz başkanÖzhan Canaydın yanlışı yanlışla düzeltemez. Hele hele tek başına hiç düzeltemez. Geçmiş dönemden gerekli dersi mutlaka almış olmalı ve yeniden yapılanmalı. Doğru yapılanmalı. Yönetiminde acı reçeteleri sunan ve mutlaka kendisiyle kulüp çıkarları adına kavga edecek insanlarla buluşmalı. Galatasaray’ı düze çıkarırken geleceğini de yapılandırmalı ve altyapısını kurmalı. Hayrettin Kozak, Taner Aşkın, Doğan Sarıbeyoğlu, Kemal Onar, Alp Yalman, Adnan Polat gibi isimlerden ona zarar gelmez üstelik kulübe de büyük yarar gelir. Kavga mutlaka olur ama sonu da kesinlikle Galatasaray’ın yararına olur. Mustafa Sarıgül Seyrantepe projesi buluşu nedeniyle, Canaydın’ın olmazsa olmazı olmalıdır. Terk ettiği geleneksel Galatasaray dayanışması bilincini yeniden kurmalıdır.Galatasaray futbolcularında sorun yok, yöneticilerde çok!